Atina 2004 Olimpiyatları başlıyor!..



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 3 Sayı: 556

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 11 Ağustos 2004 - Fincanın İçindekiler

 

 Editör'den : N'OLUR KURTARIN BENİ!..


Merhabalar,

Ay aman offff, ben dertsiz başıma dert almışım da haberim yokmuş. Ne işin var senin üyelikle müyelikle, çıkart gazeteni paşa paşa, beğenen de beğenmeyen de bin yaşasın de geç git. Hey Allahım, sanki ben bu işi kendi özel zevkim için yaptım. Yok canım kızgın değilim, benimkisi öylesine bir serzeniş. Aman yazar dostlarımızın motivasyonu azalmasın, ne idüğü belirsiz kişilerce tacize uğramasınlar deyu bu işe kalkıştık, kalkıştık ta kime yarandık? Sözüm meclisten dışarı. Dün yaptığım bir telefon görüşmesinden sonra biraz canım sıkıldı. Konu bir türlü giriş yapamamaktan açıldı sonra gele gele işgüzarlığımıza kadar geldi. Biraz önce mesaj panosuna baktım bir arkadaşımızda bakkaldan gazete alırken şifre sorulmasına benzetmiş işi. Sağolsun hemen bir başkası bize arka çıkmış ama sözler yarım kalmış arada KM kimvurduya gitmiş. Ya dostlar bana bir akıl verin. Bu işi ben mi büyütüyorum? Hepiniz durumdan mutluydunuz da ben mi yanlış anladım? Yanlış anladım da boşuna mı 4 gün çalıştım? Yok yanlış anlamadıysam şimdiki duyulan kaygı neden? İlginin azalacağından söz ediyor arkadaşlar. Haklılar, gerçekten azalıyor ama hangisi daha iyi bunun kararını verebiliyor muyuz? Nitelik mi yoksa nicelik mi önemli olan? Allah aşkına bu sorulara cevap verin ve bu işi bu hafta sonu bağlayalım. Kapatalım mı açalım mı? Nereyi kapatıp nereyi açalım? Benim fikrim mi? Benimkini biliyor olmalısınız, ben başından beri açıklıktan yanayım, engellere, filtrelere hep karşı oldum ama söz konusu olan yazarlar olunca kendi yargılarımı bir kenara koyup onların istediğini düşündüğüm bir yola düştüm. Söyleyin dostlar, düştüğüm yol kötü mü?

Madem konu buralara geldi size birkaç alternatif söyleyeyim, sizler de bu teknik alternatiflerden birini seçin olur mu?

1- Şu anki sisteme devam edebiliriz. Yani web versiyonunu okumak, dolayısıyla yorum yapmak için illa üye olmak gerekir.
2- Biraz gevşetebiliriz. Mesela sayıyı herkes okuyabilir ama yorum yapmak için üye olmak gerekir.
3- Hepten gevşetebilir ve eski haline döneriz. Üyelik sistemi devam eder, üye olmayı teşvik edici aktivasyonlar ekleriz. Ama erişilmeyen bir yer kalmaz.

Aynı şeyleri mesaj panosu için de değerlendirebiliriz. Yalnız şunu unutmamak gerekir. Dileyen herkes, Kahve Molası'nı hiçbir kısıtlamaya ve şarta bağlı olmadan eposta olarak alabilir ve okuyabilir. Yukarıda sözünü ettiğimiz herşey sitemiz içindir. Haydi n'olur bana yardımcı olun ve şu problemi çözelim. Ben yaptım oldu demek istemiyorum. Karar bizlerin kararı olsun. Bu hafta bu işi halledelim de haftaya azar işitmeyi haketmişlerin peşine rahatça düşelim.

Rüya takımla yaptığımız maçı izlediniz mi? Çok iyiydi çok. 12 Dev Adam 24 Dev Adam olmuş haberiniz olsun. 2 sene sonra bu takım Avrupa'nın canına okuyacak görürsünüz. Rüya takım? Onlar tam bir rüya gerçekten.

Bugünkü şarkımız benim Türk pop müzik tarihine altın harflerle yazdığım biri. Nükhet Duru'nun Mehmet Teoman imzalı şarkısı Melankoli. Klasiklerden biri, haksız mıyım? Şimdi bu güzel şarkının eşliğinde yukarıda sorduğum soruya üşenmeden bir cevap verin lütfen. Dilerseniz aşağıya yazabilir, dilerseniz bir mail atabilir yada mesaj panosunu kullanabilirsiniz. Yağmura dikkat diyor hepimize çok güzel bir gün diliyorum.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

33 Mesaj/Yorum var. Mesaj/Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 PASTORAL EFEMER : Zeki Yıldırım


BAĞLANMA ÜZERİNE BİR KESİT

Günümüzde, beğenilerimizi yönlendirmeye kitlenmiş pazarlama dünyasının en önemli araçlarından birisidir kadın göğsü. Hepimiz dünyaya merhaba dedikten sonra ilk besini aldığımız bu sevimli organlar, annemizle olan temel bağımızı oluşturmaktadır. Yapılan araştırmalarda kadın göğsü, eşeylerin birbirleriyle olan ilişkilerinde olduğu gibi, toplumsal bağların oluşmasında da özel bir rol oynadığı görülmüştür. Aslında çocuk ile anne arasında bağlanmada göğüsün rolünü önemsemekle birlikte, eşeysel bağlanmada etkisinin temellerini hep merak etmişimdir. Çünkü bazı ilkel toplumlarda, uzatılmış ya da şekli değiştirilmiş göğüslerin işlevi diğer memeli canlılardan pek farklı değildir. Bu nedenle erkekler dünyasındaki çekici etkisini de; bu etkisini bilerek bu organlarını öne çıkarmaya çabalayan kadınların bu heveslerini de, yönlendirilmiş olarak düşünmekteyim.

Genel olarak toplumlarda bağlanmada göğüsün uyarıcılığı, bebeklerde ve küçük çocuklarda anne memesinin bağlayıcı işlevine dayanmaktadır. Göğüslerin giysilerle örtülmediği birçok ilkel topluluklarda, küçük çocukların korktukları zaman annelerine doğru kaçtıkları, annesinin meme başını -emmeksizin- ağızlarına aldıklarını ve yatışmış olarak, kendilerini ürküten şeye gözlerini dikmeleri en sık gözlenen davranışlardandır. İnsan ilişkilerinde dünya post-modernizmin sınırlarına dayanıyor olsa bile Anadolu insanı için ana göğsünün -bağır- en şefkatli sığınak yeri olarak seçilmesi son derece insancıl bir koşutluktur. Hepimiz bu tecrübeyi çok iyi biliriz ki, biz yetişkinlerde de, başı göğse yaslama, çok rahatlatıcı bir etkiye sahiptir.

Eşe kişisel bağlanma, insanda eşey davranışları güdüleyen üç temel davranıştan biridir. Aynı şekilde eşey davranışlarının, üremeden ayrı olarak eşleri birbirine bağlama işlevi gördüğü, maymunlarla yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Maymunlarda eşey davranışları, eşeysel güdülenme söz konusu olmaksızın, küme üyeleri arasındaki ilişkilerde kullanılır. Dişinin erkeği çiftleşmeye çağırdığı "kıç dönme", törenselleşme yoluyla; Habeşistan maymunlarında, daha yüksek hiyerarşi basamağındakilere karşı gösterilen "selamlama" davranışına ve yatıştırıcı jestlere dönüşmüştür. Daha önce değindiğim gibi bazı erkek maymunların üreme organlarını göstererek rakiplerine gözdağı vermesi de, koşutluk oluşturan eşeysel güdülere bağlı olmayan davranışlardır.

İnsanlarda eşeysellik te, kişisel olarak eşe bağlanma da aynı ölçüde önem taşımaktadır. İnsan için oldukça uzun süren bebeklik ve çocukluk çağları boyunca yavru bakımının yeterli ve sürekli olabilmesi, yavruyu besleyen ve ona bakan annenin korunma altında olmasına bağlıdır. Bu da ancak, eş konumundaki belli bir kişinin koruyuculuğuyla ve anne ile çocuğun gereksinimlerini karşılamasıyla sağlanabilir. Eşeysel birleşme temelinde bir eşe kişisel bağlanmayla ilgili bu kalıtsal uyarlanma, özellikle, insanda eşleri birbirine bağlayıcı işlevi olan eşeysel davranışların gelişiminde kendini gösterir. Döllenebilme yeteneğinden bağımsız olarak eşeysel etkinlik gösterebilen kadın, bu etkinliğini -yeni döl beklentisinin söz konusu olamayacağı- gebelik sırasında ve menopozdan sonra da sürdürebilir. Kadın böylece, duygusal açıdan, ileri yaşlara dek eşeysel "gücünü" koruyan erkeğin dürtüsel isteklerini karşılamakla, kurulu bağlılığı sürdürmüş olur. Bu bağlılık karşılıklıdır; gerek erkek, gerekse kadın, ruhsal ve bedensel olarak orgazmı, eşle ilişkilendirerek yaşarlar. Eşeysel eyleme iten asıl etken, öznel yaşantılardır. Eşlerin karşılıklı olarak kendilerini birbirine sunması, eylem sırasında yaşanan doyum duygusu ve -üreme amacı olmaksızın- karşılıklı etkileşimin bilincinde olma eş ilişkilerinde gerekli içtenliğin kurulmasına yardımcı olduğu gibi, eşlerin sahip olacakları çocukların en iyi biçimde ve sağlıklı gelişmeleri için gereken koşullan da sağlar. Ancak, doğuştan getirilen, belli bir eşe bağlanma eğilimi, -çekirdek ailede olduğu gibi- bir sürekli tek eşlilik ile özdeşleştirilmemelidir. Çok eşliliğin görüldüğü insan toplumlarında da, eşler arasında sürekli bir kişisel bağlılık vardır. Çeşitli çok eşli ve ataerkil toplumlarda kendini gösteren tek eşlilik eğilimi, biyolojik olarak, tür açısından doğru eş seçiminin daha iyi bir biçimde güvence altına alınmasına ve toplumda sanayileşmeyle birlikte, çocukların eğitim ve öğrenim dönemlerinin uzamasına dayanır. Ana-babaların bilgi ve deneyimlerini çocuklarına aktarmaları, uzun süreli ve kişisel bir yakın ilgiyi gerektirir. Bu ilginin sağlanması için -özellikle, ana-babanın çocuğa aktarılacaklar konusunda uyum içinde olmaları durumunda- aile ortamı, çok sayıda bireyden oluşan kümelerdekinden çok daha olumlu sonuçlar verir.

Yararlanılan Kaynaklar
Etoloji: Şahin, R. Biricik, M. Dicle Üniversitesi Basımevi.
Hayvanlarda Sosyal Davranışlar: Şahin, R. Hatipoğlu Yayınevi.
Yaşamın Temel Kuralları: Demirsoy, A.

Zeki Yıldırım
zekiyildirim@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              7 Kahveci oy vermiş.
6 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

ÖzlemÖzdemir

 Ucundan Kenarından : Özlem Özdemir


   Ben Thinker Bell'imi işten çıkarttım

Hristiyan Aile Araştırma Merkezi, J.M. Barrie'nin yarattığı ve bence dünyanın en güzel çocuk klasiklerinden biri olan Peter Pan'ı, çocukların izlemesi açısından son derece zararlı bulmuş. Sebebi ise; Klasik bir masalın seks eğitimi dersine çevrilmiş olması imiş...... Böyle bir çocuk filminde cinselliğin gereksiz ön plana çıkartılmış olmasından dolayı rahatsızlık duymuş Hristiyan Aile Araştırma Merkezi.

Filmi, en az beş kez sinemada bir o kadar da evde seyretmek zorunda kalan biri olarak söyleyebilirim ki, filmde ön plana çıkan cinsellik falan yok... Varsa da benim dikkatimi çekmedi. Cinselliğin en ön plana çıktığı sahne, Peter ile Wendy'nin öpüştüğü sahneden başkası olamayacağı için, bu sahneyi gözümün önüne getirmeye çalışıyorum... evet, benim kızımın da en hoşlandığı sahne bu ama öylesi romantik bir sahne ki, benim kızımın istediği dersi almasında bence hiçbir sakınca yok.

Film ile ilgili benim tek takıntım var, o da; Thinker Bell. Hani şu, sürekli Peter Pan'ın sağında, solunda, ne yapması, ne yapmaması gerektiğini söyleyip, Peter Pan'ı kendi doğrularını değil, O'nun doğrularını yapması konusunda talimatlandıran Thinker.

Çok yakın zamana kadar bende de vardı bir tane. Yıllarca besledim, kendimi bildim bileli yanımda yaşamasına izin verdim. Her an, sağımda, solumda, elimde, ayağımda, göz bebeklerimde, yüreğimde yaşattım onu. Her zaman onun fikrine riayet ettim, hep onun istediklerini yaptım, kendi istediğim değil Thinker'ın fikriyle hareket ettim. Çünkü hep daha kararlıydı benden, her zaman benden daha çok biliyordu ne istediğini. Daha doğrusu ben öyle zannediyormuşum. Küçücük cüssesiyle yıllardır elimi koluma bağlayabilen, sesini daha çok çıkartabilen Thinker, kariyerinin zirvesinde iken, astın ve üstün ayırt edilemez hale gelmesi sebebiyle işinden oldu.

Ben değil sıfatlarımdı hep Thinker'ı ilgilendiren. Kim olduğum değil, kimin kızı, kimin annesi olduğum, bulunduğum mekan, zaman, yetişmem gereken yer, beni bekleyenlerdi. Bunları hatırlatmaktan başka işe yaramamaya başlamıştı. Artık yok, yok artık hayatımda Thinker'a yer.

Coşku dolu anlarım oldu, dizginlenmesi güç ve dizginlenmesini istemediğim duygularım. Ağlamak ya da katıla katıla gülmek istediğim zamanlar. Thinker hep yanıbaşımdaydı, bir elinde harç bir elinde tuğla ile gelip coşkularımın önüne kurdu setlerini. Sevinçten ya da üzüntüden, her ne sebepten olursa olsun, ağlamak istediğim anlar göz pınarlarımda bekledi tuttu göz yaşlarımı. Kahkahalar atmak istedim, fısıldadı kulağıma ağır olmam gerektiğini. Sevgi sözcüklerimi fısıldayamadım, iç gıcıklayıcı cümleler kuramadım Thinker karşıma geçip işaret parmağını sallarken. Sarmak istedi kollarım, sarılmak istedi bedenim, Thinker kulağımın dibinde bitti, hatırlattı nerede olduğumu... Doyumsuz sohbetler yaşarken, bitmemesini istediğim zamanlar Thinker bir elinde kocaman bir saat ile geldi, bir eli ile de elimden tutup kaldırdı, gitmem gerektiğini hatırlattı. Aklımdan geçenleri dilime aktarmak istedi beynim, Thinker kulaklarımdan beynime yol aldı, sözcüklerin önüne geçti, göndermedi dilime. Bakmak istediğim gözler, konuşmak istediğim yüzler çıktı karşıma, Thinker kirpiklerimin üstüne oturmuş avuçlarından peri tozlarını üfledi gözlerime, açamadım gözlerimi, bakamadım gözlerin içine.

Kendimi yıldızların yanında, onlar gibi parlayan, onlar gibi özel hissettiğim anlar, yıldızlardan düşmek istediğim kollar oldu, Thinker benden önce düşüp, kollarını açmış bekledi beni. Bu kol olmaz..... demek için bekledi, şimdi olmaz demek için. Aslında Thinker içimdeki sesin adıydı. Sadece bana ait de değil, hepimizin var bir Thinker'ı. İkinci sesimiz, antitez sözcümüz Thinker, muhalif yanımız, komplo teorisi üreticimiz, nasihat veren, kendince bizi korurken belki geçip giden ve bir daha yakalayamayacağımız anları elimizden alan kahramanımız. Varlığından mutlu olsak da olmasak da, söylediklerine kulaklarımızı tıkayamadığımız şahsiyet.

Her gün kullandığımız ''İçimden bir ses dedi ki......'' diye başlayan cümlelerin sahibi. Gitmek isteyip gidemediğimiz, yapmak isteyip yapamadığımız, yaşamak isteyip yaşayamadığımız anlar Thinker'ın sözünü dinlediğimiz için yaşanmamış kayıp anlar. Ben kurtuluyorum. Kurtulmak istediğim için kurtuluyorum Thinker'dan. Sıfatlarımla değil, sadece ismimle yaşamak için Thinker'ı hayatımdan çıkarıyorum.

Özlem Özdemir
oozdemir@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,719,719,719,719,719,719,719,719,719,71
              14 Kahveci oy vermiş.
12 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Kıvanç Gülhan

 Kıvanç'ça : Kıvanç Gülhan


   UD DİLE GELDİ

"Ben Ud'um" dedi. Göz oylumlarının içinde nakışlar sanki mavi, sanki yeşil hatta menekşeydi. "Rast bana güvendi, gümbürdedim onun için. Diğerleri içinde az şey yapmadım. Kah güldüm şen kahkahalarla, kah ağız değiştirdim hatırları için. Çoğu zaman meclis içinde yerimi çığırtkanlara bıraktım. Sözün gümüşlüğünde altın olup bekledim taş yerinde ağır çeksin diye. Dertlerimi ise , bana laf düştüğünde sıraladım bir bir. Dinleyenlerin boğazında düğüm oldu sesim, onlarınsa solukları kesildi, iki damla yaş çaresizce süzüldü gözlerinden yanaklarına , oradan da meze tabağının kenarına.

Benim ise koca gövdemle ağlayacak halim yoktu, yakışmazdı da. Saba'ya kadar çıtım çıkmadı diyebilirim. Ama bu makam ne gövdeleri çözdü,ne yelkenleri indirdi suya bilemezsiniz. Nice yiğitlerin, ne kabadayıların omuzlarını titreterek hüngür hüngür ağladığını sizlere anlatsam, bilmem anlayabilir misiniz. Daha Saba'nın ilk dönemeçlerine gelmiştim ki, benim tabağım da nasibini aldı duygu selimden.

"Ben bazı günler öyle güzel ağlarım ki yalnızken. Hele yaprak dökümündeyse mevsim, hele bu yapraklar ve zaman benden bir şeyler koparıp götürüyorsa. İçim kurur, boynum eğilir, gövdem çatlar sessizce. Reçinem sızar için için. "

Siz ne anlarsınız bundan, niye anlatıyorum bilmem. Hiç ud oldunuz mu hayatınızda? Bence sizler olmayı deneyemezsiniz bile. Korkarsınız çünkü. "Bir kere ud olmak cesaret ister.Her ne kadar bu oluşum benim tercihim değilse de, ustanın seçimi ile geldim atölyeye. Sıradan ustaydı ama işini bilirdi. Herkütükten od olmayacağının farkındaydı. Bense biçilmiş kaftan misali hazırdım her şeye, doğal ortamında gül gibi yaşayıp gitmek varken. " " Bu sıradan ustanın emeği ile saz oldum ellere. E.. biraz da mayamda varmış ki sesim beğenildi. Usta el emeğinin karşılığını fazlası ile aldı. Hatta kütük olarak satan tüccar da epey karlı çıktı bu işten. "

"Ki ben o gündür, bu gündür elden ele insanları mutlu edebilmek için çırpınırım. Hatta ustam çalındığım meyhaneye ara sıra gelir, bu benim diye böbürlenir, fazla da gece kalmadan çekip gider evine. " " Kütüğümü satan , işin hala ticaretinde, yeni kütüklerin pazarlığını etmektedir her halde. Epey oldu görmedim son gördüğümden."

" Çalışma hayatında , meşkin en lezzetli yerinde, ön tarafa yakın oturmuş altın madalyonlu beyin , laz havası istediği de olmadı değil. Ama takmadım şartlar göz önündeyken. Profesyonellik buydu. Böyle de olacaktı. "

" Oysa gürgen kütükten olmalar ne iyi yerlerdeydiler. Kim tartacaktı ki bu değeri, kim bilecekti kulaklarımın abanoz olduğunu. Ve benden çıkan sesin ne içli ve ne derin anlamları içinde bulundurduğunu. "

" Ama iş saba 'ya geldiğinde , ben de çevrem de değişiriz birden bire. İşte o zaman, Elim sanata düşer ustam, ya sen, ya tüccar ne yana."

Kıvanç Gülhan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,759,759,759,759,759,759,759,759,759,75
              8 Kahveci oy vermiş.
3 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Yolculuk günceleri : Sevgi Koşaner


Söz Bitti

Hani bazı anlar vardır ses gider,soluk gider,söz biter...
Bugün o anları üst üste yaşadığım bir gün oldu.
İçimin sesleri sustu yüreğimin kuşları dondu.
O anlardan biri beynime kazındı.
Yüreğimi acıttı...
İnsana ve yasama dairdi aslında her şey.
Kapıdan içeri önce bir baba girdi.
Sonra bir çocuk ...
Ama benim fark ettiğim çocuk oldu.
Yüz yaşında gibiydi.
Yüzünde öyle bir ifade vardı ki...
İnsanin yüreğine isleyen...
Oysa hiç konuşmadı...
Sadece orada durdu...ve baktı...
Kim bilir neresiydi baktığı...
Ama çok uzaklarda bir yerdi orası...
Üzerindeki sarı montun rengi yüzüne yansımıştı...
Ne çok yaşamıştı o yüz...
O bakış...
Neyse o yaşadığı , o bunu hiç hak etmemişti...
Ama öylesine kabullenmişlik vardı ki her şeyi...
İçimde bir şey çok acıdı...
Baba bir şeyler anlatıyordu, aslında hiç bir şey söyleyemeden...
O kadar onurlu bir çaresizlikti ki başının yan duruşundan bana yansıyan...
İçim gözlerime vurdu..
Dayanamadım, arkamı döndüm...
Ama fotoğraf içimdeydi...
Bir çare olmalıydı..
Bulunmalıydı..
Baba yukarı yollandı çocukla...
"Profesyonel olmalıyız" diyordu arkadaşımın sesi..
Ama titriyordu o ses te...
Tüylerimiz diken diken...
Profesyonelliğin insan olmanın önüne geçemedigi anlardan biriydi...
Baba anlatıyordu ; Geçen geldiklerinde Çankaya’dan Eski İzmir’e yürüyerek Gitmişlerdi yoldaki bir iftar çadırında yemek yemişlerdi..
Kalacak yerleri yoktu..
İşten çıkarılmıştı..
Ve açtılar..
“Aslında iyi ki ramazandı” diyordu baba...
Gözümün önüne Tabipler Birliği Çocuk Hakları 13ncu Yıl Kitabındaki fotoğraf geldi, aç kalmış çocuğun MR ı...
Baba kazanınca geri vermek üzere çok az bir borç istiyordu...
Bazı anlar vardır insan sahip olduğu şeylerden utanır giyeceği gereğinden fazla giysisinden öğlen yiyebildiği yemeğinden binebildiği otobüsten...
O anlardan biriydi...
Bir çare bulundu çocuk bu akşam ve sonrası için sıcak ve güvenli bir yerde...
Baba nerede bilmiyorum...
Ama onu bir sure güvende hissettirecek katkıyı aldı...
En azından onun deyimiyle Hızır yetişti...
Umarım bu gece sıcak bir yerdedir ve yemek yiyebilmiştir...
Ve yaşama umudu hissetmiş,migren ağrısı geçmiştir...
Ben neden hala kotu hissediyorum,
İçim dışıma vurmuş bilmiyorum...
Aslında günlük işimizin bir parçası bu,
Her gün onlarcası gelip geçiyor odadan.
Bugün neydi beni bunca yaralayan bilmiyorum galiba çocuğun ve babanın yüzündeki yüzyıllık yaşanmışlığın ifadesiydi.
Eğer yazmazsam bu içimde büyüyecek..
Paylaşılmalıydı..
Her gün sahip olduğumuz şeylerin neler olduğunu ve ne kadar değerli olduğunu düşünmek için...
Bizim için çok önemli olmayan bir miktarın bazı insanların hayatta kalmasını sağladığını öğrenmek için...
Bugün yüzyıl yaşamış gibiyim.
Bir baba...
Bir çocuk...
Bir ben...
Ama...
O ben nerde bilmiyorum..
İçimin sesleri sustu..
Söz bitti...

Sevgi Koşaner
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              6 Kahveci oy vermiş.
2 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Ahmet Yapar


BRE İSMAİL

Geceler uzun geçiyor ve bir o kadar da sessiz
Alamaya kıyamaz gözyaşların ama üzüntülüdür
Koca bir ormanın içinde koşuşturursun
Ecelin yakındır, doğacak güneşe vermeye seni
Zapt edeceksin güneşi ama
Güneşin zaptı biraz uzak
Ya da sana öyle geliyor
Yooo... Umutsuzluğa kapılma... Ben şimdi daha iyi anlıyorum
Ninemin neden görmediğini gözünün gördüklerini...
Her geçen dakika ömründen götürüyor Bre İsmail,
Kaypak gündüzlwerine mi yansın yaşantıların, yaşadıkların.
Duvarlara yazdığın yazının hesabını Eylül akşamlarında gecelere sor!
uzun uzadıya boy atan arpa tarlaları yanacak
Hasat zamanı gelsin ırgatlar para kazanacak
Ama yaşlandığının farkına varacaksın, ömrün bitecek Bre İsmail
Yavaş yavaş öleceksin kıskacında yaşantının
Sevdasına kurşun sıktığın güneşin kapayacak sana ışıklarını
Ama bir yandan da buzulların eridiğini unutma... Güneş olmasa neye yarar bu dünya!
Belki bir gün bir yağmur damlasına tutunursunda avucuma düşersin...
Ağladığına tanık olurum o zaman...
Belki bir peygamber olursun! Benide yanına alırsın... Açken az mı baktı sana bendeki yürek.
Unutursun sende unutursun geçmişini Bre İsmail...
Kuytu köşelerde yediğin copa anlat sen bunları... İsmini gambazladığın delikanlıya.
Hayalarına yediğin tekmenin hesabına sayarsın attığın kazıkları
Güdümlülüğünün farkına varırsın seni güttükleri vakit.
Otlarsın yeşili... Katil olursun... Yangın olursun... Çamur olursun...
Doğayı katledersin, Atom olursun.
Kuş uçurtursun yarınlarına... Kendinin vurursun.
Yaşadıklarına say bunları İsmail
Sen hakettin bunları
Dağda tüfek tutarken ahkâm kesmek kolaydı
Gir bakalım cenke, göreyim yüreğini
Öldür, öldüre bilirsen insanı.
İnsanlar öldürmekle bitmez... Öldürdükçe çoğalır yarınlarda insanlar.
Sen bıkmadın doğmaktan, hâlâ mı ölmek istiyorsun Bre kafir.
Hazıra konmayı seversin... Öldür ulan kendini...
Öldürdüklerine say, acıma bedenine.
YAŞAMIŞ SAYILMAZ ZATEN YURDU İÇİN ÖLMESİNİ BİLMEYEN.
Ölmek kolay değil
Ama
Ölmek sana çok yakışıyor...
İyi ki doğdun Bre İsmail...
Bak yanıbaşında, dağlarında tüfek tutuğun doğa bitiyor.
Filistin'in soyu tükeniyor, öüme yatanlar gidiyor, Afrika'nın karnı aç...
Yanıyor Mezopotamya, yanıyor...
...
Bekle yanına biri daha geliyor... Irkı, dili, teni, kanı farklı
Ama tıpkı sana benziyor...

Ahmet Yapar
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,508,508,508,508,508,508,508,50
              6 Kahveci oy vermiş.
4 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Alper Kutay

 Kahveci : Alper Kutay


   Sen Yüreklikten Çıkmışın!

Yine çuvalladık işte, elime yüzüme bulaştırdım seni sevmeyi, bin şamar vurup da dizginleyemedik yüreğimizi, zaten ne zaman haddini bildi ki bu yürek, ne zaman vazgeçti ki her olur olmaza gülücükler saçmaktan, önüne konan tüm yasakları çiğneyip geçmeyi kahramanlık sandı da bıkmadı zincirlere sarılıp hükümler giymekten. Keşke bir fırsatını bulabilseydim de özür dileyebilseydim senden onun yerine, kusuruna bakma deseydim bu kendini bilmezin, her serabı gerçek sanar zavallı, her çiçeğe konar da bir dirhem bal yapmayı beceremez bir türlü Ne yazık, tıpkı sevmeyi beceremediği gibi şimdi de unutmayı beceremiyor.

Bazen diyorum "gel ayıralım yollarımızı, sen sevmeyi öğrenemedin bir türlü, ben de sana hükmedebilmeyi!" Şimdi kimbilir ne kadar daha taşıyacak seni içerisinde ve ne kadar daha dinmeyecek çarpıntısı beyhude yere.

Biliyor musun, geceleri daha da bir canavarlaşıyor, hafızamla işbirliği yapmışlar, uyutmuyorlar beni. Biri durmadan senin hayalini diker karşıma, diğeri bir hayat kadının tenha bir gecede topuklu ayakkabılarının kaldırımları dövmesi gibi acıtır içimi...

Artık seni düşünmek apse yapmış iltihaplı bir diş ağrısından daha beter, dedim ya hep elime yüzüme bulaştırırım ben bu gönül işlerini, hani diyorum bir toplu katliam yapayım, yakayım tüm geceleri, kaderi de odunu yapıp ateşin, içine atayım yüreğimle beraber tüm sevgileri. Sen de yan, sende kavrul, kavrul da kurtulayım tenimde hissettiğim nefesinden!

Bu gece balkonumda yıldız sefası yaparken düştün aklıma, dün gece ise bonyodan çıktığımda yana döne giyecek temiz bir pijama ararken, önceki gece de sigara almak için açık bir büfe ararken hatırlayıp sabaha kadar sevişmiştim hayalinle... Ah budala yürek! Kaç kere diz çöküp yalvardım önüne, "sen kaldıramıyorsun, sana göre değil sevdalar, ne ciddiye alırsın ki bu kadar şu kahrolası aşkı, avuç içi kadar bir şeysin işte, cürmünden büyük heveslere kapılma" diye...

Kızıyorum da, bazen de hak veriyorum zavallıya, mevsim işte böyle sonbaharsa, yağmurun kokusu sinmişse sokaklara, bulutlar tamamen saklamayı becerememişse yıldızları, böyle bir manzarada ve böyle bir zamanda unutmak zor olsa gerek.

Sevmek, özlemek, umud etmek güzel, hoş da ya o inceden inceye yayılan sızıya ne demeli? Ya ayarını tutturamıyoruz duyguların, ya da ağır geliyor sek içilen bir rakı gibi bu edebiyat, bu romantizm bize!

Hani "kalp kalbe karşıdır" derler, acaba senin yüreğin ne alemdedir şimdi? O da özlüyor mudur beni, o da böyle içinde midir ateşlerin, o da dalgalı bir deniz gibi midir şimdi, bir çilingir sofrasının başında sarhoş mudur kendini bilmeyecek kadar, yahut umutsuz bir vaka mıdır karantina altına alınan?

Zannetmem, yoksa arardın beni çoktan, bilirim benim kadar dayanamazsın bu tütünü bitmiş bir tiryakinin azabına benzer azaba. Şimdi tüm vurdumduymazlığınla, tüm zalimliğinle, tüm nankörlüğünle siyahlığımdasın, bir kaç saat sonra lacivertin tonlarında, gün batımlarında ki kızıllığıma kadar maviliğimdesin. Yirmidört saatimi harcıyorum seni unutması için hain yüreğimin de, sen onun da kırmızılığına işlemişsin; benzimin sarılığında, gözlerimin elasında... Tüm tuvallerimde bir fırça darbesisin.

Seni unutmak bir alkoliğe süt içirmek gibi birşey, vazgeçiyorum artık yüreğime emirler yağdırmaktan, sen yüreklikten çıkmışın artık, çıkmışın da yayılmışın bir virüs gibi tüm organlarıma, sen artık şiirlerimde ki kafiyelerim ve aldığım nefes kadar vazgeçilmezimsin...

Alper Kutay
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,639,639,639,639,639,639,639,639,639,63
              8 Kahveci oy vermiş.
4 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,578,578,578,578,578,578,578,578,57
              445 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Hülya Galitekin

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.212 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


KİRLİ BİR SABAHA UYANMAK

Belirsiz bir saatin son dakikalarıydı yaşanan
Telafisiz bir günahtı belki
Yüzümün öteki tarafının denize dönük olması
Vebaya yakalanmış kelimelerle
Öyle soğuk ve yaralayıcı miras bırakmıştık ki sevgiliye
Ömrü boyunca ona yetecek kadar
Bozguna uğramış bir orduda
Kahraman olmayı umuyorduk
Ve fetişist bir ruhla sarılıyorduk düşmanımıza, ürkekçe
Ruhumuzda asilik yoktu oysa
İpleri biçilmemiş birer kuklaydık oysa
Bir kaçakçıyı bir eşkiyayı oynamaya hazırlanan
Kadın kokusunu andırıyordu devrim sloganları
Biz aşkı namlunun ucunda arıyorken
Suğuk bir mermi ensemize saplanmış haberimiz yok
İtirafçı olmaya hazırlanan birer gerillaydık paylaşmak savaşında
Şahdamardan alınmış narkoz gibi
Uyuşuk sitemler bıraktık dostlara
Rahip düşler besliyorduk sevgiliye
O sevdası bize çok uzak sevgiliye
Düştüğü an bile,çırıl çıplak bir riyakarlığa terk ederdi sahtekar maskemiz
Yerleşik tutumlarla anarşist kurallar koymayı planlıyorduk değerlerimize
Omzumuzda mavzer olmadı hiçbir zaman
Biz kaybetmenin korkunç kızıllığını yaşıyorduk
Masa başı devrimlerinde
Tüm yaşananlar kirli bir sabaha uyanmaktı aslında

Görkem Yanık

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Geçen ay Irak'a mühimmat taşıyormuş!!

Yukarı

 

 İşe Yarar Kısayollar - Şef Garson : Akın Ceylan
Yamağı : Ayşe Nur Gedik


Kadıköy Selamiçeşme'deki Özgürlük Parkı aktiviteleri ile halkın gözbebeği olmaya devam ediyor. Şimdi web sitesi de açılmış, http://www.ozgurlukparki.com. Etkinliklerden haberdar olmak için mutlaka bir uğramanız gerekiyor. Bu haftasonu oldukça güzel bir program var, benden söylemesi.

Diyelim ki kendinize bir web sayfası yapmaya niyetlendiniz. Nerden başlamanız gerekiyor, biliyormusunuz? Tabiki öncelikle bir alan adı almanız gerekiyor. Eğer benim gibi ücret ödemeden bu işi halletmeye niyetlendiyseniz sahip olacağını alan adı için http://freeservers.com/ tarzında bir servis sağlayıcı ile işe başlayabilirsiniz. Free diye balayan kısımdan kendinize 12 mb.'lık bir alan alabilirsiniz. Ama bu tarz web sayfalarında ticaret faaliyeti yapmanıza müsade edilmiyor. Daha sonra sitenizin akılda kalıcı bir ismi olması için http://www.yonlendir.com/ tarzında bir siteye üye olarak daha hoş bir site adına sahip oluyorsunuz. Her iki işlem için de herhangibir ücret ödemeniz gerekmiyor. Baştan uyarmakta fayda var ücretsiz web hosting hizmeti veren sayfalar genellikle ya basit bir sayfa hazırlama hizmeti verirler ya da sayfa dizayn çalışmasını kendiniz yapmak zorundasınız. Hazırladığınız web sayfasını bir "ftp" programı yardımıyla veya ücretsiz web hosting hizmeti veren sayfaların "file manager" uygulamaları kanalıyla web sayfanızı yerine yerleştirirsiniz. Siz web sayfanınızı hazırlarken mutlaka .htm veya .html uzantısını kullanmanızda fayda var. Ama eğer daha profesyonel uygulamalar yapacağım diyorsanız, bu satırları okuyup boşa zaman harcamayın. Evet bu işi benim gibi henüz amatör seviyede yapan arkadaşlar. Web sayfası tasarımı için şimdilik microsoft'un word veya front page uygulamalarını kullanabilirsiniz. Sadece çalışmayı kaydederken web sayfası olarak kaydedin yeter.

Bu kadar sıkıntıya girmek istemeyenler http://www.doruk.net.tr tarzında profesyonel hizmet firmalarıyla irtibata geçebilirler. Bu tarz yerler paranızı ödeyip, elinizi hiç bir şeye sürmeden hizmet alabileceğiniz yerlerdir.

Web sayfasını kendisi yapmak isteyenlere çalışmalarında kaynak olarak kullanabilecekleri önemli bir sayfa ise http://www.mediabuilder.com/ . Bu web sayfasındaki örnek animasyon ve banner çalışmalardan faydalanabilirsiniz.

Editörden Not: Sevgili Akın bu adresleri yazarken bana sıkı çalım atmış, sağolsun. Hani diyorum ücreti mukabilinde bu tür hizmet almak isteyenler direkt bendenize (webmaster@kmarsiv.com) de başvurabilirler:-))

Akın

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


HSRemove [169K] Win2k/XP FREE
http://www.majorgeeks.com/download4286.html
Başınıza geldimi bilimyorum ama bir baş belası bazı bilgisayarları ele geçirmiş bu aralar. "Home Search Assistant" denen bir mini casus program tarayıcıya yerleşiyor ve bir daha da gitmiyor. Homepage'i "res://.dll/index.html#37049" olarak değiştiren bu programı mevcut casussavarlarla vurmak zor. İşte bu program bu casusu yakalayıp bilgisayarınızdan atıyor. İhtiyacı olanlar için.

Yukarı




ABONE OL
AYRIL
HTML TEXT
Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
Forum Alanı
İletişim Platformu
Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
Kütüphane
Kahverengi Sayfalar
FİNCAN/SİPARİŞ
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
KMFM (TEST)
KM JUKEBOX (Yeni)
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları












Kahveci Soruyor?



KAHVERENGİ SAYFALAR



KAPI KOMŞULARIMIZ

Üç Nokta Anlam Platformu



Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20040811.asp
ISSN: 1303-8923
11 Ağustos 2004 - ©2002/04-kmarsiv.com
istanbullife.com