Deniz Feneri yardımlarınızı bekliyor



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 3 Sayı: 609

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 26 Ekim 2004 - Fincanın İçindekiler

 

 Editör'den : Pardon!.. pardon!..


Merhabalar,

Teknolojinin gazabına uğradık maalesef. Birkaç saattir nedeni belirsiz bir problemin üstesinden gelmeye uğraşıyoruz. Bu sayıyı size ulaştırabileceğimden emin değilim. Şu anda bu satırları okuyorsanız geçte olsa problem çözüldü demektir. Allah daha büyüklerinden korusun deyip sizleri güzel yazılarımızla başbaşa bırakayım ve gideyim. Tabi giderken pikabımızdaki plağı değiştirmeyi unutmuyorum. Laço Tayfa çalıp çığırıyor, Hicaz Raks. Hoşçakalınız.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

Yukarı

 

 PASTORAL EFEMER : Zeki Yıldırım


BU DÜNYANIN ÇOCUKLARI
II. KARDEŞ ÖLDÜRME=SİBLİCİDE


"Kardeş"in, aynı anne ve babadan oluşan çocuklara yapılan bir tanımlama olduğunu biliriz. Çoğumuzun bir kardeşi vardır mutlaka. Aynı anne babadan olmamıza karşın, benzerliğimiz olduğu kadar (eş yumurta ikizleri hariç) farklılıklarımızda vardır. Bunun nedenleri ise bütünüyle gametlerin oluşumu sırasında geçirilen mayoz bölünmede kromozomlar arasında parça değişiminden ve yetişme şeklimizidir. Az çok benzediğimiz kardeşimiz ilk yaşlarımızda bizim için çok şey ifade eder. Bununla birlikte aradaki sevginin gücü ilerleyen zamana ters bir orantı çizerek çoğunlukla azalma eğilimi gösterir. Yaşadığımız koşullar içerisinde ne kadar sevgimiz, saygımız azalmış olsa bile kalıtsal olarak belirli bir oranda benzerliğimiz ve kan bağımız bulunan kardeşimizi öldürmek aklımızdan geçmez. Çünkü en yüksek düzeyli sevgilerden biridir kardeşlik.

Öldürme ya da öldürtme bu günün değer yargıları içerisinde en kötü suçların en önünde gelir. Milyarlarca, milyarlarca hücreden oluşan ve her insan farklı bir dünyadır anlayışından hareketle bir insanı yok etmeyi tanımlayacak cümleler nasıl kurulabilir ki? Bununla birlikte tarih, özellikle hükümranlık ve hiyerarşi kökenli olmak üzere sonu ölümle biten kardeş kavgalarına sahne olmuştur. Kardeşini boğduran, zindanlara atan, sürgüne gönderen zalim kardeşler çokca görülmüştür. Öz kardeşini öldürme emrini veren kardeşin psikolojik durumunu anlamaya yönelik sayısız analiz yapılabilir ama bunun öldürme eylemine daha da kötü bir anlam kazandıracağı tek bir ortak paydadır.

İnsanlar dünyasında genel manzara bu şekilde iken bazı memeli ve kuş türlerinde, anneleri pasif olarak seyrederken, genç öz kardeşlerin birbirlerini öldürmeleri yaygın bir durumdur (Hayvanlarda intraspesifik ya da daha özeli aile içi öldürmeleri ilk okuduğumda, nedeni bilinmez şekilde hayvanlar arasında kutsala yakın, çok düzenli bir ilişki düzeyi olduğuna inandığım için çok şaşırmıştım). Ebeveyn ve özkardeşler arasında ½ oranında genetik olarak akraba olduğuna göre böyle bir davranış nasıl uyumsal olabilir? Bu konuda yapılan bir çalışma ile yanıt bulmaya çalışalım. Örnek olarak aldığımız çalışmada dişileri ortalama iki yumurta yumurtlayan iki farklı türdeki deniz kuşu incelenmiştir. Bunlar mavi ayaklı bubi ve maskeli bubiydi (Sula nebouxii ve Sula dactylatra). Her iki türde de yumurtalar 2-10 gün aralıklı olarak bırakılmaktadır, böylece civcivlerden biri diğerinden önce yumurtadan çıkmaktadır. Maskeli bubilerde yaşlı civciv yeni doğmuş kardeşini yumurtadan itmektedir. Ufak civcivler dışarıda kalarak ölür ya da avcılara yem olurlar. Diğer türümüzde öldürme olayı daha komplekstir. Yaşlı civciv, genç öz kardeşini her zaman yumurtadan çıkar çıkmaz hemen öldürmez. Kısa dönemli besin kıtlığında dahi yaşlı civcivin besin alımını azalttığı gözlenilmiştir. Ancak kıtlığın uzun dönem sürmesinde yaşlı civciv kardeşine saldırarak onu öldürmektedir. Böylece yaşlı civciv besin rekabetini ortadan kaldırarak yaşam şansını artırmaktadır.

Araştırmanın ikinci bölümünde araştırıcılar bu öldürme olaylarında ebeveynlerin rollerini incelediler. Her iki kuş türünde de bireylerin kendilerine ve özkardeşlerine olan akrabalıklarını ararlındaki asimetriyi dikkate aldığımızda kardeş öldürme makul görülmektedir. Fakat ebeveynler her bir civcive genetik olarak eşit uzaklıkta akrabadırlar, dolayısıyla müdahale ederek bu saldırıları engellemeleri gerekir. Bu tespitten yola çıkan araştırıcılar karşılıklı nakil deneyleri yaptılar. Kontrol gurupları da oluşturup gözleme başladılar. Dört deney uygulamasında da civcivlerin akıbetleri dramatik olarak farklıydı. eğer civcivler bir maskeli bubi yuva arkadaşına sahipse, ölme olasılıkları çok daha yüksektir. Bu durum bu türde kardeş öldürmenin neredeyse evrensel olduğu gözlemleri ile uyuşmaktadır. Fakat eğer yuva sakinlerinin ebeveynleri maskeli bubi ise ölme olasılıkları çok daha yüksektir. Bu sonucu açıklamak için araştırıcılar, maskeli bubi ebeveynlerin kardeş öldürücü civcivlere hoşgörülü oldukları ancak, mavi ayaklı bubi ebeveynlerinin ise müdahale ederek kendi genç civcivlerinin ölümünü engellediklerini varsaydılar. Bu araştırmacıların veri setleri, öldürmenin görüldüğü bazı türlerde, ebeveynlerin kendi üreme çıkarlarını korumak yönünde davrandıklarına işaret eden ilk verilerdir. Bu konuda araştırmaların sürdürüldüğünü biliyoruz.

Kardeş öldürme konusunda çok daha farklı canlı türünden örnek sıralanabilinir. Ama en kısa yoldan insanlara dönelim. Yanılmıyorsam, Jack London, Adem ve Havva'nın oğullarından Kabil ile Habil'i öldürmesinden esinlenerek yazdığı eserinde "Biz bir katilin torunlarıyız" savını temel almaktadır. Bu olayın anlatılış şekli ise şöyledir: Adem'in ilk oğlu Kabil çiftçi; Habil ise çoban oldu. Kabil topraktan sağladığı ürünlerden, Habil de koyunlarından Tanrı'ya kurban sundular. Habil'in sunusunu kabul eden Tanrı, Kabil'in sunusuyla ilgilenmedi. Bu durum, Kabil'in Habil'i kıskanarak öldürmesine yol açtı (Olay hakkında Kuran'da da benzer bilgiler verildiği gibi adları verilmemekle birlikte iki kardeş arasındaki konuşmalar ayrıntılı olarak anlatılmaktadır).

Zeki Yıldırım
zekiyildirim@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              6 Kahveci oy vermiş.
6 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Café Azur : Suna Keleşoğlu


Hayat kendisi kokuyor...

Gecenin kokusu yağmur şimdi.
Tüm pencereler kapalı ve içeride bildik kokular.
Her sabaha ayrı bir koku düşer burada. Evime penceremden güneşi davet ederken, parfüm fabrikalarından yayılan kokuları koklarım. Her gün bir başka çiçek kokar dışarısı. O güne o çiçek adını verir.
Dün zambak kokuyordu. Yıllar önce bir arkadaşımın Balıkesir'den getirdiği zambak kolonyasının kokusunu hatırladım. O zamanlar o kokuyu ne çok severdim. Kolonya bitecek diye korka korka sürerdim elime. Elimdeki kokuyu içime çekerken eskilere giderdim. Küçük bir kız çocuğunun düşlerine karışırdım.
Hamileliğim boyunca Hacı Şakir beyaz sabun kokusunu özledim. Her gelenden kalıp kalıp sabunlar istedim. Hala o günlerin anısına çekmecelerimde o saf, beyaz koku saklıdır. Hayır hayır illaki saf beyaz sabun kokusundan istiyorum diye tüm gittiğim marketlerde sabun rafları arasında koku sarhoşu olduğum zamanları hatırladım şimdi.
Şimdiye bir koku denk düşüremedim. İçeride uyuyan bebeğin kokusu hep burnumda.
Biliyorum pencereyi açsam bir yağmur damlasını hissedeceğim avuçlarımda.
Sabah uyanış kokacak toprak.
Şimdi bir anı durdurun ve o ana sığan kokuyu çekin içinize.
Nerede, ne zaman önemi yok. Sadece o an.
Şimdi gece.
Genç kadın, trenin penceresinden son kez uzatıyor sevdiğine elini. Bir daha ne zaman göreceğini bilmeden. Garın nemli kokusu ayrılık oluyor. Mazot kokusu, kömür kokusu, sonra büfelerden gelen tost kokuları karışıyor geceye. Daha şimdiden özlediği sevdiğinin kokusu, ardından bir sigara kokusu yayılıyor vagona. Gökyüzü karanlık. Gecede ayrılık kokusu...
İki sarhoş denize taş atıyorlar. Tuhaf bir görüntü. Tüm şehir uykudayken denizde seken taşların sesleri. Keskin bir şarap kokusu kahkahaları oluyor. Umutlarını yitirmişler belki de. Gülmeyi kesip denizin tuzlu kokusunu içlerine çekiyorlar. Kapanan şirketlerinin , işsiz kalmalarının tüm sıkıntılarını meyhane masasında bırakıp gelmişler. Orada içtikleri rakının kokusu daha tenlerinden çıkmamışken, yol üstü içkicisinden alınan şarap kokusunu giyinmişler üzerlerine. Gece daha uzun. Deniz yosun kokuyor. Kaybedişlere deniz ve şarap kokusu...
El ele uyuyakalmışlar. Açık unutulan televizyonda biten filmin jeneriği akıyor. Patlamış mısır kokuyor. Aşklarını yüzlerinde saklamışlar sanki. El ele, kafa kafaya öylece uyuyakalmışlar. Kadının çiçek parfümü, erkeğin baharatlı parfümüne karışmış. Odada aşk kokusu...
Sonra adamın biri yol kenarında durmuş. Arabasının lastiğine tekmeler savurmaya başlıyor. Belli ki yolda kalmış. Yanık lastik kokuyor. Bir diğeri gece kokoreççisinin önündeki kokuları yapıştırıyor ceketine.
Sahnede şarkı söyleyen kadın kendisine ikram edilen şampanya kokusunu katıyor şarkısına.
Uyuyan adam yeni yıkanmış yastığına gömerken yüzünü farkında olmadan temiz çamaşır kokusunu çekiyor içine.
Üniversiteli genç kız yurt kantininden çay alırken uykusuzluk çay kokuyor.
Bir başka evde en koyu sohbetlere kahve kokusu eşlik ediyor.
Bir hemşire ilaç kokuları arasında hastanedeki nöbetinde.
Bir yerlerde yangın kokusu. Ahşap bir ev yanıyor geceleyin.
Gece tüm kokular kokuyor.
Sabaha karşı ekmek kokuları karışacak fırınların önünden, sonra gazete kokuları , sonra egzozlar, sonra belki yağmur, sonra ....
Hayat, hep yeni bir günü kokusuyla karşılayacak.
Ve ben hep bu kokuların peşinden gideceğim. Sabah çayımı yudumlarken ısıracağım vişne reçelli ekmeğin kokusu geliyor burnuma. Sonra yemek yaparken iç içe girecek tüm kokular, ardından ev güzel koksun diye yakacağım mumların kokusu, elimi yıkayacağım sabunun kokusu, kızımla birlikte bahçede koklayacağımız biberiyeler, fesleğenler, lavantaların kokusu...Kızımın kirli bezleri, çamaşır sepetindeki çorap kokuları da yayılacak etrafa. Yanık soğan kokacak unutkanlıktan, belki yere dökülüp kırılan salça kavanozundan domates kokusu sinecek yerlere. Çöp kokacak kapağının her açılışında, yandaki evden ızgara kokusu gelecek, karşıdaki komşunun arabasının egzozu kokacak...
Şimdi gece, gecede yağmur kokusu var.
Yağmur da en çok hayat kokuyor.
Uzaklardayım. Bir koku tutuyorum içimden.
Ramazana denk düşen susamlı yumurtalı pide kokusunu özlemişim.
Tıpkı çocukluğumdaki gibi.
Şimdi şu an, gözlerinizi kapatın hayatı koklayın.
Bildiğim hayat kendim kokuyor,
Her hayat kendisi kokuyor...

SunA.K. Grasse
sunak@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              10 Kahveci oy vermiş.
2 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Ayşe Nur Gedik


Bodrum Cup

Hani ben senelerdir Bodrum'da ahşap tekne yarışlarına katılayım diye kıvranır dururum ve bir türlü zaman yaratamam ya, bu sene şeytanın bir bacağını kırdım -yani demek istediğim ilk 2 güne katılamamış olsam da moralimi düzgün tutup 18 Ekim Pazartesi akşamı Turgutreis Marina'da ekibimle buluştum.

SEVGİ ÇEMBERİ

Önce neler kaçırdım ilk 2 günde onu anlatayım; ilk gün Bodrum-Bodrum ve tabii ki Sevgi Çemberi -gerçi bensiz çember kesinlikle daha cok kayıpta ama garibim farkında değil. İkinci gün ise Bodrum-Turgutreis etabı ve akşam Turgutreis D-Marin'e misafir oluş. Ev sahibi olarak fena değillerdi ayrıca toraman gri bir kedi akşamımıza eşlik etti. Harika mutfak şefimiz Mehmet Usta'nın kendisine sunduklarını alıp kenarda usul usul yedi ve teşekkür edip ayrıldı her defasında. Gerçi Mehmet Usta "Bu kediye ben yemek veriyorum, ne hikmetse o seninle konuşuyor.." diye sitem etmekten geri durmadı ama d-kedi (D-Marin'de bulunan kedilerin ortak adı) benle konuşmaya devam etti.

Bu arada teknemiz Ege Yat'a ait "Grand Magic" 48 metre boyuyla nasıldı artık siz düşünün! Salı sabahı yarışın üçüncü günü olmasına rağmen benim ilk yarış günüm olduğundan teknelerin tümü bambaşka bir coşku ile denize açıldı! Biz de açıldık açılmasına da rüzgar sevgilisiyle buluşmaya gittiğinden midir bilinmez koyun ortasında koyun gibi kalmaz mıyız? Hadi neyse duralım durmasına -zaten 360 ton ağırlığımızla hareketsiz kalmaktan başka seçeneğimiz yoktu- bir tekne vardı ortalıkta fıldır fıldır dönen deli etti beni. İlios'un ilk 2 gün first finish yaptığını bilmesem gidip sabote edeceğim tekneyi -tabii kıyamadım ve güneşlenme durumumu korudum zaten tam o sırada öğlen yemek servisi başlayınca "Aman ne işim var onlarla keyfine bak kızım..." falan deyip içimdeki şeytanı sakinleştirdim... 13:20'de biz tatlıya geçtiğimizde start verildi, bizim ekip gidenlerin arkasından bakıp kaldı ve sürenin dolması ile 18:20'de motoru calıştırıp (ki o saate kadar ancak Gümüşlük'e gelebilmiştik) Yalıkavak Port Bodrum'a bağlandık. Tabii ki bu arada geçen zaman dilimini efes-presso (Hasan Bey'in kulakları çınlasın) ile değerlendirdiğimizi söylememe gerek yok herhalde :) Eh ekip de ekip hani -mürettebat harici Şeyda, Yasemin, Saibe, Savaş ve Hasan- mürettebat Mehmet Kaptan, Mehmet Usta, Özlem, Taner (mürettebat 11 kişiydi, diğer isimleri hatırlayamıyorum ancak geri kalanlara da Mehmet diyebiliriz). Sevgili Ege Yat 48 metre teknesine "grand" diyor arkasından da 2 metre boyunda 150kg deniz adamı Taner'e minik diyor -burada aklım karıştı işte. Neyse bu konuyu fazla üstelemeden Yalıkavak sularında Çavuş adası açıklarında rakı burcuna giren güneşe eşlik ettik ekipcene...

Port Bodrum Yalıkavak MarinaPort Bodrum'da port-kedi yok!!! Halbuki yolda balık falan da tutmuştuk, gel de D-Marin'i arama dedik kendi aramızda... Gene de bakalım buralarda neler yapılıyor deyip 2 dirhem 1 çekirdek t-shirt'lerimizi değiştirip gösteri alanına geçtik. Biraz salsa, biraz rakı, biraz politika falan derken gecenin nasıl geçtiğini anlamadım ve güverte muhabbetimizi de yapıp jurnale işledikten sonra melekler gibi uyudum... Ve sabah kör karanlıkta işimin başına geçtim; sabah kahvesi içildi, gazeteler bakıldı, kahvaltı edildi, tekrar kahve ve fal derken saat 10:30, havada tık yok ben göğsümü jiletlemek üzereyim ve tabii İlios gene sırıta sırıta gitti :( Artik canıma tak etmişti ve dikkatimi başka yöne çekmem hepimizin hayrına olacaktı. Mehmet Kaptan'a bütün şımarıklığımla denize girmenin beni ne kadar dinlendirdiğini zaten Bodrum'da yaşamama rağmen topu tüfeği bu sezon 3 defa denize girdiğimi falan anlatmaya başlayınca zavallı adam tekne üstündeki herkesin selameti açısından beni ve Yasemin'i suya sokmak için platformu indirdi!!! Madem yarışamıyoruz bari "dolce vita!"

Start 13:00 sularında Gümüşlük açıklarından alındı ve gene hava yok, zaten deniz falan derken biraz da gecikmişiz, Süreyya V Türk Bayrağı balonunu bastı gitti, İlios'u görmek ne mümkün, tekneler gözden kayboldu, biz arkamızda Sahil Güvenlik (bir ara yarış komitesi arkamızda birileri var tesellisi olarak peşimize taktı bunu diye bile düşündük) ile yurdum sularını koruduk... Gene 18:20 efes-pressolar tüketilmiş, yelkenler nerdeyse açıldığı gibi durup duru... Motoru basış ve Bitez Koyu'na giriş... Girdik girmesine de tekne 48 metre!!! Nerde duracak? Kaptanımız gene pek bi uğraştı ve salimen bağlandık. Bir gece öncesinin ağırlığı mı vardı üzerimizde yoksa insan içine çıkmak mı istemedik bilinmez hep beraber (değişiklik olsun diye) teknede yemek yemeğe karar verdik... Zaten rakı başlamıştı, yemeğin üstüne de Sevgili Savaş'ın fıkraları.... Keyfimiz gıcır oldu ve bu aynı zamanda ertesi günün gayet iyi geçeceğinin de işaretiydi!

Son gun 0 (yazı ile sıfır) rüzgar salındık durduk, bu defa tecrübeliyim kahvaltıdan sonra kahveyi içip hemen arkasında efes-presso'ya geçtim.. "Oh be dünya varmış..." derken rüzgar hafiften yüzünü gösterdi ancak bize gelene kadar diğer tekneler aldı başını gitti. Hani nerdeyse biz start şamandrasını yeni geçmiştik ki hain İlios'un finish haberi geldi - rakıya dönsen erken, yakışmayacak! En iyisi yelken'e asılmak dedim ve yapılan ilk ve son kavança'da elimi halattan yaktım, tekneye ve kaptana zor anlar yaşattım!!! Neyse ki teknede basın grubu vardı hemen haber yaptılar ve hakem botu ile alınan ropörtaj kasetim özel uçak ile BBC'ye ulaştırıldı, umarım seyretme imkanınız olmuştur... Ve son gün finish yapabilmenin dayanılmaz hafifliği ile Bodrum Marina'da keyif yaptık. Zaten finish'de arkamızda Sahil Güvenlik hariç 3 adet de tekne bırakmıştık!!! Bu kesinlikle doğru, şahitler var, ayrıca inanmayan hakemlere sorsun!

Cuma akşamı da ödül töreni vardı ve ben pek bi hazırlanmıştım -en azından "en tekne ekibi" falan diye bize de ödül verirler demiştim kendi kendime ama komitenin ihmali işte.... İlios'a ödül yağdı ama bayrağı Carpe Diem kaptı, zaten bu da bizim ekibin niye ödül alamadığını biraz olsun anlamanıza yardımcı olur... 5 gün boyunca first finish yapan ilios'a utanmasalar Altın Kasap'tan 1kg bonfile vereceklerdi, bizi niye düşünsün ki yarış komitesi...

Yemece içmece bir yarış oldu velhasıl, güzel insanlarla ççoookkk güzel 3 gün geçirdim. Seneye iyi hazırlanıp yeterli efes-presso ile katılmayı düşünüyorum Bodrum Kupasına... Anlamadığım ise ekip'teki herkesin önümüzdeki sene Ekim ayı programının şimdiden belli olması ve yarışa katılamayacaklarını daha tekneden inmeden belirtmeleri oldu... Yoksa onlara da çok mu konuştum ne????

Durun hemen kaçmayın 31 Ekim'de Marmaris yarışları var sırada...

Ayşe Nur Gedik
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,869,869,869,869,869,869,869,869,869,86
              7 Kahveci oy vermiş.
3 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Erkan Sezgin


BÜROKRASİ DENEYİMİ

Kırık taşlara bakıp da ışıklı bir asfalt düşünmek, acaba yalnız şairlere mi mahsus?
O.Veli


FIRILDAK
Oğluma çocukluğumun oyuncaklarını anlatırken fırıldak aklıma geldi.Fırıldak, altındaki çiviye geçirilen ipin kendisine dolandıktan sonra yere atılırken ipin hızla çekilmesi sonucu altındaki çivinin üzerinde dönen bir oyuncak.Fırıldak zavallı bir oyuncak.Fırıldak başkaları tarafından döndürülür, döndükçe ayakta durur, dönmediği zamanlarda bir tarafa yatar.Ne tarafa yatacağına kendi bile karar veremez.Çok fırıldak çevirdim ama asla sevemedim.Çocukken de, şimdi de!

DANIŞMA-1
Bir kadın Iocacca'ya soruyor:
-Patronum bana asılıyor.Hem işimde yükselmek hem de namusumu korumak istiyorum ne yapayım?

Ioccacca cevaben:
-Bir erkeğe onurunu kırmadan hayır demenin yüzlerce yolu vardır.Eğer bir yolunu bulamazsanız bir havayolu hostesine danışın , diyor.

Şimdi, kamu yöneticilerinden olmadık isteklerde bulunan siyasilere de kendini ve koltuğu riske atmadan, onların onurunu kırmadan hayır demenin de yüzlerce yolu var mıdır? Bir yolu bulunamazsa kime danışılacak?

DANIŞMA-2
Van gölünden bir balık çıkıyor.Son derece tatsız tuzsuz bir balık.Ancak Ahlat'ta bulunan Selçuklu Otelinin ahçısı bu tatsız tuzsuz balığı çeşitli sos ve baharatlar kullanarak iyi kötü rakıya eşlik edecek hale getirmiş.

Malzemem kötü diyenlere Selçuklu Otelinin ahçısına danışmalarını öneririm.

MALZEME
Çok güzel bir kadın Einstein'e " seninle evlenelim, çocuğumuz senin gibi zeki benim gibi güzel olsun" demiş.Einstein de " ya senin gibi aptal, benim gibi çirkin olursa" yanıt vermiş.

O güzel kadın ile Einstein'den doğacak çocuğun "zeki ve güzel" veya "çirkin ve aptal" olacağına elbette tanrı karar verecek.Ancak elindeki malzemeden sürekli "çirkin ve aptal" ürünler çıkaranlara aynı malzemeden "zeki ve güzel" ürünler çıkabileceğini hatırlatmak gerekir.

MAKAM
Sanat müziğinde bazı şarkıların sonunu getirmek için daha yüksek perdeden başlamak gerekiyor.Kamu yöneticiliğinde her şarkının sonunu getirmek için daha yüksek perdeden başlamak gerektiğinden söylenen şarkı asla makamında okunamıyor.

ÖNERİ
Ahmet ALTAN'ın "Kılıç Yarası Gibi" romanını okuyup da Şeyh Efendinin kızlarının akıbetini merak edenler, Babası Çetin ALTAN'ın daha önce yayınlanan "Bir Avuç Gökyüzü" romanını okusunlar.

Erkan Sezgin
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              7 Kahveci oy vermiş.
3 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Belgin Eryavuz


UZAKLARDA BİR YERLERDE...

"UZAKLIKLARI YAKIN EDEN
BAZEN BİR SESTİR
BAZEN DE TEK BİR NEFES..."


Sevdiğin çok uzaklarda bir yerlerde olmamalı, aşıksan eğer dokunabilmelisin ona, ellerine, tenine, dudaklarına. Sarılıp omuzlarına, başını dayayabilmelisin saatlerce. Sıcaklığını hissedip, nefesini duyabilmelisin kendi nefesinde. Gözlerin gözlerinde erimeli belki de karşılıklı sarf edilen her bir cümlede. Böyle yaşanmalı aşklar, elele, gözgöze, dizdize gecelerde...

"Aşkın en sağlam sigortası mesafedir" der Enis Batur bir yazısında. Yazılarını severek izlediğim Can Dündar ise Yarim Haziran adlı kitabında "yıllar yılı hasretle beklediği ışığa kavuşan bir hücre mahkumu nasıl körleşirse, aşk da körelir yakına gelince…"diyerek aşkın hep uzaklarda yaşanması gerektiğini savunurlar .Onlara ve onun gibi düşünenlere saygım sonsuz ama bence;uzaklıklar yakın edilmeli, aradaki mesafeler özlem dolu yürekleri kanatmamalı sessizce ve derinden... Aşıklar yakın olmalı birbirlerine; denizin kumasala, ayın yıldızlara, suyun toprağa yakınlığı gibi. Tatları karışmalı birbirlerine an be an yaşanan heyecan doruklarında. Böyle olmalı aşklar, yakından çok yakından yaşanmalı, kalp sesleri birbirine karışmalı aşıkların. Duyguları, sözleri birbiri içine akmalı yüreklerinde. En derinine inmeli yaşanan aşkın o büyülü dünyasında. Elele yepyeni güzellikler keşfedilmeli. Ortak paylaşımlarda doruğa tırmanmalı tadlar. O ana kadar hiç kimsenin yaşamadığı hazları kendileri keşfetmişcesine yüreklerinden bedenlerine akmalı. Yaşattırdıkları mutluluğu birbirlerinin gözlerindeki pırıltılarda izlemeliler an be an kesintisiz. Yanaklarını pembeleştiren, çiçekler açılmalı gönüllerinde birbirlerine sundukları herbir lezzette.

Böyle yaşanmalı aşklar derinden, korkusuzca, elele, dizdize, gönül günüle... Uzaklıklar hiç girmemeli o güzel yüreklerin arasına, telefonlara esir edilmemeli özlemler, gözyaşlarına dönüşmemeli en tatlı heyecanlar. Daha yaşanmamışken bitmeye mahkum olmamalı gönül dünyasındaki o en güzel yıllar...

Böyle yakından yaşanmalı bütün aşklar...

Aşklarınızı en yakınınızda tüm sıcaklığı ile yaşamanız dileği ile.
Sevgiyle kalın.

Belgin Eryavuz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,839,839,839,839,839,839,839,839,839,83
              6 Kahveci oy vermiş.
5 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 KONTRA MİZANA : Tamer Soysal


ABD'DE SEÇİMLERE DOĞRU (2)...

III - 2004 Seçim Sürecinde Başkan Adayları ve Gizli Örgütler

ABD'de yahudi nüfusun toplam nüfus içindeki payı % 3'ler civarında olduğu halde seçim çalışmalarında ve aday belirleme sürecini yahudi lobisi hayli güçlü. Zaten adaylarda bir şekilde musevi kuruluşlarla arasını iyi tutmaya çalışıyor. 1 Öte yandan da adaylar bir şekilde bir tarafının yahudi olduğunu belirterek kimi kesimlere mesaj yollayarak kendilerinin "Başkan" olmasının bir sakıncası olmadığını ortaya koymaya çalışıyorlar. Demokratların aday adaylarından olan Joe Lieberman 2000 yılında Al Gore'un Başkan Yardımcısı adayı idi. Bu yıl ise da aday olmak için uğraştı. Lieberman musevi ve bunu saklamıyor da zaten. Cumartesi günleri çalışmıyor. Seçilirsem Şabat günü tatil yaparım diyecek kadar da açıksözlü. Demokratların bir diğer aday adayı ise Vermont Valisi Howard Dean idi. Dean'in eşi Judith Steinberg Dean'de bir yahudi. Yine demokratların aday adaylarından NATO eski komutanı Wesley Clark'da yahudi asıllı. Demokratlar ise bu adayların hiçbirini seçmedi ve John Kerry'de karar kıldı. Peki kimdir John Kerry?

John Forbes Kerry 1943 doğumlu, 1966'da Yale Üniversitesinde mezun olmuş. Bush ise 1946 doğumlu ve o da Yale'den 1968'de mezun oluyor. John Kerry, yahudi asıllı önemli bir aile olan "Kohns" ailesinden geliyor ve o dönemde soyadları da "Kerry" değil "Kohn".. John Kerry'nin eşi Teresa Kerry'de önemli bir yahudi ailesine mensup. Kerry'nin yaşamına baktığımız zaman onun önceden bu göreve yani Başkanlık Adaylığı için aşama aşama hazırlandığını görüyoruz. Yale ve burada gizli örgütlere üyelik ve sonra açılan yollar. CIA'de çalışma sonra Vietnam gazisi ünvanı ve Kennedy benzeri JFK şeklinde kullandığı markası ile adeta buralara hazırlanmıştır.

3 . 1 . Illuminati, Kuru Kafa ve Kemik Örgütü, Bush Ailesi
ABD'nin en ünlü ve köklü üniversitelerinden olan Yale Üniversitesi, 1833 yılında kurulan bir örgüt ile de tanınıyor. Willliam Huntington Russell ile Alphonso Taft tarafından kurulan ve "Skull and Bones" yani "Kafatası ve Kemikler" olarak bilinen örgüt Amerika'nın en eski gizli örgütlerinden. 2 Skull and Bones örgütünün kurucularından William Huntington Russell'ın Almanya'da eğitimini aldığı ve 1 Mayıs 1776'da Almanya'da Prof. Adam Weishaupt tarafından kurulan "Illuminati" örgütünün uzantısı olarak bu örgütü kurduğu söyleniyor.

1 Mayıs 1776 ABD'nin doğuşu olarak da ifade edilir. Illuminati örgütünün temel hedefi bütün dünyayı tek merkezden yönetebilmekti. 3 Ancak bu amaca ulaşabilmek için iyi kurulmuş bir organizasyon gerekliydi. Bu amaçla 'yuvarlak masa teorisi' geliştirildi. Bugün derin dünyayı yönetenlerin organizasyon yapısı aynı temel mantık üzerine bina edilmektedir. Yuvarlak masa teorisine göre bölgesel şekilde paylaştırılmış alanlarda yönetim birimleri oluşturulacak ve koordinasyon bu şekilde sağlanarak tek elden yönetim amacına ulaşılacaktı. Bu teori ilk olarak 1877 yılında John D. Rockfeller, Cecil Rhodes, John P. Morgan, Mayer A. Rothchild ve Andrew Carnegie beşlisinden oluşan bir çekirdek grup tarafından oluşturuldu. Rockfeller ve Rothchild bugün halen derin dünyanın en önemli finansörleri ve perde arkasındaki aktörleridir. Rockefeller, Morgan ve Rothchild yahudi kökenlidir. Bu teori gereği olarak 3 önemli organizasyon 1954'de ilk toplantısını yapan Bilderberg, 1921'de New York'da kurulan Council on Foreign Relations-CFR (Dış İlişkiler Konseyi) ve 1973'de David Rockfeller ve Zbigniew Brzezinski tarafından kurulmuş olan Trilateral (Üçlü) Komisyonudur. Bilderberg bu oluşumun Avrupa ayağını temsil etmektedir. İsmi ise Hollanda'da 1954 yılında ilk toplantının yapıldığı otelin adından geliyor. Grubun asıl planlayıcısı Polonyalı sosyolog Dr. Joseph Hieronim Retinger. Retinger yüksek dereceden mason ve aynı zamanda CFR üyesi. Retinger, Bilderberg'in fikir babası olarak bilinir. Grubun finansörleri ise yine Rockefeller ve Rothschild aileleri.. Bir düşünceye göre grubun merkezi Hollanda olmakla birlikte gizli merkezi İsrail ve İsrail'de toplanan 70 baş haham örgütün en üst noktasında. Bilderberg toplantıları dünyada gündemi konuşmak ve geleceğe dönük planları hazırlamak üzere her yıl Mayıs sonu, Haziran başlarında toplanır. Toplantılarında 'gizlilik' önemli bir unsurdur. Üç gün süren toplantılarda katılanların toplantılar hakkında konuşması yasaktır. CFR'ın gündem belirleyen "Foreign Affairs" dergisi gibi Bilderberg'in de "Spotlight" isimli dergisi var. 4 İşte, Kuru Kafa ve Kemikler örgütünün de bu ağın bir uzantısı olarak kurulduğu söyleniyor. Skull and Bones örgütünün simgesi iki çapraz kemik üstünde yer alan bir kafatası ve altında yazan "322" rakamı. Illuminati örgütünün de simgesi aynı sadece bu rakam yazmıyor. Skull and Bones örgütü üyelerinin 1. Dünya Savaşı ve 2. Dünya Savaşı sırasında Almanya ile önemli ilişkilere girmesi de bu örgütün Almanya uzantısını düşündürüyor. Skull and Bones örgütü o tarihlerde Russell tarafından kurulan "Russel Trust Association" adlı yasal örgüt içinde gizli faaliyet gösteren bir örgüttü. Kuru Kafa ve Kemiklerin Yale'de yapılanmasını ise örgütün amacı ile birlikte düşündüğümüz zaman daha iyi anlıyoruz. Örgüt, bir Amerikan aristokrasisi yaratarak, eğitimli insanları da yanına alarak kendi egemenliklerini kurmak amacındaydı. "Beyaz Amerikan Protestan Irkının Üstünlüğü" fikrini işlerler. Bunu da White, Anglosakson, Protestan kelimelerinin kısaltılmışı olan WASP ile ifade ederler. Örgüt Amerikan İç Savaşı sırasında da kölelik yanlısı ve ayrımcı Güney tarafını desteklemiştir. Örgütün kurucuları Alphonsa Taft ve William Russell generaldiler ve 1876 Başkanlık Seçimlerinde Başkan Adayı Rutnerford Hayes ile Güney'de bulunan birlik askerlerini çekmesi karşılığı destek sözü verdiler. Çünkü siyah düşmanıdırlar ve Anglo-Sakson ırkına hayranlık yani "Anglophilia" yanlısıdırlar. Skull and Bones'un kurucusu Alphonso Taft'ın oğlu W. Howard Taft 1908 Seçimlerinde Başkan seçilir. Skull and Bones örgütü daha kuruluşundan itibaran etkili ailelerden üye kabul etmeye başladı. Augustine Heard, John Cleve Green, Abiel Abbott Low, John Murray Forbes, Warren Delano ve Russell Sturgis gibi o dönemin zengin ve etkili ailelerinden üyeler kabul ettiler ve amaçlarına ulaşmaya çalıştılar. Bush ailesi de 3 kuşaktır aktif bir şekilde Skulls and Bones Society (SBS) olarak da bilinen bu gizli oluşuma üye. Örgüte her yıl 15 üye kabul ediliyor. Örgütün son 150 yılda 2500'den fazla üyesi olmuş.

Şimdiki ABD Başkanı George W. Bush'un dedesi Prescott S. Bush ile Bush ailesinin yükselişi de çok açık şekilde başlıyor. Dede Prescott Bush'da 1917 yılında Yale Üniversitesinden mezun oluyor. Burada Prescott Bush, Union Banking sahibi Harrimanlar ile tanıştı. Averell Harriman ve Prescott Bush Skull and Bones örgütüne üye oldular. Harrimanlar, Rockfeller ailesi ile de sıkı ilişkiler içindeydi. Rockfeller ailesine ait Standar Oil ve National City Bank (şimdik adıyla City Bank) Harrimanlar ve Rockfeller ile hızla büyüdü. Prescott Bush'a da şirketlerinde yöneticilik verdiler. Prescott Bush'un yükselişi de bu andan itibaren başladı. Hızla zenginliğini arttırdı öte yandan önemli mevkilere gelmeye başladı.

Amerikan kültüründe savaş kahramanlığı önemli bir payedir. Vitrine çıkarılacak isimlerin böyle bir geçmişleri olması onlara olan güven ve hayranlığı arttırır. Bugün John Kerry'ye verilen "Vietnam Gazisi" unvanı gibi. Bush'un dedesi Prescott Bush'da o tarihlerde 1. Dünya Savaşına katılır. Cephede yaptığı kahramanlık nedeniyle kendisine Onur Ödülü verilir. Ancak sonradan bu durumun gerçek olmadığı ve ortada bir kahramanlık olmadığı anlaşılır. John Kerry'nin Vietnam Gazisi unvanına da geleceğiz..

Prescott Bush, Averel Harriman'ın arkadaşı Bert Walker'ın kızı Dorothy Walker ile 1921'de evlenir. Çiftin beş çocukları oldu. Bunlardan ilki 12 Haziran 1922'de doğan ABD'nin 41. Başkanı olan George Herbert Walker Bush'dur. Prescott Bush, Greenwich'de kasaba meclis üyesi seçildi. 1952'de Birleşik Devletler Senatosuna seçildi. 1947'de Connecticut Republican State Finance Committee Başkanı oldu. Senatör olduğu sürece Cumhuriyetçi Parti içinde yer aldı. Oğlu Bush ve torunu Bush gibi şirketlere de duyarsız değildi. Kariyeri boyunca Columbia Broadcasting System, Wanadium Corporation of America ve Prudential Insurance gibi şirketlerde yöneticilik yaptı. 1961 seçimlerine katılmama kararı alarak aktif siyasetten çekildi. 1972 yılında öldü.

Bush ailesinin siyasete ve şirketlere ilgisi Prescott Bush ile sınırlı kalmadı. Oğul Bush 1989-1993 yılları arasında başkanlık yaptı. Torun Bush ise 2001'den bu yana başkanlık yapıyor. Üç kuşağın da Rockfeller, Rotchild gibi önemli ve zengin aileler ile irtibatı var ve bu alaka devam ediyor.

(devam edecek)

1 İsrail-ABD ilişkileri ile ilgili bkz. http://www.jewishvirtuallibrary.org/;
2 Kuru Kafa ve Kemik Örgütü için bkz. "Skull and Bones", http://www.cbsnews.com/stories/2003/10/02/60minutes/main576332.shtml, "The Skull and Bones-Yale University", http://www.bilderberg.org/skulbone.htm , Ayrıca Kuru Kafa ve Kemik Örgütü ve Bush'ların geçmişi için bkz. Adam Ironhouse, "Bush'ların Gizli Tarihi", Kim Yayınları, Nisan 2002
3 İlluminati için bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Illuminati, ayrıca bkz. http://www.apfn.org/apfn/illuminati.htm, Texe Marrs, "İlluminati", Timaş Yayınları, İstanbul 2002
4 Bilderberg grup için bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Bilderberg_Group; ayrıca bkz. http://www.bilderberg.org/


Tamer Soysal
tsoysal@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
              9 Kahveci oy vermiş.
2 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,578,578,578,578,578,578,578,578,57
              445 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf: Şeref Bilgi (http://www.sbilgi.com)

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.377 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


Sanal Aşk

Sen onyedi inç ekranda gördüğümsün,
kelimelerle kendimi ifade ettiğim.

Sen işlerden bunaldığımda sığındığım limansın,
mesaj kutumda sıcaklığını bulduğum.

Sen yüz kontüre sığdıramadığımsın,
elimdeki telefon faturamın ayrıntılı ekstresi.

Sen sanaldan gerçeğe uzanışımsın,
ellerini ellerimde hissettiğim.

Sen gün gelip kapımda bittiğimsin,
gözlerimi gözlerinden kaçırdığım.

Sen vurup kendimi denizlere, martılara anlattığımsın,
yalnızlığın keyfine varışım.

Sen iskele kıyısı bir iskemlede oturduğumsun,
balık ekmek yediğim.

Sen internet bağlantısı kesinlince kaybettiğimsin,
boş inboxlara baktığım.

Sen cevapsız mesajlarımın çöpe atılışısın,
ardından şiirler yazdığım.

Sen internet aleminden uzanan sanalımsın,
gerçekliğini benimde büyüttüğüm.

Sen aslında olmayanımsın,
şiirlerle varlığını uydurduğum.

Sen var ya sen, en çokta
benim yalanımsın.

Gülcan Talay

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Eskiler alırım... Eskiciiiii!..!..

Yukarı

 Kıraathane Panosu



MARA KONSER

Yukarı

 

 İşe Yarar Kısayollar - Şef Garson : Akın Ceylan
Yamağı : Ayşe Nur Gedik


Türkiyenin bir çok ilinde alo polis 155 ve alo trafik 154 ihbar işlemini internet üzerinden, hem de online olarak yapabileceğinizi biliyormuydunuz. Öğrenmek için ekte verdiğim http://www.egm.gov.tr/onlineihbar.asp kısayolunu tıklayıp Emniyet Genel Müdürlüğünün web sayfasına şöyle bir göz atmanız yeterlidir. Ayrıca ana sayfaya giriş yaparak online olarak yapabileceğiniz bir çok işlemi de öğrenebilirsiniz.

Linux kullanıcıları için hazırlanmış mutlu penguen oyun arşiv sitesi. http://happypenguin.org/ Linux kullanan veya kullanmaya niyetli olanlara duyurulur.

Bilgisayarınıza birazcık oyun indirmek isteyenler için güzel ve ayrıntılı bir kaynak http://www.veya.net/indir/listele.php?kategori=5 Tamamen Türkçe olması işinizi iyice kolaylaştırıyor. Oyun açıklamalarını dikkatlice okuyup, hoşunuza giden bir tanesini seçebilirsiniz.

Size vereceğim bu kısayol gerçekten çok ilginç bir bölgeyi anlatıyor. Yorum yazmak yerine, tamamen sizin yorumlarınıza bırakmayı tercih ediyorum. http://www.tropicalisland.de/travel_south_africa_garden_route.html ...Heavily promoted and heavily scented, the Garden Route runs along a beautiful bit of coastline in southern Western Cape, from Still Bay in the west to just beyond Plettenberg Bay in the east. The narrow coastal plain is well forested and is mostly bordered by extensive lagoons which run behind a barrier of sand dunes and superb white beaches...

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


CD to MP3 Freeware 1.1 [935 KB] W98/2k/XP FREE
http://www.eusing.com/Download/cdtomp3freeware.exe
CD'den mp3 hazırlamak için hala bir programı olmayan kahveciler için güzel bir seçenek. Kullanımı son derece basit olan bu program mp3'e meraklı herekese tavsiye edilir.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20041026.asp
ISSN: 1303-8923
26 Ekim 2004 - ©2002/04-kmarsiv.com
istanbullife.com