ABONE OL!



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 3 Sayı: 682

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 16 Şubat 2005 - Fincanın İçindekiler

 

 Editör'den : Kahve Molası Kullanım Kılavuzu!..


Merhabalar,

ABONE OL! Şu kullanım kılavuzuna geçeceğim ancak günün haberini es geçip haber atlamak istemiyorum. Canımdan çok sevdiğim, uğruna tüm dünya nimetlerinden elimi ayağımı çektiğim yüce hükümetimin ve onun başı saygıdeğer Tayyip Bey'in eline yüzüne bakılır tek vitrini de kırıldı, yerle yeksan oldu. Bakan Mumcu'nun hem hükümetten hem de AKP'den istifası ve rivayete göre peşinden 2-3 milletvekilinin daha istifa edecek olması yüreğimi oynatmaya yetti arttı. Başbakanım fellik fellik dolanırken basın önünde açıklanan bu kararın hükümetimi derinden yaralayacağı zannıyla, üzülmekle üzülmemek arasında bir yerlerdeyim. Saz çalan, türkü söyleyen, sanata sanatçıya gerçekten önem veren böylesi bir vitrini, her ne kadar sevmese de, yitiriyor olmak Tayyip Bey'i uykusuz bırakacaktır eminim. AB tarafından verilen yeni direktiflere ellemiyorum bile. Kafa kağıdında teokratik bir düzende babadan oğula geçen hükümdarlık gibi arzu hilafına bile olsa yer alan "Dini" başlığının kalkacak olmasını doğru bulduğumu söyleyip bu konuyu kapatayım. Ama unutmadan ekleyeyim; "Benim bütün dualarım seninle... Tayyip Bey!"

...

Efendim, her büyüyüp gelişen, çocukluktan ergenliğe geçen, insan evladının başına gelen, genç kızların korkulu rüyası ergenlik sivilceleri Kahve Molası'nda da baş verdi. Önce sanal gazete dedik, sonra beğenmedik e-gazete dedik. Akabinde abone olun posta kutunuza gelsin, üye kahveci olun yorum yazın okuyun dedik. Bunları okuyanların beyni buruştu, beti benzi attı. Yılmadık çalıştık çabaladık, sesli izahatlar koyduk. Günler geçti, burnumuz büyüdü, biz sanal değil gerçeğiz, gerçek dünyada elimiz elinize gözümüz gözünüze değmeli dedik hışır hışır sayfalı bir içim su Kahve Molası Dergisini çıkardık. İşte tam burada buruşan beyinler iyice kırıştı, ütü tutmaz oldu. "Abone olun, destek olun" dedik, "Kardeşim aboneyiz ya daha ne abonesi" cevabı aldık. Sorun kelime dağarcığımızın yetersizliğinde değil, aynı isimle 2 ayrı mecrada yer alan ama aynı elden yürütülen bu dergiciliği başınıza musallat eden bende. E-dergi, dergi, nette dergi, kitapçıda dergi derken ben bile herşeyi çorba eder oldum. İş hacmim, eposta trafiğim ikiye katlandı. "Yavrucum dergiye yazı yaz." diyorum, "Edicim 3 tane yazım sırada bekliyor." diyor. Haydi "O değil beriki" diyorum bir başka eposta ile. Anlaşılan bunların isimleriyle az oynamak gerekecek. Mesela "E Kahve Molası" "AHA Kahve Molası" ya da "YEK Kahve Molası" "DÜ Kahve Molası"... Dilerseniz siz de birşeyler bulup ekleyebilirsiniz. Haydi elele verip şu karışıklığa bir son verelim. Şu kullanma kılavuzunu kıllanma kılavuzu olmadan hale yola koyup yayınlayalım. Ben işin içinden çıkamadım, buyrun siz çıkın bakalım.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

15 Mesaj/Yorum var. Mesaj/Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 PASTORAL EFEMER : Zeki Yıldırım


Matematik = Problematik

Matematik; tümdengelimli akıl yürütme yoluyla, soyut varlıkların özelliklerini ve bunlar arasında kurulan bağıntıları inceleyen bilim olarak tanımlansa da yurdum insanı için çoğunlukla aşılması zor bir problemdir. Organik bir bütün oluşturdukları varsayılan durumlarda, göz önüne alınan bilim alanları kümesi olan matematik, medeniyetimizin omurgasını oluşturmaktadır. Artık matematiğe dayanmayan herhangi bir değerin hiç bir anlamı yoktur.

Matematik hep bulunabilen ya da bulunması olası çözümler kümesi olarak görülse de, doğru ve anlamlı sonuçlara ulaşılması çok uzun yıllar alan problemler bulunmaktadır. Biyolojik bilimlerde çok geniş bir alanda, uzun soluklu bir konuyu tez konusu olarak alan bizler bir matematikci abimizin iki cümleyi geçmeyen problemden oluşan tez konusunu duyunca küçümsemiş ve garip bulmuştuk. Ama çok çalışkan olan abimiz tezi bizden en az dört dönem sonrasında güç bela bitirebildi. Üstelikte tam istenilen bir çözüme ulaşamamıştı.
Bu ilginç yaşanmışlığı takip eden günlerde, ortaya konduktan dört asır sonra çözülebilen ya da çözümlenemeyen problemlerin olduğunu duyunca çok şaşırmıştık. Örnek olarak Avukat olan ve amatör olarak matematikle uğraşan Pierre de Fermat 17. yüzyılda ortaya attığı problem asırlar sonra çözülebilmişti. Problem ise "n 2'den büyük bir doğal sayı ise, eşitliğini sağlayacak a,b,c doğal sayıları yoktur". Fermat bunu bir kitabın kenarına yazmıştı ve ispatını yazacak kadar yeri olmadığına dair not düşmüştü. Yüzyıllar boyunca en yetenekli matematikçiler Fermat'nın yaptığını söylediği ispatın varolduğunu göstermeye çalıştılar. Ancak geçen yıl Princeton University'den Andrew Wiles Fermat'nın teoreminin gerçekten ispatı olan bir teorem olduğunu gösterebildi. Aslında çözüme ulaşıldığı belirtilen bu noktada bir kesinlik bulunmamaktadır. Çünkü Fermat ispattan öte bunun doğru olup olmadığını sormaktaydı.

Bununla birlikte öğreticiler açısından anlatılması ve kavratılması en kolay ders Matematik olmalı. Yine kıyafetleri açısından en az sıkıntısı olan öğretmen gurubu onlar olmalılar. Çünkü her zaman sadece sınıfta ve yazı tahtasının önende durmaktadırlar. Ancak bütün dünyadaki çocukların matematik öğretmenleriyle ilgili olarak aynı görüşü paylaştıkları, onları bakımsız, sürekli çalışan ve sosyal olmayan kişiler olarak gördüklerine dair bir açıklama yayınlandı. Araştırmada çocuklara "kafanızda bir matematik öğretmeni resmi çizin" denildiğinde, minik beyinler "Asosyal, bakımsız ve sürekli çalışan, evlenmeyen, şişman..." gibi yanıtlar verdiler. Plymouth Üniversitesi Matematik Bölümü tarafından, aralarında İngiltere, İsveç, Norveç, Finlandiya, Almanya, Romanya ve ABD`nin bulunduğu birçok ülkede 12-13 yaşlarında yaklaşık 300 çocuğa matematik öğretmenleriyle ilgili bir resim çizmeleri istendiğinde çizilen resimlerde öğretmenler; kırmızı, yorgun gözlü, dağınık saçlı, alnı çizgilerle dolu, ceplerinde çok sayıda kalem ve tebeşir olan, üstü başı buruşuk, lekeli, paçaları kısalmış, kumaşı eprimiş pantolonlar giyen kişiler şeklinde canlandırıldı.

Yeni evli bir çift balaylarında Ürgüp-Göreme bölgesinde geziye çıkmaya karar verirler. Yeraltı şehirlerini gezerlerken birden önlerine bir yol ayrımı çıkar ve duvarlarda artık çıkış yönünü gösteren okların olmadığını fark ederler. Genç adam telaş içinde bağırmaya başlar: "yardım edecek kimse yok mu?" Bir süre adamın kendi sesinin yankısından başka bir ses duymazlar. 10-15 dakika sonra duydukları değişik bir ses şöyle demektedir: "Merhabaaa! kayboldunuz!" Morali daha da bozulan adam çaresizlik içinde tepinmeye başlar. Genç kadın ise gayet sakin omuz silker ve "bu sesin sahibi mutlaka bir matematikçidir" der. Kadının sakinliği üzerine canı daha da sıkılan adam "Hadi canım sen de! Nereden çıkardın bunu?" diye sorar. Kadın "Üç nedenim var" der ve sayar: "Bir, yanıtın gelmesi gereğinden uzun sürdü. İki, yanıtı doğru; kaybolduk. Üç, bu yanıtın kimseye bir yararı yok!"

Zeki Yıldırım
zekiyildirim@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              5 Kahveci oy vermiş.
16 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Tuba Çiçek

 Rengarenk: Tuba Çiçek


  GÖRÜŞ BİLDİRİYORUM!

Herkesin kendine göre prensipleri, alışkanlıkları, zevkleri, doğruları ve yanlışları vardır. Bunların tümü bir araya geldiğinde 'dünya görüşü' diye bir şey çıkar ortaya.

Danah Zohar, dilimize "Kuantum Benlik" diye çevrilmiş olan kitabında: "Dünya görüşü, görünürde apayrı parçaları bir araya getirip, onları tutarlı bir bütünde birleştirmemizi tanımlar. Kendimize ve dünyamıza ilişkin belirli bir modeli izlemekte olduğumuzu hissetmek, bize kararlarımızın ve eylemlerimizin bir anlamı olduğu duygusunu verir" diyor.

Kimileri kendi kendine oluşturur dünya görüşünü. Kimileri de bir takım guru'ların peşinden giderek hazıra konar.

Yöntem ne olursa olsun, insanoğlu kendisini bir takım kurallar, üsluplar ve alışkanlıklarla tanımlamak eğilimindedir. Hani 'ilkeli yaşamak', 'prensip sahibi olmak', 'doğru bildiğinden asla şaşmamak' falan gibi tumturaklı, kocaman laflar ederler ya çoğu zaman; ben pek ciddiye almam bu tür insanları.

Bir kere, kendi savunduklarının doğruluğundan mutlak bir şekilde emin olduklarını iddia edenler tehlikeli gelirler bana. Bu durum, ya dogmatizme ya da fanatizme götürür insanı. Üstelik böyle insanlar, önyargıları sayesinde gerçek bilgiye ve değişime karşı kendilerini hendeklerle çevirirler. İtirazlarını, sadece kendilerine muhalif olan insanlara karşı değil, kendi bilinçdışı şüphelerini bastırmak için de kullanırlar. Ancak kendisine yanılma payı bırakabilen insanlar öğrenmeye ve gelişmeye açıktırlar.

Rollo May, "Yaratma Cesaret" adlı kitabında, şöyle diyor: "Kendini adama ve şüphe arasındaki ilişki hiçbir zaman uzlaşmaz değildir. Kendini adama, şüphe içermediği zaman değil, şüpheye rağmen olduğunda en sağlıklıdır."

Bana kalırsa beyin durağan bir organ değildir. Bir süreç içinde kendini yaratmayı ve yenilemeyi sürdürür. O halde, doğru bildiğim birçok şeyden şüphe duyabilirim. Tabii ki her anı kuruntu halinde yaşamaktan bahsetmiyorum. Kendimize, yanılma ve hata yapma esnekliği göstermekten bahsediyorum.

Bu durumda, 'kişinin kendi hatasını kabul etmesi ve fikrini değiştirmesi' ne anlama gelir?

Kimi zaman olumsuz anlamlar yüklenir bu tür kabullenmelere. Hatasını kabul eden kişi yenik olarak algılanır. Hele de fikrini değiştirdiyse döneklik, maymun iştahlılık, hercailik, kalleşlik, kaypaklık ve vefasızlıkla suçlanır.

Elbette, sadece çıkarları için her gün söylem değiştiren oportünist insanlar konumuz dışında. Benim sözünü ettiğim şey, sabit fikirliliğin insanı 'yeni doğrulara' karşı körleştirmesi.

* * *

Belki de, duygu ve mantık ikilisi arasında sağlam bir denge kurarak işin içinden çıkılabilir. Her ikisini de dozajında kullanıp, bir diğerine esir olmadan... Birbirlerinin görev mahalline müdahale etmelerine izin vermeden...

Hani sorarlar ya hep: "Duygularınla mı yoksa mantığınla mı hareket edersin?" diye. Kazık bir sorudur aslında.

Oysa herkesin hazır bir cevabı vardır mutlaka. Kadınların bir çoğu "sadece duygularıma güvenirim" der; erkeklerse mantığı ön plana çıkarır.

Ben diyorum ki her iki halde de, %50 oranında yanılma payı vardır. Karar verme anında duygularınızı da dinleseniz, mantığınıza da güvenseniz, her zaman 'tükürdüğünüzü yalayabilme' opsiyonunu cebinizde bulundurun. En azından yanıldığınızı fark ettiğiniz zamanlarda, "yanılmışım" diyebilme cesaretini gösterin.

Prensip sahibi, ilkeli, minimum riske girip, minimum hata yapan insanlar güvenli ve huzurlu bir yaşam sürerler evet. Ancak yaşam dediğin, şöyle inişli çıkışlı olacak. Kötü şakaları, şen mucizeleri, tuhaf haksızlıkları, tepeleri ve ovaları olacak... Hata yapa yapa doğruyu bulacaksın...

İstediğin şeyleri bazen hoş bir sürpriz gibi, ummadığın bir anda ve gümüş bir tepsi içinde melekler sana sunacak ama sıkça da tırnaklarınla kazıyarak elde edeceksin ki kıymeti olsun.

Arada bir aptallıklar yapacaksın, cesaretin kırılacak ki; yeniden ayağa kalktığında kendinle gururlanacaksın, özgüven tazeleyeceksin.

Hep kural, hep prensip, hep doğru, hep mantık.. Hiç de keyifli değil!

Ben genellikle duygularıma prim veririm. Bu bir seçimdir ve sonuçlarına katlanmaya hazır olduğunuz sürece, neyi seçtiğiniz sadece sizi ilgilendirir.

Mantık denen şeyin nedeni, sonucu ve formülü bellidir. Mantık, net ve kavranabilir bir şeydir: Bilgi, tecrübe, çoğunlukça kabul görmüş gerçeklerden oluşur. Tamamen bize ait bir şey değildir; bizim dışımızdaki insanların kabulleri, alışkanlıkları, deney ve gözlemleri vardır içinde. Herkesin kendine göre kurduğu bir mantık sistemi vardır ama genellikle toplumsal ahlaktan, ekonomiden, geleneklerden, maddesel dünyanın dayatmalarından etkilenir mantık.

Duygu ise tamamen kişiseldir, kendimize aittir...

Duygular net ve saydam değildir.. Gizemlidir, ucu bucağı yoktur ve çoğunlukla anlaşılmazdır. Belki bunun için çekicidir. Onları tutamaz, başımızdan savamaz ve sebeplerini anlamsız bulsak bile karşı koyamayız. İçimizdeki bir yerlerden, bilinmeyen dürtülerle ve birden bire ortaya çıkıp aklımızı başımızdan alırlar.

Yani günahıyla, sevabıyla bana ait olan bir şeyi kabullenmek daha kolay gibi geliyor bana. İşte bu yüzden duygulara prim veriyorum karar verme aşamasında..

Benim dünya görüşüm de -şimdilik- bu! Ama şüpheleniyorum; her an değişebilir!

Tuba ÇİÇEK
tuba@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,579,579,579,579,579,579,579,579,579,57
              7 Kahveci oy vermiş.
10 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Turan Bozkurt

 Vestanca : Turan Bozkurt


  DÖNEMEÇ

Çok yeniydim bu zamana, tecrübem yoktu;
Ömrümde yaşamamıştım bu yaşıma hiç!
Evveliyatı olmadığından keşiflerimin,
Başlarda tespitlerim buruk bir hüzün;
Çokcası sevinç renk şaşkınlık oluyordu esastan kavrayınca..
Duygular tekrarına kopyaydı eskiden, çok değişikti; anlayınca,
Öncesiz ve ilkti bu; "tuhaf tedirginlik"ten "telaşe" tadlayınca
Muğlak, pus, bir tırtıl bir kelebek geçişliydi yaklaşık adlayınca..
Vakti ayarsız,
Ve nedensiz hicran basıyordu şiire ses bitiveren derslerde,
Adım yarısında dalıyordum basamakta duru yüzlere aniden,
Duraduruyordum ev yolunda saniyelerce hiç sebepsiz,
Hasret basıyordu çocukluğuma apansız
İkindi güneşi akşama durup, mercan guruba tüllenince..
Tevellütten on önümdekiler,
Kırk sefer söyleseler inanmaz,
Kırk derelik müşkülat çıkarırdım çöl ortasında..
Kılı kırk yararcılığımdan değil-acul aceleci mizaçtan-,
Kılı kırkar,
Kırkı bırakır kıldan kırk huylanırdım eskiden;
Kırk satırlık inat
Kırk katırlık hiddet direnirdim bildiğime..
Kırk defa demişlikleri vardı küpe olsun niyetine de çook,
Anlaşamıyorduk sıklığına, ben sayınca anca otuzdokuz,
Bu yüzden nitel dönüşümlük eksiktiler yeterinden..
İflah kesen huylarım, benim sayımca tombalaya durduğundan,
İlk çınko devremde yeltendilerdi höt zot kafama kulağıma ama
Anca kırık camlarıydı son kalan; örneğin cigarama pullarından
..
Neyran evliydi çoktan,Zeynepse dideden nihan;
Diğerleri zaten rüyalıktı gecelerime anılarından
Da,
Gereği neydi şimdi saç yanak ten hülyalanmaların,
Takvim silkeleyip beyaz sayfalara rüyalanmaların ?..
Tekrarına gerek neydi ki dirlik-sağlık hesaplarının
Kışa bahardan ekser önem atıfın gereği neydi ki!?..
Ta,
Orta ikideyken başlamıştım çentiklik hesabına, boş geçenin,
Kaç göz süzmüş, kaç yanağa üzülmüştüm öpüşe bakiyesiz;
Kaç kez aç-naçare kalmıştım kitap önceliğinden, hiç parasız..
Kaçlık kurraydılar-hesapta ve vukuatlarda-pek anlayamamıştım
İyide dost, kötüde sustuklarından-kim kimdi-hiç tanıyamamıştım
Büyüklerim,
Dönem, çağ, dönüm, safha, bölüm adlamışlardı dönüşleri;
Onların hesaba uymazdı benim virajlarım dönüşlerinden,
Hep yollardaydım çünkü düz yolu bulamamışlığımdan,
Çok uçurum uçup dingil kırmıştım körümkör hızımdan,
Sabrıma kısalsın diye yolları zorlamaktan..
Babam ıyı tanımıştı benı valla şımdı anladım: garibim!
Zorro:"gözü bantlı kılıcı keskın halden selım"e nispet,
Korro idim dilince; okurken,öfkelıyken ve de sevdadan
Kördüm, oyundan kopmaya hiddetlenince:-"zırdelim!",
O hakimlik dilerken;"eşkiyalık" intikamlık yeminim,
Aşireti ve Vestanı bensiz bırakmak en gizli emelimdi..
Çocuk, ergen, genç, orta, ergin ve kışlıktı en sonundaki;
Yaştan yanmaya fidanlanmalar dönem hesaplarınca..
Evet,herkes kadar çocuktum ben de, huy ve boyumca,
Altı yıl boyunca leyli meccanide kitaba mecnunluktan,
Esas dönemecimi virajlandım kalan ömrüme kalıplık..
Neşeyi hüzne coşkuyu melale kalbedip en kahırından
Ukdeler arta kaldım proktüs devletimden diplomalık..
Gençken;
Kızıl elma türkülendim azyıllar ,yalnızlığıma adımın sesinden
Mete , kürşat ,mavi ışık ve bozkurt temalıydı kızlara şiirlerim..
Ben tarihsel,onlarsa ,endamı endazeyi kepazelik ölçtüklerinden
Babillik melezliğim ve şovenliğe ikrahımdan tadında bıraktım..
Muhabirlikten şimdiye okul, meslek ve yer değişince,
Yüreğimi bir şiir kapladı; insanlığa ve sevdaya destan!!..
Halk içindi herçeşidince adı: zincirsiz-yaşamak olan!
En yüksek sesle çınlattım Lermantovu koridorlarda,
Marks atalar atası babamdı ve en protest kahraman!
Ülküsüne ve türküsüne Lenin yoldaşımla hempaydım,
hayran üstü hayrandım ve hem mesleksiz proleterdim
Ta ki pos-bıyık gürcü milyonca kardeşimi kıyana dek..
Ateistlere bayılıyordum: fikirden özgür ve gürdüler;
Hür ve seçimlik karar verdiklerinden; tanrıyı bırak,
Kaderleri bile ellerindeydi her çeşit mazerete uzak..
En dostlarım ve kadınlarım ki- en radikalinden-
hümanist ve o beklenen şiire hülyalı yıldızlardı!..
Bense yarım yamalak birikimlerim yüzünden,
Antipatiktim,müzmin küçük burjuva özlemlerimden hem,
Bi de gruplar üstü, partı dışı ve Budaya çok yüzvermekten..
Dıştan bakıyorlardı, anlatamıyordum;
Babaannemin masalı yarım kalmıştı tekrar görmeliydim
-herkesin ya mazereti vardı yahut ta bilmediklerinden-
Ne zaman bahsetsem tanrıya havale ediyorlardı gülerek
Bu yüzden hem ninemi görmek hem teorik sorular için
Tanrıya hem fırsat hem de birkaç cevap yalvarıyordum
İlk başlarda çok çekiniktik birbirimize,anlaşamıyorduk
Herkes korkuyordu veya kızgındılar yaptıklarından ya,
Ben arkadaşca yaklaştıkça-cehennemle hiç ürkütmeden-
Ne zaman arasam dakikasına sembolik takılıyorduk..
Bi de sıfattan içerik hesabına epey bir uyuşuyorduk,
Onun gücüydü;eşsiz,yalnız, benzersiz ve tek olmak
Benimki tuhaflığıma nitelik; toplumca terk olunmak!
Başkaları anlamasa da,biz özelimizce anlaşıyorduk..
Diplomaya son yıl,
Bana uymazdı bir sevdalık yaşamak!!..
Kırk ambarlık irfanın daha darısını tatmamışlığımdan,
Sekter,
Konformist,
Slogan fikirden uzağa ta kadim hind ve maçine kaydım;
ying-yang,atman- brahman, çift sarmal kutuplanarak, ta
Lenayı öpüşüme dek varlığımla nirvanalık yakadaydım..
Burnum dibindeki halkım önceleri köylü ve cahaldı
Ne sonne ezberliyor ne de sokratesten haberdardılar
Bi bildikleri ölümlüyüz; eline diline beline hakim ol
Mal emanet şöhret yalan: var oyalan kim olursan ol
Konyalı dervişin rahatı yerindeydi nasılsa para bol,
İnsanların kılık kıyafetine takmıştı sandım önceleri,
Neydi gocunuğu: Ya olduğun ya göründüğün gibi ol?
İnsanların derdi: ekmek su tuzdan başka, ha bir de ter,
Terlemek için tuzlarını iki beden ve bir uyku yeterdi
Zannındaydım..
Başka dertler adamı ve ortamı boşa ve karmaşaya
-Ölçüsü demokrasi olmazsa düşüncenin ve eylemin
Her türlüsünden badem bıyıklı, heryoldan- gererdi
Biraz geç anladım!.
Geronimo,
Shaka Zulu,
Ömer Muhtar,
Che Guera;
Kavgayı esastan-onura karşı sömürü-anlayınca,
İnadına yırttım deli gömleklerini ideolojilerin!!
Zaten her günüm bayramlıkken,
Her ülkeden seyranlık kaftanım olmayınca,
Tek gömleklik tımarhaneye hiç rızam olamazdı
Olamazdı çünkü bimarhaneler bile mezbelelikti
Totaliter bir yönetim ve insan anlayışından neşet,
Herkesin düşünüyor diye vurulduğu bir izbelikti..
Kendi ellerimle dokunmayınca gerçeğe
Kendi aklımla yatmayınca bilgi döşeğine
Kendi yüreğimle sevmeyince sevdaları
Bananeydi ya ,bana ne!!
Ben ebedi ve ezeli değişmezi isterken,
Nolur herkesi tanıyayım duasını dört yaşımda ederken,
Kimsenin birkaç yüzyıllık türküsüne koro gelemezdim!!
Zaten haymatlos pasaportluluğa sicilimden bereliyken,
Hem lisanımdan,hem solo takıldığımdan ,beceremezdim!.
Ah anadolum!:
" Üçler yediler kırklar;hak"tan gelerek hakk"a yürüdüler,
Düğünleri hep destana dursun diyerek günden kırkladılar,
Bulunca şükredip izzeti nefisten, bohçayı kırka yamadılar
Kırkları çıkmayınca bebeleri kırkbir tü'leyip kucakladılar,
Ham inciri kırk kuruştan ,olmuşunu kırk liradan saydılar.."
Karmaşadaydım;
Destana durmaya müsaitti bu kerat-ı kerim,
Danteyi yad edip, ikinci başından başlayarak
-Miskine kışortası,düşküneyse vakit emeklilik!
Canlı cenazelerim benim!-Hayata selamdayım;
Bir demdeyim ki; dem u can u hayat demlenmişim hey!;
Arada bir yırtmaçtan sarı ipeklerine hülyalanmalarım olsa da,
Önce pırıl gözlerinden yüreklerine meram yoruyorum zarifçe ,
Nazenin olmayanlarıysa zaten cins-i latiften saymamaktayım..
Şükür edasında kadeh kaldırıp,
Ve Filizimin yanaklarından öperek geist,manitu veya allahımı,
üç baharlık ibomun kara gözünden selamlamaktayım melekleri..
Garson çocuklarımın
Terzi kızlarımın
Amele arkadaşlarımın
Umutlarından yeşeriyorum nihayetsiz sevinçlere..
Artık yok ,işlemez kadim Çinlinin bedduası bana:
"hep geçişte ve yol başlarında kalasın!"dediydi ya;
Dokunmaz artık ,hepsini atlattım;
Çocukluğumu bin masalla tazeleyip,destanlarla büyüttüm,
Ergenliğimin sancılarını tebessüm- merhemleyip uyuttum
Aşklarım, kavgalarım, mekanlar, hatıralar ve hertür insanımı
Pahadan misilsiz ve benzersiz hazineleriyle delikanlılığımı
Varlığım hamuruna mayalığından, Karununkine eş tuttum..
Şimdilerde;
Keşke keşkelerim olmasaydı demelere artık uzak,
-Ki, hepsinin bir kıssadan hissesi vardı tabelalık-
Pişmanlıklardan öte kaçışlar, kara meyus bir tuzak,
Af etmek, dilemek onur ;kibirlenmek hamkabalık
Aşk,yokluk madenime alev,hayatsa olduran ocak
Oldu ,
Özüm filizini haddeleyip nakışlık oldurdu;
Doldu,
Renk,şekil,sabır ve cesaret doldurdu içimi
Sırrınca varolmanın,dönüş dönemeçteyken..
Artık yok bahanem gelişine,geçişine,süresine
kadem ve kıdemlık önemde çünkü zamanım:
Kırk ambardan darılık
Kırk kovandan arılık
Kırk sopadan anılık
Kırk sevdadan yanık
Kırk mekandan kırk yaşamalık yaşamışım!
Yaştan yaşlanmış değil,
Baştan başlamışım sevdalara olacak yaşamım!
Zaten sebil niyetine yaşamışım şimdiye kadar,
Feda olsun makamlar ve postlar
Yaşamaya ,Sevdaya, Dostluğa,Kardeşliğe
Bin hazırdayım kırk hayatlık!.
Artık;
Vallahi geride kalana burun kıvırarak haykırıyorum
Yook,daha yeni başladım hayatı öğrenmeye ezbersiz
Her sese,her söze her acı ve her bakışa yakarıyorum
Yürektense,onurluysa,katkısı varsa sevdaya benzersiz
Kapınıza Taptukun Yunusça can odunum taşıyacağım;
Yeter ki aramıza aralar girmesin dil yarasından,
Yeter ki başkaya ölümlük fikir kibir karasından
Hiçbir söz kırmasın gönülleri hassas yarısından!
Hey canlar!
Kırkıldım eskilerimden, artık çok rahatım
İkinci hayatıma bilin ki ilk basamaktayım
Kırktaymış keramet ,otuzdokuzu bıraktım
Çok mutluyum,
Artık sihirlik uğraştayım,
Tü,tü,tü.,maşallah deyin a dostlar!
Babam asker ve ben anamdayken,
Bana dağlarından masal toplayan
Hasankızı Ninemle aynı yaştayım!!

Turan Bozkurt
vestana1bozkurt@yahoo.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 7,897,897,897,897,897,897,897,89
              9 Kahveci oy vermiş.
7 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Sabiha Rana

 Beyaz Düşler : Sabiha Rana


  ORGANİK AŞKLAR

Aşk, Sevgi, Biraz da maydonoz abi,

Düşündüm..!
Uyanırken sabaha..
Hatırladım eskiyi..
Bir iki köy evi.
Yapılan çerkez muhabbeti SEVGİYİ..
Sevginin barındığı gözleri yürekleri ve yavru kuşlar gibi yavukluları...

Adı yavuklu kendi çerkez, bir kaşenim vardı..

Kalbim, kalbin başka titreşimlere de yaradığını öğrendiği ilk göz ağrım yürek sızım kaşenimi..

O doyumsuz söyleşilerin olduğu gecelere gitti yüreğim..
Gündüzden haberlerin salındığı,bu gece falanca teyzenin mısırlarının ayıklanacağı, belki ertesi gece ayşe teyzenin buğdayının dövüleceği..

Sivri sineklerin eşkiyalar gibi haldır, haldır dönüp durduğu,sokak lambasının altındaki dibek başındaki o doyumsuz sahneyi..
Bu mazideki heyacanı anlatmaya nasıl başlardım? Nasıl?
Hangi cahil kelimelerim sıralayabilirdi..

Anodolu mun bazı yörelerinde sıra gecesi bilinen köyün gençlerinin hem imece usulü birlikte olduğu, Büyüklerin işlerine koştuğu, yardım amaçlı kendilerine ve yüreklerine, hoşça vakit sunulduğu geceleri..

O doyumsuz şimdi muhtaç olduğumuz o şölen adetleri..

Düşünmekle olsaydı..
Yol alırdık billah, aramızda yanıp,kayıp, Yıldız gibi sıyrılıp yok olan Dünyanın değerleriyle..

Hiç birşeyi bilememişiz..
Bildiğimizi sandığımız organik ovalarda, yollarda, çukur başlarında belki ikiz tepelerinde..
Seyreder olmuşuz kendi iç pisliğimizle alemi...

Kim gelmiş kim gitmiş ki öteden beriye..
Herkes kendi kokusundan kaçar..

Böyle Dünya apteshaneye...?

Ahh dibek başındaki kaşenim, kara kömür gözlerine acaba 1 dk.uzun bakabildim mi?
Bilirdim ki kalbim, nerede o an.
Sözler susar saygısından..
Anlatmaya ne hacet..

Gözler, gözlerin aynasıyken...

Sevgi tüterdi içimin odaları..
Burnumun direği sızlamalarda unuttu o akşamları..

Sızlamalar, Yürek odalarıma atılan bombalara terketti yerini..

Şükür billah, zamana yenik düştüğümüz,
biz zaman İnsanları..
Hepimize kırmızı..! ! !

Durun yahu..
Hiç olmazsa dinlenelim vs...

Hasret!
Hasret, özlem,
Hiç mi bilemedik?

Neden hem ağlaşır, hem söyleşir, hem dertleşir ve halaaa gideriz merkebin tersiyle sanki Dünyanın kerhanesine...

Ben bu sabah hatırladım..

Belki yaşayamadığım..
Ama içimde özlemlerle andığım..
Ve umutlandığım..

RABBİMİN ve AŞKIMIN nasiplendireceği o ebedi sevgi dilimlerinin sunulduğu gecelerinden çıkıp, gündüzlerine ereceğim..

Genlerimin eşkiya ümitlerinde BEKLİYECEĞİM...

Yüreğim kilitli,yüreğim ellerimde..
Ellerimle çektim eteklerimi yüreğime..

Yüreğimle,
Geleceği günü bekleyeceğim..
Sabır taneleriyle tespihleyeceğim..
Gecikme varsada ileriye..

Asla dönüp bakmayacağım geriye, griye..

Çünkü önüm BEYAZ..

Bir gün boyayacağım MAVİYE,
Umutlanacağım...
Bir gün YEŞİLE,
Muratlanacağım..

O,
En gece de
HİLAL,leneceğim
GÜNEŞİMLE...

Şimdi ORGANİK AŞKLAR modası var..
Tafrasıda Dünya'yı kaplamış..
Sevgi, sevgi, sevgi
Diye diye....

Heyyy breeee benden olan canlılar? !
Az bir nefes alalım..

Oksijen alıyoruz,karbondioksit veriyoruz..
Öğretmişti İlk okul öğretmenim..

Veriyoruz, veriyoruz, veriyoruz...
Aman dikkat..! ! !
Nefes borumuzla...

Ne demiş ATAM?
Sağlam kafa, sağlam vücutta vuku bulur...

Hey benden olan canlılar..?
Kafayı çalıştıralım, vücudun arka yerini değil..

O bölüm Dünya'nın kötülüklerinin içine etmek için..

Dünya'nın içine etmek için değil..! ! !

ATA'cım sen, rahat uyu..
Rahatsız olmasın VİCDAN...

Vicdan görünseydi de bilseydik nerede nasıl kullanılır?

Hangi organ?
Nerede nasıl ne işe yarar?

Akıl bulunca yolu,yol alır..

Şimdi moda..

ORGANİK AŞKLAR çocuklar...

Sizde ne var?

Unutmadan..! !

Melekler Yüreğinizden Öpsün.. Bütün canlılar....

Sabiha Rana
http://www.sabiharana.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,388,388,388,388,388,388,388,38
              8 Kahveci oy vermiş.
10 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

İlker Özlük

 Kahveci : İlker Özlük


  Ben ne zaman yağsam...

İhaneti gördüm beyaz duvaklara sarmış namusunu, ayaklarına kadar fesleğen kokuyordu, kim bilir hangi bahçeyi kasıp kavurdu gavurluğu, yarı çıplak gül açmıştı yanaklarında, elleri pamuk, yağmur damlacıkları gibi dökülüyordu yüreğimden, her serinlikte izi kalmış gibi kırmızılaşıyordu boylu boyunca.

Gün o kadar geç kalmıştı ki, gecenin çocuğu gibi doğuyordu, ve yine yalın ayak dolaşıyordu ihanet, bahara nispet rüzgara salmıştı kendini, ufak bir çocuk gibi küçülüyordu kabahatin peşinde, ben her yağdığımda ellerini doluyordu boynuma, sımsıkı yumuyordu gözlerini, her açtığında bir çiçek kendiliğinden salınıyordu yalnızlığa, ne yana baksa dağ gibi yürek yarılıyordu inceden, inceden bir kuş gibi hafifti bakışları, kısa ve incecik yüreğiyle bütün sevgileri gezmiş, ağır ağır kokuyordu gülüşleri, taş kesiyordu kulaklardaki çınlaması, ne duymak nede görmek seviliyor akşam olunca, öylece yürüyor yalın ayağıyla ihanet, ve ben ne zaman yağsam sımsıkı dolanır işte boynuma. Gecenin ağırlığını sindire sindire sabahlar dizlerimin dibinde, sabahın erkenin de bir şarkıyla uyandırır kendini, her düzlükte tırmanır yüreğimden, ne bakla kalır dilimde, nede bir sevgi hayalimde, öyle kalırım kendi garantiliğimde, kendi elimde ihanet öylece beyaz tüller içinde, ne zaman fırlatsam, dedim ya fesleğen kokuyor her yer, her yerde izi, her yerim ihanet oluyor işte, ben ne zaman yağsam arama emri çıkar hakkımda, kaybolur giderim, toprağın çatlaklığında, ben ne zaman yağsam bir fesleğen açar benim kokumda, benim kokumda ihanet dolaşır boylu boyunca, ayaklarına kadar fesleğen kokusunda. İhaneti gördüm beyaz duvaklar içine sarmış namusunu, haritanın en ücra köşesinde, öylece bellidir işte, her yüreğin derinliğinde sırılsıklam ıslanmıştır işte, bir fiske vursan eline yapışıp kalacak gibi dağılır gözlerinin önünde. İhaneti gördüm, bir gitarın ince telinden gırtlağın yudumuna kadar, düğüm düğüm düğümlüyordu kendini, ince bir melodi oda fesleğen gibi kokuyordu. İhaneti gördüm perdenin arkasından ne zaman sırtımı dönsem yalnızlığıma gülüyordu, ihaneti gördüm koşarak geziyordu pembe düşlerin kara çarşafı gibi, bir karış sakala satmış gibi kendini, ihaneti gördüm yeşilin en berrak serinliğinde, gözlerin maviliğine kıstırmış kendini, ihaneti gördüm, dağ bayır, bahçe okul, yetiştirmiş kendini, ihaneti gördüm, gözü dönmüş, ne vatan bırakmış nede tozlu anılar. Ben ne zaman yağsam kendim olamam aslında, her ihanet beni taşır yokluğunda, ben ne zaman yağsam ihaneti görürüm kendi yatağımda, ben ne zaman yağsam bir zamanın içindeyim aslında...

İlker Özlük
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              8 Kahveci oy vermiş.
9 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Yaşamın Telvesi : Rita Ender


SEVERKEN VAZGEÇMEK CİNAYETTİR!

"Benim için bir rüzgar
Artık buradan gitmeli
Geçirmiş üzgün ipliğini
Acının iğnesinden."
diyor Metin Altıok ve sanki tarif ediyor bir vazgeçiş sahnesini...

Vazgeçmek bir tercih midir yoksa son noktayı koymak mıdır? Katı sınırlar içinde var olan bir fikir değiştirme zorunluluğu mudur yoksa paşa gönlün maymun iştahlılığı mıdır?Bir gidiş midir yoksa dönüş müdür?
Hepsi birdendir;hiç biri değildir...

Son noktayı koymanın vazgeçiş olduğu durumda; bize kuvvetli bir rüzgar gerekir. Çok kuvvetli bir rüzgar çıkmalı, savurmalı etrafa her şeyi ve işte gitmenin gerektiği o an gelmeli... Rüzgar cesaret üfürmeli.İnsan cesaret bulmalı ve sonra yol almalı.

Her tercihin bir vazgeçiş olduğu durumlarda ise elimizdeki ipliğin acının,riskin iğnesinden geçmesine göz yummak gerekir. Çünkü yaşam vazgeçtiklerimizin akıbeti hakkında ipuç(lar)ı vermez bizlere.

Kafamızda kalan "ya","acaba", "ama" gibi albenili sözcükler olur. Yüreğimizi kaplayan ise bazen şüphe bazen tedirginlik, çoğu zamansa heyecan olur...

Vazgeçiş bir fikir değiştirme zorunluluğu kılığındayken; en çok hüzün taşır. Zorunluluğun bilincinde olmak, dayatmayı çok yakından hissetmektir.Dayatılan konu vazgeçmeyi buyuruyorsa insan hüzünlenir.Çünkü insan olmak elinde olmayanı özlemektir. Ve vazgeçilen hep özlenir.

Rüzgar cesaret üfürürken,iplik acının iğnesinden geçerken fark etmeli; vazgeçmenin içinde neler barındırdığını...

Vazgeçmek benliğinde "geçmek" eylemini bulundurur. Geçmek,geçebilmek için önce gelmek gerekir. Çünkü ancak geldikten sonra,belli bir noktaya vardıktan sonra mümkündür geçmek.

Gelmek bir gidiştir;geçmek de öyle. Ama geçmek vazgeçmeye dönüştüğü anda yolculuk yönünü değiştirir. Gidiş dönüş olur. Zaten dönüşte bir gidiş değil midir aslında?

Peki ya dönüşe geçmenin imkansız olduğu,kişinin çaresiz kaldığı durumlar??? Ölümü çağrıştıran durumlardır bunlar. Hatta bazen ölümden ziyade cinayeti çağrıştıran durumlardır.

Cinayet...Severken vazgeçmek cinayettir. Birini sevmek; içinde duyguların en masum ve en yücesini saklamaktır. Birini severken vazgeçmekse kurşun sıkmaktır; içinde saklanan o duyguya-duyguların en savunmasız olanına-. Kanatmaktır yüreği. Cinayet işlemektir. İnsanın kendisini suçlu hissetmesidir. Ve sonra bir ömür boyu kurtulamamasıdır kendi yargıçlığından...

Vazgeçişler sonunda yargılanmamak dileğiyle.

Rita Ender
rita@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              8 Kahveci oy vermiş.
6 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Özhan Bilgin


destroyerimden - I

_07.11.2004_
ugh !..
kayıtsızım be ahbap !..
durduğuma bakma; flashback yaşarım bu deniz kabuğunda..
sesler her daimdir..
azalır, çoğalır, uzar, kısalır, geceye döner,heceye siner..
ha bi de vesaire vesaire..
kayıtım geldi yine.. vesairelerden..
vesaireler en küçük sesleridir zincirlerin..
ama keskindirler bende ve tiz.. toplanırlar bir köşede..
flashmob eylemleri olur gündelik.. bu da ne diye sorman bana..
fight club özentisi bir grup.. event yaparlar durup durup..
benimkisi de öyle işte..
küçük sesler birikir zihnimde.. sorsan zararsızım derler..
öyle midirler?
yükte hafif, pahada ağır ..ne var ne yok silerler..
kimi radyoaktif böcekler , kimi elektronik pörtlekler , kimi medyatik maymunlar ,
kimi sesi büzüşeseciler..vs..vs..
altı gram uranyumdu, o büyük sesi çıkaran, hiroşima da..
önceleri vesaire de değil, vesveseydi Einstein in atomaltı izdüşümleri..
şimdiyse kök hücremde dolaşır scientist in elleri..
küçük sesler uyur bünyede, patlamadıkça..
patladıkça kaçışır insan , türlü nevi kabuklarına..
daldan dala konar, edip
vesairelerden..
ama bu büyük ummanda en tiz seslerdir bu vesaireler..
boş boş bakma şimdi.. ve
durduğuma da bakma sakın !..
flashback yaşarım bu deniz kabuğunda..

_09.11.2004_
ugh !..
sessizliği dinlerim bugün , bu deniz kabuğunda..
yalnızlık paylaşılmaz ; paylaşılsaydı ninemin bıyıkları olurdu gibisinden konuşur asaf hoca..
güdümlüdür şairin sözleri.. ne yazar !..
kayıtım geldi yine vesairelerden..
iyisi mi kendime afili bi feylesof bulayım, üstüne konuşulacak..
düşünüyorsam varım..
varsam , vardır elbet benim de bi düşündüğüm..vs..vs..
aman yok, vazgeçtim.. woody allen böceee mi olacan be adam..
senkronizasyonu tutturamadık , baştan alalım..

- paralı sex'e karşıyım arkadaş !..

ehuehi.. ee bulduk sükse yapacak bi slogan.. reyting gelir gayrı..
gerçi bahsim başka şey.. mevzu , on dokuz mayıs stad ında toplu nikah yuholdumsal ı..
hayır işi hayır..
150 çifti dünyaevi ne sokacak şehrimin belediyesi.. caponlardan araklanan just in time product, 'tam zamanında üretim' modellemesini yurttaşına hizmet olarak feedback leyen yüce irade.. meclis-i ala !.. gözümsünüz..
davetiye henüz elime geçti.. falan ile feşmekan ın düğünlerine alayınızı bekliyoruz
diyor başkan..
kaçar mı böyle atraksyon.. aldım bayraklarımı, vardım stadın önüne..
tribün lideri el etti , onla da yetinmedi "heyy opss bilader….gelin tarafı mı, damat mı"
gibisinden bi hönkürüverdi..
dedim "önce indir o elleri" .. sonra "göster gelinciklerin tribünlerini" ..
maratona seğirttik, meğer ora imiş mevkiimiz.. gerçi yer mekan fark etmez, maksat simülasyonu izlemek..
tribünler ritmik ritmik dolmuş..
simitçisi, gazozcusu, nikah şekercisi, kaynı, kaynatası, el öptürtgeni .. vs..vs.. hepsi dizi dizi dizilmiş.. orta saha ya çiftler konuşlandırılmış, şeref tribününde başkan, elinde bi mikrofon, kıyım kıyım kıyacak canım bebeleri..
damatlar eşlerini karıştırmamak için son bir kez duvakaltı kontrol çekmekte,
atını stadın otoparkına bırakıp gelmiş, sırtında bezden çuvalı, o kadar kalabalığın içinde kaçıracağı gelini bulamamaktan muzdarip ümitsiz aşıklar , tribünün kuytu karanlık yerlerinde "gelin olmuş gidiyorsun" tezahüratını içli içli söylemekte,
bense, belediyenin yeşil sermayeye ihale ettiği unlu mamul stokunu payıma düştüğü kadarıyla kah kurabiye kah kuru pasta şeklinde götürmekte ( gerçi bu mamullerin imalat tarihi nedir , nemenem üretilmiştir, üretken pastacı, u.dündar a yakalanıp da "hamam böceee sıcağı sever be kardeşim" diyerek efelenmiş midir bilinmez..vs…vs..)
idim..

mübalağa nın kıvamını her ne kadar tutturamasak da , bizim başkan bi avazda kıyıverdi nikahlarını 150 çiftin.. hayırlı ola ..
kıyım ın ardından sahaya çıkan seymen aga ve sazlama triyosu, decibal i yüksek dişisel bir gürültünün kopmasına sebep oldu.. meğer gaye mürvet görmek değil, castingini yediiimin seymen aga sını görmek imiş..
öylesi ayar oldum..
palas pandıras attım kendimi stadın dışına.. her ne kadar feasible görmesemde, anlayışlı büktüm boynumu bu hadiseye , boş caddelerde yürürken.. el mahkumdu biraz , masrafsız dünya evine girebilmek..vs…vs..
neyse dedim, verdim kulağımı yeniden deniz kabuğuma… sessizliği dinleyecektim oysa; asaf hoca demeseydi yalnızlık paylaşılmaz diye..
yerdeki ufak bir taşa vurdum ayağımla, ellerim ceplerimde.. maksat filmografik olsun..
bir de klip patlatmalı şimdi ayaküstü, yaşar kurt un nağmesiyle..
iğneyle düğme gibiyiz seninle…iğneyle düğme /
sen bana batıyorsun../ acıtmıyorsun../ içimden geçtiğin oluyor bazen.. bazen bazen bazen../
hissetmiyorum../
falan filan.. vs..vs..



upss !..
kara göründü !..

_devam edecek_

Özhan Bilgin
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,888,888,888,888,888,888,888,888,88
              8 Kahveci oy vermiş.
11 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi


Yolculuk

Yolculuk bir kaçıştır özgürlüğe doğru... Ve belki de ilk adımıdır hayatın. Bir yolculuktan sonra geliyorsun dünyaya... Ve bir sürü yolculuk takip edip duruyorsun hayatın içinde. İlk nefesten itibaren hissettiğin tek gerçek şey sevgi. Türlü yerlerde,türlü kişilerde, türlü zamanlarda tüketirken hayatın her anını, bu duyguyla birden başlayıveriyor insanın hayatında dolu dizgin bir aşk yolculuğu.

Belli bir olgunluk ister aşk. Belli bir olgunluğa sahip olmalısın ki,acı çekebilesin... Sonra bırakıveriyorsun birden her şeyi. Geçici bir süre kendi yolculuklarından vazgeçip, başka yolcular yaratma adına tatile çıkarıyorsun zamanını. Zaman senin için durmuşken başkaları için hala yolculuk yapıyor. Sonra bir şeyler tıkanıveriyor yaşama dair, işte o gün başlıyor insan uzun bir yolculuğa hazırlanmaya.. Bilinmezlerin yolculuğu bu...Bu yolculuğa hangimizin hangi zamanda çıkacağını bilmeden yaşamak zorundayız hep. İşte,bu kadar kısa insana dünyada tanınan yolculuk hakkı. Ve bu kadar kolay haksızca harcamak zamanı.

Bir iyilik yapalım kendimize... Bilinmezlerin yolculuğuna ramak kalmışken herkesin hayatında, yolculuğa cıkartın hayatınızdaki bütün sorunları, bu zaman yolculuğunda kalbinizle dans edin hayata meydan okuyarak.

Nihan SÖZER

<#><#><#><#><#><#><#>


Fotoğraf: Şeref Bilgi (www.sbilgi.com)

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.327 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


KARMAŞALAR

Geldikleri kadar sessiz veya paldır kültür
Ne fark eder ki bağıra çağıra gitseydi?
Eylem 'gitmek' eylemiyken ne fark eder ki tepki vermesi
veya tepkisiz kalması...kalanın...

Önceleri :

Bereketli ve karamsar günlerin başına geldik,
Susuzluğun verdiği kavurucu bir tat kadar yakıcı
Kaçınılmaz duygular kadar ilerideydik…
Birkaç küçük sevişmelerimiz vardı…
Birkaç suskun kederlerimiz ve birazda
Çıplaklığın verdiği titremelerimiz…

Hepsi bundan ibaretti…

Belki duymadı…
Duymak istemedi…
Belki duysa ne yapardı bilemedi...
Belki bildi, yapamadı...
Belki yapamazdı…
Kaçtı...
Belki kaçmasa da yapamazdık..
Olanla, yaşanılanla kaldık...

Şimdilerde ise….

İntiharın en yavaş halini öğretiyor yokluğu...
Kısık ateşte pişmekteyim...
O; çoktan yandı biliyorum...
Yansın!...
Bana bundan öte ölüm yok...
O'na da...

Mehmet Güneş

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Lazın Amerika'ya göç etmişi:-))

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Ankara için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
İzmir için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı

 

 İşe Yarar Kısayollar - Şef Garson : Akın Ceylan


Askerlik konusunda sizler ne düşünürsünüz bilemem ama ben anlımın akıyla ve de sorunsuz olarak askerlik görevimi tamamladım. Web’de dolaşırken ilginç bir site keşfettim ve sizlerle paylaşmak istiyorum. http://www.bedelliaskerlik.org/ Bu arkadaşların görüşleri biraz farklı, diyorlar ki: ...Bizim görüşümüzle ordumuzun mevsimlik isçiye ihtiyacı yoktur, kalıcı ve etkili profesyonellere ihtiyacı vardı. Bu amaçla en uygun insanları seçebilmek, eğitmek ve en iyi ve modern imkanları sağlayabilmek için de ciddi kaynaklara gereksinimi vardır. Ülkemiz bütçesinde hatırı sayılır pay alan Silahlı Kuvvetlerimiz, bu kaynağı sayıca kalabalık ordumuzun yemek, giysi, ve sağlık gibi giderleri ile eskimekte ve çoğunlukla yabancı kaynaklı teçhizatın bakımına sarf etmek zorunda kalmaktadır... Siz ne diyorsunuz?

Sezen Aksu’yu ve tarzını sever misiniz? Ben bayılırım. Yeni albümü de çıktı. http://www.sezen-aksu.com/bahane.html ... Kimsenin kendisine veremiyeceğini bildiği halde bize hediye edilen, Sevgiler, sevgililer, özlemler, ayrılıklar, kavgalar, çelişkilerle dolu, Bize 'Sen ağlama dayanamam' diyen, hele hele bizim onun ağlamasına hiç dayamadığımız 30 yıl...

Seramik tabak üzerine motif çalışması tüm dünyada yaygın bir uygulama. http://www.portmeirion.tv/motifs1.htm kısa yolunda bu çalışmalarla ilgili çok sayıda örnek bulacaksınız. Özellikle meraklılarına durulur.

Çocukluğumuzda en azından bir çokumuzun sokaklarda hangi oyunları oynadığımızı hatırladığımızı varsayıyorum. Saklambaç, çelik çomak, dekman, misket, vs... Özellikle misket yöreye göre değişen ismiyle bazen zıpzıp, bazen cillop ve hatta bilye ismini alabiliyor. Hangi isimle anılırsa anılsın hep aynı zevki vermiştir. http://marblealan.com/ kısa yolunda dünya üzerindeki bazı meraklı ve üreticilerin, ürünlerinden ve yorumlarından örnekler görebilirsiniz.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


Tclock Light [373 KB] XP Free
http://homepage1.nifty.com/kazubon/tclocklight/tclocklight-040702-3.zip
Pek bir işe yaramayan XP Görev çubuğunun sağ köşesindeki saate bir sürü özellik katan minicik bir program. Kullanın çok seveceksiniz. Zip'li dosyayı bir yere açın, içindeki tclock.exe yi çalıştırın. Sürekli çalışsın istiyorsanız başlangıç menüsüne bir kısayol koymayı ihmal etmeyin.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20050216.asp
ISSN: 1303-8923
16 Şubat 2005 - ©2002/05-kmarsiv.com
istanbullife.com