ABONE OL!



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 3 Sayı: 672

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 2 Şubat 2005 - Fincanın İçindekiler

 

 Editör'den : Herşey hazır!..


ABONE OL!Merhabalar,

Sonunda bitti. İlk dijital provadan önceki son noktayı dün akşam koyduk. Bunu anlatabilmem mümkün değil arkadaşlar. Hani bir beylik laf vardır "Görmemişin oğlu olmuş, tutmuş ... koparmış." diye. İşte aynen o durumdayım. Dergiler aldık okuduk, müşteriler için dergiler, kitapçıklar hazırladık, bastık, dağıttık ama bu farklı. Onların hiçbiri benden, bizden değildi. Bu sefer başka. Önsözden başka yazım yok dergide ama her köşesine saklanmış parmak izlerim var. Bunu bilmek bile yetiyor inanın. Dergiyi onurlandıran yazar dostlarımın o emek yumağını ellerine aldıklarında duyacakları sevinci, sevdiklerine koşturup gösterecekleri anı hayal edip gülümsüyorum. Tüm bunlar her türlü yorgunluğa değiyor inanın. Sonuç içime sindi, umarım sizler de beğenirsiniz. Yalnız gene geç oldu ve ben gene sabah erkenden yollara düşüp prova kontrolüne gitmek ve belki de son rötuşları atmak durumundayım. Perşembe ve Cuma günlerini dergiyi bir nebze unutarak ama meraktan çatlayarak geçirmeyi planlıyorum. İnşallah bir sorun çıkmaz.

Açık artırmayla fincan satışımızın ilki sonuçlandı. Ve fincanlarımızı başarıyla sattık. Tabi ben, hazır yüz bulmuşken, ikinci etapta 1 adet ikili, 1 adet altılı fincan takımını açık artırmaya koydum. Haydi bakalım tıklayın aşağıdaki linklere ve peyleri sürün.

http://www.gittigidiyor.com/php/listele.php?nick=kahvemolasi
http://www.gittigidiyor.com/php/urun.php?id=561300&re_id=2291
http://www.gittigidiyor.com/php/urun.php?id=560003&re_id=2291

Bugün günün şarkısını Chris Rea'dan seçtim. The Road to Hell (Part II). Hepinize karsız, buzsuz güzel bir gün diliyorum. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

3 Mesaj/Yorum var. Mesaj/Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 PASTORAL EFEMER : Zeki Yıldırım


AİLE DİYALOGLARI -II-

Bir başka yurdum insanının evinde. Zaman aynı zaman

- Evet sayın seyirciler Galatasaray, Fenerbahçe takımları arasındaki ezeli rekabetin otuzuncu dakikasındayız......
- Baba sen hiç futbol oynadın mı?
- Evet!
- Baba birlikte futbol oynayalım mı?
- ...
- Baba kuyruklu yıldızın kuyruğu nasıldır ?
- ...
- Baba sen hiç futbol oynadın mı?
- ...

- Esma, seni çok sevdiğimi biliyorsun......
- Anne, "Bir İstanbul Masalı" ne zaman bitecek?
- ...
- Anne bana ne zaman masal anlatacaksın?
- ...
- Güliz'nin annesi her gün ona masal anlatıyor, sen de bana anlat!
- ...
- Hadi anne bana masal anlat!
- Üf üf üf!!!

- Baba sen hiç futbol oynadın mı?
- Aysun şu oğlunla ilgilensen, kırk yılda bir final seyrediyoruz!!!
- ...
- Aloooo, sana diyorum!!!
- ...
- Aysuuuuuuuun!!!!!
- Akşamdan beri ben ilgileniyorum, Kerim bey, biraz da sen ilgilensen!!!

- Anne bana ne zaman masal anlatacaksın?
- Baban anlatsın biraz da!!!
- Deli olacağım şimdi, sen beni masalcı ninemi sanıyorsun!!!
- Aman dikkat et, aklına sahip ol !!! Kih kih kih.
- ...

- Baba, Anne Güliz bana kukuşunu gösterdi.
- Ne?
- Neeee?
- Ne dedin sen bakayım, gel bakayım yanıma. Aferin oğluma. Babasının oğlu. Bu çocuk yüzde yüz ben, artık hiç şüphem kalmadı.
- Kerim nasıl konuşuyorsun sen. Oğlum çok ayıp, Güliz'in yaptığı da, senin bu yanlışı izlemen de.
- Oğlum bırak sen anneni. Benim oğlum erkek. Tanrım çok şükür, tam babası gibi fenotipik ve genotipik olarak erkek. Aslanım beaa. Hanım oğluma da getir biraz fındık fıstık. İçelim pardon yiyelim kendimize gelelim. Söyle bakalım evlat nasıl oldu bu iş, baştan bir anlat.
- Eki ki ki ki.
- Alper çok ayıp bir de gülüyorsun, koca çocuk lütfen bu sokak ağzı, maço konuşmaları kesermisin?
- Oh oh, sefan olsun evlat.
- Asıl ben delireceğim şimdi, nasıl bu kadar seviyesiz ve duyarsız olabiliyorsun.
- Ne var bunda iki çocuk oyun oynuyor. Birde tersinden düşün dişi kuşum, ya Alper'in erkek arkadaşı ona pipisini gösterseydi daha mı iyi olurdu, hııı?
- Tanrım gerekçeye bak. Cinsel organ fetişisti olduğunu yeni öğreniyorum Kerim. Her ikisi de yanlış olurdu bence.
- Bende senin firijit tavırlarına ölüyorum
- Dır dır
- Vır vır
- dır
- vır
- Anne, Baba. Ben yatıyorum. Dişimi fırçalamayı unutmayacağım merak etmeyin.
- dır
- vır
Işıklar hafifçe kararır, yan odalardaki TV kutusu şeklindeki yapma modellerin ışığı söner. Hoparlörlerden verilen TV sesleri azaltılarak kapatılır. Sahne görevlisi iki odanın birleşme yerinde duran kadın ve erkek maketlerini dikkatlice kulise doğru taşımaya başlar. Altı yaşlarındaki erkek çocuk banyoya benzetilmiş sahnenin loş ışıklı bölgesinde dişlerini fırçalarken, bir yandan da seslice düşünmektedir. "Vay anasına bu kukuş neymiş ya. Bir de Güliz'e pipişimi gösterdiğimi söylesem neler olurdu acaba. İlk kez benim söylediğim bir kelime yüzünden annem, babam çok sevdikleri programları seyretmez oldular. Ne kadar iyi bir şey yapmışız. Yarın aynı şeyleri tekrar yapalım Güliz'le.

Sahne ışıkları tamamen hiç sönmez. Ama seyirciler salonu boşaltmaya devam ederler.

Zeki Yıldırım
zekiyildirim@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 7,757,757,757,757,757,757,757,75
              4 Kahveci oy vermiş.
5 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Turan Bozkurt

 Vestanca : Turan Bozkurt


  BİR KAMERLİK KANTATA

Senden önce
Medeni mahkum,voltalardaydım,tenhaydı geceler ıssız ve tek
Mayısa gökyüzü dilemedeydim,çok sonbahardır yalnız ve tek
Kasımaydı onyıllık celsem ,umut bilemekteydim eşsiz ve tek
Dileği dileyince

Gelmeden önce
Yazdı daha sabrım çatladığında prangalarımdan dolaşık
Sonbahara şirazemi bir bütün duramamışlığımdan barışık
Bir ben kalmıştım kalanımdan,ikiye artamamıştım ardışık
Yerimden yeterince

Gece erince
Bir gözkırpışlık filiz kayıverdi toprağıma yıldızlardan sarısıcak
Her nefesimi tutup en kalabalık çehrelerimi giyindim tutunacak
Hem sonbahardı aşklara beyaz sayfalarım hatırladım başlanacak
Yinelenince

Günlerce
Bir sarı ipek yıkandım; üstelik aç ve susuz ,tuz ve ter en kaçık
Akdeniz sunadurdum ellerine,gecikmiş dileklerinden en çocuk
Sel çözülmüştüm şiire,o, bütün dünyamdı dış duvarsız en açık
Gecelerce

Tümlenince
Çok vuslat kanadık temasımızdan, turkuaz şahidimiz sarındık
Her gece kirpiklerimizden ten tutuştuk temas temasa sarıldık
Merama yetti ellerimiz,seslere sağırdık hallerimizden darıldık
Bölününce

Sabaha erince
Kuytularımızdaydık birbirimizin başkalarına kaçak ilansız
Resmi bakışlardan gizlerdik ellerimizi, tek özelimiz apansız
Şimşeklere nemlenmesin diye sosyal bulutlar yersiz zamansız
Yağmurlarımızı en içimize yağdırdık ;sıcak,patırtısız sızansız
Güneşi dileyince

Bebeğim, dillenince
O kadar akdenizdi ki sözleri yarına, aralık ortasında turkuaz
O kadar yeşildi ki gözlerine bakınca baharlarımız hiç solmaz
Zifirkara ürkünce ayrılıklara,töremin penceresinden bembeyaz
Az mayıs güneşlerine çıldırmadım;yatsılar yarısında vakit az!
Bebeğim! dillenince

Ona seslenince
Dillerim çok coğrafyadandı, tam babilce çetrefil ayrışan
Hangi ülkemden hislensem kelime bulamazdım yakışan
Çocukluğumu dillendim ben de en kuyularımdan uyuşan
Dileğimi ancak vestanca fısıldadım:"nakşa rengi revşan"
En derinimce

Söz bitince
Öpüşlerimle öğrendim has kıvrımlarını ipeklerinin sarışın!
Önce turkuazdan bir dönüm çizdim parmaklarına tanışım!
Ellerimle birebir canıma ürperişlerini haritaladım yatışın!
Her vakit doğuyordum gülünce,yokluğu ve hüznü batışım!
Söze gelince

Sevince
Ela gülsemde çocuk,gözü karaydım sevdalarıma,tek canan!
Korkumun elleri cam kırılırdı şirret öfkelerimden,tek can!
İflah keser,kesilir,ya da sevdasız hiç olmazdım,tek bir can!
Ölümüm elimden olurdu herkes bilirdi,istesindi tek canan!
Sevilince

Gel denince
Hasret koşar sorularda tökezlerdim bu mesafelerde son hız
Kapılar kararınca hırsımdan kanardım,dil,yürek,göz ve diz
Bütün prangalarımı sicim yapıp kadere emirdeydim,ipe diz!
Kellem koltuğumda azraile dağ olurdum haykırınca en tiz,
Git denince

Gidiverince
Sarı ve turkuaz ve ipek ve akdeniz, bildiklerim sıradan
Can ve canan ve vuslat ve biz, artık sildiklerim aradan
Bir omuz ve dizdi,serazad başıma dilendiklerim oradan
Kalan hep acı ve çile son kelimeler,dildekilerim yaradan
Dönmeyince

Bir birleşince
El ele ,saç- yanak, dize diz ,iki kişilik bir bizdik ah!
Eş dost,iş aş,ay ve yıldız yoktu; yalnız ikimizdik ah!
Başka ne vardı ki var denecek,o,bu,şu ikimizdik ah!
Bire bileşince

Ah Filiz!
Yok ! artık Mayıs dileyemem ki,gökyüzü eksik sensiz!
Bir sıfatsın artık, su çiçek ceylan ne,has kadın;gibisiz!
Sürgününden benliğim yeşerecektim ya,gelen yaz,filiz !
Ah Filiz!

Not: 1-vestanca "nakşa rengi revşan": gönülevimin rengi ve nakışı demeye gelir..
2-kıta başlangıçlarını bazen yer değiştirerekte okuyabilirsiniz, mahzuru yok..


Turan Bozkurt
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              7 Kahveci oy vermiş.
21 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Sabiha Rana

 Beyaz Düşler : Sabiha Rana


  Alt Tarafı Sinek Uçuşu Mevzu...

Sinekler saatte Yaradanın onlara nasip ettiği enerjiyle uçarlar..
Yani sinek hızıyla...:)

Ya sivrilere ne demeli ? Onlar hem uçuyor hem sokuyor .
Sorarsanız cevaplarım..

Sivrisinek uçuşuyla...

Birde kör sinekler var..

Onlar,
Hem tutuyor
Hem öpüyor
Hem uçuyor..

Bunların uçuşu muhteşem..

RABBİM KOCAMAN..
Billah inanmayan kafir...

Bir de Atasözü var....

Sinek işte mide bulandırıyor..

NEDEN ?
Ne sorarlar ne cevap verirler..

Bilmiyorlar ki çingene en iyiyi bilir..
Tahsil ettik şunun şurasında dirsek filan çürüttük...
Hani halk arasında..

Sinek tabi mide bulandırır..

Kardeşim adam uçarkene ( Adam burada sinek oluyor.)
İnsaf.
Uçarkene gözüsülerini açınca midesi bulanıyor...
İrtifa kaybediyor vııızzzzzzzz ccııızzzz

LÖG diye,
Sinek düşüşü tabiriyle düşüyor..
Herhangi bir lokantada yemek yiyen en hakiki müşterinin afiyetle yediği tabağın içine...

Garsooonnnnn
Ece getirrrrr..

- Bu radyo reklamlarından bir nostaljiydi.....

-Garsoncum
çocuuum bakarmısınız dır ?
- Çocuuum bu ne ?
- Sinek, bilmiyecek ne var ?
- Çocuuum tabağımdaki !
- Sinek, efendi beyim,
ALLAHIN sineği.
- Peki ALLAHIN sineğinin benim tabağımda işi ne ?

- Ordan bir doktor beyefendi duruma el,ayak, kulak koyar...
- Doktordur ya.
sineğin düşme sebebini araştıracak.
Kendisi zahir aynı zamanda jinokolog edasıyla...

Muayeneden geçirir sineği..

Aman ALLAHIM sinek hamileeeee
Babası nerede ?

Hayyydddaaaa Atilla mayda....

- Doktor izah eder en bilgilice...
- Der ki; Sinek dişi ve hamile.
Uçarkene başı dönmüş.
İniş takımlarını kontrol edebildiğince,
sizin tabağınız ona uluslar arası meydanı vazifesi yapmıştır efendim..
- Garson çocuuum Ali evladım,
lütfen bayan hamile sineğimizi şu, şu adresteki hastahaneye sevk edelim..
Lütfen ambulans vs.İlgilen çocuuum.
- Müşteri, mütebessim bir sinekçiğe en insanca muamele yapmanın mutluluğu ve yemek yemenin fransız asaletiyle yemeğine devam eder.....

-Garson doktora seslenir.....
- Afedersiniz patron, DOKTOR OLDUĞUNUZU BİLMİYORDUM...!!

İşte şimdi moku yedik mevzu...

Atalar bilmiş de demiş ! ?

Sinek bu kardeşimm.

Hep yemek tabağına konacak değil ya..
Mokada konuyor leşe de...

- Çingeneniz iyi uçuşlar diler,
Bizi tercih ettiğiniz için
Teşekkürü borç biliriz..
Çünkü ödemeyiz kardeşim.....

ÇAWW BEYAWWWWW çin çin çinemine hanım çin çin çinemine hanımmmm

Ben en güzelim
En akıllıyım
Uçarıyııımmmmmmm

Sabiha Rana
http://www.sabiharana.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 6,906,906,906,906,906,906,90
              10 Kahveci oy vermiş.
11 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Mehmet Güneş


Ezbere bilirim yalnızlığı

..........

"Sevgiyi sevdayı kitaplarda arama, şarkılarda, şiirlerde değildir asıl sevda, doğan günde, ayın suda yansıyan şavkında bir güzel çiçekte bulamadıysan eğer,insanların gözlerinde ara... Eğer sönük duruyorsa o gözler, hiçbir melodiyi söylemiyorsa gözbebekleri.. Al eline aynayı Önce kendinde ara gerçek sevdayı.."

Ezbere bilirim yalnızlığı......

Öyle hızlı geçerdik ki zamanın içinden, sanki üşüyen biz değiliz...
Küçük insanlar büyük yalanlar söylüyorlar... Yanlış öğretilmiş bütün sevdaların aynı kapıya çıkacağı...

Gece karanlığın perdesini çekmiş üstüne,yalnızlıktan payına hak ettiğinden fazla düseni, şehrin bütün kuytu köselerini karanlığa boğma telaşında.. Sabahın getireceklerini düşünmeksizin bütün köse bucaklar teslim ediveriyor gecenin gizemine.. Laciverdin kirlettiği sarıyı temizlemek, siyaha düştü yine...

Şeytan pususunu kurduğu anlarda, günahların en güzelini seçmek, yalnızlığın sınırlarını hakir görenlere ibret olsun diye bütün sevdalardan uzak durur...
Bu saatlerde...

Ne kullanacağım doldurmak için, eskiden konuştuğumuz boş yerleri, nasıl dolduracağım son kalan boşlukları, nasıl tamamlayacağım senden arda kalacakları.. Asıl ürkütücü olan,tüm sırlarını döken bir aynanın, artık göstermeyeceğini bilmek aksini..

Bütün hislerimin kaybolacağı endişesindeyim... Sadece biraz daha tatmak...
Kendi yarattığımız şarap tadında, oysa bizim şarabımızın tadı bile en seçkin kırmızı sek şaraplardan biriydi, mantık ve duygu yöresi sevişmelerin çatışmalarından üretilmişti. İnsana özgü karmaşalarda, uzunca süre dinlendirilmiş, sonra da bire bir yaşanarak gizlenmişti... Sen ve benim bu aşka kattıklarımız, bu aşk şarabının yıllanması için gerekli karakteri ve gücü vermişti. Yıllandırılması sırasında şaraptaki taneler zarifleşir, dolgun gövdeli zengin aromaya sahip, dengeli sek aşk şarabımızı ortaya çıkarır... Empati ve sempati ile uyumlu olup oda sıcaklığında tüketilmeliydi.
Kırık bir kadeh gibiydin her zaman,yudum yudum içtikçe dudağımı kesen, Kırık bir kadeh... Dudağımdaki acıyı seni içtikçe uyuttum. Bir kesik senden kalan,birde ince bir sızı.. Başka neydin? Unuttum...
Madem unutmanın ilk sancıları sarmaya başladı...
Biz artık ayrı olabiliyorsak, Sen ile Ben arasında şu "ile" artık yok demektir....

Artık sevdaların aranacağı mekanlarda kalmadı, hele ki; varlığının kısa bir zaman dilimi sürdüğü bu şehirde. Hangi yüzle, hangi cesaretle... Elim uzansa ruhum gider, ruh giderse bedende gider...

Bir bir kendi mezarlığıma gömüyorum. O kadarda üzücü değildi merasimleri arda kalan sevdaların. Hala senden mühürlü kalan dudaklarımla sevişiyorum. Sana benzeyen kadınlarla...

Yeter.............
Yeter.............
Yeter.............

Tarihin bütün kilitlerini kırarak,isyan tadında,hüzün adında, yokluğun belasında,
yalnızlığın kışkırtıcı tadında gel bana... Yüzümün aynası, bilincimin dağılması kadar SEN'im..

Uçurumlar kadar derin geçmişimle, bir adım daha bir adım daha...
En acıyan,en kanamalı, sızlayan yanımı sana getirip... En savunmasız, en kırık, üşümüş halimle sana sığınıyorum...

En olmazlara saldım yüreğimi...
Gidebilmek adına senden...
Çarptığım hep varlığındı...
Düşmelerim ise YOKLUĞUN...!

"...iyiler asla kendilerini affedemeyecekleri için...
...sonsuza kadar cehennemi yaşayacaklar"


Mehmet Güneş
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,949,949,949,949,949,949,949,949,949,94
              17 Kahveci oy vermiş.
5 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Özge Kaya


Yaşamın neresinde kalmıştık?

Bir gün durup,
Bir gün dönüp,
"Yaşamın neresinde kalmıştık?" diyebilecek miyim!
Ya da
"Başlamadığım neler var?"
Başlayıp, bitiremediğim... Hayal bile edemediğim.

Çocukların büyüdüğü, cicim aylarının tükendiği, yazların kışları kovaladığı, aşk sanılan debdebenin durulduğu, soba başlarında ısınılan, duraklarda bekleşilen, ölenlerle, doğanlarla dolu yıllar boyunca aklımın bir köşesinden bile geçirmediğim...

Yüzümdeki çizgilere, şakaklarımda belirmeye başlayan beyazlara sıkıştırıverdiğim - bir çırpıda - yaşam(ın) neresinde kalmıştım, ben.

Kentler vardır: insana hiçbir şey düşündürmeyen, yaşanmışlık acılarından başka... Bozkır yüzlü. Yaşlı. Böyle kentleri izlerken şehirler arası yolculuk otobüslerinin camlarından, belki tek istediğiniz şey bir sonraki kente kadar uyuyup sonra birden uyanıvermek olur. O kentler ki; hatıralarınızı kırık birer cam parçasıymışçasına süpürüp atmak isterler. İkinci bir giysileri yoktur. Ruhları yoktur. Gece gündüz, yaz kış hep aynı görünürler insanın gözüne. Ne yeni yeşermiş bir fidan değiştirebilir bunu, ne de göklerinde süzülen; üstünkörü, çocuk elinden çıkmış bir uçurtma... O kentlerde her şey sıradandır. Çocukların büyümesi, cicim aylarının tükenmesi, yazların kışları kovalaması, aşk sanılan debdebenin durulması, ölenler, doğanlar.. Her şey, hem de her şey...

Bir de;
Kentler vardır. İnsana "Yaşamın neresinde kalmıştık?" dedirten. En kötüsü de sürekli böyle bir kentte yaşıyor olmaktır. Sürekli kendine; "Yaşamın neresinde kalmıştık?" diye sormak gerektiğini düşünmektir en kötüsü...

Kentler vardır: insana tüm bunları düşündüren.
Yaşamın omzundan geriye fırlatıp atmış olduğu o insan bedenlerine ait eksikliklerin, yaşanamamışlıkların unutuldukları yerlerden, atılıverdikleri yerlerden bulunup alınması gerektiğini, tozlu raflarından indirilmesi gerektiğini, düşündüren.

Hazır gelmişken...
Hazır düşünmüşken...
"Yaşamın neresinde kalmıştık?"
Diyebilecek miyim ben kendime ... bir gün...?
-tüm bunları bana sürekli düşündüren bu kentte yaşarken hem de-

Yaşam, diye yaşadığım bu ara vermişlik uzadıkça, günler; gündoğumu ve günbatımı aralığına sıkıştıkça her defasında, bezginlik, kırgınlık, kızgınlık doldukça günler...
O günü beklemek
Bu denli özlenebilir mi?

Ufka bakarmışçasına hareketsiz kıldığım gözlerimle; aslında olmayan, hiç olmamış, asla olmayacak bir sevgiliyi vapur iskelelerinde beklercesine, o günü beklemek....
Hiç gelmeme ihtimali ile boğuşmak...
Hiç gelmeme sanısına kapılıp kıvranmak...
Hiç gelmeme korkusu ile dehşete düşmek...
Hiç gelmeme gerçeği ile yüzleşmek...

Ah gün ışığı, ah!
Her vakti geldiğinde; yeniden dolduğun bu dünyada, bana yaşamın neresinde kalmış olduğumu hatırlatabilecek misin, bir gün? Ve günlere bile mektup yazabilecek kadar divane olan ben: o gün, ışıttığın dünyada, yeterince güç bulabilecek miyim tırnaklarımda, bıraktığım yere tutunabilmek için.Yemek kokuları arasından sıyırıp eteklerimi, rüzgara salıverebilecek miyim? Saçlarım uzayacak mı yeniden?

Yitik yaşamlar görür; tiksinirdim yeniyetmeliğimde. Yitik yaşamların ahı tuttu sonunda biliyorum! İçlerine düştüm bu yüzme bilmez kaderimle, birinin kıyısından, diğerininkine savrulup duruyorum hoyrat, acımasız dalgalarıyla.
O yeniyetmelik ki; arzularımızı besleyip duran bir enerji yoğunluğundan ibarettir yalnızca. Gün ışığının koca bir yaz boyunca tüm kış meyvelerini besleyip, büyüttüğü gibi... Giderek etlenen, giderek kendi olağan rengine kavuşan, giderek sulanan kış meyveleri gibi yeniyetmelik arzuları ile baş başa kalırız yetişkinliğimizin ilk adımlarında. Bildiğimiz tek şey, cesaretin kırmızı bir tülmüşçesine örttüğüdür utancı. Ama bilmeyiz ki; utanç aynı zamanda cılız, masmavi bir dalıdır güvensizliğin. Bir kez budanabildi mi bir daha yeşermeyen!

Ah gün ışığı, ah!
Tüm bunların sorumlusu sen misin yoksa?

Sen isen eğer... bu kadar kudretli isen... bu kadar vahşi... bu kadar soğukkanlı isen; Bu karalanmış defter sayfalarından kurtarıp; bembeyaz, sonsuz bir boşluğa da koyabilecek misin kalemimi, söyle? Sonsuz boşluğu bana, beni sonsuz boşluğa hediye edebilecek misin, o gün? Kışkırtabilecek miyim en sonunda seni tüm bu yazdıklarımla?

Pek tabiidir ki; ne, küçük bir derenin ,dingin serin akan sularında baş vermiş taş parçalarının üzerinden sekip, ıslanmadan karşı kıyıya ulaşmak gibi kolay olacak tüm bunlar, ne de; ılık yaz akşamlarının rüzgarları ile bir o yana bir bu yana, bir ananın kucağına uyumaya yatmış da masum yavrular gibi; hafif hafif sallanan adını bile bilmediğim ağaçların yaprakları kadar olağan hissedeceğim ben kendimi...

Hayatın, üç kuruşluk ruhlarını kafalarından sıyırıp ayırdığı, kendi kendine adak ettiği kalleşler kadar değerim olmayacak mı yoksa gözünde?

Bir gün durup,
Bir gün dönüp,
"Yaşamın neresinde kalmıştık?" diyebilecek miyim!

Ya da
"Başlamadığım neler var?"
Başlayıp, bitiremediğim... Hayal bile edemediğim.

Peki ya...
O güne dek, tüm bu yabancı vücutların yükünü taşıyabilecek miyim, bu sarsak yüreğimde...?

Ah gün ışığı, ah!
Giyinmekten, soyunmaktan, susamaktan usanmış olan beni; o gün geldiğinde yeniden diriltebilecek misin, söylesene?

Kırmızı'yı yeniden kırmızı yapabilecek misin gözümde?
Sıcağı, yeniden sıcak!

Bir ipliğin, bir iğne deliğinden geçirilmesi gibi olağan olabilecek mi tüm bu anlattıklarım, sonunda...?
O gün,
O gün; ışıttığında, ışıtmandan yorulmamış bu koca dünyayı. Ben bir parçası olabilecek miyim tüm bu anlattıklarımın. Çocukluk günlerimi, çocukluk hayallerimi, anamın babamın bana olan sevgisini çiğ damlalarınla yeşertip tazeleyebilecek misin, söylesene?... Rüzgarınla, kırmızı tülleri uçurabilecek misin, arzularım üstünden? Keskin kılıcınla budayıp durmayı kesecek misin masmavi utançlarımı?

Söylesene!
Bir gün durup,
Bir gün dönüp,
"Yaşamın neresinde kalmıştık?" diyebilecek miyim?
Ya da
"Başlamadığım neler var?"
Başlayıp, bitiremediğim... Hayal bile edemediğim!

Özge Kaya
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,759,759,759,759,759,759,759,759,759,75
              4 Kahveci oy vermiş.
4 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Faik Murat Müftüler


ARAMAK ÜZERİNE

Uçsuz bucaksız yonca tarlasında dört yapraklı yonca arayan, kim bilir kaç tanesini de ayaklarının altında ezdiğinin farkında değildir. Şans gözün görebildiği kadardır. Ne yazık ki gözün görebildiği KADERDİR.

Üç bin parçalı Puzzle'ı halının üzerine döktüm. Bu beşinci gün. Fena gitmiyor. Neredeyse dörtte biri bitti. Akşam başına oturdum yine. İki buçuk saattir halının üzerinde kah uzana kah çömele bir figürün orta yerine lazım bir parçayı arıyorum. İyice sinirlerim bozuldu. Aradığım yere azıcık uyan ama kesinlikle oraya ait olmayan bir parçayı dikkatlice yerleştirip söve saya boş bira şişesinin dibiyle çaktım. Kahrolasıca. Cehennemin dibine kadar yolu var. Birkaç gün uğraşmamalı bari. Yoksa sinir hastası ve boyun fıtığı olacağım.

Geçen ay kız arkadaşımdan ayrıldım. Lânet olası yetmiş milyon parçalı puzzle.

Eminim ki cennetin fotoğrafıydı ruhlarımız. Tanrı aldı eline makası, milyarlarca parçaya bölüp o resmi, içinden çıkılmaz 'yap ama bozma' oyununu yarattı. Nasıl bir şakadır bu bilinmez; ama bilirim ki mahşer günü "Olmadı beceriksizler ! Bakın böyle olacaktı" deyip yakıştırıverecek kaosun içinde kaybolmuş her parçayı birbirine. Biz ise şaşkın, bakıp o cennet resmine hep birlikte diyeceğiz ki: "Nasıl yani? Kim bu koltuk altıma giren omuzun sahibi? Nasıl da ışığı sızdırmaksızın oturdu yerine? İnanmazdım yüzümden geçen çizginin belli bir yere gittiğine. Bilmezdim o çizginin kayıp parçamda uzanıp gittiğini; cennet bahçesinde bir gül yaprağını çizdiğini? Oysa bende bitimli o çizginin ucu hep yaralamıştı fani hayattaki sevgililerimi. Onlardaki desenin ucu da boynuma saplı, neye yarar bilmediğim bir eziyete meraklı, kanlar doldurup ışık sızar boşluklara, pıhtısından kara gölgeleriyle suni bir uyum yarattı"

Parçam! Güzel parçam. Neredesin? Lânet olasıca yetmiş milyon parçalı puzzle'ın içinde hayata karışmış, elin erişmediği, gözün göremediği bir yerde beni bekliyor olmalısın. Ya beklemiyorsan? Ya çakılıyorsan biçimi ve rengi ilgisiz bir parçanın sancağına? Eğer öyleyse lütfen görünme bana ve görme beni.

Üç bin parçalı puzzle'ımın başına oturdum yine. Çaktığım parçayı çıkarıp bozulan yerleri onardım. Şimdi, bir çuval pirincin içinden pirinç rengindeki ve şeklindeki taşı arıyor gibiyim.

Çalışmamın on beşinci gününde aradığım parçayı sol dizimin altında buldum. İki haftadır buralarda olduğunu bildiğim ama o çılgın kalabalığın içinde bulamadığım parça şimdi yerinde. Figürü, rengi ve biçemi tamamlar şekilde, ışık sızmaz sevdasına düştü. Ben ise lânet olasıca yetmiş milyon parçalı puzzle'ın saha kenarında ısınma hareketleri yapıyorum. Lâkin çok zor oluyor hareket etmem; kayıp parçamın sol dizinin altında ezilirken. O ise görmüyor beni. Yetmiş milyon parçanın içinde gezdiriyor ellerini.

Faik Murat Müftüler
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,679,679,679,679,679,679,679,679,679,67
              6 Kahveci oy vermiş.
9 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Hasan Taşkın

 TAŞKINCA : Hasan Taşkın


  Genel Başkan nasıl olunur?

CHP kongresi ile ilgili yorumlar ve yazılar haylı fazla şu günlerde... Bu yazı deryasına bir yazı da ben atayım dedim. Nasılsa ya duyulur ya duyulmaz. Ama en azından içimdekileri paylaştığımı sanarak, biraz daha rahatlarım...

Kongre'nin büyük bölümünü izleme fırsatı buldum. Tabi haber kanallarından. Ben CHP kongresi öncesinde Sarıgül'ü daha farklı düşünüyordum. Sürpriz olarak kazansa belki bir şeyler yapar diye düşünüyordum. Sonra kongrede Baykal konuşurken yaptığı hareketler ve sinirli tavırları gördüm. Bir belediye başkanını yumrukladığını gördüm. Onun bu hareketini gören taraftarlarının nasıl yumruklarla güç kullandıklarına tanık oldum; Herkes gibi tabi...

Sarı kaşkol taşıyanların nasıl patlamaya hazır canlı bomba gibi sağa sola saldırdıklarına tanık oldum. Bütün bu olaylara Türkiye'de tanık oldu...

Dahası Sarıgül'ün bir Genel Başkan Adayı'na yakışmayan tavırlarını gördüm...

Daha bir sürü şey... Nasılsa bunların hepsini siyasete az da olsa ilgi duyan herkes gördü tanık oldu. Ben hatırlatma babında tekrarladım. Çünkü bütün bu olayların ardında kafamda oluşan bir gerçeğe vurgu yapmak istiyorum.

Şişli Belediye Başkanı Sarıgül'ün şiddet yanlısı tutumunu hoş bulmadım. Bir Genel Başkan Adayı, kendisine hakaret bile edilse, sabır gösterecek... Kürsü sırası kendisine geldiğinde ise bunlara cevap verecek olgunlukta olacak.

Çünkü Genel Başkan Adayı olan kişi, aynı zamanda Türkiye'nin yönetimine talip olan kişidir...

Sevgili okuyucularım. Bir Kurmay subay arkadaşımdan öğrendim. Kurmaylık kursları çok ağırmış... Kurmay olmak isteyenlere, Türkiye'yi yönetirken, savaş durumunda ne kadar dayanıklı olur düşüncesiyle psikolojik baskıya maruz bırakırlar... Bir çok kurmay adayı bu nedenle kurslardan ayrılırmış...

Ülke yönetmeye aday olmak, sabır ister... Ülke yönetmeye aday olmak olgunluk ister. Ülke yönetmeye aday olmak, cesaret ister. Ülke yönetmeye aday olmak her türlü baskıya rağmen sakin durabilmeyi gerektirir... Sonra da sakin bir şekilde karşılığını vermeyi gerektirir. Şimdi CHP kongresinde Genel Başkan Adayı Sarıgül, çocuğunu, eşini de bu işlere karıştırdı. Yok çocuğum. Yok eşim...

Sen Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde tek başına muhalefet olan bir partinin başına geçmek için adaysın. Duygu ile, eşini ve çocuğunu bu işlere katma ile, sinirlenme, şiddet ile bu olmaz.

Sen vitrine çıkıyorsun. Sana her türlü eleştiri olacaktır. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın çocukları da gündeme geldi. Ama Sayın Erdoğan aynı şiddeti göstermedi...

Bu olacaktır. Sende bunlarla daha olgun bir şekilde mücadele edeceksin. Güç kullanmadan. Sakin ve anlatarak. Herkes soracak. Sen cevaplayacaksın. Herkes kızacak. Sen kızmayacaksın...

Bu bakımdan Sayın Baykal, çok olumlu duruş sergiledi. Onun da istediği buydu. Sarıgül'ün neden Genel Başkan olamayacağını herkese böyle göstermek istedi. Bunu da başardı.

Şimdi konu mahkemelere taşınacak gibi. Bence taşınmamalı. Bunu bir aile kavgası olarak görmek gerek. Hesabı uzatmamak, kavgayı büyütmemek, hatadan dönmek gerek...

Bu Olaganüstü Genel Kurul'da sayın Baykal kazandı. Ama sadece sayın Sarıgül değil, bu Genel Kurul'da CHP de kaybetti...

Hasan Taşkın
www.noktadergisi.com.tr
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 7,757,757,757,757,757,757,757,75
              8 Kahveci oy vermiş.
11 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,578,578,578,578,578,578,578,578,57
              445 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf: Recep Pehlivanlar

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.253 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


OYUN

(En dingin haliydi yağmurun. Sahnede yaşlı bir kadın. Ve arbane sesi. Ve eteklerinde ziller.. Üstelik şizofren mi ne? Bir ağlayan, bir gülen... )

-I-

Kilitli sandıkta asırlık intihar
Mirasıdır kalbimde çentiği olanın
Oysa döl bekleyen toprak
arsız bir yakarıştadır...

Ey ahali,
susturun tüm tellalları
Ve üç alkışa beş imza atan
"hüzün" yazıcılarını
Oynayacağım...
Keyfime kahya istemez... !

-II-

Sessiz harflere asılı suskunluk...
İçkin bir bekleyiştir hicranın adı
Yudumlayarak hasretini uzak şehirlerin
Ve inkarına kalkmadan kendinin
Bütün " günah " yargıçlarına inat
Vuslat meydanında
Hesapsızca sevişir aşk...

Hey sizler duydunuz mu ?
atamın tespihi düştü elinden
geceye sıçradı otuz bir tanesi
taş kırıldı
göğe defnedildi sıcak meniler...
Ve yırtıp kara kefenini
parmaklarının ucunda
" edep " doğurdu genç nineler

-III-

Ey rüzgara yüzünü dönenler
Ne aşka, ne ölüme tanım gerekmez !
Yapabiliyorsanız
kaldırın siyahî gölgeyi
güneşin üzerinden

(Ellerini Ay'ın ateşiyle ısıttı... Hekim lokmanı yoktu bu kahrın, ki ağıtsız değildi yasamlar.. Yüzündeki her çizgiden toplayıp serüvenlerini, hisse senedi gibi dağıttı birer birer. Üstelik tek alicisi yok, şizofren mi ne? Ve arbane sesi, ve eteklerinde ziller...Son, iki, üç, perde!!)

Eylül Hicran Polat

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Resimdeki 26 yanlışı bulun!..

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Ankara için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
İzmir için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı

 

 İşe Yarar Kısayollar - Şef Garson : Akın Ceylan


http://www.gittigidiyor.com/php/urun.php?id=555102
Meşhur müzayede sitesi e-bay in Türkiye'deki son derece başarılı uygulaması. Denemek için bizim fincanların ikisini biraraya getirdim ve 2'li Kahve Molası Fincan Seti yaptım. 1 milyon liradan başlayan fiyatı 10ar kuruş artırarak artırmaya katılabilirsiniz. İlk set için artırma Salı gecesi 24:00 de bitiyor. Haydi açık artırmaya bakalım.

http://www.kedigen.com
Sadece kediler için değil tüm sokak hayvanları için canla başla çalışan gerçek gönüllülerin profesyonelce hazırlanmış sitesi. Eğer bir hayvanseverseniz mutlaka ziyaret etmelisiniz.

http://www.dunun.com/
Flash tekniği kullanılarak geliştirilmiş bir site. Ben dahil pekçok insanı kıskandıracak bir yetenek ve yaratıcılık sunuyor.

http://www.karlaweb.tk/
Bu da o muazzam flash sitelerden bir. Yaratıcılığın ve yeteneğin sınırlarını zorlayan bu siteyi mutlaka ziyaret edin. Evet biraz zaman alıyor ama karşılaştıklarınız herşeye değiyor.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


Universal Document Converter V3.01 [3,18 MB] 98/ME/NT/2000/XP Deneme
http://www.print-driver.com/download/udc.zip?event1=download_en
Güzel bir yardımcı program. Kullandığınız herhangibir programdan resim elde etmek mümkün. Örneğin woed dökümanını açıyor ve UDC'ye print ediyorsunuz, alın size dökümanınızın jpeg veya tiff resmi. Yada bir web sayfasını resim halinde bilgisayarınızda saklayın. Hepsi mümkün. Tam sürümü 44.95$. Arşivleme yapan herkese tavsiye olunur.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20050202.asp
ISSN: 1303-8923
2 Şubat 2005 - ©2002/05-kmarsiv.com
istanbullife.com