|
|
|
20 Eylül 2004 - Fincanın İçindekiler |
Editör'den : İçim dışım karmakarışık!.. |
İyi haftalar,
Geçen hafta gülmeye başlamıştık hatırlarsınız. Gülmek güzel şey tabi gülelim. Ama artık bu işin suyunu çıkarmaya başladık. Başladık demek ne kadar doğru bilmiyorum ama n'apayım ki ele karşı sahiplenme hissi duyuyorum, aslında yeniden başladılar demek en doğrusu. Yaptıkları, deyimler sözlüğüne örnek yazılacak cinsten. Bindiği dalı kesmek, pişmiş aşa su katmak, eşeğin kulağına su kaçırmak, bunların herbiri yüce iktidarımızın ancak bir kısmını nitelemeye yarıyor. Kalanını ise ancak ve ancak fal açarak tahmin edebilirsiniz. Sayın Tayyip Bey'in iktidarı sırasında bazen Kasımpaşalı olduğunu hatırladığı anlara şahit olmuştuk ama Allah aşkına elinizi vicdanınıza koyun söyleyin, 3 gün önce AB'yi karşısına almak pahasına bu lafları edeceğine ihtimal verir miydiniz? "AB bizim için olmazsa olmaz değildir. İçişlerimize karışamazlar!" Haydaaa... Birinci cümlenin külliyen yalan olduğunu bugüne kadarki icraatleri yeterince göstermedi mi? Ya ikinci cümle? Demek ki uymamız gereken kuralları dikte ettirirken ve biz bunlara uyacağımız konusunda adamlara güvence verirken onları sadece devlet su işlerimize karıştırıyormuşuz. Biz de içişlerimize karışıyorlar diye adamların günahını almışız.
Nacizane bendenizin bu sayın iktidar hakkında başından beri bazı yerleşik fikirleri vardır. Ve ağızlarıyla kuş tutsalar bu fikirlerimden vazgeçmem. Sayelerinde öğrendiğim takiye kelimesinin bunların yaşam desturu olduğunu savunuyorum, bu bir. Oy kaynaklarının kurumaması için yaşam felsefelerini tüm memleketin sosyal hayatına damardan enjekte etmek için her fırsatı değerlendiriyorlar, bu iki. Memleketin her köşesini ele geçirmek için yoğun bir kadrolaşma içindeler, bu da üç. Daha sıralamak mümkün ama bu kadarı bile istedikleri güveni haketmediklerini söylemek için yeterli. Devlet yönetimini çiş yarışına çevirme becerisini gösteren bu yüce iktidarı canı gönülden kutluyor, gerçek yüzlerini gösterdikleri için de ayrıca ellerinden öpüyorum. Gülmeyi ihmal etmiyor, ağlanacak halimize kahkahalar atıyorum.
Gargaraya geldi atladık. Uzan'ların dört tekerlekli servetleri azat buzat satılırken yenilen herze o zaman gözümüzden kaçmış. Su içinde dörtyüz milyar Türk Lirasına 5 dakikada satılabilecek bir zırhlı mercedes, elde edilecek gelirin kamu yararına olmayacağı hesaplanarak(!?), açık artırmadan geri çekilmiş. Buraya kadar güzel. Ama bir hafta sonra en kocaman devlet holdingi TMSF'nin başkanını o arabayla gece gezmesinde görünce işin rengi değişti. Holdingin malı sana ne demek mümkün değil. Kulağının üstüne yatıp sussa gene birşey demiyeceğim. Araba durup duruyor işte, neden binmesin adamcağız diyecek geçeceğim. Ancak başkan çıkıyor "Adamlar silahlı geliyor, tehdit alıyorum o yüzden bu arabayı kullanıyorum." deyiveriyor. Oldu canım. Demekki satıştan çekilmek taammüden olmuş. Bilerek isteyerek başkana zırhlı araç ayrılmış. Yahu adam gibi adam olmak, dürüst olmak, halkın gerçekten yararına çalışmak, kendinden başkalarını da düşünmek bu kadar zor mu? Hele hele sen bu memleketin maaşlı memuru olarak hortumcudan aldığın her malı paraya dönüştürmekle yükümlü bir adamsan, yeddiemin olarak sana teslim edilen mallara hıyanet edip kendi kendine yarım trilyonluk bir tasarrufta nasıl bulunabilirsin? Korunmak istiyorsan her vatandaş gibi hakkını kullanır koruma istersin. Şık olmadı be başkan, şık olmadı.
Haftaya hepimizin hayatında bir kezde olsa eşliğinde dansettiği bir klasikle başlıyoruz. Özellikle nişan ve düğünlerin vazgeçilmezi Historia De Un Amor. Guadalupe Pineda Con Los Tres Ases çalıp söylüyor. Hepimize kavgasız gürültüsüz bir hafta diliyorum. Görüşürüz.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Yukarı
|
|
Yansımalar : Nesrin Özyaycı HARAM-HELAL |
|
Haramla Helal dost olsa
Rüyalar gerçek olsa...
Şu dünyada üç beş günlük ömrüm var.
Nedir bu dükkanlar bu konaklar?
Ev mi dayanır bu sel yatağına
Bu rüzgarlı yerde mum mu yanar?
Ömer Hayyam
Rahmetli genç arkadaşlarımı annemi gördüm rüyamda. Beni aralarına almışlar, konuşmadan bir şeyler anlatmaya çalışıyorlar. Gözlerimi açtım, kendime gelmeye çalışıyorum; hava karanlık, rüyamdan ayılmaya çalışırken vicdanım rahatsız. Nasıl olmaz?! İnsan değil miyiz? İnsan olanın vicdanı sızlar, değil mi? İnsanı düşündüren nedir? Vicdan değil de başka nedir? Yoksa, siz hiç haksızlığa uğramadınız mı?
Hava karanlık, çok aydınlık sevmem. Sabaha karşı görülen rüyalar da çıkarmış ya... Umarım en yakında çıkar da, ettiğini buldu insanlar, derim derinden. Mutfak ışığını, kağıdın üzerindeki yazılarımı seçebileceğim kadar açtım. Yemek masamın üzerinde karalamaya başladım bile. Bir bardak da ayran gecenin bu saatinde. İçim yanmış... Gördüğüm rüya hayra alamet ola... Haramla helal yan yana düşmüş yürümekteler. Ben de bataklığa girmiş arabamı kurtarmaya çalışıyorum tek başıma. Hayret, temiz bir bataklıkmış; temiz bir su ıslatmış koltuklarımı hafiften sadece. Olsun, diyorum, kurur ne de olsa... Dağılmış frenimi elimle onarıyorum kolayca... Babamın sesi uzaktan, serinlikten gelmekte...
- "Kızım", diyor "bir isteğin var mı?"
- "Sağ ol," diyorum...
Haram, bana doğru geliyor. Şekilsiz, gamsız, arsız, rengi uçmuş, dili çatallı, çıplak...
Helal, daha yakınımda. Bana doğru yürümekte... İnce, sessiz, ağlamaklı, durgun. Birisi dikkat çekmek için uğraşmakta, saldırgan, cüzdanı kabarık, etrafı kuru kalabalık; diğeri suskun, ezik, mağrur... Bir dönemece gelirler. Haram, helali kendine çekmek için uğraşmakta. Helalin neyi varsa almak istemekte. Gönlünü çalar, kandırmaya çalışır... Adına 'nefis' der... İkisinin arasına girer dolaşır. Aldanır helal de haramın küçük oyunlarına. Haram kendi içinde şişer daha da büyür, patlar sonunda... Geriye zaman/inanç/haklılık kalır... Yolları ayrılır. Gün olur devran döner bir karşılaşma olur, umulmadık bir mekanda. Herkes özüne dönmüş. İyi hesaplaşmalar olmuş bu yeryüzü Cennetinde/Cehenneminde... Geriye neler mi kalmış? Özürlü çocuklar, kör insanlar, lüks içinde yaşayan tedavisi imkansız hasta bedenler/ruhlar... Ektiğini biçenler kısaca! Peki başka? Kuru ekmeğini sıcacık çorbasına bandırıp, üfleyerek içen kırmızı yanaklı çocuklar... Gönül zenginliği ile hakkını başkasına kaptırdığı halde, başını yastığa koyup huzur içinde uyuyanlar... Kıt kanaat geçinse de, yarına umutla bakan gönülden insanlar...
Şöyle uzanalım düne... Neyi/ne ile kazandık? Sorgulayalım kendimizi... Ve kaybettiklerimiz... Ninem rahmetlinin dediği gibi... "Haramım çıktı" diyeceksin içinden usulca... Ve ekleyeceksin... "Allah ne verirse helalinden versin... kız da, oğlan da, mal da mülk de"... Dahası güle güle yiyeceksin kuru ekmeğini... Gidenin ardına göz yaşı da akıtmayacaksın ONURUN kırılsa da... Bırakın gitsin, dönüp bakmayın bile... Okumayın lütfen 3.sayfa gazete haberlerini... Gün olacak devran dönecek, hak yolunda herkesin ettiği önüne gelecek... kefenin de cebi yok hani! Bendeki haramı alıp ta cüzdanını şişirenlere de teşekkür etmek istedim... Neden bu kadar çekici bir sözcük oldu? Yoksa biz nefsimizi terbiye etmeyi öğrenemedik mi? Göreceğiz! Kimsenin hakkı kimsede kalmayacak... İslam da böyle diyor, Ortodoks inancı da... İçimdeki inanç da "Sen rahat ol... Sabret... bekle gör," diyor, "az kaldı..." Bilgenin rehberliğinde, bilginin ışığında, önce kendi içimizde köprüler kuracağız... Yıkılmış köprülere ne yazık! Her şeyinde sonu değil yıkılsa da bazı köprüler... Nedir ki hayat denilen kısa yol? İnsanın dünü ile bugünü arasındaki gelişme değil mi yaşam! Her şeye rağmen "Thanks God" diyorum yüreğimin derinliklerinden.. Elimde bir dürüm, etrafımda gülen gözlü, helalle yıkanmış temiz insanlar... Sokakta ayağı yalın, gözyaşı sümüğüne karışmış bir çocuk... Elindeki 'chips' poşetini yırtarak, yarısını almış kaçmış aç gözlü arkadaşına ağlamakta...
- "Ağlama yavrum... Alışacaksın! Paylaşmayı da, elinden sevdiklerinin alınmasına da alışacaksın... Ancak sesini de çıkartacaksın hani... Hadi tut elimden, al şu çantamdaki bozuklukları bir 'chips' al kendine..." Keşke diyorum keşke... Bütün çocuklar gülebilse ben ağlasam da...
Ezan okunuyor... Gözümden uyku akmaya başladı... Gösterişsiz, sessiz ibadetleri seviyorum.. İlahi adalete sığınabilmek... İşte Hayat bu diyorum! Bize sadece bunu demek kalıyor. İlahi adalete sığınmaktan başka bir seçenek kalmıyor. Onun tecellisini beklemekten. Tecelli ediyor mu, etmiyor mu orası çok ayrı bir konu. Ettiği çok görülmüştür ya da biz harama tamah edenin günün birinde başına gelenlerini ibretle seyrederken, "işte helal Hac'tan geldi," diye düşünmüşüzdür çokça. En sonunda. En nihayetinde. Bir şekilde. Helal gelir, her neresiyse geldiği yer. Gelir ve sonra nereye gider helal? Gelince biz onun neden tutup baş köşemize oturtamayız güzelce ağırlayamayız? Neden yüzyıllar boyu aramızda haramileri, üçkağıtçıları, hortumcuları, yanar-döner politikacıları yaşatıp, üretip dururuz, onlarcasını, binlercesini, milyonlarcasını? Bu kadar gafil yaratıklar mıyız gerçekten? Kaç kere düştük biz, kaç kere düşmemesini öğrenememişiz? "İlahi adalete sığın, çocuk!" Ayakta durmasını öğrenemeyen bir dünyada O' na sığın. Her defasında kocasının arkasını toplayan bir kadın gibi... İnsan olmanın gereği buysa tabii... olabilmenin... hakla batılın mücadelesi içinde, bu şekilde 'olmaya' devam edebileceksen... günlerce, aylarca, yıllarca, asırlarca...
Kendi helal dünyama çekiliyorum, duygularıma sarılıp para/mal/mülk hırsını öteliyorum... Gönlümü dolduran güzelliklere helalinden rızk duasını okuyorum içimden...Tanrıya şükürler ederek başımı yastığıma koyuyorum...
Nesrin Özyaycı
http://www.nesrinozyayci.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 8 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
|
Görmüş Geçirmiş Kahveci : Kemal Duykan DIMMER |
|
İşi gereği Türkiye’de yaşayan yabancı bir arkadaşımın evine davetliydim. Geceydi. Yemek yerken gözüm duvarda asılı halıya takıldı. Anadolu kökenli eski bir halının yeni yapımıymış. Ama öyle kolay bulunur cinsten değilmiş.
Halıya bakışım ev sahibinin dikkatini çekmiş olmalı ki, yemekten kalktığımızda daha rahat görebilmem için istersem ışığı artırabileceğini söyledi.
“İyi olur.” dedim. Duvardaki bir düğmeyi sağa doğru çevirdikçe ışık çoğalıyor, sola doğru çevirdikçe azalıyordu. Bu işi yapan düğmenin adı “dimmer” miş. Ev sahibi halısını çok sevdiğinden, onu gece de rahat görebilmek için özel ışık düzeni yaptırmış salonuna.
Dimmer’i ilk defa görmüş ve etkilenmiştim. Türkiye’de bulunup bulunmadığını sorduğumda; bulunmadığını, kendi ülkesinden getirdiğini söyledi.
“Işık azaltıldığında elektrik sarfiyatı da azalıyor mu?” diye sorduğumda ise, “Satıcı öyle demişti, ben anlamam” diye yanıtlamıştı sorumu.
Aradan yıllar geçti. Bizim evde önemli ölçüde tamirat yapılacaktı. Elektrik malzemeleri almak için Karaköy’e gitmiştim. Mağazada dimmer’i görünce hatırladım. Satıcıdan dimmer hakkında bilgi istedim. Türkiye’de üretimi yeni başlamıştı. Işığı artırıp azaltmaya yaradığını,ayrıca önemli ölçüde elektrik tasarrufu sağlandığını söyledi. Diğer elektrik düğmelerinden epey pahalıydı ama değerdi.
Bizim ev yenilenirken normal elektrik düğmelerinin yerlerini dimmerler aldı. Evde herkes bu yenilikten memnundu. Akrabalarımız, dostlarımız evimize geldiklerinde hepsinin ilgisini çekiyordu dimmerler. Onları Aldığımız iş yerinin adresini soruyorlardı, biz de veriyorduk. Kısa zamanda çok sayıda tanıdığımızın evleri de dimmerlenmişti. Alan herkes bu harika aygıttan memnundu.
Birkaç yıl sonra Silivri’de bir dostumu ziyarete gitmiştim. Bizim evde dimmerleri görmüş beğenmişti. O da alacaktı. Evin alt katında elektrik malzemesi satan dükkâna girdik “ Dimmer var mı?” diye sorduk satıcıya.
“Yok, onlar pahalı şeyler burada isteklisi çıkmaz” dedi ve ekledi, “ne için gerekliydi dimmer?”
Önemli miktarda elektrik tasarrufu sağladığını,gerektiği kadar ışık kullanma olanağı verdiğinden 60 mumluk ampul yerine 100 mumluk ampul kullanabildiğimizi anlattık. Adam elektrik mühendisiymiş.Bizim bu konudaki bilgilerimizin yanlış olduğunu belirtip “dimmerler elektrik sarfiyatını azaltmaz,sadece ışığı azaltıp çoğaltır,siz kaç mumluk apul kullanıyorsanız o kadar da elektrik harcarsınız, dimmerleri yanlış yerlerde kullanarak tasarruf yapmış olmuyor, aksine elektrik tüketiminizi artırıyorsunuz” dedi.
Dükkandan çıkınca “Bu satıcı kendinde dimmer bulunmadığından bizim aklımızı çeliyor” dedi arkadaşım. O da araştırma yapmış, dimmerlerin tasarruf sağladığı doğruymuş. Başka bir iş yerinde bulduk dimmerleri, aldık gerektiği kadar.
Ancak benim kafamda bir “acaba?” kıvılcımı çakmıştı. İstanbul’a döndüğümde elektrik konusunda uzman bir dostumu telefonla arayarak dimmer hakkında bilgi istedim. Silivri’deki elektrik mühendisinin söylediklerini aynen doğruladı. Biz elektrik tasarrufu yaptığımızı sanırken daha fazla tüketiyormuşuz.
O günden bu yana üç yıl geçti. Üç yıldır ev ahalisinden başlayarak dimmer kullanan tüm tanıdıklarıma dimmerler hakkındaki bilgilerimizin yanlış olduğunu söylüyorsam da, şimdiye kadar doğrusuna kimseyi inandıramadım.
Bazıları yüzüme karşı inanmış gibi görünseler de, arkamdan “ Bu adam yaşlanınca bir tuhaf oldu ” diyorlarmış.
Kemal Duykan kduykan@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 5 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
|
Gülümse'nin Dilinden : Gülcan Talay Zeytinyağı Suyun Üstüne Çıkarsa |
|
- Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz?
- Izgara yapıyoruz abla...
- Her tarafı dumana boğdunuz, öldük. Burasını dağ başlı mı sandınız!?!
- İdare edin bugünlük.
- .....
"Deliricem şimdi az kaldı. İnsanlar ne kadar saygısızlaştı." Sinirle içeri girdim. Masama oturdum. Nefes almak mümkün değil. İşyerimin karşı binasında birileri mangal yapıyor. Benim odam asma katta ve odam geniş bir terasa açılıyor. Karşı terasta cereyan ediyor bu mangal keyfi. Deli olmamak içten değil. Genzimi yakan duman kokusuna mı kızsam, nefes alamayışımın verdiği konsantrasyon bozukluğuna mı? İş yapamaz oldum sayelerinde.
Bir süre bekledikten sonra hışımla, yeniden balkon kapısından parmaklıklara yöneldim;
- Hala bitmedi mi..?
- Camınızı kapayın sizde..!
- Bu güzel havada niye kapayacakmışım camı. Gidin ormanda yapın mangalınızı, yeri mi burası? Hem suçlu, hem zeytinyağı olmaya gerek yok herhalde.
- Tamam bitti sayılır.
- Size 10dk. daha. Sonra site yönetimine şikayet dilekçesi yazacağım haberiniz olsun.
- ..... (Kesin içinden küfrediyordur. Yüzündeki ifadeden o kadar net anlaşılıyor ki)
Bir kaç adam toplanmış, yanlarında bir bayan keyif yapıyorlar. Sanırım bir içki masası donatılmış. Yanlarındaki bayanda "degajeme, degajeme" diyen cinsten. Güya işyeri var karşımızda. "Günaha sokarlar bunlar insanı." diyerek sinir halinde, bir ayağım aynı ritimle yere vurarak oturuyorum masamda.
Aslında huysuz biri değilimdir. Yani öyle komşulara -halı çırpma, su vs. dökme gibi- sürekli bir sataşma durumum yoktur. O cadalozlardan değilim inanın. Amma velakin bir saattir sabrediyorum, dumanların kesileceğini umarak. Benimde bir dayanma gücüm var elbette. Hiç birinin insani bir saygıdan nasibini almadığı ortada. Bende atladım tabi terasa, en azından kendilerine gelirler diye düşünerek. Yok efendim nerde? Laftan anlamak şöyle dursun, üstüne azarlayacaklar. Kim uydurmuşsa iyi uydurmuş, suyun üstüne çıkan zeytinyağı deyimini. Hay atalarımın elinden öpeyim :) Bakmayın gülümsediğime. Sinirden, sinirden...
Sonra başladım bir dilekçe yazmaya... Saygı ve iyi temenilerimle. Birden düşündüm acıdım hallerine, vazgeçtim. Dumanlar devam ettikçe sinirli tarafım yine bir dilekçe yazdı. İyi tarafım yine çöpe attı kağıdı. "Offf... Offf.. Son bir şans vermeliyim." diye düşünerek, iyi ile kötü yanımın kavgasına son verdim. Yine iyi tarafım galip gelmişti.
- Şefere Ercü'cüm.
- Şerefe..... Canım.
- Abi şu rakıdan koysana bir kadeh.
- Hasan buzları getir oradan. Su da bitmiş..!
- .... (Sessizim, hala sabırlı)
- Abi geçende bizim evin balkonunda da donattık böyle mükellef bir sofra. Yani bir kuş sütü eskik. Bizim Naci varya, hani geçenlerdeki bayanlar vardı ya...Onları... Niye dürtüyorsun yaaa?
- Sussana salak. Bayana ayıp oluyor.
- Yok önemli değil Ercü. Hah hah hay... Ben takılmam şekerim böle şeylere. Hadi şerefe!!
Kimse demesin bana "ne sabırlısın" diye. Susuyorsam, -zeytinyağı gibi üste çıkmak- bilmem kim atamızın söylediği bir deyim yüzünden tırstığımdandır. Bir şey daha söyleyecek olsam, artık alkolün kollarına sığınmış olan bu densizlerin ne yapacağını tahmin etmek güç. Ayrıca ben üzerime bulaşacak bir zeytinyağından hiç hoşlanmam. Sabunla, dezenfektan ile temizle temizleyebilirsen.
Hani demin iyi yanım galip gelmişti... Düşündükçe kötülüğe kötülük yaşıkır diyerek, yeniden sarıldım klavyeme. Bir dilekçe yazdım Site Yönetimine ve faxladım önemli notu ilişiğinde. Ohh be rahatladım. Niye iyi olacakmışım ki?
Yaşasın kötülük :)))
Gülcan Talay
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 8 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
Kahvecigillerden : Oktan Erdikmen |
ZİNA
Siyaset yapmak zordur. En başta desteğini alarak iktidara geldiğiniz iş çevrelerini memnun edeceksiniz. Çocuklarınızın okul parasını ödeyenleri, kıyafetlerinizi hediye edenleri de unutmayacaksınız. İhaleler dağıtacak, yasalar çıkaracaksınız. Uluslararası dengeleri gözetecek, seçim öncesi yapmış olduğunuz Amerika gezilerinde edindiğiniz izlenimleri unutmayacaksınız. Tarikatlara, cemaatlere imtiyazlar sağlayacak; aşiretlerle iyi geçineceksiniz. Olur da karakol falan basılırsa, eroin falan kaybolursa hemen üstünü kapatacaksınız. Sorumsuzluğunuzun bedelini Tanrı’ya ödetmeye kalkacaksınız. Enflasyon mu yükselmiş, cari açık mı büyümüş, işsizlik dayanılmaz boyutlara mı ulaşmış, hemen geçiştirecek, bu sorunlardan bahseden olursa ortaya hemen yeni konular atacaksınız. Yeni sorunlar yaratacaksınız.
Ceza kanununun yenilenmesi bahanesiyle, kronik sorunlar listemizin vazgeçilmezi olan zina tartışmaları yeniden gündeme getirildi. Hükümet, zinayı boşanma nedeni olmasının yanı sıra ceza gerektiren suç kapsamına almak istiyor. Kadın yaparsa suç olacak, erkek yaparsa olmayacak. Getirilmek istenen düzenlemeyi anayasa mahkemesi daha önce iptal etmişti. Böyle bir yasa çıkarsa eşitlik ilkesine uygun olarak çıkacak. Buna da AKP’nin çok eşli milletvekilleri sıcak bakmıyor! Yani, şöyle ya da böyle yasanın çıkması mümkün değil. Çaba boşuna. Avrupa Birliği’ne uyum sağlayacağız diye, hiçbir Avrupa ülkesinde olmayan bir atraksiyon peşinde koşuluyor.
Bir adalet bakanı var ki, milyonların gözlerine bakarak çok evliliğin Türkiye gerçeği olduğunu söyleyebiliyor. Yasalarımız çok evliliğe izin vermiyor. Adalet bakanı bunu biliyor, engellemek için çaba sarf edeceğine, zinayı suç kapsamına alma gerekçeleri arasında gösteriyor.
Başbakan performansından hiçbir şey kaybetmemiş. Kadın erkek eşitliğinin bu sayede sağlanacağını iddia ediyor. Kadın erkek eşitliği ancak kadının ekonomik özgürlüğünü kazanmasıyla sağlanır. Başbakan bunu biliyor, ama çaktırmıyor. İnsanlık onurunu kurtaracak bir adım atıldığını söylüyor. İnsanlık onuru birilerinin bacak arasında değil. İnsanlık onuru, Irak’ta, Filistin’de, Somali’de yerlerde sürünüyor. İnsanlık onuru, dünyanın en güzel topraklarında, Anadolu coğrafyasında aç yatan çocukların öykülerinde gizleniyor. Başbakan bunu biliyor, ama susuyor. Aldatmayı önleyecek bir hamle yapıyor. Aldatmak, yasalarda değil, kişilerin beyinlerinde bitirilir. Devlet kendini sorumlu görüyor olabilir. Ancak, istenilen sonuç ancak eğitimle sağlanabilir. Zorla güzellik olmaz. Başbakan bunu biliyor, ama zorluyor..
Nihai bombayı yine adalet bakanımız patlatıyor. Anadolu kadını böyle istiyormuş. Adalet bakanımız gitsin ve görsün. Acaba Anadolu kadını, zinanın suç kapsamına alınmasını mı istiyor, yoksa eşine iş, çocuğuna okul, köyüne yol mu? Anadolu kadınının istediği ne varsa yapıldı da, bir derdimiz zina mı kaldı? Bakan da bunu biliyor, ama böyle gelmiş böyle gidiyor...
Oktan Erdikmen
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 7 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
Körebe…
Uyum yasaları, standartlar, günler ve tarihler derken gitti gidiyor ömrümüz.
Şimdi bir site düşünün, içersinde lüks daireleri olan ve kendi standartlarının dışına çıkmayan; ve o sitede boş bir daire düşünün, kiralık.
Ve o sitedeki daireyi kiralamak istediğinizde, site sakinleri arasındaki yetkili kişiyi arar durumu hakkında bilgi alırsınız.
Ve sonuçta size uygun geldiğinde, oturacak duruma geldiğinizi hissettirir ve daireyi kiralamak için resmen talip olursunuz. Siz olursunuz olmasına da, bakalım site sakinleri ve site yetkilisi nasıl bakacak olaya… O da size, sitenin kendine has özelliklerini, yasa halinde bir bir sıralasa ve dese ki; siz bu sitede oturmak istiyorsanız, bizim gibi düşünüp, bizim gibi davranıp bize ayak uyduracaksınız. Ne dersiniz; veya sizin geçmişte ne olduğunuzu ve yasıl yaşadığınızı bilen bir site yetkilisi ise ve size geçmişinizle ilgili hatalarınızı düzeltmenizi söylese, hataların tamamen ortadan katlığını gördükten sonra size daireyi kiralayacağını söylese ve bu daireyi sizin için bekletse nasıl olur; Ney nasıl olur; bizim için olan bir şey yok, olan biten sitenin geleceği için öyle değil mi?..
Şimdi hayatın yabancı kolları arasında, geçmişinin hata olduğu yinelenerek, kendi değerlerini unuturcasına başka insanların istekleri için yaşamak, çok zor. Son zamanlarda sık sık tekrarlanan senaryolar arasında en ön sırada AB senaryoları ve holivut senaryoları var. Herkes elinde bir yasa tasarısı ile ülke sınırlarından içeriye gelerek, yıllarını körebe oynayarak geçirmiş yurdum insanına getirdikleri yasaları tutturmaya çalışıyorlar, ve bize bu yasalar doğrultusunda tahmini olarak 10-15 yıl gibi bir süre vererek bu süre içersinde bu yasaların olmasını istiyorlar ki olduğu takdirde AB ye kabul edileceğimizi söylüyorlar. Yani tarih verecekler.
Ya vaz geçerlerse…
Tarihi verip, gelecek olan tarihte bizden daha faklı bir şey isterlerse… sağı solu belli olmayan insanlara bizim ülkede “dini imanı” olmayan derler.
Kurtuluş savaşı zamanında ülkemizde eğitim veren kiliselerin ne hizmetle çalıştığını, Atatürk gizli bir çalışma ile su üstüne çıkartmıştı. Eğitim amacı ile hizmet verdiği sanılan kiliselerin yani ibadet yapılan yerin, ülkeye kaçak yollardan silah sokup, Anadolu’nun kritik ve stratejik yerleri hakkında bilgi sızdırıp Türk ordusunu perişan etmek.
Şimdi sen gel de bu adamların değiştiğine inan; daha geçtiğimiz gün ruhban okullarının açılması için yine gözü kapalı Türk halkına, tutturmaya çalıştıkları eğitimle alakalı yasa vardı. Evet gözü kapalı tuttuk. Ama şunu unutmamalı ki; kör tuttuğunu, topal yakaladığını diye halk arasında bir atasözü müdür nedir, var… Aslında hata bizde; Demek ki yıllardır, hatalı bir şekilde yönetiliyormuşuz, ne eğitim, ne insan hakları, işkencelerde ölenler cabası… şimdi bunların hesabını bence AB’ye değil de Türk halkına verilmeli. Bizler kendi eğitimlerimizden uzak farklı eğitim sistemi içersinde ne kadar başarılı olabiliriz. Şimdilerde Zina konusunda geri adım atan hükümet Apış arası namusluğuna yeni kılıf uydurmaya çalışıyor, sen desene dört taneye yetemediğimde, taşeron tutmak istemiyorum.
Bence öncelikli olarak, ticaretin namusu yerine getirilsin, insanlar ürün satabilmek için başka yanında başka şeyleri feda ediyor. Yani sonucu kötü olduğunda şeytana uydum diyor hadi ordan; Allaha kafa tutan şeytan, sana pezevenklik mi? Yapacak demiş bektaşinin biri… Ticaretin namusu da, diğer namuslar gibi beynimizdedir, eğer aklımız namuslu ise her yerimiz namusludur. Değilse namusu başka yerde aramak orucu bozar.
Kalın sağlıcakla…
İlker Özlük
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 4 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
|
YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?
Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir |
|
KOÇ (21 Mart-20 Nisan) Sevgili koçlar haftanızı mümkün olduğu kadar olumlu yönde kullanmaya çaba gösterin. Eylülün son haftasında ortamlar karmakarışık olmaya namzetler. İvedilikle elden çıkarılması gereken dosyaları, yeni anlaşma ve kontratları bu günlerde sonuçlandırın. Banka işlemlerinde hassas olun bilhassa. Aşklarda ise dillerinizin ucuna kadar gelen ama bir türlü söyleyemediklerinizi şimdi dökün ortaya.. Yoksa derin krizlere hazırlıklı olun !..
BOĞA (21 Nisan-20 Mayıs) Seçkin bir kitleye veya müşterilere hitab eden bazı boğalar bu hafta hayranlarınız tarafından takdir edildiğinizi sevinç ve gururla göreceksiniz. Bu arada yeni kontratlar imzalamaya hazırlanıyorsanız en ince noktalarına kadar okuyun, hatta avukatınız tarafından tastik edilsinler. Sevgilerde ise çevrenizde hafiften kıskanılıyorsunuz. Yıldızların sizlere bahşettikleri o güzelim anların kıymetlerini bilin işte boğalar…
İKİZLER (21 Mayıs-21 Haziran) Herşey yavaşca yörüngesine oturmakta sevgili ikizler. Sizlere kalan ise beklenmedik reaksiyonlarla çevrelerinizi kırmamaya dikkat etmek. Alenen eleştiriliyorsunuz, bunu bilerek görevlerinizde dakik ve profesyonel olun. Eğer kimselere pabuç bırakmamak istiyorsanız.. Diplomasi uzmanı olmanıza gerek de yok aslında alçakgönüllü olun yetecek bu hafta. Sakın ailevi tartışmalara ve eski eşlerle olan kronikleşmiş problemlere geçit vermeyin.
YENGEÇ (22 Haziran-22 Temmuz) Yeni iş alanlarında faaliyet gösterebilmek emellerinizi gerçekleştirmenize az kaldı sevgili yengeçler. Ama unutmayın kıran kırana geçecek senenin son ayları. Hazır aşa konmak şansınız hiç yok bunu da bilin.. Altın gibi kısmetleriniz yoldalar, kılıçları çekin şimdiden. Sevgilerde bir yaramazlık gözükmemekte yengeçler. Sizlerden beklenen tek şey babacan ruhlarınızı egoist davranışlarla karartmamanız. İşleriniz cidden yoğun olsalar bile !..
ASLAN (23 Temmuz-22 Ağustos) Gelecek on gün içinde yepyeni atılımlara girişecek ve başarılara kavuşacaksınız sevgili aslanlar. Ortamın ağırlığından yararlanarak gereken hareket planlarını yapmakla yetinin şimdilik. Kalpleriniz dolu dolu sevgili aslanlar. Hatta yeni bebek yapmak isteyenleriniz bile var içlerinizde. Belkide başka diyarlara göçleri derinden düşünmektesiniz.. Eski eşlerle çocuklara dayalı detayların halledilecekleri bu haftada sinirlere hakim olun..
BAŞAK (23 Ağustos-22 Eylül) Bu hafta işyerlerinizde yeni çalışma metodları ile tanışacaksınız sevgili başaklar. Yeniden yapılanma çerçevesi içinde oluşan bu şartları kabul etmezseniz patronlarınızla yollarınız ayrılacaklar. Kalanlarınız ise mesleki tecrübelerinizi teraziye koyarak bilgilerinizi pahalıya satmaya gayret göstereceksiniz.. Cüretli ve emin olun.. Sevgilerde bağımsızlığınızı kazandınız ve şimdi gerçek aşkları yaşamayı hak ettiniz. Herşey güzel olacak.
TERAZİ (23 Eylül-22 Ekim) Yıldızlardan sizlere öylesine pozitif bir geçiş dönemi sunulmakta ki sormayın gitsin sevgili teraziler. Vakit geçirmeden yeni projelere yönelin, ne istediğinizi bilin. Hayalini kurduğunuz işyeri sahibi olmak emelinizi gerçekleştirmeniz için altın fırsat kapınızda. Finansal kaynaklar aşamasına geçin. Eğriti duran ne varsa, aşklar, dostluklar ve yarım yamalak sevgilere hoşçakalın diyeceksiniz yakında. Kabuk değiştiriyorsunuz, mesele bu..
AKREP (23 Ekim-22 Kasım) Söz konusu bir kontrat veya anlaşmanın gözden kaçan bazı detayları ilerde başlarınızı ağrıtabilir, bu yüzden yeniden okumaktan sakın kaçınmayın.. Korkusuz ve bir o kadar da enerji dolu, çok hareketlisiniz. Dolayısıyle rakiplerinizi sindiriyor ve olası problemleri sezinleyerek anında üzerlerine gidiyorsunuz. Aşklar mı ? İmparator gibi heybetlisiniz maşallah. Ancak eşlerinizin mesleki sükselerini kıskanmış olmayasınız bu arada ?…
YAY (23 Kasım-20 Aralık) Sevgili yaylar mutlaka kendinize ve bilhassa sinirlerinize hakim olun bu hafta. Olamazsanız en ufak zayıf anınızı bekleyenler tarafından bir kaşıkta yutulacaksınız.. Haftayı dillerinizi en az yedi defa döndürerek geçirin.Ayın sonlarına doğru kendinizi bulacaksınız, sabredin. Sevgilerde alışılmadık bir sessizlik oluşumu, en ufak ters bir kelime bile krizlerin doğmalarına yol açabilecekler. Adımlarınıza dikkat edin yaylar..
OĞLAK (21 Aralık-19 Ocak) Bir yandan oldukça şanslı diğer yandan engellerinde eksik olmadıkları bir haftaya girmektesiniz sevgili oğlaklar. Bu da demek oluyor ki alacağınız her karar da yenilikçi olmaya çalışın, statükoları yıkın, öncelikle zihninizden. Ekim ayında şimdi halledemediğiniz detaylarda boğulma şanslarınız yüksek olduğundan zamanları heba etmeyin. Aile fertlerinizin ve büyüklerinizin şu sıralar sizlere ve kocaman sevgilere müthiş ihtiyaçları olabilecek.
KOVA (20 Ocak-18 Şubat) Parayla ilgili konularda pür dikkat kesilin bu hafta sevgili kovalar. Neptün'ün yaşamda bir defa kısmet olan geçişinde yağdırdığı nimetlerin parıltısına kanmayın. Bazılarınız hayaller dünyasında gereksiz ve çok hızlı kararlarla yapılabilecek harcamalar yüzünden uzun vadeli sıkıntılara girebilirsiniz. İtidallı olursanız muazzam şanslar sizleri beklemekteler. Evlilik mi desem, yeni mekanlarmı yoksa, hatta bebek de olabilir !.. Aşkların temelleri sağlam kovalar., kıskançlık nöbetlerine rağmen…
BALIK (19 Şubat-20 Mart) Konuşmak yok, gereğinden fazla.. Kımıldamak yok, fuzuli yere.. Yerine ne getirmeniz gerekiyorsa onu bilin ve yapın. Kısacası balıklar bu hafta alışılmadık derecede minimalist yani asgariyeci olun ve olun !… Ortamlar kaygan, atmosferler sisli olunca sizlere de kendinizi bir adım geri çekmek kalıyor şüphesiz. Sevgililer de öte yandan zaten sizleri dürtüklemekteler ha bire. Şu orta yolu bulamadınız gitti gayri.. En iyisi tatlı enstantaneleri yakaladınız mı anında yaşayın. Kızgınlıkları boşverin.. Finanslara dikkat, depresyondalar. Ekim ayına az kaldı..
Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 4 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
Fotoğraf : Suha Tunca
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.273 kahveciye doğru yola çıkmıştır.
Yukarı
|
O İÇİMDE BİR YARA
İçimde
hiç kapanmayan
derin yara olacaksın!
İlaç sürmeyeceğim hiç,
hep bir yara kalacaksın!
Yapayalnız sensizliği
yaşayacağım her zaman
Sense beni hep sevinçli
hem de mutlu bileceksin!
Mühim değil hasretinle
Ağladığım
inlediğim
Her nefeste ateş olup
her yerime dolacaksın!
Geçecek zaman,
bitecek gücün,
kuvvetin gidecek
kalmayacak hiçbir kimsen
ve kapımı çalacaksın!
sen içimde kapanmayan
hep kanayan
sır bir yara olacaksın
ve hep yara kalacaksın!
Kadir Karamanwww.kadirkaraman.com
Yukarı
|
Dantelli perdeleri es geçmiş gibi geldi bana...
Yukarı
|
İşe Yarar Kısayollar - Şef Garson : Akın Ceylan Yamağı : Ayşe Nur Gedik |
Adamın biri kendisi için güzel bir ayakkabı beğenmiş. Aslında biraz dar gibiymiş ama satıcının da ısrarlarına dayanamayıp bu muhteşem görünümlü ama kalıbı dar ayakkabıyı almış. Fakat bir gün bile geçmeden ayaklarının muhtelif yerlerinde kızarıklık ve su toplamaları başlamış. Ertesi gün yolda karşılaştığı arkadaşı ayakkabılarının ne kadar güzel olduğundan bahsedip övgüler yağdırmaya başlayınca adam, "sorma be birader bu öyle bir illetki içi beni yakar dışı seni yakar" demiş. Bu espri ile ilgisi yok ama size http://www.esao.net/ kısayolundaki web sayfasını öneriyorum. Temel amacının ne olduğunu anlamadığım halde görsel olarak çok sevdiğim bir web sayfasını sizlerle paylaşıyorum.
"Victor Hugo şiirlerini 40.000 kelime ile yazdı. Türkçe'yi en zengin kullananlardan Yaşar Kemal'in romanları 3.500 kelimeyi geçmez" görüşü çok yaygındır. Bu görüş haklıdır zira Türkçe'nin Fransızca'ya oranla daha az sözcük içerdiği doğrudur. İngilizce'ye, Almanca'ya, İspanyolca'ya oranla da daha az sözcük içeriyor olması gerekir. Ne var ki bu Türkçe'nin daha yetersiz bir dil olduğu anlamına gelmez! Çünkü Türkçe az sözcük ile çok şey anlatabilen bir dildir! Daha fazla sözcük içerse bunun kimseye zararı dokunmaz ancak, gereği yoktur. Yazının devamı için http://www.visioneurope.com.tr/bilgisec.asp?eno=41 (teşekkürler Leyla)
Kendi müzik arşivinizi oluşturabilmeniz için yeni bir mp3 arşivi daha. http://www.mp3advance.com kısayolundaki mp3'leri indirebilmek için öncelikle web sayfasında verilen programı indirip bilgisayarınıza yüklemeniz gerekiyor. Daha sonrası için web sayfasını inceleyebilirsiniz.
Şimdi vereceğim http://www.gag.web.tr/yazi.php?yad=982 kısayolunda aşk ile ilgili garip bir yorum göreceksiniz. Animasyonu çalıştırmak için her adımda >> işaretini tıklamanız gerekiyor. Kısa ve öz bir çalışma. Ben onaylamıyorum; ama ilginç bulduğum için sizlerle paylaşmak istedim.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
WordToys 1.0 [1.38MB] Windows 2000, XP FREE
http://www.soldaat.com/wordtoys/download.htm
MS Word 2000, 2002(XP), 2003 kullanıcısı iseniz bu eklentiyi kaçırmamalısınız. Word kullanımını son derece kolay hale getirip bir de üzerine hoşluklar ekleyen bir program. Epeyce işi tek tuşla yapılabilecek hale getiriyor ve onları yeni bir menü olarak oluşturarak kullanmanıza olanak veriyor. İngilizce olması bir dezavantaj olarak görünsede anlaşılması kolay butonlar kullandığı için yabancılık çekmiyorsunuz. Uzun lafın kısası denemeden anlamanıza olanak yok aslında. Yükleyin deneyin.
Yukarı
|
|
|
|
|
|