Atina 2004 Olimpiyatları başlıyor!..



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 3 Sayı: 564

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 23 Ağustos 2004 - Fincanın İçindekiler

 

 Editör'den : Anketim anket olsun mu?!..


İyi haftalar,

Kahve Molası serüveni başlayalı beri en zorlandığım köşe şu anket köşesi oldu. "Kahveci Soruyor" diyoruz iyi güzel de, ne soracak kahveci onu bilemiyoruz. Yani ben bilemiyorum, bulamıyorum, karnım ağrıyor kimselere diyemiyorum. Arada punduna getirip birkaç arkadaşa soruyorum, sağolsun onlar da "Ayol sen bulursun birşey" deyip sırtımı sıvazlıyor. Bilmiyorlar ki Cem kardeşleri laf olsun diye soru sormak istemiyor. Ne yani şimdi kalkıp "Sizce botoks doğal görünümü bozuyor mu?" "Evden kaçacak olsanız yanınıza ne alırsınız?" "Gelin kaynana çekişmesinde suç kimde?" "Kıl dönmesi nasıl tedavi edilir?" "Kereviz suyu prostata iyi gelir mi?" gibi akıl ve mantık sınırlarını zorlayan sorular mı bulmam gerekiyor? Bakın şimdi gördünüz mü? 1 haftadır soru düşünüyorum bulamıyorum ama şimdi yazı yazmaya oturunca bir avazda 5 tane zeka ürünü soru çıkıverdi. Tamam da, bu adet yerini bulsun diye konmuş köşede sorulacak sorular su buharından tayyare olmamalı. Kahvecilere yakışır, onların gizli dünyalarına hitap edecek, içsel duyularını coşturacak, dışsal devinimlerini artıracak, okuduklarında "Ahaa" dedirtecek sorular olmalı. Yaşamdan kopmamalı, heran taze, bakımlı, kadınsa işveli, erkekse metroseksüel olmalı, kışkırtmalı. Heryerde bulunandan değil, görücüye çıkmaya hazır bakire gibi olmalı. Kısaca veya uzunca farketmez, anket dediğin anket gibi olmalı. Düşündüm taşındım buldum soruyu sonunda "Bu sene adam gibi karpuz yiyen var mı aranızda?" İşte soru işte anket. Yaşamın ta kendisi. Merakımın doruk noktası. Hasret gideceğim yahu. Yaz başından beri bir tek tane bile şöyle kan kırmızı, tadından yenmez bir karpuz yiyemedim. Bırak yemeyi tam anlamıyla kırmızı bir karpuz bile göremedim. N'oldu o güzelim, eşek dahil ailenin tüm fertlerini doyuran, eğlendiren güzelim karpuzlara? Eğlencesinden geçtim çünkü çekirdekleri dumura uğrayalı çeyrek asır olmak üzere ama daha geçen sene yarım karpuzu yatar vaziyette yemiş, üstüme akan sularını olduğu gibi bırakmış, sineklerle yarenlik etmiştim. Bu sene sineğe bile hasretim. Duydum ki şu olimpiyatlar yüzünden iyi karpuza kıran gelmiş. Tüccar bostan bostan dolaşıp has karpuzları toplayıp toplayıp komşuya gönderirmiş. Kalanları da biz aramızda üleşir karpuz yediğimizi sanırmışız. Bir de derler ki meyvanın hası İstanbul'a gelir, hani terbiyem müsaade etse "nah gelir" diyeceğim ama diyemiyorum işte. Karpuzun hasını Sokrates'in torunları yiyor bize de felsefesini yapmak kalıyor böyle. Karpuz deyip geçmeyin dostlar, Allah korusun deprem olsa, sizde hasbelkader mutfakta su içerken yakalansanız merete. Şansınıza mutfakta o gün pazardan oflaya poflaya alıp getirdiğiniz 8 kiloluk karpuz olsa mesela. Başka ne istersiniz Allah aşkına? Yatsanız karpuzla koyun koyuna 8 gün banamısın demezsiniz. Su desen su, yiyecek desen yiyecek, eğlence desen eğlence. Vallahi insan vaktin nasıl geçtiğini anlamaz, yanınızda bir de bıçak varsa yan göçük komşusuna süslemeli yanar döner bir meyva tabağı bile yaparsınız Allahıma. Durun not alıyorum, yarın sabah ilk iş afet kuruluna deprem çantasında olması gerekenler listesine karpuzu da eklemelerini isteyen bir mesaj yollayacağım. Benden söylemesi ister uygularlar ister uygulamazlar paşa gönülleri bilir. Ben evin her köşesine birer Diyarbakır karpuzu koyayım siz ne isterseniz yapın. Hem mecburiyet karşısında insan rengine tadına tuzuna da bakmaz. Allah ne verdiyse yer içer keyfine bakar. Ya işte böyle kahveciler, sakın ola bu haftaki anketimizde son şıkkı işaretlemeyiniz. Bu derece hayati önem arzeden bir cennet taamının adam gibi olanını yiyip yemediğinizi merak etmemden daha doğal ne olabilir ki? Siz bu anket soruları için bana yardım etmeyin, bakın ben size daha sudan ne sorular buluyorum heh he heh. Yaaa işte böyle, anketim anket olsun mu?!...

Bugün sizler için Emir Kusturica'nın unutulmaz filmi Arizona Dream'den kulaklarımıza küpe olmuş bir melodi seçtim. Goran Bregoviç'in muhteşem ezgisi "This is a film". Günün şarkısına aday istekleriniz varsa duymaya hazırım ama uygulama konusunda söz vermiyorum. Malum DJ'in işine burun sokulmaz:-))) Hepimize bu sıcak hafta sonundan sonra ehven bir hafta, başarılı çalışma günleri diliyorum. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

3 Mesaj/Yorum var. Mesaj/Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Ayşenur Güven

 Noktasız : Ayşenur Güven


   Vırraaak!..

Dükkanımın kepenklerini daha henüz açmıştım. İlk saatlerde müşterim olmaz. Çekinmeden tezgahıma, yazar kasanın yanına yayılır, kahvaltımı ederim. Çay fincanım, fırından aldığım peynirli poğaçalarım, gazetelerim, elbette zaman bulup çözeceğim bilmecelerim, radyodan yükselen notalar, arada bir onları bölen spikerin ne dediğini pek ender dinlediğim tekdüze sesi ve ben... Yine aynı faaliyete dalmıştım ki, kapının açılmasıyla çarpıp salladığı çıngırakların o saatte duymaya alışık olmadığım şangırtılarıyla yerimden fırladım. Gençce ve hoş sayılabilecek bir kadın, peşinde üç adam olduğu halde içeri girdi. Yüzünden, senelerin verdiği satıcılık tecrübesiyle, sinirli olduğunu ve şikayete geldiğini hemen kavrayıverdim. Benim canımı sıkan adamlardı. Birdenbire keyfimin kaçmasının nedeni sayılarının üç olması değil, birbirlerinden çok farklı olmalarıydı. Sanki gelişigüzel sokaktan toplanmışlardı. Tanışır gibi değildiler. Tek ortak noktaları bu kadın olmalıydı ama onu bile tanıyor görünmüyorlardı.

-Günaydın ! Hoş geldiniz...
-Beni hatırladınız mı ?

Pek hoş bulmamıştı anlaşılan. Sorduğu sualden onu hatırlamak zorunda olduğum anlaşılıyordu. Genelde işime bakıp yüzlere bakmadığım ve çok da dikkat çekici bir yüzü taşımadığı için, onu elbette hatırlamamıştım. Cevap vermeden bekledim. Nasıl olsa sorunun sonu bir izahla devam edecekti. Nitekim, omuzundaki çantadan bir sihirli değnek çıkardı ve ucuyla havada küçük daireler çizerek,
-İki gün evvel, dükkanınızı kapatmanıza yakın gelmiştim. Bana bunu sattınız. Pek de istemiyerek sattınız.
-Ah, evet şimdi hatırladım !

Suratım asılmış olmalıydı. Yüzümden duygularımı belli etmek gibi önüne geçemediğim bir huyum vardır. Hatırlamıştım elbette. Nasıl görür görmez hatırlamamış olduğuma şaşıyordum şimdi. O gün acelem vardı. Buna rağmen dükkanı erken kapatıyor değildim. Her gün olduğu gibi tam yedide. Ne bir dakika önce, ne bir dakika sonra. Kepenkleri indiriyordum ki, bu kadın çıka gelmiş ve eğilip indirmekte olduğum kepengin diğer yanına, tek kelime bile etmeden, sanki babasının dükkanıymış gibi geçivermişti. Genelde bu tavırlara karşı çok aksi tepkiler verir ve zaten elinde tuttuğu türden eşyaları tanımadığım müşterilerime satmam ya, çok inatçı bir kadındı ve benim o gün, hiç bekletmek istemediğim yumuşacık, sıcacık, mis kokulu bir randevum vardı.

Dükkanımın önünden geçenler, içine girmiş olanlar bilirler, eski kitap alır satarım. Babadan oğula geçen mesleğin bir de ninelerden kalan yanı vardır ki, onu herkes bilmez. Kitapların dolup taştığı rafların arasında, özenle yerleştirilmiş kutularda, eski parfüm şişeleri bulunur. Bunlar bildik parfümleri içermez. Annemin annesinden, onun da kendi annesinden, onun da kimbilir kimlerden öğrendiği türlü türlü iksirler saklıdır içlerinde. "Aşk iksiri" tahmin edebileceğiniz gibi en çok sattığım iksirdir. Bir de aldatan kocaları uslandırmak için iksirim vardır ki, sırf bunun sayesinde geçim sıkıntısı çekmediğim doğrudur. Arada bir ilginç eşyalar da geçer elime. Uçan bir süpürgem bile var ama satışa çıkarmaya henüz cesaret etmiş değilim. Bir yerlerde sihirli bir lambam da olacaktı ya... Bakmam lazım.

-Bir sorun mu vardı ?
Kafasıyla üç adamı işaret ederek.
-Evet onları da beraber getirdim...

Adamlardan biri genç ve hayli yakışıklıydı. Hemcinslerime "yakışıklı adam" demek hep ters gelmiştir nedense ama, gözümün gördüğünü inkar edemiyeceğim kadar güzel bir adamdı. Sanki yüzünün her hattı özenle çizilmiş gibiydi. Yirmi üç, hadi taş çatlasın yirmi beş yaşlarında olmalıydı.
-Bu değnek bozuk, doğru dürüst çalışmıyor.
-Garantisi var hanımefendi, üretici firmaya geri yollarım.
Oldukça sinirli bir tavırla,
-Üstelik bunu bana Alman malı diye sattınız. Alın bakın üzerinde "made in Taiwan" yazıyor,
diyerek fırlattığı değnek, tezgahın üzerinde yuvarlana yuvarlana gelip ellerime düşüverdi. Bunun üzerine o güzel adam, tıpkı bir çocuk gibi, yerinde zıpladı, zıpladı, tekrar zıpladı ve,
-Vıraaaaak, vıraaaaaaak !!!... dedi.
Şaşkınlığımı belli etmemeye çalışarak, konuşmaya devam ettim.
-Marka Alman markası hanımefendi. İşçilik ucuz olduğu için bütün büyük markalar ürünlerini gelişmekte olan ülkelerde üretiyorlar... Bunun bir rüya mı gerçek mi olduğunu anlamaya çalışırken, diğer adam okkalı bir şekilde geğirdikten sonra, bana doğru yaklaştıp, sağ kolunu tezgaha, taşımaktan bıkmış olduğu bedenine destek olsun istermiş gibi dayadı.
-Burada bira yok mu ? Susadım.
Yüzüne baktım... Orta yaşlı, sıradan bir tipti. Sokakta, otobüste, manavda, pazarda, dolmuş için sıra beklerken, boğazda balık tutarken, ama en çok salaş bir meyhanede rakı bardağının başında demlenirken rastlanılabilecek tiplerden.
-Ne diye öyle boş boş bakıyorsun yüzüme ? Var mı, yok mu ? O kadar zor bir soru sormadım.
-Evet... Hayır... Yok.
-Var mı, yok mu ? Lanet olsun !
-Yok, yok... Ben içki içmem.
-İyi halt edersin !

Poğaçalarımdan birini hiç bir şey sormadan alıp, bir ısırıkta yarısını ağzına tıktıktan sonra, üzerine ve yerlere dökülen kırıntılara aldırmadan, geviş getire getire, dükkanın diğer bir köşesine doğru yürürken, gömleğinden taşan yuvarlak, gergin ve kıllı göbeği kendinden önce ilerliyordu. Yüzünde en az üç günlük sakal taşıdığını işte o zaman fark ettim.
Üçüncü adam sadece etrafını inceleyip susmakla meşguldü. Raflarım, kitaplarım, kartonlarım, mumlarım, tütsülerim... olan bitenin dikkatini dağıtmasına izin vermeden, inceliyordu. Tertemiz bir takım elbise giymiş, bunu taşıyan ince ve zarif bedeni dimdik duruyordu. Ellerini arkasında kavuşturmuş, sanki gerçekten teftişe çıkmıştı.
Kadının yüzüne açıklama bekleyen bakışlarla baktım. Dükkanımda neler olduğunu anlamak istiyordum.
-Vıraaaakkkk....
Kadın avaz avaz bağırarak,
-Bana bu sihirli değneği "kurbağaları prense çevirir" diye sattınız. Bunlar mı sizin prens dediğiniz ?
-Sakin olun hanımefendi bağırmakla bir şey değiştiremiyeceksiniz, biliyorsunuz. Kullanma talimatında yazanları uyguladınız mı ?
-Elbette !
-Yani değneği kullanmadan evvel, bataryayı yirmi dört saat prizde bıraktınız mı ?
-... Şey ben... İlk seferde biraz sabırsız davrandım sanırım...
-Ne kadar sabırsız ?
-14 saat kadar sabırsız, ama inanın sonrakileri gereğine uygun olarak...

Genelde çok sakinimdir fakat bu sefer birden sinirim tepeme çıkıverdi. Kadının ne dediğini dinlemekten vazgeçip açtım ağzımı yumdum gözümü,
-14 saat haaa !!! Ve gelmiş utanmadan değneği suratıma fırlatıyorsunuz öyle mi ? Bunca senedir şu dükkanı işletiyorum hiç böyle...
Tam sinirimi kusuyor, deşarj oluyordum ki,
-Vıraaakkk ! Vıraaakkk ! Vıraaakkk !
-Korkmayın, fincanınızın kenarında bir sinek gördü de...
-Ah !... evet... tabi... anlıyorum...
Artık değil itirazımı haykırmak, konuşmak bile istemiyordum.
-Kardeşim, burada bira olmadığına emin misin ?
-Git karşı bakkaldan al !
-Görüyor musunuz ? Bu prens mi şimdi ?
-Biraz geçkin ve bezgin bir kurbağa seçmişsiniz hanımefendi.
-Nereden bilecektim ben onun geçkin olduğunu ?
-Vııraaakkk !
-Ne yaptı bu adam şimdi ?
-Sineği yedi... Tahmin edersiniz ki, bu boyutta bir kurbağıyı beslemek için yeterince haşarat bulmak zor oluyor.
-Bu bir kabus olmalı.
-Kimin için beyefendi, kimin için ?
Bir çare bulmak istiyordum ama ne ve nasıl... Bir an evvel hepsinden kurtulmak istiyordum. Hangi akla hizmet satmıştım bu değneği bu densize ?
-Bu adamları tekrar kurbağa yapmanız mümkün mü acaba ?
-Maalesef değneğin bu işlevi yok.
-Nasıl olur ?
-Siz yumurtadan omlet yaptıktan sonra vazgeçip, omletten tekrar yumurta yapmayı denediniz mi ?
Bu ucuz felsefenin üzerine, o ana kadar tek kelime etmemiş olan üçüncü adam dile geldi. İncelemekte olduğu, kitaptan başını kaldırıp gözlerini bana dikti. Buz gibi bakışlardı bunlar.
-Ben insan olmak istemiyorum beyefendi. Kimse bana fikrimi sormadı beni prens yaparken. Ben bataklığımda harika bir hayat yaşıyordum. Bir dişiye kur yapmış, tam arzu edilen neticeye ulaşacakken bu münasebetsiz kadın geldi...
-Sensin münasebetsiz !
-Siz o dişiyi ikna edebilmek için ne kadar uğraştım biliyor musunuz ?
-Hadi bakalım buyur !
-Vıraaakk ! Vırakkkk !
-Bu adam içe içe çay içiyor, olacak şey değil !
-Ben bataklığıma geri dönmek istiyorum.
-Paramı geri verin, ben bu değneği istemiyorum.
-Sakin olun, lütfen susun, düşünemiyorum... Değnekte bir bozukluk olmalı, üretici firmaya geri gönderelim, yenisini isteyelim. -Bir bozukluk olduğunu ben de farkettim beyefendi.
-Farkettiniz de ne diye üç kere denediniz hanımefendi ?
-Ne yapacağım şimdi ben bu adamlarla ?
-Bana mı soruyorsunuz ? Onları isteyen ben değildim hanımefendi.
-Ben prens istedim. Şunların haline bakın ! Benim prensim... yakışıklı, çekici, cazibeli, şık, zarif ve bir o kadar erkeksi... kibar, görgülü, kültürlü, güzel konuşan, ilgili, alakalı, düşünceli... Neyi sevip neyi sevmediğimi bilen, ne arzu ettiğimi, ne arzu etmediğimi gözlerime ve tavırlarıma bakıp tahmin eden, ne zaman keyifli, ne zaman keyifsiz olduğumu sezen ve ona göre ilgi gösteren... gerektiğinde romantik, gerktiğinde gerçekçi, gerektiğinde sert, gerektiğinde uysal, gerektiğinde çocuksu, gerektiğinde olgun, gerektiğinde sempatik, esprili, gerektiğinde ciddi ve mesafeli... dürüst, çalışkan, mert, cesur, sadık, bana kör kütük aşık... müzisyen de olabilir... ahhhh benim için besteler yaptığını düşünsenize...
-Bizim bataklıkta dişi bulmak daha kolay kardeşim. Ben kurbağa olmaktan memnundum. Ne uğraşacağım bununla, beni tekrar kurbağa yapın. Dayanamayıp gülmeye başladım. Tahmin edersiniz ki sinirlerim epeyce bir gerilmişti. Belki de en büyük hatam bu kahkahalar oldu.
-Ne diye gülüyorsunuz ? Komik olan ne ?
-Kusura bakmayın... Birden, böylesine mükemmel bir adama, elinde sihirli bir değnekle bataklıklarda gezen bir kadın ne verebilir diye düşündüm...

Ben ve kırılasıca çenem ! Bunları dedikten sonra sol gözüme bir yumruk indi. Dünyam bir müddet kararırken "terbiyesiz herif" diyen bir çığlık işittim. Sonra çıngıraklar şangırdadı, kapı şiddetle çarpıldı. Zorlukla doğrulup, kapıya gidip açtığımda kadın sokağı yarılamıştı bile.

-Heyyy !!! Heyyyyy !!! Durun, durun kurb... prenslerinizi unuttunuz !!!

"Bu hikaye bir rüyadan esinlenerek yazılmıştır. Gerçek olaylar ve kişilerle var olabilecek benzerlikler bir rastlantıdan ibarettir."

Ayşenur Güven
Belçika
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,719,719,719,719,719,719,719,719,719,71
              14 Kahveci oy vermiş.
12 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : İlker Özlük


Kanatsız misafir..

Pardon!.. kalbinin yanına çöksem yüreğimi, içinde biri yoksa. Güzelliğine hazırlıksız yakalandı gece, sen onun kusuruna bakma, şimdi takar yıldızlarını. Saçların eski bir aşka kokuyor, yüzünde sana tapan bir gülümseme var, parmakların yüreğimi kımıldatıyor, akşamın üstü burası, çıkılmadık tek yer. Sen benim yırttığım geceyi gölgenle yamayan, kanatsız misafir. Gücümü yetiremediğim büyüne kelepçeledim kendimi, bir ezberim olsa da seni söylesem keşke, kendi gecemde yasaklıyım şimdi, kendi yokuşlarıma çıkmıyor hayallerim, ben senin geçmişinde, misketleri kaybolan gözyaşı gibiyim, sana çocukluğumu versem oynarmısın benimle, ben senin küçükken kaybolduğun yerdeyim, bana şeker de, benden tatlı yapsınlar, bana şeker de, tatlı diye sana baksınlar, ben senin riske girmiş soluğunum, ben senin baharında kaçak bir mevsimim, ne ayazım belli nede güneşim. Kanatsız misafir, seni geceye bulayan özlemine, çattım kaşlarımı, seni gördüğüm zamanı ben saklamadım, onu alıp gittiler, yüreğimi boğdular kör karanlıkta, biliyorum bu davet benim değil, sen kendiliğinden düştün, geceye, seni sormalı gündüzün beklediği yere, seni sormalı bir daha gelecek mi diye, seni yolumun kaldırımlarında gördüm, üzülmüş bir şarkıda tekrarlanıyordu ismin, ben senin yeni geldiğinde eskiyen rüyayım, ben senin gözlerine, kendimi sığdırdım, kanatsız misafir. Her elini kaldırdığında çiçekler açtı, her yüzünü döndüğünde, fırtına varmışçasına eğildi koca çınarlar, her başını eğdiğinde eğildik önünde, dizlerim çürüdü çöktüğümde, her nefes aldığında yeni bir hayat başladı yüreğimde, ben senin gözlerini gezdirdiğin bir tepede dolaşan küçük bir gölgeyim, ben senin inatla dönmek istediğin yerdeyim, ben senin kanatlarından, binlerce kelebek yapanım, kanatsız misafir. Senin yorgun bakışlarında dinlendiriyorum kendimi, sen benim sessizce büyüdüğüm arka sokaklar gibisin, o kadar büyüksün ki, seni en kolay ben görüyorum, kanatsız misafir. Nereye bir çay daha içermisin...

İlker Özlük
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,639,639,639,639,639,639,639,639,639,63
              8 Kahveci oy vermiş.
1 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Nesrin Özyaycı

 Yansımalar : Nesrin Özyaycı


   ALDATAN aldatılmıştır..!

Sözüm meclisten dışarı...

Sonbahar uğultusu hafiften kapımı aralamaya başlamıştı ki, Can Dündar'ın kaleminden "40 yaşında Aldatanlara....." ait yazısını umarım pek çoğumuz okuduk... Nerden buluyor bu uslanmaz adam güzelim sözcükleri... Yan yana nasıl diziyor öyle... Can Dündar'a hayran olamamak elde değil... Kalemi ölmez yazarlara saygılar... Dizmiş duygularını ve şu sözcüklerle noktalamış çağımızın veba salgını basit aldatma senaryo yalanlarını...

....

Kabul edelim:
Evlilik bitti!
Çağ yorgunu aile, ancak başka kadınların (ya da erkeklerin) kolunda yürüyebiliyor.
Yalan, bir mecburiyetler rejimi sayılan evliliğin temellerini oyuyor. Ve herkes her şeyi bilerek, gönülsüzce boyun eğerek bu oyunu oynuyor.
Çare, eşlerin birbirinin hayatını yaşamaktan vazgeçip her hayatı, sahibinin nefsine, iradesine, vicdanına, insafına terk etmesidir.
Sevgi varsa, aile ilelebet sürecektir.
Yoksa, böyle sürdürmek rezilliktir.
Yalansız yaşamayı özlemediniz mi?

Can Dündar

Şimdi sıra benim sözcüklerde... Adam sapıtmış... Çol çocuğu unutmuş, hayali senaryolarla internetin fantezi sahte boyalarına yapışmış... Kadın dağılmış... İhanete uğramış... Ne amansız bir savrulma! Sabahlara kadar chat odalarında doyumsuz karılarla kendini aldatan yüzünün rengi uçmuş kırklı yaşın ruhani dalgalarıymış yaptıkları? Aman Tanrım... Gülsem mi! Acısam mı? Bir eli klavyenin tuşlarında, gözü cep telefonunun ileti mesajlarına takılmış... Göz göre göre karısının gözünün içine baka baka bal gibi aldatma oyunlarını inkar etmez mi? Sabahlara kadar uykusuz hayal bulanıkları adamı da, karısını da çileden çıkartmış... Yaklaşık yirmi yıl aynı yastığa baş koymuş, ona doğurmuş üstelik... Kimselerle yapmadığını yapmış adama... Peki kadın soğumaz mı böylesine bir adamdan! Ne yapacak kadın? Mücadele edecek aldığı törelerin gücüne sığınarak... İki gözü iki çeşme kendini unutacak... İhanetin acısını tadanlar bilir... Ancak ağlamayın diyorum... Kesinlikle... Tek damla göz yaşınıza layık olmayan size hak etmediğinizi yaşatan biri için değmez... Yazık... Bırakın töreyi... Düzelmez adam düzelmez... "Kırkından sonra azanı teneşir paklar" dememiş mi atalarımız... İnternette öğretmişler nasıl aldatılacağını, sıra gelmiş gerçeğine... Sanal az gelmiş adama... Ne mi yapmış gariban! Kadını kapı komşusu,ne olduğu belirsiz birine tercih etmiş... İyi de etmiş... İşte size hayır etmiş o karı... Sizi kendinize getirmiş bir bakıma... Parana kıyda o karıya bir çiçek gönder hadi... Sana iyilik etmiş bir bakıma... Uğraşma boşuna... Sinirlerine yazık... Yıpranmana değer mi? Değmez... Eğer ki SENi Senden daha değerli birine tercih etseydi işte o zaman figan etmelisin... Gerçi hangi kaliteli kadın böylesine çarpık bir durumun içine girmeyi göze alabilirdi... Basitlik diz boyu bizim toplumda... Hele Doğuda ya da Güneydoğuda Kadınsanız! Erkek bu yapar zihniyetine alışmış bir toplumun içinden kardelen gibi sıyrılmanız zor iş... Ancak başaracaksınız... Analık, asil kadınlık uğruna vereceğiniz mücadele değecektir hiçbir şey olmayacaksa da...

Siz ona güzel çocuklar doğurmuşsunuz ancak ne mi yapmış? Tırnağınızı değmeze sizi satmış adam... Tırnağınız etmez karılar tırnağınızın kırıntıları kadar çoğalmış bu toplumda... Aşk mı kalmış? Aşıklarmıymış birbirine ? Hadi ya! Bırakın düzmeceleri... Karılar aç... Sermayeleri nedir bu karıların? Tanrının bütün kadınlara bahşettiği bir beden... Ruhsuz beden daha çıplak ve çekici doğrudur... Adam zayıflamış... Yazık!
Kadın koca bir labirentin içinde kaybolmak üzere... Bir yanında çocukları diğer yanında Onuru, kadınlığı... İşte öyle onurlu kadınları alınlarından öpmeliyiz diye düşünmekteyim... Çare? Terk etmektir... Başka şıkkı olamaz diyorum... Çocukların hatırıymış? Çile çek çocukların hatırına dayak ye... Peki nerde kadının Onurunun hatırı? Olmalı değil mi? Kocasına sahip çıkmalıymış? Hangi kocaya sahip çıkılır! Kendini vasıfsız karılara teslim etmiş hangi kocaya hangi onurlu kadın sahip çıkabilir, ya da baş gelinir böylesine yoldan çıkmış bir cinayete... Asla diyorum... Ninem gibi yaşama devri bitmeli artık... Anlamalı erkek milleti de, başıboş salyalı karılarda öğrenmeli Onuru, Şerefi... Yoksa siz "Son Samurai" filmini izlemediniz mi? İzlemediyseniz lütfen bir CD alıp bir yerlerde izleyin diye tavsiye etmek istedim... Aşıklarmış? Yalanmış ilişkileri! Hadi ya... Yine güleyim biraz haline bu durumda yaşayanların... Ortada kız mı kaldı? Erkeler bayağılaştı? Bir kapı cennete açılıyor, diğeri cehenneme... İkisini de denesinler bakalım! Sonuç? Tercih sizindir...

Onurlu tercih boşanmadır evlilikte aldatma oyunlarında... Hakimler evliliği korumak için uğraşmakta... Boşuna... Adam bal gibi aldatmış, kadın boşanma dilekçesine yazmış durumu yada avukatına anlatmış, dosyasına böyle yazılmış... Adam bir kadın avukat tutmuş kendine... Avukat karıya bak! Adamı savunacakmış.... aman yarabbim... Vay halimize... Dünyanın sonu gelmiş... Az kaldı başımıza taş yağacak... Gerçi yağan taşların farkında değilseniz bilemem... Anlama özürümüz çok fazla... Hemi de ziyadesiyle...

Depremlerle yıkılmış binaların yeniden kurulması mümkündür... Ancak yıkılmış duyguların onarılması nasıl mümkün olabilir ki? Psikolog falanda çözemez imkansız bence. Boşayın gitsin hakim bey... Böylesi daha kolay... Yoksa adam süründürmek mi istiyor kadını? Onursuz bir yaşama alışmış birinin bu tür dayatmalara gitmesi hoş karşılanabilir ancak hiç olmazsa boşanmalarda onuru hatırlayalım... Hiçbir onur yoksa erkeklik onuru olsa iyi olacak değil mi? Neden erkeklere yüklendim bu kadar... Yazıma başlarken "sözüm meclisten dışarı"demiştim başa dönerseniz... Elbette türümüzde de hatırı sayılır değişimler gelişmekte... Kocası bir yanında, inadına başka adamla düşüp kalkan karılara da .........Vah vahhhh. Eşi onu unutmuşsa patronuna cilve yaparak başka bir adamla düşüp kalkan karılara da nasıl bir hitap yakışır bilemem ki! Evde kalmış yaşı geçmiş kızların seçeneğide bitmiş gibi... Ne yapsınlar... Genç erkek bulmak kolay değil bu devirde... Nede olsa gençlerin peşi kalabalık... Orta yaşa gelmiş bir adamı ayarlamak çok kolay günümüzde... Adamlar hazır oltaya takılmaya... Kolay iş... Hiç olmazsa bir erkek olsun yaşamında... Aileler yok zaten... Ana yok... Asil analar nerde sahi? Kızlarını başıboş ortaya koymuş çilekeş analar nerde sahi! Birkaç parça dar body giysiler yeter bu adamları baştan çıkartmaya... Önce Sekreteri sonra.... vay be... Bu kadar mı düştü erkeklik/karılık ayağa... Gözlerim kamaştı şimdi, şöyle oğuşturayım elimin tersiyle...

İşte böyle bizde kırk yaşına doğru medeni hal durumu... Böyle medeniyet olmaz olsun... Böyle kurumda iflas etsin ve kapısına haciz geldi yazısı asılmadan herkes yoluna... Onurlu bir yaşamın kollarına doğru direksiyonu hafiften kırıp yavaş yavaş gaza basarak yaşama uzanmalı... Hızlı gitmeyin aman haaaaaaa... daha kötü kazalara kurban olabilirsiniz yoksa... Neden mi? O kadar çaresiz var ki bu yolda... Başı boş üstelik freni boşalmış onca insanın çarpışması daha amansız olabilecek... Çaresizlik içinde yaşanacağına yalnızlık tercihini unutmayın... Ve o yalnızlığı Tanrının size verdiği pek çok renkli uğraşılarla doldurmayı deneseniz! Kendinizi bulup, kendinize şöyle bir paragraf yazsanız olmaz mı!?

.....SEN yoktun... Adımız evliydi... Ele güne karşı, çol çocuğa karşı evliydik... SEN mutluydun... Bir yanında karın, diğer yanında sevgililerin... Karın bir statüydü topluma karşı yalanda olsa bir etiketti senin için...
Ancak ben karışık bir yalnızdım...Yalnızdım hep yapayalnız... Geceler hep vardı ancak gün hiç yoktu... İşte şimdi sarmaladığım SAF yalnızlığımla, yanıma aldığım çocuklarımla kucak kucağa doluşan umutlarımla yoldaş yaşama yeni bir merhaba... Bir beyaz sayfa... Eskitilmiş renkleri beyaza boyamışım... Beklediğim umutsuz sabahların alacasında kendime öyle oyuncaklar buldum ki! Yalnızlığımın içi pırıl pırıl... Neler dolu içinde? Rengarenk bilyeler, tahta topuzlu topaçlar... Ve senden yadigar üç yavrum... Oynamaya başladım işte yavrularımla... Onların gençliğine çocukluğun takıldım... Kendimi buldum bir köşe başında titrek, yorgun... Bir sokak lambası kırmızı ışığının altına dikildim umutlarımla... Minnet yolcuları o kadar çok ki bu yolda... Yalnızlıklarını dolduran değerlerini anlattılar bir bir... Kaybolmuş çocuklularını, gençliklerini anlattılar bir bir... Yaşayamadıklarını, umutsuzluklarını hissettim sıcak bakışlarında... Anladım ki bana benzer ne kadar umutlar kaybolmuş pisi pisine... Kendime kızdım neden başımı eğmişim diyerek... Oysa başı dik dolaşıp içinde eğik başları olan insanlar ordusunun arasından kendimi sıyırabilmek...

Sıcak bir dokunuşa, gökkuşağı gülüşe hasret onca insan varken kendime güldüm içimden... Tanrıma şükürler olsun diyerek başımı hafiften kaldırdım ve gülen güne merhaba dedim sımsıcak yüreğimden.

Nesrin Özyaycı
http://www.nesrinozyayci.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,639,639,639,639,639,639,639,639,639,63
              8 Kahveci oy vermiş.
5 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Kemal Türkmen

 Kahvecigillerden : Kemal Türkmen


   Bilgelik üzerine

Bilge ve bilgili kişinin ortak kullandıkları madde bilgidir.
Her ikisi de bilgi toplar ama, topladıklarını işleme tarzları bütünüyle farklıdır.
Bilgili kişi hemen her alanda yüzeysel bilgilerle kendini donatan yorgun bir taşıyıcıdır ama kimileri bir konuda derinlemesine çalışarak bilgin de olabilir.
Bilge kişi ise bütünün peşindedir. Bilincini hemen her alandan derlediği makul seviyede bir bilgiyle yaratırken bütün bunların birbiriyle ilişkisini bir anlamda sentezini amaçlar.
Sindirilmiş bilgilerle varılabilen bu değer, ona ulaşmak için gösterilen her çabayla biraz daha ötelere kaçar sanki.
Bilgi birikimiyle yaratılan bilgenin bilinci ve yaşamı bir sanat eseri gibidir.
Bilge kişi sıradanlıklardan uzakta kalarak bütünün ve anlamın peşinde koşmaktadır.
Böylesi bir bilge her an açlığını duyumsadığı bilgiler nedeniyle bireysel evrimini kesintisizce sürdürür.
O çoğu kişinin hayal bile edemediği yüksek dağ yollarının yalnız seyyahıdır.

Bilgi, olmadan bilge olunamaz ve bilgelik yapılamaz.
Kimileri, bilge bir kişide varsaydığı bazı davranışları taklit ederek bilge göründüğü sanır.
Ama ne yazık bilge kişilere benzeme çabaları bireyi tam tersine bilgelikten uzaklaştırır.

Bilge olabilmek için kendimize özgün değerleri üretmemiz gerekir.
Ve bence bilgelik yolunda olan bir kişiden hiçbir zaman öğüt alamazsınız.
O ötekilere daha farklı değerleri yaratması için farklılığını sergileyerek cesaret veren, bireysel ahlakını oluşturmuş örnek bir kişidir.

Yalnızca taklitler, gerçeğin nasıl olması gerektiği yolunda uzun söylevlere gereksinim duyar.
Ve böylesi söylemlerle kendini dinleyenlere, sanki kendinde olanı anlattığına inandırdığını sanır.

Kemal Türkmen
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,108,108,108,108,108,108,108,10
              10 Kahveci oy vermiş.
8 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Gülümse'nin Dilinden : Gülcan Talay


Bir De Aşkı Yazabilsem

Gün gelecek, sende gidenlerden olacaksın..
tüm gidenler gibi ardında buruk bir kalp var aldırmadan.
Önce gözlerim gözlerinden düşecek,
sonra ellerim yeni tutan ellere kin duyacak.
Bir ayrılık masalıdır başlayacak.
Ve ben yalnızlıklar diyarında,
diğer yalnızların kalabalığında tek başıma kalacağım.
Önce ki keşke diyenler gibi,
keşkelerim gideni döndürmeyecek.
Kalbimi bir yumruk dağlayacak gece gündüz.
Hasretim, feri sönmüş camlarında asılı kalacak.

Diye yazmaya başladım. İlla aşk üzerine yazacağım inadı tutturdum. Ama nerdeee... Beynimi ne kadar zorlasam da hep bir noktada tıkandım. Dedim ki "ben aşık değilim ki , nene lazım aşkı yazmak". Ve de yazamadım ki size böyle içimi döküyorum. Durun biraz daha zorlayacağım beynimin sol lopunu...

Sen yanımda olunca,
dünyam gökkuşağı renklerine bürünürdü.
Önümde çeşitli çiçeklere bezenmiş ovalar serilirdi,
boylu boyunca.
Hasret kapımı çalmazdı her hatırlayışta,
ayrılık ekmeğime diken koymazdı.
Oysa şimdi, önümde geniş bozkırlar,
yalçın dağlar uzanmakta,
hasret ısrarla kapımı dağlamakta...
Ayrılık ekmeğime diken olmuş,
boğazımı yırtmakta.

Hala bir eksik var... Yazımda ruh yok. Çünkü hayatımda aşk olmadığı gibi, terk edip giden de yok. Biraz baharat, biraz özlem, biraz hayal kırıklığı, biraz daha aşk katsam... Göz yaşlarımla sulayıp, karıştırsam. Ayrılıktan esen rüzgarlarla üşütsem, hasret ateşiyle kavursam. Nasıl olur acaba? Az daha zorlayım kendimi. Bakalım ne çıkacak ortaya?

Bir gün gidersen eğer,
kalbime bir hançer saplanır,
sinemden kan damlar...
Göz pınarlarım kurur,
uykularım geceye küser,
hatıraların ellerimi kelepçeler.
Kıyıya vuran her deniz köpüğü koynunda seni saklar,
düşen her damla yaş özlemini çağlar.
Rüzgarların uçurduğu sesin,
dudaklarımdaki son öpücüğü kovalar...

Yok yok! Ben bu işi yüzüme gözüme bulaştıracağım anlaşıldı... En iyisi aşık olana kadar yazmayayım...Aman!!! Varsın olsun, Gülümse de aşkı yazamıyor desinler. Bir bilen yazar elbette. Hayal etmekle aşk yazılabilir mi? Gözlemler nereye kadar götürür? Her aşkı, her insan aynı pencereden bakarak mı yaşar sanki? Her insan aşkı aynı şekilde mi ifade eder? Aşık Veysel sadık yarini kara toprak diye tanımlarken, Roma da bir kul; Venüs'e aşık olup ulaşılmaz olarak tanımlamaz mı? Bir Türk kalkıp, "bir zamanlar gururlu bir genç vardı" diyerek aşkı yükseklere çıkmak için hırs merdiveni yaparken, bir Japon aşkını kanıtlamak için harakiri yapmaz mı? Kerem, Aslı' sına kavuşmak için hayatını adarken, Aslı bir yalanla bedenini sulara bırakmadı mı? Bir şair aşkını sazına taşırken, bir heykeltıraş mermerindeki oylumlara dönüştürmez mi? Velhasıl aşkı anlamak, aşkı ifade etmek güç. Ben boyumdan büyük işleri kurcalamam, haddi mi bilir otururum.

Son kez Gülümse derki; aşk nefes almak gibidir. Usul usul çekersen ciğerlerine hayat verir, hızlı çekersen boğazında düğümlenir. (Yine haddi mi aştım .)

Hepinize kalbinizi yormayan, dingin, vefalı, sadık aşklar dilerim...

Gülcan Talay
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,789,789,789,789,789,789,789,789,789,78
              9 Kahveci oy vermiş.
8 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?


  Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir


KOÇ   (21 Mart-20 Nisan)
Sevgili koçlar bu hafta Venüs gezegeni tarafından köşe kapmaca oyunlarına davetlisiniz !.. Kuralları şöyle : kalplerden kalplere uçuşlar serbest ama Venüs' ün de oyun bozanlık hakkı var. Yani bu hafta aşklara ulaşayım derken tökezleyip sevgileri es geçme ihtimaliniz yüksek… Mekanlarda, ilişkilerde ve iş yerlerinde muazzam derecede organize ve dakik olmalısınız.


BOĞA   (21 Nisan-20 Mayıs)
Çoşku dolu sevgileri yaşamakta olan boğalar bu hafta parıl parıl parlamaktasınız. Mandolinin telleri nasıl tıngırdıyorsa kalpleriniz de aynı şekilde titreşmekteler. Hatta bazılarınız başka mekan ve diyarlara taşınma gayretleri içindeler bile.. Enerjileriniz tavanlarda bu kesin. Üstelik sizlerde korku diye birşey olmadığından haftanız arenaya inişlerle geçmeye aday..


İKİZLER   (21 Mayıs-21 Haziran)
Haydaa ! Olimpiyatlar yalnız Atina' da değilmiş meğersem sevgili ikizler… Burçlarınıza öylesine bir hınç, öylesine bir koşuşturma hakim ki, değmeyin gitsin vallahi.. Fuzuli sebepler ile ortalığı karman çorman edeceğinize sevdiklerinizi kucaklayın ve kaçırın gizemli yörelere.. Mesleki uğraşlar da sizlere bu hafta gerekli olacak iki sihirli anahtar, dirayet ve organizasyon..


YENGEÇ   (22 Haziran-22 Temmuz)
Yaşasın aşklar, çocuklar ve o cıvıl cıvıl ortamlar.. Her zamankinden daha çok sevgi dolu ve hareketlisiniz bu hafta sevgili yengeçler. Ama işyerlerinizde stresler içinde olabilirsiniz.. Olsun canım, zaten sizin yeni sezonda yepyeni projeleriniz var ve gereken enerji ise maşallah yani !.. Parasal konularda ise düzenlemelere devam edin, banka hesaplarında bilhassa.


ASLAN   (23 Temmuz-22 Ağustos)
Olmayacak sevdalara kendinizi kaptırmayın sevgili aslanlar. Yıldızlardan enerji bombardımanına tutuluyorsunuz, güzel de, hayaller herzaman gerçeklerle uyuşmayabiliyor biliyorsunuz. Özellikle gurur ve üstünlük savaşlarından uzak durun. Kompülsif harcamalara, alışverişlere dikkat edin, yeni sezonda mekanlarınız için ihtiyacınız olacak paracıklara..


BAŞAK   (23 Ağustos-22 Eylül)
Haftaya bomba gibi giriyorsunuz sevgili başaklar ama aynı zaman da enerjilerin o muazzam gücü sizleri sinirli ve çekilemez kılmakta !.. Ringe çıkmış gibisiniz sanki.. Şanslarınız halbu ki öylesine net ve güzel.. Haydi, az biraz sevdiklerinizle uysal olmaya gayret edin.. Projelerde vizyon sahibi olun çünkü gelecek aylarda yollarınız açık, şimdiden uygulamalara başlayın.


TERAZİ   (23 Eylül-22 Ekim)
Ortam müthiş elektriklenmiş sevgili teraziler, aman dikkatli olun. Sizlerde pek sakin sayılmazsınız, her nedense yüksek voltajlardasınız.. Bilinmeyen acayip bir bıkkınlık duygusu sizleri esir alabilir, hemen arkadaşlarınıza sevgiyle sarılın. Mümkünse ortaklaşa projelere öncelik tanıyın.. En azından haftanızı kendinize değer vererek geçirmeye gayret edin, gezilere çıkın, eğlenin..


AKREP   (23 Ekim-22 Kasım)
Büyük projelere imza atma heveslerinin içlerinizden fışkıracakları günlere girmektesiniz sevgili akrepler.. Ancak ateş gibi parlayıp hemen sönmemeye gayret etmelisiniz.. Tüm verileri elde etmeden atılımlara girişmek kesinlikle yok.. Şanslarınız muazzam bunu bilin. Parasal konularda ise temkinli olmakta yarar var. Angajmanlarınızda belgeleri tirtikleyin sonra imzalayın..


YAY   (23 Kasım-20 Aralık)
Yıldızlardan bu hafta bazı uyarılar gelmekte sevgili yaylar. Hissedeceğiniz semai dürtülere sakın boşvermeyin.. Ne yapmak istiyorum ve bunu nasıl gerçekleştirmeliyim sorularını bilhassa sorun kendi kendinize. İçtenlikle.. Dişlerinizi gıcırdatacağınıza sinirden, içgüdülerinize hakim olun ve kendinizi toparlayarak geçirin haftanızı. Yolculuk düşünüyorsanız neden olmasın, cep telefonunuzu unutmak şartı ile…

OĞLAK   (21 Aralık-19 Ocak)
Tüm projelerin hayata geçirilmesi için yaratılmış bir hafta sizlere armağan sevgili oğlaklar !.. İnişli çıkışlı ve kısa soluklu heveslerinizin kurbanı olmayın. İlerleme sağlayabilmeniz için gereken şartların tümüne sahip olmadığınızı düşünebilirsiniz, bu yanlış inanın.. Kendinizi ön planda tutun, fikirlerinize sahip çıkın, bakın çevreniz sizlere nasıl destek olacak…


KOVA   (20 Ocak-18 Şubat)
Duygularınızın aşırı hassas oluşları bu hafta sizlere bazı beklenmedik sürprizler getirebilirler sevgili kovalar.. Sağdan soldan yükselebilecek eleştiri ve söylentilere sakın kulak asmayın. Aküleriniz neredeyse tükenmek üzere kovalar, sizlerde beraberinde… En iyisi bu hafta arka cephelerde yer tutun, sabırla daha uygun anları bekleyin. Enerjileri depolayın, işte en önemli misyonunuz kovalar..

BALIK   (19 Şubat-20 Mart)
Kendinizi şanslı ve öylesine kıymetli hissediyorsunuz ama öte yandan sert esen rüzgarların etkileri ile yalpalayıp duruyorsunuz sevgili balıklar.. Evet haklısınız, değerlisiniz ve takdir ediliyorsunuz, gel gelelim iç dünyalarınızın muazzam zenginliklerini layıkı ile yaşayamıyorsunuz balıklar. Çözün şu düğümleri, sizlere ilallah dedirten engelleri… Şanslar kralı Jüpiter mekanlarınızda, ya sizler nerelerdesiniz…

Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              5 Kahveci oy vermiş.
2 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Ferhat Unsu

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.212 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


Yıldıramazsın

Yıldıramazsın güzelim, beni bu oyunlarla,
Sahte gözyaşlarıyla, yalancı tavırlarla.
Ben kararımı verdim, senden ayrılacağım.
Artık herkes gibi bende mutlu olacağım.

Yıldıramazsın güzelim, beni bu tehditlerle,
Duygu sömürüsü yapıp, sahte üzülmelerle.
Sen benim dünyamı kararttın,ateşimi söndürdün,
Yaptığın hatalarla beni deliye döndürdün.

Yıldıramazsın güzelim, artık her şey bitti.
Saf sandığın sevgili seni terk edip gitti.
Halbuki o kadar bağlanmıştım ki sana,
Adeta cehennem azabı yaşattın bana.

Yıldıramazsın güzelim, artık senden bıktım.
Kendime bakıyorum, seni sonunda bıraktım.
İçimdekileri bir Allah, bir de ben bilirim
Hiçbir şey düşünmeden meçhule giderim.

Hasan Selçuk Güler

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Anneleri onları savaşıyor biliyor!..

Yukarı

 

 İşe Yarar Kısayollar - Şef Garson : Akın Ceylan
Yamağı : Ayşe Nur Gedik


http://www.alternatifraft.com/hometurk.html
Alternatif Outdoor, Türkiye 'de ilk defa başlattığı rafting, nehir ve deniz kano sporlarını 1991 yılından bu yana aktif doğa sporcularının hizmetine sunuyor. Alternatif tatil arayıcılarına duyurulur.

http://www.clubmeditation.com/
Meditasyon ve Yoga turları hakkında bolca bilgiye alternatif programa ulaşabileceğiniz bir site

http://turkce.hospitalityclub.org/indextur.htm
Başka kültürlerden insanları tanımak ister misiniz? Yolculuk etmeyi sever misiniz? Başka insanlara yardım etmeyi sever misiniz? Eğer bu sorunların yanıtları "evet" ise burası tam size göre bir yer.

http://www.seyahatname.com.tr/giris.asp
Yaz biterken son turlar hakkında bilgi alabileceğiniz ve son şansınızı en iyi şekilde değerlendirebileceğiniz bir site.

Cem

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


Pix2Fone 1.0 [47KB] Win9x/2k/XP FREE
http://pix2fone.com/download.php
Rengarenk ekranlı cep telefonları aldı başını gdiyor. Nasıl resim yüklerim diye kara kara düşünmeye paydos. Alıyorsunuz bu programı çalıştırıyorsunuz. Ondan sonra telefonun modeline göre yapmanız gerekenleri o size söylüyor. Valla henüz deneyemedim ama deneyenler iyi olduğunu söylüyor. Sonucu bana da bildirin olur mu?

Yukarı




ABONE OL
AYRIL
HTML TEXT
Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
Forum Alanı
İletişim Platformu
Sohbet Odası
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
Kütüphane
Kahverengi Sayfalar
FİNCAN/SİPARİŞ
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
KMFM (TEST)
KM JUKEBOX (Yeni)
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları












Kahveci Soruyor?



KAHVERENGİ SAYFALAR



KAPI KOMŞULARIMIZ

Üç Nokta Anlam Platformu



Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20040823.asp
ISSN: 1303-8923
23 Ağustos 2004 - ©2002/04-kmarsiv.com
istanbullife.com