|
|
|
10 Ağustos 2004 - Fincanın İçindekiler |
Editör'den : KUTUYU AÇTIK SONUNDA!.. |
Merhabalar,
Sürpriz sürpriz olmaktan çıkınca dertler de arttı tabi. Büyük ihtimalle pekçoğunuz nerden çıktı şimdi bu dediniz. Hatta bazılarınız girişte yaşadıkları güçlükler yüzünden bana epostalar attınız, bazılarınız dayanamayıp telefon ettiniz. Ama sizlerle gurur duyuyorum çünkü tekbir kötü söz(!?) söylemediniz. Sağolun varolun. Bir gece uyku tutmayınca kalkıp şunlara bir oyun edeyim diye yapmadığımı biliyorsunuz tabi. Ben biraz tutucuyum, hatta biraz değil çok tutucuyum. Birşeyi tutturdum mu tuttururum. Kahve Molası'nın ne olup ne olmadığını kendi kendime mırıldanırken hep açık olmaktan söz ettim hala da ediyorum. Ama doğa kanunu gereği olsa gerek, büyüyoruz ve gelişiyoruz ve benim varolan 2 el ve 2 ayağım uzanması gereken yerlere yetişememeye başladı. Benim için asıl olan e-gazete olduğundan sitenin bu derece ciddiye alınmasına bir türlü alışamadım. Sürtüşmelerin kendi içinde halledilebilmesini sağlamak adına bu yeni düzenlemeyi uygun gördüm. Aslında bu ilk etap. İkinci etapta bazı düğümleri çözerken bazı yerlerinde ümüğünü sıkacağım. Bunu da bir başka sürpriz olarak haftaya göreceksiniz.
Hergün 4 bin küsur kişiye yollanan KM elinde bir o kadar eposta adresinden başka birşey yoktu. En azından kahveci dediğimiz dostların isimlerini öğrenebilmek iyi olacaktı. Bunu yaparken sevgili yazarlarımıza rahatsızlık veren bazı paslı menteşeleri de yağlamayı deniyorum. İlk gün şaşkınlığı ile epeyce zorluk yaşandı biliyorum ama zaman içinde buna alışacağınızı umuyorum. Bir de çok haklı olarak bir serzenişiniz var. İletişim platformu ve sohbet odasına üye olanlar bu kullanıcı adları ile giriş yapmaya çalıştılar haklı olarak. Burada beni affetmenizi rica ediyorum. Sitemiz zaman içinde şekillendiğinden bu tür şeyler olması normal. Yeni üyelik sistemimizin daha öncekilerle hiçbir ilgisi yok. Mevcut durumda web üzerinden sayılarımızı okumak isteyenler "Üye Kahveci" olarak kayıtlarını yaptıracaklar. Bu arada dayanamayıp söyleyeceğim. "Üye Kahveci"leri sürprizler bekliyor ona göre. Önemli bir not daha, kullanıcı adınızı ve takma adınızı(nick) ayrı ayrı belirleyebiliyorsunuz. Kullanıcı adınızda Türkçe karakterler, harf ve rakamlardan farklı işaretler kullanamıyorsunuz ama takma adınızda istediğiniz şeyi yazabilirsiniz. Burada unutulmaması gereken şey, takma adınızın sitedeki işlemlerde kullanılacak olması.
Bir başka yeniliğimiz, son sayıyı gün içinde eposta adresinize otomatik olarak alabilmeniz. Buraya yazdığınız adreslerin kaydı tutulmamaktadır, rahatça kullanabilirsiniz. Kayıt olduğu halde girişte güçlük çeken arkadaşlarımın "Şifremi Unuttum" linkini kullanması menfaatleri gereğidir. Yazacağınız kayıtlı eposta adresine tüm bilgileriniz gelecektir. Bu yolla yanlış girişlerin önü kesilmiş olacaktır.
Günün Şarkısı'na pek tepki vermediniz ama ben devam etmekte kararlıyım. Bugün karşı kıyıya geçiyor ve komşudan bir ezgiyi dinliyoruz. Haris Alexiou'dan "Tango Tis Nefelis". Tanıdık bir ezgiyi orjinal haliyle yeniden dinlemek hoşunuza gidecektir. İstanbul'da sel alarmı verilmiş ona göre. Sel olmasa bile epeyce yağmur yağacakmış aman dikkatli olun. Sizden gelecek eleştiri ve önerileri bekliyorum. Ve tabi yazılarınızı beklediğimi söylemeye bile gerek duymuyorum. Hepimize mutlu ve aydınlık bir gün diliyorum. Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Yukarı
|
Kahvecigillerden : Celal Kılıç |
PATALOJİK AŞK
Sazların ılık bir haziran sabahı uluorta söze eşlik etmesini anlamak yetmiyordu.
Arabi edayla yüzüne baktığında kız, anlayamadı ilk başta neden öyle yüreğinin sızladığını. Oysa bunu anlamak yetiyordu.
Berfo öldü dün.
Aşkın bir cildinin yazdırıldığı adam yani.
En yakın arkadaşını bile sevdiğine kurban eden adam yani.
Ömrünü adamıştı dünya daki en çok sevdiğine..
Yetmedikçe daha da nema’landırdığı sevgisine..
Berfo’ca; Keje’sine..
Baran’ca; ömrünün müebbetine bedel üzüm gözlüsüne..
Keje’ce; ölümün suskun bekçisine...
"Gelevera deresi, iki dağın arası
Yüzünden silinmesin
Bıçağımın yarası"
....
Onunda gözleri maviydi o enstantane de. Çakırdı gözleri.
Berfo’nun gözleri yani..
Keje’ye hayatı zindan etmesini engelleyemeyen gözleri.
Bir gece yarısı candaşına kahpe bir muhbir edasıyla veda eden gözleri.
Yetim sevgisinin sahibine yakarışla çevrilen gözleri.
Ve sözleri vardı Berfo’nun...
“Neden beni ihbar ettin, neden..”
Diye sorduğunda en yakın arkadaşı Berfo’ya..
“Neden mi? Söyle bakalım Baran! Ben Keje’yi o kadar sevdim ki, onun için en yakın arkadaşımı ispiyonlayıp mahpusa attım. Söyle bakalım, sen bunu yapabilir misin? En yakın arkadaşını harcayabilecek kadar sevdin mi Keje’yi?
Diyen sözleri.
Matine de seyirciyi tek hamlede mat eden, Eşkıya’ya en ağır kurşunu indiren, Baran’ın dilini kemik gibi donduran sözleri.
Konuştuğunda Keje’nin yüreğini taş bağlatan sözleri.
...
Berfo öldü dün.
Baran’a gün doğdu, aşkın gazabı ortalıkta sahipsiz kaldı. Baran’ın kucağında suskun bir hasret yetim kaldı.
Ve bir de güneşe hasret Keje kaldı geriye yalnızca. Yamaçlardan aşağıya akan suskunluğun gölgesinde ömrünün tükenilmesine ses çıkarmayan, daima susan, ve sevgiye aynı zamanda susayan, ama deli gibi sevilen bir keje yalnızca.
Hatta deli gibi iki sevilen bir Keje yalnızca...
....
"Sevdiğim senin aşkın
Ciğerlerimi dağlar
Hiç mi düşünmedin sen
Sevdiğin böyle ağlar..."
Herhangi bir Fırat suyuna hasret kalmaklık ölüm işte.
Patolojik bir sevginin kaybını geçti dün haber bültenleri. Yalnızca sevmenin ihanete yetebileceğini ifade eden sözleri okudu haber spikerleri.
Ek yapmadılar Keje’ye dair. Sevgiyle ilgili herhangi bir şairin makes bulan röportajı da yoktu ekli haberlerde.
Mesela; Attila İlhan’ın “ben sana mecburum”unu kaynak olarak gösteremedi hiç biri.
Enderun alfabesine has bir edayla vtr siz bir haberdi sadece.
Spikerin makyajının etkisiyle girdi kulaklara o ses.
Berfo öldü dün.
“Dünyanın en kahpe aşığı; sevdiği uğruna arkadaşını satan adam, dün öldü.
Sevdiği ama sevilemediği, yaptığı açıklamada; sevilmenin en güzelini yaşadığım bu adamın cenazesine, mutfaktaki yoğun işlerim hasebiyle katılamayacağım” dedi.
“Neyine böyle sevmek be balacan”.
...
Keje dul kaldı.
“Koyumtrak renklerin çekim alanı, hafif mahsun tonların figüranı, fırat’ın tüm hanecivarlarının aşık olduğu kürt kızı, güzelliğiyle iki insanın canına mal olan Keje, dün dul kaldı.”
Yine de “Keje Baran’a kaldı” diyemedi ilgili kanalın anchorman'ları.
...
Sevgiye çıkan girizgahlarla ne kolay yüzleşiyor insan işte. Ne kadar seven varsa günaydınlığında sevgilerini re-organize etmek maksadıyla yeniden toplantı masasına üşüştüler dün.
Ve yeniden muhasip gözlemlemeyle karşılaştı bekçiler bir daha.
Herhangi bir kebapcı’dan söylendi akşam yemekleri.
Kuru bir ölümün tutanaklara geçirilmesine dair prosedürle yetinmeliydi memur.
....
“Oy dumanlar dumanlar,
Hep dağları sardınız.
Yüreğimin derdini
Duysanız ağlardınız.”
Demek ki sevdiğini esir de alsan, inine aslan da koysan, evladiyelik bir sıkımlık canını dahi ona katsan, yetmiyor sevgilinin sana “sevgilim” demesine ..
Yetmiyor seni sevmesine.
Aynalar; pas tuttu yüreğiniz.
Kavalı keklik mevzide yetim oysa
Aynalar kan kusturdu derdiniz.
Güneş alnınızdan ter akıttıkça.
Berfo öldü dün...
Celal Kılıç
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 9 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
Beyaz Düşler : Sabiha Rana |
DÜŞÜMDE DÜŞÜMLE
Güzel Can, Canan Can,
Bazen merhaba bile diyemem içimdeki seslerden onlar merhabadan da daha adamca selam..
duygulandırdınız diycem, zaten öyle yaptınız... sevgiler buldurur Can, sevgiler buldurur... hoş geldiniz seven yüreğimize su serptiniz.. yürek yangın yeridir... ateşim mi görüldü ? dumanım mı tütttü ?
Dedim,, kendime...
biz sevdadan tatttık gülüm, tattık ama kanmadık gülüm...
oyalanıyoruz gelen giden sevdalılar' la..
geçerler bu sabiş'in ovasından. Düşler yaylasıdır burası, konar, tadar, varırsın, gönlündeki vahaya.
bal olsun gördüğün, okuduğun tad olsun, damlasın yüreğinden, dilinden..
ne güzelsiniz.. yanmış yürekler ki dillenmişsiniz..
gönlünüzle, gelin yine sevdalaşır, laflaşırız gönlümüz, kalemimizle...
birde dedim , bilseydi sevdiceğim sevmek nelere gebeymiş gerdeğe bile giremezken tadında...
tadı balımmm adı balım o benim yürek sözlüm sevdalım...
RABBİMİ şahit tuttuğum....
BİR GÜN YAKALAMIŞIM BİR DÜŞ,
DÜŞTE,BİR GÜN, GETİRDİ GECEYİ,
BEN VARDIM.. AMA ANLIYAMADIM..
O DÜŞTE, ERTESİ GÜN OLDU..
YİNE DÜŞTE, GÜN GETİRDİ GECEYİ,
GİRMİŞTİK GECENİN KOYNUNA SARMAŞIK OLMUŞTUK ONUNLA..
UYKUDA BALDAN TATLI ,
TATMIŞTIK SARMAŞIKLA
KANATLANIP UÇMUŞTUK
MELEK KANATLARINLA
SABAHA VARINCA, UYANINCA .
DÜŞTEN DÜŞTÜK..
İKİ GECENİN KOYNUNDA,
İKİ KİŞİ, İKİ GECE
TEK HECE, SEVDALADIK gizlice....
ALLAH bilir kul bilmeyince....
sevdanın bahçesi ayaz dır ne zaman varırsın, soluklanırsın. yerler, gökler, almaz varırsın..
ötelere gitmişsin, gitmişsinde varamamışsın sevdalının dibine...
işte buna YAZIK denir.. bu yüzden kimse kalmaz KAZIK dünyada....
ama seni vardırmış sevgin... ne iyi ettinde geldin... şimdi biraz dinlen yüreğimin şuracında...
melekler öper yüreğinden usulca şifa olur.. huzur olur... yine buluşunca...
iyi ol imi......özliycez meleklerle seni.... :))
Sabiha Rana http://www.sabiharana.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 4 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
Hariçten Gazel Okuyan Kahveci: Sait Elibol |
Sol gözümle dertleşirken...
Sol gözümle dertleşiyordum dün. Sağ gözümden şikayetçiymiş meğer, haberim yok. ''Neden ki?''diye sordum. ''Gözlüğü değiştirdin, o artık benden daha iyi görüyor.'' dedi. ''Olur böyle şeyler, sen de önceleri ondan daha iyi görüyordun ama, oysa o sesini hiç çıkarmadı ki.''
Tam işleri yoluna koyduk derken, bu sefer de dilimle damağım çıktı ortaya. Birisi kekikli somonu severmiş, ötekisi de ekose etekli levrek fümeyi. Gel de çık işin içinden.
Bana ne ya, ne halleri varsa görsünler.
Bu akşam yazacağım tuttu işte, ilham bu, her zaman gelmez ki meret! Aklıma ne gelirse onu yazacağım işte, konu monu yok.
...Buldum; Çok eski bir dostta kalmış ve onun deyimiyle rutubetin içinden çekip çıkararak geçenlerde bana gönderdiği, yirmi sene önce yazdığım ''Günlük''ten alıntılar yapacağım size.
20.01.1984 , Malya diye bir yer.
Doğa şartları insanları merkezcil bir kuvvetle çiftliğe doğru çekiyor. Çünkü Horozgediğinin karla kapanmasıyla bulunduğumuz parsel her iki uçta ölü, ortada biraz canlı bir hal alacak. Bundan ötürü insanlar doğayı öfkelendirmenin tedirginliği içindeler.
Bu oksitlenmiş yaşamda varlığımın bilincine daha bir keskince varıyorum...
17.02.1984
Sevişirsin yorulana dek. Boncuk boncuk ter damlalarıyla omzunda, sırtında, göğsünde. Sevgin zaman dışı olur aniden, bir kırmızı şarap tortusu gibi...
21.02.1984
Geceler boyunca yersiz ve geçici olması umulan, ancak bir dürtü olmadan ya da o dürtünün farkına varmadan gittikçe büyüyen bir kaygı yüreğimde. Uykusuzluk, ardından karabasanlarla dolu geceler ve dünyanın tüm güzelliklerini başıma yıkan bir bunaltı...
01.03.1984
Umut etmeyi bırak ve duygularının çevresini bir duvarla ör. Bir daha dönülmeyecek bir yoldasın zira. Unut herşeyi, tümü düş idi de, geç git...
12.04.1984
Vapurda. Var gücünle fırlat sigaranı denize, orta ve işaret parmaklarının arasından. Geleceğin gibi o da sönsün körfezin yeşil sularında. Yaşadığın anı yaşamaya çalış biraz da...
Diz kapağının ortasına vurulan tekmenin acısı gibidir, yürek acısı. Vücudunu sarar, tırnaklarının ucundan çıkar alev alev. Kandan beter. İç sıkıntısına döner giderek. Dengeni bozar, bir başka boğucu olur. Aldatır seni, geçti sanırsın. Oysa koca bir morluk kalır geriye, belki de yıllar boyu sürecek...
16.04.1984
Abanır üstüne aniden torna çıkması zengin damat. Sonra da gider gelir durmaksızın. Savrulur sağa, sola, yukarı, aşağı. Ardından tuzlu ayran rehaveti çöker üstlerine gecenin bir yerinde. Döl kurusu anılar sessizce yol almağa başlar o zaman, ölüme doğru.
12.05.1984 İzmir
Kordon gezmeleri umutsuz. İki soğuk Sirena birası, midye tava yanında.-Okeyde üçbinbeşyüz avanta var.-Hep sıkıldığım aile toplantıları, içli köfte mutlulukları döndüğümde koğuşun boğucu kokusu içinde eriyip gidiyor kimselere sezdirmeden...
02.06.1984 Denizli
Kanlı bir darbe olacak bir gün yüreğinde, biliyorum. Vurgun yiyip de suyun dibinden ölmeye çıkacaksın yukarıya doğru. -Bir serseri balıkadam- Gözlerin yuvalarından fırlayıp inecek derinlere ağır ağır, ağdan kurtulmuş iki küçük kurşun parçası gibi. Buruşmuş parmaklar tuzlu sudan, geberik bir gövde hepten. İşte o gün öleceksin sefil herif...
28.07.1984
Sıcak esen rüzgar yerdeki tüm tozu kaldırıp savuruyor yüzüme. Rüzgarı seviyorum. Gölgede otuz sekiz, eğitimdeyim. Güneş boynumu kavuruyor acımasız. Güneşi seviyorum.
Gecenin zifiri karanlığı gözlerimi öldürürken nöbetteyim, domuzlarla içli dışlı. Nöbeti seviyorum. Korkunç iniltileri ölülerin yırtık çadır içi düşlerimde. Ölümü seviyorum.
Bugün yirmibeşime girdim. Yaşamayı çok seviyorum.
Acılar salındı yüreğime, dayanılmaz. Bağışlayın, sözümü tutamadım. Yine ağlıyorum...
01.01.1985 Bursa .........!
Sait Elibol elibol@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 7 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
Güller ve Dikenler : Hülya Ateş |
SAHNELER KAPANANA DEK OYNANACAK BU OYUN!
Bir tılsımlı sahneydi hayat,roller dağıtılmıştı ezelden,oyuncular hazırlanmıştı,herkes sırası geldiği anda çıkacaktı sahneye ve perdeler kapanana dek,bu oyun ,ne olursa olsun oynanacaktı bu sahneden...
Belki daha ne kadar zamanın kaldığını bilmeden...Sessiz ,kıpırtısız ve derinden ilerlerken zaman önüne çıkan engelleri,çaresizlikleri,imkansızlıkları çözemeden,onlara bir anlam veremeden..."Oysa engeller onları görmek isteyenler için vardı ve çaresizlik ,yolları tükenmişlerin besin kaynağıydı....
Bilemiyorum,daha ne kadar zamanımız kalmıştı bu trajı komik,bu oksijen buhranı dünyada ,daha kaç nefeslik hakkımız vardı?Acılarımız ,taşmamış mıydı sabır kadehimizden?Yoksa 'ne gelirse,senden gelsin' deyip,zehrin en katranını mı içmek isteriz zulumkar yarin elinden....Bir cevabı yok;bile bile yanmanın,zehirle yoğrulmuş aşa ,esrarkeş bir eda ile talip olmanın anlamı yok.Beynimdeki metnin bu kısmı,sensiz geceler gibi neden karanlık...
Oysa ne kadar isterdik;Leyla'nın zulmüne dayanamayan Mecnun misali "Yürü Leyla yürü,ben Mevla'yı buldum" diyebilmeyi,ne kadar isterdik...Aman neden bir garip umut ile hala,artık ellerin yari olan "Leyla'yı isterdi",yoksa bizi mutlu eden Leyla değil de ,bizi hiç terk etmeyen "Leyla'nın sadık hayali miydi.?" Belki Leyla'ya kavuşabilmek için önce Mecnun olmak gerekti...
Ama biz ertelemiştik hayatı,hiç bu sahne kapanmayacakmış gibi..Ama sessiz,yalnız ve derinden ilerliyordu hayat,tüketebilecek bir zaman yoktu artık,ertelenebilecek sözcükler kalmamıştı yarınlara,çünkü;hiç geçmeyecek sandığımız zaman ,bu raddeden sonra ağır aksak değil de bir maratona hazırlanırcasına ilerliyordu...Evet,sanki hiç geçmeyecek sanıyoruz zamanı,bu anlar hiç bitmeyecek gibi geliyor ,sanki yarın da var olabilmenin bir garantisi varmış gibi,hep geriye ket vuruyoruz...Belki de sadece gördüklerimizden kaçıyoruz.Ne diyor yazar : "Ömrümüz boyunca hep mezardan biraz daha kaçmak için atıyoruz her adımımızı,oysa her adımda mezara biraz daha yaklaşıyoruz.Yaşamak için aldığımız her nefeste biraz daha yaşlanıyoruz,biraz daha yaklaşıyoruz uçuruma."Sonra da o uçurumun başında durmuş,vaktin dolmasını bekliyoruz,belki sahnenin kapanmasını...Kimi zaman o uçurumun başında beklerken dayanamayarak,tüketerek sabır kadehimizde ki son sabırları,kendimiz atlıyoruz o dipsiz uçurumdan.Bazen de ,tüm umutlarınızı bağladığınız ,belki de 'İki ceset bir ruh gibi yaşadığınız' ,sizi 'En Sevgiliye' ulaştıracak 'er' sandığınız ,bir nevi aşkınızdan anlamayan Leyla, tarafından derin karanlıklara itiliyoruz..
Ondan gelen ölüm olsa ,öpüp başınıza koyacaksınız ama o size ,öldürmeden ölümü yaşatıyor:Karanlıklar içinde ,dipsiz bir kuyuda ,elinizde bir umut kırıntısı,yüreğinizde bir zerre yaşama heyecanı bırakmadan ,sizi anlınızın karasıyla baş başa bırakıyor.Oysa siz onun gözlerine baka baka ,ucu zehirli hançerli yeşil bir bakış ile ölmenin feyzini yaşamak istiyorsunuz ama o ,tam bir çınar gibi ona yaslandığınız anda saplıyor hançerini sırtınıza...
Hasıl-ı kelam ,bir kere değil bin kere düşüyorsunuz o uçurumlardan .O sahnesine geri dönebilirken,büyük bir eda ile; sizse daha kapanmadan hayat perdeniz ,repliklerinizi unutuyorsunuz ,hiç anlayamadan.Çünkü o giderken ,tüm kelimeleriniz de onunla gidiyor..Ne olursa olsun bir kere gidiş olunca geri dönüş olmuyor o sahneden...Oysa gelseydi neleri de beraberinde getireceğini bilemeden..
İşte sende ,hiç kapanmayacak gibi senin için perdeler uyumaya devam mı edeceksin?Yoksa seni kurtarması için bir kahraman daha mı yaratacaksın gönüller ülkesinden,yoksa bu kahramanın sadece sende olduğunu anlayıp yoluna devam mı edeceksin?
Ölmeden evvel öldüğün yetişir artık,o zaman Yunus gibi "Ölen hayvan imiş,aşıklar ölmez" deyip Hak yoluna devam etme zamanıdır şimdi.Bırak her gün ölen umutların ,hayallerin olsun ...Ne yazıktır ki bu oyun ,ne olursa olsun perdeler senin için kapanana dek oynanacaktır bu sahneden..!
Ve sen "Hak bildiğin bu yolda gerekirse yalnız yürüyeceksin..."
Hülya Ateş
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 8 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
Kahvecigillerden : Deniz Umut Dereli |
Şiirsel Monologlar
From: xxxxxxx
Dalıp gidiyorum uzaklara zaman zaman
umut dolu bakışlarla süzüyorum etrafı
gülümseyen gözlerle seni anıyorum
unutturdun bana derdi,sitemi
dost diye bildim sevdim seni
yoklar diyarından haber aldım
sevindirdin beni
From: Umut "DERELİ"
kanadına bindiğin martı bende kanadı kırık
yaralı yüreğin bende sızlar
ve uzaklardaki gözlerin
özlemle hayalimde ağlar
ve bir bakış, sadece bir gülümsemeyle koca kış
sensiz sebepsiz uçurumsuz yol alır...
From: xxxxxxx
Araladım dostluk kapılarını
Önce şöyle bir baktım uzaktan
sonra içeri girdim tedirginlik duymadan
zaman geçtikçe dostuk yeşerdi içimde
suyunu veren sen oldun.
yavaş yavaş büyüdü
ama kökünün sağlam olduğuna inandım
kandırılmadan
acaba ben mi öyle sandım?
benliğime yerleşmiş korkular engel oldu
bu görmek görünmek değil elbet
korkum,endişem,tepkim
kurumasın solmasın kurduğumuz dostluk,
kaybolmasın aramızdaki büyü,rüya
kırmak değil niyetim
incitmek istemedi seni bu deli yürek
tepkim yanlış değil,yanılgı hiç değil
sadece zor bulunan sevgiyi yok etmemek
bırak gizem kaybolmasın
bırak sevgimiz ayarında yükselsin.
From: Umut "DERELİ"
görmek istemekse seni boğan ansız,
ve anlamaksa beni yanlış ,
istemekse kin beslemek,
yanlı yada yansız,
var sen öyle kal,
dostu görmek bizim ilde sevgi
sevgi dedim değil sevgili
o başka bir ilde bile değil
uzakta ama çok uzakta ülkeden de ırakta
bir alev topu misali yanan mazi
sönmez.. sönmez...
From: xxxxxxx
kulağımı dayadım dünyaya
yüreğinin seslenişini duydum uzaklardan
koşmadım koşamadım bu haykırışa
yine derinlerde derinden bir of çektim
cevaplarını bulamadığım sorularla savaştım
bu sesleniş nedendir niyedir diye
derdimi kime açacağım ben
keşke hayatımda olmayaydın sen
kime sesleneceğim
seslenişim umuda
sadece dostluk adına
dostum diyemeyeksem artık sana
Bütün 'iyi niyetli maillere' kin besleyeceğim.
Tek dostum var artık
'Senden kalan mazideki mailler'.
eski dost
From: Umut "DERELİ"
allı boyalı bir akşamın gölgesinde yazıyorum sana bu dizeleri
ve geçmiş ve gelecek
durdurdum şuan hayatı ve birtek sana odaklandım
yazıyorum ismini hece hece ve birkerede mahçup gibisine
özlem dedim hasret dedim altına üstüne
soluğumla bir kalem bir kelime
görmenin hayali doğdu içime
ve geçmiş bilinen
gelecekse bilinmeyen
senden bir ışık bekleyen
yaz dedim yazdı kalem
sor dedi sordu gönlüm
cevabı zor sorulandan biri , belki bir ümitle özleyişi
denli densiz söyleyiverdi.
Yazarken yazıldı istemeden eski dost,
:))
From: xxxxxxx
Bir geceyarısı sessizliğinde,
Martı kanatlarına adımı yazdım,
Mavilerin sensizliğinde.
Sonra uçuşlarını seyrettim uzun uzun,
İçimde derin bir hüzün...
Kumsaldayım yine sevgilerin kimsesizliğinde,
Şimdi kimbilir neredesin ?
Eğer düşmeseydin ayrılıklarla derde,
Bir kaybolup bir var olmazdın
Ne olur gitme, kal!
Hep gülümseyen gözlerle bana "Merhaba" diye yaz
Uzaklardaki
dost
From: Umut "DERELİ"
ya yaşarsa dediğimde şu balkonumdaki çiçek,
ne de inatla sarıldıki dünyaya,
oysa balkon banaydı ona uçurumdan beter
bir düş düştüğümde yerde
hangi bakıştı unuttulduğum gecede
ve sır dolu bir dizeydi
gözlerin , alaca karanlık
puslu bir fener misali
tek başına ilerleyen heybetli
geceyi yaran gibi bir ayrılık gemisi
döndün ya gün artık hep aydınlık.
Merhaba :))
From: xxxxxxx
birer masal kahramanıyız herbirimiz belkide
gerçeklerin sıkıcı ortamından sıyrılıp
sanal diyarlara kayıyoruz zaman zaman
ne kadar gerçeğiz bilemiyorum.
dostluğumuz sanal değil en azından.
bekletmedim umarım.
ben burdayım.
From: Umut "DERELİ"
bir varsın bir yoksun masal gibi,
gül dedin sen yokken hemde.
ne yaman çelişki verdinki elime anlamadım naçar kaldım
dön neşeyle bir köşeye ver elini selamla
burdayım diye
bekliyorum
From: xxxxxxx
bencede hiç fena olmaz
bu teklif senden geldi sen değiştir bakalım:)
gülen bir başlık olsun ama
hep gülelim,yüzümüzden gülümseme eksik olmasın diye.
From: Umut "DERELİ"
bu arada bu başlığı değiştirelim artık :)))))
From: xxxxxxx
Yaşadığın acı daha yeni o nedenle hayata buruk bakman gayet
doğal
Zamanla herşey daha iyiye gidecek.
Hayatın acılarıda tatlılarıda maalesef bizler için.
önemli olan bunları karşılayabilmek.
hayata tekrar güzel gözlerle bakman dileğiyle..
From: xxxxxxx
sende dağol, biraz daha buruk bakıyorum artık hayata
başın sağolsun.çok üzüldüm
maalesef hayatın kanunu böyle.keşke değiştirebilseydik.
From: Umut "DERELİ"
geçen ay annemi kaybettim hayatın bir parçası eksik
geliyor artık bana.
From: xxxxxxx
Bir parçamı kaybettim desem yeter sanırım demekle
yetmedi herşey hem site önermesi yaparak konuyu unutacağımı sanıyosan
yanıldığını üzülerek belirtmek zorunda kalıcam.:)
bir parçamı kaybettim demekle ne demek istedi şeklinde
sorgu suallerle karışık absurt cevaplar bulmaktayım.
neyse anlatmak istemezsen gayet normal karşılarım
dinleyici olmak ne fayda anlatan olmadıktan sonra:(
şunu söyleyeyim:HAYAT YİNEDE HERŞEYE RAĞMEN GÜZEL.
KAL SAĞLICAKLA...
From: Umut "DERELİ"
boşver boşver anlattırsam ben bile dağılırım, bir
parçamı kaybettim desem yeter sanırım.
sana yeni bir site ismi yazıyorum tam bana göre ,
bence sende beğenebilirsin.
www.kmarsiv.com
Deniz Umut Dereli denizumut@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 6 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
"Süper" Alışverişler, "Şipşak" Mutluluklar...
Dar sokaklardaki evlerin balkonlarından gelen sardunya kokularının eşlik ettiği bakkaliye yolculukları ve "manav amca" lara doğru çıkılan yürüyüşlerin ardından o sokaklara yayılan taze nane kokuları çok gerilerde kaldı. Kasaba gitmişken bir kilo da Ayşe Teyzelere et alınmıyor artık.
Artık, "süper" alışverişler var. "Süper" paralar harcanıyor buralarda. Bir gittiniz mi "süper" bakkallara ve "süper" manavlara, herşeyi kendiniz seçmek zorundasınız. "En tazesinden olsun" diyemiyorsunuz mesela, ya da bir demet maydonoz alıp çıkamıyorsunuz; çünkü bu bile en azından 15 dakika sürüyor. Bir demet maydonoz için bir sürü insan sırada bekliyor...
İyi tarafları yok mu , tabii var.. İstediğiniz her şey var bu "süper" yerlerde. Diş macununuz mu bitti, her çeşidini bulabilirsiniz. Ya da terliğiniz mi eskidi hay hay hemen buyrun hangi markanın hangi rengi olsun efendim?
Hemen yanında bir de ne görüyoruz? Her çeşidinden elbise temizleme fırçaları mı dersiniz, yüz havluları mı, kırtasiye malzemeleri mi? Biraz daha ilerliyoruz bir de ne görelim belki otuz kırk çeşit pasta kreması, kakaolar, muzlu jöle, çilekli süt tozu, çikolatalı bisküvi, elmalı turta hamuru...
Sepetler de hazır. Torbalar taşımak zorunda kalmıyorsunuz. Hatta eviniz yakınsa onların sepetleriyle bile dönebilirsiniz eve. "Sepeti bizden sürümesi sizden"alışverişlere hoşgeliyor, hoşgidiyorsunuz...
Yarım saat içinde evin her türlü ihtiyacını karşılıyorsunuz bu "süper bakkallar" ve "süper manavlar" da. Herşey ne kadar da basit, hiç kimseyle konuşmak zorunda bile değilsiniz. Sadece ürünler, siz ve cüzdanınız ile geçen bir yarım saat... Herşey bir "şipşak" üzerinde geçiyor. "Şipşak" seçimimizi yaptık, "Şipşak" paramızı verdik, "Şipşak" alışverişler, "Şipşak" yaşamlara doğru yolculuğumuza çıktık. Bu süper alışverişlerin yapıldığı yerlere de "Süper Market" ismini taktık...
Oysa köşedeki bakkala gitseydim bir "günaydın " ile başlayacaktım güne. İsmail Efendi'nin uzattığı gazetenin kokusu, taze ekmek kokusuna karışacaktı. Gülümseyerek çıkacaktım dükkandan, yolda bir sürü tanıdık görecektim. Kimine yüzümü çevirip kimine selam verecektim.
Doğayı seyredecektim her adımımda, kollarım ağrıyacaktı torbanın ağırlığından. Bir an önce eve varabilmek için yolumu kısaltma planları yapacaktım, ama yine de bir yandan da oyalanmak isteyecektim, arkadaşlara daha çok selam verebilmek, güneş ışığını biraz daha tenimde hissedebilmek için. Taşıyacağım kadar alışveriş yapacaktım en azından. Ve eksik aldıklarım için tekrar bir liste daha hazırlayacaktım yarın için... Bu beni daha çok yaşama bağlayacaktı, mücadele etmek isteyecektim, biraz daha fazla biraz daha fazla....
Şimdi ne oldu? Herşey birdenbire, çok hızlı ve çok kolayca bitmedi mi?
Bu süpermarketlerde geçen yaşam ne kadar yaratıcı olabilir? İnsanlarla ne kadar fazla iletişim kurabilirim? Ne kadar dinleyebilirim onları?
Ve nasıl anlarım dinlemeden?
Dedim ya; dar sokaklardaki evlerin balkonlarından gelen sardunya kokularının eşlik ettiği bakkaliye yolculukları ve "manav amca" lara doğru çıkılan yürüyüşlerin ardından o sokaklara yayılan taze nane kokuları çok gerilerde kaldı,
Artık ne dar sokakları ne de sardunya kokularını anlayabiliriz
Çünkü onlar da şu bizim "süperleri" bir türlü anlayamadılar...
Öykü Özü
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 6 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
Kahveci : Serhat Küçükkurt |
Artık Söyleyeceğim
Bugün sana daha önce hiç söylemediğim bir şey söyleyeceğim..
Hem herkesin her zaman söylediği, hem de hiçbir zaman kimsenin söylemediği
Sözcükleri çok düşünmedim, cümleleri de..
Ama anlatacaklarımı çok düşündüm
Çok düşündüm söyleyeceklerim anlatır mı diye..
Söylemeli miyim diye de düşündüm uzunca bir süre..
Ya duymak istemezsen ?
O zaman söylememeli miyim?
Ama hayır, ben bunu sadece sana değil, kendime de söyleyeceğim..
Evet, evet bu kez söyleyeceğim
Karşına geçecek, gözlerinin tam içine bakacak,
Ve söyleyeceğim!
Hani güneş batar, İstanbul vapurunu beklerken Çınarcık İskelesinde..
Hani yakamoza dalarsın ikinci kadehinde; yanındakini duyup, dinlemezken
Anneni anımsarsın hayatın en çaresiz yerinde,
Ve hayat annen olsun istersin..
Babanın gülümsemesi görmesen de ısıtır ya içini..
Hani iğde kokan ilkbahar akşamları vardır Ankara'nın, sevdiğinle el ele nereye gittiğini bilmeden yürüdüğün...
Evet, evet bu defa ertelemek yok, söyleyeceğim..
Sahi ben ne söyleyecektim?
Söylemedim mi hala?
Söyledim mi yoksa?
Serhat Küçükkurt
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 7 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
Gülümse'nin Dilinden : Gülcan Talay |
Umut Denizinde Çırpınış - V -
5. Bölüm:
Hülya - Günaydın. Hiç uyumamış gibisin hala.
Derya - Uyudum diyemem. Çocukları ve artık yalnız başıma ne yapacağımı düşündüm durdum. Yanımda uyudular. Sabaha kadar Can' ımdan (Karnına bıçak saplanmış gibi, acı bir ifade belirir yüzünde) kalan emanetlerimi seyrettim.
Hülya - Kahvaltı hazır. Çocuklara da haber vereyim.
(Çocuklar da geldikten sonra hep birlikte zorda olsa kahvaltı yaparlar. Hiç biri konuşmaz.
sessizdir. Sessizliği çalan kapını zili bozar. Mert koşar kapıya.)
Mert - Anneannem gelmiş.(Mutfağa seslenir) Bana şeker getirdin mi?
Nesrin - (Yüzünde her zaman ki gibi bilmiş ifade vardır.) Töbe töbe ne şekeri böyle bir zamanda. Sen hiç büyümeyecek misin?
Derya - Merhaba anne. (Sesi soğuk ve mesafelidir. Ağlamaklı odasına kaçan oğlunun ardından bakar.) Anne dikkat et diyorum Mert ile konuşurken. Yinede her seferinde horlayıp, kırıyorsun.
Nesrin - Ben de sana bir hastaneye yatır diyorum ama, nerdeee! Hep burnunun dikine gidersin.
Derya - Böyle bir günde başlama anne yine. Seninle tartışacak durumda değilim.
Nesrin - Aman, aman iyi. Bir şey dediğimiz yok. (Elinde tuttuğu valizini, portmantonun önüne yaslar.)
Derya - Bu valiz ne anne. Buraya mı taşınıyorsun?
Nesrin - Ne demek o şimdi? Ben kızımın bana ihtiyacı var diye kalkıp alelacele geleyim, sen beni kovmaktan beter et. Yalnız kalmaman için geldim. İstemiyorsan gideyim.
Derya - Yok anne. Üzüntümden ne dediğimi bilmiyorum. Kusuruma bakma. (Böyle bir günde didişip, annesini kırmak istemez. Annesini de alıp mutfağa Hülya' nın yanına geçerler. Çocuklar anneannelerini öpüp, odalarına giderler.)
Hülya - Hoş geldiniz Nesrin teyze. (Sarılıp öper.)
Nesrin - Eee hoşbuldum diyelim .(Sesi imalıdır.) Kızımız kovmaktan beter etti ama, neyse.
Derya - Anne kapatalım artık bu konuyu... Lütfen.
Nesrin - Tamam, tamam sustum. Nasıl olmuş? Niye vurdular peki? (Derya olayı anlatır.)
Zaten oda senin gibi burnunun dikine giderdi hep. İyi mi oldu şimdi?
Derya - Anneee! Teselli edeceğine dediğine bak. (Ağlamaya başlar.)
Nesrin - Peki ne yapacaksın şimdi. Büroyu kapatmalısın. Tek başına yapamazsın. Para
ediyorken şimdiden sat. Sonra işi batırdıktan sonra kimse yüzüne bakmaz.
Derya - Mahsus mu yapıyorsun anne? Beni zehirlemek için mi yapıyorsun? (İyice çileden çıkmış, annesine bağırmaktadır.) Onu hiçbir zaman beğenmedin zaten. Her seferinde bir kusur buldun, daima kırdın. Ne biçim bir insansın sen? Her şeyi sen bilirsin, ben bir beceriksizim. Hayatım boyunca hep bunları duydum senden.
Hülya - Nesrin teyze gerçekten sırası değil bunları konuşmanın. (Derya' yı kucaklayıp, yüzünü yıkması için banyoya sürükler.)
Nesrin - Doğru söyleyen dokuz köyden kovulurmuş zaten. (Yüzünü asar, oturur.)
(Cenaze için herkes eve gelmeye başlar. Gelen çiçekler ve söylenen teselli dolu sözler Derya' nın daha da üzülmesine neden olur. Birden aklına Şermin' in çocukları gelir. Teyzesinin aldığını bilmesine rağmen, onlar için bir şey yapamaması üzüntüsünü artırır. Ama onlar için uzaktan dua etmekten başka çaresi olmadığına karar verir.)
Hülya - İyi misin?
Derya - Ne kadar iyi olunabilirse, o kadar.
Hülya - Cenaze vakti geliyor. Burak (Hülyanın eşi.) hastaneden camiye kadar getirtecek
cenazeyi. Oradan mezarlığa gidilecek.
Derya - Teşekkür ederim canım... Eşine de. Tek başıma asla başaramazdım.
Hülya - Kalk şimdi canım.
Derya - Çocuklar nerede? (Evdeki kalabalığa rağmen, yapayalnız gibi çevresine bakınır.)
Hülya - Arabadalar. Herkes hazır. (Arkadaşının koluna girer, arabaya binmek için evden
çıkarlar.)
Sevgililer günü geldiğinde Cem öleli yedi hafta olmuştur. Izdırapla geçen yedi hafta. Çocuklar azda olsa kendilerini iyi hissetmeye başlamıştır. Derya kızların okuldaki psikologları ile konuşmuş. Birkaç hafta sonra yeni yaşamlarına alışmaya başlayacaklarını duyduğunda çok sevinmiştir. Oysa gerçekler Derya' nın kafasına dank ettiğinde kendini daha kötü hissedecektir. Sevgililer günü bürosuna giderken yine Can' ı düşünmektedir. Özel günlere hep önem vermiş, mutlaka karısına güller ve armağanlar almıştır daima. Ama artık herşey farklıydı. Derya o gün iki duruşmaya birden girdi zorlanarak. Bu iş gün geçtikçe daha da zor gelmeye başlamıştı. Müvekkillerinin boşanmak istedikleri eşlerine karşı gösterdikleri kin ve düşmanlığı gereksiz görüyor,, onlar adına çeşitli oyunlar oynamalarını istediklerinde sıkılıyor, bunları boş buluyordu. Bu nedenle daha önce eşinin yönlendirmesiyle boşanma avukatı olmuşken, çocuklarla ilgili davalara bakmaya karar verdi. Zaten çocuklarla ilgili davalar kendisine hep çekici gelmiş, her seferinde bu davalarda para olmadığı için eşi caydırmıştı. Ama sevgililer günü, müvekkillerinden biri için küçük bir başarı kazanmış olarak öğleden sonra mahkeme binasından çıkarken bu işten ne kadar nefret ettiğini yeniden hatırladı.
Aslı - Davayı kayıp mı ettiniz yoksa? (Derya kendisine gelen notları alırken çok yorgun,
canı sıkkın görünür.)
Derya - Hayır. Kazandık. Ama yargıç bunun saçma olduğunu düşündü ve haklıydı. O kadının
beni kandırmasına nasıl izin verdim bilmiyorum. Gerçekte kadının tüm istediği eski
kocasını taciz etmekti. Can olsaydı itiraz ederdi.
Ama artık Can ona fikir vermek, işleri ayarlamak, onu güldürmek ve müvekkillerini hizaya için orada değildi. Can işleri onun için hep eğlenceli hale getirmeyi başarmıştı. Yokluğu bir kez daha kafasına dank ettiğinde gözyaşları akmaya başlamıştı.
Derya - Annem belki de haklıydı ve bu durumda ofisi kapatmam gerekiyordu.
Aslı - Hiç sanmıyorum. Ama illa kapatmak isterseniz siz bilirsiniz tabi. (Bir süre duraksar)
Bir süre bekleyin. Zor bir dönem ve belki zamanla işiniz sizin için yine eğlenceli olur.
Yada müvekkillerinize daha otoriter davranabilir, dava alırken seçici olabilirsiniz.
Derya - Evet. Olabilir. (Erkenden evine gitmek için toparlanır) Evde olacağım.
Acil bir durum olursa ararsın.
Aslı - Tamam. Ben hallederim, siz kendinize iyi bakın. (Derya minnet dolu bakarak çıkar.)
Derya - Ben geldim. (Mert koşarak gelip boynuna atlar)
Mert - Hoş geldin anne. Olimpiyatlara ne zaman çalışmaya başlayacağız. İki hafta kaldı ve
mutlaka kazanmam lazım.
Derya - Bu günden itibaren sincap bey koçunuz hazır. (Elini selam veren bir asker edasıyla
alnına yaslar, hazır ola geçer.) Yıldızları birlikte yakalayacağız.
Mert - Ama sen nasıl yapılacağını bilmiyorsun anne.
Derya - Birlikte öğreniriz işte. Babanla o zamanlar nasıl çalıştığını bana gösterebilirsin. Ve
birşeyler kazanacağız inan bana.
Cem - Bu harika. Kesin bu sene kupaları götüreceksin. Ben de yardım ederim size.
O günden sonra her akşam sabırla oğlunu yarışmalara hazırladı. Bir akşam evin etrafında on tur koşarlarken, diğer akşam yüzme havuzunda saatlerce yüzerek çalışıyorlardı. İki hafta çok çabuk geçmişti. Ve start çizgisinde yerini almıştı Mert. Tüm aile seyircilerin en önüne yerleşmiş, kızlar amigo kızlar gibi tezahürat yapmaya başlamıştı. Yarış bittiğinde Mert bitiş çizgisini son hamle ile yarım metre farkla önde geçti. Derya başta olmak üzere, hepbirlikte sahaya inip galibi omuzlar üzerine aldılar.
Mert - Ben kazandım, ben kazandım. Anne sen harika bir koçsun.
Derya - Kazanacağını biliyordum. Sende harika bir çocuksun.
Cem - Seni sincap seni. Son sıçrayışın tekrar tekrar görülmeye değerdi.
Ece - Gel seni bir öpeyim. Harikaydın.
Ceren - Bende... Harika yarıştın.
Hepsinin gözünde Mert' e duydukları hayranlık vardır. Mert gururla bakar ailesine. Kupa töreni de bittikten sonra arabaya binerler. Eve doğru yol alırken bir ara Ceren radyonun sesini yükseltti. Can olsaydı sesi kısar yada mutlaka kapatırdı. Ama Derya bunu yapmadı. Bunun iyiye işaret olduğunu biliyordu ve her türlü iyi işarete ihtiyaçları vardı. Son iki buçuk ayda bu iyi işaretlerden çok azını görmüşlerdi. Ama artık hayat yoluna girmeye başlamıştı. Derya hafifçe gülümseyip Ceren' e baktı. Göz göze geldiler ve Derya radyonun sesini biraz daha yükseltti. Ceren onun bunu yaptığını görünce gülmeye başladı. Annesi de ona katıldı.
Ceren - Evet anne...yaşa sen!!! (Hepsi birlikte gülüşüp, radyodaki müziğe uyup şarkı
söylemeye başlarlar. Arabadaki ses kulakları sağır edecek kadar yüksekti. Derya bu
şamata içinde sesini olabildiğince yükseltip bağırır.)
Derya - Sizleri çok seviyorum çocuklar!
Eee daha da uzar ama... Şimdilik bitti :)))
Gülcan Talay
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 4 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
Fotoğraf : Şeref Bilgi
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.212 kahveciye doğru yola çıkmıştır.
Yukarı
|
SEN YOKKEN (I)
Bir şeyler gidiyor benliğimden , bir şeyler ,
Koca kentte bir öksüz gibi kalıyorum.
O , en son el sallayışın yok mu , o ,
Birşeyler gidiyor benliğimden ,
Donuk camlar gerisinde düşlere dalıyorum
Tutmak istiyorum ellerinden...
Bir şeyler kopuyor biryerlerimden , bir şeyler ,
Bir eksiklik buluyorum kendimde sen yokken..
Sen yokken sevemiyorum bu kenti
Bu kentin insanlarını..
Ben yok sayıyorum kendimi sen yokken
Tutmak istiyorum gözlerinden...
Bir şeyler oluyor bana bir şeyler ,
Bu bir sürü ışık nedir yanıp sönen .
Ya bu vapur düdüğü ıslak rıhtımda ,
Bu sarhoş gecenin anlamsız çığlıkları ..
Bir şeyler oluyor bana sen yokken
Tutmak istiyorum benliğinden ..
Şeref Bilgi
(10.01.1968)
Yukarı
|
İşe Yarar Kısayollar - Şef Garson : Akın Ceylan Yamağı : Ayşe Nur Gedik |
Diyelim ki kendinize bir web sayfası yapmaya niyetlendiniz. Nerden başlamanız gerekiyor, biliyormusunuz? Tabiki öncelikle bir alan adı almanız gerekiyor. Eğer benim gibi ücret ödemeden bu işi halletmeye niyetlendiyseniz sahip olacağını alan adı için http://freeservers.com/ tarzında bir servis sağlayıcı ile işe başlayabilirsiniz. Free diye balayan kısımdan kendinize 12 mb.'lık bir alan alabilirsiniz. Ama bu tarz web sayfalarında ticaret faaliyeti yapmanıza müsade edilmiyor. Daha sonra sitenizin akılda kalıcı bir ismi olması için http://www.yonlendir.com/ tarzında bir siteye üye olarak daha hoş bir site adına sahip oluyorsunuz. Her iki işlem için de herhangibir ücret ödemeniz gerekmiyor. Baştan uyarmakta fayda var ücretsiz web hosting hizmeti veren sayfalar genellikle ya basit bir sayfa hazırlama hizmeti verirler ya da sayfa dizayn çalışmasını kendiniz yapmak zorundasınız. Hazırladığınız web sayfasını bir "ftp" programı yardımıyla veya ücretsiz web hosting hizmeti veren sayfaların "file manager" uygulamaları kanalıyla web sayfanızı yerine yerleştirirsiniz. Siz web sayfanınızı hazırlarken mutlaka .htm veya .html uzantısını kullanmanızda fayda var. Ama eğer daha profesyonel uygulamalar yapacağım diyorsanız, bu satırları okuyup boşa zaman harcamayın. Evet bu işi benim gibi henüz amatör seviyede yapan arkadaşlar. Web sayfası tasarımı için şimdilik microsoft'un word veya front page uygulamalarını kullanabilirsiniz. Sadece çalışmayı kaydederken web sayfası olarak kaydedin yeter.
Bu kadar sıkıntıya girmek istemeyenler http://www.doruk.net.tr tarzında profesyonel hizmet firmalarıyla irtibata geçebilirler. Bu tarz yerler paranızı ödeyip, elinizi hiç bir şeye sürmeden hizmet alabileceğiniz yerlerdir.
Web sayfasını kendisi yapmak isteyenlere çalışmalarında kaynak olarak kullanabilecekleri önemli bir sayfa ise http://www.mediabuilder.com/ . Bu web sayfasındaki örnek animasyon ve banner çalışmalardan faydalanabilirsiniz.
Editörden Not: Sevgili Akın bu adresleri yazarken bana sıkı çalım atmış, sağolsun. Hani diyorum ücreti mukabilinde bu tür hizmet almak isteyenler direkt bendenize (webmaster@kmarsiv.com) de başvurabilirler:-))
Akın
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
Digital Media Converter V2.23 [7.06MB] Win9x/2k/XP Deneme / Fiyatı:29.95$
http://www.deskshare.com/dmc.aspx?ref=sicspotlight
Bilgisayarınızdaki dijital media dosyalarını zaman zaman birbiri arasında dönüştürüp kullanmak gerekir. Ancak bunu yapabilecek programlar kısıtlıdır. İşte bu program VCD, DVD, AVI (DivX, MS MPEG4, sıkıştırılmamış), MPEG-1, MPEG-2, MP3, MOV, WMV, ve WAV dosyaları arasında dönüştürme yapabiliyor. Dikkatinizi çekerim, ben bugüne değin mov dosyasından diğer dosyalara dönüştürme yapana pek rastlamamıştım. Deneme sürümü tam anlamıyla kesintisiz çalışıyor ancak bir watermark koyuyor. Biraz ücretle mükemmel bir programa sahip olmak elinizde. Dijital Media ile uğraşan tüm dostlara tavsiye edilir.
Yukarı
|
|
|
|
|
|