HiÇBiRYERDE - IN NOWHERE LAND
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu

Milenyumun Mandalı

Kalıplar içine girmekte olduğunuzun en belirgin işareti kendinizi yabancı bir ortamda ve sebebini tam olarak bilemediğiniz bir ikilem içinde hissetmenizdir. Sanki her zamanki düşünce ve davranış biçiminizi o ortamda bir kenara bırakmak ve bir başkası gibi hareket etmek zorunda hissedersiniz kendinizi...


O güne kadarki yaşam deneyimleriniz size daha iyisini arayıp bulma yönünde dayanılmaz ölçüde güçlü sinyaller göndererek içinizdeki keşfetme tutkusunu alevlendirirken siz, olanca gücünüzle bu sesleri bastırıp sizden beklenen davranışlarda bulunmaya çabalarken bulursunuz kendinizi... Tıpkı bir önceki bölümdeki taş devri örneğindeki genç adamların, yaşadıkları mağaranın düzenine ayak uydurmak ve kabile reislerinin bu yöndeki buyruklarını yerine getirmek adına içlerindeki "ateşi bulma" tutkularını bastırıp o günü de, bundan önceki yüzlerce ve binlerce günde yapıldığı gibi avcılıkla geçirmek konusunda kendi kendilerini ikna için uğraşmaları gibi...

Ne o an için, ne de 3-5 yılı kapsayan uzunca bir süre için yanlış bir seçim yaptığınızı, esas dinlemeniz gereken şeyin sizi ateşin keşfiyle ödüllendirecek olan o iç sesleriniz olduğunu fark edemezsiniz. Tüm dikkatinizle dışınızdaki bu büyülü gösteriye odaklanıp onu anlamaya ihtiyaç duyarsınız.




Çünkü yıllardan beri kusursuz bir biçimde işlediğini inandığınız, geniş boyutları olan bir organizasyonun tam ortasında bulmuşsunuzdur kendinizi ve o an için bu organizasyonun uyumlu bir parçası olmaya çalışmak, benliğinizdeki en hakim dürtü haline gelmiştir. Bu yüzden iç seslerinizi o anda duymanız neredeyse olanaksızdır; duysanız da önemsemezsiniz zaten...


Çünkü siz yüzlerce, binlerce insanı, çok büyük yatırımları ve inanılmaz bir işletme sermayesini içine alan bu büyük devinimin bir parçası haline gelmeyi ne kadar kısa sürede ve ne kadar tatmin edici düzeyde gerçekleştirebilirseniz, o ölçüde başarılı olacağınıza inanmaktasınızdır.


Tüm iyi niyetleri ve saflıklarıyla işlerini benimseyip kendilerini kanıtlamaya çalışırlarken ücret, çalışma saatleri, iş ortamı açışından ortaya çıkabilecek her türlü olumsuzluğa katlanmakta olan bu genç memurlar, sözünü ettiğimiz kalıpları da, işlerinin bir parçası olarak benimseyip hiç farkına varmadan kabullenmiş olurlar.

Onlardan sadece bir kaçı, aradan yıllar geçtikten sonra bir terslik olduğunu hissedip içlerindeki tatminsizliğin ve omuzlarındaki ağırlığın sebebini bulmaya kalkıştıklarında ise bir şeyleri değiştirmek için artık çok geç olduğunu görerek mevcut yapıya uyum sürecine kaldıkları noktadan devam etmeleri en güçlü olasılıktır.

Buradan Milenyuma Mandallanacak bir sonuç çıkartılabilir:


Çalışma düzeninin korunması, işlerin aksaksız yürütülmesi, kamu hizmetinde sürekliliğin sağlanması gibi kavramlarla bağlantılı olarak sunulan bu kalıpların özel sektör ile kamu sektörü arasında insan kaynakları bakımından göze çarpan derin farklılığın temel neden olduğu görebilmek bana 15 mutsuz yıla mal olduğu görüyor ve bundan derin bir üzüntü duyuyorum: kendi kayıplarım için değil kesinlikle… Bu kalıpların sınırlandırıcı, alıkoyucu, kısıtlayıcı özelliklerini anlatmayı başaramayacağımdan ve beni ateşin keşfinden alıkoyan bu ilişkiler yumağı nedeniyle daha epey uzun seneler Milenyumun dışında kalan hayatımızı sürdürerek onca fırsattan, onca yenilikten, onca güzellikten ve onca zenginlikten ulusça mahrum kalacağımızı düşündüğüm için üzüntü duyuyorum. Çünkü o kalıpların tamamiyle işe yaramaz şeyler olmayıp belirgin bir işlev görmeleri, onların negatif yönünün anlaşılmasına engel olmaktadır.

Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesinde, yani Mülkiye'de Siyasal Tarih Profesörü olarak hizmet veren ve nice genç insana geniş ufuklar kazandıran rahmetli Hocamız Oral Sander'in tarihsel olayları ve onlara yön veren değişim rüzgarlarını anlamamıza yardımcı olmak için sık sık kullandığı bir sözü vardı: "Tarih süreklilik öğeleriyle değişim öğelerinin bitmeyen mücadelesinden başka bir şey değildir. Hiç bir değişim öğesi, tek başına süreklilik öğelerini alt edemez; buna karşın hiç bir süreklilik öğesi de değişim öğelerine tamamen kayıtsız kalamaz."

Ben de sıkı sıkıya sarıldığımız süreklilik öğelerinden sıyrılıp değişim öğelerinin getirdiği fırsatlara kapılarımızı açmak için bu kalıpların ezici ağırlığından kurtulmamız gerektiğini düşünüyorum.

Geri - 72 - İleri





Sitemiz ve sanal gazetemiz MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Dizayn, programlama, uygulama ve yayınlama: Cem Özbatur