Deniz Feneri



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 3 Sayı: 663

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 17 Ocak 2005 - Fincanın İçindekiler

 

 Editör'den : Gerdan Böreği!


ABONE OL!İyi haftalar,

Gerdan Böreği Tarifi
Malzemeler :
yoğurt, margarin, 4 adet yufka, koyun gerdanı, 3 diş sarmısak, karabiber, tuz
Hazırlanışı : Gerdanı yıkayın, üzerini örtecek kadar su ve biraz tuz koyup, bir tencerede haşlayın. Soğuduğunda etleri didip, biraz karabiber ilave edin. Büyük bir sigara böreği şeklinde yufkalara sarın, üstlerinden bastırıp yassılaştırarak margarinle tavada pembeleşinceye dek kızartın. Kızaran börekleri bir tepsiye dizip, kaşıkla üzerlerine gerdan suyu döküp, ıslatın, harlı fırında on dakika pişirin. Fırından aldıktan sonra servis tabağına koyup, samnısaklı yoğurt ve kırmızı biberli margarinle süsleyip, servis yapın. Afiyet şeker olsun!


Önümüz kurban, sizlere bir faydam dokunsun istedim. Ama biz ciniz ya, asıl maksat başka. Bilenleriniz biliyordur, bu sıralar medyada gerdan, gerdanlık, hediye, iğne, broş ve benzeri takılardan söz etmek kapı dışarı konulmakla eş anlama geliyor. Sayın başbakanımız o memleket senin bu devlet başkanı benim gezerken, ayıp olmasın deyu geçtiği her yöreden birer ikişer hediye kabul ediyor. Hediyeler için alındı belgesi tanzim ediliyor, demirbaşa kaydediliyor, yeddiemin olarak sayın başbakanımızın eşine, dostuna emanet ediliyor. Gözü olanın göz pınarları kurusun. Bir tek taş pırlantası için iç geçirmişsem içim çıksın. Bir kere, o kendini bilmez, provakatör, ajan mücevheratçının oyununa gelen sayın büyüğüm, o hediye taştan çok daha parlak, ışıl ışıl, ihtiyacı mı var öyle hediyelere? Kendi için alıyorsa namerdim. Herşey memleketin bekası için. Buraya kadar herşey normal, normal de ben bir şeye takıldım. Can ciğer kuzu sarması olduğu medyanın kendini bilmez birkaç tanesi "N'oluyoruz, hoops" deme gafletinde bulununca, aman Allahım açtı ağzını yumdu gözünü. Yahu daha 1 ay evvel ordusunun başında muharebeden dönen sultan gibi karşılayanlar, 8 sütuna manşet "Kahramanımız geldi." diyenler gene onlar değil miydi? Nedir bu? Bir öyle bir böyle. Adamlar da tepe sersemine döndüler. Başbakan bizi seviyor mu, sevmiyor mu diye yakında papatya falı bakmaya başlayacaklar. Laf aramızda Emine Hanım da ne taksa yakıştırıyor.

Bir önemli konu daha var ki, bunu demezsem çatlarım. Yaşanan bir çılgınlıktan, olası bir ekonomik depremden, ardından gelecek sosyal tsunamiden söz ediyorum. Kredi Kartı Çılgınlığı. Veriler 3 sene öncesine dönmemize ramak kaldığını gösteriyor. Bankalar köşe başlarında, sokak aralarında kredi kartı pazarlaya dursun, üreticiler, pazarlamacılar taksitsiz mal satmamaya başladılar. Dikkatinizi çekerim satamamaya değil, satmamaya başladılar. Bilerek, isteyerek, taammüden peşin mal satmıyorlar. Bokbanka yatacak paraları bile taksitle almaya kalkan düzenin çivisi çıkmak üzere. Ey kredi kartı sahipleri, eğer gelirinizin dörtte üçü kadar kredi kartı ile harcama yapmaya başladı iseniz, derhal elinizdeki kartları çiğnemeden yutunuz. Tamamını ödeyerek başladığınız serüven bir zaman sonra asgari ödemelere bilahare ödememelere dönecek ve siz feleğin çemberinden geçmiş olacaksınız. 3 sene öncesiyle tek fark %10 lara varan faizlerin %2'lere gerilemesidir. Ancak bu da bankalara sürümden kazanma yolunu açmış, onlarda kesenin ağzını açtıkça açmıştır. Geçenlerde bir büyük mağazanın çıkış kapısına tezgah kurmuş Kredi Kartı Satıcısı genç bayanla aramda şu minvalde bir konuşma geçince sizi uyarmayı kendime bir borç bildim. "Beyefendi kartınız var mı?" "Yok" "Hemen verelim efendim size." "Boşuna uğraşmayın, ben istesemde siz bana kart vermezsiniz, ben gri listedeyim" "Çıkmışsınızdır." "Yeni baktım, çıkmamışım." "Olsun beyefendi siz formu doldurun şube insiyatifinde kartınız birkaç gün içinde elinizde olur." "Haahhhaa, teşekkür ederim ben almayayım." Yani demem o ki, hadi ben sütten ağzı yanmış olarak yoğurdu üflüyorum, ya henüz sütü afiyetle içenler? İşte onların vaziyeti bir muamma. Benden uyarması.

Bugün size Alihan Samedov'dan bir güzel şarkı daha dinletiyorum, Yaz Akşamı. Ve cümleten hepimize az yağışlı bir gün diliyorum. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

0 Mesaj/Yorum var. Mesaj/Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kaşif Kahveci : Betül Ayhan


Her Pencerede Ayrı Bir Hüzün Var - 2

Anladım ki herkesin ayrı bir penceresi var…
Ve anladım ki her pencerede ayrı bir hüzün var…

O sabah İstanbul bir önceki gece yaptıklarını affettirmeye çalışır gibiydi. Ne yağmurdan ne de fırtınadan eser kalmamış, şehri ılık bir sonbahar havası sarmalamıştı. Güneş kendini bulutlardan kurtarır kurtarmaz yağmurun toprağa işlediği koku daha da belirginleşmişti. Caddelerden arabalar akıyor, martılar seferlerine henüz başlayan vapurların ince çığlıkları ile yarışıyordu. Başka bir İstanbul insanlara başka bir hayat getirmezdi ama biraz olsun avutabilirdi belki. Belki tek tesellisi de buydu İstanbul'un.

Erkan ne zaman ve nasıl daldığını bilmediği uykusundan telefonun sesiyle uyandı. Karşısındakinin söylediklerini uyku sersemliğinden değil, kadın İngilizce konuştuğu için anlayamadığını sonradan fark edebildi. Zehir gibi Fransızca konuşmasına rağmen 'yes' ve 'no' dışında İngilizce bilmediği için kızdı kendine. Arkadaşları "okuyacağım diye gittin, az biraz sende Fransız oldun" diye şaka yollu takıldıklarında yaptığı savunmayı kendisine tekrarladı; "emperyalist düzenin bayraktarı İngilizce, hiçbiriniz konuşmasanız herifler mecbur Türkçe öğrenecek. Ama nerdeee…" Galiba arkadaşları haklıydı, İngilizler'den ve İngilizce'den bu kadar nefret etmesinin nedeni başka ne olabilirdi ki…

Erkan bir yandan kendi kendine bu saçma monoloğu yaparken bir yandan da kadının söylediklerini tahmin etmeye çalışıyordu. Kesin kardeşi ödemeli arıyordu, uzun zamandır sesi çıkmadığına göre parası bitmiş olmalıydı. En şımarık sesiyle "ağabeylerin en güzeli, sol avucun kaşındı mı dün gece" diye bağırmaya başlayacaktı birazdan. O cehennemin dibine gitmeyi nerden çıkarmıştı bu kız! Konuşmayı kısa kesmeye çalışarak "yes, yes" dedi ama bu cevap kadını tatmin etmemiş olmalı ki tekerleme gibi konuşmasına devam ediyordu. "Yes dedik ya be kadın" diye bağırdı. Telefonun diğer ucundaki ses de yükselmiş, eskisinden daha hızlı konuşmaya başlamıştı. Erkanın gittikçe artan siniri suratına kapanan telefonla yerini şaşkınlığa bıraktı. "Manyak mıdır nedir ya! Akıllısı bana denk gelmez ki zaten" diye aynı ses tonuyla devam etti. Hızını alamayıp hemen arkasından da ana-avrat düz giden tumturaklı bir küfür savurdu. Bu bile sakinleşmesine yetmemiş, banyoya doğru giderken kardeşinin arkasından söylenmeye başlamıştı "suç bizim salakta, ne beklersin paran bitene kadar. Göndermeyeceksin ki aklı başına gelsin. E ben de seni uykundan uyandırıp sağlam bir fırça kaymaz mıyım! Ne zaman uyuyup ne zaman uyandığı da belli değil ki bunun…"

Duşunu alıp çayını içtikten sonra annesinin deyimiyle küçük açıyla oturduğu kanepede uyuklamak üzereydi ki telefonun alarmı çaldı. Telefona bakıp, karşısında duran biriyle konuşur gibi "ooo Süleyman Amca, seni unutuyorduk yahu" dedi. Alarmı bir saat sonrasına ayarlayıp biraz daha kestirmek için iyice kıvrıldı kanepede. Tekrar çalan alarmla uyandığında saat dokuz olmuştu bile. "Hadi bakalım gıpraşma vakti" diyerek kalktı yerinden. Hazırlanması, eczaneden ilaçları alması, sonrası için ilaç mümessili tanıdıkları arayıp kiminden numune, kiminden indirimli ilaç için söz alması bir saatini bile almamıştı. Süleyman Amca'nın kızıyla sohbet falan derken saat neredeyse onbir olmuştu. Ona dar gelmeye başlayan evden kaçabilmek için saati bahane ederek izin istedi. Oysa bıraksa, kadın akşama kadar konuşabilecek gibiydi. Kapı kapanır kapanmaz kaybettiği bir şeyin yerini hatırlamış gibi aniden durdu, ilaççı çocukların numarasını vermeyi unutmuştu! "Keşke benim numaranın altına yazsaydım" diye düşündü ama kapıyı tekrar çalmaya hiç niyeti yoktu. Kadıncağız "nesi var teyzenin" diye sorduğunda "kardeşim sen ne biçim doktorsun, ne ilacı aldığını bilmiyor musun" demeyecek kadar kibar olabilirdi ama ikinci bir şaşkınlık yapıp kendine güldürmenin alemi de yoktu. "Sonra Süleyman Amca'ya veririm" diye düşünerek merdivenlere yöneldi.

Çantasını almak için dairesine çıkarken cep telefonunda önce rehberi, hemen arkasından E harfini tuşladığını ekranda Emel'in ismini görünce fark etti. Otomatikleşen bu hareketi nedeni ile kendini sorgularken aniden belleğinde canlanan görüntü ile duraksadı. Hani filmlerde olur ya, kahraman bir anıyı yad eder, görüntü daha flu, sesler daha ekolu gelir, sanki gerçekten sesler ekolu geliyordu.

Ömer'le birlikte Emel'i almak için şirkete gittiklerinde kafeteryada bir arkadaşı ile konuşurken buluyorlar. Emel'in arkası dönük olduğu, diğeri de gözlerini masada bir noktaya kilitlediği için geldiklerini fark etmiyorlar. Erkan sadece Emel'in "hadi üzme kendini, ben de aileni bulup bunu da 'gerçek yaşam öyküsü' diye film yapmazsam şerefsizlerin piriyim" dediğini duyuyor. Diğer adam ince bir gülümseme ile gözlerini Emel'in yüzüne kaldırdığında onları fark ediyor. Bu son sahne ile Erkan gerçek dünyaya döndü. Adamın Çocuk Esirgeme Kurumu'nda büyüdüğünü ve ailesini aradığını daha sonra Ömer'den öğrenmişti. "Bir de Süleyman amca'nın kayıp oğluymuş, o zaman hakkaten film olur" diye düşündü. Emel'i ararken "Tweety gibi adamım valla hemen kafamda ampul yanıyor" diye kendini şımartıyordu. Onu aramak için bir bahane bulduğuna ne kadar sevindiğini fark etmemişti bile.

- Alo Emel… Emel? Emel'cim sesin gelmiyor…
Emel sonunda en bitkin sesi ile bir şeyler söylemişti. Ne söylediği anlaşılmıyordu ama ancak uyanma saati olduğu için Erkan üzerinde durmadı.
- N'aber güzelim.
- Erkan…
- Emel, iyi misin sen?
- Senin arkadaşın bana ne yaptı biliyor musun?
- Benim arkadaşım sana ne mi yaptı…
Birden kalbi daha hızlı atmaya başladı, öğrenmiş olabilir miydi? Emel'in her şeyi öğrenmiş olacağı fikri onu öylesine mutlu etmişti ki, bu sevinç şimdi nasıl davranacağını bilmemenin getirdiği korkuyu kat kat bastırıyordu.
- Emel n'oldu?
- Erkan… Asuman'ın Ömer'i ölmüştü ya, dün gece benim de Ömer'im öldü…
- Öldü mü! Diye küçük bir çığlıkla cevapladı Erkan. Dizlerinin bağı çözüldü. Kendini toparlamayı akıl ettiği anda telefonda tanımadığı bir kadın sesi duydu.
- Alo Erkan Bey… Alo…
- Efendim
- Ben Aysun, Emel bendeydi dün gece. Ömer'le biraz tartışmışlar da…
Kadın devamını getiremeden arkadan Emel'in 'ya evet biraz tartıştık' diyen kinayeli sesini duydu. Ne düşüneceğini bilemediği gibi, ne hissettiğini de çözemiyordu. Birkaç saniye içinde sevinç, korku ve şaşkınlık arasında defalarca gidip gelmişti.
- İyi mi, diyebildi sadece.
- Biraz daha iyice şimdi.
- Şey, ben rahatsız etmeyeceksem size uğrayabilir miyim?
Kadının kısa sessizliği, hemen arkasından 'Emel'cim seni görmek istiyor ne dersin' sorusunun ardından onaylanınca adresi alıp hemen dışarı yöneldi. İlk gördüğü taksiyi çevirdi, araba kullanabilecek kadar iyi hissetmiyordu kendini. Kalbi göğsünden çıkacakmışcasına hızla çarpıyordu…

BeT
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              8 Kahveci oy vermiş.
7 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Alper Kutay

 Kahveci : Alper Kutay Erke


  Öpmezsen Kaybedersin!

Geniş ve süslü kaldırım taşlarına takılmış gözlerim, arasıra başımı kaldırıp bazen yanıbaşımızda ki lüks gezinti yatlarına, bazen karşımızdan bize doğru yaklaşan genç bir bayanın gözlerine, bazen öbür tarafımızda ki banklarda oturan, genç, yaşlı, kel, şişman, bay, bayan, çarpık bacaklı kızlar ve balık etli turistlerin oluşturduğu o insan karmasına bakıyorum, sonra yine gözlerim kaldırım taşlarında. Yine her zaman ki malum yürüyüş pozisyonumdayım, iki elim iki cebimde, omuzumun birinde cep telefonuma kılıf olmaktan başka hiç bir işe yaramayan fakat ne hikmetse bir vazgeçilmezim olmuş heybeye benzer bir çanta. Mütemadiyen böyle bakışlarım yerde takılı yürürken kamburu çıkmış bir ihtiyar gibi hafif öne doğru eğilir ve o muazzam yürüyüş stilimi böylece tamamlamış olurdum.

Esasında şehrin en kalabalık saatleri fakat havanın da güzel olmasına rağmen bir durgunluk var etrafta, tabii yanımdaki ağzı kalabalık adamı saymazsak! Bahar yorgunluğu mudur nedir, üzerimde çantamda başka yüklerimin de olduğunu hissediyorum, üstelik burnumun dibinde bir sivilce çıkmış, canım sıkılıyor...

Birilerin kızıyorum ama en çok neye kızdığımı kestiremiyordum, birilerine dargındım ama o dargınlığın sebebini unutmuşum, birilerini seviyordum ama kimi sevdiğimi bilmiyordum... Karmakarışıktı kafam, üstelik yanımda bu karmaşalığı bir kaosa çevirmeye çalışan biri vardı.

-Abicim bırak bu ağır adam takılmaları, hayat , aşk senin yazdığın gibi değil, nerede o temiz, saf aşklar, sevdalar, senin gibilerini müzeye kaldırıyorlar artık. Seveceksin, öpeceksin, geçeceksin...

Saatte yediyüzseksenbeş kelimeyi soluk arası bile vermeden ard arda bağlayabilen büyük bir yetenekti. Mizaçlarımız, frekanslarımız öyle terste ki, çevremizdekiler tarafından bizim nasıl yanyana gelebildiğimiz hep merak konusu olma özelliğindeydi.
Arkadaş bizim muhabir tayfalarından, ele avuca sığmaz, espritüel, entellektüel, top sakallı, acayip bir kişilik. Fakat yalanı yok mesleğine yakışıyor, ehh kendisi de benim kadar olmasa da yakışıklı biraz...
-Peki öpmezsen ne olur?
-Öpmezsen kaybedersin abi!

Köşe başında ki simitçiyi görünce karnımın acıktığını hissediyorum. Yanımdakine, "Balıkçılar Kahvesi'nde tost mu, yoksa Hanedan'da peynirli börek mi yiyelim" diye soramıyorum, adam daha yediyüzseksenbeşinci kelimesine ulaşmamış çünkü...

- Romantizm de olmalı tabii, ama bir aşkı sadece romantizmle yürütemezsin ki, gözgöze bakışmalarla, şiirle, edebiyatla nereye kadar gideceksin? Bu sözü unutma, yaz bir kenarıya, öpmezsen kaybedersin!

-Peki öpersen ne olur?
-Öpersen işte o aşk olur...

Aradan haftalar geçmişti bu kaldırım üstü sohbetinin. Bir kaç gündür suratından düşen bir parçaydı bizim entellektüel çocuğun. Kız arkadaşından ayrılmış, yanına yaklaşınca bütün herşeyi en inçe teferruatına kadar uzun uzun anlattı. Topu topu üç gün süren bir aşk hikayesinin anektodları da üç saatten fazla sürmüştü... Özeti, bir gün süren tanışma faslı, bir gün süren beraberlik ve retsi günkü veda töreni...

Kulağına doğru yaklaşıp "doğru söyle" dedim, "öptün mü?"...
Aldığım yanıt sonrası benim yüzümde koyu bir tebessüm, onunkin de ise yanılgılarının acı hayal kırıklıkları vardı...

Alper Kutay Erke
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              5 Kahveci oy vermiş.
5 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 KONTRA MİZANA : Tamer Soysal


BÜYÜK HAZİNE...

24 Aralık'da gösterime giren orjinal adı "National Treasure" olan ve Türkiye'de "Büyük Hazine" diye gösterilen filme gittim. Filmin yönetmenliğini John Turteltaub yapmış. Nicolas Cage başrolde. Film baştan sona bir hazine arayışını konu ediyor. Zekice şifreler heyacan veriyor. Filmin tanıtımlarında gizemli öğelere göndermelerde bulunuluyordu. Filmin afişinde yer alan piramit üstündeki tek göz ise bir yerlerden tanıdık geliyordu. Bu sembol bir yerlerde daha vardı ama nerede... Bu gerçek filmin web sitesi "http://disney.go.com/disneypictures/nationaltreasure/splash.html" adresinde de gayet açık şekilde gösteriliyor. Siteyi açtığınızda Amerikan 1 doları ile karşılaşıyorsunuz. Neden mi?

Filmin afişlerinde kullanılan ve filmin senaryosunda da hazineyi bulmak için kullanılan şifrelerden olan piramit ve gizemli göz Amerikan 1 dolarının arkasında da yer alıyor. Ancak asıl soru şu, bu işaretler Amerikanın resmi parasının üstüne neden konuldu? Yoksa, gerçekten bir hazine var ve bu hazine için şifreler mi içeriyor? Amerika'nın kuruluşundan beri var olan bu simge neyi anlatıyor? Hiçbirşeyi ifade etmemesi olanaksız değil mi? Özellikle Amerikan bir dolarının arkasına mercekle baktığınızda veya bunu bilgisayara aktarıp büyüttüğünüzde ilginç ifadelerle karşılaşıyorsunuz. Filme acaba bu ifadelere bir gönderme yapılmış mı diye gittim ama sadece bir hazine avcılığı vardı filmde. Hoş güzel bir filmdi, tavsiye ederim. En azından Nicolas Cage için izlenir. Neyse konumuza dönelim. Filmde de "masonluk" ve "tapınak şövalyeleri" açıkça belirtiliyor. Aranan hazine ise "tapınak şövalyelerinin hazinesi" imiş. Bu neviden bir hazine operasyonunu biz 1981 yapımı bir Steven Spielberg filmi olan Kutsal Hazine Avcıları (Raiders of the Lost Ark) filminde görmüştük. Bu filmde de Indiana Jones (Harrison Ford), içinde On Emir'in yer aldığı bir hazineyi bulmaya çalışıyordu. Bu film ile Hollwood da Indiana Jones hazinesini buldu ve film serisini devam ettirdi. Burada sözkonusu edilen On Emir'in bulunduğu esasen bir sandık. Bu sandık "Kutsal Ahid Sandığı" olarak yahudi kaynaklarında geçiyor. Ama, bugün konumuz bu sandık değil. Bir şey daha bu Sandık da halen bulunamamış ve halen de arayanlar varmış.

1095'de başlayan Haçlı Seferleri ile hristiyanlar öncelikle iki şeyi amaçlamışlardı. Birincisi fakirlik ve sefalet içindeki hallerinden kurtulmak ve Doğu'nun anlatılan zenginliklerinden pay alabilmek. İkincisi ise Hristiyanlık dini için kutsal olan Kudüs şehrine ulaşmak ve burayı müslümanların elinden almak. Tapınak şövalyelerinin namı da bu devirlerde başlıyor. Templier yani tapınak ise Hz. Süleyman'ın inşa ettiği yapıyı simgeleyen bir ifade. Yahudiler için Tapınak kutsal ve kutsalın da ötesinde bir sembol. Tapınaktan bugün geriye kalan sadece bir duvar. Bu duvar da şu anda yahudilerin ağlama duvarı. Yahudiler bu duvarda ağlayarak Tapınak'ın yıkımından dolayı üzüntülerini sunuyorlar. İşte, Tapınak Şövalyeleri adı da buradan aktarılma. Ancak kaynaklarda Tapınak Şövalyelerinin Kudüs'e gelen hacıların can ve mal güvenliğini sağlamak için kurulduğu söyleniyor. Gerçek olan şu ki Kudüs'e gelen ve zenginlik hevesindeki bir takım şövalyeler Tapınağı ve burası ile ilgili anlatılanları duyuyorlar ve bu konulara merak sarıyorlar. Tabi bu merakların daha önceden oluşup onun için Kudüs'e gelmeleri de olası. Kaynaklara göre Tapınak Şövalyeleri 1118 yılında Hugues de Payen tarafından kuruldu. Kurucuların sadece dokuz kişi olduğu geçiyor. Sadece 9 kişinin hacıların can güvenliğini sağlaması ise olanaksız. Tapınak şövalyeleri beyaz rahip elbiseleri giyerler, saçlarını keserler ve sakallı gezerlerdi. Tapınak şövalyeleri hızla büyüdü. Ancak müslümanların 1291 yılında Akka ve Kudüs'den haçlıları atması ile tapınak şövalyelerinin de buradan gitmeleri gerekti. Tapınak şövalyeleri Avrupa'ya geçtiler. İnanılmaz bir zenginlikleri vardı. Fransa kralı IV. Philippe (Philippe le Bel) bu durumdan rahatsız oldu. Aslında gerçekte olan Tapınakçıların sapkın inançları idi. Kilise bu sapkın inançlardan ötürü Tapınakçılara karşıydı. Tapınakçılar yahudilerin gizemli öğretisi Kabbala ve Kudüs yıllarında Hasan Sabbah (Haşhaşinler) ile ilişkiye girmişlerdi. Pek çok putperest inançlar edinmişlerdi. Baphomet adını verdikleri Şeytana taptıkları söylenmektedir. Fransa kralı gizli bir operasyon hazırladı. 13 Ekim 1307 Cuma günü ani bir saldırı ile Tapınak Şövalyeleri üyelerini yakalayıp astıracaktı. Philippe'nin asıl amacı da Tapınak Şövalyelerinin hazinesini ele geçirmekti. Gerçekten 13 Ekim 1307 günü tarikatın tüm üyeleri yakalandı ve öldürüldü. Tarikatın o dönemki Büyük Üstadı ise Jaques de Moley idi. De Moley'de asıldı. Tarikatın hazinesi ise ortadan kayboldu. Tarikat üyelerinin bir kısmı tarafından kaçırılarak saklandığı rivayet edilmiştir. İşte "Büyük Hazine" adlı filmde aranan hazine de bu hazinedir. Tapınak üyelerinin yakalanması ve öldürülmesi için Papa da 1312'de onay vermişti. Tapınakçıların bu tarihten sonra öç almak için yemin ettikleri belirtilir. Baigent'in belirtiğine göre Martin Luther ve kilise karşı akımları da tapınakçılar başlattı. Tapınakçılar 15. yy'da Fransa Kralı XVI. Louis'e karşı yapılan suikast ile öçlerinin alındığını düşünüyorlardı. Kralın kellesi giyotin ile kesildiğinde adı sanı bilinmeyen birisinin iskeleyeye atladığı rivayet edilir. Ellerini monorşinin döktüğü kana batıran adam kalabalığa küfürler savurarak şöyle bağırır: "Jacques de Molay, öcü alındı:" (Baigent age.s.80)Ancak bu saldırı bu gizemli örgütü tamamen yok etmedi. Tarikat üyeleri daha özgürlükçü akımların olduğu İngiltere ve İskoçya'ya kaçtılar. Tarihsel verilere göre bu tarihlerden sonra yaklaşık bir asır İskoçya yönetimi ile birlikte yaşadılar. 1688 ile 1691 yılında İskoçyalı William tarafından İngiliz kralı II. James tahtından indirilmiştir. İskoçya'da kuşatma altında olan Stuart monarşisinin taraftarları 1689'da Killiecrankie Savaşı ile isyan ettiler ve Dundee Vikontu John Claverhouse bu savaşta öldürüldü. Cesedi bulunduğu zaman Tapınak Şövalyeleri'nin giydiği 1307 yılından kalma üzerinde de haç bulunan urbayı giydiği görüldü. (Michael Baigent-Richard Leigh, Tapınak Şövalyeleri, Nokta Yayınları, İstanbul 2004, s.76) Tarikatın İskoçya'ya saflarında İngiltere'ye karşı savaşı da yine bir filme konu oldu: Cesur Yürek (Brave Heart). Burada ki William Wallace işte yukarıda bahsi geçen İskoç William'dır. Tapınak üyelerinin bir kısmı da Portekiz ve İspanya'ya sığındılar. Portekiz'deki tarikat, soruşturma sonucu aklandı ve isim değişikliği yaparak "Hz. İsa'nın Şövalyeleri" adıyla faaliyetlerini sürdürdü. Yeni faaliyet alanları ise denizcilik ve coğrafi keşifler idi. Vasco de Gama ve Christof Kolomb da tarikatın üyesiydiler.

Daha sonra oluşan masonluk, gül-haç teşkilatı, illuminati gibi gizemli örgütlerin hepsi kendilerine Tapınakçı Şövalyelerin örgütlenme modelini örnek aldı ve bunların devamı olduklarını söylediler. ABD'nin dört kurucu üyesi George Washington, Thomas Jefferson, Benjamin Franklin ve Adams Gül-Haç örgütünün üyesiydiler. Washington'un mason olduğu pek çok kaynakta net olarak belirtiliyor. (bkz. http://www.ismellarat.com/masonry.htm ) 4 Temmuz 1776 yılında Amerikan Bağımsızlık Bildirgesini imzalayan 55 kişiden 49'unun mason olduğu belirtiliyor. Bu anlatılanlar inandırıcı gelmedi biliyorum ama bir de şu meşhur ABD bir dolarının üzerinde olanlara bir bakalım:

Diğer dolarlarda olmayıp sadece 1 $ üzerinde bulunan simgeler solda bir piramit ve onun üzerinde üçgen içinde bir göz vardır. Bu piramid ve üçgen çok sık kullanılan masonik bir simge olup asıl kökleri Yahudi ezoterizminin kaynağı Kabbala'ya kadar gitmektedir. Bu anlamda 700 yıllık bir geleneği temsil eder. Üçgen içindeki tek göz ise bütün dünyayı gözetleyen 'Rab'in gözleridir. Bu göz ile herşeyi gözetleyen Yeni Dünya Devletine işaret edilmektedir.

Piramidin altında ise büyük harflerle "NOVOS ORDO SECLORUM" Yani "Çağların Yeni Düzeni" anlamına gelen latince bir cümle vardır. Burada "seclorum" kelimesinin iki anlamı vardır. "yüzyıl, çağ" anlamları ile ikinci anlam olarak "seküler yani din dışı" anlamı vardır. İkinci anlamı ile alırsak "YENİ SEKÜLER DÜZEN" ...

(Resimlerde Amerikan 1 dolarının arka yüzünün sol ve sağ tarafları yer almaktadır)

Bu piramidin ünlü masonik giz piramidi olduğu söylenmiştir.
Sağ tarafta ise Kartal ve üstünde de altı köşeli yıldız grafiklenmiştir. Bu 6 köşeli yıldız bugün İsrail Bayrağında da bulunan ünlü 'Davud'un yıldızıdır. ' Çağların Yeni Düzeni ' ise bu simgeler etrafında kurulması planlanan Yeni Dünya Düzeninin sloganıdır. Paranın sağ tarafındaki Kartalın üzerinde "E Pluribus " yazar. Bunun anlamı "Birçokların içinde bir tane" ise "Eski Ahit'teki" yani Tevrat'daki "Seçilmiş Kavim" kavramını çağrıştırır. Yahudiler kendilerini Tanrı tarafından seçilmiş ırk olarak görürler.

Gözün üstünde Annuit Coeptis yazısı dikkat çeker. Bu yazı latincede "Bizim meselemiz, plan başarıyla tamamlanacaktır." anlamına geliyor. "Başlanmışın tamamlanması" anlamını ifade eder.
Sonuç olarak, bütün bu simgeler, masonik terminolojiyle ifade edecek olursak, 'Evrenin Ulu Mimarı'nın 'Ulu Göz'ü etrafında kurulmuş, kökeni bin yıllara ve Eski Ahit'e dayanan yeni bir dünya inşasının ( Süleyman Mabedinin Yeniden İnşası ) dışavurumudur. Bu ABD doları 1876'dan beri tedavüldedir. (Kaynak Atilla Akar, Derin Dünya Devleti, Ocak 2003, s.155-160)

Konuyu merak edenlere bir okuma listesi vereceğim. Tapınak şövalyeleri hazinesinin gerçek olup olmadığı bilinmez ama birileri bu örgütü fena ciddiye almışa benziyor. Son zamanlarda bu tarz kitaplar, filmler çoğalmaya başladı. Da Vinci'nin şifresi satış rekorları kırdı. Öncesinde Umberto Eco Foucault sarkacı ile bu konuları işlemişti. Yine Sabetayistler ile ilgili yazılan Efendi kitabı neredeyse herkesin kendisinden şüphelenmesine yol açtı. Yazıma TDK sözlüğünden bir kelimenin anlamını vererek son vereyim

Sulandırmak: Su veya başka bir sıvı katıp karıştırarak yoğunluğunu azaltmak
Sulandırmak 'konuyu sulandırmak' olarak da kullanılan bir kelime. Yani 'yoğunluğunu azaltmak'. İşlendikçe yoğunluk artmıyor maalesef. Mesele nasıl işlendiğine bağlı.

• Michael Baigent, Richard Leigh, Henry Lincoln, Savaşçı Keşişler Tarikatı: Tapınak Şövalyeleri, Nokta Yayınları, Ocak 2004
• Richard Leigh, Michael Baigent, Tapınak Şövalyeleri, Mabet ve Loca, Nokta Yayınları, Mayıs 2004
• Aydoğan Vatandaş, Ezoterika, Timaş Yayınları, İstanbul 2002
• Aydoğan Vatandaş, Mustafa Aydın, Kod adı Kılıçbalığı, Karakutu Yayınları, İstanbul 2002
• Yalçın Küçük, Şebeke/Network, YGS Yayınları, İstanbul 2002
• Aytunç Altındal, Vatikan ve Tapınak Şövalyeleri, Yeni Avrasya Yayınları, Ankara 2001
• Atilla Akar, Derin Dünya Devleti, Timaş Yayınları, İstanbul 2003
• Grace Hallsell, Tanrıyı Kıyamete Zorlamak, Kim Yayınları, Çev: Mustafa Acar-Hüsnü Özmen, Ankara 2002

Tamer Soysal
tsoysal@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,388,388,388,388,388,388,388,38
              13 Kahveci oy vermiş.
13 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Şevkat Sıtkıl

 Bandabulyanın gancellisi : Şevkat Sıtkı


  Eskiden Yeni Olmaz

Çok sevdiğim ve değer verdiğim bir dostum, eski aşklardan unutamadıklarımızdan konuşurken bana şöyle demişti bir gece; "eskiden yeni olmaz bunu sakın unutma".

Nezaman eskilerden bir yare açılsa ve kanamaya başlasa hafiften ve özlem koksa buram buram aklıma hemen onun sözü geliyor, 'eskiden yeni olmaz bunu sakın unutma'.

Gerçekten de hepimiz bir kere de olsa denemişizdir eskiden yeni şeyler türetmeyi, küllenmiş ateşi canlandırmayı, silik hayalleri tozlu raflarından çıkartıp bugüne döndürmeyi ama nekadar başarılı olabildik acaba?

Şahsen ben hiçbir girişimimde başarılı olmadım, çünkü eskiyi bugüne taşırken sorunları da kavgaları da taşıyor insan ama bunu geç anladım.

İlk zamanlar cicim ayları gibi geçip gidiyor ve herşey biranda eskiye dönüyor, hiçbirşey değişmiyor aslında değişen sadece ilişkinin yaşandığı zaman oluyor.

Kavgalar eskisinden daha hiddetli, sözler eskisinden daha zehirli hale geliyor bu sefer, ve kalpler daha kırık ayrılıyor iki tarafta. Keşke dememek adına yaşadım, içimde kalmasın diye yaptımlar giriyor devreye oysa bal gibi de biliyoruz nedenini; acaba başarabilirmiyim, başarabilirmiyiz bu defa düşüncesi, insanı tekrarlara itiyor ve genelde de sonuç hep hüsran oluyor.

Peki ama neden eskiden yeniler yaratmaya çalışıyoruz, yenisini yaşamak varken? Cevabı basit bir soru aslında bu da; korkuyoruz.

Evet korkuyoruz, yeni bir ilişki, yeni bir insan ve bilinmeyen bir yol önümüzde. Neler çıkacak karşımıza, neler yaşanacak bu yolda ve nekadar acı çekilecek bu uğurda bilmiyoruz.

Oysa orda, hep bildiğimiz, yürümekten aşındırdığımız, her adımını ezberlediğimiz, engellerini tanıdığımız yol duruyor. Neden olmasın belki bu sefer diye dalıyoruz tekrar eski yola ve adından da belli olduğu üzere eskiler çıkıyor karşımıza birer birer, gittiğini yıprandığını ümit ettiğimiz tüm engeller dağ gibi sapasağlam çıkıyor tekrar karşımıza ve yeni saydığınız herşey biranda eskiye dönüşüveriyor.

Külkedisi'nin balkabağından doğma arabası gibi biranda herşey eski halini alıyor ve siz birkez daha anlıyorsunuz, eskiden yeni olmuyor. Peki ama neden bu korku, çok mu zor yeni bir insanı tanımaya çalışmak, keşfetmek, merak etmek....Aslında hiç de zor değil ama insanoğlu korkaktır doğası gereği, güvenli bildiği yollardan ayrılmaya görsün, öylece kalır yeni yolun başında, adım atacak cesareti yoktur çünkü. Yenilikler korkutur bizi, bilinmeyene uzaktan korkarak bakarız hep ve çoğu zaman da kaybederiz önümüze boylu boyunca serilen fırsatları. İki bira, üç içli şarkı ve bir de bakmışız eskileri yad ediyoruz, iç çekmeler, derin düşünceler ve eski sevgiliyle yapılan telefon görüşmeleri. Tanıdık bir ses, bir dokunuş eskiye dönmemize yetiyor biranda ve herşey yeniden hooop sil baştan.

İki tarafta hatırlamak istemiyor neden eskidiklerini, eskiyi yeni yapmak için uğraşıp didiniliyor, boşa harcanan zamanlar, boş yere açılan eskiden kalma ama daha derin yaralarla bitiyor herşey yeniden.

Gözyaşlarıyla ıslanırken hatıralar yeni lanetler ediliyor eski sevgiliye ve pişmanlıklar başlıyor ardından "keşke hiç başlamasaydık" diye Mehter takımı misali yaşıyoruz hayatı, iki ileri bir geri......


Şevkat Sıtkı
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,839,839,839,839,839,839,839,839,839,83
              6 Kahveci oy vermiş.
3 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Halil Demir


CHP'de neler oluyor II?

Ülkemizin siyasetinde, anlamsız karışıklıklar, anlamsız sessizlikler veya anlamsız tepkiler artarak devam etmekte. Bizdeki karışıklığa benzer karışıklıklar diğer ülkelerde de mevcut mudur bilemiyorum ancak bizdeki durumun hiç de bizim lehimize olduğunu düşünmüyorum. Siyaset yapan partiler toplumun nabzını nekadar tutabiliyor belli değil ancak meydana getirdikleri düşünce bulanıklıkları kamuoyu üzerinde epey etki bırakıyor.

Akılları karıştıran yada karıştırarak bizleri derin düşünmeye itmesi gereken bu olaylardan biri CHP'de gerçekleşiyor. Atatürk'ün partisi CHP, bugüne kadar belki de bu şekilde sancılı günler geçirmemiştir. Tekrar olağanüstü kurultaya giden CHP neden bu halde?

Bir önceki yazımda ABD'ye gitti geldi dediğim Mustafa Sarıgül'ün genel başkanlığı kazanacağını ima ettiğimi düşünmüş olabilirsiniz. Ancak durum böyle değil. ABD her zaman kendi adayını direkt olarak göstermediği dünya gerçekleri ile ortadadır. Dünyanın farklı coğrafyalarında, farklı kurumlarda yada kuruluşlarda yaptıkları gibi önce birini öne sürüp daha sonra gerçek kişiyi ortaya çıkarmaktadırlar. Bunları yaparken de her şey normal seyrinde gidiyor diye düşünülmesini sağlamaktadırlar. Bütün gelişmeleri bu şekilde organize edebildikleri bazı oluşumları mevcuttur ki en önemli silahları da medyadır.

Genel başkanlık kavgasında rüşvet, işbirliği dedikoduları dolaşırken, internet sitelerinde Sarıgül mü Baykal mı kazanır diye anketler yapılırken, başkanlık yarışında ilk adaylığını açıklayan Prof Dr. Hurşit Güneş oldu. Mustafa Sarıgül ve Deniz Baykal'ı müsvette olarak gösteren bu kişi herkesten önce ortaya çıkıverdi. Bu da kim diye düşünüldü yada düşünülmeli.

Hatırlarsanız Kemal Derviş Türkiye'ye geldiğinde birileri tarafından ağırlanıyordu. İşte Kemal Dervişi evinde misafir eden kişi Hurşit Güneş. Yani dervişle yakın dostluklar içinde. Ancak nasıl oluyor diye düşünmemiz gereken bir durum var. Mustafa Sarıgül'ün adaylığı söz konusu olduğu zamanda, arkasında Hüsamettin Özkan ve kemal Derviş var denmişti (08.01.2005, Osman Tığraklı, Yeniçağ Gazetesi). Bunlar konuşulurken yeni bir aday ortaya çıktı. İstanbul Belediye Başkanlığı'na aday olup bunu başaramayan, daha sonra da milletvekili olan Zülfü Livaneli. Livaneli'yi destekleyen asıl kişinin de Kemal derviş olduğu söyleniyor.

-Kemal Derviş?

Koalisyon Hükümeti zamanında ismini duymaya başladığımız bu kişi nasıl oluyor da hem Sarıgül'ü hem de Livaneli'yi destekliyor? Bakanı olduğu hükümeti karıştırıp, sonra DSP'yi bölüp soluğu CHP'de almıştı. Eski Başbakanımız Bülent Ecevit bu kişi hakkında neler konuştuğuna hepimiz şahitiz.

Şişli Belediye Başkanı'nın yollara çıkıp, kendini destekleyen basınla birlikte şovlar yapmaya başladığında durumun böyle olabileceğini hesap ettiğini zannetmem. Medya tarafından içine sürüklendiği cendereyi yeni fark eden Sarıgül, feryat etmeye başladı bile. Kendilerini üçüncü yolcu olarak gören ve ağırlıkla medya dünyasına yakın isimlere sitem eden Sarıgül, "Zülfü Livaneli gitsin sazını çalsın" demek zorunda kaldı.
Geçen yazım da belirttiğim gibi Deniz Baykal'ın en büyük hatalarından biri Derviş'i partiye almakla yaptığı ortada değil mi? Bir ülkeyi yönetmeye talip bir kişinin birkaç yıl sonrasını görebilmesi gerekiyordu.

Kendisini daha karışık, daha dedikodulu, açıkçası daha sancılı günler bekleyen CHP'de yeni Genel Başkan adayları ortaya çıkabilir. Gürültü patırtı içinde yapılacak seçimi kimin kazanacağı belli olmaz. Ancak belki atasözlerimiz bizlere yol gösterebilir.

-Elin iyisinden kendi kötümüz iyidir veya elin akıllısından kendi delimiz daha iyidir.

-El elin eşeğini türkü söyleyerek arar. (Yanlış anlamalardan dolayı özür dilerim)

Gelişmelere bir de şu açıdan bakabilir miyiz? Mevcut hükümete şu an etkili bir muhalefet yapabilen bir siyasi parti yok. Hepsi her nedense uyudukları uykudan kalkamadılar. Kendilerine çok fazla muhalefet yapabilecek malzeme olmasına karşın hala ortada yoklar. Şu an TBMM'de bulunan tek parti olan CHP karıştırılarak mevcut hükümet mi desteklenmek isteniyor?

Aslında yapılması gereken tek şey Milli Mücadele'de olduğu gibi, bir tane olan ülkemize hep birlikte sadece ve sadece biz olarak sahip çıkmamızdır.

Halil Demir
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              6 Kahveci oy vermiş.
19 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?


  Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir


KOÇ   (21 Mart-20 Nisan)
Profesyonel ve sosyal projelerinizde beklenmedik aksilikler başgösterecekler. Özellikle başka diyarlar da yatırıma kilitlenen koçlar hüsrana uğrayıp bir adım geri çekileceksiniz. Olaylara bakış açılarınızı revize edin. Uzaklardan gelecek olumsuz sinyallere kapılıp herşeyi terketmenin de bir anlamı yok elbette. Cesaretleri kaybederek mücadelelerden kaçışların sırası ise hiç değil unutmayın.. Yapı tarzınızla tamamen zıt düştüğünüz bir tanıdığınız istemeseniz de kendinizi sorgulamanıza kaynak olacak. Kişisel ihtilalinizi gerçekleştirme şansınız bu işte.

BOĞA   (21 Nisan-20 Mayıs)
Geçmişten kaynaklanan ve sizleri bayağı düşündüren aynı zamanda yaşamınızda sizler için önemli bazı noktalar da yaşadığınız tutukluluk ve kısıtlanma dönemlerinin sonlarındasınız boğalar. Benliklerin ama bilhassa isteklerin bastırıldıkları bu safhalardan sonra önünüzde açılan kısmet dolu yolları güvenle arşınlayabilirsiniz. Ama önce negatif tortuları bilinçlerinizden atmalısınız. Çıkacağınız bir yolculuk dönüşü eski boğalar olmayacaksınız kesinlikle.. Gelecek gün ve haftalarda aklın duygulara olacak zaferini bizzat yaşayacaksınız.

İKİZLER   (21 Mayıs-21 Haziran)
Sevdikleriniz ve aileleriniz ile yaşayacağınız bazı sorunların yoğunlaşacakları günlere girmektesiniz ikizler. Miras yolu ile elde edilecek kaynaklar sorun yaratabilecekler. Gelecek üzerine olumsuz etkileri adeta perçinleyecek bu karışıklıkları mümkünce minimize etmeye çalışın. Tersine esen bu rüzgarlara rağmen profesyonel uğraşlarınızda başarılar sizleri beklemekteler. Önceleri sizleri şaşırtacak ama aslında yararınıza olacak değişimlere açık olun, hele bu sevdiklerinizden geliyorsa, içinizde kopacak mini krizlere rağmen.

YENGEÇ   (22 Haziran-22 Temmuz)
Mutluluğunuz için tüm isteklerinizi gerçekleştirmenize rağmen içinizden yükselebilecek fırtınalara karşı durmalısınız yengeçler. Kronik tatminsizlikler burcunun sakinleri yengeçlere tek sözüm bu hafta gayet temkinli olmaları.. Para kazanma hünerlerinize bir diyecek yok elbette hatta bu haftanızda gelirlerinizde artışlar söz konusu. Gelgelelim yöneticilerinize profesyonel bağımlılığınız bile dert artık sizlere. Tamamen sizden kaynaklanan ruhsal bu gel gitlere set çekin yoksa duygusal boşluklarda bocalayacağınız günlere garkolmanız işten bile değil. Kış tatillerinin tam zamanı bence yengeçler..

ASLAN   (23 Temmuz-22 Ağustos)
Derin çok derin düşüncelerdesiniz aslanlar. Kederli hallerinizi çevrelerinize belirtmeseniz de umutlu beklentiler içinde inançla beklemektesiniz.. Herşeye rağmen dimdik oluşunuz en büyük özelliğiniz. Havailiğin ve değer bilmemenin getirdikleri kayıplarda ki paylarınızı kabullenmelisiniz bir gün. Ancak bu şekilde bir sonra ki etapta gelecek güzellikleri gönül rahatlığı ile karşılayacaksınız. Sıkıntılı bir durumdan kurtulmak üzeresiniz. Gelenekleri bahane ederek veya fazla önemseyerek, bazen arkalarına sığınarak yaşamları daraltmaya sakın yeniden kalkışmayın aslanlar. Hak ettiğiniz güzel haberler kapıdalar.

BAŞAK   (23 Ağustos-22 Eylül)
Artistik faaliyetleriniz de başarılar devam etmekteler başaklar. Bundan doğacak duygusal yoğunluklar gönüllerinize hoş ferahlıklar bahşedecekler. Yine de bunlara rağmen ilişkilerinizde daha geniş otonomi beklentilerinin sonucu yüzeysel bir gerilim oluşması kuvvetle muhtemel.. Anlaşmalar geçerliliklerini yitirebilirler bu uyumsuzluk döneminde.. Kendinizi bazı bağımlılıklardan yakın gelecekte akıllıca koparacağınızı söyleyebilirim. Hislerinizi yenerek.. Kendinizi tamamen adayacağınız sosyal uğraşlarınız da başarılar sizleri beklemekteler.

TERAZİ   (23 Eylül-22 Ekim)
Profesyonel çalışmalarda kendini gösterecek değişiklikler özel yaşamlarınız da beklenmedik gelişmelere yol açacaklar.. Birbirlerinize daha sıkıca ve sevgiyle kenetleneceksiniz. Geniş aile düzenine sahip olanlarınız manevi güçlerinizi aile büyüklerinizden alacaksınız. Kendinize olan güvenleriniz gelecek günlerde müthiş artacaklar ve çevrenizce takdir edileceksiniz. İç dünyalarınızın zenginliklerini dışarıya vurarak olası ihtilaflarda arabuluculuk görevini başarıyla üstleneceksiniz. Bu hafta alçakgönüllülük ve iyilikler meleği terazilersiniz..

AKREP   (23 Ekim-22 Kasım)
Hayal gücünün tıkandığı yerde maddi imkanların devreye girdikleri, parasal konularda olabilecek kısıtlamalar da ise müthiş zihinsel aktivitelerin şaha kalktıkları öylesine zengin ve enteresan bir dönemdesiniz akrepler. Fazla konuşmayı sevmeyen ama azimli ve tuttuğunu koparan, son derece güvenilir yapınız ve metodik zihin gücünüzle üstesinden gelemeyeceğiniz atılım olmadığından sevdiklerinizce müthiş takdir edilmektesiniz. Zor kızan ve zor seven ama kanatları kocaman akreplere bu hafta ilahi bir güç hasıl olacak.

YAY   (23 Kasım-20 Aralık)
Şimdiye kadar yapmış olduğunuz yatırımların meyvalarını toplamakta ufak gecikmeler söz konusu olsalar bile sabırla çabalarınıza devam etmelisiniz yaylar.. Elde edeceğiniz gelirlerle ailelerinizi mutlu kılmak için sevinç dolu çırpınacağınız günler yaklaşmaktalar.. Sakın kendinizi boş bırakmayın, yeni hedeflere kilitlenin. Nedensiz sıkıntılara mahal vermeden.. Bir dönüm noktasındasınız, yön değiştirmeyi kabul edin. Borç ödemesi gereken yaylar endişelere geçit vermeden itidalle bekleyin. Girişimlere ağırlık verin önce.

OĞLAK   (21 Aralık-19 Ocak)
Epey zamandır kovaladığınız bir girişim başarısızlıkla sonuçlanacak oğlaklar. Hassasiyetlerinizden faydalanarak sizleri kuşatan parazitlerden kendinizi arındırma vaktinin geçmekte olduğunu söylememe bilmem gerek var mı.. Peşinde koşulan bir kazancın elde edilse bile uzun vade de zararlarının sizlere de dokunacağından emin olabilirsiniz. Güvenilmez ve iftiracı hatta yakın çevresini girdaplara sürükleyen yapıda bir kişinin menfi etkilerinden uzak durun. Enerjilerinizde boşlukları yaşarken sükunetle kendinizi dinleyin. Ses alın..

KOVA   (20 Ocak-18 Şubat)
Zorlu mücadelelerin yoğunlaşacakları gelecek dönemlerde şövalyemsi ruhlarınız ve gözüpek karakterleriniz sayesinde hedeflerinize yılmadan ilerleyeceksiniz kovalar. Duygularınız ve düşünceleriniz arasında mutlaka bir denge kurmanız gerektiğini unutmadan elbette.. Orijinal fikirlerinize hayat verin, başkalarının yapmadıkları uğraşlara yönelin. Başarı ve ferahlıkların ufuklarda gözüktükleri bu günlerde çevrelerinizden de desteklerin eksik olmayacaklarını unutmayın. Sevdiklerinizi ihmal etmeden sağlam adımlarla hedeflerinize ilerleyin kovalar.

BALIK   (19 Şubat-20 Mart)
Yaşamda ilerledikçe yıllanmış şarap misali oluşan değerlerinizin artık siz bile farkındasınız balıklar... Perspektiflerinizde değişimler şu sıralar muazzam derin ve geriye dönülemez noktalarda oluşmaktalar. Evlatlarınıza ve kendinize dolayısıyle sevdiklerinize hak edilen rahat yaşamları sunabilmek için tüm ihtilallere hazırsınız. Öyleyse teslimiyetlerden ve cenderelerden sonra yepyeni yaşamlara yelken açmalısınız.. Yolculuklar kaçınılmaz olunca hedefleri belirlemekte sizlere kalıyor. Seyrü seferinizin birinci kaptanı olmanız şartı ile..

Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              5 Kahveci oy vermiş.
5 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,578,578,578,578,578,578,578,578,57
              445 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf: Şeref Bilgi

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.160 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


GÖZLERİN

Nazım HikmetGözlerin gözlerin gözlerin
ister hapisaneme, ister hastaneme gel
gözlerin gözlerin gözlerin hep güneşte
şu Mayıs ayı sonlarında öyledir işte
Antalya tarafında ekinler seher vakti.

Gözlerin gözlerin gözlerin
kaç defa karşımda ağladılar
          çırılçıplak kaldı gözlerin
altı aylık çocuk gözleri gibi kocaman ve çırılçıplak,
fakat bir gün bile güneşsiz kalmadılar.

Gözlerin gözlerin gözlerin
gözlerin bir mahmurlaşmaya görsün
sevinçli bahtiyar
          alabildiğine akıllı ve mükemmel
dillere destan bir şeyler olur dünyaya sevdası insanın.

Gözlerin gözlerin gözlerin
sonbaharda öyledir işte kestanelikleri Bursa'nın
ve yaz yağmurundan sonra yapraklar
ve her mevsim ve her saat İstanbul.

Gözlerin gözlerin gözlerin
gün gelecek gülüm, gün gelecek
kardeş insanlar birbirine
senin gözlerinle bakacaklar gülüm
          senin gözlerinle bakacaklar.

Nazım HİKMET

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




İlginç!..

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Ankara için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
İzmir için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

ASYA'YA BAĞIŞ

GELİN UMUT TARLALARINI BİRLİKTE YEŞERTELİM!



GÜNEY ASYA DEPREMİ ŞARTLI BAĞIŞ HESAPLARI
    
BANKALAR ŞUBELER HESAP NO. PARA CİNSİ ŞUBE TELEFONLARI

T. C. ZİRAAT BANKASI ETİMESGUT ŞUBE (312) 244 09 52 
40437140-5001 TL 
40437140-5002 USD 
40437140-5003 EURO 
KOÇBANK BAŞKENT ŞUBE  (312) 418 18 04
11100111 TL  
22200222 USD 
33300333 EURO 
GARANTİ BANKASI ANKARA ŞUBESİ (312) 410 41 30
6297000 TL 
9096000 USD 
9095000 EURO 
YAPI KREDİ BANKASI SİTELER ŞUBESİ (312) 349 42 40
1071532-6 TL 
3017248-6 USD 
3017249-4 EURO 
FİNANSBANK ANKARA ŞUBESİ (312) 468 45 63
12282683 TL 
12282676 USD 
12282679 EURO 
DENİZBANK ELMADAĞ ŞUBESİ (212)230 52 33
9050-2868-351 YTL    
9050-2868-352 USD   
9050-2868-353 EURO

AYRICA AVEA KULLANICILARI 5533’E BOŞ MESAJ ATARAK KAMPANYAYA KATKIDA BULUNABİLİRLER

(1 SMS BEDELİ (10.000.000TL) 10YTL)

YALNIZ DEĞİLDİK, YALNIZ BIRAKMIYORUZ!
DESTEK OLAN HERKESE SONSUZ TEŞEKKÜRLER…


BİLGİ VE SORULARINIZ İÇİN:
TÜRK KIZILAYI GÜNEY ASYA’YA BAĞIŞ KAMPANYASI
ULUSAL KOORDİNASYON MERKEZİ (AFOM)
İRTİBAT NUMARALARI: 
0 312 245 45 11   
245 45 12
245 45 13  
245 45 14

E-POSTA: afetkampanya@kizilay.org.tr

FAX: 0 312 245 45 50

BANKALARA ULAŞAMAZSANIZ LÜTFEN BİZİMLE İRTİBATA GEÇİN.

Yukarı

 

 İşe Yarar Kısayollar - Şef Garson : Akın Ceylan


http://www.klubbrekyl.com/malibu/malibu.swf 3 penguenle olay kolay.. ya sonrasi?:-)

http://www.sufizmveinsan.com/index.html Özellikle fizik bölümündeki yazıları benim çok hoşuma gitti.

http://www.kuantumdusunce.com/ İzmir ,İstanbul ve Ankara'da kuantum düşünce tekniği ,nlp eğitimleri de var.

http://www.jinekolog.info/ Bayanlar için faydalı olacağını düşündüğüm bir site. Doktorla online görüşme servisi de var.

http://www.odtumd.org.tr/etkinlik/40yil/sevgidamlalari/info.htm
Sevgili Ahmet Kemal Üner'in önderliğinde hazırlanan bir değerli CD çalışmasına gidiyor bu link. ODTÜ Mezunlar Derneği'nin burs çalışmalarına katkıda bulunmak üzere hazırlanan bu CD için bakın ne diyorlar; "Derneğimizin 40. yıl projelerinden biri de, 1965'lerden günümüze, üniversite yıllarımızda popüler olmuş, hepimizin sevdiği, mırıldandığı "sevgi" temalı şarkılardan oluşan CD projesidir. CD projemize yapacağınız katkıyla da gerçekleştirmek istediğimiz hedefe erişmemizi ve burs fonumuzun yaygın tanıtımını sağlayacaksınız." Nostaljik şarkılardan oluşmuş bu CD'yi hayırlı bir iş için edinmek isteyeceksiniz umarım.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


Audio Record Wizard 3.98 [2,74 MB] 98/ME/NT/2000/XP Deneme
http://www.nowsmart.com/arw3.exe
Çok iyi bir kayıt programı. Bilgisayarınızın ses kartını kullanan her kaynaktan direkt mp3 veya ogg kayıt yapabiliyor. Otomatik sessizlik algılayıcısı sayesinde kaydı otomatik kesiyor. Kayıt kalitesini ayarlayabiliyorsunuz. Deneme sürümünde kayıt süresi 3 dakika ile sınırlı. Tam sürümü kullanmanın bedeli 25$. Bilgisayarında ses kartı olan herkese tavsiye edilir.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20050117.asp
ISSN: 1303-8923
17 Ocak 2005 - ©2002/05-kmarsiv.com
istanbullife.com