ABONE OL!



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 3 Sayı: 673

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 3 Şubat 2005 - Fincanın İçindekiler

 

 Editör'den : Herşey yolunda!..


ABONE OL!Merhabalar,

Önceden hesaplayamadığımız olağan bir durum nedeniyle ozalitleri görmek bugüne kaldı. Dün bütün günü son forma montajını yaparak geçirdik. Laf aramızda bu işi yavaş yavaş öğreniyorum. En azından neyi nasıl yapmamam gerektiğini, türkçe karakterlerin PC ortamından Mac ortamına geçerken Çince'ye dönüştüğünü gözlerimle gördüm. Bir musibet bin nasihatten iyidir. Hata yapa yapa yapmamayı öğreneceğiz. Ancak dergiye yazı gönderecekler artık kallavi bir "Kullanma Kılavuzu" nu hatmetmek zorunda kalacaklar, bildiririm. Hazırlıklı olun yani:-)) Üstte dediğim gibi herşey yolunda. Bugün öğleden sonra makinalar dönmeye, bizim formalar birer birer çıkmaya başlayacak. Teslim tarihinden bir sapma henüz görünmüyor. Bu arada benimle aynı heyecanı paylaşan ve bu duygularını benimle paylaşmak için mesaj, telefon, güvercin ve duman yoluyla bana ulaşan tüm dostlara teşekkür ederim. En büyük sürpriz İspanya'dan aldığım telefondu. Bir türlü abone olamadığı için benden yardım istiyordu sevgili Berk. Genç dostum sen hiç merak etme, o dergiyi sana ulaştırmanın bir yolunu nasılsa bulurum, sen rahat ol ilgini eksik etme.

Açık artırma iyi gidiyor. 1 adet ikili, 1 adet altılı fincan takımını açık artırmada sizleri bekliyor. Haydi bakalım tıklayın aşağıdaki linklere ve peyleri sürün.

http://www.gittigidiyor.com/php/listele.php?nick=kahvemolasi
http://www.gittigidiyor.com/php/urun.php?id=561300&re_id=2291
http://www.gittigidiyor.com/php/urun.php?id=560003&re_id=2291

Bugünkü şarkımız Marc Almond'dan. Days Of Pearly Spencer. Dediklerine göre kar geliyormuş, önlem almayı unutmayın. Hepinize güzel bir gün diliyorum. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

3 Mesaj/Yorum var. Mesaj/Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Gülcan Talay

 Gülümse'nin Dilinden : Gülcan Talay


   Sensizliğin Anekdotları

Sen gittin,
Hani gittin ya!
Damağımda tuzun kaldı,
Yanağımda kokun.
............
.........
......
...

Senden gelen bir pişmanlık notuydu, ellerimden baş sayfalarıma iliştirdiğim. Devamına yüreğimden cümleler ekledim...

Gözlerine bakınca uçsuz bucaksız denizlere yelken açtığım, bakışlarıyla kalbime yıldırımlar düşürttüğüm..! Kaç hazan geçti yüreğimden, kaç hazan sen yoktun. Kaç ilkbahar ben doğdum, kaç sonbahar sen öldün yüreğimde. Yokluğunu saymıyorum artık takvimlerde. O denizlere inat maviliğin yok artık, şimşeklere inat bakışların ise yoldaş değil gecelerime.

Ellerin yazdan sıcak, bakışların yıldırımlardan keskin... Hala inatla neden beyazlamakta saçların? Kış beyazlığına özendin sen; kesin. Yoksa üzülmezdin bu kadar, bilirim. Ben gitmişken çoktan senden, bir kırık kanat mı ardımdan günlüğünün sayfasına kurumuş güller arasına yerleştirdiğin? Gitmeler bir tek seni mi yaktı sanırsın... Bana derken sonunda sen de mi oldun bencil..!

Ayrılık kordan bir ateş ise, ben korlarını yüreğime attım. Geriye kalan küllerini sana bıraktım. Aşk acı bir hançer ise, ben çeliğini kalbime sapladım. Sapını sana sakladım.

Şimdi söyler misin? Hangimiz bencil..!
Sanırsın ki, yalnız sen yanarsın, sen kanarsın, sen isyan edersin kaderin kahpe oyunlarına, sen hıçkırırsın yalnızlığın karanlığında... Ve sadece sen dilek tutarsın sanki gökte yıldızlar kayarken. Oysa sen; dönüşlerimde erkenden gidişlerimdin, yangınlarımda arsız rüzgarlarım. Çünkü ben; geldiğim gibi gittiğim gün senden, tam söndüm derken yangınlarımda, rüzgarlarından esen tutkularınla kavruldum.

Bedenin en uzak, yansımaların en yakın... Sevdan sarp buzullar, tutkuların kor ateşler...
Gözlerin ise karanlık dehlizler. Uzaklarına ellerimi adadım, yansımalarına renklerimi.
Sarp buzullarında titremişken, kor tutkularında yandım... Karanlık dehlizlerine akıttım sellerimi.

Hiç sormazsın, yüzüm neden bu kadar solgun, neden gözlerim bu kadar ıslak, neden saçlarım bu kadar dağınık? Ve neden hala inatla beyazlamakta saçlarım. Bilmezsin ki! Sevda düştü mü yüreğe, sanırsın bir tek sen yanarsın. Oysa senli zamanlarım gibi kabul etmediğin bencilliğinde, sensizliğimi de kendine mi sakladın?

Sevdan bir var, bir yoktu... Ellerin bir sıcak, bir soğuktu... Gözlerin bir yakamoz, bir karanlıktı... Gülümsemelerin ise hepten kaostu... Kalanlı bölmelerde elde kalandı, altı üstü koskoca bir siluet.

Bir masaldı düştüğümüz yasak yollarda çok geç olmadan ayıldığımız. Sen "haydi gel" demiştin uzaklardan, ben nedense "evet". Sonra "ben git" dedim yakınlardan, bu kez senin dilinde nedense "evet". Yıllar önce bitti ya çok zaman geçirmeden... Ne kaldı ki benden sana, senden bana şimdi kapanmış yaraları kanatan? Bunca yıl ayrı geçirdikten sonra, neden olmayacağını bile bile inatla haykırmaktasın hala? Derdin belki de terk edilme acısıdır. Oysa bilmezsin ki ben neden yıllar önce terk ettim seni. O gün gibi söylüyorum hala: Sanma ki tek başına başladığın masalına son noktayı sen koyarsın. Benim masalım ise hep üç noktayla biter... Çünkü devamını yıllar önce, bugün ki pişmanlıklarına sakladım.

Şimdi sen..!
Dağıt saçlarını,
Aç deniz gözlerini,
Vur duvarlara cüsseni,
Ve izle beni...


Gülcan Talay
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              10 Kahveci oy vermiş.
7 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 ŞURALARDAN BURALARDAN : Oğuzkan Bölükbaşı


DUYGULAR

Bugün duygular üzerine yazmak istiyorum. Bir insanı insan yapan duygular. Kin, nefret, sevgi, aşk, heyecan, gibi duygular üzerine. Her gün gazete haberlerinde, televizyonlarda tümü birden önümüze serilen duygular.

Duygular öğrenilir değil mi? O halde yaşadığımız her şeyin sorumlusu duygu öğretmenlerimiz diyebilir miyiz? Yani ailemiz, yani okul öğretmenlerimiz, yani arkadaş çevremiz, yani coğrafyamız. Diyebiliriz gibime geliyor. Öyle bir durum ki, kendimiz nerede diye sorsak, hiçbir yerde gibi yarı mistik, yarı filozofik, biraz delice yanıt vereceğiz.

Ayrıca genetik etkiler de var galiba, hani yekten Karadenizliler sinirli olur deriz ya. Ben yaptım diye ortaya çıkabilecek özgür bir babayiğit var mı aranızda, kendi olabilen biri.

Ben kendim miyim, öyle sanıyorum ama öyle olmadığını anladığım olaylar olunca, "tuh yahu yine tutsak olmuş düşüncelerim" diyorum. O nedenle her şeye, her şey olmasa da bir şeylere çok şiddetle karşı çıkarak kahraman edasıyla toplumu ve insanları yargılayanlara çok gülüyorum. Özellikle sokaklarda, YÖK, Amerika, Rusya veya düzenin protestosu için cam kıran kaldırım söken insanlara da üzülüyorum, acaba diyorum kim ateşlemiş bu insanları, farkında olmadan kime hizmet ediyorlar.

İnançlarını her yerde çok açık yaşama duygusu içinde olan insanlara şöyle bir soru sorsak, "devlet dairesi veya kamuya hizmet eden bir yerden hizmet almaya gittiniz, adam siyasi inancını gösteren rozetle iş yapıyor bu güzel olur muydu" ne cvap verir acaba, duyguları onu ne yöne iter, "bu başka o başka mı" der. Tüm başkalıklarda hep kendisini haklı görme duygusu mu vardır. İnanmak bile öğretilmez mi insanlara, inanç duygusu tüm insanların duygusu olsa da nasıl veya neye inanacağı anababasının, çevresinin ve yaşadıklarının öğretisi değil midir? Öyle olduğuna göre niçin herkes kendi inancının en doğru inanç olduğunu sanır, bunu kim öğretmiştir onlara. Dünyada kaç insan inancının kitabını sonuna kadar okumuştur? Bu söylediklerime hem dini, hem de siyasi inançları katıyorum. Kaç komünist Kapitali, kaç faşist Kavgamı, kaç dindar inançlarının kitabını gerçekten okumuşlardır.?

Aşk duygusu bile özgür bir duygu değildir öğretilir, hem de bayağı öğretilir, aslında aşkın kitabı olmadığı için aşka bağlı olanlara veya aşığım diyenlere kitabını sonuna kadar okudun mu diyemeyeceğim. Onlara yalnızca kaç kez aşık oldun diye sorabilirim, çünkü aşk dünyada hemen herkesin bir kez yaşadığını sandığı bir duygudur. Belirtileri ortaktır da, yaşanma şekli farklıdır. Belirtiler şöyledir;
• İştah kesikliği
• Sürekli o'nu anlatma
• Onsuz olma düşüncesinin insanı yıkması
• Kıskançlık
• Hep o'nu görme arzusu
Ve işin ilginç yanı her aşk aynı belirtilerle yaşanır. Bir şey daha söyleyeyim, kadınlara sır vereyim, erkekler beni lanetleyecek sır şu HİÇ BİR ERKEK YİRMİLİ YAŞLARDAN SONRA AŞIK OLMAZ. Burada çok kesin bir yargıda bulundum bana yakışmıyor ama lanet olsun bu doğru, birkaç istisna olabilir, onlar da keyfe keder olaylar. Aşk üzerine doktoram var desem yeridir ileriki yazılarımda tezlerimi anlatırım.

Bilmediğim iki duygu kin ve nefrettir. Bence kin ve nefret insan yüreğine yüktür. Fakat nedense çok yoğun yaşanıyor, hem kin ve nefreti içinde taşıyana hem de o duyguya maruz kalana zarar veriyor. Gazeteler öldürme olayları ile dolu. Kaynak yoksulluk ve cahillik mi acaba? Bu sitede birileri kin ve nefret duygusu hakkında bilimsel bir yazı yazmaz mı acaba. O duygular da öğretilmiş duygular, bu duyguların öğretmenleri acaba ne yapıyorlar. Töre cinayetleri, aşk cinayetleri, inanç cinayetleri hangi öğretinin eseridir veya hangi insanın uydurup binlerce cahilin önüne koyduğu kendini ifade etme şeklidir.?

Güzel duygular için direnin, kendiniz olmak için kötü duygulara savaş açın, ruhunuzu temizleyin, belki bir gün kendimiz olabiliriz, olmasak ta yola çıkalım bayrağı sonrakilere taşıyalım.

Oğuzkan Bölükbaşı
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
              9 Kahveci oy vermiş.
10 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Funda Güven


KAPKAÇ TERÖRÜ

Belki de artık okumaktan sıkıldığımız bir konu ama ciddi anlamda etkisinde kaldığım için konuyu çok uzatmadan bir iki satır ben de yazmak istiyorum.

Geçenlerde bir cep telefonu uğruna hayatından olan Hakan Canıdemir'in hikayesini hepiniz biliyorsunuzdur artık. Üniversiteyi kazandığı için babasının kendisine hediye ettiği cep telefonu trende kapkaççılar tarafından çalınıyor. Hakan telefonunu geri almaya çalışırken kapkaççılar Hakan'ı trenden atıyor, bir süre komada kalıyor Hakan ve sonra yaşamını yitiriyor. Gencecik bir üniversite öğrencisi, gencecik bir beyin.

Kapkaççılar çaldıkları telefonu 140 milyon TL'ye satmışlar. Yani 140 milyon TL için 19 yaşındaki bir genç hayatından oldu. Ailesinin durumunu televizyondan izleyince içim parçalandı, acıdım, üzüldüm, ağladım...

Onu trenden atan çocuklar böyle olsun isterler miydi bilemiyorum ama yaptıkları işten yani kapkaççılıktan pişmanlık duymadıkları ortada, çünkü bu ilk vukuatları değilmiş!

Peki nedir insanları kapkaççılığa sürükleyen ? Ülkemizdeki eğitim ya da "eğitimsizlik" sorunu mu yoksa ekonomik sıkıntıların bir sonucu mu bu ? Ya da bu iki önemli faktör de etkili midir?

Sokaklarda yaşayan binlerce çocuk var, o veya bu sebepten dolayı hayatlarını sokaklara vurmuşlar, bir bilinmeze doğru gidiyorlar. Bir kısmı hapse düşüyor bir kısmı tinerci oluyor sokaklardaki berbat hayatlarını daha da çukura saplıyorlar. Bazıları bir yuvaya, bir aile yanına ya da kendi ailelerinin yanına gönderilerek "belki" kurtarılıyor. Ama sorun bitmiyor ?

Sokaklarda 40 binden fazla çocuk yaşıyormuş, dile kolay 40 bin! Üstelik gün geçtikçe bu durum daha da vahim bir boyuta ulaşıyor. Eskiden bu çocuklar belli bazı semtlerde boy gösterirlerdi, örneğin akşam hava karardıktan sonra Beyoğlu'nda bir dolaşın bakalım, istemediğiniz kadar sokak çocuğu, kimisi yanınıza gelip para istiyor, gözlerinin altın mosmor, elleri kapkara, ürküyorsun . Kimisi zaten kendinden geçmiş kıvrılmış bir köşeye yatmış. Kimisi üzerine öyle bir yürüyor ki ödün patlıyor, sanki cebinden bıçak çıkarıp çantanı isteyecek. Artık çoğu insan korkudan boyundan geçmeli çantalar kullanıyor farkındaysanız.

Bu çocuklar zamanla belli semtlerin dışına da çıkmaya başladı, artık en lüks semtlerde bile boy gösteriyorlar. Artık her yerde onları hissetmenin korkusu içindeyiz, artık çantamız kolumuzda sokaklarda istediğimiz gibi dolaşamıyor, toplu taşıma araçlarını rahatça kullanamıyoruz. Düşünün, sokaklarda aniden birinin üzerimize saldıracağını, bir şeyimizi çalmaya kalkışacağını düşünerek korkuyla yürüyoruz, milletçe paranoyak olmaya başlıyoruz. Haklıyız da ! Çünkü hergün sokaklarda birçok insanın bir eşyası çalınıyor, toplu taşıma araçlarında insanlar dövülüyor (ve diğer insanlar buna seyirci kalıyor ki işin en üzücü kısımlarından biri), insanlar trenden atılıyor, kapkaç uğruna insanlar ölüyor. Çünkü kızlar kolayca kaçırılıp 10-15 kişinin birden tecavüzüne uğruyorlar. Çünkü sokaklarda bir anda karşımıza çıkan perişan haldeki bir çocuk bizden para istiyor, vermezsen seni dövecek gibi bakıyor, vermeye kalkışırsan cüzdanını gördüğü an çalıp kaçacağı belli.

Birkaç sene önce bir arkadaşımla Taksimde yürürken gencecik ve çok güzel bir kızın yanımıza gelip uykulu uykulu gözlerle bana şöyle dediğini hatırlıyorum "biraz para verir misin, sigara almam lazım", yanımdaki arkadaşım kolumdan tuttu ve "sakın verme sakın paranı çıkarma çantandan" dedi. Belki de para vermek için cüzdanımı çıkardığımda çalacaktı bilemiyorum. Ama kız için hem üzülmüş hem de ondan ürkmüştüm.

Bu çocukların neden sokakta olduğunu araştırmaya kalkacak olursak eminim önümüze milyonlarca vaka gelir. Ailesi tarafından şiddete maruz kalan çocuklar, cinsel tacize uğrayan çocuklar, mutsuz aile ortamına dayanamayan çocuklar, kötü arkadaşlıkların etkisinde kalan çocuklar vs.

Sanıyorum ki en önemli neden aile ! Bir çocuk da elbette her insan gibi ailesinin yanında kendini güvende ve mutlu hissetmeli. Yanlış arkadaşlıklar kursa bile iyi ve eğitimli bir aile o çocuğu bu yanlışından döndürmek için elinden geleni yapmak için uğraşacaktır. (Elbette çok eğitimli olup da ellerinde gelen sapıklığı ardına koymayan "istisnai insanlar" olduğunu da aklımdan çıkarmıyorum.)

Televizyonda, gazetelerde görmüşsünüzdür annesinden öldürülesiye dayak yiyen Sıla adında küçük bir kız çocuğu vardı. Sizce o çocuk ailesinin yanında birkaç yıl daha sürekli böyle dayak yiyerek yaşamak zorunda kalsaydı gün gelip o evden kaçmayacak mıydı ? Ve en iyi ihtimalle benden sigara almak için para isteyen o kız gibi olmayacak mıydı günün birinde ? Nedenlerini araştırmaya kalksak bu konuda sayfalarca yazı yazılabilir, saatlerce konuşulabilir.

Bu durumu önlemek için, çocukların daha fazla sokaklara düşmemesi ve düşenlerin de kurtulması için hatta bizlerin de sokaklarda rahatça yürüyebilmemiz için neler yapılabilir ? Sanırım güvenlik tedbirleri artırılmalı, polis, zabıta vs. bazı güvenlik önlemlerinin alınması gerektiği ortada. Ve kesinlikle bu çocukların neden sokaklarda olduğunun araştırılması ve bunu önleyici tedbirlerin alınması gerekir. Sokak çocuklarını toplayıp bir gece nezarette tutmak kesinlikle bir çözüm değil ve görüldüğü gibi o çocuklar için bir "gözdağı" da değil, tabi amaç buysa.

Yetiştirme yurtlarında belli bir yaşa gelen çocukların "artık sen büyüdün, git" diyerek bir anda sokağa bırakılmaları da bu sorunu kesinlikle körükler, malum yıllarca yetiştirme yurdunda büyüyen çocuklar gün gelip kapının önüne konulduklarında kapıda onları almaya gelen bir aileleri olmuyor.

Yetkililer bu konuda üzerlerine düşeni yapmak zorundalar. Başbakanın talimatıyla 4 bakandan oluşan bir komisyon oluşturuldu (Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Kadın ve Aileden sorumlu Devlet Bakanı Güldal Akşit ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ). Bu komisyon kapkaç terörüne karşı nasıl önlem alınabileceğini ve sokak çocuklarıyla ilgili neler yapılabileceğini araştıracak. Umuyoruz ki yapacakları araştırmalar ve bulacakları çözümler bu yarayı kapatacak kadar güçlü olur. Elbette kısa vadede bir gelişme beklemek hayalperestlik olur ama en kısa zamanda yapıcı ve kalıcı çözümler bulunmasının hem o çocuklar için hem de sokaklarda korkuyla yürüyen bizler için çok iyi olacağı tartışılmaz.

Funda Güven
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              8 Kahveci oy vermiş.
7 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Okay İmrek

 BAYKUŞ : Okay İmrek


  Basit mi gece?

Hislerle uyanık kaldık geceye günün yorgunluğuna karşı. Sevecen misin? Kim anlayabilir demokrasi eşittir öldürmeyi? Kavgaları,günah ve kötülükleridir yalancı olgunlukların bu sebepsiz savaş. Kızgınlığın gözyaşı süzülürken çocukların yanaklarından, bu basit geceye,gel Tanrı'm konuğum ol. Zor durumda kalana savaşı mı layık görürsün yoksa bilgiden uzak kalmış ulusa tanınmış bir eğitim şansı mı?Kurak topraklara havadan ve yerden mermi ve füzeler yağar olmuş. Basit mi gece ve sessizliğin zalimliği gündüz gözüne göründüğü gibi?

En büyük silah beyinlerimizde; akıl, zihin ve yaratıcılığımızın teminatı hayal gücümüzde. Gerçeklerimize bile hükmedecek cesaretimiz kalmadı mı ki belirsiz bir bugünün tohumlarını dünden içimizdeki kötülüğe yeşertiyoruz. Eskiden savaşın da bir onuru vardı, kişiliklerini savaşlarda kaybetmiş binlerce askere mi cesur savaşçılar diyeceğiz? Sevgilerini ülkelerinde bırakmış sefil ruhlara mı?Sözlerimin muhattabı insan ırkıdır, bu kanı örtecek mi basit gece? İnsanlık ayıplarını saklayabilecek mi hünerli elleri? Ya onları yok sayabilecek zihinleri?

Hergün binlerce kişi aşkını itiraf ediyor birilerine, peki ya o içimizdeki aşk, çok mu küçük bu savaşlara dur demeye?Tsunami mağdurlarını sevgilerimizle,yarattıklarımızla ve yapabildiklerimizle yücelteceğiz. Bu bizim insanlık görevimizdir. Doğanın tepkisine gücümüz yetmez,birbirimize yardım edebiliriz. Ama insanların katline ne için sessiziz?

Basit gece. Gündüz kadar basit ve yalın. Ne ateşlerde yan, ne de suyun yalanlarıyla kutsan böyle gecelerde. Ama gerçek ol, doğru ol. Bizler yeryüzünde yapılanlardan en az onu yaratan kadar sorumluyuz. Dünyada ne olacağını bilemeyiz, ama nasıl bir dünya istediğimiz çok önemli. Ben şundan çok eminim, bu benim çocuklarıma bırakmak isteyebileceğim türden bir dünya değil.

Biliyorum, gerçek dünya çok yakınımda,
Onu tutacağım, ama yetişemiyorum,
Senin de istediğin bir dünya var, biliyorum,
Ona ulaşmanı dilerim,

Hepinize sevgilerimle.

Ps: Güzellikleri örtmeyin.

Okay İmrek
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,338,338,338,338,338,338,338,33
              12 Kahveci oy vermiş.
5 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Özhan Bilgin


Düş

Sen olursun
diye,
değiyor göz kapaklarıma suretin..
     Düşlüyorum, bahar uzuyor.
     Düşlüyorum, sen uzuyorsun.
Bir ses. Havada
yapayalnız..
Ellerimi alıyor,
alkış tutmağa..
Bir ses. Gölgesinde
güneşin..
Müjdeliyor seni bana..

Nefesin mi bu, yüzüme vuran
rüzgar ?
     Düşlüyorum, bahar uzuyor.
     Düşlüyorum, sen uzuyorsun.
Alnını karışlıyoruz yazgının.
Kime aitiz ki düşlerden ?
Hangisine mensup ?
Bir renk. Havada,
sereserpe..
Ait bize bu, güllerin
rengi.

Yanıyor ellerim, şairin semender' inde.
     Düşlüyorum, bahar uzuyor.
     Düşlüyorum, sen uzuyorsun.

Uzun uzun sayıyorum gözbebeklerini,
..bir
..iki
-gülücüklerini..
Bilmiyor ellerim,
uzanmayı.
     Düşlüyorum, bahar uzuyor.
     Düşlüyorum, sen uzuyorsun.

Sessizdir sevi;
     açık gözleri kapayan.
Çok sabık şarkıları dinleten.
Biliyorum, dinmez bu..
Bir yol. Gökte
yürüyen..
Namınadır. Yürür,
şaşmadan zaman..
     Düşlüyorum, bahar uzasın.
     Düşlüyorum,
sen duyarsın
diye..

(...)

Özhan Bilgin
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,829,829,829,829,829,829,829,829,829,82
              11 Kahveci oy vermiş.
8 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Cenk Bölük


İŞARETLER

"Çok iğrençsin" dedim.

Gerçekten çok iğrençti. Bir kadından ihanet bahaneleri dinlemek çok iğrençti. Benim genç olduğum zamanlarda,kadınlar böyle değillerdi.En azından,yaşadıkları güzelliklerin üstünü kapatmak uğruna bu kadar gereksiz ve bu ülkede bir şekilde büyümüş olan her erkeğin "oha, kaşara bak" diyeceği açıklamaları ,sırf kendi dominant karakterlerini yaşatmak uğruna öldürücü bir silah olarak kullanmazlardı .Bitmesi gereken bir ilişkiyi her ne pahasına olsun bitirirler ve yanlışın üzerine doğru kurmaya çalışmazlardı. Benim genç olduğum zamanlarda kadınlar, birbirlerine düzüşme anılarını anlatırlardı belki ama en azından her çekici buldukları adamla yatmazlardı.

-"En azından dürüstüm ve her şeyin bedelini ödemeyi biliyorum " dedi Aslı.

O an, epey bir başa dönerek düşünmeye başladım. Beni her seferinde arayan ve benim bu lanet olası eve -aslında gayet güzel bir evdi ama başından beri o yatakta sevişirken, hep ortamızda biri varmış gibi gelmişti bana, ben hiç yanılmam zaten- gelmem için birbirinden çeşitli şirinlikler yapan O değil miydi ? İkinci kez görüştüğümüzde, ben o sarı arabaya binip giderken - içimden bir ses "sakın onunla o eve gitme, yine istemediğin şeyler olacak" demişti-beni kolumdan tutup zorla eve sokan,sonra da kara dul misali yatağa atan hep O değil miydi?

İlk sevişmemizi işkenceye çeviren , ilk hafta boyunca iğrenç sevişme anılarıyla beynimi yiyen ve bugünkü telefon konuşmasında çok uzaklardan arayan o meçhul sevgilisi karşısında dağılan, suratı buz kesen, kendine güvenli ve entelektüel kadın kişiliğinden sıyrılıp maymuna dönen,o an her şeyi anlayan ben "günün salağı"na ortada bir boynuzlama durumu olduğunu anlatmak zorunda kalan ve şu an bu aşağılık durumdan kurtulmak için de kendine "dürüst ve güvenilir" payeleri veren -kadınları hiçbir zaman anlamadım, zaten artık anlamak ta istemiyorum- O değil miydi?

Bence her şey Turgut Özal ve "İcraatın İçinden"programı ile bozulmaya başladı ve artık hepimiz birer sistem oyuncağıyız.
-"Ne zamandan beri ihanetin adı dürüstlük oldu" dedim ve ekledim " Ah Aslı Ah" ...
-"Siz erkekler ihanet ettiğinizde başarı, biz yaptığımız zaman fahişelik oluyor değil mi ?
Hepiniz birbirinize benziyosunuz ! Topunuzun canı cehenneme!"

Yaklaşık iki dakikalık bir suskunluk. Asla gözlerime bakabilmeyi beceremiyordu.
Ona gördüğüm en büyük kaşarlardan biri olduğunu söylemek geçti bir an içimden , ama bu düşündüklerimi o an orada söylersem,o gün o evden asla canlı olarak çıkamayacağımı gayet iyi bildiğim ve hissettiğim için durumu mümkün olduğunca kibar bir şekilde anlatmaya çalıştım :

-"Bana o adamın senin için şu an var olmadığını söylüyorsun. Sence o,buradan uzak o sürgün yerinde,kendi gibi binlerce erkeğin arasındayken,kendi kaderini paylaştığı heriflerden biri ona "Senin sevgilin var mı?"diye sorduğunda ne cevap veriyor?"

Sustu.Bir an gerçekten bir daha hiçbir zaman konuşmamaya karar vermiş olabileceğini düşündüm çünkü bu gerçekten zor bir soruydu.Bu soruya evet dediğinde ,o hiç tanımadığım ve o an için gerçekten nefret ettiğim piç kurusunun bu olayda gerçek kurban olduğunu kabul edecekti. Tabii ki evet demedi. Her kadının o an söylemeyi seçmek isteyeceği ,benim ezelden beri hiç sevmediğim o kelimeyi söyledi:

-Bilmiyorum.

Aslında hayat birbirinin tekrarıdır ve sadece senaryodaki kadın ya da erkek oyuncular değişir.
Senaryo,olayların akışı,başlangıçlar ve sonlar asla değişmez çünkü insanlar hiçbir zaman değişmez ya da değişmeyi seçmezler ki.

-"Beni seviyor musun ?" diye sordu Aslı. İlk seviştiğimiz gün sormaya başladığı bu soruyu ilk yanıtladığımda, ona gayet kendim olarak ,her türlü maskeden uzak olarak "Ben seni iki yıldır uzaktan seviyordum zaten" demiştim.Şimdi ise ondan iğreniyordum ve senelerdir içimi yakan ve binbir anlam yüklediğim bakışları o an midemi bulandırıyordu. Kendimi daha fazla tutamadım ve benden en beklenecek şeyi yaptım.Patladım (hem de bir volkan tadında)
-"Allah kahretsin ki evet ." dedim. Sesimde rezil pişmanlık tonu onu gerçekten deli ediyordu.
Bunu adım gibi biliyordum.
-"Ama bu sevgi senin kafandaki gibi her şeyi bana unutturabilecek,bunca yıldır beni Cem yapan değerleri bir anda silmemi sağlayacak bir sevgi değil Aslı'cım. İnan bana ben önceki kurbanların gibi değilim ve bahse girerim ki onlara hiç benzemiyorum.

Bunları duymak onu hasta etmişti. Her gece kendine benim gibi birini neden ve nasıl sevebildiğini sorduğuna adım gibi emindim. Ama seviyordu işte .

-" Bunu bana neden yapıyosun ? Neden kendimi orospu gibi hissetmemi istiyosun ? O kadar zavallısın ve o kadar ilkelsin ki.
-"İlk verdiğin göt oğlanı çok mu moderndi ? dedim. Kan giderek beynime sıçrıyordu.
"İlk yattığın herifin orgazm olurken bağırmaman için ağzına yumruk atarak seni susturduğunu sen anlatmadın mı bana? Aynı pezevenkle boğaz köprüsününde sabahın köründe çırılçıplak sevişirken polise yakalandığınızı ve adamın polise para verip "idare et, düzüşüyoruz" havalarına girdiğini sen söylemedin mi ?İlk günden beri beynimi bu iğrençliklerle dolduran sen değil misin? Bu ülkedeki tüm kadınlar ne zaman birer Duygu Asena ya da Füsun Erbulak oldular anlayamıyorum ve senin gibi kadınları gördükçe zaten hiçbir şeyi de anlamak istemiyorum.

Bütün bunları babana ya da ağabeylerine anlatmak için herşeyimi verirdim ama senin için buna bile değmez Aslı.

-"Ne yapmak istiyosun peki "? Diye sordu."Beni cezalandırmak mı istiyosun?

Entelektüel geçinen kadınlar , herhangi bir kavga sırasında gramer kurallarına asla uymazlar.
Bu tuhaf bir ayrıntı ama öyledir işte.

- "Birazdan çıkıp gideceğim ve zamanlardır içimde bir efsane gibi büyüttüğüm sana kavuşma isteğinin bir kez daha bir kadının aptal yanılsamaları yüzünden bok oluşunun matemini tutacağım. Bir kez daha hayatın içerisinde beni uyaran işaretleri izlemediğim ve gereken anlamları bilinçli çıkarmadığım için pişmanlık duyacağım.
Bunlar bana çok fazla, bunları kabul etmek bir yana , benim başıma böyle bir şeyin gelmiş olduğunu anlayabilmem adına bile çok fazla.Siz kadınlar, benim ağzıma sıçmak için hayatıma giriyorsunuz ve üstelik gerçekten ağzıma sıçmayı başarıyorsunuz da ".

-"Demek kaçıcaksın?"dedi. Hayal kırıklığına uğramış gibi bir hali vardı.
-"Elbette gideceğim"dedim. "Bana gitmemem için bi sebep göstersene.
-"Şimdi gitme "dedi. "Saat çok geç oldu,neredeyse sabah olacak"
-"Peki" dedim. "Ama ben koltukta yatacağım, yanında yatmak istemiyorum.

Bana cevap vermedi ve odasına gitti.

"Elimizde neler var ?" diye düşündüm.

1. BOYNUZLANAN SEVGİLİ : Zavallı ve asker adam Selçuk
2. KENDİNİ ERDEMLİ SANAN BİR KADIN : Masum Kaşar Aslı
3. HER DAİM HIYAR BİR ADAM : Avantür kahraman Cem

Kalktım ve mutfağa gittim.Dolapta içki aradım ,sadece yarım şişe Martini vardı. Hayatımda hiç Martini içmemiştim ama içki içmem gerekiyordu, yoksa uyuyamayacağımı biliyordum. Şu an burdan gidemiyor olmamım tek sebebinin cebimde taksiye verecek para olmadığına ve bu şartlarda Aslı'dan para istemeyi kendime yediremediğime kimse inanmazdı ama öyleydi.
Martini şişesini kafama diktim ve içebileceğim kadar içtim.

Oturma odasına gidip kendimi koltuğa attım ve o güne dair son hatırlayabildiğim şey, içimden Aslı'ya bildiğim tüm küfürleri etmeye başlamış olduğum.

Cenk Bölük
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,429,429,429,429,429,429,429,429,42
              12 Kahveci oy vermiş.
7 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf: Recep Pehlivanlar

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.253 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


Günleri anlamlara yükledim her günüm her gününde

Bir oyuncunun Dünlüğü ;Ve tarihin önemi yok...
Tek hatırladığım ve şu an yaşadığım Sinop...

Bir gün eğer olmazsan
YOKSAM Ve YOKSAN
İşte o zaman...

Günleri anlamlara yüklerim her günüm her gününde
Ve her dün'üm Bu gününde varolsun diye
Yorulmayı unuturum yollara inat...
Tıpkı konuşmayı unuttuğum gibi
Ve Ben ne zaman aynı limana demirlesem ve beni sevdiğini bilmesem
üzerime kar yağar, Yüreğimse seni
Bazen korkularım ve yarınlarımla, hiç olmayacakmışsın gibi dün'ü ararım yalancı maviliğinde suların...
Nerdeyiz Biz neresindeyiz hayatın
Ve onca yalnızlık masalları dinlerken ,
Onda da sorgularım hesapsız geceleri
Korkma tarifi bütün imkanlarda saklı aşklar yazdım sana
içinde kendimi, seni, biraz kavgaları ve bizi yazdım
Geride kalan aşk kırıntılarından, sevda adına gözlerini,
senin adına yalnızlığımı...
Öğütlemeden büyüyebilen...
Kısaca
Bir gün eğer olmazsan YOKSAM Ve YOKSAN
İşte o zaman ...
Üzerime kar yağar, Yüreğimse seni

Bahadır BENLİ

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




İnsan oturduğu yere dikkat etmeli ayol!..

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Ankara için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
İzmir için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı

 

 İşe Yarar Kısayollar - Şef Garson : Akın Ceylan


http://www.gittigidiyor.com/php/urun.php?id=555102
Meşhur müzayede sitesi e-bay in Türkiye'deki son derece başarılı uygulaması. Denemek için bizim fincanların ikisini biraraya getirdim ve 2'li Kahve Molası Fincan Seti yaptım. 1 milyon liradan başlayan fiyatı 10ar kuruş artırarak artırmaya katılabilirsiniz. İlk set için artırma Salı gecesi 24:00 de bitiyor. Haydi açık artırmaya bakalım.

http://www.kedigen.com
Sadece kediler için değil tüm sokak hayvanları için canla başla çalışan gerçek gönüllülerin profesyonelce hazırlanmış sitesi. Eğer bir hayvanseverseniz mutlaka ziyaret etmelisiniz.

http://www.dunun.com/
Flash tekniği kullanılarak geliştirilmiş bir site. Ben dahil pekçok insanı kıskandıracak bir yetenek ve yaratıcılık sunuyor.

http://www.karlaweb.tk/
Bu da o muazzam flash sitelerden bir. Yaratıcılığın ve yeteneğin sınırlarını zorlayan bu siteyi mutlaka ziyaret edin. Evet biraz zaman alıyor ama karşılaştıklarınız herşeye değiyor.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


Universal Document Converter V3.01 [3,18 MB] 98/ME/NT/2000/XP Deneme
http://www.print-driver.com/download/udc.zip?event1=download_en
Güzel bir yardımcı program. Kullandığınız herhangibir programdan resim elde etmek mümkün. Örneğin woed dökümanını açıyor ve UDC'ye print ediyorsunuz, alın size dökümanınızın jpeg veya tiff resmi. Yada bir web sayfasını resim halinde bilgisayarınızda saklayın. Hepsi mümkün. Tam sürümü 44.95$. Arşivleme yapan herkese tavsiye olunur.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20050203.asp
ISSN: 1303-8923
3 Şubat 2005 - ©2002/05-kmarsiv.com
istanbullife.com