Kahve Yanında Dergi



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 3 Sayı: 660

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 12 Ocak 2005 - Fincanın İçindekiler

 

 Editör'den : Şu sayıları bir alsak!..


ABONE OL!Merhabalar,

Fazla vaktinizi almak istemiyorum. Öncelikle söylemem lazım, Abonet'ten hala sayıları alamadım. O nedenle dün başladığım serzenişe gönül rahatlığıyla devam edebilirim:-)) Hoş işime de geliyor sanki, bildirim geciktikçe abone sayısı artacak benim de moralim düzelecek diye umuyorum zahir. Dün bir miktar kıpırdanma olduğunu itiraf etmeliyim ama hala istenilen kıvama gelmedi. Dergimiz basılmak üzere matbaaya girene kadar abone sayımızı yukarılara taşımamız gerek. Bu da 1-2 Şubat'a denk geliyor. Bunun nedeni, Abonet'in isteyeceği dergi adedini onlara yapılan abonelik başvurusunun belirleyecek olması. Asıl öğrenmek istediğim soruya ise hala bir cevap alamadım. İlgisizliğin gerekçelerini merak ediyorum. Bir dostum abone olurken "Vallahi benimki ilgisizlik değil, vakitsizlik." demiş. Yapmayın n'olur. Sadece birkaç dakikanızı ayıracağınız bir işlem için vakit bulunmaz mı? İstenirse bulunur. Dolaylı yoldan kulağıma çalınan bir başka gerekçede ise "Derginin postada kaybolma olasılığına karşı, bir bayiden almayı tercih ederiz" demişler. Önvelikle tekrar belirtmek isterim, Kahve Molası Dergisi dağıtımcılara teslim edilip bayilerde satılmayacak. En azından şimdilik. Eğer satış rakamımız 3-5 binlere gelirse o zaman zil çalıp oynarken dağıtımcıların da peşinde koşarız, o başka bir konu. Ama şu anda basılacak 1500 adet dergi sadece abonelere elden teslim edilecektir. Belki bir miktarını belli başlı büyük kitapçılara, sadece almak isteyenlere adres gösterebilmek için, verebiliriz. Ama ne yalan söyliyeyim henüz bu konuda kimseyle konuşmuşluğum yok. Posta da kaybolma hadisesine gelince, bir kere buna imkan yok çünkü posta ile göndermiyoruz. Aktif Dağıtım bildirdiğiniz adreslere gelerek imza karşılığı dergilerinizi teslim edecek ve, eğer seçiminiz o yöndeyse, ücretini tahsil edecek. Yani kaybolma olasılığı sıfıra yakın. Abone formunda ki gecikmeler, hatalar sorun olabilir. Bu konuda çalışma yapacaklarını biliyorum. Ancak bu aşamada sorun yaşadığınızda telefon ile başvurup kaydolmayı seçebilirsiniz. Dergiye gelince, doğum başladı. Sayfalar birer ikişer canlanıyor. Hemen bayram ertesi herşeyin hazır olması planlanıyor, olacakta.

Bugün Hümeyra'dan Kördüğüm'ü seçtim sizler için. Bir yandan onu dinleyin bir yandan da abone formunu doldurun. Elimden gelse kahve servisi de yapacağım ama henüz internetten sıvı nakli olayını keşfedemediler. Eli kulağındadır, yapar Japonlar:-)) Bu dergi çıkıp işler rayına girene kadar benden size huzur yok, bunu böyle bilesiniz. Haydi hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

6 Mesaj/Yorum var. Mesaj/Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 PASTORAL EFEMER : Zeki Yıldırım


ÇÖZÜM

Yaşadığımız şu zaman boyutunda "yönetici olmak" hep iki adım geri durduğum bir talep olmuştur. Benim gönlümde olduğu şekilde yönetici adil, demokrat, sevgi dolu, dürüst olma gibi özelliklerle birlikte pratik etkili ve tartışma getirmeyen çözümler bulabilmelidir. Yani zaman zaman duygularıyla omurilikten yönetilen bir insanın yapacağı iş değildir. Hele etkili çözümler konusunda tam bir kısırlık içinde olduğum ise diğer bir gerçektir. Ama Abdurrahman Çelebi olma hep bana kalmaktadır.

Akıllı bir yönetici nasıl olmalıdır sorusuna güzel bir yanıt olması açısından bir orta öğretim kurumunda yaşanmış bir olayı anlatmak istiyorum.Örnek gerçek bir olaydan alınmıştır: ABD'nin Oregon eyaletinde bulunan bir okul ciddi bir problemle karşı karşıya kalmıştır: Bazı kızlar, tuvalette dudaklarına gizlice ruj sürmekte, üstelik bununla da kalmayıp lavaboların üzerinde bulunan büyük aynaya rujlu dudaklarının izlerini bırakmaktadırlar. İş iyice ilerleyip, düzinelerce dudak izini aynadan temizlemek içinden çıkılamaz hale gelince okul müdiresi duruma el koyar. Bir gün, öğretmenlere talimat verip ruj süren tüm kızları tuvalete getirmelerini söyler. Kızlar tuvalette toplanınca müdire onlara yarattıkları sorunu anlatır. Aynadaki izleri göstererek onları her gece temizlemek zorunda kalan hademenin çektiği eziyetten söz eder: "Bakın, o kurumuş ruj lekelerini temizlemek inanın çok zor. Görevli arkadaşımız simdi size bunları ne zorluklarla temizlediğini gösterecek".

Bu sözü duyan hademe derhal uzun temizlik fırçasını eline alır. Tuvaletlerden birinin kapısını acar, fırçayı tuvaletin içindeki suya daldırıp çıkarır ve aynayı bir güzel temizler! Bu olaydan sonra bir daha asla aynada ruj lekesi görülmez !!!

Zeki Yıldırım
zekiyildirim@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              3 Kahveci oy vermiş.
7 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Sibel Uygun

 Kahveci : Sibel Uygun


  Ne olur Gitme!..

Yüreğimde bir sızı hissediyorum. Hep gideceğin gün geliyor aklıma, varlığın da bir o kadar acı veriyor. Bazen herşey çok güzel, bir anda tüm sevgin sarıyor benliğimi. O kadar sevmişim ki, bütün olumsuzluklar bir anda siliniveriyor gözlerimin önünden ve sadece sana olan aşkım yüreğimi coşturuyor. O an dünyanın en mutlu insanı benim.

Ama sonra bir an geliyor, sadece gerçekte olması gerekenlerin farkına varıyorum ve bir o kadar olmayışın beliriveriyor içimde. Aslında yoksun, hayatın başka bir çizginin üzerine çizilmiş. Başka yerde, başka alemlerde yaşıyorsun. Ben her zamanki gibi yanlış yerdeki, yanlış zamanlar içindeki, yanlış insan rolündeyim.
Ne kadar uğraşsam da hiç bir çıkış yok. Kapalı yoldan geçebilme ihtimali kadar zorlukların arasında çabalıyorum. İnsanlar savaşır ve bir sonuca varırlar. Ya kazanırlar ya da kaybederler, ama sonuçta tek taraf galip gelir en azından ve bir anlamı vardır yapılanın ya benim yaşadıklarım?..sonuçsuz bir savaş bu.
Ne kazanabildik, ne de kaybettik...

Ne olacak?
Nasıl olacak?
Ne yapabilirim?
Ya da, ne yapmak zorundayım?
Hiç bir soruya cevap yok aslında. Ben bu duruma nasıl düştüm? Desem, o na da cevap bulamadım.

Bu iş ne kadar sürer? Bataklığa düşersin, eğer bir el uzanırsa kurtulursun, ya da kendi başına çabalarsan, çırpındıkça batarsın. Bana kimse yardım edemez, her yolu denedim, ama gerçekten ben bu işten sıyrılamadım... Şimdi ben de çırpınıyorum, batmama çok az kaldı, belki bir el uzanıp kurtarır diyorum, ama çok zor. Çünkü uzanan hiç bir eli tutmak gelmiyor içimden. Galiba ben son çırpınışlarımın eşliğinde bu düştüğüm bataklığa gömülmek zorundayım....

Bu kadar acılar içinde kıvranırken hala senin gidebilme ihtimalin beni bir o kadar korkutuyor. Ne olur hiç gitme!.. Böylesine acı veren varlığına bile razıyım ben... Sensiz olmak bana daha çok hüzün yükler. Sensiz kalmak ölmekten beter, ne olur gitme!.. Nasıl olsa böyle de çaresizliklerin ortasında kalmışım, bir de yok olup beni daha fazla ızdırabın içine sürükleme.

Sibel Uygun
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,008,008,008,008,008,008,008,00
              7 Kahveci oy vermiş.
11 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Mehmet Güneş


AĞIR SEVDA

Günlerden herhangi bir zaman…
Kendine kapanık insanların alışkanlıklarının buluştuğu,
biraz kederli
biraz hüzünlü,
biraz tadımlık,birazda karamsar anlarda çıkıveren şahıslara, ve
Adının olmaması kendisinin olmasından hayırlı görünen ancak;
hiçbir şekilde kendine bile hayrı olmayan agır sevdalara ithaf olunur..

Neden... neyi beklediğimi bilmeden diyemeyeceğim...! çünkü biliyorum...

Sadece bir selam veya bir merhaba ekstrasından bir de hatır sorma... ve gelirse devamı biraz da havadan sudan konuşma... beklerken... sen sessizce bi telaş gelip gitmektesin. Yok etmeye çalışarak varlığını... Bilmeden yaydığın kokuyu gelişin öncesinde... bilmeden içimdeki o garip uyarıyı,orda olduğunu...varlığını... ama sadece bana yokluğunu hissettiren... Hissettirmeyi beceren…

Ve ben yine içimde söyleyemediklerimle...
yine kendime sakladığım... suskulara yolladığım binlerce düşünce ile... muhakemeler,söylenemeyenler,yazılamayan,kelimeler,
ipotekli ağır sevdamla düş`ler yoğuruyorum kendime…
Nerde olduğunu bilip sana gelememek... çeviremediğim o telefon numaran... onca ulaşılabilir olup da sana ulaşamamak ve bunları yaparsam seni rahatsız edeceğim... daha çok gitmene sebep olacağım endişesi... bildiklerimi kendime saklama zorunluluğu...

neden acıtıyor ki? ... neden eziliyorum ki? ... isteğim ' ulaşılmazlığın ' iken...

bir 'bilinmeyen' olarak kalsaydın hep keşke... bir 'bilinen' olup da seni yok saymayı,ne senden gitmeyi nede kalıp savaşabilmeyi beceremedim,beceriksizindim..

Bu aralar yine her yerdesin..
Rastlanmadık bir çocuk parkında
Dinleyemediklerim de
Söyleyemediklerim de
bir bina girişi...
iki kapı arası kurulu bir yatak üstünde...
derimi soydum dantel dantel...
yalnızlığınla süslü
uçuşmalarını izledim rüzgarda...
kah cama yapıştılar, kah yatak uçlarıma...

Her tarafımdasın...
Kokladığım havada, açtığım herhangi bir radyo istasyonunda...
Eski tarih kitaplarında karşılaştığım, sömürülen ülkelerdeki bastırılmamış isyan gibi....Her taraftan bir asi çıkarmışçasına, çıkıveriyorsun karşıma..
Sağımda,solumda gözle görülen ve görülemeyen her yerde.

Dakikaya milyonlarca kelimeler sığdırıyorum yokluğunda..bazen aksiliğin tutarda aniden çıkıverdiğinde karşıma, söyleyecek cümlelerim olmalı diye.. Bastırmadan duygularımı, sana söylenmesi gerekenleri söyleyip,belki utancından gitmeyişine sebep olur,belki de her gidişlerinde sessizliğe bürünmeyesin diye.. Gel gör ki; karşılaşmamız ne zaman ve nerede olursa olsun kilitleniyorum aniden.Bütün öznesiz cümlelerim kayboluyor.Nesnelerle birlikte....

Tanıdığın pek çok insanın kimliklerine bürünüyorum.Hatırlanırım ihtimaline yoraraktan,Sorun o ki; her bürünüşümde biraz daha uzaklaşıyorum kendimden.. istemeden yaklaşıyorum bir adım sana,biraz daha sana yakınlaşarak bendeki benliğin bazen kayıplara karışsa da hükümsüzdür ilanı hep hazırda...
Ve sarımtırak renklere bürünüyor ağaçlar, dökülecek son yapraklarını döküverdiler.

Hani her şeyi bir düzene koymuşken neye istinaden ayrılık çanları ikimiz için çalıverdi,anlamadım. İkimiz deme cesaretini ilk kez buldum kendimde.. yadırgama...! Hata de geçiştir..

Bunaltılar ve hafifi şiddetli depresyonlar geçiriyor,,esas figüranın ben jönün sen olduğu halüsülasyonlar görüyorum... senin sevdiğin şarkıları mırıldanıp,tutturmuş bir hava gidiyorum.Şarkıların bile ağzıma yakışmadığını vurgulamak için dilimin ucunda suskunluğunu bozmadan bekledikleri oluyor.. Hele ki biraz da laciverde büründüğüm zamanlarda...

Sevişmelere gelince.. Sadece vücudu doyurmak adına değildi..Belki Vücut doydu..Ama Ruh ASLA..

Ordasın,varsın...
Her şeyinle tepeden tırnağa hasret kokuyorsun.. düşlerimle sana gelip de kanınla, canınla ne pahasına olursa olsun varlığını esirgememe isteği çok olmazsa gerek bu anlarda.

Bana sen lazımsın karşılığında gençliğimi ipotekle... ruhumu hacizle.. ulaşılmazlığında küçük kücük kağıtlara senle ilgili ne varsa karalayıp rüzgara emanet etmek koyuyor...

Neler yapabilirim bekleyişlerimde,kağıttan kuleler, kumdan kaleler mi?
Her bekleyişin başında kehribar tespih taneleri gibi dağıldım.
Hangi bekleyişin sonunda geldin...
Her defasında 'bugun kesin' deyip kandırdım kasten kendimi,
Ordasın işte.......
Varsın..
Durman için sebep ne?

Geri dönüşlerin yoktur bilirim..Kabullenmek işime gelmese de kabullenirim..
İşte her gece kendimi yarın için avutur...
Resmi günahlar işlerim..

Kaybolacağın'...' bir gün tamamen çekip gideceğin ' ... ve benim de senin izini bir daha bulamayacağım korkusundan kaynaklı telaşlarım var hala.. Sana söyleyebilecek pek bir şeyim yok,maneviyata dayalı pek günah da işlemedik. Aslına bakarsan.. Bu aralar yine ağırdan ağırdan gidiyor sevdalar…

5 Yıl
60 Ay
260 Hafta
1825 Gün
43800 Saat
2628000 Dakika
157680000 Saniye oldu....

Bunu da bir sen biliyorsun..
Gerisi alafranga,Beden doydu ama Ruh ASLA...

Mehmet Güneş
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,329,329,329,329,329,329,329,329,32
              19 Kahveci oy vermiş.
3 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Cihangir Gülegen


ben ki

ben ki;
kimseyi katmamak için hayatıma ( seni beklerken yani, nereden olursa olsun gel diye, çık diye, ol diye ) çok uzun zaman ( ne kadar uzun ? ömür kadar mı ? seni sevmeye bir ömür yeter mi ? ya beklemeye ? gelmezsin ki !) yalnız başıma çıkıp da, o bar senin, öteki de senin ( benim barım yok / bütün barlar benim) dolaşıp; herbirinde kendimeen bir şeyler bırakmak için içmişliklierime inat; bir daha asla yalnız içmeyeceğime söz vermemiş miydim kendime ?

nasılsa birileri gelir diye bu gece ( ki bu gün; dört kelimeyle düşüverdin hayatıma, suretsiz, sessiz, gözlerinsiz / nice zaman sonra / ki unutmama yetmeyecek seni hiç bir zaman ) gidip de hafiften içmeye başlayınca; ve kimseler gelmeyince, ve geldiğinde iş çoktan işten geçmişse...

seni unutmak ( unutulur musun ki ) için harcadığım zamanın içinden birden nasıl da sıyrılıp çıktın karşıma. bir kaç metre uzakta sana, ama seni görmeden, duymadan, koklamadan geçen bir kaç saatin ardından; kurtaramamışken hala yokluğundan kendimi, hiç gereği yoktu şarkıların içinde aramamın seni. sen ki nasıl yok edileceğini bilmediğim sevgili.

oysa ne güzel kadınlar; gözleri deli, gözleri yalnız, gözleri albeni.. oysa ne güzel sigara verdiğim kızın, sigarasını yakarken elime değen eli.. oysa ne güzel boynuna inci dizmiş şu kadının elmacık kemiklerinin rengi..
oysa ne güzel tuğba'nın gamzeleri, yaşam'ın sesi, chiristine'nin her şeyi..

beni öldür öyle git derken, yalan mı sandıydın sözlerimi. sana hiç söylemediğim yalanı o zaman mı öyledim sandın. ama biliyorum gözlerimle konuştum o vakit, sen yine duymadın...

ölmeden nasıl biteceksin bilmiyorum. öldükten sonra biteceğini de bilmediğim gibi. koca bir ömrü serdim önüne, sen çekip gittin. ben bu doğuştan sululuğumda boğabildim mi peki kendimi ? pehhh... ancak kandırdığım bir sürü kişi, saklayabildiğim gözlerimi... öldür beni, göm beni. bilmiyorum başka türlü nasıl unuturum seni.

silemediğim bir mesaj telefonumda: sana adadığım hayatımın son bir kaç gününde, senin yanında ki bir kaç film karesinin sana ulaşması sonucunda ettiğin teşekkür.

şarkıları insanlar duysun diye mi bağırdım sanıyorsun ? masaya darbukacıyı bastırmak için mi vurdum ? gözüme sigara dumanı mı kaçtı yoksa tam o şarkının orasında ? seni unutabildim mi sanıyorsun ? seni sevmedim mi, seni sevmiyorum mu; yoksa bittin, silindin mi sanıyorsun ?

iki duble arasında seni anlattım işte yine birilerine. senden bahsetmeden, sensizliğimi anlattım. her kelimeye ömrümü sakladım, dinleyen tek bir hecesini bile anlamadı. sen gibi; sen de anlamadın tek bir hecemi bile.

gelsen şimdi. olduğun gibi bekler bulursun hala beni. inanamazsın biliyorum. ama sen zaten hiç inanmadın ki ...

canım acıyor can. canım acıyor. olmayacağını bile bile ( artık olmayacağını) nasıl unutacağımı bilmiyorum seni. senden sonra hiç kimse beni mutlu etmiyor. senden sonra hiç kimse bana can olmuyor. sahte sevgileri, sahte bakışları, sahte aşkları, sahte dokunuşları, sahte sevişmeleri, sahte umursamazlığı, sahte sıcaklıkları istemiyorum, beceremiyorum...

şimdi yazmasam, yine uyuyamayacağım seni...
şimdi yazmasam, yine ağlayacağım seni ( sanki yazarken ağlanmazmışsın gibi)

terk edebileceğim her şeyi terk ettim sana ait. ama kendimden çekip gidemiyorum. aynalara bakıp bakıp seni sevmediğimi söylüyorum. ama kendi gözlerime bile inanmıyorum.

ne zamandır yazmıyorum seni. ne zamandır düşünmüyorum ( yalannnn) . ne zamandır özlemiyorum ( yalanın daniskası) ne zamandır beklemiyorum ( bak bu doğru / artık gelmeyeceğini biliyorum )

bir şey yap senden kurtarmak için beni. ama sen bunu niçin zaten elinden geleni yapmadın mı ? sen umutlarımı bile yok etmedin mi ?

ama şimdi dayanılmaz yerindeyim zamanın. bunları yazınca her şeyin geçeceğini sanıyorum.
ben nasıl bir adamın ki,
gelirsen;
bekliyorum....

Cihangir Gülegen
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 3,563,563,563,56
              18 Kahveci oy vermiş.
9 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

İlker Özlük

 Kahveci : İlker Özlük


  Kız gibi güzel bir sabah…

Uzun, yorucu ve yağışlı bir Haftanın ardından, Çok nefis ve özenle seçilmiş bir Pazar sabahına uzanan yola nihayet çıkabildik. Ne görelim? Tabi ki Kız gibi güzel Bir sabah hem de Pazar, yahu bir de Aylardan Ocak. Ne diyorsun sen… Gözlerim yeni açılmış olsa da eskiye nazaran biraz daha kısık bakıyordu.

Ayaklarım alışa gelen sokakların bedavacılığında nasılda keyifli keyifli yürüyordu ki sorma.

İnsanın nefes alası geliyor be. Sen misin gecenin kirli karanlığında yaşayan Orhangazi, al sana Masmavi gökyüzüne sarılmış Kış güneşi. Ve oksijeni bol tarafından Tertemiz hava.

Tamam fazla hava atmayı bırakalım.

Neyse evden akşamdan planlı çıkınca işlerini sarpa sarmaktan kurtarıyor insan. Ama planı yapmadıysan vay ki senin haline. Cebinde veya boynunda taşıdığın telefonunu kapatacaksın.

Ama neyse ki ben önlemini aldım. Halkın sağlığına adanmış olan, Belediyenin Organize Ettiği ve Protokolün Orhangazi meydanında Eşofmanlarla gezdiği yürüyüş tertipleniyor Haftanın her Pazar günü ve farklı farklı yerlere doğru.

Eşofmanla gezmek çok rahat ama ne bileyim İnsan şimdi Alışık olmadığı durumlar karşısında biraz tuhaflaşıyor.

Zamanlan alışacağımıza eminim. Neyse gelelim Yürünecek Parkur hakkında bilgi edindiğim zamana. Zabıta personelinin Her zaman ki gibi hazır bulunduğu yürüyüş Belediyenin önünden başlayacak ve Nadır piknik alanında son bulacak Kahvaltı tarzı atıştırmaların ardından tekrar yaya olarak geri gelinecekti.

Hımm. İyi ki Gazete almışım dedim kendi kendime. Tecrübesiz olsak ta yürüyüş için gerekli olan önlemlerin benim üzerimde kendiliğinden olması beni biraz Amatör olmaktan uzaklaştırdı. Rahat davranmak iyi geliyor insana. Neyse yürüyüş başladı her şey güzel, tempo yüksek ve tanıdık insan sayısı fazla.

Yürüyüş mü dedikodumu derken yolu yarılamışız bile. Sağlık için yapılan bir aktivitede bu denli kalabalık olmak güzel bir olay ama sanki zoraki gelenler varmış gibiydi. Yada bana öyle geldi. Ben ne olup bittiğini görmek isteyip değerlendirmede yapabileceğimden sabahın Kız güzelliğinin izni ile yürüyüşe katıldım.

Cebimde elma olduğunu söylemeyi unuttum birde, Yürüyüşün tamamlandığı anda yani Nadır Piknik alanında, Kahvaltı tarzı Olayları görünce İyi ki yanıma beslenme çantası almamışım dedim. Yoksa Eğlenceli Belediye Personeline Madara olurduk.

Sadece sağlık değil her şey için yürümeli insan, düşüncesi hakim oldu beynime. Yürüyüp bilinçlenmeli.

Her gün bir olayın çıktığı Orhangazi’de Gençlerinde Ağırlıklı olduğu Aktiviteler yapılmalıdır. Televizyon karşısında Kurtmuş Çakalmış Vadiymiş gibi şeyleri seyrettir sen ondan sonra Yüzde Yirmi artış gözle çıkan olaylardan. Ver gazı Kalabalık kitlelere Sokaklarda on kişilik guruplar halinde dolaşsınlar. Neymiş efendim Gençlerimize bak, nasılda gibi geziyorlar sokakta. Eskiden On kişi beraber dolaştığında bir şey mi oldu gibisinden Takibe alınır. Gerekirse uyarılırdı. Şimdi nerde o günler.

Uyuşturucu hakkında yazdığımız yazıların ardından ve çıkan sonuçlardan bile rahatsızlık duymadı kimse, kendi çocuğunun olmadığını düşündüğü durumlara kayıtsız kalmak çok kötü sonuçlar doğuracaktır.

Sağlık için, Barış için Dostluk ve sevgi İçin, Demokrasi, Adalet ve Özgürlük için yürüyenlerle yürümeye devam edeceğim. Kalın sağlıcakla ( Yürüyüşe gelmeseniz bile.)

İlker Özlük
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,508,508,508,508,508,508,508,50
              6 Kahveci oy vermiş.
8 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Özge Kaya


Yediklerimizle baskıcı güçler arasındaki bağlantı!

İnsanların fast-food denilen garip yiyeceklere neden bu kadar itibar ettikleri yolunda yazılar,fikirler görüyorum bazen gazetelerde. Aslında çoğunlukla hafta sonu eklerinde. Bazen ciddiye alıp okuduklarım da olmadı değil aralarında. Ancak çoğunlukla Türk düşünürlerinin kafa yordukları bu önemli (!) konu şaşkınlıktan dilimin tutulmasına yol açtı.

Bundan yıllar önce şimdi nereden okuduğumu bir türlü hatırlamadığım bir bilgi kırıntısına rastlamıştım. Muhtemelen üç-dört alelade cümle arasında kalmış, aslında önemsiz ancak benim için farklı çağrışımları olan bir cümleydi bu.

Öyle ya; beynim, zamanını yerini ve daha başka tüm ayrıntılarını "silinecekler" arasına aldığı bu minik bilgi parçacığını yıllardır saklayabilmişti. Hem de benim fikrimi bile almaya gerek duymadan!

Büyük bir ihtimalle; pazarlama tekniklerinden, şirketlerden v.b sevimsiz şeylerden bahsediyordu söz konusu yazı. Ve dünya devlerinden Mc Donalts'ın dünyanın her yerinde müşterilerine aynı standartlarda ulaştığına dikkat çekiyordu.

Sanırım; gurur dolu bir anlatım dili vardı bu yazının. Öyle ki okuru da egemen, baskıcı güçlerin tüketimini teşvik ettiği bu fast-food rezaleti hakkında gururlanmaya davet ediyordu.

Denilene bakılacak olursa; hayatınızda bir kez bile yediğiniz herhangi bir Mc Donalts ürününün dünyanın her hangi başka bir yerinde yenen aynı isimli ürünü arasında en ufak bir lezzet, koku, renk, boyut, sunum ayrıcalığı yoktu.

Yani, tüm dünyada yaygınlaşmış ve sayıları çığ gibi artan fast-food düşkünleri ile aynı anda -belki de toplu bir ayin yaparmışçasına- dişleriniz ve diliniz arasında ezip toparladığınız bu yiyecek maddesinden aynı tadı alıyordunuz.

Ve bu koskoca gruba dahil olmuş olmanın benliğinizde yaratacağı güvenlik duygusu, grup psikolojisi size yediğiniz şeyin ne denli önemli ve özel bir şey olduğu söyleyip duruyordu. Ve dahası bu ürünü yediğiniz için kendinizle ne kadar da çok gurur duymanız gerektiğini yineleyip duruyordu bilinçaltınıza.Kaçınılmaz son; çok tartışılan fast-food bağımlılığına varıyordu.

Yine hatırladığım kadarıyla, şirket; dünyanın neresinde olursa olsun tüm çalışanlarına aynı eğitimi veriyor3-4 ay gibi hiç de azımsanamayacak bir süre dahilinde onlara kızartacakları patateslerin en-boy ve genişlik standartlarını, kızartma yağının kaç derecede ısındıktan sonra içine hangi yiyeceğin atılacağından, özel olarak hazırlanmış garip tatlı hamburger ekmeklerine kaç ölçü, ne konacağına kadar tüm ayrıntıları birer kimya mühendisi yetiştirirmişçesine hizmet içi eğitimde hatmettiriyordu. Ve ancak bu eğitimde başarı (!) sağlayanlar istihdam ediliyordu.

Dünyadaki hedef kitlesine olduğu kadar çalışanlarına totaliter bir biçimde yaklaşma eğiliminde olan şirket onlara; kendilerini farklı ve özel hissetmelerini sağlayan şık kıyafetler ve tek tip olan her şeyi ambalajlayarak tatlı birer şekermişçesine yutturuveriyordu!Koskoca ordulara sahipti.

Ve bizler; baskıya, baskıcı güçlere, kafamızın üzerinde her han beynimize inmeye hazır bir biçimde bekleyen balyozlara, totaliter mekanizmalara öylesine çok alışmışız, onları kanıksamaya o kadar hazırlıklıyız ki; tek-tip lezzeti olan, tek-tip insanların , tek-tip surat ifadeleri ile sundukları bu yiyecekleri yerken bile ayrıcalıklı(!) olduğumuzu düşünebiliyoruz.

İnsanoğlu, umut ve iyi niyetle yoğrulmuş umutsuz bir vaka!

Ancak şuna kesinlikle inanıyorum ki; tep-tipliğe ne kadar çok rağbet ederse etsin kendisi asla TEK-TİP değil.

Özge Kaya
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 7,607,607,607,607,607,607,607,60
              5 Kahveci oy vermiş.
6 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Halil Demir


CHP'de neler oluyor? I

Ülkemizin ilk partisi ve Atatürk'ünde partisi olarak bilinen CHP'ye bir şeyler oluyor. Geçtiğimiz yıllarda genel başkanlık değişimi olmuş ancak tekrar Deniz Baykal'ın genel başkanlığa seçilmesiyle işlerin düzeleceği, tek başına iktidar yolunun açılacağı düşünülmüştü. Ancak bu süreç beklenildiği gibi olmayıp, AKP'nin tek başına iktidar olmasıyla son buldu.

Tek başına kazanmak iddiasıyla girdiği seçimi ikinci sırada tamamlayan CHP, mecliste ana muhalefet partisi olmuş, ancak çalkantılı günlerin kendilerini beklediğini sanırım bütün CHP'liler düşünememişti. Aslında bu sürecin böyle olacağını usta politikacı Deniz Baykal düşünmeliydi. Kemal Derviş'i partiye alırken nasıl bunları göremedi veya düşünemedi, daha da kötüsü kendisine kurulan tezgahın nasıl farkına varamadı?

Kemal Derviş'in koalisyon döneminde neler yaptığı yada yapmaya çalıştığı ortadaydı. Sürekli hükümetle kavgalı olduğu, uyum sürecini baltaladığı, ülkeyi hep şikayette bulunduğumuz İMF kontrolüne sokmak istediği ortadaydı. Nasıl olduysa DSP'yi böldükten sonra birden CHP'li oluverdi. Derviş'ten önce var olan oy potansiyelinin artması beklenirken, tam tersi oldu ve yükselişi AKP kazandı. Bu karanlık adama halkın tepki göstereceği düşünülemedi. Sonuçta olan oldu, curcuna devam etmekte ve şimdi de Mustafa Sarıgül ve Hurşit Güneş ortaya çıktı. İki bölüm halinde düşündüğüm bu yazılarda önce Mustafa Sarıgül'ü yazmak istiyorum.

Sarıgül denildiği zaman başarılı bir insan olduğu düşünebilir ve belediye başkanı olarak da başarısı ortadadır. Ancak nasıl oldu da bu kişi birden genel başkan olmak istedi? Neden Anadolu yollarına düşerek Sivas'tan işe başlayıp yıldızı parlamaya başladı? Kendisine örnek aldığı kişi Tayyip bey mi? Hani oda belediye başkanıydı ya. Belki bir benzerlik kurmaya çalıştı yada birileri öyle düşündü? Bu ülkede birileri çıkıyor "AB'nin yolu Dirabakır'dan geçer diyor, başka biri geliyor "Diyarbakır parlayan yıldız olacak diyor, Sarıgül'de Sivas'tan hareket etmeyi düşündü.
-Acaba, bir yerlerin isimlerini vererek kendilerine yol bulmaya çalışanlar kimler diye hiç düşündük mü?
-Bir belediye başkanı yollara düştü propoganda yapıyor yapmasına da belediyedeki görevi ne oldu? İçişleri bakanlığı, yada İstanbul Valiliği ne yapıyor?

Önce birkaç ay önce Akşam Gazetesinde okumuş olduğum bir haberi anlatıp, Savaş Süzal'a sözü bırakmak istiyorum. Arşivime bakmadan ismini hatırlayamayacağım bir bayan yazar (bayan Kömürcü olabilir) Akşamda şunu yazmıştı. Mustafa Sarıgül ABD'ye gitti ve bazı kişilerle görüşmeler yaptı demişti. Sarıgül de bu gazeteci-yazarı yazısını yazmadan önce aramış ve "madem gittiğimi biliyorsunuz yorum yazmayın" demiş. Savaş Süzal da şunları söylüyor:

Sarıgül, ABD tarafından eski adı USIA olan kuruluşun bir programının davetlisi olarak davet edilmiş yada getirilmişti. Bu davette Gürcistan operasyonunda görevli olan kişilerinde parmakları vardı. O zamanlar Vatan Gazetesi'nin patronlarının talimatı ile kendisi ile kaldığı otelde buluşup görüştüm. Sarıgül'ün kaldığı otel dikkatimi çekti. Davet programı sınırlı bütçeli olmasına rağmen şehrin en pahalı otelinde kalıyordu.
Ritz Carlton Oteli.
Otelin barında sigara içerken yaptığımız röportaj sırasında kimlerle görüştüğünü sordum. Bana doğru dürüst bir isim söyleyememişti, saydığı isimler hiç önemli kişiler değildi. Zaten İngilizce'si de yoktu ve yanına bir tercüman vermişlerdi. Yalnız bizim bildiğimiz, dedikodusu yapılan başka brifinglere katıldığı söyleniyordu ama nedense bu konuda bize bilgi vermek istemedi. Bu olay bana geçmişte Kemal Derviş'i izlemelerimizi hatırlattı. Derviş Washington'da bir kaybolur, kendisini amiri olan başbakan bile bulamaz, ancak daha sonra biz kendisini beyaz sarayda ulusal güvenlik danışmanlarıyla bir araya geldiğini duyar yada duyurulurduk.

Benzerlikler yalnızca bunlarla kalmıyor.Sarıgül'ün ABD'ye geliş şekli de dikkatimi çekmişti. Hatırlarsanız yıllar önce ne hikmetse Tayyip Bey'de aynı tür davetlerle birkaç kez İstanbul Belediye Başkanı olarak Amerika'ya gelmişti. Sarıgül'e daveti yapan yetkililer de, Tayyip Bey'i bir zamanlar davet eden kurumlar ve aynı makamlarda oturan değişik isimli kişilerdi.

Bu sözleri söyleyen kişi yıllarca ABD'de çalışmış ve hala orada ikamet eden bir kişi. Şimdi ne oldu da birden CHP karıştırılıyor? Diğer muhalefet partileri de hala uyanamadılar. Ozaman şunu düşünme hakkımız olmuyor mu?
-Birileri bizi yine amansız yakalayıp seçilmişleri seçmemizi mi sağlayacak.
-Acaba ülkemiz tekrar darboğaza mı sürüklenmek isteniyor?
-Vergi indirimleri, akaryakıtta yapılan indirimler, kendisini Türk olarak görmeyenlerin birden ortaya çıkardığı milliyetçilik seçimi arefesini göstermiyor mu?

Bana göre Türkiye birileri tarafından kaosa sürüklenmekte, arkasından seçimi bize dayatacaklardır Ben hangi parti, hangi kurum veya kuruluş olursa olsun başında birilerinin seçtiği kişileri istemiyorum. Bir yerlerden icazet alarak din adına, milliyetçilik adına yada demokrasi adına iş başına gelmesini hiç istemiyorum.

Gün birlik ve beraberlik zamanıdır. Bir tane ülkemiz var ve yabancıların çirkin, çıkarcı emellerinden kurtarmalıyız. Bakın Mehmet Akif ne diyor:,

"Bir baksana: Gökler uyanık yer uyanıktır; Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır".

Halil Demir
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 5,005,005,005,005,00
              5 Kahveci oy vermiş.
9 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,578,578,578,578,578,578,578,578,57
              445 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi


Faydalı Bir Uygulama

Elma, hücrelerin aşınması ve yırtılması sonucunda vücudunuzda meydana gelebilecek kalp rahatsızlığı ve kanser gibi kronik dertlere karşı koruyan QUERCETIN adlı bir flavonoid anti oksidan içerir. Elmayı soymadan yiyiniz. Elmada bulunan QUERCETIN'in çoğunluğu kabuğundadır. Bunun için meyveleri çok iyi yıkayıp kabuğu ile yemek en iyisidir.

Elmalara ilave olarak, soğan, ahududu, yaban mersini, kırmızı yaban mersini, kiraz, brokoli ve lifleri olan yeşillikler iyi birer QUERCETIN kaynağıdır. QUERCETIN, anti oksidan özellikleri olan bir bitki pigmentidir. Bu pigment, kötü kolesterolün okside olmasını önleyebilir ve hücrelerin kansere dönüşmesini geciktirebilir. Yapılan araştırmalar, QUERCETIN'i yüksek oranda alan insanların kalp rahatsızlıkları ve akciğer kanseri ile ilgili daha az riske sahip olabileceklerini ileri sürmektedir.

realage.com

<#><#><#><#><#><#><#>



Fotoğraf: Recep Pehlivanlar

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.108 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


İLK AŞK

Aklımda en son kalan
Kırmızı ekoseli gömlekti
Ha bir de bir bii ciiz şarkısı, inceden
Devirme artık o koca gözlerini
Çok acı şeyler gördüler
Anladık ama doğruyu söyle
İlk kalp ağrısı ile onüçünde tanışmadın mı?
Bakıp da bakmıyormuş gibi yaparak
Başında kavak yelleri, gözlerin hep onu arar
Bahçelerde buğulanmış güller
Hanımelleri, akşam sefaları
'Yani şimdi bu çocuk
Bana mı aşık olmuş?
Hem de bana
Kız benzeri erkek fatmaya
Kıvırcık salataya
Küfür yumağına mı?'
Bir de gururlusun ki haspam
Hiç seni seviyorum der misin!
Beri ki bile sevse
Namus meselesi yaparsın da
Üstüne bir de yumruk sallarsın
'Gözü gözüme değdi '
Yaş onüç
Aşık olmuşun ki dibine kadar!
Hiç kimseyi kıskanmadın
Onu kıskandığın kadar
Sırf o bakışlar uğruna
Yedi yıl hasretini çektin
Hiç konuşmadan daha
Ona sadakat yemini ettin
Sırf onu andırıyor diye
Maykıl keyni bile sevdin
Sekizinci yılda
Artık yüzünü bile hatırlamadan
Bir teneffüs ziliyle
Aşkın da sona erdi.
Neredesin ey ilk aşk
Bir elinde sazı
Bir elinde steteskopu
Sanırım o da seni çoktan unuttu
Şimdi onda hipokrat yemini beyaz önlük
Sende fasit daktilo, kenarı kırık
Tık tık tık'

Sırma Yıldız

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Hooppss!..

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


ASYA'YA BAĞIŞ

GELİN UMUT TARLALARINI BİRLİKTE YEŞERTELİM!



GÜNEY ASYA DEPREMİ ŞARTLI BAĞIŞ HESAPLARI
    
BANKALAR ŞUBELER HESAP NO. PARA CİNSİ ŞUBE TELEFONLARI

T. C. ZİRAAT BANKASI ETİMESGUT ŞUBE (312) 244 09 52 
40437140-5001 TL 
40437140-5002 USD 
40437140-5003 EURO 
KOÇBANK BAŞKENT ŞUBE  (312) 418 18 04
11100111 TL  
22200222 USD 
33300333 EURO 
GARANTİ BANKASI ANKARA ŞUBESİ (312) 410 41 30
6297000 TL 
9096000 USD 
9095000 EURO 
YAPI KREDİ BANKASI SİTELER ŞUBESİ (312) 349 42 40
1071532-6 TL 
3017248-6 USD 
3017249-4 EURO 
FİNANSBANK ANKARA ŞUBESİ (312) 468 45 63
12282683 TL 
12282676 USD 
12282679 EURO 
DENİZBANK ELMADAĞ ŞUBESİ (212)230 52 33
9050-2868-351 YTL    
9050-2868-352 USD   
9050-2868-353 EURO

AYRICA AVEA KULLANICILARI 5533’E BOŞ MESAJ ATARAK KAMPANYAYA KATKIDA BULUNABİLİRLER

(1 SMS BEDELİ (10.000.000TL) 10YTL)

YALNIZ DEĞİLDİK, YALNIZ BIRAKMIYORUZ!
DESTEK OLAN HERKESE SONSUZ TEŞEKKÜRLER…


BİLGİ VE SORULARINIZ İÇİN:
TÜRK KIZILAYI GÜNEY ASYA’YA BAĞIŞ KAMPANYASI
ULUSAL KOORDİNASYON MERKEZİ (AFOM)
İRTİBAT NUMARALARI: 
0 312 245 45 11   
245 45 12
245 45 13  
245 45 14

E-POSTA: afetkampanya@kizilay.org.tr

FAX: 0 312 245 45 50

BANKALARA ULAŞAMAZSANIZ LÜTFEN BİZİMLE İRTİBATA GEÇİN.

Yukarı

 

 İşe Yarar Kısayollar - Şef Garson : Akın Ceylan


http://www.klubbrekyl.com/malibu/malibu.swf 3 penguenle olay kolay.. ya sonrasi?:-)

http://www.sufizmveinsan.com/index.html Özellikle fizik bölümündeki yazıları benim çok hoşuma gitti.

http://www.kuantumdusunce.com/ İzmir ,İstanbul ve Ankara'da kuantum düşünce tekniği ,nlp eğitimleri de var.

http://www.jinekolog.info/ Bayanlar için faydalı olacağını düşündüğüm bir site. Doktorla online görüşme servisi de var.

http://www.odtumd.org.tr/etkinlik/40yil/sevgidamlalari/info.htm
Sevgili Ahmet Kemal Üner'in önderliğinde hazırlanan bir değerli CD çalışmasına gidiyor bu link. ODTÜ Mezunlar Derneği'nin burs çalışmalarına katkıda bulunmak üzere hazırlanan bu CD için bakın ne diyorlar; "Derneğimizin 40. yıl projelerinden biri de, 1965'lerden günümüze, üniversite yıllarımızda popüler olmuş, hepimizin sevdiği, mırıldandığı "sevgi" temalı şarkılardan oluşan CD projesidir. CD projemize yapacağınız katkıyla da gerçekleştirmek istediğimiz hedefe erişmemizi ve burs fonumuzun yaygın tanıtımını sağlayacaksınız." Nostaljik şarkılardan oluşmuş bu CD'yi hayırlı bir iş için edinmek isteyeceksiniz umarım.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


Wink 1.5 [1,74 MB] 98/ME/NT/2000/XP Free
http://files.webattack.com/localdl834/wink15.zip
Çok iyi bir program ama biraz bilgi istiyor. Ekran üzerinden demonstrasyon yapanlar için güzel bir alternatif. Ekranın herhangibir yerini yakalayıp flash dosyası olarak saklayabiliyorsunuz. Son derece kaliteli bir görüntüyle harika anlatımlar yapmak mümkün. Ancak başta da dediğim gibi biraz bilgi ve bu tür programlara aşinalık gerekiyor.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20050112.asp
ISSN: 1303-8923
12 Ocak 2005 - ©2002/05-kmarsiv.com
istanbullife.com