Deniz Feneri yardımlarınızı bekliyor



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 3 Sayı: 610

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 27 Ekim 2004 - Fincanın İçindekiler

 

 Editör'den : Akıl yaşta değil baştadır!..


Merhabalar,

Tamamdır, olay çözülmüştür. Artık yaşımı soranlara verecek cevabım da delilim de hazır. Dün gazeteleri süsleyen "Gerçek yaş" meselesine epeyce sevindim. Uygula dediği testleri uyguladım sektirmeden. Gözbebeği yaşlandıkça küçülürmüş, benimkisi eşek gözü kadar, sağolasın anacım. Özene bezene yaratmışınız beni. Cilt esnekliği, vallahi dediklerini aynen yaptım, sol elimle sağ elime çimdik atıp öylece birkaç dakika durdum, şu anda sağ elimin üstündeki tepecik inecek diye bekliyorum. Bu hesaba göre 345 yaşında çıkacağım. Denge konusunda prima donna sayılırım. Göz kapalı, sağ ayak, sol ayak banamısın demiyor, ayakta da duruyor, tekme de atıyor. Ne tutunmayacakmıydık? Hadi be nerede yazıyor o? Reaksiyon konusunda iddialıydım ta ki 45 cm'lik cetveli yere düşürünceye kadar. Bu konuda bilgi vermemişler, anladığım kadarıyla reaksiyon katsayım mandagillerle aynı seviyelerde. Hah, işte son deney. 100'den geriye yedişer yedişer sıfıra kadar sayacağız. Beynimin kıvrımları arasına gizlenmiş matematik deham sayesinde buna bebek oyunu derim ben. Yüz, yüzyedi, yüzondört, yüzyirmibir... N'oluyor ya, ne gülüyorsun? Say dediniz sayıyoruz işte. Geriye mi sayacağım? Aman, ha ileri ha geri ne farkeder yahu?... Anlayacağınız bir öyle bir böyle çıktım, ben de şaşırdım. Atalarımız ne güzel demiş "İnsan hissettiği yaştadır." diye. Neme gerek benim test mest, ben kendimi 34,5 tan 35 ya hissediyorum ya hissetmiyorum. Hissetmediğim zamanlarda ya 70 ya da 80 oluyorum, geçinip gidiyorum. Ama sevdim ben bu testi. Kilo ile ilgili bir parantez açmamış testolog. Herhalde bunların branşları ayrı. Önce yaş belirleniyor, sonra seni kilocuya gönderiyorlar. Ayıptır sorması, kırkından sonra baba olanlar hangi kategoriye giriyormuş? Öğrenen varsa bana bir zahmet söylesin.

ADSL kullanıcıları yaşadınız, yaşadınız. Türk Telekom hiç beklenmedik bir incelikle daha önce en düşük hattı 60 milyona çıkaracağım derken, şaşırtıcı bir kararla hem en düşük bağlantı hızını 128Kbps'den 256Kbps'e çıkardı hem de fiyatları düşürdü. 128'e 49 milyon lira ödeyenler gene bu parayı ödeyecekler ama hatları 256Kbps olacak. Ve hatta isterlerse 49'u 29'a çekmeleri de mümkün. Günde birkaç saat kullananların bu tarifeye geçmeleri tavsiye olunur acizane. İşin en güzeli, alışık olduğumuz üzere, bu hat artışı için sizin birşey yapmanıza, başvuruda bulunmanıza gerek yok. Tüm 128/32 bağlantılar dün itibariyle 256/64 Kbps'ye çıkarıldı bile. Bundan iyisi Kayseri'de sarmısaklı yoğurtlu mantı. Sağolasınız telekomcu amcalar.

Bugün evladiyelik Dual pikabıma nostaljik bir ses koyuyorum. Ama insan sesi değil. Bu bir düdük, en doğru şekliyle pan flüt. Bu enstrümanın babası George Zamphir'den La Paloma. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

1 Mesaj/Yorum var. Mesaj/Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Adnan Bilen


HATIRIMDA KALAN SON MEKTUP

Kayıp duruyor bakışları
duvardaki resme ve kapıya
oğul mu beklediği, sevgili mi
Belli ki yaşıyorlar hala
uzun uzun yaşıyorlar belli ki
bırakıp gittikleri anılarıyla
Çıkıp gelirler bir gün belki
Üşümüştür çünkü toprağın
soğuk yalnızlığında birisi
Öteki arkasında parmaklığın

Bu hasret bunca acıdan sonra ve yılların özlemiyle sana bir mektup yazmaya karar verdim anne, hani bilmiyorsun diye yazmadım şu ana kadar ama yazmam gerekliydi ve bende gerekeni yapıyorum, yan komşuların okuma-yazma bilen kızlarından birine okutursun artık, Hatırladın mı Anne, son yolculuğunu.... Hani yandığımızın ikinci günüydü, bunları hatırlatmak istemem kusura bakma, ama böyle gelişir içimde herşey, mutlaka bir özne gibi kullanırım bunları, şimdi sende bana kızacaksın "oğlum yine mi aynı mesele daha unutmadın mı? hayır anne, neyse beni ilk yolculadığın günü hatırlıyorum, hala gözlerimden bir film şeridi gelip geçiyor, her gün binlerce defa aynı filmi izliyorum.

Bak sana birşeyler anlatayım, ilk ayrılığımda arabada yolculuğum boyunca, yol boyunca açmış doğanın tüm renklerini gördüm, tüm kokularını aldım, uzun ve büyük dağlar arasından geçit vermez kayalıklardan geçtim, dehşet güzeldi doğa, hem geçtiğimiz yerler yemyeşildi, uzun bir yolculuktan sonra ilk vardığım otogarda babamın borç alıp bana verdiği o parayı da çaldırdım, hemen meraklanma, dur sonrasını anlatayım, otogarda bankların üzerinde sabahladım, sabah kalktığımda, sakın beceriksiz falan deme anne ama çantam da gitmişti, sonra bilmediğim bir yere girdim, babamın verdiği o adresi aradım, iki gün boyunca aç kaldım üçüncü gün buldum, evlerine yerleştim, eli boş gitmiştim ama yapacak bir şeyin de kalmadığını biliyordum. Karanlıkta bende sarhoştum, şehirde gecelerce uyuyamadım, pencerenin buğusunda geceyi seyrederken, yalnız sokak ortalarında nara atan sarhoş adamları gördüm. Buralarda gecenin karanlıklarını delen köpek uğuldamaları bile yok anne. Böyle bir kaç ay tükettim anne, böyle yıldızsız böyle korkak ve böyle ürkek, buralara karın yağmasını istemiyorum anne, biliyormusun burada karı top yapıp birbirlerine fırlatıyor insanlar, bu da büyük bir zevk, bizim gibi kışın gelişinden evlerinin damının çökmesinden korkmuyorlar.

Neyse Anne;
Birazda sen söz et oralardan herkes iyi umarım, bu arada Babamın nasıl olduğunu merak ediyorum, son ameliyatı iyi geçti mi? biliyorum sizde perişansınız ama elimden geldiğince çabalıyorum, geçenlerde bankaya para yatırdım belki çok değildi ama en azından Gule'nin okula kadar gidecek yol parasına benim de katkım olsun istedim. Anne.... Bende buralarda çok oldum artık, kaldığım evde benden bıktı, yakında yeni bir eve çıkmalıyım diyorum ama masrafları karşılayamayacağım ortada.

Neyse seni fazla yormayayım.. En çok neyi özlediğimi de şimdi merak ediyorsun biliyorum, en fazla toprak damlı evimizin üzerinde dizlerine başımı koyarak yıldızları saymayı, babamın lambanın gazının bittiği zaman sinerlenmelerini, köyümü, komşularımı, dede-torun sohbetleri, beyaz atımı, kurt köpeğimi, koyunlarımı, ilk baharın ilk açan çiçeğini, kırlarda meleşen kuzalarımı, köyün emekli çobanını ve daha neler neler, haa unutmadan her sabah beni zorla uykumdan ederek yedirdiğin bir tabak dolusu kaymağı da çok özledim, buralar öyle değil hem beni uykumdan eden birileri de yok.. lanet olası bir saat gıcırtısından beynime kanlar fışkırarak uyanıyorum uykumdan... işim iyi ama patronların emirleri bana babamı bile arattı biliyormusun, buralar karanlık anne... hemde çok karanlık, ilişkiler, sevdalar, insanlar... hiç alışamayacağım biliyorum, tek derdin burada, para kazanmak, aç kalmamak açılan tüm sohbetlerin en can alıcı maddeleri para üzerine, herşey bir besmele gibi para diye açılır..

Anne.. hep mektubumu bir yerde bitirmeye çalıştım ama uzuyor, daha yazacağım çok şey var, hani açılınca gerisini getirmekte güç oluyor. İki sayfaya vardı mektup, şimdi postacı da gramajından dolayı fazla para isteyecek, bak fazla yazamıyorum işte ne kadar fazla yazarsam hem kağıda, hem kaleme, hem de postacıya o kadar fazla para veriyorum.

Zor anne hem de çok zor.... bu hasret bu dert yer bitirir beni. Belki bu bayram, belki bir sonraki, üçüncü bayram, ne zaman geleceğimi bilmiyorum ama bende bıktım, içimden bir şeyler taştı, sana yollamak istedim.

Mektubun sonlarındayım, içimde buruk bir acı ve kendimi tutamıyorum, gözyaşımın damladığı kelimenin üzerini karalamadan yolluyorum sana,

Belki bir gece ansızın, ve buralarda hiç beklemeden...
SENİ ÇOK ÖZLEDİM
Oğlun...

Adnan Bilen
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,508,508,508,508,508,508,508,50
              8 Kahveci oy vermiş.
2 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Funda Güven


ERKEKLER BASİTTİR !

Erkekler basittir ! Bunu aklıma kazımalıyım. Neymiş ? erkekler basitmiş! Eğer sevgilimle bir daha tartışmak istemiyorsam bu gerçeği öğrenmeliyim.
Yoo yoo "adi, kolay" demek istemiyorum. Ne mi demek istiyorum ? Eğer bir erkekle birlikteyseniz ve o erkek sizin kadar romantik ya da duygusal ve ince düşünceli değilse o erkekle konuşma tarzınız kesinlikle açık, net olmalı. Yani bu budur şu da şudur. Dolaylı anlatım, ima yok...açık ve net !

Saat akşam 7'yi geçiyor, dışarı yemeğe gitmek için hazırlanıyoruz. Merdivenlerden aşağı iniyorum, yakışıklı bir erkek merdivenlerin başında beni bekliyor, ki kendisi onunla gurur duyduğum sevgilim olur, Allahım o da ne ? Ömrümde gördüğüm en iğrenç kravat boynunda tüm alacalı renkleriyle gözümü alıyor. Bu evden çıkmadan önce mutlaka sevgilimin boynunda duran o renkli bez parçası şu anda sallandığı yerden çıkarılmalı, imha edilmeli, bir süre sonra unutulup tarihe karışmalı ve anı defterindeki komik bir hatıra olmalı! Derhal! Evden çıkmamız 2 dakikayı bulmaz bu süre içinde ne yapmalı da o kravatı çıkarmalıyım ama bunu nasıl yapmalıyım, ona bu kravatı beğenmediğimi hatta ömrümde gördüğüm en iğrenç kravat olduğunu nasıl söyleyebilirim, ya kırılırsa ? acaba annesinin mi hediyesi ? beğenmediğimi söylersem " ama bunu annem almıştı" diye içi burkulur mu ? diye düşünürken şöyle bir ses kulaklarımda çınladı:

Sen ne kadar kilo almışsın böyle

Bana kilo almışsın dedi, yani "biraz kilo mu aldın yoksa kıyafet mi öyle gösteriyor " demedi ( ki bir bayan buna bile bozulabilir ) ben hala 56 kilo olduğumu belki kıyafetten öyle gözükeceğimi söyledim ama o pek inanmamış göründü. Neyse ben bu moral bozukluğuyla dışarı çıktığımı ve ben çıkarken o kravatın da bizimle geldiğini arabada farkettim.

Arabada ne olduğunu anlamadığım garip bir müzik dinliyoruz, aslında o dinliyor ben tahammül ediyorum. Ama elbette bir yere kadar... Bu müzikten zevk aldığı belli, yine de ben artık duruma müdahale etmeye niyetleniyorum.

- Bu müzikten hoşlanıyor musun
- Evet, sen sevmedin mi ?
- Yani biraz garip gibi ( O hoşlanıyor ya şimdi onu zevkinden de mahrum etmek istemiyorum)
- Sevdin mi sevmedin mi ?
- Aslında pek sevmedim.
- E söyleseydin ya senin hoşlandığın bir şey dinlerdik, artık dönüşte dinleriz çünkü geldik

Arabayı parketti ve içeri girdik. Garson masamızı gösterdi, yerimize oturduk. Elbette o garip kravat da bizimle oturdu. Hem de tam karşıma oturdu, kravatın renklerinden sevgilimin güzel gözlerini göremiyorum. Garson mönüleri bıraktı ve gitti. Çabuk bakışlarla etrafıma göz gezdirdim, herşey çok güzel görünüyordu, restoran şehrin en pahalı restoranlarından biriydi, insanlar çok şıktı, garsonlar çok kibardı, hele o müzik hele o müziiiiiikkk insanın ruhunu okşuyordu ya da arabada dinlemek zorunda kaldığım o berbat gürültüden sonra her türlü müzik bana muhteşem geliyordu emin değilim. Ben bu olağanüstü ortama ruhumu adamış vaziyette ne kadar mutlu olduğumu söylemek için sevgilime döndüm ki o da ne yine o kravat ! Sanki sevgilim karşımda oturmuş kucağına da bir palyaçoyu oturtmuş gibi görünüyordu. Gülümseyerek bana bakıyordu:

- Ne oldu bir yerin mi ağrıyor, dedi
- Yoo, nereden çıkardın, aksine herşey harika, çok keyifliyim
- Yüzünde acı çekiyormuşsun gibi bir ifade vardı da.
- Farkında değilim inan, dedim.

Adamın suratına bakarak "evet acı çekiyorum, kravatın gastritimi azdırıyor" diyemezdim ya, elbette durumu toparlamaya çalıştım. Bu saçma kravatın romantik gecemi öldürmesine izin vermeyecektim, gerçi henüz romantizm adına bir adım atmış olmasak da henüz gecenin başındaydık değil mi ? Tek umudum gecenin sonuna kadar o palyaçonun salındığı olağanüstü boyundan çıkması için benim yatağa girmeme gerek kalmamasıydı. Sevgilim benden bir açıklama bekler gibi yüzüme bakarken ağzımdan şu cümlenin çıktığını o cümle karşı kulaklara girdiğinde farkettim:

- Birlikte yediğimiz ilk yemek geldi aklıma, sürpriz yapıp beni Kız Kulesi'ne götürmüştün.
- O yüzden mi acı çeker gibi bakıyorsun
- Eee şey hayır
- Aaa şimdi hatırladım, kuleye ulaşana kadar seni deniz tutmuştu ve kusmuştun.
- Çok romantiksin
- Allah Allaaah yalan mı kustun işte
- Ben o geceyi hatırladığımı söylediğimde aklına gelen ilk şey bu mu oldu, yani kusmam?
- Aslına bakarsan evet
- Ne yani başka bir şey hatırlamıyor musun
- Hatırlıyorum elbette ama aklıma ilk gelen bu oldu işte
- Neyse ben romantik bir gece yaşadığımızı düşünmüştüm ama o gece sana bunu hatırlatıyorsa bu konuyu hemen kapatalım.
- Demek benim güzelimin romantizmi geldi ?
"Hayır gelmedi" diyerek anlamsız bir şekilde kapris yapmaya başladım. Allahtan garson geldi ve biz o ana kadar mönüye bakmadığımızı farkederek biraz daha zaman istedik.

- Ben mönüye kafayı gömdüm o ise haaalaa beni izliyordu:
- Karar verebildin mi, dedi
- Evet, fırında patatesli kızarmış tavuk, salata ve şarap. Ya sen ?
"Aslında şimdi kuru fasülye ve soğan olacaktı" demez mi ? başımdan aşağı dökülen kaynar sular selleri götürdü.
- Ne ? Şaka mı bu ?
- Şaka değil ama sanırım buraya uygun yiyecekler değil, pirzola alıcam.

İçimden "Ya üzerinde oturan palyaço ? O bir şey yemez mi? Lolipop falan ?" diye sormak geçti ama elbette kendimi tuttum. Garson geldi, siparişlerimizi verdik, iki kişilik! Çünkü sevdiğim erkek üzerindeki komedyeni vücudunun bir parçası zannediyor ! Neyse, yemekler geliyor, inanılmaz lezzetli görünüyorlar, yedikçe aşçının ellerini öpesim geliyor, yine bu mutluluğumu da sevdiğim adamla paylaşmaya kalkıyorum (cesarete bak!)
- Gerçekten çok lezzetliymiş.
- Ama dikkat et kilo almaya başladın
- !!!!!
işte beynimden aşağı dökülmeye ara vermiş kaynar suların tekrar coşmaya başladığı an, işte sinir katsayımın tavan yapmak üzere yola çıktığı an, işte beynimden vurulmuşa döndüğüm an (kurşunlardan delik deşik olan beynimin buna hala alışamamış olması da ayrı bir durum)

- Ben mi kilo alıyorum
- E biraz aldın sanki

Resmen gözlerimin dolduğunu hissettim, o da bozulduğumu farketti, zaten farkedilmeyecek gibi değildi ki, yan masadaki adam sanki 3 tane çocuğu olan 15 yıllık evli çiftmişiz de boşanmaya karar veriyormuşuz gibi üzüntüyle baktı bana. Başka masalardaki insanlar bile yüzümdeki üzüntüyü farkettiğine göre karşımda oturan palyaçolu yakışıklının da farketmesi kaçınılmaz.

- Yaa hayatım, kötü bir şey söylemedim ki, niye bu kadar alınıyorsun, ne var bunda, sen hala çok çekici, çok hoş bir kadınsın, bir iki kilo aldın diye ve ben de samimi bir şekilde bunu sana söyledim diye bunu bu kadar büyütmene gerek var mı ?
- Ben kilo almadım, dedim. Aslında daha çok miyavladım, çünkü sesim çıkmıyordu, biraz çıkarmaya çalışsam hırlarım diye korktum!
- E tamam demek ki bu kıyafet seni böyle göstermiş, bu kadar büyütme gözünü seveyim. Yaa bunu bizim arkadaşlardan birine söylesem bana şöyle de "2 gün diyet yaparım tamamdır" ama sen ağlıyorsun.
- Belki de senin erkek arkadaşlarından bir olmadığım içindir, belki de bir kadın olduğum içindir ne dersin.
- Pekala tamam, bunu uzatmayalım, sen kilo falan almadın bu kıyafet öyle gösteriyor ki kıyafetin inanılmaz güzel ( bunu yeni bir savaşa girmemek için söylediği o kadar belliydi ki )
- Evet bence de kapatalım bu konuyu
- Şimdi yemeğin tadını çıkaralım, her zaman yiyemiyoruz böyle lezzetli yemekler.
- Nasıl yani ? Bana 3 gün geliyorsan 2'sinde mutlaka pirzola yapıyorum sana.
Korkuyla baktı gözüme,
- Evet bir de onlar var tabi

Aşırı hızdan dolayı karşısındaki ağaca toslamak üzere olan bir arabayı durdurmaya çalışıyorduk, tam ağaca dalacaktık ki frenler işini başarıyla tamamladı!

Böyle böyle 2 saati doldurduk restoranda, eve giderken yolda benim istediğim müziği dinledik, evin önüne geldiğimizde arabadan indi, kapımı açtı, sonra arabanın arka kapısını açıp arka koltukta duran ve içinde iki tane gül olan bir kutu çıkardı, biri beyaz diğeri kırmızı iki gül. Gözlerimin içine bakarak:

- Farklı renkteler ama yan yana nasıl da güzel duruyorlar di mi ?

Ben büyülenmiş gibi gözlerine bakarken o, "Yemek nasıl geçecekti bilemiyorum ama gece güzel bitmeli" dedi ve içeri girene kadar arkamdan baktı.
Elimde çiçekler yüzümde koca bir sırıtma ifadesiyle yatağımın üzerine yıkılırken cep telefonuma gelen mesajı ise aynen şöyleydi:

Öyle güzel bir restorana boynumdaki bu alacalı bez parçasıyla girmeme izin verdiğine inanamıyorum, bütün gece onu çıkarmamı söyleyecek cesareti bulmanı bekledim. Seni seviyorum, iyi geceler !

Funda Güven
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 7,787,787,787,787,787,787,787,78
              9 Kahveci oy vermiş.
13 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : İlker Özlük


Kimin ne olduğunu biliyoruz…

Bektaşi babasıyla, kilisenin papazının arası çok iyi imiş, yıllarca aynı mahallede oturmuşlar. Gel zaman, git zaman, papaz hastalanmış, ağırlaşmış, son nefesini verecek, akrabaları eski dostu Bektaşi'ye haber vermişler, o da kalmış gelmiş... Bektaşi papazın odasına girmiş, papaz, Bektaşi yi karşısında görünce bir şeyler söylemek istemiş, dudakları kıpırdamış ama konuşamamış... Bektaşi hemen eliyle papazın ağzını kapamış... Dışarı çıkınca sormuşlar: 'Baba erenler, ne yaptın? ' Bektaşi başını sallamış: 'Ben bu papazı kırk yıldır tanırım, şimdi bir kelime-i şahadet getirir, doğru cennete gider, biz yine yaya kalırız! '

Evet yılların getirdiği nokta, bilgi birikim, uy(u)mak zorunda bırakıldığımız yasaları ve hiç bitmeyen istekleri insan hakları ile, bizim yıllardır ihlal ettiğiz özgürlükler içinde AB.

Bizler demek AB olmasa kendi başımıza demokratikleşme ve insan haklarını öğrenemeyecekmişiz. Gözle görülen veya duyulan o. Yılların ihlalci ve düzenbazlarını kendimiz, bazı gizli güçler için yarattık. İyi veya kötü bu kişiler yakamızdan düşmek bilmedi, şimdilerde bizim AB’yi aşk mekanı olarak seçmiş ve yıllardır adaletten kaçmış ünlü isimler bugünlerde ülkeleri olan Laik Türkiye Cumhuriyetine geri döndürülüyorlar.

Artık dönemeci kıvrılacak duruma geldik. Bu duruma gelene kadar kimler geldi kimler geçti. Ama sonuç olarak iş şimdiki hükümetin başına kaldı, bir çok başarıların yanı sıra küçük problemleri de peşinden getiren hükümet, bizim yıllardır tanıdığımız politikacılardan oluşuyor. Başarı hükümetlerin mi?...

yoksa yasalara uymak için evinde kemer üstüne kemer sıkıp sesini çıkartmayan ulusun mu?.. tabi ki, başarı sahip çıkanındır. Bu iç üç puan olsun bizim olsunculuk gibi bir şey, yani tam anlamıyla Futbol takımı tutar gibi bazı takımları tutuyoruz ama kimin takımını tutuyoruz orası meçhul. Aslında kimse takım tutmasa boş kalan ellerimizi kaldırıp itiraz hakkımızı kullanacağız ama olmuyor işte. Neyse bizler için hayırlara vesile olması gerektiğini düşündüğümüz Avrupa Birliği bakalım ne kadar hayırlı olacak. Gerçi yılbaşından sonra her şeyi unuturuz. Yeni Türk Lirası yürürlüğe girince kimin ne yapacağı konusunda bir fikri olmadığından çaktırmadan Zam falan gelir her şeye.

Geçenlerde Diyarbakır’da bulunan Avrupalı millet vekili Sözlerinde Doğunun başkenti olarak bahsettiği Diyarbakır’ı överek hükümetin doğuya sahip çıkmasının gerektiğini söyledi.

Ne akıl var şu Avrupalılarda. Öncelikle Bizim bir tane Başkentimiz var o da Ankara. Faili meçhul cümleler kurup ta bizleri birbirimize mi düşürmeye çalışıyorlar anlamış değilim. Evet sahip çıkılması gereken bir durum söz konusu bölgede, ama o iş senin dediğin gibi anlatılmaz. Tatil veya arsa alımı için en güzel toprakları seçip, daha sonra ucuz işçilik ve daha bir çok ihlali göz önünde tutarak en güzel yerlere yatırım yapmasını biliyorsunuz ya.

Sömür babam sömür Ortadoğu ve Balkanların kanını emen kim; Afrika’ya kadar salgın hastalık gibi yayılıp sömürge imparatorluğu kuranlar kim.

Güneşin doğmaya korktuğu, batmak için izin istediği büyük Britanya, Milyonlarca Kızılderili olarak adlandırılan yerlileri katleden İspanyollar, onlara ne demeli.

Eğer her Azınlığa sessiz kalınsaydı, büyük İngiliz gemileri Afrika’ya yönelmezlerdi. Eğer bölünemez bütünlüğü sağlamasaydık. Hitler Rusya diye tutturmazdı.

Nerden nereye ellerinden gelse bizi dünyanın yanlışlar takvimine dip not olarak yazacak adamlar. Ama olsun herkesin bu ülkede parmağı var sonuçta, ama Avrupalı ama Amerikalı, geçinip gidiyoruz. Şimdilerde başarı için çırpınanların dikkatli olması gerekiyor. Başkalarını yaptığı işleri tamamlayıp kendi başarıları gibi göstermek mesela, çok yanlış bir durum. Neyse kalın sağlıcakla…

İlker Özlük
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 6,406,406,406,406,406,40
              5 Kahveci oy vermiş.
3 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 MeyBi : Nurdan Pamuk


Günaydın

Her günaydına, bir önceki gecenin vedasını anarak mı başlar insan?
Oysa, neyi değiştirir ki bir gece önce berbat bir bataklığa kıvrılıp yatmış olmak. Ve aynı sabaha, o ağır koku üstündeyken, saçlarına sinekler karışmış halde uyanmak....

Derin bir dehşet gölgesi siner bazen insanın gözbebeklerine. Aslında biliyor musunuz? Ben bazen sırf bu yüzden uyumak istemem, ki uyanmamak için sabaha.

Her gün, bir sonraki günün bir tekrarı…İnsanlar, arabalar, zerzevatçılar…Bir hiç kadar önemsiz olduğunuz aklınıza gelir ve bir hiç kadar da önemlisinizdir aslında..Garip. Oysa hem varken yoksunuzdur. Yokken ise olabildiğinizce var.
Kaç hayat çıkar sizden biçseniz? Kaç taksite bölebilirsiniz acılarınızı. Azar azar yansın diye canınız. Ben söyleyeyim hiç ve hep...

Sizin girdaplarınızda, durgun bir su göz boyar hep. Hep karşıdan bakana yüzünü yansıtırsınız da sizdeki sizin kaybolmuşluğu batmaz hiç bir tarafınıza! Argo kadar kabasınızdır kendinize karşı hep. Ve genelde zaten siz asıl kendinize en büyük kazığı atansınızdır da.

Bir günaydınınıza, bin dert bindiririm işte ben böyle…İşte sırf bu yüzden konuşmayın benimle. Sırf bu yüzden uzak durun derim benden.

Neden mi? Nedenler öyle çok ve öyle sıradan ki aslında. Aslında öyle vurdumduymaz yanlarımda var ki benim. Bazen ben bile sırf bu yüzden hep kendimden nefret ettim.
Öyle çabuk silerim ki acıları, öyle gaddar, öyle vurdumduymaz, umarsız ve bencil olabilirim kendime.

Dün ağladığıma, yarın gülerim. Hiç geç kalmadan. Yerlere değer eteklerim. Yerlerin tozunu siler süpürürüm de, hiç şikayet bile etmem kirimden. Varsın kirlensin. Nasılsa temizledikten sonra yine kirlenmeyecek mi?

Kaç günaydın harcadınız siz, ben gibilere bilmem ki? Çoktur eminim...Neden peki? Oysa sizin gününüzün "aydın" olup olmaması benim umurumda değil. Gözlerinizde ki, derin pırıltılar, sis oturmuş dere yataklarını da görmem, eğer istemezsem. Siz anlatırken ben dinler gibi yaparım. Bilir misiniz? Aslında hiç dinlemem ...

Benim kayalıklarımda, o anda dağ keçileri cirit atar…Bir aslan, bir geyiğin etlerini parçalar hiç acımadan. Kalın, ekose gömlekli, iri yarı adamlar, ellerindeki baltalarla saldırır ağaçlarıma. Bir biri ardına devrilir içimin ormanları bilseniz…Bilmezsiniz. Bilemezsiniz, eğer ben istemezsem!

Siz anlatın. Ben, yine de dinler gibi yaparım sizi
Bir yanda, ormanlarım yanar. Her şeye rağmen sizin tatlı "günaydın"ınıza gülümserim. Öylesine sahte, öylesine samimi. Yalancı ve ikiyüzlü olmak hiç zor değil ki...
Yeter ki, günümüz aydın olsun...Gülümseyerek başlayalım güne!

Nurdan Pamuk
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,108,108,108,108,108,108,108,10
              10 Kahveci oy vermiş.
14 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Emin Acar


HATA NEREDE?

Düşün ki karanlık bir gecede gökyüzündeki Cennet tarlalarını görmüşüz. Bir düş kurup peşine düşmüşüz... Mutluluğumuz pamuk ipliklerine bağlı birer kuklayken çocukluğumuzu unutup utanmadan büyüdük.... Bir gün ipler kopunca yüreğimiz çamura düştü... Kirlendik üşüdük neydi bütün bunların sebebi ? Kim kandırmıştı bizi?Her acı biraz daha gerçeğe yaklaştırırken bizi yine de o Cennetin hayali avuttu bizi.. Bir gün günahsız bir masum çocuk çıkageldi... Her şey yalan.. Hanginiz size acı çektiren biri ile Cennette kardeş olabilirsiniz ki? Kaybettiklerinizi kim size verebilir?... Yüreğinizdeki çamurun izini nasıl silebilirsiniz.. Haklıydı.. Bir suskunluk hakim oldu havaya yosun tutmuş saçlarımız yüzümüzü kapatıyordu aldanmışlığımızın utancıyla ... Hani o karanfil kokan eller nerdeler gecenden korktuğumuz zaman anne şefkati ile bizi okşayan eller... Ama bazıları daha da şansız olabilir o elleri hiç tutmamış da olabilir. Git... Birbirimizi aldattık , birbirimizi öldürdük... Para mevki derken hırs bürüdü bizden sonra gelenleri de kullanıp onları da çamura buladık... Kendimizle birlikte her şeyi her yeri mahvettik... Yalnız kalma korkusuyla aşkı da bitirdik... Parayla aldık sevdaları kendi çocuklarımızı bile kandırdık. Onları da kendimize benzettik utanmadan ... Ve kendimizle hesaplaştığımız zaman ne yapalım gerçek bu dedik ama hiç değiştirmeyi düşünmedik...

Ya aşkımız? Onun da son kullanma tarihi geçmiş başkasıyla çekip gitmişti..Çocukların kendin gibi yetiştiği için sana acımalarını bekleyemezsin tabi... Bir tek tutunacağın Cennet kalmıştı o çocukluk hayallerindeki ama ne gariptir ki ona toprağın altına girip öyle yükselebilirsin.. Yalnızlık yalnızlık.... Kimdeydi hata yaratanda mı yoksa bu yaşamda az da olsa bir şeyleri değiştirmeyi çabalamayanda mı? Düşünki Gözyaşındaki Cennette boğulmuşsun
Düşünki Hata Nerde
Düşünki Niye?

Emin Acar
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,868,868,868,868,868,868,868,868,86
              7 Kahveci oy vermiş.
1 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Ömer Arda Çetinkaya


Zamansız

Zaman...Akıp geçtiği, geçip gittiği için yakınıp durduğumuz, aradığımız zaman. Hep bir şeyler yapmak zorunda olmaktan, zamanın yetersiz olmasından şikayet ederiz. Oysa ki zaman, "her zaman" elimizin altındadır. Görmeyiz onu. Uzun süredir gerçekleştirmeyi çok istediğimiz bir işi; eski bir arkadaşı, bir akrabayı aramayı; yazmayı, dinlemeyi hep erteleriz zamansızlıktan. O zaman, bu zamandır aslında. Ta kendisini yaşarız hep. Yakalamaya çalışırız. Elimizdedir farkında olamasak da. Sonra bir bakarız, doğru zaman geçmiştir. Hayır, geçmemiştir, bilakis doğru zaman, ertelemediğimiz zamandır.

Dünyada neyi yaşıyoruz ki? Hayatımızı, değil mi? Hayat dediğimiz bir süreç değil midir? Hayatımızı ertelemenin bir anlamı yok. Anın tadına varmaktan güzel ne olabilir. Yarını bırakın, hemen sonraki anda mutlu, hala yaşıyor olacağımızın bir garantisi yokken hele. Ertelemeler ve zamansızlıklar hayatımızdan çalıyor. Reenkarnasyonun garantisi yok, hatta "öteki taraf"ın.

Zamansızlık, kesinlikle suni bir kavram, pişmanlıklara yol açıyor. Her konuda bu böyle.

Hala, çok yakın bir arkadaşım hastayken aptalca zamanlama bahaneleri uydurduğum için deli gibi üzgünümdür. O anları getiremiyorum geri, yutkunurken zorluk çekiyorum şu an. Ertelenebilecek ya da daha kısa sürede halledilecek o kadar "önemli" işim varmış ki zamanım yokmuş yeterince!!! Şimdi anlıyorum, neye yarıyor? Belki de tekrarlamamaya başka biri için, başka bir yerde.

Yapılması gereken, zaman alıcı önemli işlerimiz vardır. "Keyifli" zamanlardan ödünler veririz, yaşamımıza tat katacak asıl onlar değilmişçesine. Bir yudum içki, eskiyi yad etmek bir dostla, sesini duymak sevgilinin... Ertelenir hep. Zaman yoktur.

Planlarımız vardır. Sınavdan sonra neler yapılacağı planlanır, işten sonra, balayından sonra, ilk maaştan sonra, emeklilikten sonra. Sonra, sonra ve sonra. Yüzde kaçı gerçekleştirilir ya da kaçı hatırlanır, hazır o anda düşünülmüşken? "Bir de bakarız, on yıl, yirmi yıl geride kalmıştır"* bir çoğu gerçekleştirilemeden.

Güneş her gün doğuyor, sonra da batıyor. Aynı gibi geliyor bize ama her doğuşu ve batışı bizi sona doğru yaklaştırıyor, yapacaklarımız için kalan zamanı daraltıyor. Doğru zaman, ne zaman?

* Pink Floyd, "Time" dinlerken düşünüp de yazdığım bir yazı...

Ömer Arda Çetinkaya
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,109,109,109,109,109,109,109,109,10
              10 Kahveci oy vermiş.
7 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 KONTRA MİZANA : Tamer Soysal


ABD'DE SEÇİMLERE DOĞRU (3)...

3 . 2 . Evanjelizm 1 ve Bush

"Sanmıyorum ki Amerika İsrail'e sırtını dönsün ve sonra da ayakta kalmaya devam edebilsin. Diğer milletler İsrail milletine nasıl davranıyorsa, Tanrı da onlara öyle davranır."
Jerry Falwell
(Evanjelist lider)


Evanjelizm, Martin Luther'in protestanlığı kurmasının ardından İngiltere'de gelişen Püritenizme dayanan bir mezhep. Püritenistler de Eski Ahit'i yani Tevrat'ı benimsiyorlardı. Bu dönemde İngiltere'ye girmeleri yasak olan yahudilerin Oliver Cromwell darbesi 2 ile birlikte İngiltere'ye girmesinin sağlanması ile Püritenizm İngiltere'de gelişti. Ancak, Amerika kıtasının keşfi ile birlikte pek çok Püriten, yoğun baskılardan dolayı ve yüksek ideallerini oralara taşımak amacıyla bu kıtaya göç etti. İşte, kelime anlamı kutsal kitaba yönelmek anlamındaki "evanjelizm", püritenizm kökenli olarak doğan ve yahudilerin vaad edilmiş topraklarına kavuşmasını kendilerine şiar edinmiş Hristiyan toplumunun Protestan mezhebine bağlı tutucu kanadı ifade eder. 2002'de Gallup tarafından yapılan bir araştırmada kendilerini "evanjelik" olarak tanımlayan hristiyanların oranı % 46'ya çıkmıştır. Bu araştırmaya göre ABD'de evanjelik inanca sahip insan sayısı 40 milyonu bulmuştur. Bir başka araştırmada bugün ABD'de 200.000 ejanjelik din adamı ve 70 milyonun üzerinde evanjelik vardır. Evanjelik protestanlar, yahudilerin, Tanrı'nın seçilmiş halkı olduğunu, kutsal toprakların yahudilerin malı olduğu, yahudilerin Mesih'in gelişi ile birlikte bir dünya egemenliğine ulaşacakları gibi hüküm ve kehanetleri tümüyle kabul ederler. Bu nedenle de, bu konuda kendileri için en büyük misyonun, yahudilerin egemenliğine destek olmak olduğunu düşünürler. Bu desteğin anlamı İsrail'e yapılan her türlü yardımı onaylamaktır. Bugün ABD, İsrail'e her yıl 5-6 milyar dolar yardım yapmaktadır. İsrail sadece Orta Doğu'nun değil, Dünya'nın en büyük nükleer silaha sahip devletlerindendir. Bu yüzden evanjelikler için "Hristiyan Siyonistler" tabiri de kullanılmaktadır. 3 Evanjelistler ayrıca "Skull and Bones örgütü"nün temel prensiplerinden "beyaz protestan ırkın üstünlüğü" fikrini de kabul ederler. Evanjelikler için de skull and bones'un "white-anglosakson-protestan-WASP" prensibinin geçerliği olduğunu söyleyebiliriz. Bush'un hem evanjelik hem skull and bones örgütüne mensup birisi olarak bu ilkeleri ne kadar hararetle benimsediğini tahmin edin.

43. Başkan olduğu için "Bush 43" de denilen Oğul Bush, 1980'li yıllarda ünlü Vaiz Billy Graham'ın 4 telkinleriyle Dallas'da Methodist, Texas'da Presbiteryen cemaatleri kiliselerine devam etmeye başlamıştır. Ardından da evanjelizm mezhebini benimsemiştir. Bush pek çok röportajında kendisinin "seçilmiş kişi" olduğu anlamında cümleler kullanmış ve bu görevi kendisine Tanrının verdiğini söylemiştir.

Evanjelizm, köken itibariyle önce Protestanlığa ardından Püritenizme dayanır. Pitirim Sokorin adlı araştırmacının "Protestan Ahlakı" ile "Şiddet" arasındaki ilişkiyi ölçmek amacıyla yaptığı araştırmaya göre, Avrupa'da çıkan savaşlar Protestanlığın ortaya çıkmaya başladığı 16. yüzyılda iki buçuk kat artmış; 17. yüzyılda ise yedi kat artmıştır. Yine 17. yüzyılın savaşlara sebep olan şahsiyetlerinden önde gelenleri Protestandır. Hollandalı Maurice, İsveçli Adolphus, İngiliz Cromwell ve Alman Frederick William. Bu durum da dikkate alınması gereken ayrı bir konu.

3 . 3 . John Kerry ve Gerçekler

John Forbes Kerry'de Bush'lar gibi Kuru Kafa Kemik Örgütü'ne üye.. Yahudi soyundan geldiğini ve gerçek soyadının "Kohn" olduğunu belirtmiştik. 5 Kerry hukukçu.. ABD'nin Dünya'nın jandarmalığına soyunarak haksız yere Vietnam'a saldırması ile çıkan savaşta John Kerry'nin ateş altında bir özel kuvvet subayını bota çekerek kurtarmayı başarması nedeniyle madalya aldığı ve yaralandığı için de "Vietnam Gazisi" unvanı verildiği söyleniyor. Ancak Vietnam savaşına katılan bir grup gazi yaptığı açıklamalarda bunun büyük bir yalan olduğunu ve subayın kurtarılması ile ilgili bir olayın yaşanmadığını söylüyorlar. O dönemde Vietnam'da Sağlık Merkezi Komutanı olan Lewis Letson "John Kerry'nin gerçekten madalya alacak bir iş yapmadığını biliyorum çünkü sözkonusu madalyaya sebep yarayı ben tedavi ettim" diyor ve devam ediyor. "John Kerry Vietnam'a yeni gelmiş bir bot komutanıydı. Kerry o zaman bana yarasını tedaviye gelmişti. Yarasının çatışmadan kaynaklandığını söyledi. Ancak aynı ekip herhangi bir çatışma olmadığını söyledi. Kerry'nin sahildeki bazı kayalıklara tüfek bombası attığını ve bombaların sıçraması ile elinin yaralandığını belirttiler. Yaranın niteliği de bunu doğruluyordu. Çünkü çok küçük bir metal parçası Kerry'nin kolunun üzerinde kalmıştı. Bu metal 1 cm boyutunda ve 2-3 mm çapındaydı. Bu yara kurşun yarası değildi. Parçayı kolayca çıkardım ve anestezi ve dikişe gerek kalmadan yara bandıyla sardım." Jerome Corsi Vietnamlı bir komutan yazdığı "Unfit for Command (Komutanlık için Uygun Değil)" adlı kitapta John Kerry'nin Vietnam'da gerçekten "Purple Heart madalyası" alacak işler yapmadığını gözler önüne seriyor ve benzer açıklamalar yapıyor.

John Kerry, Massachuessetts Senatörü.. Kerrry 20 yıldır senatör. Kerry senatoda Ermeni Soykırımı konusunda yaptığı aktif çalışmalarla da tanınıyor. Kongre'nin Ermeni Soykırımını kabul etmesi için girişimlerde bulunuyor. 1990 yılında Senato Genel Kurulunda kabul edilmeyen sözde soykırımın tanınması lehinde de oy kullanmış ve aktif olarak çalışmalarda bulunmuş. Bush'a Türkiye'nin Ermenistan'a uyguladığı ambargoyu kaldırması için de bir mektup yazmış.

John Kerry, Kaliforniya Valisi Arnold Schwarzenegger ile birlikte yaptığı açıklamada da 24 Nisan'ı "Ermeni Soykırımını Anma Günü" ilan etti. Kerry "24 Nisan, Ermeni Soykırımının başlayışını ifade ediyor. Eski Osmanlı hükümranları, 1915 yılı ile 1923 yıllarında 1.5 milyon Ermeni kadın, erkek ve çocuğu sistematik bir etnik temizlik politikasıyla öldürdü veya topraklarından sürdü. 2005 yılında Ermeni Soykırımının 90. yıldönümünde Senato Ermeni Soykırımını tanıyacaktır" şeklinde konuşuyor. Arnold Schwarzenegger ise aynı görüşlere katıldığını belirtip İstanbul'dan da "Konstantinopolis" olarak bahsediyor. Ermeni lobileri de bu açıklamalara kayıtsız değil. 6 Ermeni lobisinin güçlü kuruluşlarından Amerikan Ulusal Ermeni Komitesi (ANCA) Başkanı Ken Hachikian, senatör Kerry'nin 20 yılı aşkın süredir Ermenileri ilgilendiren meselelerde güçlü mücadeleler verdiğini ve onun bir Ermeni dostu olduğunu belirtti. ABD'de Ermenileri John Kerry'ye oy vermeye çağırdı. Ermeni toplumu, Florida, Ohio ve Pennslylvania'da önemli bir etkileme gücü ve sayısına sahip.

John Kerry'nin Başkan Yardımcısı adayı John Edwards'da yukarıda anlatılan gizli örgütlerden Bilderberg toplantılarına katılanlardan.. Ve Kerry, Bush ve Edwards aynı saldırgan politikaları yürütecek eğilimlere ve geçmişlere sahipler..

(devam edecek)

1 Evanjelizm hakkında bkz. "Evangelical Lutheran Church in America-ELCA", http://www.elca.org/dcm/evangelism/, ayrıca "http://www.evangelism.uk.net/" , İsmail Vural "Evanjelizm, Beyaz Saray'ın Gizli Dini", Kara Kutu Yayınları, Mayıs 2003
2 Bkz. Tamer Soysal, "Özgürlüğün Köşe Taşları: Magna Carta ve Cromwell'e Eleştirel Bir Bakış"; http://www.kmarsiv.com/sayilar/20040326.asp#tamersoysal
3 Hristiyanlar ile yahudiler ilişkileri ile ilgili bkz. http://www.jcrelations.net/en/
4 Billy Graham'ın biyografisi için bkz. http://encarta.msn.com/encyclopedia_761561733/Billy_Graham.html
5 Bkz. Tamer Soysal, "Bush, Kerry ve İsrail", http://www.kmarsiv.com/sayilar/20040512.asp#tamersoysal
6 www.armeniansforkerry.com, www.anca.org,


Tamer Soysal
tsoysal@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,788,788,788,788,788,788,788,788,78
              9 Kahveci oy vermiş.
3 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf: Hülya Durmuş

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.377 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


ÇAĞRIŞIM

Yağmur:
Senden damlalar.
Bahar:
Dört mevsim
Sende çiçekler açar.
Sevgi:
Coşkun sel yüregimdeki.
Aşk:
Her zaman.
Yalnızlık:
Sensizliğim.
Sen:
Gün güzeli,
Hep sevdim seni,
Gönlüm güzeli…

Zeki Yıldırım

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Çok mütevazi, nerede duracağını iyi biliyor..

Yukarı

 Kıraathane Panosu



MARA KONSER

Yukarı

 

 İşe Yarar Kısayollar - Şef Garson : Akın Ceylan
Yamağı : Ayşe Nur Gedik


Türkiyenin bir çok ilinde alo polis 155 ve alo trafik 154 ihbar işlemini internet üzerinden, hem de online olarak yapabileceğinizi biliyormuydunuz. Öğrenmek için ekte verdiğim http://www.egm.gov.tr/onlineihbar.asp kısayolunu tıklayıp Emniyet Genel Müdürlüğünün web sayfasına şöyle bir göz atmanız yeterlidir. Ayrıca ana sayfaya giriş yaparak online olarak yapabileceğiniz bir çok işlemi de öğrenebilirsiniz.

Linux kullanıcıları için hazırlanmış mutlu penguen oyun arşiv sitesi. http://happypenguin.org/ Linux kullanan veya kullanmaya niyetli olanlara duyurulur.

Bilgisayarınıza birazcık oyun indirmek isteyenler için güzel ve ayrıntılı bir kaynak http://www.veya.net/indir/listele.php?kategori=5 Tamamen Türkçe olması işinizi iyice kolaylaştırıyor. Oyun açıklamalarını dikkatlice okuyup, hoşunuza giden bir tanesini seçebilirsiniz.

Size vereceğim bu kısayol gerçekten çok ilginç bir bölgeyi anlatıyor. Yorum yazmak yerine, tamamen sizin yorumlarınıza bırakmayı tercih ediyorum. http://www.tropicalisland.de/travel_south_africa_garden_route.html ...Heavily promoted and heavily scented, the Garden Route runs along a beautiful bit of coastline in southern Western Cape, from Still Bay in the west to just beyond Plettenberg Bay in the east. The narrow coastal plain is well forested and is mostly bordered by extensive lagoons which run behind a barrier of sand dunes and superb white beaches...

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


CD to MP3 Freeware 1.1 [935 KB] W98/2k/XP FREE
http://www.eusing.com/Download/cdtomp3freeware.exe
CD'den mp3 hazırlamak için hala bir programı olmayan kahveciler için güzel bir seçenek. Kullanımı son derece basit olan bu program mp3'e meraklı herekese tavsiye edilir.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20041027.asp
ISSN: 1303-8923
27 Ekim 2004 - ©2002/04-kmarsiv.com
istanbullife.com