HiÇBiRYERDE - IN NOWHERE LAND
ABONE FORMU

ABONE OL
ABONELiKTEN AYRIL
HTML TEXT
 SON BASKI
 Ana Sayfa
 Arşivimiz
 Yazarlarımız
 Manilerimiz
 Forum Alanı
 İletişim Platformu
 Sohbet Odası
 E-Kart Servisi
 Sizden Yorumlar
 Medya
 İletişim
 Reklam
 Gizlilik İlkeleri
 Kim Bu Editör?
 SON BASKI
 PDF (~250-300KB)

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu

Milenyumun Mandalı

Kalıpları tek bir cümle ile anlatmak gerekse "bir işi yaparken içinizden gelen her şeyle birlikte o işin teknik, bilimsel, ekonomik, hukuksal, parasal her türlü gerekliliklerini bir kenara bırakarak sadece sizden ne beklendiği konusunda zaman içinde oluşmuş kural ve değerler bütünü dikkate almanızı sağlayan şey kalıplardır" diyebilirim.

Hemen her iş kolunda olduğu gibi, kamu yönetiminde de yılların teamülü, yazılı ve yazısız kuralları ile kurumsal gelenekleri çerçevesinde oluşmuş bir takıp kalıpları vardır. Bu kalıplara mevcut organizasyonun kendisini koruma ve sürdürme refleksi de diyebiliriz. O işe yeni başlayan herkes öncelikle bu kalıpları tanıyıp neyin doğru, neyin yanlış olduğu konusunda bir fikir ve yön edinir kendisine. Böylelikle o refleksi harekete geçirecek bir hata yapma riskini hafifletmiş olurlar. Nice genç üniversite mezunları bu kalıpların şeklini alarak kişisel yetenek ve becerilerinden, hatta kişilik özelliklerinden uzaklaşarak bu kalıpların belirlediği "muteber memur" şahsiyetinin canlı örneği olmak uğrunda ölçüsüz fedakarlıklara katlanmışlardır bu güne kadar....





Yetişen her fidanın içinde büyüdüğü ortama göre şekil alışı gibi, genç memurlar da daha deneyimli meslektaşlarından gördüklerini uygulayarak kendilerine bir kariyer yapmanın uzun ve telaşsız yollarında ilerlemeye koyulurlar.

Kalıplar onlara etrafa uyum sağlama ve kendilerinden istenen işleri gereken şekilde yapma konularında rehberlik ederek yardımcı olurlar elbet... Ancak gözden kaçan asıl nokta, bağımsız düşünmenin, yaratıcılığın ve girişkenliğin bu kalıplar ortamında yavaş yavaş törpülenip yok edilmesidir. Zira burada insanlardan harikalar yaratmaları değil, kendilerine verilen işi istenen biçimde tamamlamalıdır.




Kamu hizmetinde çalışanların işlerini yaparlarken üniversitede edindikleri teorik bilgileri ya da yapılmakta olan işin daha pratik ve daha etkin yollarının neler olabileceği konusunda kendi geliştirdikleri yeni fikirleri değil de sadece yukarıdan gelen talimatları ve otoritenin kendilerinden beklediklerini esas almaları sayesinde kalıplar kendi kendilerini tekrarlayarak tüm kamu kadrolarının iş görme biçimlerine mal olurlar.

Kalıpların bu yöntemle yaygın bir biçimde benimsenmesi aslında belirgin bir mesleki körelmeyi de beraberinde getirir. Tüm tepkiler üst kademelerin beklentilerine ayarlı olduğundan dış kaynaklardan mesleki gelişimi sağlayacak yeni bilgi ve verilerin girişini sağlayacak iletişim kanalları tamamen terk edilir ve kurumsal yapı içinde daha çok deneyim kazanıp daha usta bir memur olarak "kayrılan eleman" konumuna geçmenin yolları aranmaya başlanır. Bu süreçte hemen şu gerçek göze çarpar: kalıplara direnen ya da beklenenden farklı davrananlar hoş karşılanmazlar. Böyleleri en azından uyarılır; hallerinde değişiklik göstermedikleri zaman da sicil, görevlendirme, tayin, terfi gibi dolaylı ve dolaysız yöntemlerle cezalandırılırlar. Dolayısıyla burada hemen herkesi cezbeden, parıltılı bir kestirme yol göze çarpar: akademik çalışmalara, bilimsel araştırmalar ve yeni projelere kendini adamak yerine muteber bir memur olmanın yollarını aramak! Çünkü bu yöntemle yeni hiç bir şey yapmadan, sadece beklentilere en mükemmel şekilde cevap vererek yükselmenin mümkün olduğunu gösteren sayısız örnek vardır etrafta...

Kariyer yapmanın bu kestirme yolu memurları "hayır"dan çok "evet" demeye, itirazdan çok kabule, eksiklerini söylemek ve eleştirmek yerine övgüye, harekete geçmekten ziyade talimat beklemeye yer verilen "pasif-olumlu" kişilik özelliklerine sevk eder.


Birkaç yıllık bu mesleki deformasyon süreci sonunda, bu yolu izleyen memurlar hemen her şeye aynı "pasif-olumlu" kişilik özellikleri zaviyesinden bakmaya başlarlar. İşte bu noktadan itibaren kamu yönetiminin üst düzey yöneticileri iyi birer yardımcı kazanmış; ülkemiz ise esas ihtiyacı olan ve yetişmeleri için olağanüstü çabalar harcanan "Truva Atlarını ya da Barış Güvercini kılığındaki savaş kartallarını fark edebilecek uyanık, cesur,açık fikirli, araştırıcı, şüpheci, aktif, eylemci ve yaratıcı" evlatlarından bir kaçını daha kaybetmiş olacaktır. Zira pasif olumlu kişilik özelliklerini benimseyen bu kadrolar o tür melekelerini yitirmişlerdir...

Devamı var

Geri - 73 - İleri





Sitemiz ve sanal gazetemiz MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiştir.
Dizayn, programlama, uygulama ve yayınlama: Cem Özbatur