Deniz Feneri yardımlarınızı bekliyor



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 3 Sayı: 616

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 5 Kasım 2004 - Fincanın İçindekiler

 

 Editör'den : Bravo Kartal!..


Merhabalar,

Yiğidin hakkını yiğide vermeyi bilmemiz gerek. Bir gün önce bize yetmeyen hırs Kartal'a yetti de arttı. Darısı başımıza diyerek gönülden tebrik ediyorum.

İnanır mısınız bilmem ama şu anda beynim bomboş. Suyu alınmış vaşington portakalı gibi hissediyorum kendimi. Bunun geçici bir posalaşma durumu olduğunu ümit ediyorum. Aksi takdirde çalışmayan beyin ışıldamayı bırakıp hepten çakaralmaza döner diye korkuyorum. Zira bu aralar ona ihtiyacım var. Pek yakında hoş bir haberle karşınıza çıkacağım. Henüz anahatları üzerinde çalışmalarını sürdüğümüz bu haberi, biraz olgunlaşıp detaylar belirginleşince sizlerle paylaşacağım. O nedenle şimdilerde beynime kontrollü yüklenmeliyim. İsyan misyan edip beni yarı yolda bırakır neme lazım. Zaten yakında bir yaş daha ihtiyarlayıp fiziksel ve psikolojik bir darbeye maruz kalacak, bırakalım da şimdilik bu genç yaşının keyfini sürsün. Bu arada ben de sizin için pikaba bir neo klasik şarkı koyayım sizin de keyfiniz yerine gelsin. Pek sevmem kendisini ama bu şarkıyı en güzel yorumlayanlardan biri herhalde. Madonna söylüyor, Don't cry for me Argentina. Hepinize güzel bir haftasonu diliyorum ama duyduğuma göre hava yağmurlu ve rüzgarlı olacakmış. Aman üstünüze başınıza dikkat edin. Beni hep bu havalar mahveder, sizi de etmesin. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

Yukarı

 

Seda Demirel

 Pratisyen Kahveci : Seda Demirel


  GÖZLERİ...

Sabahın kokusu ile uyandı.
Gözlerini karanlığa açtı.
Gözleri hiç aydınlanmayalı üç yıl olmuştu.
Kör vakitleri ve sabahı kokusundan tanırdı...
Gözleri... Ah şu gözleri...

Şeker hastalığı şu eriyen bedenine düşeli neredeyse yirmi yıl oluyordu. Şiş ve zonklayan bacaklarına dokunan yatak çarşafına iğneler saklıydı. Uykularına saplanan iğneler önce ayaklarını sonra da gözlerini ince ince oymuştu. Göğsündeki yanmalar, ağrılar artık her gün yoklar olmuştu. Geceleri soğuk terlere batmış uyanıyordu.
Elleri ve ayaklarındaki uyuşmalar son on yıldır başında dertti ama son iki yıldır o da kalmamıştı. Elleri eli değildi sanki, ayakları da ayağı...
Hani bilekten kesip atsan ruhu duymayacak kadar terk etmişlerdi bedenini...
Yine de....
Gözleri... Ah şu gözleri...

Gözlerinin feri söneli üç yıl olmuştu.
Oysa on beş yıl haplar içmişti. Bana mısın demedi illet, bir türlü iyi olamadı. On altıncı yılda bir gece fenalaştı, kapıp hastaneye götürdüler. Anımsamadı gerisini. Gözlerini bulanık da olsa eskisi gibi sabaha açıyordu o günlerde. Komaya girmiş meğer. Hatta ölmüş ölmüş dirilmiş, ona sadece bunu dediler. O günden beri de bir kalem verdiler eline. Küçük tüplerde bulanık ve duru sular. Kendi kendine iğne yapmayı öğrendiydi güç bela, derken gözleri gidiverdi...
Gözleri... Ah şu gözleri...

Bilmezlikten gelmişti ona söylenenleri. Bu hastalığın iyi olmayacağını-eğer ki hastalığına gereken özeni göstermez ise-onu her yıl biraz daha çürüteceğini bilirdi de bilmezdi. Hastalığına sen uyacaksın dediydi bir doktor, yıllar öncesiydi...

Ne yani?
Güzelim sofralara, Menekşe hanımın mis gibi kokan tereyağlı su böreklerine nasıl hayır derdi.
Demedi...
Kendiyle inatlaştı, doktorla inatlaştı, çoluk çocukla inatlaştı...
Ama en çok da hastalığı ile inatlaştı...
Hastalık galip geldi...
Gözleri, ah gözleri...

Anasından geçmişti ona. Bomba gibi bir miras. Anası o kadar uzun yaşamadıydı, hiç elden ayaktan düşmediydi, er zamanda göçüp gidip kimselere dert olmadıydı. Kendisinde öyle olmadı. Her allahın sabahı biraz daha geride bıraktı ayaklarını, ellerini, kalbini, böbreklerini... Ve gözlerini...
Gözleri, ah gözleri...

Yapış yapış olmuş dudaklarını ıslatacak kadar bile tükürük yoktu ağzında. Meret yine yükselmiş diye diye yatağında dikeldi. Hanımına seslendi.
Koştu geldi Menekşe hanım.

Menekşe hanım olmasa çoluk çocuğa düşer kahrolurdu. İki oğlan da pervane olurlardı çevresinde ama gelinlere eziyet verirdi. Torunları kokularından tanır olmuştu son bir yıldır. Kokuları da büyüyordu. Allah hepsine uzun ömür versin diye geçirdi içinden. Sinir de yapıyordu bu meret yükseldiğinde.
Tutardı kendini; Menekşe hanımı, torunları, çocukları kırmamak için...
Gözleri, ah gözleri...

"Pansumanın düşmüş az bekle bey" dedi ona hanımı.
Burnuna hafifçe kokusu geldi. Bir şu burnu terk etmemişti onu. Hala kedi gibi mutfakta pişen yemeğin kokusunu alırdı. Yiyemiyordu da eskisi gibi. Menekşe hanım şaka ile karışık "Bunca yediğine içtiğine say..." demişti gecen hafta. Kafası çok bozulmuştu ama yine de ses etmemişti ona. "Kurt kocayınca köpeklerin maskarası oluyor!!" diye bağırmak geldiydi içinden.
Bir gayret tuttu dilini..
Haklıydı...

Ayak parmaklarından üç tanesini de geçen sene ameliyatla almışlardı. Simsiyah olmuş parmakları, öyle demişti herkes... Şimdi de ayak bileğinde açılan bir yara geçmek bilmiyordu. Menekşe onca dikkatli bakardı ayaklarına ama geçmek bilmedi bu son yarası. En ufak ağrısı sızısı olmuyordu. Doktor; sinirlerin ölüyor. Ellerde ve ayaklarda his kaybın var da ondan dediydi...
Ucundan ucundan çürümek bu değilse neydi?
Gözleri, ah gözleri...

Menekşe hanım pansumanı yaparken sessizce bekledi.
Ayakları başka yollara düşmüştü sanki...
Gözleri de onu bırakıp başka görüntülerin peşine düşmüşlerdi...
Yok , yok...
Düşen kendisiydi...
Gözleri, ahh gözleri...

Gözleri onu bırakıp gittiği için onları hiç affetmedi...

Not: Yıllar öncesiydi, sayın Tüzün hocam diyabet hastalığını anlatmak için kürsüye gelmişti. Ve hayat boyu unutmayacağım şu sözleri itina ile beynim(iz)e kazımıştı.

"Diyabet hastalığının tedavisinin üç basamağı vardır. Birinci basamak eğitimdir. İkinci basamak eğitimdir... Üçüncü basamak yine eğitimdir. Hastalarınızı eğitmezseniz hiçbir şekilde tedavi edemezsiniz"

Kendisini saygı ile anıyorum...

TÜRKİYE DİYABET VAKFI : http://www.turdiab.org/
ULUSAL LİNKLER : http://www.arkadasimdiyabet.org/


Seda Demirel
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,189,189,189,189,189,189,189,189,18
              11 Kahveci oy vermiş.
18 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Gülcan Talay

 Gülümse'nin Dilinden : Gülcan Talay


   Aşk olsun..!!

Farklı yönlerde giden iki yolcuyduk biz… Amaçları farklı, yaşamları farklı, özlemleri farklı.
Plansız, hesapsız karşılaşmalarda, bir sene sonra gelen bir mail ile buluşmaktı amaç.
Arkadaşça, hatta dostça sohbet etmek, bu günü ve yarını irdelemek…
Komik anılara gülüşüp, acı ayrıntılarda yüz buruşturmak…
Tavla oynayıp seni yenmekti amaç… Hesapsızdı, kalansızdı devamı.
Bir de baktım çarpıştı kalplerimiz karşı yönde giderken.
Önceleri seni, trafik canavarı sandım… Acilinden bir polis bulup tutanak tutturmalıydım.
Aşk trafiğinde bir durak mıydım? Yoksa son durağın mı? Sorularımı cevapsız bıraktım.
****
Birkaç görüşmede; önce ellerim buldu ellerini, sonra gözlerim gözlerini.
Kalbim en son ne zaman çarpmıştı birine, ne zaman uçmak istemişti kelebekler gibi..?
Hatırlamadım… Hatırlamak istemedim. Bu günü paylaşmaktı amaç…
Bir haftayı geçmeyen planlardı aklımıza kazıdığımız… Sonrası önemsiz.
****
Bugün sana hazırlanıyorum yine. Güzel olmalıyım, çok çok güzel olmalıyım.
Daha da ötesi şirinliğime şirinlik katmalı, olduğum gibi olmalıyım.
Sense; yine adam gibi adam kıyafetini takınmalısın üstüne.
Kaldırımda araçların gittiği yönü bedenime siper yapmalı,
elimde tuttuğum çantayı yük edinmelisin kendine.
Sigara içmeme karışmamalısın, ama biliyorum karışacaksın.
Ben de içmeyeceğim saatlerce…
Hatta bırakacağıma dair sözler vereceğim, bırakamayacağımı bile bile.
Ben bırakamazsam sen başlarsın, diyeceğim…
Muzurluğuma dudaklarının kenarından gülümseyeceksin.
****
Buluşma yerine yaklaştığımızda adımlarımız hızlanacak.
Aynı noktada, aynı dakika olacak kovaladığımız.
Sen dudaklarıma yöneleceksin küçük bir buse için, ben yine yanağımı çevireceğim…
Sohbetlerin ardından yanaşmalarınla kaçak güreşler yapacağım.
Kalbimin içini bir süreliğine yine kendime saklayacağım.
****
Yeni bir buluşma saati gelecek, yine yanında olacağım.
Gözlerin ilkbaharlara atacak, kışa hazır sonbahardan.
Ellerin üşümüş ellerimi yaz sıcağınla saracak…
Öpücüklerin yanaklarımda ateş topların.
Sen yine adam gibi adam olacaksın, ben kadın gibi kadın.
Eve gittiğimde aramamı tembihleyecek, aradığımda rahatlayacaksın.
Ben; biten kontürlerini hatırlatıp göndermeyi teklif edeceğim, sen yine bana kızacaksın.
****
Sana her buluşmamızda yeni yeni hisler besleyeceğim…
Unutulup, kalbimin bir köşesinde tozlanmış.
Her tatlı sözün biraz daha parlatacak hislerimi, tozdan eser kalmayacak.
Önceleri ismi olmayacak hislerimin. Belki hoşlanmak, ilgi olacak…
Ama adı aşk olmayacak.
Gün gelecek bir isim bulacağım yeni doğan birlikteliğimize.
Adı "aşk olsun" diyeceğim…

Gülcan Talay
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              5 Kahveci oy vermiş.
11 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


  Davul

Recep ve Şaban'dan sonra Ramazan'ı da uğurlamamıza pek birşey kalmadı. Önümüz Bayram. Muharrem'i de sayarsak şu aylara bir kadın ismi verememişler nedense. Her ne ise; yakında kapılarımız çalınmaya başlayacaktır hiç kuşkunuz olmasın. Erkenden davranıp sizleri bu konuya hazırlayayım da, zil çaldığında davulcunun karşısında yüzünüz sonbahar gibi solmasın, dedim. "Eh be Enişte, neden hatırlatmadın ! Allah, seni davul etmesin emi ?" şeklinde sitemlerinize de böylece fırsat vermemiş olurum. Üstelik; yazımı anlamadan okuyanlar veya bu duruma rağmen tedbirini almayanlar için; "Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az" deme şansım bile olur ..! Şimdi soruları ve çözüm önerilerini peşpeşe sıralayayım :

Mahallenizin davulcusuna bahşişleri hazırladınız mı ?
Şimdi hatırladınız. Gidin bir zarfın içine hem vakit hem üzerinizde bozuk para varken birkaç milyon ayırınız ve zarfın üzerine "Mahallemizin Davulcusu" diye 12 punto verdana karakterle yazınız ( Pul yapıştırmanıza gerek yok, abartmayın ..! ).

Rayiç bedellerden haberiniz var mı ?
Eminim ki yoktur, benim de yok zira. Mahalleye göre değişiyor fiyatlar, kafanıza göre 3-5 sallayın ..! Yok yok, en iyisi muhtarı arayın ( Reha bilmez, mahalle muhtarını arayın )

Karşı komşunuzla konuyu enine boyuna tartıştınız mı ?
Bence konuşunuz, çok önemli. Bakalım; karşı komşunuz davulcuya küfür mü edecek yoksa sizden daha iyi bir bahşiş verip sizi zor durumda mı bırakacak ? Devir birliktelik devri, hatta bu konuyu apartman toplantısına bile getirebilirsiniz, apartman kararı deyip bahşişi bir milyona bile indirebilirsiniz...

"Olur mu abiii, asıl davulcu benim ..!" diyecek olana karşı ne gibi bir önlem aldınız ?
İşte böyle afallarsınız, ben olmasam çuvallarsınız ..! Neyse, şimdi 2.bir zarf hazırlayın ve üstüne "Esas Davulcu" diye 14 punto ve tahoma karakter yazın.

Gelelim; "Bendeniz, en hakiki öz-has davulcunuz" sözleriyle tam ağzınızdan kötü sözler çıkmak üzere iken; "Korkarım benden önce gelen sahte davulcuya soyuldunuz, ühüüüü .!" diye sözlerini sürdüren son kişiye nasıl davranacağınız konusuna ?
Karşınızda iyi bir oyuncu var, hemen pabuç bırakmayın, simülasyon isteyin; "Vur bakalım tokmağı, görelim hanyayı Konya'yı" deyin ama ramazan bitmeden bir gece oturup davul seslerini teybe kaydedin. Hatta birkaç gün dinleyin ve davulcunun ritmini iyice belleyin. Bir kenarda da 3.zarfı hazırlayın, üzerine de "Helal olsun walla" diye 16 punto ve times new roman karakterle yazın...

Bu günlerde ( varsa ) kızınızı ( hele çağı geldiyse ) hiç boş bırakmayın. Biliyorsunuz ya davulcuya ya da onun kadim dostu zurnacıya kaçma riski var. Bununla da yetinmeyip kızınızla sürekli konuşun. Türk filmlerinin aksine; biri zengin biri fakir, biri yüksekokul mezunu öbürü ilkokuldan terk birlikteliklerin olamayacağını anlatın. Hatta atalarımızın; "Davul bile dengi dengine çalar" sözünü defalarca tekrarlayın. Hala ısrar ediyorsa; "Davulun sesi uzaktan pek hoş gelir" diye aba altından sopa gösterin. Daha da olmadı; "Demek davulcuya kaçacan haaa !" diye alın elinize tokmağı, vurun beline beline...

Şakası bir yana; eskinin sevimli örf ve adeti ramazan davulcusu, günümüzde değerini oldukça yitirmiştir. Teknolojinin alıp başını gittiği günümüzde, kim ramazan davulcusu ile sahura kalkmaktadır ki ? Üstelik onca yeri dolaşacağım derken sahur saatine denk düşürülememesi de cabası. Bazı evler sahurunu yapıp yatmış iken davulcu ile tekrar uyanıp 2.tur sahur yapıyorlarmış. Bazıları ise; daha sahura 3 saat kala uyanmaktan muzdaripmiş. Topu topu 30 gecelik bir örf ve adet için biliyorum ki şikayet etmeye hiç hakkımız yok. Yok ama, işin örf ve adet kısmı nerede ? Nerede o, eski ramazan davulcusunun manileri ? Bizim mani'miz çok, verebiliriz :

Güm be de güm güm....
İşte geldim yine Kahve Molası mahallesineeee...
Güm güm de güm güm....
Uyanın millet, kulak verin davulumun sesineeee...
Güm be de güm güm....
Bahşişe geleceğim bayramdaaaa...
Güm güm de güm güm....
Aman zeval gelmesin kimsenin kesesineeee...
Güm be de güm güm....

Ramazan keyfiniz ve bahşişiniz bol olsun, fazla kaçırmadan yazımın dozunu...
Bahşişim belli hazırlayın : 2 dirhem minare gölgesi 1 çekirdek davul tozunu...

asesen@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              9 Kahveci oy vermiş.
11 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahvecigillerden : Oktan Erdikmen


RÜYALARIM OLMASA..

Geçenlerde ilginç bir rüya gördüm. Rüyamda eski zamanlardan birinde kayıp ülke Türkantis’te gazetecilik yapıyordum. Türkantis’in en büyük şehri İstinbal ve İstinbal’ın en büyük ilçelerinden biri olan Dişli’de yaşıyordum. Dişli Belediye Başkanı M. Kırmızıgül ana muhalefet partisine mensuptu ve Türkantis’in dört bir yanını dolaşarak mitingler düzenliyor, her gittiği yerde yeni bir şeyler vaat ediyordu. Bunun üzerine genel yayın yönetmenim beni arayarak Dişli Belediye Başkanı M. Kırmızıgül’le bir röportaj yapmamı istedi. Söylentilere göre, Kırmızıgül’ün arkasında ciddi bir sermaye desteği vardı ve aleyhinde yazı yazmak çok zordu. Uyanır uyanmaz hatırladıklarımı yazdım ve sizlerle paylaşmak istedim.. Hayırdır inşallah..

Sayın M. Kırmızıgül, birden bire genel başkanlık yarışına girdiniz. Efendim ne oldu da böyle bir işe kalkıştınız, neden durup dururken kalkıştınız?

Evet, güzel bir soru. Şimdi benim yüz kişilik ekibim var. Ben tek başıma karar vermem. Bu benim prensibimdir. Geçen gün rüyamda tencere kaynarken maymun oynarken tek başıma bir karar verdim, rüya kabusa dönüştü maymun kaynamaya tencere oynamaya başladı. Bunun için sabahları altı demeden belediyeye geliyorum. Hem de ayağımı basa basa, gümbür gümbür geliyorum. Ben gelmeyim de kim gelsin şimdi?

Evet, ama genel başkan adayı olmadan Bamerika’ya gittiniz. İcazet almaya gitti diyenler var. Zamanında Dözal da gitmişti dönüşte başbakan olmuştu ama acaba o mu olmuştu?

Şimdi sen bana diyorsun ki Bamerika’ya gittin. Gittim tabi efendim gidemez miyim? Ondan önce Zazerbeycan’a da gittim kimse niye gidiyorsun demedi. Benim doğduğum yerler yiğidin harman olduğu yerler. Metroseksüel falan değilim ben. Metroseksüel olsam bu soruyu sorabilirdin ama olmadığıma göre sormaman lazım.

Bamerika’da Beytullah Hoca’yla görüştüğünüz, hatta görüşmeyi de Ertuğrul Montçu’nun ayarladığı söyleniyor. Sosyal demokrat bir liderin hacılarla hocalarla ne işi olur efendim?

Çok yerinde bir soru. Ama biliyorsun ben 30 yaşında milletvekili oldum. Bu yaşta milletvekili olduğum için kendimle gurur duydum her yerde söylerim. Sabah 6 dedin mi belediyedeyim. Ayrıca bütün dinlere eşit mesafedeyim. Bütün ibadethanelere yardım ediyorum ben bir iki tanesine değil.

Anketlerde önde gidiyorsunuz. Herkes sizi genel başkan olarak görmek istiyor. Ama bir de anketleri sizin yaptırdığınızı söyleyenler var. Sonra gazetelere ısmarlama haberler de yazdırdığınız iddia ediliyor.

Onları iddia edenlere sormak lazım kime güveniyorlar? Ben önce Allah’a sonra halka güveniyorum. Güven demişken, bakın güven çok önemli bir meseledir. Geçen gün, tencere kaynarken maymun oynarken güvensizlik üzerine bir kitap okudum şu anda yazarını hatırlamıyorum. Kahramanın sonu hiç de hayırlı olmuyordu. Yanlış hatırlıyor da olabilirim ama önemli olan hatırlamak falan değil zaten. Hatırlayıp da ne yapacağım benim ekibim var iki yüz kişi onlar hatırlasın.

Bu kadar ekip, bu kadar ilan, reklamlar, kampanyalar, mitingler.. Bu değirmenin suyu nerden geliyor? Servetinizin kaynağını açıklayamadığınızı söyleyenler var.

Nerden geliyor bu değirmenin suyu? Bak cevabı sen soruda verdin aslında bir değirmen var ortada. Ne koyarsan öğütüp çıkarıyor daha fazlasına satabiliyorsun. Elbette bütün bunların bir kaynağı var. Zaten kaynak olmadan bir şeyin ortaya çıkması mevzi husus değildir.

Mevzu bahis değildir.

İşte her neyse. Husus, bahis. O önemli değil. Önemli bir şey olsa benim beş yüz kişilik ekibim bu meseleyi hallederdi. Bildiğin gibi ben yiğidim harman olduğu yerlerde yetişmişim. Değirmen ne demek en iyi bilirim. Küçükken derelerde yüzerdik ama hiç çıkıp bakmadım nerden geliyor bu değirmenin suyu diye. Servet demişken, Yenerbahçe’de ve milli takımda oynayan bir çocuk var o aklıma geliyor. Allah nazardan saklasın canavar gibi çocuk. Onun kaynağı neresi bilmiyorum Tenizlispor’dan gelmişti galiba.

Genel başkanınız sizin için şaibeli dedi, nedir bu şaibe nerden gelir? Niye cevap vermediniz?

Önemli bir mesele. Şaibe deyince benim aklıma futbol maçları gelir. O denli şaibeden uzak bir adamım yani. Benim verilemeyecek hesabım yoktur. Hodri meydan isteyen herkesle her yerde konuşmaya tartışmaya röportaja açığım. Yiğidin harman olduğu yerlerde doğmuş olmam da önemli tabi bu durumlarda. Zaten bana partide bizim Kırmızıgül derler. Çünkü gençlik kollarından geliyorum. Bu kültürle yetiştim. Bu partiyi bu günlere baraj altındayken bırakıp gitmeyenler getirdi. Kimse beni koparmaya çalışmasın partimden.

Baraj altındayken siz bu partide miydiniz efendim?

Şimdi, önemli olan o değil. Önemli olan nedir biliyor musun? Bana ne diyorlar bu partide bizim Kırmızıgül diyorlar mı, diyorlar. Ben 30 yaşında milletvekili oldum biliyorsun. Ayrıca her sabah 6 demeden belediyedeyim. O saatlerde tencere kaynamaya maymun oynamaya başlamamış oluyor daha.

Yolsuzluk iddiaları hakkında ne söyleyeceksiniz? Devamı haftaya diye Dişli Belediyesi’ni manşet yapan dergiler birdenbire sizi unutuveriyorlar.

Dişli Belediyesi’nde böyle şey olmaz. Çünkü ben her sabah 6’da belediyedeyim. Öyle bir şey olsa ben bilirim. Bin sekiz yüz kişilik ekibim var benim biri bilir elbette. 30 yaşında milletvekili olduğumda, en genç milletvekili sıfatını taşıdığımın bilincindeydim. Metroseksüel de değilim zaten. O zaman bir neden göster bakalım ayağımı vura vura gelmemem için.

Evet gerçekten gösteremiyorum. Hakikaten verilemeyecek hesabınız yokmuş. Tencere kaynarken, maymun oynarken, yolunuz açık olsun sayın Kırmızıgül. Teşekkür ederiz.

Eklemek istediğim iki şey var: Birincisi, bu röportajın Halk Müziği sanatçımız Mahzun Kırmızıgül ile hiçbir alakası yoktur. İkincisi, yiğidi öldür ama hakkını yeme. Biz bu rüyayı görüyoruz ama şaka bir yana, rüyasını görecek bir başkası var da onu mu görmüyoruz?


Oktan Erdikmen
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              7 Kahveci oy vermiş.
7 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahvecigillerden : Dilara Erdem


BAZEN...

Bazen, bakar da görmezsin.. Bazen de bakar ve görmek istediğinden çok daha fazlasını görürsün. Derinlerde bazen, bazen de yüzeyde. Çok değil bir adım kadar yakın sana, bazen de binlerce mil uzakta.!

Bazen sadece dinlersin.. Bazen de dinlediğini sanıp, kendinle beraber başka bir aleme doğru yolculuğa çıkarsın.. Karşındaki konuşur, anlatır, güler belki kahkahalarla.. Arada da sana doğrulatmak için anlattıklarını, onu dinlediğinden emin olmak için sorular sorar: "Sence de öyle değil mi?" gibisinden.. Bakar kalırsın. Sonra da sadece gülümsersin diyecek bir şeyin yoksa, usulca!
Bazen özlersin.. Bazen de hem özler, hem özlemezsin.. Özlersin ama kırılmışsan, yaralıysan hala, eskisi gibi gülümseyemiyorsan komik olduğunu sanan arkadaşının yaptığı esprilere, aynı tadı alamıyorsan içtiğin o güzel ve hoş kokulu şaraptan, geceleri loş ışıklar altında dinlediğinden şarkılar artık aynı keyfi vermiyorsa sana, hafta sonlarının gelmesini iple çekemez hale geldiysen eğer; özlemezsin.!

Bazen istersin.. Bazen de istersin, ama o kadar istemezsin. İstersin ama, artık anlamlı gelmez ya da sığ kalır diğer her şeyin yanında o isteğin. Küçücük kalır bazen, bazen de öyle büyüktür ki zaten gerçekleşmeyeceğini bilirsin. Kocaman istekler, küçücük istekler, anlamlı ya da anlamsız istekler.. Vazgeçersin bir an gelir, hepsini kaldırıp toptan atarsın çöpe; çöpü de sokağa.!

Bazen korkarsın.. Bazen de korkar, ama korkmamış gibi yaparsın. Dimdik durursun ne varsa karşında. Korkman gerekenden korkmazsın bazen, öyle bir an gelir ki korkmaman gerekenden de ödün patlar.!

Bazen anlarsın.. Bazen de anlamazsın, ama anlamış gibi yaparsın. Aynen bilip de bilmezlikten geldiğin gibi. Duyup da duymazlıktan geldiğin gibi..

Bazen çok soğuktur hava, üşürsün.. Bazen de sıcaktır hava, ama yine üşürsün. Aynen kalabalıkta yalnız hissettiğin gibi.. Aynen dokunurken hissizleştiğin gibi.. Aynen sarılıp da, aslında sarılmadığın, öpüp de öpmediğin gibi..

Bazen kendinle kalırsın, bazen kalabalıklarla kaynaşırsın.. Bazen kaynaştığın insanlara nefret eden gözlerle bakar, onların hep kötü yanlarını düşünür; bazen de hepsinin ne kadar melek olduğu konusunda kendine telkinlerde bulunursun. Kendini inandırırsın aslında inanmadıklarına bazen.. Bazen de inanmak isteyip de inanamadığın şeyler olur, sadece bakar kalırsın öylece, ruhsuz, duygusuz bir oyuncak bebek gibi.!

Bazen de sadece yaşarsın.. Aslında yaşamadığını bilerek, yaşamadığını hissederek.. Yaşamak isteyip de tüm bu baktıkların, dinlediklerin, özlemlerin ve isteklerin, korkuların, anlamların bir hiç olduğunu düşünüp kendini kalabalıklarda yalnızlığa mahkum ederek, olmak istediğin kişiye seslenerek, ama sesini duyuramayarak yaşarsın.! Başka bir alternatifi düşünürsün çoğu zaman, ölümü.!

Bazen ölürsün.. Bazen de ne ölürsün, ne yaşarsın. Ama inançlıysan eğer, neye ve ne kadar olduğu önemli değil, ölmek istemezsin bazen ve hep ölümü düşünerek yaşamayı bırakır; her şeye rağmen kendin olmaya çalışarak, her şeye ve herkese karşı durarak sadece şu üç kelimeyi tekrar edersin kendine: Bu hayat benim! Bazenlerine, kararlı ve kararsız adımlarına rağmen benim.! Bana, ben istemeden verilen ve sürdürmem gereken bu hayat benim. Beni rahat bırakın…..

Dilara Erdem
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,909,909,909,909,909,909,909,909,909,90
              10 Kahveci oy vermiş.
10 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Barış Güvercini

 Barış Güvercini : Banu Kurtis Chouard


  BÜYÜMÜŞTE KÜÇÜLMÜŞ -2-

Vapurun içinde başıboş dolaşıyorum. Beni kimse merak etmiyor. Dedem ananemin, ananemde dedemin yanında olduğumu sanıyorlar. Yukarı çıkıp kaptan köşkünüde ziyaret ediyorum. Beyaz resmi elbiseleri ile kaptan birkaç çocuğa dümenin önünde vapurun rotasını anlatıyor. Karşıdan Yalova sahillerine yaklaştığımızı görünce ananemin yanına koşuyorum.
Yalovo iskelesinde vapurdan çıkan insanların arasında ananem beni Bursa otobüslerine doğru çekiştiriyor. Hızlı adımlarla otobüsler kaçacaklarmış gibi koşturuyoruz. Dedem arkadan bize vardığında biz Bursa otobüsünün içine oturup yerleşmiş oluyoruz. Dedem dışardan bindiğimiz otobüse bakıp, otobüsü beğenmediğini belli ediyor.
İsteksiz yanımıza gelerek niçin bu otobüse bindik diye bize kızıyor.
Ananem dedeme ;
-Neden zorluk çıkartıyorsun, bu yolda bütün otobüsler arıza yapıyor. Bak görürsün bu otobüste yarı yolda ya bozulacak yada lastiği patlayacak.
Dedem hafif bir alaycı tebessüm ile ananeme ;
-Bile bile neden biniyorsun. Neden efendi gibi özel bir araba tutup gitmiyoruz?
Başını iki yana sallayarak
-tövbe tövbe nerden düştüm bu komünist kadına?
Ananem kızgın dedeme beni işaret ediyor.
-Rica ederim Kadri bey sus şimdi. Ben taksi ile gidemem midem bulanır.
Otobüsün en önünde cam kenarında ananemin kucağina iyice yerleşiyorum.
Bursa'ya doğru hareket ediyoruz. Herkes içinden mırıl mırıl dua ediyor. Sonrada yüksek sesle amin diyor. Dışarda hafif yağmur çiseliyor. Soför otobüsün cam sileceklerini çalıştırdı.
İster istemez gözlerim silecekleri takip ediyor.Gozlerimi zor açık tutabiliyorum. Başım ara sıra öne düşüyor. Uyumak istiyorum ama şoför yolda bekleyen herkesi otobüse almak için durup, uykumu kaçırıyor. Tam uykuya dalacakken bu seferde hayırlı yolculuklar diye diye otobüsün kahyası yanımıza geliyor. Kahyaya ananem kızıyor.
-Oğlum, şişeyi uzaktan silkeleme çocuğun gözlerine kaçacak.
Otobüsün yan camından dışarıya bakmaya korkuyorum. Yol çok dar, karşıdan gelen araçlar yanımızdan geçerken uçurumun kenerlarına daha da yaklaşıyoruz. Arkadan gelen otobüsler bizi geçerken, şoför durmadan kendi kendine diğer şoförlere küfürler yağdırıyor.
Huysuzlandığımı hisseden anneannem bana bir masalmış gibi yine onun değişi ile
-Ah o koca Drama'yı nasil kaybettik! …Off Türk tarinin ilk kurulan cumhuriyetinin kıymetini bilemedik…
diyerek, Drama sehrinden niçin ve nasıl kaçtıklarının masalını anlatıyor.
Bu masal farkında olmadan en çok ananemi etkiliyor. Bana anlatırken o günleri bir daha yaşıyor. Her anlatışında cok heyecanlanıp zaman zamanda ağlıyor. Bazende kızıp, çocuk gibi kendine niçin, neden diye acaba diye sorular soruyor. Bu bir gerçek, o tüm mücadelelerrden sonra hala yenilmeyi kabul edemiyor.
Bursa'ya varınca dedem hemen ilk taksinin önüne binip, şoförün yanına oturdu.. Ananemle bende arkaya yerleştik. Dayanamadım.Yavasça annemin kulağına ;
-Anaane, neden bindin bu taksiye?
Cevabı çok sert oldu.
-Altı kere yedi ? Ha, altı kere yedi kaç eder? çabuk söyle……
Anladım, bu sorum yerinde değildi. Ananem eskiden matematik ögretmeniymiş. Bana kerat cetvelini üçlere kadar öğretti. Sonrasını yaşın ve zamanı gelince okulda öğrenirsin derdi. Bazen, sorularımda ölçüyü kaçırırsam beni böyle susturur. Yani bilmediğin şeylere vaktinden önce burnunu sokma.
Dedem şoförle sohbete dalınca, ananemde kulağıma fısıl fısıl ;
-Herkes, her zaman düşündüğü gibi yaşayamaz çocuğum…Her zaman istediğin gibi olursan, yalnız kalırsın sonra…. Hiç kimse seni sevmez. dedi.
Göz göze geldik yine, sarıldık birbirimize….

Nihayet otele vardık. Dedem gereken giriş işlemlerini yaptırırken bende gezinmeye başladım. Hotel hakikaten tam bana göre, bahçesi cennet gibi. Her taraf envai çeşit çiçeklerle donanmış.. Uzaktan bahçenin yan duvarından buharlar yükseliyor. Koşa koşa ağaçların arasından yandaki arsaya geçiverdim. Biraz ileride...
-İşte işte ananemin söylediği kaynak orda.
Altın bulmuş kadar heyecanlıyım. Yerden toprağın içinden fokur fokur kaynayan sular çıkıyor. Hafif bir kokusu var. Suyu, çiçekleri cok seviyordum ama böyle şahanesini de ilk defa görüyorum...
Eyvah uzaktan dedem bağıra bağıra beni arıyor. Koşarak yanına vardığımda dedem bana soruyor
-NERDESIN…?? Ha? Nerdeydin…..???
İşte hayatımda en çok duyacağım kelime...
Nerdeyim??
Söz verdim bir daha haber vermeden yanlarından ayrılmayacağım.
Otelin iki katlı ahşap binasından içeri giriyoruz. İçi dışı kadar güzel değil. Odaya yerleşir yerleşmez izin alıp oteli dolaşıyorum Bahçenin içindeki havuzu da hemen bulduum. Patırtı gürültü içerisinde herkes yarı çıplak hatta entarileri ile yıkanıyorlar. Yalnız kadınlar ve bol bol çocukların bulunduğu halk hamamının kenarları piknik yeri gibi Ne güzel herkes hem yıkanıyor hemde yemek yiyor. Otelin kapalı büyük hamamının kapısından içeri nasıl gireyim derken, içerden kavga sesleri geliyor. Galiba birisinin çantası yok olmuş. Kargaşadan istifade içeriye dalıyorum. İlerledikçe sıcak artıyor. Buharlar nefesime mani oluyor. Sıcağa dayanamıyorum…
Tekrar avluya çıkıp nefes alıyorum. Aklım hamamda kaldığı için soyunup tekrar giriyorum. Kaynağın su kokusu burada daha keskin. Bir iki denemeden sonra esas hamama girebildim.
Ortada bir kadın çırılçıplak yatmış, onu bir kadın keseliyor. Kadından makarna şehriyesi gibi kirler dökülüyor. Sıra sıra kurnaların başında oturmuş çıplak, yarı çıplak, mayolu kadınların sesleri su sesi ile karışıp ,uğultularla yankı yaparak etrafa dağılıyor. Diğer bir köşede bir kadında genç bir kızın bacaklarına pembe macun sürüyor ve çok pis kokuyor. Kubbenin tepesindeki delikten gökyüzü görünüyor. Duvarlarda yeşil mavi çinilerde çok güzel. Hamamın kendine özel çok esrarlı bir havası var. Yavaş yavaş benim cılız vücudumdan terler akmaya başlıyor. Boğulacak gibi oluyorum, dışarı fırlıyorum.
Bir başka koridorda tek kişilik yan yana sıralanmis küçük özel bonyalar var. Hepsinin içi su dolu. Kendimi tutamayarak hepsinin içine ya elimi ya ayaklarımı sokuyorum.
En son harika bir yer buldum. İçi geniş ve ferah özenle hazırlanmış çok lüks bir oda. Bir iki basamak inince kapıyı açtım. Ooo… Banyo…Ama ne banyo….Küçük havuz …. Ağzına kadar sularla dolup taşıyor.. Ağzımın sularını akıttırarak ; Gel. Gel hadi.. Atla içime... diyor. Dayanamadım. Daldım içine…
Oynadım,zıpladım,şarkılar bildiğim şiirleri söyledim, etrafa suları taşırdım. Mutluluğum,suyun bolluğu,hamam taşının yardımıyla etrafa neşeler saçıyordum.
Su ve ben ilk kez bu kadar yakın, rahat ve zengindik.
SU tenime değen,kanımda gezen en güzel şey. Yokluğuna en zor katlanılan şey…. Su sen bardağın içinde bardak, şişenin içinde şise, çayla çay, kahveye kahve olan, SU..
Oyundu bu gerçek bir oyun. Bu oyun o kadar benimdiki huzurdan yoruldum. Duyduğum hazdan uykum geldi. Hamamın içinde uyuyup kalmaktan korktum, tam dışarı çıkarken beni gören temizlikçi kadın odaya girdi. Avazı çıktığı kadar bağırarak bana ;
-Senin burada ne işin var diye beni azarladı.
Önce kızgın kızgın yüzüme bakıp, sonra oda numaramı sordu.
Korkudan bizim odaya kendimi zor attım. Dedem beni görünce ;
-Nerdesin sen ha ,ananen her yerde seni arıyor. Koş çabuk bul onu.
Bahceye çıkıp, kaynağa doğru koşarken birden durdum. Ananemi suç üstü yakaladım.
Bahçedeki çiçeklerden fide yürütüyor. Beni görünce doğruldu.
-Bak çiçeklere hiç dokunmadan, üretmek için fideler topluyorum dedi.
Ve bana fidelerin hangi cinsinden,nasıl yürütüleceğini de ilk defa o öğretti.
Ertesi sabah otelden ayrılrken hesabı ödeyen dedem, gülerek itiraz ediyor..
-AH keşke genç olsaydık da …. Evladım biz evleneli yıllar oldu, bu yaşta bizim o yeni evlilere ait özel banyolarda ne işimiz var….İmkansız bir yanlışlık olacak.
Adam telefon etti. Biraz sonra banyoda beni goren o uğursuz kadın dedeme beni göstererek
Sizin meraklı küçük hanım odayı meşgul ederek, banyoyu kirletti dedi. Dedem de güle güle hesabı ödedi. Ama ananem kadına cevabını yapıştırdı...
-Kızım çocuk bu tabii meraklı olacak, aptal mı olsundu yani… Nasıl göremediniz odaya girdiğini ne kadar dikkatsizsiniz.
Ananem orada bana hiç bir şey söylemedi. Eyvah sırasını bekliyor olmalı… Hatalarımı inci taneleri gibi toplar ananem sonra baynuma kolye yapar.
Geldiğimiz gibi yine taksiyle Yalova'ya varıncaya kadar aralarında Bursa'nın hiç değişmediğinden söz ettiler. Öyle ya dedem beş altı sene burada memuriyet yapmış. Bana oturdukları evi ve annemin okulunu da gösterdiler.
Vapurla tekrar İstanbul'a dönerken pazardan alışveriş edenlerin torbalarından sarkan sebzeler, tavuk ve horozlar, koca koca havlu paketleri ile ananemin ikinci mevkisi tıklım tıklımdı. Tavuklar ve horozlar ayaklarından bağlanmış, ağızları ve kanatları açık başaşağı sarkıtılmışlar. Bu manzaraya tahammül edemiyorum. Görmek istemiyorum.
Nefret ediyorum içimden.
Kızarak dedemin yanına lüks mevkiye koşuyorum.
Dedem halimden anlamiş gibi bana ;
-Hayatta bir kere yaşıyoruz. Bu güzel havada huzur içinde burada beraber oturmuyor. Elaleme yardım edecek diye çok lüzumsuz fedakarlık yapıyor şu senin ANANEN…
Dedem yolculuğumuzun en sonunda en istemediğim konuya açıyor ;
-Anlat bakalım, hadi en cok neyi beğendin bu gezimizde?
Yanımızda oturan kadının gözleride bana dikildi. Faltaşı gibi açılan gözleri ile beni süzerek ağzımdan çıkacak kelimeleri bekliyor. Ben konuşmakta nazlanınca kadın benim yerime konuşmaya başlıyor;
-Kestane şekeri yedin mi, Uludağ'a gittin mi ?
Benim yerime de hep dedem kadına cevap veriyor. Yol boyunca ben resim yaparken dedem de ağzını açmadan kadını dinledi. İstanbul'a yaklaşırken bana tembih etti, sakın ola anneannene o kadınla konuştuğumuzdan söz etme…..
Apartmanın merdivenlerinden yukarıya çıkarken ikinci katta oturan Emire hanımla karşılaştık. Yine lacivert kaplin şapkasının tülünün altında saklanmış. Yüzünü görmeden konuştuk. . Ayak üstü çantasından çıkardığı zarfı anneanneme verdi. Eldivenli elleri ile benden bir yanak alıp, başımı okşayıp, bana ;
-Bende Bursa'ya gitmek istiyorum. Anlat bakalım nasıl gidilir?
-Lüks mü yoksa sosyal mi gitmek istersiniz?
-Bilmem yarın sabah bize gelde anlat bakalım. Büyüyünce sen ne olacaksın ha?..
-Size kaç defa çiçek doktoru olacağımmmmmmmmm, dememiş miydim Emire teyze……?

Bitti

Banu Kurtis Chouard
PARİS
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
              10 Kahveci oy vermiş.
13 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : İlker Özlük


Ney! Dört Yıl daha mı?...

Bizi ilgilendirmez demeyin, Dünyanın dörtbir yanında davullar çalan bir orkestranın gürültüsünden etkilenmek nasıl birşeyse, gürültüden etkilenen insanlar olarak Orkestranın şefinin kim olacağını merak etmek aynı şey.

Yani yaygara kopartmak önemli birşey. Demokrat Kerry seçimlerden çekildiğini açıkladı ve erken pes etti. Peki Neden ?.. Hani yiğitlik sözünde durup efesiyle ölmek demekti. Demokratlar erken havlu atmaya bayılıyorlar herhalde. Dünyanın heryerinde hemen hemen aynı şey, kaybetmeyi göze almadan çıkılan yolun sonu kaypaklıktan geçer, yarıyolda kalmaktan ve yarı yolda adam bırakmaktan.

Dünyayı dört yıl içinde kasıp kavuran Bush, açıkçası benim siyasetçi ve yönetici olarak sevmediğim bir başkan. he kişilik olarak severmiyim? Hayır! en önemli iki yönünü sevmemişim de senin kişiliğini ne yapayım be adam öyle değil mi?.. sen Dört yılda Dünyanın Dört bir yanını şavaş alanı yapıp birde Hiçbirşey olmamış gibi demokrasiden bahset, milyonlarca çoluğu çocuğu katlet insan haklarından bahset, binlerce bomba ve savaş aracına sahip olup silasızlanmaktan bahset, ondan sonra ben seni seveyim. oldu! Ben papazım ya seni seveceğim.

Benim merak ettiğim insanların vücudu eğer petrol üretseydi bu adam bizi adım adım takip edermiydi? yoksa her insanın kendi petrolünü kullanmasına izin mi verirdi? Bence adım adım takip edip yakaladığı yerde silerdi üzerimizde ki petrolü.

Neden Kerry değil?...
Bence değişiklik iyi olurdu. Değişime inanan birçok insan ülkemizdeki seçimlerde bunu kanıtladılar. Kanıtladılar kanıtlamasına ama farklı bir yolla.

Bizde değişime inanan insanlar değişen şartlara ayak uydurmakta çok tecrübeli davranırlar. Ve hemen kendilerini de değiştirip değişimden yana yani değişen güce taparlar. ABD'de durum biraz farklı geşilti insanlar değişime ihtiyac duysalar bile zaten Dünyayı değiştiren bir güç olduklarını bildikleri için Kerry'nin pek fazla şansı olmadı.

Dünyanın Sevilmeyenleri arasında birinci sıralara yükselen ABD insanı korktuğundan mıdır? yoksa Güce inandığından mı? Bush'u yarıyolda bırakmadı.Yani Koruyucu olarak görüyorlar. Türkiye ile ilişkiler açısından da iyi olan bu gelişme dünyada nasıl karşılandı merak ediyorum. Özellikle Irak'ta.

Sabah Erken kalkıp şöyle bizim ulusal Basına bir göz attım pek önemsemiş gibi görünüyorlar. Herhalde İlhan Selçuk'un "yalaka" Yakıştırması zorlarına gitmiş olacak ki! Kimsenin ağzını bıçak açmıyor.
İşte bu yüzden Kerry değil, insanın tapmaya ihtiyaç duyduğu güçler olduğu sürece değişim çok farklı bir yolla olur.

Biz bile zaman zaman Osmanlı İmparatorluğunun güçlü olduğu dönemleri örnekleme yapıp övünç cümleleri kuruyoruz. Amerikalı bunu niye yapmasın ki.
Tüm dünyanın Korktuğu bir Liderleri var adamların.
Sonra istedikleri ülkede rahatça dolaşabiliyorlar ve gittikleri her ülkede CIA, FBI, ve Mossad tarafından korunuyorlar. Anlıyacağınız her yerdeler.
Bizde dayamışız sırtımızı al gülüm ver gülüm para ticareti, bizden önce uzaya çıkan dış borç, Ortadoğuda gülünç duruma kadar gelen bir siyasi yapı, sürekli Üniter devlet yapısını zedeleyen tavizler, yok ılımlı islam devleti vs.

Bush Kazandı. Peki biz ne zaman kazanacağız?... kalın sağlıcakla...

İlker Özlük
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,839,839,839,839,839,839,839,839,839,83
              6 Kahveci oy vermiş.
3 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,578,578,578,578,578,578,578,578,57
              445 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi


Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.377 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


İNSANLARDAN BEKLEDİKLERİM

Henüz ham, gelişmemiş insanlık
Saklıyor kendinden kendini herkes.
Kendimi görmeliyim insanların yüzünde.
Beni anlatacak yeter bir nefes.
Tanıyın beni
Ben;
Yoklukta var olan, boşlukta yaşayan,
Ve kendini arayan bir insan.
Bana karşı dürüst olun inanlar.
Açıkça yüzüme söyleyin küfürlerinizi.
Sizin sözleriniz baldan tatlıdır.
İstiyorum bana beni vermenizi.
Ben;
Bir zamanlar ne için yaşadım?
Gelecekte ne olacağım?
Bir boşluktur hayatım.
Bir boşluk ki, her şey var, hiçbir şey yok.
Var olanla yok olan:
Beni oluşturan iki unsur benliğimde.
Benliğim;
Ne zaman var olduğunu bilemediğim,
İçimde hissettiğim öz varlığım.
Dürüstçe bana anlatın beni.
Beni ve kendinizi.
Gelin dostlar anlatalım,
Kendimize kendimizi.
Açılsın kalpler, kalmasın tek kapalı kapı.
İç benliğin dış benliğin bir olsun.
İçinden geçenleri söylemektir insanlık.
Saklamayın kendinizden kendinizi bir an olsun.
İnsanlıktır sosyal maske kullanmamak.
İnsanlıktır insanın hissettiği gibi olmak.
Aşın kendinizi, bütünleşin insanlarla.
Art niyetsiz olalım maskesi konuşalım.
Kendimizi aşarak, mutluluğa ulaşalım.
Mutluluktur insanlığı besleyen.
Mutluluktur insanlığa güç veren.
Öyleyse dostlar gelin
Hep beraber olalım.

Tarkan Tarkun

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Hey Allahım, şu güzelliklere bakın hele!

Yukarı

 Kıraathane Panosu



Şeli Benhabib Resim Sergisi

Yukarı

 

 İşe Yarar Kısayollar - Şef Garson : Akın Ceylan
Yamağı : Ayşe Nur Gedik


http://www.denedim.com
Sanat maceracıları, amatörler veya sadece sinemayı sevip de "ben de bir film çekeyim veya bir filmde oynayayım" diyenler için bir site hazırladık. Hem kendi filmlerimizi gösterebilmek hem de diğer kısa filmcilerin çektiklerine ulaşabilmenizi sağlamak istiyoruz.

Kısa film çektiniz ve filmi bir web sitesine koydunuzsa bize haber verin, sitenizin linkini ilave edelim. Filmlerimize oyuncu, görüntü yönetmenliği veya teknik konularda katkıda bulunmak isteyenleri de sitemize bekleriz. http://www.denedim.com

İster internet ortamında, ister kendi bilgisayarınıza indirip oynayabileceğiniz en orjinal flash tasarım oyunları bulabileceğiniz en sağlam kaynak. Ayrıca güncel konularla ilgili komik animasyonları da http://www.miniclip.com/Homepage.htm kısayolunda bulabilirsiniz. İyi eğlenceler. ...Zordur gençliği anlamak ve anlatmak. Hayatımızın en hareketli, duygularımızın en yoğun olduğu dönemdir,

hayatımızın baharıdır. Gençler olarak, çoğu zaman bir destek arayışı içinde olduğumuzda bir gerçektir. İşte bu nedenle, bu siteyi hizmetinize sunuyoruz... demiş editör. http://www.bizlergenciz.com/ kısayolundaki web sayfasında.

Aslında uzun uzun anlatmak gereken bir web sayfası ama kısaca söylemek gerekirse http://www.herseynet.com/ kısayolundaki sitede herşey ama herşey var galiba bu yerde...

...Bir gün Smith ve John adında iki zenci New York sokaklarında dolaşırken bir tabela görürler: "Zenciler beyazlaştırılır. Fiyat 100 dolar." Smith'in 101 doları, John'un ise 99 doları vardır. John, Smith'e: "Sende fazla olan 1 doları bana ver birlikte girelim" der. Smith'se: "Önce ben gireyim. Eğer beyazlaşırsam sen de girersin" der ve içeri girer. Az sonra içerden beyaz bir şekilde çıkar Smith. John: "Smith ne kadar beyazlaşmışsın. Şu 1 doları ver de ben de girip beyazlaşayım." Smith cevap verir: "Defol burdan pis zenci!"... Daha fazla fıkra için, http://www.fikralar.com/

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


Sqirlz Water Reflections 1.0b [580 KB] 98/2k/XP FREE
http://www.xiberpix.com/files/SqirlzReflect.zip
İlginç bir program daha. Su dalgalanması efekti verebileceğiniz resimleri flash, avi veya jpg olarak saklayabiliyorsunuz. Java applet'lerle halledilebilen bu uygulamanın çok güzel bir alternatifi. Ben bayıldım. Deneyin seveceksiniz. Flash, avi, jpg, dalga efekti dendimi ne olduğunu anlayabilen herkese tavsiye edilir:-))

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20041105.asp
ISSN: 1303-8923
5 Kasım 2004 - ©2002/04-kmarsiv.com
istanbullife.com