ABONE OL!



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 3 Sayı: 677

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 9 Şubat 2005 - Fincanın İçindekiler

 

 Editör'den : Türkiye'de misyonerlik faaliyeti var mı?


ABONE OL!Merhabalar,

Başlığa iyi bakın, soruyu anlayın, başınızı öne eğip düşünün. Sonra ağır ağır kaldırıp şöyle bir uzaklara bakın ve söyleyin. Var mı? Yok mu? Var tabi var, hem de Allahına kadar var. Hani şair "Ben senin AB'ye girebilme ihtimalini seviyorum" demiş ya. Öyle dememiş mi? Deseydi canım. İşte o miniminnacık ihtimal ufukta kendini gösterdi göstereli o misyonerlik denilen alamet-i farika memleketin dört bir yanına egemen oldu. Ezelden beri varolan misyonerler yeni bir güçle vatandaşın beynini tersten tersten yıkamaya başladılar. Öyle ki, daha 1 yıl evvel "Bu memleketin başındaki en büyük bela şeriattir" diyenler birden takla atıp "Din elden gidiyor" diye yakarmaya başladılar. Evet arkadaşlar bu güzelim memlekette misyonerlik vardır ve faaliyetleri bizzat devlet eliyle yürütülmektedir.

Bu konu beynimin kıvrımlarını rahatsız etmeye başlayalı beri, bir türlü iki lafı bir araya getirip asıl söylemek istediklerimi toparlıyamıyordum. Ta ki dün akşam Erdoğan Aydın'ı televizyonda izleyene kadar. Aydın, konusuna çok hakim bir araştırmacı yazar. "Nasıl Müslüman Olduk?" "Osmanlı Gerçeği (Nizam-ı -Alem'in Gayri Resmi Tarihi)" ve "Fatih-Fetih mitler ve gerçekler" diye 3 adet kitabını ben dahil herkesin okuması gerek. Okuyup, 200 tane Türk vatandaş din değiştirdi diye din elden gidiyor narası atanların asıl amaçlarını iyi bellemek gerek. 2 tane apartman dairesini kilise yaptılar diye haykırırken, sadece Almanya'da 300 tane apartmandan bozma cami olduğunu öğrenmek gerek. Memlekette 90 bin tane cami varken, okul, hastahane gibi sosyal kurumların toplam sayısının 62 bin olduğunu es geçmemek gerek. Laik olduğunu iddia eden bir memleketin bütçede en büyük payı diyanete ayırıp mensubu olduğu dinin sadece bir mezhebini hakim kılmak için çalıştığını hiç atlamamak gerek. Bu gerekler o kadar çokki saymakla bitmez. Nüfusun %25'ini oluşturan Alevi vatandaşların köylerine, hiç kullanılmayacak cami inşa edip imam atamadan tutun da, gayrimüslim vatandaşların minik bebelerini zorla din dersine sokmaya kadar varan faaliyetleri bizzat devletin yürüttüğünü görmezden gelmeye artık imkan yok.

Evet bu memlekette bir misyonerlik faaliyeti vardır ve müslüman olmayan ya da olmakla olmamak arasında kalan vatandaşlar müslüman olmaya zorlanmaktadır. Yoksa 200 tane eski müslümanın din değiştirmesini misyoner faaliyet diye yutturmaya çalışmak laf ebeliğinden başka birşey değildir. Gözümüzü dört açmalıyız. Aksi takdirde, AB'ye girebilme ihtimalinin bu güzelim memlekete kazandırdıklarını bu sonradan olma demokratların misyonerlik faaliyetleri ile teker teker kaybedeceğiz. Kamusal alanda hizmet verene yasak, alana serbest türbanla başlayacak faaliyetler, bakabilecek parası olana dört, olmayana bir karıya kadar varır benden söylemesi. Yoksa? Yoksa ben bir paranoyak mıyım?

Daha önce söylemişmiydim ben Pazar günleri saat 11:00 de TRT1 de mutlaka kovboy filmi izlerim. Hiç bıkmadım bıkmam da. Gelin size bugün o filmlerden bir şarkı çalayım. The Lively Ones çalıyor Exodus.

Açık artırma ile fincan satışımız sürüyor ilgililere duyurulur.
http://www.gittigidiyor.com/php/listele.php?nick=kahvemolasi

Hepimize az karlı ışıl ışıl bir gün diliyorum. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

10 Mesaj/Yorum var. Mesaj/Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 PASTORAL EFEMER : Zeki Yıldırım


ANLAYIŞ VE ADALET

Hukuk; bir toplumda kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen ve uyulması zorunlu hale getirilmiş olan kurallar bütünü olarak tanımlanabilir. Hakka ve doğruluğa saygıyı temel alan ahlak ilkesi de adalet. Bütün bu erdemli kurallar bütünü sağlık ve eğitim gibi çağdaş yönetim biçimlerinin de en öğelerinden biridir. Yaşanmış dönemlerde de bu erdemli ilkeye sahip olma gelişmişliğin ve geleceği belirlemenin hareket noktası olmuştu.

Eski Yunan uygarlığında bir mitolojiye göre, bir kâhin, krala, bir zaman sonra bir oğlu olacağını, bu çocuğun onu (kendi öz babasını) öldürerek egemenliği ele geçireceğini ve ayrıca karısı ile (kendi öz anasıyla) da evleneceğini söyler. Bir zaman sonra, kral, doğan oğlan çocuğunu (öz çocuğunu), öldürmesi için bir avcıya vererek, onu ormana gönderir. Avcı, çocuğa acır ve ormanda serbest bırakır. Çocuk ormanda büyür ve "bilmeden" kâhinin dediği gibi, bir zaman sonra, babası olan kralı öldürerek, onun yerine geçer ve esasında anası olan kraliçeyle de evlenir ve ondan çocukları olur. Daha sonra, bu yeni kralın, yani bugün çoğumuzun değişik nedenlerle tanıdığı ünlü Oidipus'un öyküsü, yönetmekte olduğu Isparta halkı tarafından öğrenilir ve bin bir cefaya çarptırılır, hakarete uğratılır, taş ve sopalarla, Isparta Devlet' inden kovulur. Mitolojiye göre tanrılar bile onu lanetler. Gözleri kör, sefil Oidipus, neredeyse sürünerek, komşu devlet Atina'ya ulaşır ve orada yönetici olarak bulunan bilim çevresine durumunu anlatır: "Ben bilmeden babamı öldürdüm, anamla evlendim, ondan çocuklarım oldu. Bu nedenle Tanrılar ve Isparta halkı beni lanetledi, kovdu; Siz' den içecek bir yudum su, yiyecek bir lokma ekmek, yatacak kadar bir yer istiyorum". Bilim adamları toplanıp kapalı kapılar ardında uzun uzun tartıştıktan sonra, meydanda şöyle bir açıklama yaparlar: "Ey kral Oidipus, babanı bilmeden öldürdün, ananla bilmeden evlendin, çocukların oldu, herkes ve hatta tanrılar seni lanetledi, Sen' i aşağıladılar, kovdular; fakat Sen bir insansın, bizden birisin elinde olmayan nedenlerden dolayı hiç kimse Seni suçlayamaz; bu ülkede içecek su, yiyecek ekmek yatacak yer bulacaksın; bunun için tanrılarla savaşmak gerekiyorsa, Sen'in için onlarla da savaşacağız". Böyle bir anlayışa sahip olan Atina Devleti, Isparta Devleti' nden yüz yıl daha fazla ayakta kaldı.

Zeki Yıldırım
zekiyildirim@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              6 Kahveci oy vermiş.
8 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Turan Bozkurt

 Vestanca : Turan Bozkurt


  BİR GÖZ KIRPIŞLIK KOŞU

Bir göz kırpış, sorular çarptı ta uzaklardan
Adımı soprano trilleyince can telime yankılı, oy aman!
İlgisiz kalamazdım anketlere renkten nordikse üstelik
Kesin bir dokunuşta anlardım has ipeğin sarısını kesin
Bir bakışta kitabıma da uyardı günlüğünden resimleri net kesin!
Çok yıldır ferahfeza bir cevap taşıyamadığımdan kestirmelik,
Temaslar şıklarda akim kalıyordu hep; seçeneksizdim,
Ömürabad sorularından kimseye yaklaşamadım nefes mesafelik;
Çünkü sosyal şıklarda bulunmuyordu niteliklerim..
Yağmur ıslanadururken önceleri acabalardan,
Tufana artınca sağanak;
Kapaklarımdan patlayaz çaresiz
Ve kuyumun boğulayaz tenhasından züleyhasız
Koşuya bozkır çatlayan yarış atlara rüyalanınca
Tatarhan, yavuzhan ve bir mohan kadar yalımyalaz sabırsız
Ciğerkörüğüm dirayetime yetmeyince
Kendimde duramadım
Çıktım;
Vakit telaşlı sorularla attı beni kaldırımlara
Üstüme gelirken labirent kalabalıklar
Cevaplara çoğalıyordum anılardan vesikalık
Şemsiyem yoktu, şişman belki, sevimliydim daha çok
Ela gözlerimi şedid çerkez dedemden tevarüstüm
Urartu evlerimde yaş yaşımda eğimlik
Leyli meccanide büyümüştüm yalnızlığı en muhkeminden daha çok..
Gece,
Artarak çatarken bulutlarını kabaran sevincime
Ben onu ti ye alıyordum küpe-yüzük tezgahbaşlarında
Gülüşlerime yıldırımlarla kahırlanınca
Şiirsiz bıraktığıma hırslandığından gerek
Ki,yarınlık coşkularımla acıtmamıştım hiç
Hiç onsuz sabahlamamıştım ki Zühreye misafirken ben
Kahhar karalanmıştı bakışları turkuaz ilgime tezgahlardaki
Mesrur dalgınlığıma nispet,
Celil ve nazdar öfkesiyle
Her tarafımı yağmurlarla hırpalayıp
Adım molalık kovuladurdum durak çatılarına
....
Herkesin limanları yedeğindeydi, bir benim yoktu,
Elleri ve saçları birbirlerine ne kadar da dosttular!
Ben nefeslerinden bir sarısıcak düşlerken öpüşlerime
Onlar benden yalnızca tebessüm kaptılar...
Turkuaz desenlere dalmışken, akdenizden geçen yazdan artan
Tam zamanıma yanaştı otobüsüm, teğet hazırındaydım ve afil!.
Hüviyetsiz,
En sessiz,
Ve semantik sekmesiz,
Cevaplarımı babilcemden gündem dilcesine çevirmeye ayarlı
43 nolu kuytuma kıvrılarak yolları dikizledim yine içimden..
Yol..mola..durak..yol..zıkkım ve seri cıgaralarla alevlenip küllenerek
tüm cevaplarımı kuşanmıştım sonbaharlarımdan en aydınlık
.....
Bir fasıl kartvizit yoklaması ardından
en ezberim sorulara teyakkuzdaydım- gelsin artık-
Önce
gözkırpışlık sorulara misafir mesafeden baktık
Babilcem saf türkçeydi gündeme, çok sörf ve pırıldım anlayışa doğrudan!
Kirpiklerimiz temasa gelince
tüm nefeslerimizi yeryüzüne ayarladık:
O kadındı ve ben erkek, ilk tespitimizce
çok denk gelmiştik yarımlarımıza belki;emin değildik,
ürkeklik babalarımızdan hilafımıza horluktan mirastı ama,
şimdilik olsundu, hiç mahzuru yoktu insanlığımıza,
onsuz yanak ,bakış, çay hele bardak kıymetsizdi kırılmayınca
kırılmayınca tebessümlük kalamıyorlardı hicranlık anılara kıymet misilsiz
natural olmayınca samimiyetler, aşina durmuyorlardı nezih ve kadirşinas
yüzsüzlük oluyordu mehil müddetsiz ülfet ve ünsiyetler eşref vakitsiz
tüketip tükenirdik yoksa bir tadım çiğnemlik; çook haklıydık
....
Her cevabım muntazamdı sorulara:harbi ve kısa!.
koşuya sondaydım son bir soruluk
-tam ferhat- mum meşk edecekken kelebek öykünerek-
Sorunun şiddetinden;
Can evimden vurulmuştum hedef sekmesiz!:
O kadar görmeyidilememiştim ki, o kadar aklımagetirmemiştim ki
Yine hayatımda kalmıştım dehşetinden
Beraber nasıl koşulurdu birebir
Birebir nasıl koşulurdu beraber
Ben yalnızca biri bilirdim ki!?..
Hiç bilememiştim ki,hep dilemiştim de,hiç bilememiştim hiç!
Birebir veya beraber nereden bilebilirdim ki misal yahut örneksiz??
Ben
Yalnızca
Gecelerimden bir fonksiyonlarını öğrendimdi çünkü:
Hep bir kalırdım çarpılınca:tokat kadın para cin ve zır yalansız
Ne artar ne çoğalırdım korkularımdan,kimselerden kalansızdım
Kim nasıl çift çoğalır hiç çözemezdim sosyal kümelerden
Ya tek artardım geceye ya da tek tükenirdim geceden
Mesafeden yakındım yalnızca diğer bir düzlemlerine her vakit
Hukuktan çift gözüksem de tradisyonal bir yanılgıydı ve arkaik son on yıl
Somut işleyişlerinden birebir görüşüme teoriden uzaktılar lisanımı da anlamazlardı pek
Budha bir ecnebi;"Neyran endamdan servi, femden kızıl şarap" zanlarınca zıkkımlık pek
Pekti özgüvenleri; sözden literal, gözlerdense, başkaya, vandal kara ve bitirimlik pektiler
.....
Soru doğaldı ve apaçık,ne dolambaçtı ne de düz tuzak
Banaysa upanışad tantrası kadar çetrefil ve uzaktı çok uzak
Upuzak kalmıştım her yaştaki prangalarım sebebim,vallahi upuzak
Ta leyli meccaniden beri
Birdim,biriydim,kendime birebirdim bir bana bir ben
Ben..anladım,
Nedeni tabiat anamdı, anladım!
Rahimden anama ondördünde yetimlik bez bebektim, tiz ve yallelli asabi,hiç kıyamazdım
O olmasaydı ekolden foyerbah, türden mohikan, yurt insanıma yuropiyan-arabi olamazdım
Kütükten babamın ilk denemesiydim, tecrübeye muhtaçtı, fiziksel metottan suçlayamazdım
Hele devleti hiç ama hiç! garanti iş ve icabta terbiye, teknem küreğine nankör bakamazdım
.....
sonuç çok doğaldı hal teoremince:donunca sorudan, sona kalmıştım
yine bire sondum veya sona bir her " hal u kal"de
yine bir sorudan sonakalmıştım yine bir;
ele el,el ele yürünürdü görmüştüm de kısa mesafelerde
koşmak uzun iş mi ne, hiç anlamamıştım
birebiri bırak beraber hiç!!
Ben,bi birdim bir de hep,diğerleri kimdi bilemedim hiç
Bir hiçtim yani,yani hiçte bir veya hep, bütün bir; tersinden tümleşik hiç!..
..
yine hayatıma kalmıştım yeniden
yine züleyhasız kuyuluklu yusuftum yine ben..
-şu babilceydi belki de meselem!?-
babilden kalan lanet yüzünden
ne beraber
ne birebir
dillenememiştim soruları doğal anlayıp
ne de çok temelden kavrayıp çözüme bir beni verememiştim
hele ki koşmak beraber ve bir, bir ve beraber!!!.. ne gezer!?..
.....
çocukluğuma yeltendim son umut,ama çok uzaktı artık yetişemezdim
babaannemin masallarına da erişemezdim buradan ne geri ne ileri
mirası olamadığından mangal kenarı ellerin hiç tutanamazdım hiç
mesleğimden umarımsa imkansız; çünkü mesai gereği hep tektim
.....
onun beklentileri rasyoneldi; geceyi gündüzü bilirdi gelişinden
çok mantıklı olmalıydı refik seçiminde,ağzına kadar yanmıştı
cümleyi kavramıştım ama içeriğe fransız kalakalmıştım
mantıktan çakıyordum da yalnız sembolik bildiğimden örnekten boştum
onun dilince ben dört numara boldum, o, on yaş küçük ,ölçüşemezdik
o,onyedisinden çok gecikmişti otuzuna, ben kırkımda da çocuktum,
denk gelemezdik!!
Beraber düşünemezdik,
Birebir yürüyemezdik,
Üstüne üstlük, araziyi de çıkarsak,bölgelerimiz gelenekten bile uymazdı ,
Hele koşmak hiç!!!
....
herkesin bir limanı vardı yedeğinde bir benim yoktu
herkesin bir fırtınalık limanı yedeğindeydi benim hiç
o bana günler boyunca tebessüm ve meltem sununca
ben de ona en derinimce veda dileklik
sarılmaca şükranla en akdenizinden ömürlük baht ve sevinç..
......
evet,
gariptim çok garip her hal u kal de çift
katmerli garip kalmıştım anonim hayatlara yol ortasında yine
yine hayattan geçememiş hayatıma kalmıştım yine
herkesler düşünerek yolda yürürken
herkesler yeni limanlar ararken hayat yolunda
ben yolumu düşe kalka yürüyerek hep
limanlarımı da hep bozkır kıyılarında transadental birleşik alan düşlerdim meditasyonal,
yollarda ve hayatımda
ne olurdu bir dinleseydi
bir bilseydi neler koşardım kelimeler olsaydı mevzumuz
dinleyip görecekti
bilecekti dinleseydi
Hind,roma,yunan,arap veya farisi; kamala, manas, gılgamış, destan koşacaktım ben destan!!,
Ben,bozkır bulunca yarış atlarca uçar,efsane yutardım zamandan, bir yavuzhan bir mohan!!!
......
bozkıra çıkamadığımdan
koşamayınca bir bozkırlık, kelime sormayıp
hayattan kanatınca canımı,
diş sıkıp hırsımdan
hırsımdan değil
hızımdan çatladım
cam parçalandım duvarlarda
duvarlarda can paralandım
koşamayınca
ağladım
ağladım geceler geceler boyu
söz neye yarardı bozkırsız
kelimeler onsuz neye yarardı
sadece ağladım hiç konuşmadan
hiç koşmadan ve konuşmadan
ağladım
bir gözkırpışlık bile koşamadığımdan
konuşamadım hiç,
sadece ağladım!!

Turan Bozkurt
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,678,678,678,678,678,678,678,678,67
              12 Kahveci oy vermiş.
17 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Sabiha Rana

 Beyaz Düşler : Sabiha Rana


  Asla ! Hoşçakal..... Ümit !

Birbirlerini görmeden seven dostlar varmışş...

Öyle çok severlermişki birbirlerini ne kadar mesafe varsa aralarında o kadar da sıkısıkıya bağlıymış bu dostlar..

Görünmeyen, hissedilen beyaz ışıktan yapılmış bağlılık senfonisinin dinletisinde,
Yaradanın armağanı olarak Melekler, canlıların yüreklerine üfleyivermiş doğduklarında...

Sevgi bağlarıyla bağlı, birbirlerine yansıttıkları ışık hüzmeleriyle süzülen halatları varmış...

Ruhlarının sıkısıkıya sarıldığı düşmesinler, kopmasınlar diye birbirlerinden....

Dünya pislendikçe gerilir, sinirlenir yakıp, yağıp, esip yerle bir olup kıyametle uzaklaşmak istermiş evrenin sonsuzluğunda...

Uzaklaştıkça bütün canlılar birbirlerinin gölgelerinden görünmeyen kirlerinden...

Daha da uzarmış mesafeler ve mesafelerden uzak kalan yürekler...

Uzaklık ne kadar kilometrelerce uzaklaşsada kendi halinden..
Halatlar ne kadar gerilsede, kuş uçuşuyla yükselse de gökyüzüne, bir balık dalışıyla ne kadar derinine de inilse denizin..

Canları acırmış canların, gerilince halatlar birbirlerinden...
Görünmeyen hüzünler, yakarmış ciğerleri...

Bazen nefessiz ölümler beklermiş..
Her gerilişin köşebaşında sinsi, puslu o bilinmez yollarında...

Halatlar gerildikçe acır, kan sızarmış yüreklerden...

Çıkan sesler hüznün nefesiyle daralır kırmızıya, griye, karaya boyanırmış düşler..

Ama asla kopmazmış......

Düşler güçlenir, gülüşlenir, yepyeni bir beyaz sayfa açılırmış, halatın çatırdayan ortasından...

Ve......

Bembeyaz Düşler Güneşlenirmiş....

Birbirlerini seven insanların kalpleri arasında, gözle görülmeyen ipler olurmuş; insanlar uzaklaştıkça ipler gerilir insanın canını acıtırmış ama asla kopmazmış......

Asla! Hoşçakal....

Sevgimi çok hakkettin...

Seni seviyorum Ümit..!

Sabiha Rana
http://www.sabiharana.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,919,919,919,919,919,919,919,919,919,91
              11 Kahveci oy vermiş.
11 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Lokman Öğülmüş


Akıl, gelişmesi için uygulanması gereken bir yetidir; parçalara bölünmez. Burada nesnellik yetisinin, doğa bilgisinin gösterdiği ölçüde insanı, toplumu ve insanın kendisini tanımasını da kapsadığını belirtmek istiyorum.
İnsan yaşamın bir kesiminde yanılsama içinde yaşıyorsa, akıl yetisi sınırlı ve zedelenmiş, bu nedenle yaşamın tüm öteki kesimleriyle ilişkisi açısından aklı kısıtlanmış durumda kalır.
Bu bakımdan akıl sevgiye benzer. Sevgi nasıl tüm nesneleri içine alan yönelmeyse, akılda insanın karşılaştığı dünyayı bütünüyle kucaklaması gereken bir insan yetisidir.

Sağlıklı Toplum ERICH FROMM

SANATSIZ VE SEVGİSİZ BİR GELECEK MUTLAKA KURTARILMALIDIR.

Toplumsal ve tarihsel olarak en hızlı gelişen çağ olarak 20. yy görülmektedir. Bu çağ ulusların uyandığı, toplumların bilinçlenme sürecinde hız kazandığının yanı sıra, kavgaların savaşların, afetlerin etkisi ile dengelerin alt üst olduğu, bilinçlenmelerin, kargaşaların ve safların daha net görünür olmasından dolayı, bilimin, tekniğin ve sanatın doruğa çıktığı dönemdir. Bu anlamda; 20 yy bizde de önemli bir yer almaktadır/almalıdır.

Zor bir süreçten geçiyoruz, bireyden topluma toplumdan bireye kadar etkilenen tüm değer yargıları ortadan kaldırarak kişilerin ve toplumların yaşam biçimlerine saldırıp tek sesli bir koronun yaratılması çabası içerisindedirler. Ülkemizde baş gösteren yozlaşmanın, çürümenin ve orta öğrenim kapılarına kadar dayanan fuhuş batağının korkunç boyutlara gelmesi başta tüm etnik gurupların kültürel ve sanatsal olarak çok ciddi bir tehlikenin içerisine sürüklendiğinin bir yansımasıdır.

Hasretin yüreğimizde nasır bağladığı, korkunç sarsılmaların üzerimizden eksik olmadığı bu sürgün yaşantımızın ağırlığını artık göz kapaklarımızda hissediyoruz. Umursamazlığımıza rağmen ve aynalardan uzak yaşayarak kırılmanın eşiğine geldiğimizin dahi farkında olamıyoruz. Politik ilticacı olarak ülkesini terk etmiş olan bir yığın insanın gerisinde ciddi bir karma kuşak bırakıldığının dahi farkında değiliz.

Geriye baktığım zaman, çok yol kat ettiğimiz ancak hiçbir şey yapmadığımızı görüyorum. Avrupa da yaşamanın avantajlarından dolayı, kendimize iğnenin ucu kadar açtığımız ekseni geniş sanarak rahatlık sarhoşluğuna kapılıp burada yaşadığımız parçalanmayı görememekteyiz. Geride bıraktığımız jenerasyonun burada çok ciddi sorunları vardır. Kültürel surunu, kimlik sorunu ve kendisini ikinci vatandaş kimliğinden kurtarma sorunu vardır. Küreselleşmenin etnik azınlıklarla birlikte, iki kültür arasında sıkışmış bizleri de içine alan yeni kuşakları ciddi bir şekilde yok etme ve yozlaştırma süreci yaşanmaktadır.

Bazen, çocukluğuma dönmek, siyah beyaz resimlerde kalan bana dönmek istiyorum. Duygularımla baş başa olduğum anlarda, belki aç kalan insan zor ölür ama sevgisiz yaşadığımız zaman çabuk öldüğümüzü düşünüyorum. İnsanlar sevgisiz yaşarken içi boş bir cisim gibi dolaşıp durmaktadırlar. En çarpıcı en gerçek biçimiyle siyah beyaz resimlerime dönmek, o temiz duygularımla kalmak istedikçe belki de olmayacak bir çağrı ile gözlerimi kapayıp boşluğa bırakıyorum kendimi.Ve içerisinde bulunduğum sevgisiz yaşamın korkunç kabuslarını yaşıyorum. İşte bu kıskaçlar arasında, kendimi o eski siyah beyaz resimlerime atmak istiyorsam. İçimdeki volkanın, kırılmaların önüne geçebilmek, kendimi o yılların temiz saf ve dürüst duygularını az da olsa yaşamak içindir.

İnsanların bir birilerine saldırdığı, güvensizliğin hat safhaya geldiği şu ortamda sevgiye o denli ihtiyacımız var ki, benliğimizi, kendi duruş noktamızı bu sevgisiz ortamdan çekip çıkartacak''bize''ihtiyacımız var. Geldiğimiz yerin onurlu kavgasının sevgisizliğe itilişini önleyecek''bize'' ihtiyacımız var.

Ülkemizden uzak, ülkemizden yoksun ve ülkemizin üzerinde oynanan oyunların tezgahlandığı, başta insana olmak üzere sanata, sanatçıya,aydına ve ilericiye karşı yürütülen saldırı kampanyalarına rağmen, sanat ve insanlık için çarpan yüreklerin umut dolu duruşları ise bu yozlaşmaya, bu çürümüşlüğe ve ihanete rağmen bizlere umut vermektedir.

Yıllardır mücadele verilerek, ağır bedeller ödemiş, bir halkın sanatına ve kültürüne karşı başlatılan yok etme politikaları, insanı yok etme politikalarından daha ağırdır.

Zor bir süreçten geçiyoruz. Ezilen halkların kurtuluş mücadelesi, Ulusal kimlik mücadelesi, açlık grevleri, işkence ve yoksulluk! Emperyalizmin işgal politikalarının saldırganlaşarak orta doğu halklarının üzerindeki yok etme politikaları başta sanatı ve etnik kültürleri hedef almaktadır. Yıllarca sürdürülen asimilasyon politikalarının başında yine etnik kültürler ve sanatlar hedef alınmış/alınmaktadır.

İnsanların kendilerini yenileme, görüş açılarının mesafelerini sonsuza bakmak için ne yazık ki hiç çaba harcama gereği duymayan çöle dönüşmüş düşüncelerinin buharlaşması ile eleştiri oklarını küfür e dönüştürerek sevgisizliği de geleceğe aşılamaktadırlar.

20. yy gelişmişliğine rağmen halen çağ dışı kafaların ortada dolaştığı şu ortamda, uz-laşmanın, hoşgörünün ve sevginin olmadığı, ancak: barıştan ve özgürlüklerden dem vurarak,geleceğimize, teknolojimize, sanatımıza, kültürümüze, en önemlisi; mücadelemize engel olan bu kafaların artık değişmesi gerekmektedir. İşte bu anlamda, dünyaya hep tek pencereden bakmış, sanatın ve teknolojinin gerisinde kalmış zihniyetlerin, gelecek kuşakla-rımızın önünde engel olacağının bilincinde olan bu kuşakların önünü açmak için yönümüzü sevgiye dönmemiz gerekmektedir. Yaratılan/yaratılmaya çalışılan sevgisiz bir toplumu sevgiye döndürmemizi düşünüyorum.

Lokman Öğülmüş
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,868,868,868,868,868,868,868,868,86
              7 Kahveci oy vermiş.
6 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Özge Kaya


Kışı sevmem.

İşte ölüm böyle bir anda bulacak beni. Eminim.
Ölümün korkunç ve sırıtkan yüzü ...


Kışı sevmem. Korkarım. Hele sonbaharı hiç sevmem. Ondan daha da beter korkarım.
Aslında soğuğu sevmem ben. Soğuktan korkarım.soğukla birlikte yavaşlamayı, kanımın çekilmesini, yavaş yavaş hareketsiz kalmayı ... Ölüler gibi...
Sanırım, sonbaharı sevmeyişim, sonbahardan ölesiye korkuşum -o denli soğuk olmamasına rağmen- kışın ucuna bağlı koca, kalın bir halat olarak görmemden o'nu.
Sonbahar aylarının içine tıkıştırılmış günlerden her birinin; beni biraz daha kışın o kasvetli, o korkutucu yüzüne yaklaştırıyor olmasından ...
Sanırım bir kış günü bulacak ölüm ruhumu!
Sonuna dek çekilmişken kanım, sonuna dek hareketsiz, cansız kaldığım bir anda tanışacağım ölümün o korkunç ve sırıtkan yüzü ile.
Bazen; kış aylarında ama hep, zamanın durduğunu hissederim. Her şeyin yavaş çekimle ilerlediği anlamsız bir Hollywood filminde bulurum kendimi. Etrafımdaki her şey, herkes, zamanın farklı bir boyutunda ilerleyip durmakta olan yürüyen bir banda binip gitmektedir. Ve bu bant; gözümün önündeki bir perdeye yansımıştır adeta. Koşum gitmek isterim ardından. Hal bu ki; koşup gidebileceğim bir yerde değildir. İçimdedir.
Ve ben; gözümün önünde yavaşça kayıp gitmekte olan bu devinimsizliğe inat; canlı, hareketli ve sıcağımdır.
Öyle ki; enerjim, hareketim oturduğum yerde boğmaya çalışır beni. Soluğumu kesmeye, dondurucu soğuğun bir su birikintisini -su birikintisine bile hissettirmeden hem de- yavaş yavaş buz kütlesine dönüştürmesi gibi hareketsiz bırakmaya çalışır... kalbim delirmişçesine çarpar. Kulaklarım kalbimin sesinden başka hiçbir şeyi duymaz olur.
İşte ölüm böyle bir anda bulacak beni. Eminim.
Ölümün korkunç ve sırıtkan yüzü ...
Bir kış günü öldüğümde ise;
Toprağın gebe karnına buz gibi düşsem bile... Dudaklarımdan; binlerce kez okunmuş, okunmuş ezberlenmiş ve neredeyse zamanla dudaklarımın bir parçası olmuş şu dizeler dökülüverecek;
"Işıklar nereye saklandılar bilemiyorum
dudakların gölgeli gittikçe gölgeli
gittikçe yalnızım galiba ölüyorum
......
ölümün yaklaşması hayatı değiştiriyor
tuhaf şey dünyaya nasıl yabancılaştım
.........
içimde ağır ağır bir çınar devriliyor
......
karanlık bir tren sonra ansızın kalktı."
Sonra...
Kim bilir ne kadar sonra; baharla bir yeniden canlanacak ruhum eminim.
Bir çiçek olacağım, bir kuşun kanadına binip, yaşarken gitmeyi isteyip de hiç gidememiş olduğum yerlere gideceğim.
Ölümün korkunç, sırıtkan yüzünü ardımda bir koza gibi bırakıp gideceğim.
Sonsuz özgürlükle dans edeceğim gökyüzünde.
Sonra ...
Kim bilir ne kadar sonra; belki toprak gökyüzüne yükselerek yüzüme sıcacık bir öpücük konduracak ve ben; başka bir dişinin alev gibi yanan döl yatağında yeniden can bulacağım. Gerinip uyanacağım...
Ama biliyorum ki; hep sıcakta yaşayacağım. Sıcakla bir büyüyüp, toprağın suyunu; kanım yapacağım, güneşi; babam!
Taa ki bir sonraki kışa kadar.

İşte ölüm böyle bir anda bulacak beni. Eminim.
Ölümün korkunç ve sırıtkan yüzü ...


Özge Kaya
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,869,869,869,869,869,869,869,869,869,86
              7 Kahveci oy vermiş.
7 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Zeki Kumova


SUS-MA

Gizlerin.....
O derin gömüt, o mitolojik bilmece
İç yollarının kayıp harita parçası
Kaybolduğum labirent
Derinleştikçe düşmeyi sevdiren uçurumun
Gizlerinde
Kelimelerin gizlenmesindendir suskunluğun....

Gizlerin...
Kalbinin sedef kakmalı köşesinde sakladığın
Bir serçe kanadına benzerdi
Gözlerindeki hüznü örtmeye çalışan kirpiklerin
Duyardın seni çağırırdı hayat
Duyardın;
Sana seslenirdim, sesim yiterdi
ağlamaya hazır bir dudak gibi
bakışlarım kekelerdi...

Sen;
fırtınasını içinde saklayan bir limandın
çapasını bulmak için açılan gemi
tuzlu suyla vaftiz edilmiş siyam balığı
ve ağır bir sistin
kendinde kaybolacak kadar
gizlerinde saklanıyordu
öldürmeye korkan bir intihar...

Mahcup yaşanan bir hayattı seninkisi. Borç alınmış kadar tedirgin yaşıyordun zamanı. Sana değdiğim zaman tanışıyordum acıyla çünkü senin derin görünen acın bir vadiyi kuşatan pus gibi yarı saydam ve durağandı. Oysa ben sana dokunduğumda tek şeyden emindim; senin acılarını elimde hissedebiliyordum. Gözbebeklerine yuvalanmış hüzün; bir tür beklentisizlikten öte bir vazgeçmişlikti. Dudaklarındaki soğuk damga, gözlerindeki mühür ve parmak uçlarının tedirgin izleri bir derin yaraydı hayatının gittikçe incelen teninde. Sana gelip susmak istiyordum lakin biliyordum; benim sessizliğim bile bozabilirdi senin sükunetini.
Konuşmuyordun
Ama ben duyuyordum.............

Bir haykırışı gizlerdi ses tellerin
Ve bir martıyı saçının dalgaları
bir çingene ağlardı
Bir imam ezan okurdu
Yüreğin çatlardı, bir siren çalardı
Susardın....
Öpmek isterdim, dudakların kanardı.....

Örselendiği zaman hayallerin
Bilirdin ki sen bir hayal tacirisin
İflas eden
Güncesi hesap defteri, bir hayal taciri
Kazandıkça kaybetmeyi seven!

İlişkilerinde ve dostluklarında paylaştığın hiçbir şeyi eşit bölüşmüyordun. Yetinme duygunu besleyen, giderek bölüşümlerini ve seni azaltan bir naiflik içindeydin. Gizliden gizliye biliyordun belki; senin kendinden verdiğin her şey, seni azaltırken, karşındakini daha güçlü kılıyordu sana karşı. Senin onlara verdiğin değerleri, anlamları kendileriymiş gibi kabulleniyorlardı. Onlar; senin, onlar için ürettiğin sıfat tamlamalarıyla övünürken, sen hiçbir sıfatla tamamlanamıyordun. Sen onlar için yalancı bir ayna olurken, onlar senin kırık parçalarını hunharca batırıyorlardı kuş tüyü tenine. Yaralarını gizliyordun. Sustukça, gizlerinden kan damlıyordu.
Kendine sorduğun soruların vardı ama sen sorularını yanıtlarından yeni sorular üretebilmek için soruyordun. Küçüklü büyüklü soru işaretlerini birer heykelcik gibi biriktiriyordun yaşamının vitrininde. Lakin hem sorularından hem yanıtlarından korkuyordun.
Kendine dokunuyor ama hissetmiyordun........

Sen; kendi yörüngesinde kaybolan bir yıldız
Yaşamın; rüyasını kaybetmiş bir uyku
Dişlenen dudakların ufak yarası; göz bebeklerin
Sus!
Konuştukça derinleşiyor gizlerin

Korkma benden.
Kendinden korkan hiçbir şeyden korkma.
Soyun, bir tek gizlerin kalsın üstünde
Parmak uçlarının sıcaklığı bir de
Uzan yanıma uyu istersen
Yakalarım uykundan firar eden düşlerini
Ürkme benden
Çünkü ben sana yeni hayaller getirmedim
Kaçıyordum
Gizlerinde saklanmak isteyen
Yaralı aşkların firarisiydim
Korkma benden;
Ben hep yanlış teşhis edildim
İçinin esrarını çözmeye değil
Onu ellerinden içmeye geldim.......

Zeki Kumova
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 7,587,587,587,587,587,587,587,58
              12 Kahveci oy vermiş.
10 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Hasan Taşkın

 TAŞKINCA : Hasan Taşkın


  İş-Siz-Lik

Bugün Türkiye'nin en önemli sorunlarının başında olan İşsizlik konusunu gündeme almak istedim.
Çünkü çalışan ve işi olan hiç kimsenin bu konuda bir sıkıntısı yok.

Ama toplum huzurunu etkileyecek boyuttaki işsizliğin önü alınmazsa, daha çok kap-kaç ve gasp haberleri, hırsızlık haberleri okuyacağız veya yazacağız...

İşsiz insanların da suç işlemesi doğal karşılanamaz. Ama aç insanın her türlü çözümü düşünebileceği gerçeğini de unutmamak gerekir. Dolayısıyla işi ve aşı olan insanlar da işsizliğin ve 'biri yer biri bakar' misali çaresizliğin getirdiği sonuçları yaşamak durumunda kalır... İşsizliğin çözümlenmesi toplumun huzuru için, çalışan, üreten ve yöneten insanların can ve mal güvenliği açısından önemlidir. Ayrıca, bazı illegal örgütlerin yapılanmasında işsiz insanların daha kolay kandırılıp kullanıldığı bilinen bir gerçektir...

Dolayısıyla, İş-Siz-Lik deyip geçmemeli... İşi olmayan insanları, işi olan insanlar düşünmeli. Ülkeyi yönetenlerde 'Biz iş kapısı değiliz kardeşim' dememeli... İnsana yapılan yatırım, hayra yapılan yatırımdır.

Bir yerlerde dayısı olan insanlar, işini bilen insanlar, yalakalığı iyi yapan insanlar, yalakalığı yapan insanları hoşlarına gittiği için tutan yöneticilerin varlığı bir gerçek...

Bunu kimse inkar etmez. Ama artık başarılarıyla anılan insanlara... Doğruluk ve dürüstlük ilkesiyle çalışan insanlara da yer açılmalı...
Her kuruluşta yaşanan, 'Sen-Ben' itişmesi bitmeli... 'Bizim başarımız-Ülkenin Başarısı' mantığı olmalı...
Şimdi birçok kesimden duyduğumuz bir gerçek var...

İş arayanlar genelde politikacıların peşinden koşarlar. Neden? Çünkü işsizler 'seçilmiş ve sözü özü dinlenen insanlardır' mantığı ile hareket ederler de ondan.

Peki politikacılar ne yaparlar?
Eğer partide bir bağlantısı veya ağır bir dayısı varsa hemen ellerinden geleni yaparlar.
Ama önce, kendi eş, dost ve akrabalarının işlerini takip ederler...
Ondan sonra partili önemli kişilerin yakınları, daha sonra çevresindeki ağır topların çevresi, derken hakkıyla iş yapmak için çırpınan insanlara hiç sıra gelmez. Onlar da bekler, bekler, beklerler...
Sadece umutlar... Umutların bittiği yerde ise sürüklenme var. Artık kimin nereye kadar sürükleneceğine ise rüzgarın yönü karar veriyor. Son dönemde ayyuka çıkan misyonerlerin varlığı boşuna değil. İllegal örgütlerin kullanmaya insan aramaları da boşuna değil. Suç çetesi oluşturup, çocukları kullanmak için çalışanlar da boşuna değil... Bunları haklı görmüyorum. Bunlara fırsat verilmemeli diyorum.

Saygın işadamları, saygın politikacılar, koltuğunu sağlama bağladığını düşünenler, 'bana ne' diyenler...
Şimdi bu konuda herkesin bir şeyler yapması gerekir... 'Bana dokunmayan yılan' demeyin. Çünkü bu sorun ülkenin birlik ve bütünlüğü için önemli. Çünkü bu sorun ülkenin kalkınması ve daha huzurlu bir toplum olması için çok önemli...
Çünkü bu sorun sadece işsizlerin değil, hepimizin sorunu...

Hasan Taşkın
www.noktadergisi.com.tr
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,299,299,299,299,299,299,299,299,29
              7 Kahveci oy vermiş.
6 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,578,578,578,578,578,578,578,578,57
              445 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi


Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.287 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


BİR YANGIN ERTESİ

Bir yangın sonrası dudağında sönen en küçük kıvılcımdım ben
Ben sadece bir gece söndüm dudaklarında
Ben sönerken bihaber
Kirletilmiş akşamlara yapıştırdığın sahte yüzün
Yanlış yollara saptırmıştı bazılarını
Saçının telinden ayakparmaklarına kadar
Günaha batmış bir maskesin aslında
Kimi zaman tanınamayan
Kimi zaman karıştırılan
Genelde kendine yabancı
Bıçak açmaz gerçekte günahın açtığı dudakların
Bir tek yalan bilir dilin
Dilin bir tek yalana sadık
Kendini bilmez bir intihar sorguya başlarsa
Her gün bir cinnet
Her gece bir cinayet
Tükürsen bu cinayetleri
Cam çıkar
Dilin kanar
Canın çıkar !

Funda Güven

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Kadın dediğin böyle olmalı işte!..

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Ankara için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
İzmir için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı

 

 İşe Yarar Kısayollar - Şef Garson : Akın Ceylan


http://www.medikalsozluk.com Medikal dilde bilmek istediğiniz kelimelerin, hastalıkların ve terimlerin tamamını bulabileceğiniz, sözlük tadında bir kaynak. Mesela grip seçeneğini tıklıyorsunuz hemen size ...Tıp dilinde influenza adı verilen bu hastalık bulaşıcıdır. Grip olan kişinin nefesindeki damlacıklarla yayılıp, salgın hale gelebilir. Paçavra hastalığı da denir. Aniden başlar ve devamlı olarak ateş yükselir... şeklinde bir açıklama getiriyor. Bilmekte fayda var.

...Otomobilin yolla temasını sağlayan tek unsur olan lastiklerin önemi göz ardı edilmeyecek kadar büyüktür. Bu nedenledir ki sürüş güvenliği açısından lastikler hayati önem taşır. Yanlış basınç uygulanmış bir lastik kötü yol tutuşa ve fren mesafesinin uzamasına neden olacağı gibi, balans bozukluğu bulunan bir lastik de yolla teması azaltıp hayati tehlikeye neden olabilir... devamını merak edenler için kaynak :
http://www.e-kolay.net/arabam/lastik/lastik.asp

...İdeolojik olarak iyi bir eğitim almış, belirli bir güven vermiş ve yeterli olgunluğa kavuşmuş örgüt mensupları, silâhlı mücadelenin bir gereği olarak, bu yönden temel eğirime tabi tutulmaktadırlar. Temel eğitim içerisinde, örgütün elde edebileceği her türlü silâhın kullanımı, nasıl eylem ve suikast düzenleneceği, fiziki kondisyon ve zor şartlara mukavemet sağlamaya yönelik eğitimlerin yanı sıra, bomba yapımı, bombalı eylemin nasıl düzenleneceği gibi daha teknik ve ileri seviyede eğitim de verilmektedir... Tarzında bir yazı okuduğunuzda, bu da nereden çıktı demeyin. http://www.teror.gen.tr kısayolunu tıkladığınızda ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Terörsüz ve mutlu günler dilerim.

...I will not say, Dear Members, it was -- for us the İzbuls and our neighbours -- just one of those crazy weekends... No, it was not! It was the craziest ever!! The sort of thing one would hope and pray never to happen in a lifetime... Türkler için pratik İngilizce eğitimi için eğlenceli bir web sayfası http://www.oursworld.net/ingilizce-ders/pratik-ingilizce.htm Yalçın bey’e teşekkürler.

http://www.gittigidiyor.com/php/listele.php?nick=kahvemolasi
Meşhur müzayede sitesi e-bay in Türkiye'deki son derece başarılı uygulaması. Kahve Molası Fincanları için de güzel bir şans. Fincanlarımıza çok ucuza sahip olmak mümkün. Tıklayın peyinizi sürün.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


Tclock Light [373 KB] XP Free
http://homepage1.nifty.com/kazubon/tclocklight/tclocklight-040702-3.zip
Pek bir işe yaramayan XP Görev çubuğunun sağ köşesindeki saate bir sürü özellik katan minicik bir program. Kullanın çok seveceksiniz. Zip'li dosyayı bir yere açın, içindeki tclock.exe yi çalıştırın. Sürekli çalışsın istiyorsanız başlangıç menüsüne bir kısayol koymayı ihmal etmeyin.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20050209.asp
ISSN: 1303-8923
9 Şubat 2005 - ©2002/05-kmarsiv.com
istanbullife.com