Mutlu Yıllar



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 3 Sayı: 652

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 30-31 Aralık 2004 - Fincanın İçindekiler

 

 Editör'den : İyi Seneler!...


Merhabalar,

Kavgalarıyla gürültüleriyle, savaşları felaketleriyle, acısıyla tatlısıyla, son dakika tsunami golüyle, bir koca seneyi daha geride bırakmak üzereyiz. Kahve Molası olarak 3. yılımızda gene aynı disiplinle sizlere ulaşmaya çalıştık. Kah kızdırdık, kah güldürdük ama çokça sevildik. Sanal aleme sığmamaya başladık yeni ufuklara yelken açtık. 2005'i elimizde dergimiz, gönlümüzde siz tüm kahvecilerin iyi dilekleriyle karşılayacağız. Zaman umutsuzluğu bir kenara koyup umuda yönelme zamanı. Kara gri puslu ne varsa geride bırakıp bembeyaz sayfalara dalma vakti artık. Her yeni günle canlanan Dünya'nın yeni yılda yeniden doğuşuna şahit olma zamanı. Hemen her konuda umutlarınızı yeşertmeye, hedeflerinizi büyütmeye davet ediyorum sizleri. Bakın ben bile birgün Kahve Molası'nı Noel Baba'ya okutacağımı hayal ediyorum. Gülmeyin... Neden olmasın? Yok yok gülün, hem de doyasıya gülün ki güller açsın yüzünüzde.
TÜM KAHVECİ DOSTLARIMA YENİ YILDA SAĞLIK BAŞARI
MUTLULUK BARIŞ VE SEVGİ DOLU GÜNLER DİLİYORUM.

Bugün pikabımıza anlamlı sözleriyle bir dönem hatta her dönem marş olmuş güzel bir şarkımızı koyuyorum. Şenay söylüyor "Hayat Bayram Olsa". Anlaşıldığı üzere yarın çıkmıyoruz. 3 Ocak 2005 Pazartesi, yani gelecek sene buluşmak üzere hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

17 Mesaj/Yorum var. Mesaj/Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Tuba Çiçek

 Rengarenk: Tuba Çiçek


  'DOP' KEREM İLE 'DOPAÇ' ASLI

Bu aralar gene patlamış mısır gibiyim..
Pattırı pattırı; bir civeleklik, bir neş'e, bir şımarıklık, bir şetaret, bir maymunluk ki sormayın.. 'Anlatsam dokunamazsınız mısralarıma' yani, o kadar..

Şenlik, 'Hepiniz Salaksınız' dememle birlikte başladı..
Köşe kadısı misali, suya sabuna dokunmadan, artezyan kuyusuna attığım taşı çıkarmanızı izlerken, kikir kikir kikirdedim vallahi. Çok yaşayın e mi!

Bu köşeyi takip edenler bilir; soytarılık yokuşundan aşağıya 4. vitesle inerken, 'aman başıma bi gelecek var' deyip frene basmak benim işim değil.. Eh hal böyle olunca, önüme çıkan her konuya 'saaa-laaak saaa-laaak' deyip, kahkaha atmaktan da geri durmadım.

Ben böyle ota püsüre sarıp nanik yaparken ve dahi günlerim 'kahkiri kah kah' geçip giderken; Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin gibi efsane ikililer de bu ruh halimden nasibini aldı.

İnanmazsınız, günlerdir kendi kendime: 'Eyvah! Gene eşeğin şeyine şey kaçıracaksın.. Yüz yıllardır halkın dinlediği, anlattığı, sevdiği, kutsallaştırdığı, idol olarak bellediği, türküler yaktığı manevi değerlere ilişme oyarım! Sen de normal insanlar gibi normal şeylere kafanı taksana be kadın!' diye homur homur homurdanmaktayım.

Nihat Genç'in 'Kerem ile Aslı' başlıklı yazısı menzilime düşmeseydi, neredeyse kendimi ikna da edebilecektim hani..

Bir de Kerem ile Aslı gibi destansı aşk hikayelerine sayfalar dolusu övgüler düzen Nihat Genç, yazının bir yerinde: "Daha da güzeli, mucizevi olanı, bugüne değin hiç kimse 'nedir bunlar kardeşim, Leyla da kim, Aslı da kim, Mecnun da ne' diye küçümsemeyi göze alamadı" yazmasın mı? Septik ve asi yanımı durdurabilene aşk olsun!

'İt ürür, kervan yürür.. Şöyle kenara kaçıl bakayım' diye bir güzel beni itekledikten sonra klavye başına oturan septik yanım: "Buyrun Nihat Bey! İşte ben diyorum! Nedir bunlar kardeşim? Leyla da kim? Aslı'ya koim! Mecnun'u yemişim.. Kerem de dopun biriydi zaten.." yazıverdi...
Günahı Nihat Genç'in boynuna artık!

Mecnun'u çöllere düşüren, Ferhat'a dağlar deldiren, Kerem'i cayır cayır yakan aşkın maneviyatını da kutsallığını da yemişim.. Sadist misiniz, mazoşist misiniz kardeşim?

Hayır birşey değil aslan gibi delikanlılar, cillop gibi çıtırlar Mecnun'u mücnunu, Ferhat'ı merhatı, Kerem'i meremi örnek mörnek alıp: 'Ben aşka aşk demem, içinde trajedi mirajedi yoksa' diye heba oluyorlar. (Benim ikilememin mikilememin, kekelememin mekelememin, bununla bir alakası yok tabii. Tamamen asabi bir durum!)

Delikanlılarımız sevdiği kıza aşkını kanıtlamak için oralarına buralarına façalar atarken; genç kızlarımız da kendisi için beton delen yiğidi (eh günümüzde dağlar taşlar beton oldu malum) 'en bi aşık' erkek sanıyorlar.
Neden?
İşte bu Ferhat, Mecnun, Kerem gibi işgüzarların bok yemesi yüzünden!

Sonra da çıkıp 'mutlu aşk yoktur' diyorlar. Olmaz tabii. Mecnun'u örnek alırsan, Leyla'yı kıskanırsan nah mutlu olursun.. Aşkın tanımı yanmaktan, çöle düşmekten, dağ delmekten geçiyorsa; Kayahan'la bir gün, bir yerde nah buluşursun!

Yanıyorsanız adam gibi yanın, şehvetle yanın.. Yazıktır, günahtır.. Ferhat gibi eliniz şeyinizde yanıp gitmeyin!

* * *

Hikayeyi bilirsiniz: Isfahan şehrinin padişahı ile onun haznedarı olan keşişin (ikisinin de) çocukları olmuyormuş. Bu iki kafadar, dinleri farklı olmasına rağmen 'nasılsa çocuğumuz olmuyor' diye, çocukları olursa evlendireceklerine dair ahd ederler. Kör şeytan bu ya, bir gün çocukları olur...

Padişah'ın oğlu olur, adını Kerem (Ahmed Mirza) koyar; keşişin kızı olur, adını Aslı (Kara Sultan) koyar... Lakin keşiş efendi yan çizer ve Müslüman olduğu için Kerem'e kızını vermez.
Heyhat, ateş bacayı sarmıştır bir kere...

Keşiş, o diyar senin, bu diyar benim kızını kaçırırken, fonda 'Ha Bu Diyar' türküsü tıngırdamakta, Kerem de it gibi Aslı'yı kovalamaktadır...

Kerem'in durumu öyle vahimdir ki, hikayenin bir versiyonuna göre; Aslı'nın annesi 'dişçekicisi'dir (o zaman diş hekimliği fakülteleri henüz açılmamış tabii) ve Kerem Aslı'yı bulacağım diye, her dişçiyi kaynanası sanarak 32 dişini de boku bokuna çektirmiştir..

Sanki memlekette Kerem'e kız yok!
Tamam, o zamanlar 'Biz Evleniyoruz, Gelin Kaynana' gibi medyatik pezevenkler piyasada yok, ama 'bir kız öpeceğim' diye bunca eziyet çekilir mi yahu?

Peki onca eziyete rağmen Kerem Aslı'yı öpebilmiş midir?
Nerdeeee!

Detayları boş verin, hikayenin finalinda Kerem ile Aslı bir şekilde evlenir. Amma ve lakin asıl trajedi gerdek gecesinde yaşanır. Zira, keşiş efendi Aslı'nın düğünde giydiği entarinin düğmelerine büyü yaptırmıştır.

Aslı ile halvet olabilmek için pişmiş tavuğa dönen Kerem: 'Azimle şeyeden Aslı'yı deler.. nihohahuhamuamaua... gıpraşma kız dürtecem seni... nihohahuhamuamauaa...' diye erekte oladursun; keşiş efendi de: 'Dürt de görelim Kerem dopu... nihohahuhamauamauhaha' diye hönkürmektedir. Çünkü Kerem Aslı'nın degajesindeki düğmeleri açtıkça, sihirli düğmeler tekrar kapanmaktadır..

(Bizim Kerem aşk destanlarında jönü oynuyor ama üzerinize afiyet biraz ebleh, biraz da beceriksiz! Aslı'nın elbiseyi 'höşürtdedenek' yırtmayı, degajedeki düğmeleri açmadan etek kaldırmayı, oralı, moralı akıl edemiyor! Hiç mi porno morno bişi izlemedin mübarek?)

Yoooo trajedi burada bitmez.. Daha eli şeyinde kalan Kerem 'bir ah' çekecektir ve ağzından çıkan alevlerle tutuşup yanacaktır.. Efendime söyleyeyim, saçlarını süpürge edip Kerem'in küllerini süpürmek isteyen Aslı da, saçından tutuşarak yanacak ve aşıkların bedenleri sevişemese de külleri sevişecektir.. (Hikayenin değişik nüshaları var, biliyorum.. Ukalalık yapanı yakarım!)

* * *

Huzurlarınızdan ayrılırken sözlerime bir tekerleme ile son verir; pire için yorgan, düğme için Kerem yakmayın derim..

Aslı için dağları deldi Kerem,
Aslı ise vermedi bi kerem,
Ben böyle aşkı mikerem..

Reverans efenim!

Tuba ÇİÇEK
tuba@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,488,488,488,488,488,488,488,48
              25 Kahveci oy vermiş.
66 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 ŞURALARDAN BURALARDAN : Oğuzkan Bölükbaşı


YENİYIL, ÖZELEŞTİRİ

Hüznün yayılır ortaya
Ankara bir tutsak şehirdir gecelerde
Işıklar çıkar sadece havalandırmaya
Birde soğuk
Bilmem
Nerede ısınır ellerimiz
Bir eski dosttur ceplerimiz
Adım yalnızca senin bildiğin kalabalık harflerden müteşekkil bir kelime
Taktığın isimden âleme ne
Her gece seni karşıladığımı bilmezler ki
Her sabah uğurladığımı
Bu rüyanın teline dokunmadığımı
Hayale yapışkan akşamlarda
Şiirlere sarındığımı

Aldığın hiçbir şeyi geri vermeyeceğini bilerek
Teslim ediyorum kendimi
Mükellef bir ölüm hazırla bana

Avrupa Birliği doğru mu, yanlış mı, biz neyiz sen kimsin, yaşından başından utan, vay alçak satılmış muhabbetlerinden uzakta böyle bir şiir geldi ilhamıyla, soğuktu ve yazdım.
İnsan yanımızın en güzel tarafıdır duygulanmalarımız. En acımasız insanda bile var olan. Uzaktan bakmaya çalıştığımda Hitler'in Eva Braun'u nasıl sevdiğini düşünürüm. Cuntacılara teslim olmamak için ölüme giden Allende'nin, yine teslim olmamak için intihar eden Hitler'in şeref anlayışları, duyguları aynı mı idi diye düşünürüm. Veya canına kıyamayan Saddam daha mı akıllıydı, yaşamak ne pahasına olursa olsun yaşamak mı, yoksa bazen bir şeyler için ölebilmek mi?

Bu soruların tek bir yanıtı yok, tek yanıtı olmayan hiçbir şey gerçek olamaz, gerçek olamayan şeylerin muhafızlığını yapmak ise tek renkli bir dünya çizip içine hapis olmaktan başka nedir. Fanatizm dedikleri, köktencilik dedikleri, o nedenle sıkıcı ve tek boytludur.

Çok boyutlu olabilmek, geniş ufuklu olabilmek için çok zaman gerekiyor, çok yaşanmışlık gerekiyor. Başkalarının yerine de yaşamayı gerektiriyor. Empati gerektiriyor, karşındakini anlamayı gerektiriyor.

Bir de fizik, matematik bilmek gerekiyor, termodinamik okumuş olmak gerekiyor. İster inanın ister inanmayın, bu dediklerimden haberi olmayan insanların geniş görüşlü, hoşgörülü olmaları mümkün değildir diyeceğim. Bunu kesin bir dille söylerken, kendi çapımda deneyimlere dayanarak bu sonuca ulaştığımı söylemeliyim.

Bir çok ortamda-buna KM de dahil- konuşan ve eleştiri yapan ve fikir söyleyen insanları inceleyerek bu sonuçlara ulaştım. Bir kez de siz deneyin belki siz daha farklı veriler ile bu tezimi destekleyeceksiniz.

Fizik, matematik ve termodinamik gerek şart fakat yeter şart değil tabii ki, ayrıca iletişim kurmayı bilmek, kelime seçmeyi bilmek ve amacının yalnızca karşındakini mat etmek olmaması gerekiyor ki paylaşım yapabilmelisin.
Benim bu konudaki performansım nedir? Ölçtüm , yalnızca yüzde yetmiş oranında başarılıyım, eksiklerim, kelime seçmek, bazen olayları kişisel algılayarak tepki vermek, iletişim bozukluğu olan insanları kaile almamaktır.

Yeni bir yıla giriyoruz sevgili KM okurları, bu yılın son yazısı olacak sanırım, hepinize arzu ettiğiniz güzellikte günler ve seneler diliyorum.
Sevgiyle kalın

Oğuzkan Bölükbaşı
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,829,829,829,829,829,829,829,829,829,82
              11 Kahveci oy vermiş.
11 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Betül Yegül


BİR YANILSAMA HAYAT

-Bu gece acaba hangi elbisemi giysem?
-Beyaz mı giysem yoksa mavi mi?...
-Siyah,siyah,siyah…

Siyah belli etmez içini.Siyah o yüzden.Siyah ki, eksiklikler belirivermesin eğlence mekanında.Siyah ki örtsün saklanacakları… Eğlence adı verilen durumda, eğlenme eyleminin toplu gösterisi amacıyla "gösterişli" insanlar…Hayatı da bir eğlence olarak mı görüyorlar? Bu kahkahaları hangi gözyaşlarıyla ödüyorlar? Ödüyorlar mı ki?
Yarış; bir maske yarışı bu, "kimin daha çok maskesi var" yarışı…
Gün ağardığında temizlikçiler yerden bir kullanımlık portatif maskeleri süpürüyorlar.

Birlikte yaşanılacak bir hayat sanmıştım
Birlikte yapılacak hatalar sanmıştım
Birlikte varılacak kararlar sanmıştım
Ve mutluluklar; birlikte
Sanmıştım.

Oysa birlik denilen şey en az bir adet
"yürekli yürek" gerektiriyordu
Bu kalabalıkta toplasan yarısı bulunmuyordu.

Gece geldiğinde ay ışığı yalnız gönüllüleri aydınlattı. Karanlık isteyenler, gizli kalmayı sevenler kaçtı yine. Oysa kalpler ay ışığında yıkanmalıydı; arınmalılardı kirlerinden.
Ve belki o ışık kâfi gelecekti, kaçarken çarpılacak duvarın "kendileri" olduğunu göstermeye. Kolay yıkılacak duvarlardı, izin verilirse.İçlerine kendilerini katıyordu insanlar, sonra unutuyorlardı orada kendilerini. Başka kimliklere bürünüyor, başka kimlikleri yıkarak büyüyorlardı. Şans eseri yıkıntı kimsenin üzerine gelmemiş ise; ölü, yaralı yoksa…
Gün ağardığında çöpçüler bu enkazları temizliyorlar sokak köşelerinden.Hiçbirşey olmamış gibi devam edebilsin diye hayat.

Hani kurallarımız vardı
Hani hiç kırmızı ışıkta geçmeyecektik
Hani "söz" dü.
Hani yitirmeyecektik içlerimizi bir yerde.
Hani "hiç" olmayacaktık diğerleri gibi…

Tanışıyor muyuz bir yerden?
Tanışmak eylemi iki kişiyi gerektirir
Hep bir eksik çıkıyorsa yoklamalarda
Ya tanımak istemiyor
Ya da tanıtacak kendini bulamıyor demektir.

Döngü içinde döngü…Gündüz geceye varır, insan bambaşka yerlere. Eşyaya ve ruha sinmiş anılar yoğunlaşıp havaya katılmaya başlarlar.Gözler buğulanır yavaş yavaş.Damlalar süzülecek gibi olur o gözlerden. Zamanla ağır gelir bu hava insana, omuzlarına konar kalır o ağır yük…
Fotoğraflar nasıl olduğunu anlamadan bir bakmışsın çıkarılmıştır masanın üzerine. Mektuplar takip eder sırayı.
O duvara yaklaşılmıştır.İş işten geçmiştir çoktan.Kendini görmüştür insan , yanına gidip konuşabilir de onunla, bir selam verip geçebilir de . Yahut görmezden de gelebilir kendini…
"Bir kalbim var uzansam tutabileceğim elimle.Gerisi yalan, gerisi sizsiniz.Siz en az yalanlar kadar kirlisiniz…"
Kirlenmiş bedenleri -daha ziyade beyinleri- gün ağarırken yağmur yıkar.Damla damla, derinin altı değil, ruhun derinlerine kadar işler.Kalbin ömrünü uzatma çabası.

Artık ne renk olduğunu algılayamadığım
Bu kalabalık
Gözüme battığında
Ağlamayacağım.

Dünya var sandığım yokluklarla doluymuş
Ellerim boş kalmış yine.
Ama bu kalabalıkta
Ağlamayacağım…

Bu sabah da her sabah olduğu gibi kendi elleriyle yapıştıracak bu insan kendi parçalarını. Yine onaracak bozulan yanlarını.

Bu sabah da doğrulacağım yerimden
Kendimin ellerinden tutup güneşin denizine
Dalacağım…

Betül Yegül
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,889,889,889,889,889,889,889,889,889,88
              8 Kahveci oy vermiş.
3 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Şifacı Kahveci : Ayşe Nur Doksat


ESKİCİ*

Bu karanlık evin bir ışığı vardı

Yine oldu işte.

Apayrı hepbirlikteliklerle kutluyoruz gidenin mecburi boynu bükük gidişini, gelenin mecburi kendinde yeni yetme yetişişini.

Söndü ah, hani nerde eskici?

Fallar bakıp, baktırıyoruz.

Fallara fallar açtırıp…

Falcı Nur'un ağzından bal damlayacak çoğul eylemlere apaydınlık gözlerimizi, dupduru seslerimizi açıyoruz.

Hatıralarla yaşıyorum şimdi

Bir buzuki telinin tek akorduna bize ait kaç ses saklanır ki?

Bütün ömrüm tükendi eskidi

Bir naylona bir takım elbise sindi.

Şimdi ömrüm tükendi eskici

Oysa, ömre bedel yaşanmış öyle çok an vardı ki.

Al götür eskici

Sabahın ilk saatlerinin tam dakikasında kayısı kıvamını bulan yumurtanın serpinti karabiberli ilk tadında…

Yaşanmamış sevgiyi

O yumurtanın can verdiği hayallerle…

Kurumuş tüm gülleri

Noel Baba misali…

Al götür eskici

Bir naylona koca bir hayatı bir de böyle sindir şimdi.

Bu kuru toprağın bir çiçeği vardı

Yine oldu şimdi.

Apayrı hepbirlikteliklerle kutluyoruz gidenin mecburi boynu bükük gidişini, gelenin mecburi kendinde yeni yetme yetişişini.

Soldu ah, hani nerde eskici?

Fallar bakıp, baktırıyoruz.

Fallara fallar açtırıp…

Falcı Nur'un ağzından bal damlayacak çoğul eylemlere apaydınlık gözlerimizi, dupduru seslerimizi açıyoruz.

Takvimlerle kopardım yüreğimi

Takvimlere kopardığım yüreğimi…

Şimdi konseptlere vakfediyorum.

Bütün ömrüm tükendi eskici

Galiba tereddüt etmeden demeli…

Al çuvalını içeri gel eskici.

Daha nice yıllara şükranla hepimize.

Al götür eskici…

İşte böyle bayanlar baylar, canıma can katan hayranlar …

*Çuvalıyla içeri giren eskici: Devr-i Alem'den Buzuki Orhan Osman

ANur
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              9 Kahveci oy vermiş.
8 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Leyla Ayyıldız

 YazıYorum : Leyla Ayyıldız


  HADİ SÖYLE, EN GÜZEL KIZ KİM?

Bir bankın üzerine ilişti. Teksir kağıdının arasından simidini çıkarıp, ısırmaya başladı.

Beni göremeyeceği bir banka oturup, onu izlemeye devam ettim.

Her zamanki gibi asildi... Duruşunu, oturuşunu, her hareketini yine hayranlıkla izliyordum. Açık krem rengindeki pardösüsünün rengi yıllara dayanamayıp az atsa da, ilk gün giyilmiş gibi temiz ve ütülüydü. Sadece o pardösünün alındığı günü bilen biri onbeş yıllık olduğunu anlayabilirdi.

.....

İstiklal Caddesinde yan yana yürüyorduk. Cıvıl cıvıl bir şeyler anlatıyordum yine...
Neredeyse zıplayarak yürüyordum. Sadece onun yanında yürürken kendimi böyle hissediyordum. Ayaklarım uçarcasına yerden kesiliyordu... Onun yanındayken tüm caddenin en güzel kızı ben oluyordum.... Tüm şehrin en sevilen kızı, tüm dünyanın en mutlu kızı da ben... Tabii tüm caddenin en korunan kızı da bendim. Kalabalık yerlerden geçişlerimizde elini hafifçe belime koyup, kendini bana siper edip, rahat geçmemi sağlıyordu.

Tüm şehrin en seven kızı da bendim...

'İşte buradaydı' dedi. Bir pasajın ikinci katına çıktık, bahsettiği kitapçıya ulaştık. Raflara baktık. Kitapların arasında o kitabı buldu. Sayfalarını birlikte çevirdik. Günler önce bu kitabı görmüş, sonradan almadığına pişman olmuştu.. Kitabımızı aldık, o da ben de yine çocuk olmuştuk. Kitabı sıkıca tutup, 'evet, sonunda aldık' dercesine yukarı kaldırıp, diğer eliyle enseme dokunup, beni kendine doğru çekti. Yine gözlerine takıldı gözlerim. İkimizin gözlerinden de neden silemedik şu hüznü... Yine vardı işte... En mutlu anlarımızda dahi vardı işte...

Pasajdan daha mutlu bir çift çıktı, gözlerindeki hüznü ise boş verin.... Kız daha mutlu... Erkek daha mutlu...

Köşeyi dönerken vitrinde görmüştüm o pardösüyü... 'Pşşşttt dedim, gelsene', 'Hadiii gellll', 'Hadiii yaaaa' ... Hemen mağazaya girip, üzerine giydirttim. 'Çokkk yakıştıııı, çokkkk' diye haykırdım. Yine küçücük çocuklar olmuştuk. Üşüyen ellerimi onun ceplerine sokup. 'Cebi de komacannnmışşş' dedim. 'İki kişilik' ...


.....

Ceplerine takıldı gözlerim. Hala komacandı, hala iki kişilik...

Bu sahil kasabasına iki gün önce gelmiştim. Bir otele eşyalarımı yerleştirip, verilen adrese gittim. Demek bu sokakta yaşıyordu. Evi deniz görüyordu, ne güzel... Sokağından sessizce geçtim. Evinin numarasına bir daha baktım. Evet, adres buydu. Bu evde oturuyordu. Pencereden bakan bir çift gözle karşılaşmaktan korkarak, kafamı çevirmeden pencereyi hissetmeye çalıştım.... Sadece gülümseyen menekşeleri hissedebildim. Yine çiçekleri çok seviyordu...

Sonra kasabada dolaştım. Yıllardır geçtiği sokaklardan geçtim. Deniz kokulu kasabada onun kokusunu aradım...

.....

Sahildeki küçük çay bahçesinde sabah çayımı yudumlarken önümden geçti.

Titredim...

Bir an başım döndü, oturduğum yerde sendeledim. İskemle devrilecek gibi oldu, çay elimi yaktı. O geçti... Hani şu bir andır ama, bir asra sığmaz anlar vardır ya. Öyle bir an... Hani hiç unutulmayacak, hani bir mühürcesine basılacak. Hani bazen rüyalarda kovalayacak, hani, hani, hani hep seninle gelecek. Hani, hatta yüzüne bir çizgi olup, yerleşecek... Çay elimi daha da yaktı... O geçti...

Şakakları ağarmıştı, saçları grileşmişti. Yüzünde oluşan benden sonraki çizgileri fark ettim. İçim ürperdi... Üşüdüm....

Hala çok yakışıklıydı, hala dimdik yürüyordu. Hala omuzları çok genişti, hala 'tıpkı baba gibi'ydi... Seslenmek istedim, yapamadım... O geçti...

Çayımdan bir yudum daha aldım. Yüreğim pır pır atmaya başlamıştı. Bir ağacın üzerine tel ile tutuşturulmuş aynaya takıldı gözlerim. Bir kadın bana bakıyordu.

.....

-Baksana aynaya, ne kadar yakışıyoruz değil mi? Senin boyun Türk kadınlarına göre uzun, ama ben de Türk erkeklerine göre epey uzunum hani.

-Hı hııı... Hadi söyle, sence en güzel kız kim?

-Benim için dünyanın en güzel kızı sensin.

-Yaa, senin için demiyorummm, 'en güzel kız kimm' diye soruyorumm.

-Sensin diyorum ya, en güzel kız sensin.

-Hayır, az önce 'benim için' demiştin...Bence en güzel kız benim. Bence bensem, sence de ben olmalıyım, di mi? Tamam, tamam şakaa, bakma öyle... Saçlarımı toplamak istiyorum.

-Hayır böyle çok güzel, ben yanındayken hep aç saçlarını.

-At kuyruğu yapıcamm yaa...

-Hayır, yapma diyorum... Açık kalsın... Hiç kestirmeyeceksin tamam mı saçlarını... Bir daha hiç kestirmeyeceksin... Bir daha hiç......... yine çok güzel kokuyor...

- Tamam bir daha kestirmiycem... Peki, yaşlı bir kadın olunca n'apıcam? Yaşlı kadınlarda uzun saç olur mu? Aaaa anımsadım, Leman Sam'ın epey yaşı büyük, saçları uzun ve ne çok yakışıyor... Bak anlaşalım, çok yaşlı bir kadın olursam ve o zaman uzun saç yakışmazsa, birlikte kestirelim. Anlaştık mı?... Beyaz gömleğin nerede?

.....

Telle tutuşturulmuş aynada bir kadın bana bakıyordu. Saçları uzundu...

Çayımdan bir yudum daha aldım. Aynadaki kadın ağlıyordu...

Gözyaşları artık durmuyordu. Sarsılarak ağlıyordu. Onun gittiği yöne doğru baktı. Uzakta bir parkın içine girdi, gözden kayboldu.

Aynadaki kadın ise hala ağlıyordu. Küçük bir çocuk gibi iç çekerek, hıçkırarak ağlıyordu... Sümüklü bir kız çocuğuydu artık. Elbisesinin kollarına burnunu sildi. Haa, elbisesi mi ne renkti? Beyaz... Bembeyazdı... Bu sahil kasabasının rüzgarında uçuşacak kadar tiril, tiril beyaz... Üşütecek kadar beyaz... Evet, doğru, sonbahar... Sırtındaki şalı düzeltti. Bir kez daha iç çekti, içi titredi...

Ayağa kalktı. Masaya birkaç bozuk para bırakıp, onun gittiği yöne doğru gitti. Onun geçtiği yollardan. Onun gittiği parka...

Ve pardösüsünün cepleri hala iki kişilikti. O, orada oturuyordu. O, ona dokunabilecek kadar yakındı.

Simidini bitirmişti...

.....

Kalkıp, gitsin mi yanına? Yetsin mi bunca ayrılık?

Beklesin, izlesin mi?

Adam yanında getirdiği çantasından, beyaz dosya kağıtları çıkardı. Sigarayı bırakmıştı, bir sigara yakmadı. Denize doğru baktı, sonra yine kağıtlara...

Kadın... Kadın izledi... Kadın da sigarayı bırakmıştı...

.....

Sonra mı?

Belki sonra devam edecek. Kadının gözleri çok şişti. Şimdilik bu kadar yazabildi...

Leyla Ayyıldız
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              30 Kahveci oy vermiş.
46 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Alper Kutay

 Kahveci : Alper Kutay Erke


  Paramız Yoksa da Şiirlerimiz Var!

Şu şairler ne kadar iyimser insanlarmış böyle, adamlar yarin vefasızlığından başka bir dert görmemişler ömürlerinde. Enflasyon, develüasyon, hakkını alamayan işçi, maaş kuyruklarında ömür tüketen emekli, milli gelirin adaletsiz dağılımı, emperyalist dünya düzeni vesaire vesaire... Bunların hiçbirini dert etmemişler kendilerine, dertsiz, tasasız olup bitenden habersiz yaşayıp geçmişler... "Pervam yok verdiğin elemden; / Her mihnet kabulüm yeter ki, / Gün eksilmesin penceremden" diyen Cahit Sıtkı, parasız pulsuz da olsa yaşamının tadını dile getirmişti şiirlerinde, kader O'na pencereden eksilmeyen günün yeter bir mutluluk olmadığını acı bir şekilde göstersede...

Bu gün düşlerini şiirlerine yansıtan şairlerin dünyasından hala istifade ederken, arasıra gerçek dünya ile bir başımıza kaldığımız anda ürperiyor insan. Devrik bir diktatörün yıllarca saltanatı uğruna yaptığı zulüm, sebep olduğu savaşlar, aldığı yüzlerce can... Nerdeyse dünyayı dinler arası kutuplaşmaya sokacak kadar azan terör, Ortadoğu' da halen devam eden bir başka savaş daha... Neyse, biz yine bu konuları erbaplarına bırakarak "Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın ' Bir alem-i hayale dalan ab uyanmasın" diyen Yahya Kemal" e uyup dönelim kendi dünyamıza.

Bir günümüz şairinin dediği gibi "boşverin abiler, paramız yoksa da itibarımız var" dahası şiirlerimiz var, aşklarımız var, umudumuz var, "Düştüm yeni bir aşka / Dünyanın bundan başka bir pul etmez gerisi" diyen Orhan Seyfimiz, gözleri kapalı İstanbu'lu dinleyen Orhan Veli'miz var, "Serin serin Kapalıçarşı / Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa"...
Boşverin abiler paramız yoksa da edebiyatımız var!!

*****

Erkekler

Posta Gazetesi yazarlarından Güler Kazmacı "Biz Kadınlar" diye başlayan dünkü köşesinde "kadının bir erkeğe aşık olduğunu nasıl anlarsınız" temasını işlemiş. Hoşuma gitti, ben de konuyu "bir erkeğin bir kadına aşık olduğunu nasıl anlarsınız" şeklinde karşı cepheden ele alayım dedim.

* BİZ ERKEKLER, açılan her alakasız konuyu dahi sizin özel yaşamınıza getirmeye çalışıyor ve sizinle ilgili en ufak ayrıntıyı bile unutmadığımızı her fırsatta ıspatlamaya çalışıyorsak...
* BİZ ERKEKLER sizinle dialog halinde iken ses tonumuzu lüzumundan fazla inceltip, kendimize kibar, duygusal, romantik bir hava verip, başkalarına karşı düzensiz kullandığımız cüklelerimizi size karşı seçici kullanmak adına kendimizi paralıyorsak ve sohbetlerimiz sık sık bu seçicilik yüzünden kesintilere uğruyorsa
* BİZ ERKEKLER sizinle beraber olduğumuz zamanlar cep telefonumuzu kapatıyor ve isminizi mümkün olduğu kadar az telaffuz etmeye çalışıyorsak (Ağzımızdan yanlışlıkla başka bir isim çıkıp, bütün her şeyi berbat etmesin diye)
* BİZ ERKEKLER, sizin çok az kişinin bildiğini sandığınız özel sırlarınızı biliyorsak ve bu sırları size karşı teşhir etmekten sakınmıyorsak. (Eğer bir beraberlik yaşarsak ve beni aldatırsan hemen duyarım mesajıyla gözdağı vermek için) karşınızda size yürekten bağlı bir erkeğin olduğu yorumunu teretdütsüz yapabilirsiniz. Benden bu kadar tüyo yeter, tüm sırlarımızı açığa vuracak değilim ya...

*****

Eski Aşk

Hiç ummadığı bir anda O'ndan aldığı bir haber tüm planlarını ve düşüncelerini altüst ediyordu. Oysa karşısındaki kişi O'na alabileceği en büyük müjdelerden birisini veriyordu, sevincinden deliye dönmesi gerekirken, gözleri kör bir noktada kilitlenerek, mimiksiz, bembeyaz bir ceset görünümüne bürünüyordu.

Karısını taparcasına seviyordu, her geçen gün siyahın saflarına katılmasıyla baskınlığını arttıran ak saçlarıyla, her senenin bir çentik daha atarak karalama defterine döndürdüğü suratıyla zamana karşı mağlup olmuş bu adam. Her gece kendisine bir şans daha tanıması için açtığı telefonlar yüzüne kapanmıştı. Uzun kış gecelerinde boşu boşuna beklemişti penceresinin önünde ve hatırını kıramayacağını sandığı dostlarını aracı yapması bile bir sonuç getirmemişti.

Bir daha hiç giremeyeceği o kapıdan çıkarken geriye döndüğünde daha ne olduğunu bile anlamayan ve biraz evvel kendisine öğretmeninin "yıldızlı pekiyi" verdiği ev ödevini göstermeye gelen kızının hayali gitmiyordu gözlerinin ö nünden. Evliliklerinin o altın meyvesi bile kurtarmaya yetmemişti yuvalarını...

Aradan aylar geçmesine rağmen hala bir umut vardı içinde ak saçlı adamın. tüm nankörlüğüne rağmen hala seviyordu eski karısını ve hala eskisi gibi mutlu bir yuvanın hasretini çekiyordu.

İşte o sönük umut gerçeğe dönmüş ve tüm çırpınışlarını görmezden gelen o kadın sonunda insafa gelmişti. İlişkilerini yeniden gözden geçirip, bir kere daha deneyebileceklerini söylemişti, haberi getiren bir ortak aile dostlarına.

Küçük kızı burnunda tütüyordu, evi ve eski karısıda. "Hadi hemen toparlan, gidelim" diyen arkadaşının suratına uzun uzun baktı, sonra en ufak bir tereddüt bile içermeyen ses tonuyla "çok geç artık" dedi. Galiba aylardır ayaklar altına aldığı gururu artık özlemleri, sevgileri ve hayallerinden daha ağır geliyordu.

Alper Kutay Erke
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              6 Kahveci oy vermiş.
6 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Köpüklü Kahve : Müge Ünal


Ruh Eşi..

Ruh Eşi.. Var mı? Gerçek mi? Hayal mi? Uzun zamanlar aşkı bulamamış insanların ilk bulduğu anda ki tesellisi mi? Nedir bu? Gelir geçer mi? Biter gider mi? Sabun köpüğü mü ? Yaz yağmuru mu ? Geldiği gibi gider mi? Giderde kalır mı aşk gibi izi... Sadece yanılsama mı? Hayal mi? Aman yoksa karşımdaki hayalet mi?

Hani herşeyin bir açıklaması var ya artık ? Bu da kimyasal mı? Açıklayabilecekler mi? Yoksa gerçekten yok mu?

Bilmiyorum nasıl olduğunu? Açıklayamıyorum da. Bir bilen varsa söylesin. Çözsün bunu ? Yoksa ben çözüleceğim düşünmekten ilmek ilmek...

Nasıl olurmuş. Anlatabilirim. Ama açıklayamam. Belki de aşk gibi kimyasal denklemlerle siz anlatırsınız !... Onu da bilemem. Bildiğim şey var işte. Eğer bu kadar yoğun hissedebiliyorsam. Yaşayıp, ruhumla tadabiliyorsam... Var diyorum var. İnanın var, işte...benim yarım işte orada. Gözümüm önünde, elimi uzatsam dokunabilirim. Gidip yanağından da öperim.

Başka ne olabilir ki... Nasıl olur bu kadar. Bunca yıldır getirdiğim, kazandığım, taşıdığım tüm zevklere nasıl sahip olabilir ki ? Nasıl benim aldığım gibi keyif alır yaşamın detaylarından. Olmaz ki.. Ben başkayım o başka... Hayır aynı hayatı bile yaşamadım ki onunla... Yoksa herkes aynı mı birbiri ile... Aslında herkes aynı mı diğerleri ile. Peki neden hissetmedim sizden birine. Kolay mı öyle...Yok işte...

Benim sevdiğimi sevecek, aldığım hazları, keyifleri alacak, nefreti aynı, kederi benzer...

Ayrı zamanlarda, farklı kişilerle, aynı yerlerde, aynı duygu hissedilecek. Bir araya gelindiğinde anlatılacak heyecan ve keyifle. Her cümle "aynen, aynen" ile bitecek.

Biter mi bu da tüm duygular gibi. Tüketinir mi bilmiyorum. İnanın inanmak istiyorum. "Bitmez bu aşk değil ki" demek istiyorum.

Herşey bir denge ya... Artı - Eksi, Siyah - Beyaz, İyi - Kötü, Güzel - Çirkin, Doğru - Yanlış.

İşte benim diğer yanım, diğer parçam. Dengem. Ruhumun diğer yarısı. Kim olduğu önemli mi ki? Sahip olmak, ait olmak, kocaman bir hayatı dizdize yaşamak.

Tüm bunlar mı? Yoksa,... yanında kısacık bir an bir evreni paylaşmak mı?

Benim tercihim belli. Siz de bulur iseniz yapın tercihinizi...

Kolay ise tabii :o)

Müge Ünal
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,869,869,869,869,869,869,869,869,869,86
              7 Kahveci oy vermiş.
14 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Gülcan Talay

 Gülümse'nin Dilinden : Gülcan Talay


   Yılbaşı ve ülkesel serüveni

10
9
8
7
6
5
4
3
2
1
ve… Bildiniz. Yeni yılın ilk sesleri bunlar. Eskiye sünger çektiğimiz; unutmak, eski olan her şeyi kapının önüne koyup yeni bir sabaha uyanmak istediğimiz bir günün son anları yaşadığımız. Dünden aldığımız dersler ile yarını kurgulama telaşı…

Yaşanan her saniyenin değerini anlamak için 365 günde bir karşımıza çıkan bir fırsattır 31 Aralık gecesi… Küslüklerin sona erdiği, yeni dostluklara yelken açılan bir limandır… Aşktır, şanstır… Dahası çoğumuz için yeni bir hayattır, yeni bir başlangıç. Rengi kırmızıdır ve muhtemelen dünyada kutlanan en eski özel gündür.

İlk olarak; gününüzden yaklaşık 4000 yıl önce Eski Babil' de, bugünün coğrafyasının Irak'ında, ilkbahara denk düşen bir zamanda kutlanmaya başlanmıştır. Daha sonra Mısırlılar, kuru topraklarına hayat veren Nil Nehri'nin taştığı eylül ayında kutlamışlar, yeni yılı kutlama geleneğini devam ettirmişler. M.Ö. 46 yılında Roma' da, Julius Caesar tarafından kabul edilen ve günümüzde halen kutlamakta olduğumuz takvimle beraber ocak ayının ilk günü olarak belirlenmiş ve haliyle 21. yüzyıla kadar ulaşmış bir gelenektir.

Yeni yıl adetleri her ülkeye göre farklılıklar göstermektedir. Örneğin İspanya' da, gece yarısı 12' de, 12 adet üzüm yeniyor ve her bir üzüm tanesinin yılın her ayına şans getireceğine inanılıyor. İskoçlar ise, yeni yılda evlerine giren ilk kişinin kendilerine iyi yada kötü şans getireceği inancında. Eğer bu kişi koyu saçlıysa ve hediyesiyle gelmişse, ev sakinleri oldukça kısmetli bir yıl geçirecekler demek! Japonya' da da, 31 Aralık gecesi çanları 108 kez çalıp, ardından kahkahalarla gülmeye başlıyorlar ki, kötü ruhlardan arınılsınlar.

Çin : Ayrıntılara takılı insanların "detaylar" ülkesi… Geleneklerin belki de bütününü oluşturduğu bu sonsuz üretim ve her daim üretim ülkesinin geleneksel yeni yılı… Bizim takvimimize göre 21 Ocak - 19 Şubat arasına denk düşen, Çin Takvimi' ne göre belirlenen bir gündür. 1912 yılında ulusal takvimi kabul etmiş olmalarına rağmen, geleneklerine düşkün olan Çinliler için, Ay Takvimi' ne göre belirlenen ve 5000 yıllık geçmişe sahip Çin Takvimi' ni esas alarak kutladıkları, "Bahar Bayramı" olarak da adlandırılan geleneksel yılbaşı önemini halen korumaya devam etmektedir. Ayrıca en büyük ulusal bayramlarıdır. Gerçek tarih, dünya ve ayın hareketleriyle doğru orantılı karmaşık bir denklem sayesinde belirlenebiliyor. Çin yılının ilk ayının 7'sini "insan günü" olarak kutlanarak, yılın tüm doğum günleri kutlanıyor ve herkes aynı günde 1 yaş yaşlanıyor.

Japonya : Batılı toplumlar tarafından belki de biraz fazla gelenekçi kabul edilen bu ada topluluğunun belkemiğini Konfüçyüs öğretisi oluşturmakta; "Her şey bir güzelliğe sahiptir, fakat bunu herkes görmez." Aydınlık zihinler, gelenekler ve mistisizm toprakları: Nüfusunun % 90' ını Budizm ve Şintoizm mensuplarının oluşturduğu ve doğal olarak Christmas' ın kültürlerinde pek yeri olmayan Japonya' da "eski yılın son büyük günü"nün kutlandığı Oshagatsu Festivali, adeta dinsel bir bayram havasında geçiyor. Geçmiş yılın günlerine set çekme yemekleri düzenleniyor, evler temizlenmenin ötesinde arındırılıyor, kutsal saydıkları nesnelerle donatılıyor ve kötü ruhlar kapı dışarı deliyor. Japonlar; 31 Aralık'ın 1 Ocak'a döndüğü gece yarısı, ya Budist mabetlere gidiyor yada Şinto seramonilerine katılıyor. Yılın ilk günü Ganjitsu, Japonlar için son derece önemli olan tebrik kartlarına kavuştukları, bir nevi dinlenme günü. Daha önce de belirttiğim gibi, 31 Aralık gecesi 108 adet çan çalınıyor. Çünkü bu, insanı 108 günahtan arındırmanın ve yıllar arasındaki devir teslim töreninin işitsel bir göstergesi ve kötü ruhlardan arınmanın bir simgesi.

İrlanda : Hallowenn' in anlamını ortaya koyan esaslı bir gelenek… Yaza, güneşe, aydınlık göklere ve verime adanan bir zaman döngüsü… İrlandalılar' ın yeni yılı olan "Samhain", doğayla bir bütün olarak yaşayan Keltler' in İrlanda' ya henüz yerleştikleri yıllarda ölülerin efendisi olan Shaman' a saygılarını sunmak için düzenledikleri törenlerin günümüze bir uzantısı ve yaza veda anlamı taşımakta. Yüzyıllar önce Keltler, ekinlerini büyüten güneşin, sonbaharla gölgelenen yüzüne, kış aylarıyla inen perdeyi kaldırmak ve tekrar yaza dönmesini şansa bırakmamak amacıyla 31 Ekim' de göklere ulaşan ateşler yakarak, güneşi yeniden buluşacakları güne kadar yapacağı yolculuğa uğurluyorlar. Ertesi sabah, herkes küller arasından bir odun parçası alarak evine götürüyor… Bu onlara iyi şans getiriyor. Günümüzde Halloween olarak da bilinen bu önemli günün başka özelliği ise, ölülerin dünyaya geri döndüğü gün olması. İnanışa göre ateşler onları uzak tutuyor. Genç bir İrlandalı kız, Kelt yeni yılında yastığının altına sarmaşık dalları koyarsa, rüyasında gelecekteki eşini görüyor. Kelt Takvimi 13 aydan oluşuyor ve kökeni Ay Takvimi. Bu takvimdeki bir yıl 8 parçaya ayrılmış ve hepsi birer festivalle kutlanıyor…

Türkiye: Dinlerin, dillerin, milletlerin ve kıtaların birleştiği, iç içe yaşadığı; yeşilin maviye nispet yaptığı bir cennet köşesi… ve bu cennet köşesinde, son yıllarda daha yoğun şekilde kutlanmaya başlansa da, etnik kökeni belli dinlere dayanan, genellikle batılı Hıristiyan milletlerine atfedilmiş Yılbaşı/Noel kutlamaları, din adamlarımız tarafından "mubah" kabul edilmiş bir gelenektir. Genel olarak Türkiye' de yılbaşı gecesi; tv. de televizyon izleyip, tüm ailenin bir araya geldiği, yemeklerin, tatlıların, meyve ve kuruyemişlerin servis edildiği bir altın (bilet) günü gibidir. Eski yılbaşı kutlamalarının baş simgesi olan, sene de bir televizyona çıkan dansözler ve kabareler; günümüzde, dansöz gösterileri sürekli gösterilir hale geldiğinden önemini yitirmiştir. Kabare gösterimleri de yok denecek kadar azdır.

Verdiğim birkaç örnekle, bir çok dinde, ülkede, kıtada farklı zamanlar ve şekillerde kutlansa da, tüm dünya insanlarının bir ağızdan söylediği bir barış, bir uzlaşma şarkısı olan yeni yılda, biz de uçsuz bucaksız koroya katılarak, tek bir ağız olup, haykıralım:

Hoş geldin 2005!

Sesinizi duyamadım… Tekrar lütfen..! İşte böyle.

Güzel, sağlıklı, mutlu, bol paralı ve aşk/sevgi dolu bir yıl dilerim…

Not : Ülkelere göre yılbaşı gelenekleri, Antalis Dergisi, Aralık-Ocak-Şubat sayısından derlenmiştir.

Gülcan Talay
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              9 Kahveci oy vermiş.
16 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Cüneyt Göksu

 Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu


   2005

Son yıllarda, yeni seneye girmeden önce Pirelli Takvimi heyecanla beklenir oldu.
Hangi güzel insanlar, nasıl ve nerede poz vermişler?!

Bu sene de ben bir takvim hazırlamaya karar verdim.
Takvimimde, "kendi penceremden", 2004'ün önemli olayları ve insanları yer alıyor.

2005'dende tek dileğim herkes için "Barış" dolu geçmesi! Birbirinin yaşama hakkına ve şekline saygılı, "ben" değil "biz" diyenlerin çoğunlukta olduğu insanların,"insan" gibi yaşayacağı yeni bir yıl diliyorum.

























Cüneyt Göksu
cuneytgoksu@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              9 Kahveci oy vermiş.
16 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Meriç
Fotoğraf: Recep Pehlivanlar

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.087 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


VE BİRİLERİ ASLA ÖZÜR DİLEMEYECEK

Ne kadar da yakındır bazen
Zavallı varlığımız çöp tenekelerine
Hayatı reddetmenin bedeli
Erkenden artık haline gelmekle ödenmektedir
Ümitsiz, beklentisiz
Hiçseksüel, çok-seksüel
Artık uzatmaları yaşayan varlığımızın
Yeryüzündeki izdüşümü
Torbalı kadınlara, evsizlere
Keşlere ve hain cücelere dönüşürken
Geriye komşu ülkenin kralı ya da
Efendisi tarafından yenmiş
Çocuk gülüşlerini, günışığını ve hiç kullanılmamış
Birinci elden satılık ruhlarımızı bırakmaktadır
Ölememiş olmanın ızdırabı ise
Her seferinde
Atomlarına kadar parçalanıp yeniden
İnsana dönüşen bedenlerimizin eşliğinde
Çığlık cığlığa bir senfoni olup
Boşluğa yayılmaktadır
İşte tam orada
Doluluğun içinde
Uğursuzluğun besili bedeni
Şans yıldızının altında ışımakta
Artık günışığı onların omuzlarında parlamakta
Peynire dönmüş bedeleri tıslamaktadır:
'VER VER DAHA
ÇÜNKÜ İSTİYORUM! '
Onlar!
Yani sizler
Evet siz doğuştan şanslılar
Altın yaldızlı spermler
Fırsatçı dübürü çatlaklar
Balkabakları. Yılan gönleri
Sizler kanı şamataya boğup
Üzerine işediniz
Ya bizler?
Karanlığın kör çığlığı
Taşa bassa iz olanlar
Yenilgi kumkumaları
Köprüaltı tırtılları
Bi boka yaramayanlar
Bize düşense
Beklemek anoson maviliğinde
İlahi çöpcüleri
Kokuşmaya çeyrek kala!…
Ya sen?
Hele sen!
Zamanın ak sakallı sahibi
Kozmik zeka
İlahi ve sonsuz bilinç
Öncesiz ve sonrasız olan
Parmağını Adem'in suratına sallayıp
Koyduğun bir yığın yasakların karşılığında
Vadettiğin mutluluk ülkesinin
Bizleri artık ilgilendirmediğini bilmeliydin!
İşte bunun için
Yüzümüzde nanik işareti
Dudaklarımızda sonsuz bir sırıtışla
Aynalarınız olacağız hepinizin
Hiç bitmeyecek o kışta!

Sırma Yıldız

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin



Yukarı

 

 İşe Yarar Kısayollar - Şef Garson : Akın Ceylan
Yamağı : Ayşe Nur Gedik


http://www.tev.org.tr/BirMilyonEkart/Default.asp
Bu yılbaşı sevdiklerimizin yeni yılını TEV e-kartlarıyla kutlayalım. Ulaşacağımız toplam 1 milyon e-kartla yeni yılda çocuklarımızın eğitimine katkıda bulunalım.

http://www.buddybearsinistanbul.com/default.asp
Bir dostumun hatırlatmasıyla İstanbul'daki güzel bir etkinliği atladığımı farkettim. Oysa gözlerimle görüp, ellerimle de ellemiştim. Evet belki birçoğunuz gördü ama görmeyenlerin mutlaka gitmesi gereken bir festival var İstanbul Tepebaşı'nda. "HOŞGÖRÜ FESTİVALİ" Birbirinden güzel ayıcıkları görmek aralarında yapılan etkinliklere katılmak için tutun çocuklarınızın elinden ve gidin mutlaka. Ayıcıkları önceden incelemek isterseniz buyrun size adresi.


http://www.odtumd.org.tr/etkinlik/40yil/sevgidamlalari/info.htm
Sevgili Ahmet Kemal Üner'in önderliğinde hazırlanan bir değerli CD çalışmasına gidiyor bu link. ODTÜ Mezunlar Derneği'nin burs çalışmalarına katkıda bulunmak üzere hazırlanan bu CD için bakın ne diyorlar; "Derneğimizin 40. yıl projelerinden biri de, 1965'lerden günümüze, üniversite yıllarımızda popüler olmuş, hepimizin sevdiği, mırıldandığı "sevgi" temalı şarkılardan oluşan CD projesidir. CD projemize yapacağınız katkıyla da gerçekleştirmek istediğimiz hedefe erişmemizi ve burs fonumuzun yaygın tanıtımını sağlayacaksınız." Nostaljik şarkılardan oluşmuş bu CD'yi hayırlı bir iş için edinmek isteyeceksiniz umarım.

...24soru, binlerce kişinin aynı anda oynayabildiği bir online bilgi yarışmasıdır. Bilgisayarınıza yüklediğiniz ufacık bir program, size saatte bir tane olmak üzere gün boyunca yirmi dört adet soru sorar. Sorunun saatin hangi dakikasında geleceği önceden bilinmez. Amaç, yarışma dönemi boyunca mümkün olan en fazla soruya doğru yanıt vererek sıralamalarda yükselmektir... devamı için http://www.24soru.com/ . İyi eğlenceler.

Günlük falınız'ı merak ediyormusunuz? ...Bir süredir içinizde bir şeylerin eksik olduğu duygusuyla yaşıyorsunuz. Nedenini, bir süre önce yaşadığınız bir ayrılığa bağlamanız anlaşılır bir şey. Bu duyguya kendinizi alıştırabilir, üzüntünüzün yerini tatlı bir özlemle değiştirebilirsiniz... http://fal.tnn.net

Bilgisayarınızdaki gizlemeyi düşündüğünüz klasörler için güvenli ve tamamen ücretsiz bir program istermisiniz? İşte size Türkçe açıklamalı bir program, hem de bedava. http://www.barbar.programlari.com/ kısayolunda yapacağınız kısa bir incelemenin bilgisayarlara bakışınızı biraz olsun değiştireceğine eminim.

http://www.incikutusu.com/
Sevgili kahvecilerden Zuhal'in özenle yıllardır hazırladığı ekartları ve özel sayfaları yeni yılı bahane ederek sevdiklerinize yollamak istemez misiniz? Haydi o zaman doğru İnci Kutusu'na.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler



FunPhotor 2.6 [5800 KB] 2k/XP 10 günlük deneme sürümü
http://www.funphotor.com/download/download.htm
Hoş bir resim editörü. Bir paranın üzerinde kendi resminizi görmek ya da Michael Jackson olup dansetmek isterseniz, sizin için ideal. Hazır resimlerden seçebildiğiniz gibi kendi resimlerinizi üzerinde de değişiklik yapacağınız yeri işaretliyor ve diğer resimle birleştiriyorsunuz. Yaratıcılığın sınırı yok. Örneğin yandaki resim benimle Noel Baba'nın bütünleşmiş hali:-)) Yakışmış ama değil mi? Yalnız 10 gün sonra kullanmaya devam etmek için 29 doları gözden çıkarmak gerek. Ya da:-)))

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20041230.asp
ISSN: 1303-8923
30 Aralık 2004 - ©2002/04-kmarsiv.com
istanbullife.com