|
|
|
2 Aralık 2004 - Fincanın İçindekiler |
Editör'den : Ha gayret az kaldı!.. |
Merhabalar,
Beklenen o meşhur güne 2 hafta kaldı. Avrupa'nın sahipleri bir masa etrafına oturacaklar, kimi sabah karısıyla kavga etmiş olacak, kimisinin bir gece önce fazla kaçırdığı için başı ağrıyacak, bir diğeri siyatikleri azdığından toplantı biran evvel bitsin diye dua edecek. Ve bu adamlar benim güzel memleketimin geleceğine, kaderine karar verecek. Çıkacak her kararı iyi karşılayanlar olacağı gibi kötü değerlendirenler de olacak. Ve bu güzel memleket 18 Aralık'tan itibaren yeni bir umudun peşine düşecek. Haydi hayırlısı.
Vakit yaklaştıkça o masa etrafında oturup gaz çıkaracakların sesleri de farklılaşmaya başladı. Ellerinde kalan son Kıbrıs kozunu kullanmak isteyenlerden tutun da, açık açık olmaz kardeşim sizin aramızda işiniz yok diyene kadar pekçok gaz-man var aralarında. Eh sırtımızı sıvazlayanları da unutmayalım tabi, samimiyetleri kuşkulu olsa da var olmaları bile umudu taze tutmaya yarıyor. Sırt sıvazlayanların nihai sonucu referandumla halka bırakmaya çalışmaları samimiyetsizliğin daniskası ama n'apalım umut yiğidin ekmeği. Başbakan'ın dün Kıbrıs konusunda yaptığı çıkış iyiydi. Yalnız dikkatimden kaçmadı, sanki kısık sesle eğilerek söyler gibiydi "17 Aralık'a kadar bizden başka adım beklemesinler." derken. Bu lafın arkasında durmaya muvaffak olup olamayacağını şu önümüzdeki kısa sürede göreceğiz. Ama bir kuşun Brüksel dolaylarına uçup "Gak gak vallada billada Kıbrıs'ı tanıyacağız gak gak guk." diyeceğini düşünüyorum. Düşünmemem için tek bir neden söyleyebilir misiniz bana, haa, tek bir neden!..
Gazetelerin baş köşesini bir de hoş haber süslüyordu dün. Başbakanımıza İstanbul'a geldiği zaman çalışsın diye bir "Çalışma Ofisi" bulunmuş sonunda. "Yatma Ofisi" olarak gene Üsküdar dolaylarında ki evini kullanacakmış. Üsküdar'dan Beşiktaş'a da başbakanlık motoru ile gelecek, trafiğe yakalanmadan çalışmaya başlayacak ve bizleri o engin dehasından mahrum bırakmayacakmış. Ofis Beşiktaş'ın ve Boğazın en nadide yerinde, Dolmabahçe Sarayı'nın müştemilatı. Ha şimdi benim kalkıp böyle yer başbakana peşkeş çekilir mi diyeceğimi sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Beşiktaş'ta senelerce oturmuş herkes gibi ben de o binaya defalarca girdim çıktım. Zira kaymakamın ofisinin yanında nüfus müdürlüğü, il sağlık müdürlüğü gibi bir sürü devlet dairesi vardı. Eğer orası kaymakam ve nüfus memurları tarafından senelerce kullanılabiliyorsa, başbakanımız orada çalışmayı hayda hayda haketmiştir. Yanında karakol olması, etrafının yüksek duvarlarla çevrili olması da güvenlik için çok uygundur. Öyleyse saray müştemilatı eski kaymakamlık başbakanımız için biçilmiş kaftandır. Yalnız umarım odasını boğaza bakan tarafa koyarlar. Belki o sayede streslerinden arınmış halde memleketimin sorunlarına merhem olur. Hatta miğfersiz süngüsüz birkaç şiir yazmayı da başarır
Bugün sizlere her defasında kah uzaklara dalarak kah tempo tutarak dinlediğim bir albümden güzel bir şarkı dinleteceğim. Vasillis Saleas ve Mikis Theodorakis imzalı Litany albümünden Dakrysmena matia veya Weeping Eyes. Hepinize hoş bir gün diliyorum. Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Yukarı
|
Cemreler Düşerken : Zeycan Irmak |
neden diye sormadım kendime...
neden bu kadar inatçıyım? neden haksızlıklara tahammül edemiyorum? neden yalan söylemekten nefret ediyor, yalan söylemek zorunda kaldığımda kızarıyorum ve kendimi ele veriyorum? neden savaşlarda ağlayan ve perişan çocukları tv.ekranında gördüğümde içimde bir yer sızlıyor? neden "neden" diye sormanın dışında herşeyi çok merak ediyorum? neden yavaş yürümeyi bilmediğim gibi hayatı da koşar adım yaşıyor ama bu esnada ayrıntıları kaçırmamak için gözlerimi kocaman açıyorum? neden dünyayı dolaşmak için içimde dayanılmaz bir arzu barındıyorum? ve neden her fırsatta kendimi yollarda buluyorum? neden daha fazla görmek ve daha az uyumak hayat felsefem? neden bende birçokları gibi standart bir hayat yaşamayı hiç tercih etmedim? neden henüz küçük bir çocukken, en çok parmaklarımın sihirli olmasını ve ihtiyacı olanlara şifa dağıtmayı, iyilik sunmayı düşlerdim? neden gülmek kadar ağlamanında doğallığına inandığım halde her dakika ağlamayı beceremedim ve gözyaşlarım içime battı? neden hayatta iyilikler kadar kötülüklerinde olduğunu ve beni olgunlaştıran, ben yapanların arasında en çok kabusla uyandığım gecelerin sabahını beklediğim günleri hatırladığımda hep gülümsedim? neden beni koruyan ve gözeten ışığın yüceliğine inanıp, sabırsızlığıma rağmen beklemeyi bildim? neden çok konuşurken birden susup etrafımdaki sesleri dinlemenin mucizesine tanıklık ettim? neden başkalarının göremedikleri küçücük ayrıntılarda çok şey buldum ve yaşamımı o detaylarla renklendirdim?
neden diye sormadım hiç kendime... ben dolu dolu yaşamayı sevdim... seviyorum... yaşamın bana sunduklarına ek olarak bir şeyler yapamazsam varlığımın bir anlamı kalmayacağını biliyorum. ve şartlarımı ne olursa olsun zorlamazsam nefes alamam. yaşam bana ufak bir tepside sundu nimetlerini, ben onları çoğaltmayı bildim... budur işte bütün mesele... budur beklentisiz sevebilmenin anahtarı...bir yaz gecesi yalınayak yürüyebiliyorsan kumlara bata çıka bir sahil kenarında, ve sarhoşsan, şarkılar söylüyorsan bağıra çağıra, üzerindeki elbisenin şıklığına ve insanlara aldırmadan, senden daha mutlu olanı yoktur o zaman...
neden diye sormayı bilemedim hiç...an'ın getirdiklerini doyasıya yaşamayı seçtim ben... sormayın sizde... çünkü bütün nedenler kendinizde....
Zeycan Irmak
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 11 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
ŞURALARDAN BURALARDAN : Oğuzkan Bölükbaşı |
EN GÜZELİ BURADA
"İnsanlar nasıl sömürülür ve soyulur.?" adlı bir kitap yazılsa, inanın hepimiz orada kendimizden bir parça buluruz. Ben insanların çağdaş soyulma yollarından söz etmek istiyorum, çağdaş demek pek uygun olmadı buna güncel diyelim daha iyi.
• Yaşlanmayı yavaşlatma (anti-aging)
• Ayuverda
• Yoga
• Aşk üzerine kitap yazmak
• Kadın üzerine yazı ve kitap yazmak
• Hormonsuz yiyecek( sanki eskiden hormonlusu vardı)
• Check-Up
Bu listeyi uzatmak mümkün. Bir zamanlar- sanırım hala yaygın- anababalar kendilerinde eksiklik olarak gördükleri bazı hobileri çocuklarına kazandırmak için, külliyetli miktarda soyularak sömürüldüler. Müzikten anlaması imkansız olan, müzik kulağı olmayan çocuklar, piyano, gitar, flüt kurslarına yazıldı. Kızlar bale okullarına gitti. Bir çok ev kullanılmayan müzik aleti çöplüğüdür.
Sömürülme ve soyulmanın pek sınırı yok. Yirmi beş yıl önceki güncel soyulma yöntemi
Bankere para yatırma idi. Daha sonraları kumarhanelerde soyulmalar başladı. Biyoenerji soyulmaları sanırım yenilerde çok revaçta. Bir ara Reiki ustaları ortaya çıktı.
En yaygın soygun şekli Falcılık, bu soyguna en cahilinden, en okumuşuna tüm insanlarımız izin veriyorlar. Fal kahveleri bile alenen açılmaya başladı.
Teknolojinin bu erişilmez hızlı gelişmesi devam ederse, insanların çaresizlikleri ve yalnızlıkları artacaktır, bu durum soygun ve sömürülmeye o denli güzel bir ortam hazırlıyor ki bilemezsiniz.
Televizyonlarımızın en bilgiç takımı- adları lazım değil- geçenlerde yine ahkam keserken şöyle bir laf etiler "sadece akıl yetmiyor" . ne var diyeceksiniz bu lafta. Şu var efendim, böyle laflar ne kadar akla tekme atan insan varsa hepsini kahraman etmeye yarıyor. Önlerine konulan bilimsel verilere, akıl yerine başka türlü yaklaşıp, okuyarak üfleyerek, titreyerek çözüm bulmaya çalışıyorlar. Akıl dışındaki her şey ancak akılla işe yarar, sadece akıl yetmez dediğinizde bu ülkede yani aklın tekmelendiği bu ülkede kifayetsiz bir çok adamı kahraman yapar.
Aslında benim iddiam şu "akıl her şeye yeter" çünkü duygular bile öğretilir, öğretilmeyen iki duygu vardır yalnızca "haz" ve " acı". Akıl size nasıl hisleneceğinizi bile öğretir. Zor olan aklı kullanmaktır, aklın dışındaki her şey o denli kolay ve manasızca kullanılır ki.
Avrupa'nın ortaçağı aklın olmadığı bir çağdır, reform ve aydınlanma aklın egemen olduğu çağdır, seçin birini ve yaşayın.akıl sömürülmeyi ve soyulmayı da önler.
Oğuzkan Bölükbaşı
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 7 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
|
Kardelen Ezgileri : Fatma Toprak Gök ASLINDA LACİVERTTİ GÖKYÜZÜ | |
Sessizdi her yer yine. Köhneydi ortalık…
Gel, dedi adam,
geldi kadın.
Susacaksın, dedi adam,
sustu kadın.
Ben izin verince konuşacaksın, dedi adam,
öyle yaptı kadın.
Gün geldi, niye susuyorsun, dedi adam,
konuştu kadın.
Gün geldi, soru sordu adam,
ve ekledi ardından
bana cevap verme diye,
sustu kadın.
Yürü, dedi adam,
yürüdü kadın.
Dur, dedi adam,
durdu kadın.
Eğ başını, dedi adam. Dik durma,
eğdi başını kadın.
Adamdan yaptığı tek gizli şey,
ağlamaktı kadının…
Sessizdi her yer yine. Kötü kokuyordu ortalık…
Günler geçti
İkinci adam geldi.
Kadını bana ver, dedi birinci adama.
Saydı paraları birinci adam, git dedi kadına,
gitti kadın.
Yürü, dedi ikinci adam,
yürüdü kadın.
Dur, dedi ikinci adam,
durdu kadın.
Otur, dedi ikinci adam,
oturdu kadın.
Sus, dedi ikinci adam,
sustu kadın.
Adamdan yaptığı tek gizli şey,
ağlamaktı kadının…
Sessizdi her yer yine. Bir tek kadın çığlık çığlığaydı ve derinlerden bir karanfil kokusu yayılıyordu ortalığa…
Birgün kadın gökyüzünü fark etti.
ve gökyüzünün engin engebesini.
Baktı kadın, uzun uzun baktı.
Baktıkça dağıldı kara bulutlar.
Baktıkça mavileşti gökyüzü,
mavileştikçe nefes aldı kadın,
nefes aldıkça açıldı gökyüzü.
Gülümsedi kadın,
içi ısındı.
Sessizdi her yer yine. Karanfil kokusu yaktı genzini adamın…
İndir bakışlarını, dedi adam. Eğ başını,
dikleşti bakışları kadının.
Sus, dedi adam,
konuşmaya devam etti kadın.
Gel, dedi adam…
…
Gel, dedi adam…
…
Gel, dedi adam…
…
gülümsedi ve gitti kadın,
uzaklaştı birinci ve ikinci adamdan olabildiğince
ve durdu kadın,
üçüncü adamların boyadığı bir gökyüzünün altında…
Fatma Toprak Gök
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 10 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
KENDİNİ BİL - KÂİNAT EMRİNE GİRMEK İÇİN HAZIR BEKLİYOR
Başlangıçta, ezelde... bilgi tekdi, şimdi de, ebed'de de öyle... Zaman: hiç değişmeyen ''an'' ın mikroskobik, hali değil mi?, aslında zaman insan'ın icadı, gerçekte yok... an, duruyor, biz geçiyoruz, kendi gayri muntazam geçişimizi görmeyip, an'ın geçtiği sanısındayız...
Bir tek ''şey''i tam anlayan, bütünü de kavrayıverecek ve ebedi nizamın koyucusu ile aramızdaki, bazısının 70 bin rakamıyla telaffuz ettiği hicap perdeleri birbiri ardına açılıverecek. Hiç gönülden bir ohhhh! deyiveren varmı? insan, hep huzursuz, hep bir şeyler eksik, çokluk içinde yanlızız, ait olduğumuz bütünle aramızı açan, küçücük ''ben''lik kabuğumuzu bir kırabilsek... ben, sen, o, tüm ayrı gayrı kalkıverse aradan... Bütünlük, ortaya çıkmaya hazır bekliyor, artık senin zannettiğin istek, kainatın mimarı ve yöneticisinin isteği ile aynı olacak... Ve o istek olmazsa olmaz olacak... Anında olacak da bundan böbürlenen sen olmayacaksın, alemşumul kıvancın bir parçası içinde gına halinde, tam doyumda olacaksın. Bu, kendini bilmekle, kendine şevkat ve ilgi ile yaklaşmakla, kendini küçümsemeden, ve olduğundan fazla büyümsemeden olacak... Ve ulu mimarın, yasalarına teslimiyetle, sadece "O"nu değil hiç kimseyi, kendini de eleştirmekten artık yorulup vazgeçmekle olacak, bilgi tek... tek bir noktada gizli, o da senin kendinden başka bir şey değil...
Noktanın sonsuzluğu burda, senin içinde başlıyor, Rahman'ın; bir damlacık gözyaşıyla, arşı alarma geçirişi gibi... Bir minicik Ah!'ın alemlerde deprem yaratması gibi... Çok önemlisin, çok önemliyiz, ama önemimiz hiç kimsede moral bozukluğuna meydan vermemeli, ve hiç bir kimsenin önemi senin moralini bozmamalı, buna mahal (yer) vermemeli. Cümlenizin gönül kıblesine baş kesiyor, secde ediyorum (bu sözün kaynağı Mevlevî edebidir...), lütfen kabul buyurunuz...
Sükunet ve huzurunuz herşeyin üstünde olsun...
Mehmet Everest
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 4 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
Kahveci : Nizamettin Korucu |
BİR SABAH VAKTİ…
Güneş doğmadan evvel. Karanlığın aydınlığa kavuşma anının yaklaştığı vakitler.
Yıldızlar gökyüzünde gizlenmeye başlar, Ay saklanmaya. Kuşlar yuvalarında uyanmak üzeredirler. Lacivert sema bozarmaya yüz tutmuştur. Ufukta belirgin bir kırmızılıkla, güneşin doğma sancıları.
Bir ilahi çağrı yankılanır perde, perde alemde. Bir lahuti ses yükselir şehrin minarelerinden, yayılır her yerde. Dinler yerde böcekler, ağaçlar ve yapraklar. Sabahı haber veren horoz, bir diyarda bestesini dinletir. Bir yerlerde uykusuz bir bebeğin acı hıçkırıkları. Metropolün parkında büzülmüş yatan ihtiyar. Şehir uyanmak üzere sabaha…
Zaman geçer. Bozkırda ince bir derede su, şarkısını fısıldar. İnsanlar uykuda. Tabiat ayakta. Çiçekler başlarını dikerler. Karganın dahi sesi şirin sessizlikte. Birkaç adam ayrık yürür çağrıya, yeğin adımlarla. Kent inat etmiş uykuda. Daha telaşa var diyor saat. tik taklar müstehzi.
Çilekeş odasında yatmaya hazırlanmakta. Hoplayan, zıplayan, ırlayan, oynayan O’ da, odasında daha yeni sızmakta. Asker nöbetinde ayakta. Kulak kirişte, göz ufukta. Gönlü yarda. Kalp hasrette. Dil türküde mırıldanır sessizce. Kent uyanamadı daha oy hele.
Şehirler arası otobüs ara uykusu kaçamağında, yolcuları sabahın ihtiyaç molasında.
Ayakları şiş, gözleri bombeli, saçları dağınık insanlar, en çirkin, bakımsız yakalanırlar aynalara. En uyanık; “ Hoş geldiniz “ bilmem ne tesislerine diyen kadın, tuvaleti bekleyen vazifeli, birde lokantasında gezinen garsonları. En ruhsuz televizyon programı oynamakta, şafak yırtarken karanlıkları.
En acılı şarkı, canhıraş mekaniğiyle dışarıda yankılanmakta. Yol uzun. Sabah oluyor. Memleket mışıl, mışıl uyuyor.
Hastanenin koridorlarında, hasta iniltilerde neşe terennümü : Ağrı ve acılar bir nebze dinmiş.
Sabahı dar gözleyen yaşlı hanım. Gözlerinde iplik, iplik yaş süzülmekte. Kim bilir daha hangi derdine inildemekte. Nöbetçi hemşire baygın bakışları, koğuş kontrolünde. Güneş doğmak bilmiyor. Şehir tatlı, tatlı uyuyor…
Bir garip, sabahı bekler bankta. Darmadağınık, üstü başı, saçı sakalı karmakarışık. Uyuyor. Sabahı bekliyor. Güneş ufukta. Ufuk kırmızı, O beyzade, şehzade, ağa zade; rüyalarında. Belki kaybettiği, belki hayal ettiği dünyada. Bankta uyuyor. Horlaması ağlıyor.
Şehrin mahpushanesi. Sabahın alacakaranlığında öten düdük. Yastığında kafası ağır bir yük.
İrkiliyor esarete. Uykusundaki hürriyetine nihayet veren düdük. Ranzanın soğuk demirlerini kavrayan elleri serinliği, burkulan yüreği, sevdiklerini anıyor. Uyanıklığına ağlıyor. Şehir kıskandıran uykusunda…
Güneş doğuyor, yırtıyor karanlıkların zifir libaslarını. Muhteşem. Bir gün daha başlıyor. Kentte, köyde, kırda, bayırda, hastanede, mahpus hanede, evde, barda, yolda, havada, denizde, koyda, vadide, elde, sılada, gurbette. Güneş doğuyor. Gün başlıyor. Ne acılara, ne sevinçlere, ne kederlere, ne umutlara, ne hüzünlere, ne hilelere, ne oyunlara, ne düzenbazlıklara, ne sevdalara, ne aşklara gebedir kim bilir.
Çiçekler kokularıyla, kuşlar cıvıltılarıyla, ağaçlar yelleriyle, ırmaklar şırıltılarıyla, böcekler çalışkanlıklarıyla, koyunlar, kuzular, kurtlar, atlar, aslanlar, ayılar vazifeleriyle uyuyan insana hizmet için uyandılar.
Gün ; Umuda, sevgiye, aşka, dostluğa, adalete, vuslata, hüzünlere, selamete, şifaya, devaya ağarır. Günü zehir, gününü heder edenlere dahi.
Nizamettin Korucu http://www.erzurumrehberi.net
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 6 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.456 kahveciye doğru yola çıkmıştır.
Yukarı
|
Hayat
Sanma ki yıkar beni sarsıntıların,
Sanma ki öldürür acıların,
Yeniden doğan güneş,
Dağıtır elbet gözü kara bulutlarını,
İçten bir gülüş yeter,
Siler gider acı ayrıntılarını.
Sanma ki yenilirim kahpe oyunlarına,
Sanma ki ağlarım sağanak yağmurlarında.
Nasılsa her düşüşte kalkmayı öğrenirim,
Nasılsa göz yaşlarım kurur,
Atılan kağıt mendillere silerim.
Sanma ki yanarım kızgın lavlarında,
Sanma ki parçalanırım fırtınalarında,
Elbet bir çağlayan olur, akarım yangınlarına.
Elbet bir çınar olur, dayanırım poyrazlarına.
Sanma ki korkutur beni gök gürlemelerin,
Sanma ki pes ettirir zalim gülüşlerin,
Kulaklarımı seslerine kapar,
Gülmelerine gülmeler eklerim,
Sana inat, yine sana gülümserim.
Gülcan Talay
Yukarı
|
Benim radyatör delindiğinde bunu nasıl akıl edemedim, yuf olsun bana!..
Yukarı
|
MUDO ve AIDS Savaşım Derneği’nin el ele verdiği proje kapsamında iş, sanat ve cemiyet hayatının ünlü kadınlarının hazırladığı tişörtler 1 Aralık Dünya AIDS Günü’nde Mudo City’lerde satışa sunuldu. Tişörtlerin satışından elde edilecek gelir, AIDS Savaşım Derneği’nin “Gençlik Evi”nin yapımında kullanılacak.
|
İşe Yarar Kısayollar - Şef Garson : Akın Ceylan Yamağı : Ayşe Nur Gedik |
http://www.yazamayanyazar.com
Genç arkadaşların açıp işlettiği bir edebiyat sitesi. Sıradan bir arayüz olmasına rağmen ilginç yazılarla karşılaşmak mümkün. Genç arkadaşlarımıza destek vermek boynumuzun borcu. Bana yazdıkları mesajda KM'ye benzer bir iş yapmaya çalıştıklarını ama öğrenci oldukları için seslerini pek duyuramadıklarını söylüyorlar. Bakalım Kahve Molası onlara şans getirecek mi?
http://www.sehirtiyatrolari.com/
En son ne zaman tiyatroya gittiniz? Hangi oyun, hangi sahnede, hangi tarih ve saatte gösterimde olacak bilmek istermisiniz? Ya oyunlar, oyuncular ve hatta bilet paraları hakkında bilgi almak? Perdeler açılıyor ve sizleri bekliyor. Tiyatroları yakından takip etmek için bu sayfaları inceleyebilirsiniz.
Siz hala YTL'cileştiremediklerimizdenmisiniz? Ve hala YTL hesaplaması nasıl yapılıyor bilemeyenlerdenmisiniz? http://www.tcmb.gov.tr/ytlkampanya/test.php kısayolunda şirin bir mini test mevcut. Bu eğlenceli testi deneyerek YTL konusunda ne kadar hazırlıklı olduğunuzu anlayabilirsiniz. Bakalım yeni dönemde iyi bir tüketici olabilecekmisiniz?
...İyi yemek yaptığını iddia edenlerin, farklı sosların yapımlarını da iyi bildiklerini iddia ettiklerine, mutlaka tanık olmuşsunuzdur. Değişik sosların yapımlarını öğrendikten sonra, yeni soslar yaratmak sizlerin fantezilerine kalıyor... http://www.profilo.com.tr/ziyafet/SosyalBilgiler.asp?act=4 kısayolunu tıklayarak yazının devamını ve sossal bilgiler konusundaki yeni bilgileri bulabilirsiniz.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
PhotoFiltre 6.0.2 [1539 KB] 98/2k/XP FREE
http://photofiltre.free.fr/utils/pf-setup-en.exe Tek kelime ile harika bir resim editörü. Amatör hatta profesyonel kullanıcıya bile hitap eden oldukça özelliği bünyesinde barındıran bir program. İnsan programı kullanmaya başlayınca böyle bir programın nasıl bedava olarak dağıtıldığına akıl sır erdiremiyor. İstisnasız herkesin bilgisayarında olması gereken bir program.
Yukarı
|
|
|
|
|
|