Treo600



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 3 Sayı: 642

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 16 Aralık 2004 - Fincanın İçindekiler

 

 Editör'den : "Cee" demeye geldim!..


Merhabalar,

"Cuma günü Brüksel'de yapılacak Avrupa Birliği Kodamanlar Toplantısını Kahve Molası adına yakından takip etmek, Tayyip Bey'e destek olabilmek, St.Michelle Katedralini ziyaret etmek, işeyen çocuğa dilek parası atmak üzere ben Belçika'ya gidiyorum. Ne zaman döneceğimi bilmiyorum. Sizi yamaklarıma emanet ediyor, yanaklarınızdan öpüyorum." desem diyebilsem keşke. Oysa ben gözkapaklarımı seyretmek üzere önce banyoya oradan yatağa gidiyorum izninizle. Ama söz AB'ye bizi aldıkları gün orada olacağım ve dalga geçmediklerini gözlerimle görüp anlayacağım. Ben sizi Vangelis'ten Chariots of Fire (Ateş Arabaları) ile başbaşa bırakıp huzurlarınızdan ayrılıyorum. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

Yukarı

 

Beyhan Duffey

 Arap Kahvesi : Beyhan Duffey


  Geçim Sıkıntısı mı?!..

Sayın seyirciler, hükümet Kasım 2004 ayı itibariyle Türkiye’de yoksulluk sınırının dört kişilik bir aile için 1 Milyar 489 milyon olduğunu açıkladı. Şimdi kameralarımızı İstanbul, Fatih de yaşayan bir aileye çeviriyoruz. Evlerine konuk oluyoruz. (Buraya hemen iç acıtıcı bir Cahit Berkay müziği evladım. Söyle acı acı çalsın)

-İyi günler efendim. Önce sizi tanıyalım.
-Ben Durmuş Çelik. 54 Yaşındayım. Evliyim. A-ha da bu gördüğünüz kişiler de benim ailem. (Sevgi kamerayı şöyle çevir. Çocukların yüzünü çek. Gözlerine yaklaştır. O hüznü yakala güzelim hüznü. Nasıl kameraman olacaksın sen bu beceriksizlikle ben bilemiycem yani)
-Durmuş bey, hükümet dört kişilik bir aile için yoksulluk sınırı rakamlarını açıkladı. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
-Efendim ben özel bir kuruluşta temizlik işçiliği yapıyorum. Büyük bir işhanını temizliyoruz. Haftanın altı günü çalışıyorum. Çok şükür maaşım da iyi. Bir sıkıntımız, geçim derdimiz neyin yoktur yani.
-Kaç para maaş alıyorsunuz efendim?
-650 milyon. (Vay bee… İki yıldır bu televizyon kanalında bedavaya çalışıyorum. Şimdi şu karşımdaki fırça bıyıklı adam benim 450 milyona çalıştığımı duysa ne yapar acaba?)
-Peki efendim yetiyor mu bu rakam bir aylık giderleriniz için? Kaç kişilik bir ailesiniz?
-Çok şükür yetiyor kardeş. (Nasırdan büyümüş tesbihli elini yanında oturan kızının omzuna koyuyor). Bu Neriman. Büyük kızım. 17 Yaşında. Bir tavuk çiftliğinde tavuk boğazlıyor akşama kadar. Yediği içtiği fabrikadan. Kapıya kadar da servisi var çok şükür. Satılma vakti geldi de geçiyor ama kıyamıyoruz. (Yanağına bir şaplak atıyor kızın) Demi kız? İyi de maaş alıyor kerata. Aha su da küçük olan. (Yanına çağırıyor. Küçük şişman kız kınalı parmaklarını yüzüne kapatıp utanarak yanımıza yaklaşıyor) Bu Fatma. Evimizin faresi. Ne bulsa mideye indirir. Ekmekçidir de ha. Öyle böyle değil bir oturuşta koca bir ekmeği yer abisi. Anası yiyecekleri saklıyor da bundan, bizimde kursağımızdan birşeyler geçiyor bu sayede… (Sigaradan rengini kaybetmiş çürük dişlerini göstere göstere bıyıklarını sıvazlayarak gülüyor. Biz de eşlik ediyoruz ayıp olmasın diye. Kamerayı söyle küçük kızın delik çoraplarından yukarılara doğru yavaş yavaş çıkar. Etekliğinin altındaki şalvarı da çek söyle. Hah! Kıvırcık, arap saçına dönmüş kafayı da yakın çekime al. Şimdi kadraja yalnızca bal renkli hüzünlü gözlerini al küçük kızın. Müzik devam etsin abiciğim. Hem de acı acı devam etsin) Bu da bizim hanım. Adı da Hanım ha!. Bu da yemez. Açlıktan ölecek. Arada bir çok sıkışırsak evlere temizliğe gider ama gittiğine değmez. Hem az para verirler bütün gün çalışır. Hem de yola çok para harcar. Dolmuşa biner, trene biner. Zaman zaman vapura bile binip keyif yaptığı da olur. (Kamera şöyle kadını göstersin yakın çekim. Çok güzel. Direkt ve keskin bakışlar. Konuşsa çok şey söyleyecekmiş gibi bir hissiyat uyandırıyor insanda. Ama belli ki bugün konuşması yasak!). Evde otursun işlerimizi görsün daha iyi öyle değil mı güzel kardeşim? Bi de yaşlı anam vardı, geçen ay sizlere ömür.
-Başınız sağolsun.
-Dostlar sağolsun. Yani çok şükür bir sıkıntımız yok. Gecinip gidiyoruz. Kız evlenir de bir maaş eksilirse iste o zaman yandık. Neyse küçük yetişiyor. Şimdi ortaokulda. Geçen sene aldıydım okuldan ama iki öğretmen bir gün kapıya dayandı. Neymiş, kızı okula göndermek zorundaymışım. Yoksa hapis cezası yermişim, suçmus. Hadi dedik dalaşmayalım eksiketeklerle, gönderiyoruz bu yüzden. Ortaokul bitsin önün da yeri hazır. Bizim işçilerden birinin ablasının dikim atölyesi var. Overlokçu falan olur, meslek öğrenir fena mı? Okuyup da ne olacakmış sanki?
-Kaç yıldır İstanbuldasınız ?
- İki yıl oldu güzel kardeşim. Memlekette terör olayları olunca canımızdan korkup geldik işte. Tarlamız, bağımız, bahçemiz, büyükbaş hayvanlarımız vardı amaa…. İki de yetişmiş oğlum vardı. Onları da kaybedince temelli karar verdik İstanbul’a gelmeye.
-Oğullarınıza ne oldu?
-Büyük oğlan şehirdeki bir yürüyüş sırasında kafasına yediği ağır cop darbeleriyle sokak ortasında öldü. Küçük de Irak sınırında mayın temizleme işinde çalışıyordu. Bir mayına basıp öldü. Tazminat vereceklerini söylediler ama ses soluk çıkmadı bugüne kadar.
-Diyelim ki kızınızın maaşıyla birlikte maaşınız devletimizin yoksulluk sınırı diye belirlediği rakamları buluyor. Peki nasıl geçiniyorsunuz? Kiranız, elektiriğiniz, suyunuz, mutfak masraflarınız falan…
-Bu konduyu kendimiz yaptık. Gördüğünüz gibi bitmiş de değil daha. Hala sağa sola borcumuz var ama ufak ufak ödüyoruz. Suyumuzu mahalledeki çeşmeden alıyoruz. Yeraltına boru döşedik ama çok sık sorun çıkıyor be kardeşim. Belediye her üç ayda bir bu yerleri kazdığı için bizim borular her seferinde süzgece dönüyor. İşte önün masrafı oluyor sık sık. Belediyemizden bir ricam olacak, keşke şu işi bir kerede tam yapsalar da biz de boru masrafından kurtulsak. Elektriği kabloyla komşudan çektik. Ortak kullanıyoruz. Bahçede üç tavuğumuz, iki de koyunumuz var. Keçilerimiz de vardı ama çaldılar. Domatesti, biberdi, hıyardı diktik çok şükür. Pazar masrafımız da yoktur. Geçinip gidiyoruz.
-Sinema, tiyatro gibi faaliyetleriniz var mı? Kitap okuyabiliyor, alabiliyor musunuz? (Bu soru da buraya dam üstünde saksağan misali, « cuk » oturdu. Program yönetmeninin ve metin yazarının cehaleti öldürüyor beni arkadaş).
-Çok masrafa girdik ve taksitle bir televizyon aldık. Devletimize buradan çok teşekkür etmek istiyorum. Televizyondaki insanlara çok para harcayıp biz halkını eğlendirebilmek için ellerinden geleni yaptıkları için. Dizileri çok seviyoruz. Hiçbirini kaçırmıyoruz. Magazin programlarını da beğenerek izliyoruz. Türk insanının ne kadar modern olduğunu görüyoruz oralarda ve çok mutlu oluyoruz. Allah devletimize milletimize, mankenlerimize, türkücülerimize zeval vermesin. Avrupa bizi almak için can atıyormuş, devlet büyüklerimiz hep bunu söylerler haberlerde. E.. bizim gibi has milleti almayacaklar da kardeşim kimi alacaklar? Almanya’da bir emmioğlum var. Her yaz gelir buralara. Bıkmış oralardan. Çivisi çıkmış dediğine göre Almanya’nın. Allah bizi korusun. Daha geçenlerde Almanya’da okumuş, okumuş da avukat olmuş bir genç gördüm televizyonda. Biz Alman olduk gayri diyordu. Ama bunlarda insanlık yok, aile anlayışı yok, sevgi yok, kimse kimseyi sevmiyor diyordu. Orada yetişmiş koca bir avukat bunu söylüyorsa kardeşim af buyurun bize …… Kitap işini de derseniz, bu kızın masrafı yoktur. Okulu biraz uzaktır ama anası azığını koyuyor her sabah çantasına. O da sabahın köründe uyanıyor. Her gün iki saate yakın yürüyor okula gidip gelirken. Hem fena mı spor yapıyor benim kızım. Kitaplarını da konu komşu çocuklarından topladık. Defter, kalem gibi masrafları da okul aile birliği karşılıyor. Yani hiç kitap sıkıntımız yok. Tiyatro neyin de bize gelmez. Oralara gidenlerle de işimiz olmaz. Geçenlerde benim büyük kızı Beyoğlu’nda bir sinemanın önünde görmüş komşulardan biri. Dersini verdim. Bir daha yapmaz benim kızım öyle şeyler, değil mı yavrum?(Utanıp kafasını önüne eğen genç kızın saçlarını okşuyor).
-Yani siz aldığınız maaşa hiç dokunmuyor musunuz beyamcacığım? (Çatlatır insanı bu köylü kurnazları yahu !)
-Dokunmaz olur muyum? Ufak tefek harcamalarımız oluyor elbet. Bizim büyük kızın maaşını ben alırım. Ona da içinden üç beş kuruş veririm elbet. Benim bir kötü huyum var oğlum. Nasıl kurtulurum bu illetten bilemiyorum. Ben her türlü yarışa, yarışmaya, piyangoya katılmaya bayılıyorum. Hiç aksatmam her çekilişte bir çeyrek piyango bileti yerini alır cebimde. Şimdiye kadar ancak son dört rakama kadar ulaştık ama umut fakirin ekmeği. At yarışlarında kazandığım oldu ama kazandıklarımı çoğu zaman anında kaybettim. Kazı-kazan alırım. Bir numara çıkmaz ondan. Şike vardır içinde. Şimdi de iddia oyunu çıktı başıma. Ama kendime engel olmaya çalışıyorum. Bizim küçük Fatma’ya veriyorum parayı. Okullarının önünde bir bayii var. Okuldan çıktıktan sonra her gün aksatmadan o oynuyor. Daha ondan da bişey çıkmadı. Hayırlısı allahtan.
-Amcacığım para sıkıntınız, geçim derdiniz yok çok şükür!. Peki neden bu kadar düşkünsünüz bu tür oyunlara? Niye oynuyorsunuz? Para çıksa ne yaparsın, nasıl harcamak istersin ?
-Spor olsun diye oynuyorum evladım. Hastalık. Ama oralardan biraz para çıkarsa fena mı olur yani ? Öyle birşey olsa bak bu kondunun üstüne bir kaç kat daha çıkarım. Kiraya veririm daireleri de. Oh!.. gel keyfim gel. “Durmuş Ağa” olurum o zaman.
-Peki buraya bu evi kaçak yapmışsınız. Kat nasıl çıkacaksınız imar izni olmadan?
-Çıkarız oğlum. Niye çıkmayalım? Belediye reisimiz anlayışlıdır. Zaten buralara seçimden seçime gelir. Oy dışında hiç bir şey istemez bizden. Biz de ondan bol ne var. Biz oyumuzu veririz. O da reisliğini yapar. Sen sağ ben selamet. Yani birşeye karışmaz, kızmaz bizim reis. Baba adamdır.
-Yani siz şimdi bu şehirde, bu maaşa hiçbir sıkıntı çekmeden yaşadığınızı, mutlu olduğunuzu mu söylemek istiyorsunuz ? (Ben de bu fukaralığa bu insanlar çıldırmadan nasıl durabiliyorlar diye şaşardım. Meğersem yetinebilmeyi öğrenmiş, nefislerini terbiye etmişler. Helal olsun adamlara. Kirayı da çok geciktirdim bu ay. Şu kameraman bozuntusu Sevgi karısından biraz borç mu istesem acaba?)
-Mutlu değil gibi mı görünüyoruz kurban? Çok şükür sağlığımız yerinde. Elimiz de iş tutar. Kızlar da yetişti. Nüfus da azaldı. Daha ne isteyelim. Dileğim Allah devletimize, büyüklerimize zarar ziyan vermeye. Onları başımızdan eksik etmeye. Kazançlarına kazanç kata. Kata ki çocuklarını yabancı memleketlerde okutup kendilerinden sonra başımıza onları bırakabileler. (Çekim bitti.)
- Şimdi siz bu çektiklerinizi televizyonda yayınlayacak mısınız?
- Evet dayı.
- (Gözlerinde aniden yaşlar birikti yaşından daha yaşlı gösteren bu adamın) Kaçaktır diye bizim konduyu başımıza yıkmaya kalkmasınlar kurban? Hani hükümetimizden şikayetçi değiliz. Çok şükür geçim derdimiz de yoktur…
-!! …

*
- Bak Sevgi sanırım sen bu işi kıvırmaya başladın. Patron çok beğenecek bu seferki görüntüleri inan bana. Gel şurda birer sigara içelim. Sana çay ısmarlayayım. Bir de sana birşey söyleyecektim…

Beyhan DUFFEY - Cidde / Suudi Arabistan
duffey@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,389,389,389,389,389,389,389,389,38
              16 Kahveci oy vermiş.
11 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 ŞURALARDAN BURALARDAN : Oğuzkan Bölükbaşı


KURTLAR VADİSİNİ NİÇİN ÇOK SEVİYORUM?

Kurtlar vadisini niçin bu denli çok seviyorum? Bu soru ilk sorulduğunda yanıt veremedim, ama düşünmeme için iyi bir soru oldu. Ben Kurtlar Vadisi dizisini seyrederken dış dünya ile bağlantımı kesiyorum. Bu arada Doktorası olan, dünya ile ilgili rafine zevklere sahip biri olarak nitelendirildiğim için, bu diziyi seyretme nedenim dolayısıyla bir kısım arkadaşlarım tarafından ayıplanıyorum. Ama umurumda bile değil. Ben bana sorulan sorunun yanıtını arıyorum durmaksızın, çünkü soruyu soran bir psikolog ve psikiyatr olmak üzere iki okkalı arkadaş. Kem küm etmeden ciddi yanıt bulmama gerekli, yoksa bana abuk bir teşhis koyacak adamlar.

Yanıtı buldum. Ben benime yerime birilerini cezalandıran insanların yerine kendimi koyuyorum. Günlük hayattaki pasifliğimin acısını çıkarıyorum. Çünkü sokakları işgal eden çapaçul takımına tepki gösteremiyorum, emniyet güçlerini çağırdığımda onlar da bir şey yapmıyorlar. Sokakta yaratıklar gibi araba sürenlerle mücadele edemiyorum, güvenlik güçleri de onları engelleyemiyor. Televizyonlarda seyrettiğim vandalist davranışları görünce tepem atıyor, bir gün bu adamlar ile karşılaşırsam ne yapacağımı bilemiyorum. Ve kurtlar vadisinin önüne geçiyorum, Polat Alemdar ne kadar çapaçul ve çakal varsa sıradan insanlara dokunmadan temizledikçe temizliyor. Rahatlıyorum, tatmin oluyorum.

Bu yanıtı, soruyu soran o okkalı arkadaşlarıma ilettiğimde bana hak verdiler. Belki bu diziyi seyredenlerin bir çoğu, özellikle işsiz genç takımı oradaki insanlara öykünerek sokaklarda manasız hareketler yapıyorlar, belki dizi genç dimağlara zararlı ama benim gibi sadece yaşamayı ama üzerine pislik bulaşmadan yaşamayı düşünen bir çok insan benim duygularımla seyrediyor bu diziyi.

O denli süzülmüş, ince zevkleri olan insanlar var ki, o kadar sessizler ki, sanki her taraf bu çapaçul takımı tarafından işgal edilmiş gibi görünüyor. Ya da bana öyle geliyor.

Benim bir yazım için yorum yazan bir arkadaş, alaylı bir ifade ile beni KM' nin mütefekkirleri arasına koymuş, alaycı da olsa sağ olsun, ama yanlış yapmış, çünkü ben mütefekkir olarak değil, sıradan ama analitik düşünmeye çalışan bir insan olarak yazıyorum. O denli açık seçik ve gizlenmeden yazıyorum ki, şaşkınlıklarımı, kararsızlıklarımı safça ifade ediyorum. Kurtlar vadisi dizisi ile ilgili olarak düşündüklerimi de açıkça anlatmaya çalıştım. Bu diziyi seyredenlerin bir kısmı seyrettiklerini bile söylemeye utanıyorlar nedense. Bazı kanallar dizinin başarısını, abuk bir ahlakçı tavırla yeriyor ve dizinin yayından kaldırılmasını istiyor. Fatih Altaylı bir yazısında dizinin kanal D ye gelmek istediğini, fakat toplumsal sorumluluk sahibi olarak kabul etmediklerini söylüyor. Ben buna inanmadım, bu açıklamayı da anlamsız buldum, çünkü kanal D abuk gelinim olur musun yarışmasını size anne diyebilir miyim adı altında yayımlamaya çalışırken, toplumsal sorumluluğunu düşünmüyor da bu dizide düşünüyor, bence Semra hanım tipi insanların zararı daha fazladır bu topluma, o yarışmaya katılan kızların zararı da öyle.

Yine sizlere açıldım, sağ olun sabır gösterip dinliyorsunuz. SEVGİYLE KALIN.

Oğuzkan Bölükbaşı
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,109,109,109,109,109,109,109,109,10
              10 Kahveci oy vermiş.
26 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci Çırağı : Ceyda Ergül


Ey Yüce Zaman...

Yine yeni olarak adlandırdığımız ve üstüne birçok anlamlar yüklediğimiz bir yıl ile karşı karşıyayız... Yine bu yıl içinde bitmek tükenmeyen isteklerimiz var. Sanki onun bu istekleri gerçekleştirme gibi bir zorunluluğu varmış gibi... Yükledik yine üzerine türlü istekleri, umutları, hayalleri...

Bir yıl sonra aynı muameleyi öteki yıl için yapacağımızın bilincinde olduğumuz halde, göklere çıkartıyoruz yaşayacağımız bu yılı. Yıllarında kaderi aynı: gelmeden önce göklere çıkarılıyor hepsi ve gittikten sonra da adları bile anılmıyor...

Belki de o kadar umutsuzuz ki umut etmek için takvimlerin 31 Aralık'ı göstermesini bekliyoruz.Belki de o kadar mutsuzuz ki mutlu olmak için saat 12'de sevinmeyi bekliyoruz....

O yeni diye adlandırdığımız yılın birgün eski olacağını bildiğimiz halde, bu beklentiler neden?Gelecek olan yine aynı günler,aylar,yıllar...

Sanırım bizler sadece iyiliği, mutluluğu, sağlığı, başarıyı yeni bir yılın başlangıcında istiyoruz. Çünkü ben daha önce hiç kimseyi yılın ortasında birşey dilerken görmedim. Bizler yılın başlangıcında dilemekle ve tüm yıl boyunca da dilediklerimizi beklemekle hükümlüyüz sanırım. Anı yaşamak gerçeği bir yerlerde kaybolmuş... Kendimizi ya geçmiş için üzülüp keşke demeye yada gelecek için kaygılanmaya adamışız... Sonrada yıllar geçmiş ve bizler her yıl için aynı isteklerde bulunmaya başlamışız.

Yüklenip duruyoruz her gelen yıla. Türlü anlamlar yükleyip, umutlar katıyoruz içine. Sonra hayallerimiz parçalanıp ellerimizde dağıldığında, lanetleyerek gönderiyoruz giden yılı. Belki de yaptığımız en büyük hata başlangıçlar için hep yenilerini beklemek...

Ey yüce zaman; kimse bilmiyor haşmetini, kimse bilmiyor acımasızlığını!... Ben saat 12'de yelkovanı elimle tutsam da geçip gideceksin işte, hem de arkana bile bakmadan. Biz seni karşılamışız umurunda mı? Yada biz gelmeni istemesek senin gelmeme gibi bir olasılığın var mı?

İşte bunları bildiğimiz halde senin yeni geldiğini farzederek birkaç mutluluk yaratıyoruz kendi ellerimizle. Birkaç mum ışığı, birkaç parlak hediye...

Ceyda Ergül
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              5 Kahveci oy vermiş.
5 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Mete Kaynaroğlu


“VESİKALI YARİM”

Bu bir film adı...

Vesikalı’ olmak, kadına mahsus bir şey... Vesikalı kadın: “Kötü Kadın” demektir... Yani barda , pavyonda gece kulübünde ya da genelevde çalışan kadının çalışma belgesidir vesika. Sağlıklı olduğuna dair belirli süre aralıklarında sağlık kuruluşlarında yoklamadan geçerler, vesikada bunun içindir....

Mahalleli cümbür cemaat açık hava yazlık sinemasındayız. Bu filmi izleyeceğiz. Baş rollerde “Vesikalı kötü kadın” rolünde; Türkan Şoray, daha baştan, kötü kadın rolünde olsa da, aslında o; “iyi kadın” durumunda. Hepimiz biliyoruz ki, burada, bu filmde kötü kadın yok. Kimse bunu tartışmıyor bile... Aklına getireni de biz döveriz yani...

Türkan Şoray bir barda hem şarkı söylüyor hem de “konsimasyon” yapıyor... Yani; o bir “konstmatris.”

Asıl mesele filmdeki “oğlan” ın kimliğinde?... O da; Anadolu’dan göç etmiş bir taşra ailesinin oğlu.

Babası yaşlı bir adam ve manav, işini titizlikle yapıyor. Oğlu da onun yanında yardımcı ama asıl işi o çekip çeviriyor. Malı halden o alıyor, bakımını ve satışın büyük kısmını da o yapıyor. Evli... İki de çocuğu var. İzzet Günay... İzzet abimiz de yakışıklıdır hani... Türkan Şoray’a da yakışır...

Silik bir hayat... silik bir evlilik... sabah işe, akşam eve... yaşamının her şeyi muntazam aslında, kocasına saygı duyan ve sadece bakışlarından bile ne istediğini anlayan ve yerine getiren sessiz, baş örtülü, bir taşra kadınıyla evli bir adam.

Çok küçük yaşlardan itibaren, hem de hiç şikayet etmeden, bir kere bile sızlanmadan evin nafakası için çalışmış... bir kere bile doyasıya eğlenememiş, gülememiş, namuslu ve haram paradan uzak ve delikanlı bir adam.

Film; İzzet Günay’la anlatılan karakter üzerine daha fazla yoğunlaşıyor. Çünkü; Türkan Şoray’ın “kötü kadın” rolünden dolayı zorlandığı ve bir kadının nasıl “kötü” yola düştüğünü anlatmak gibi bir sıkıntısı yok yönetmenin. Film seyreden her vatandaş Türkan Şoray’ la zaten halden anlıyor.

Bir gün adamın hayatı değişiyor bir vesile ile gittiği barda kıza aşık oluyor. Kız işinin gereği önceleri ciddiye almıyor adamı ama sonra kendisine tutku ile bağlanan bu adamdan hoşlanmaya başlıyor. Birlikte yaşamaya başlıyorlar ilk günler yeni evliler gibi heyecanlılar, adam ailesi için kazandığı paranın bir kısmını bu kadınla “yemeye” başlıyor. Adamın evinde huzursuzluk ciddi boyutta ama babası da dahil hiç kimse tek laf etmiyor hatta saygıda bile kusurları olmuyor.

Adam onların gözüyle, kötü yolda olan bir kadınla “para yiyor”...

“Kötü ama aslında iyi kadın” olan Türkan Şoray durumu anlıyor onun ailesi ve çocukları hakkında fikir sahibi oluyor. Bu evliliği bozmamak için ondan kendisinin de acı çektiği bir senaryo ile “kötü kadını” oynuyor...

Bir gece barda, herkesin içinde adamla alay ediyor...

Adam gözünü kırpmadan bıçağı çekip kadına saplıyor... kadın ölmüyor, kaldırıldığı hastahanede kısa sürede iyileşiyor. Adam cezaevinde... Fakat mahkemede kadın kendisini kazara vurduğunu iddia ederek adamın ceza almasına engel oluyor.

Hayat yeniden normale dönüyor... bir farkla ; artık “kötü kadın” da bu adamdan vazgeçemeyeceğini anlıyor.

Bir gün o, adamın çalıştığı manava gidiyor uzaktan onun çalışmasını seyrediyor. Maksadı: tekrar beraber olmak hatta belki de evlenmek... Tam ona doğru yaklaşırken bir çocuğun ona sefer tasıyla yemek getirdiğini görüyor...

Duruyor... Düşünüyor...

Sonra gözlerinden akan yaşlarla geri dönüyor...

Akşam adam evine geliyor. Karısı saygıyla ‘hoş geldin’ diyor ve ayaklarına giymesi için bir terlik uzatıyor. Topuklarına bastığı ayakkabısını, kapının dışında bir tarafa koyuyor ve ayağında karısının ördüğü yün çoraplar, pencerenin önündeki sedire gelip oturuyor. Cebinden sigara paketini çıkarıp bir sigara alıyor... yavaşça ağızlığına takıyor ve pencereden uzaklara doğru dalgın bakıyor... Karısı usulca odadan çıkıyor. Fırtınanın dinmesindeki sessizlik evde... ama güvenli bir duygu eve hakim oluyor...

Siyah beyaz bir filmdi... Ve çok güzeldi...

Mete Kaynaroğlu
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              6 Kahveci oy vermiş.
6 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Ahmet Öztürk

 Arthur'un Atelyesi : Ahmet Öztürk


   MISIR TARLALARI

Sonbahar, sessiz sessiz gelir hep. Bir türlü kapıyı çalmaz. Yazı hep yanımızda zannederiz. Oysa, kafamı çevirir çevirmez geri döndüğümde, Red Kit'in çizgi filminde olduğu gibi "Aaaa! Yaz nerede?" olurum. Red Kit de apansız kaçar giderdi maceralarının sonunda. Ve bu şaşkınlığı uzun uzadıya yaşamadan, yaprakların yaşlanmış, kurumuş ve sarıya hapsolmuşhali dağarcığıma gözlerim bu tabloya değer değmez yerleşir. İşte böyle bir rutinde rastladım mısır tarlalarına. Günler geçti, sarılar arttı. Sonsuza doğru küçülüyordum. Mısırlar uzuyordu. Tek tek sarı koçanlar ortaya çıkıyorlardı. Garip bir selamlaşma sürecindeydik sanki. İçine giremiyordum. Korkmuyordum. Yoksa korkuyor muydum? İşte, soru sordum. Yok! Malubiyet yakın o zaman. Püskülleri daha da uzadıkça buraya kadar ulaşacak ve beni ovacaklar. Onları tanımıyorum yakından. Gene de bir samimiyetle sarılacaklar mı? İnsanın eline yapışan kurnaz tüccarlar gibiler mş acaba? Sormuyorum bunları, vazgeçtim.

Liseli gençler her gün yakınından geçiyorlar geveze geveze. Ya mısırları tanımıyorlar, körler ya da bilmediğim bir anlaşma var aralarında. Yaklaşsam mı acabahazır onar oradan geçerlerken? Tehlike yoksa yoktur. Yok yok olmaz! Bunlar körler! Mısırlar ne kadar kalabalıklar görmüyorlar mı? Bence çok ince işlenmiş bir tuzak var akıllarında. Boyumu uzatıp aralarına dalsam kimseler gene göremezler beni. Yoksa ben mi çok ince bir tuzak kuruyorum? Uzaktan sinsice benden kalabalık mısırları izliyorum. Türlü düşler kuruyorum. Garip bir şey dikkatimi çekti. Bunların düşmanı yok sanki. Kargalar nerede? En düşman hava filosu semada bile gözükmüyor. "Nasıl olur?!!" diyorum kendi kendime. Ama sorular hep neticesiz. Çaresizlik; eliniz, kolunuz bağlandığı anlar olarak bilinir. Fakat bu cevapsızlıklar topluluğu çaresizlik değil mi?

Günlerce başka işlerle uğraştım. Mısırlara hiç bakmadım. Yüzümü bile dönmedim. Yılan saçlı Medusa'dan kaçanlar gibi kaçtım. Ama içimde saklı bir korku vardı. Biliyordum, bir gün yüzleşecektik. Ve daha da büyümüş olarak karşıma çıkacaklardı. Bilinçaltıma kadar gizlenmişti bu korku. Ve ben kaçıyordum. Bir keresinde, unutamam; adamın biri aralarına daldı. Tam 3,5 saat bekledim. Ne hışırtısını, ne de geri çıktığını gördüm. Zavallıcık dedim. Acaba iskeleti hala duruyor mu diye merak da etmiştim. Omuz omuza, saf saf ve sürekli güçlenen bu mısır dayanışması beni hayrete düşürmüştü bir kere. Saklanmış korkuyla günler geçti. Dayanamadığım bir sıkıntı vardı içimde. Kendime yetecek kadar çay demledim. Şeker atmadım. Genelde şeker atmam ama böyle sıkıldığım anlarda hiç atmam. Sek içen meyhane erbapları gibi içerim çayımı. Yavaş yavaş kapıya götürüyordu ayaklarım beni. Kapıyı açtım ama karşılara bakamıyordum. Bir yudum aldım tatsız çayımdan. Ayaklarımı, yolu, mısır tarlalarının kenarını gördüm sırasıyla, kafamı kaldırırken. Kalbimin çarpıntısı artık kulaklarımı bile rahatsız ediyordu. Günlerdin bakmıyordun be adam! Ne gereği vardı. Sanki korkularımı yenecek bir adamıydım ki? Bu sorunun cevabı da net değildi. Çaresizlik devam ediyordu. Gözlerim tarlalara vardılar o sırada. Fakat nasıl olurdu! Yahu, en uzun halleriyle günler önce orada bütün güçleriyle duruyorlardı. Oysa şimdi 30-40 cm' lik sapları kalmış geriye. İmkansız, bu jayal olmalıydı. Çayımı yudumladım. Acıydı. Gerçekteydik. Benim korkumu kim biçmişti?yoksa intihar mı etmişlerdi? Bilmiyorum. Korkunç bir ölü boşluk konaklıyordu orada artık. Olamazdı. korkularım tepe taklak olmuşlardı. Belki de, daha da büyüdüler bu bilinmez karşısında. Hala sonbahardı. Her yer sarı ve kahverengiydi. Bu renklerde hakim bir sessizlik de o imparatorluk gizlice yok olmuştu. Etrafta bir tanık göremiyordum. Kimselere de soramadım zaten. Günlerce konuşmadım fazlaca. Çayı hep şekersiz içtim. Dimağımdan köküne kadar bir şeyler kanatılana değin sökülmüştü sanki.

Kuru yapraklar artık havada bile uçuşuyordu kuru rüzgarlarla. Dışarı çıkmalıydım. Kendimi şartladım iyice. Pantolonumu, gömleğimi ütüledim. Saçımı taradım. Katlı bir mendili gömlek cebime koydum. Kapıya çıktım. Sigaramı yaktım ve ölüler diyarına baktım. Dümdüz bir harabeydi işte. Yanından heyecanımı çaktırmadan yürüdüm. Rüzgarın sesi kışkırtıyordu. Ama aldırmadım. Yanımdan geçen bir amcaya selam verdim. Korkmuyordum, her yere gidebilirdim. Öyle miydi acaba? Bilmiyordum. Ama onlar yoktu ve dünyaya kararlıydım. Dünyaya vardım. Var mıydım? Bilmiyordum...

Ahmet Öztürk
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              8 Kahveci oy vermiş.
7 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi


Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.967 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


MAHALLEDE 1

Acık pencerelerden hafif bir rüzgarla gelen
'Kara gözlüm efkarlanma gül gayrı'
Örselenmiş çocukluğumuzun
Turuncu mavi zamanlarında
Güneş alnımızın ortasına vura vura
Sağım solum sobedir
Saklanmayan ebedir…
Komşu bahçelerinin arsızlığa durmuş
Elma, dut, erik ağaçları
İşte tam arkamızda
Tenzile teyzem çok acımasız
Meyvelerini hiç bir çocuk koparamaz
Kirli avuclarımızda
Daha olmamış şeftali, elma hırsızlama
Horoz şekeri, leblebi tozu
Komşu ülkenin pis cüce kralı
Pamuk prensesi yer
Burası İstanbul'da bir yer
İyi kollamazsan cocukları eğer
Onları kuytularda
Kokuşmuş bedenler yer

Sırma Yıldız

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Ya tamam ya bi daha kuyruğunu ısırmıcam söz!..

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


DiKKAT DiKKAT!!!
Kahve Molası olarak İlik bağışı kampanyalarını gönülden destekliyoruz. Ancak ilk başvuruda verilen kan sorunun çözümü için yeterli değildir. İlik nakli nispeten kolay bir operasyon olmasına rağmen, verici gönüllüye çağrı yapıldığında vazgeçilebilmektedir. Bu da ihtiyaç sahibi hasta üzerinde çok daha derin hayal kırıklıkları yaratmaktadır. Eğer kendinizden emin değilseniz bu kampanyaya katılmayı erteleyebilirsiniz.
Toplu müracaatlara öncelik tanındığından olabildiğince gönüllü kahveci biraraya gelebilirsek KM olarak bir bağış kampanyası gerçekleştirebiliriz. Aşağıda Kemik İliği Bankası'nın bu konuda ki açıklamasını okuyabilirsiniz.



09 / 12 / 2004 itibari ile ulaştığımız gönüllü verici sayısı 857 olmuştur.

Kemik İliği Bankamız, yıl sonuna kadar 2500 yeni vericiyi kaydetmek amacıyla bir çalışma başlatmıştır. Bu kampanyada yapılacak olan çalışmada gönüllü vericilerden ücret istenmeyecektir. Gönüllü vericilerden toplanan kanlar kesinlikle yurtdışına gönderilmeyecek Avrupa Immunogenetik Federasyonu ( EFI) Akreditasyonlu ve Sağlık Bakanlığı onaylı doku tipleme laboratuvarımızda çalışılacaktır.
Böyle bir çalışma kemik iliği bankasındaki veri tabanını geliştirmek için yeni gönüllü vericiler bularak doku tipi testlerini yapmaktan ibarettir. Bu çalışma Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü bilgisi dahilinde yapılmaktadır.

Sene sonu itibariyle 2500 vericiye ulaşmamız gerektiğinden bu aşamada gruplara öncelik verilmektedir. Ancak bizim için bireysel olarakta bütün vericiler çok önemlidir. Kemik İliği Bankamıza katılan her bir yeni verici akraba dışı kemik iliği nakli bekleyen hastalara umut ışığı olmaktadır.

Halkımızın yoğun desteğine çok teşekkür ediyoruz ancak bu yoğun ilgi nedeniyle henüz tekrar dönemediğimiz ya da birşekilde bizden cevap alamayan vericilerimizden özür diliyor hastalarımız adına geçici olarak yaşadığımız bu sıkıntı nedeniyle gönüllü verici olma arzusundan vazgeçmemelerini önemle rica ediyoruz

Kemik İliği Bankası

Bağış yapmak isteyenlerin ilik@kmarsiv.com adresine kendilerine ulaşılabilecek telefon numaralarını da yazmak kaydıyla birer mesaj atmaları ve bu sütundan yapılacak duyuruları takip etmeleri yeterli olacaktır.

KAHVECİLER ANKARA'DA BULUŞUYOR...

Tarih: 18 Aralık 2004 Cumartesi Saat 20:00
Yer: Neyzen (Atatürk Bulvarı 211/6 Kavaklıdere (Eski Akün Sinemasından Kızılay yönüne doğru 200 m ileride, NTV Binasının altı.)
Menü:
10 çeşit serpme meze;
Ara sıcak; (hamsi tava ve hamsi köz (karışık)
Ana yemek; (Günün balığı; levrek, çupra, palamut, çinekop; o gün hangi balık gelirse ya da tavuk)
Meyve
Limitsiz içki

Fiyat: 35.000.000 TL. Nakit Ödeme. (Kredi kartı geçerli değil)

Müzik: Ney, klarnet, tumba eşliğinde yemek müziği ve TSM, Napoliten, Türkçe Pop, Grek

Neyzen'in sahibi ve şiir yorumcusu Tanju Bey şiirleriyle gecemize renk katmaya çalışacak.

Neyzen hakkında bilgi edinmek için http://www.hangibar.com/bars/barinfo.asp?barid=B355255620030708 adresinden yararlanabilirsiniz.

Katılım: Yemeğe katılma bilgisi için 16 Aralık 2004 Perşembe saat 20:00'ye kadar vaktiniz var. Bu saatten sonra ne yazık ki masa düzenlenmesi gereği başvuru kabul edilemeyecek.

Katılımcı arkadaşlar kişi sayısı belirterek, raskat380@yahoo.com ve serpil.yildiz@tubitak.gov.tr adreslerine mail yoluyla bilgi iletebilirler.

Yukarı

 

 İşe Yarar Kısayollar - Şef Garson : Akın Ceylan
Yamağı : Ayşe Nur Gedik


Türkiyenin AB üyeliğiyle ilgili çeşitli yorumlar var ve var olmaya devam edecek. http://english.aljazeera.net/NR/rdonlyres/A8F8B2C7-0E09-428A-BB9B-69C00BBE4C95/50238/NEVERENDINGSTORY.swf kısayolundaki yorum ise "el cezire" tarafından yayınlanan yorum.

İnternet üzerinden şahsi eşyalarınızı satmak veya 2. el ürün almak için http://www.sahibinden.com web sayfasını kullanmanızı tavsiye edebilirim. Herhangibir ücret ödemeden üye olup her türlü ilan ve alışveriş için gönül rahatlığıyla kullanabilirsiniz. Ama ne olursa olsun iyi bir tüketici olarak temkinli davranmayı sakın ihmal etmeyin.

Flash animasyonlar konusunda http://www.animaturk.com/ web sayfasını tavsiye edebilirim. Web sayfalarının tamamen tanıdık ve Tükçe olması sizler için bir avantaj. Eğlencelik oyunlar, filmler ve e-kart'lar için bu kısayolu tıklayabilirsiniz.

Orda bir Erciş var uzakta http://www.ercis.net ...Bu sitedeki amaç, Erciş'in ve Ercişli’nin tanıtımına katkıda bulunmak. Anadolu kentlerinin içinde bir çok tarihi ve kültürü zengin kentler mevcut. O kentler zaten biliniyor ve ziyaretçi çekiyordur. Erciş bu kentler arasinda hakikaten kendisini ortaya çıkartamamış, bazi nedenlerden dolayı ihmal edilmiş bir kent...

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


Buddy Spy 2.1.4 [1204 KB] 98/2k/XP FREE
http://www.buddy-spy.com/files/Setup.exe
Bu programla hepinize casus olma şansı veriyorum. Yahoo Messenger kullanıcılarındansınız, arkadaşlarınızın neler karıştırmakta olduğunu merak ediyor ama messenger'i çalıştırıp afişe de olmak istemiyorsunuz. Artık bu casusluğu yapabileceksiniz. Yahoo ID'si olan herkesin kullanabileceği, arkadaşlarınızın görünmez(invisible) olsalar dahi online olup olmadıklarını anlayabileceğiniz, sohbet odasının farkına varıp baskın yapabileceğiniz bir program. Yahoo Messenger aslanlarına tavsiye olunur.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20041216.asp
ISSN: 1303-8923
16 Aralık 2004 - ©2002/04-kmarsiv.com
istanbullife.com