ABONE OL!



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 3 Sayı: 705

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 21 Mart 2005 - Fincanın İçindekiler


 

 Editör'den : KIRKBİRYAMA Başlıyorrrr!..


İyi haftalar,

ABONE OL! Aradan geçen 90 yıla rağmen gözlerimiz yaşararak izledik tüm programları değil mi? Gerçekten dünyanın seyrini değiştiren bir savunma savaşının yedi düvele destan yazdıracak hale gelmesine vesile olan tüm şehitlerimize, memleketlerinden kilometrelerce ötede can veren ve misafir olarak topraklarımızda yatan tüm askerlere selam olsun. Bir büyük selam da, bu destanı bizlerin gözleri önüne serip unuttuklarımızı hatırlamamıza, görmezden geldiklerimizi görmemize yardımcı olan, belgeselleriyle, kitaplarıyla gün ışığına çıkaranlara. Her şeyi bir kenara bırakıp mutlaka "Gelibolu" filmine gidin. Gitmekle kalmayın yanınızda çoluk çocuk herkesi götürün.

Cuma günü alıntı yaptığım yazımı "Nusret Mayın Gemisi halen Mersin'de bulunmakta, batmaması için vakıflar ve gönüllüler yardımı ile içindeki su boşaltılmaktadır. Belki Yavuz ve Midilli gibi jilet olmayacaktır, ama bu kaderi paylaşmamak için yardıma ihtiyacı vardır." diye bitirmiştim. Oysa durum çoktan farklılaşmış. Nusret şu anda Tarsus Belediyesi tarafından elden geçirilmiş ve kendine ayrılan yerde ziyaretçilerini bekliyormuş. Hatta bakımı yapıldıktan sonra peşine düşen Çanakkale Belediyesi ile de kavgaları sürüyormuş. Değerleri korumak konusundaki acizliğimiz maalesef burada da nüksetmiş. Ama olsun, geç olması hiç olmamasından her zaman evladır.

Bu hafta bir Kahve Molası klasiği daha başlıyor. Geçen yıl tam bu zamanlarda yayınını bitirdiğimiz KIRKYAMA, bugünden itibaren KIRKBİRYAMA olarak tekrar başlıyor. Ancak birincisinden alınan derslerle bu sefer bayağı iyi bir iş çıkarıldığı inancındayım. Bilmeyenlere anlatayım. KIRKYAMA epeyce sayıdaki yazar tarafından ortaklaşa yazılan öykülere verdiğimiz isim. Geçen yıl bunu 23 kişiyle gerçekleştirmiştik. Haftada 1 yayınlayarak yaklaşık 4 aya yayılmıştı. Ortaya çıkan güzeldi ama takip güçlüğünü de beraberinde getirmişti. Bu sefer sevgili arkadaşlarım bir başka ilginç yöntem geliştirdiler. Birbirinden habersiz 20 kişi seçildi. Bu 20 kişi 10'ar kişilik 2 gruba ayrıldı. Ve her grupta 1 kişiye öyküye başlama görevi verildi. Grup üyelerinin kimler olduğunu, kendisinden önceki yazarın kim olduğunu bilmeden her 2 grubun da yazıları tamamlandı. Bugünden itibaren ilk grubun öyküsünü yayınlamaya başlıyoruz. Ve hergün bir yazı yayınlayarak 10 günde bitireceğiz. Hemen arkasından 2. grubun öyküsüne geçilecek. Her 2 yazıda bittikten sonra yazarlar açıklanacak. Bu sırada tahminde bulunmak, atış yapmak serbest. Bu demektir ki yorumlarınız kimliği meçhul yazarlarımıza gidecek. Ve sanırım birçoğumuz için çok daha yararlı olacak. Haydi bakalım vakit geçirmeden okumaya başlayın.

Bu hafta bir başka yeniliğimiz de şu sıralar 2. sayı hazırlıklarını sürdürdüğümüz dergimizle ilgili. Gelen şikayetleri değerlendirerek size on-line alışveriş imkanı sağlamak adına Buybye.com'la bir işbirliğine gittik. Bundan böyle Buybye.com On-Line Alışveriş Sitesinden dergimizi dilediğiniz sayıda sipariş verebilecek ve adresinize bizzat tarafımızdan ulaştırılmasını sağlayabileceksiniz. Buybye.com'da diğer ürünlerde olduğu gibi dergimizi satın alırken de taksit imkanından yaralanmanız mümkün olacaktır. Abone kayıtları eskiden olduğu gibi Abonet tarafından yapılmaya devam edilecektir.

Hepinize güzel bir çalışma haftası dileyerek huzurlarınızdan ayrılıyorum. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

3 Mesaj/Yorum var. Mesaj/Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

KIRKYAMA

 KIRK1YAMA HİKAYELERİ


  LODOS

1
Eylül 2000/İstanbul


Lodos'a teslim olmuş, Üsküdar - Beşiktaş seferini yapan vapur, Boğazın tam ortasında şiddetli rüzgardan oluşan dalgalarla boğuşarak Beşiktaş'a doğru yol alıyordu. Geminin kıç tarafında sırılsıklam olmuş bir çift, tek vücut olmuş, oturuyorlardı. Cem ve Selin... Selin, Cem'in sağ kolu ile sağ göğsü arasında kaybolmuştu. Her ikisinin de bakışları yeni restore edilmiş Kız Kulesine yönelikti.
Rüzgarın şiddetinden salep tepsisine zor hakim olan garson, katlar arasında dolaşıyordu. Bir ara Cem' e seslendi:

- Abi hooop, salep ister misiniz?
- İstemez sağ ol.

.......

Selin, bir yıl önce sevgilisi Yusuf'tan ayrılmıştı; altı ay boyunca eve kapanmış, hiçbir arkadaşı ile görüşmemiş, ailesine tanıştırdığı, evlenmeyi düşündüğü adamın onu aldatıp, hiçbir açıklama yapma ihtiyacı bile hissetmeden yüzüstü ortada bırakmasını bir türlü hazmedememişti. Ailesine konuyu pek fazla anlatmamış, sadece annesine "Anlaşamıyoruz, artık bitti" demişti. Yaşadığı sorunlar içinden çıkılmaz bir hal alınca, iş motivasyonu bozulmuş, işinden de ayrılmıştı. Aylar sonra böyle devam edemeyeceğine karar vererek, kendisini sokağa atmıştı.

Sokağa çıktığı ilk akşam Beyoğlu'nda biraz dolaşmış, kendini bir bara atmış, aklına ilk gelen içkiyi ısmarlamış, birkaç yudum alıp, bırakmıştı. Göz göze geldiği tüm erkeklere nefretle bakmıştı. Barmen ile havadan sudan konuşurlarken Cem de onların sohbetine katılmıştı. Alkolün etkisiyle Cem ile sohbete başlamışlar, ona Yusuf'u anlatmıştı; yaşadıkları iki sene, son zamanlardaki yalnızlığından bahsetmişti... Cem ise; onu dinlemekten çok, izlemişti.

Aynı gecenin sabahına doğru, Dolmabahçe yokuşundan aşağıya doğru, el ele inmişlerdi. Selin'i evine bırakan Cem; sıkı sıkı elini tutan, birkaç kez de yanağının öpülmesine izin veren bu kadının, o hemen bitiveren geceyi kendisi ile mi, yoksa Yusuf'la mı geçirdiğini pek anlamamıştı. Aslında ilk gece için bu çok da önemli değildi.

.......

Biraz sonra Selin vapurdan inecek, Cem ise aynı vapurla geri dönecekti. Her zaman olduğu gibi eve gitmeyi hiç istemeyecekti. Şimdiden onu özlemeye başlamıştı bile, vücudunun bir parçası kopacakmış gibi acı çekiyordu. Arada bir, başını öne doğru eğip, sol eliyle Selin'in saçlarını arkaya doğru iterek yüzüne bakıyor, suç işlemiş bir çocuğun, babasına mahcupça bakışı gibi bakan bir çift gözle karşılaşıyordu.

Son seferini yapan vapurun son yolcuları; günün tüm yorgunluğu yüzlerinden okunan yeni kapanmış lokantaların aşçıları, garsonları, bulaşıkçıları; mesaiye kalmış muhasebe, banka elemanları ve yorgunluklarını üzerlerinden atmak için meyhanelere takılmış akşam sarhoşları idi.

Hepsi de birazdan sevdikleri veya sevmedikleri, içinde birileri olan evlerine varacak, çocukları ile oynayacak, eşlerinden günlük magazin, zam, her türlü taze haberleri alacaklardı. Ama hiç olmazsa yattıkları zaman yanlarında birinin sıcaklığını hissedeceklerdi. Veda vakti yaklaştıkça hep aynı sessizlik çöküyordu üzerlerine. Normal zamanların; mutlu, eğlenceli anlarının aksine; Cem üzgün ve gergin, Selin ise daha ağırbaşlı ve anlayışlı oluyordu. Ayrılma anına kadar Cem'e sarılarak, parmakları ile teker teker oynayarak, rasgele vücuduna küçük öpücükler kondurarak sakinleştirmek için çaba sarf ediyordu.

Cem için Selin; karşı sahilin prensesi, Selin için Cem; karşı sahilin yakışıklısı idi. Prensesini karşı sahile bıraktıktan sonra, kendi sahiline dönerken, her defasında yaşadığı bu şehirle baş başa kalıyor, bazen onunla dertleşiyor, bazense kavga ediyordu. Selin sık sık ona "İçim acıyor!" diyordu. Selin'in içinin acısı Yusuf'tu, onu unutamıyor, Cem ile uzun uzun sevişmelerinin ardından bile, bazen onun adını ağzından kaçırabiliyordu. Cem de her seferinde "Yeter artık!" diyordu. Selin de bu duruma çok üzülse de, çok sık yaşanıyordu bu olay... "Canım" dediği, "Sen benim her şeyimsin" dediği adamı yavaş yavaş öldürdüğünü bilmeden yapıyordu bunu Selin.

Bazen kucağına uzanıp, ağlayan bu kadına Cem de katılıyor, birlikte dakikalarca gözyaşı döküyorlardı. Selin, ilk defa bir erkeğin kendisi ile birlikte ağlamasına şahit oluyordu. Kızmasına, üzülmesine müsaade etmek istemiyor, vücudunu Cem' e cömertçe teslim ediyor, onun kendisini mutlu etmesini sağlıyor, kendisi de karşılığını fazlası ile alıyordu.

Cem, daha üçüncü buluşmalarında, Selin'i evine bırakırken gözlerine bakıp, şöyle sormuştu;

- Bir şey rica etsem yapar mısın?
- Tabi ki, söyle.
- Söz mü?
- Söz .
- Aynaya bak ve ona deki "Cem seni seviyor."
- Eee sonra?
- O sana ne derse, onu bana yarın söyle, ama ne derse desin...
- Yapamam.
- Söz verdin.
- Ya bir şey söylemezse?
- Nasıl yani bön bön bakarsa mı?
- Evet aynen öyle.
- Sen dediğimi yap, mümkünse konuştur onu, lütfen.
- Peki.

Aradan aylar geçmiş, Cem tüm ısrarlarına rağmen cevabını alamamıştı.
Aradığı kadını bulmuştu oysa... Onun yemek yiyişini zevkle izliyor, kulağına söylediği şarkıları bir bebeğin ninni dinlemesi gibi dinliyor, elinden tutup, kalabalıklar arasına dalıyor, birlikte film afişlerinin önünde seçimler yapıp, beğendikleri filmlere giriyorlardı. Karşılıklı rakı içiyor, sahilde dolaşıyor, yağmur altında sırılsıklam olsalar da uzun yürüyüşler yapıyorlar, dertleşiyorlardı. Cem, bazen bütün bir gece uyumayarak kafasında oluşturduğu bir efsaneyle sevgisini anlatıyor, Selin de ona lisedeki arkadaşlarından, annesinden, babasından, yakın zamanda kaybettiği dedesinden ve en çok da Çerkez güzeli "nur yüzlü" dediği, üstüne toz kondurmadığı anneannesinden bahsediyordu.

Her şeyi paylaşıyorlardı. Birbirlerine sarılıp geceler boyu sokaklarda dolaşıyor, şarkılar söyleyip, tenha köşelerde, karanlıklar içinde, köprü altlarında, apartman girişlerinde, ağaç diplerinde hemen hemen her yerde sarılıp, öpüşüyorlardı. Aradan altı ay geçmiş, ama Selin; o sihirli cümleyi asla söylememişti.

Bir gece, bir parkta yürürlerken, ağaçlar arasından aniden fırlayıp gelen kahverengi - siyah tüylü iri bir sokak köpeği Cem'in bacaklarına dolanmış, Selin çok korkmuştu. Cem hayvanın tüylerini okşayıp, sakinleştirmiş, serseri mayın gibi dolaşan köpeği bir kedi yavrusuna çevirmişti. O koca köpeği çöktürmüştü dizleri dibine.

Köpeğin kulağına doğru eğilip, Selin'in de duyacağı şekilde, "Söyle, seni de seven yok mu? Yok... Belli halinden... 'Seni seviyorum' demiyor mu sana da hiç kimse? Eğer öyle ise, desene arkadaş, sen de benim gibi yalnızsın. Hı, öyle mi?" diye sormuştu. Köpek birden havladı. Selin bir adım geriye doğru kaçtı.

Arkası Yarın
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,729,729,729,729,729,729,729,729,729,72
              18 Kahveci oy vermiş.
15 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Beyhan Duffey

 Arap Kahvesi : Beyhan Duffey


  Olmamış Hüsnü Bey’in Muhteşem Dönüşü

Merhabalar efendim.

Aranızda beni hatırlayanlarınız olacaktır muhtemelen. Hani şu televizyondan aldığım tarifle kek yapmaya kalkışmıştım. Hani becerememiştim de milletin diline sakız olmuştum. Bakkal efendi bile arkamdan güler olmuştu. O günden beridir de Olmamış Hüsnü Bey lakabıyla anılmaktaydım. Aslında hatırlarsanız eşim Sabahat Hanım’in bosboğazlığı sonucu gelmişti bütün bunlar başıma. Aramızda kalsın efendim, iyi hoş kadındır ama lafı çöktür Sabahat Hanım’ın. Ağzında bakla ıslanmaz. Birşey öğrendi mı yerinde duramaz olur. Bizim buralarda böylesi alışkanlıkları olanlar için bir söz söylenir, bilemedim şimdi burada söylemek abes kaçar mı ama affınıza sığınarak söyleyeyim bari. “Götünde kurt kaynıyor”, derler. Yani kıçı iki dakika yer görmez oradan araya, oradan oraya….

Konuyu dağıtmayayım efendim. Şimdi bu benim hikayemi size anlatan hanımın dediğine göre, okuyucular arasında beni çok beğenenler çıkmış. “Hüsnü Bey’i evimizden biri gibi hissettik, yanaklarını okşayaşımız geldi Hüsnü Bey’in” falan diyesiymişler. Hatta “yahu ben bu adamı az daha kurcalaşam biryerlerden çıkaracağım ama hayırlısı” diyenler bile varmıs. Dediğine göre kendisinin de kanı çok ısınmış bana. Yok efendim beni bizim mahalleli, esnaf takımı, emekli kahvesinden arkadaşlarım bir de emekli maaşımı çektiğim bankanın memureleri dışında çok kimseler bilmez. Yok yani biliniyorsam da bu işte eşim Sabahat Hanım’ın parmağının olması ihtimali büyüktür.

Bir de yazının başlığı beni çok rahatsız etti efendim. Bahsetmeden geçemeyeceğim. Ne o öyle “muhteşem dönüş” falan. Hanım kızımızın dediğine göre reklam şartmış. Yoksa okunmazmışız. Biz kendimize ne kadar değer verirsek o kadar karşılığını alırmışız. Büyük oynamak için büyük durmalıymışız. Hayırlısı. Ben değil büyük büsbüyük dursam ne yazar dedim ama anlatamadım. Ne yapalım, bu işin de patronu o. Sonucu hep beraber göreceğiz.

Sanat halk içindir değil mı efendim ? Yani halk beni istiyorsa sanat yapmak gerektir. Şimdi ben bu teklifi geri çevirecek olsam sevenlerim hakkımda ne düşünürler. Mazallah burnu büyüklükle bile itham edilebilirim ki, dayanamam böylesi bir yakıştırmaya. Nihayetinde ben de bu yazıcı arkadaşın e-dizi teklifini kabul ettim. Her bölüm haftalık tefrikalar halinde sizin bu gazetenizde nesredilecekmiş. Hem ne yalan söyleyeyim emekli maaşım bu Yeni Türk Lirasına geçişle birlikte kuşa döndü. Aile bütçemize iki kuruş fazladan katkım olur diye de sevinmedi değilim. Meğerse kazın ayağı öyle değilmiş. Ben bu dizide bedava yer alacakmışım. Ama ille de para diye tutturursam bu hanım kızın bana verecek parası olmadığından başka bir karakter aramaya çıkması kaçınılmazmıs. Eh.. sanat için katlanılır efendim, ne yapalım? Bu da emeklilik hobimiz oluversin bari.

Benim öyle sıra dışı, dizilere falan konu olacak bir hayatım yoktur aslında. Kendi halinde emekli bir adamım. Eşim, oğlum gelinim ve iki torunumla geçinip gidiyoruz. Bu beni size yazan hanımın ricasını kıramadım iste. Başımdan geçenleri size dilim döndüğünce aktaracağım. Başımdan ne sanatsal olaylar, dizilere konu olacak haller geçiyormuş da ben farkedemiyormuşum, bunu hep beraber göreceğiz.

Aşağıdaki ilk bölüme doğru gözlerinizi kaydırmanızı istirham ederim efendim. Saygılarımla.

Hüsnü Kırık. (Nam-i diğer Olmamış Hüsnü Bey)

* * *

Birinci Bölüm

Olmamış Hüsnü Bey ''Taksitle Tüp Bebek''


Tekrar merhaba saygıdeğer okuyucular.

Malumunuz sert bir kış geçiriyoruz. Eskişehir'in ayazı da ayaz efendim. Bilen bilir, sümük donduran cinsinden. Havalar böyle kötü gidince bizim Sabahat Hanım evden çıkamadı bir iki gündür. Eee.. alışmış kudurmuştan beterdir demiş atalarımız. Bizimki de alışık ya o kapı senin bu kapı benim gezmeye, otur otur bunaldı evde. İki gündür örgüsü elinde pencere kenarına oturup derin derin düşünüyor. Bulmacamdan kafamı kaldırmadan, çaktırmadan gözlük üstünden izliyorum kendisini. Var bir düşündüğü. Üç vakte kalmaz yumurtlar derdini.

Ben tam bütün bunları kafamdan geçiriyordum ki, Sabahat Hanım oturduğu yerden sızım sızım sızlanmaya başladı. Yahu nedir derdin, kriz falan mı geldi, ne ağrısı ne sancısı, nerden çıktı aniden demeye kalmadı o kısta kıyamette kendimizi hastanede bulduk. Yol boyunca sancıları bir gitti bir geldi. Yola niye çıktığımızı unutup da sokağa çıkmış olmanın keyfiyle mutlu maymunlara dönen Sabahat hanım benim bakışlarımla karşılaştıkça ağrılar içinde kıvrandı da kıvrandı. Siyatığı azmış. Yalan efendim. Hem de kuyruklu yalan. Taş gibi maşallah. Ama sokağa çıkası geldi ya durdurabilene aşkolsun. Neyse gelmiş bulunduk. Zaten bende günlerdir kahveye falan inememiştim soğuklardan. Bahane oldu.

Bekleme salonunda Sabahat Hanım’in keyfi pek bir yerine geldi. Çeşit çeşit insan. Her biri ayrı dertten muzdarip. Hatta ağrılarını falan iyice unuttu. Bekleşenlerdeki sessizlik canını sıkıyor ama Sabahat Hanım izin vermez böyle uzun sessizliklere. Yanımızda oturan türbanlı hanımla sohbete başladı. “Siyatiğim çocuğum. Azdı yine soğuklardan. Yıllardır böyle çekiyorum iste. Geçiremedi doktorlar şu illeti. Nasıl yani, taksitle tüp bebek sahibi mı olacaksınız”? Konuşmalarını dinlemediğim halde Sabahat Hanım’in küçük bir çığlık eşliğinde söylediği son sözler dikkatimi çekti. Ben de dikkatle dinlemeye koyuldum…

Hanımın ilk kocası kanserden ölmüş. Çocukları da olmamış. Hanım da ikinci kez evlenmiş. Bu yeni adamdan da dört yıldır çocukları olmamış. Adam ille de çocuk diye tutturmuş. Doktorlar da tüp bebek önermişler. Adam bir fabrikada gece bekçiliği yapıyormuş. Tüp bebek tedavisi için kendilerine çıkarılan bütçeyi sittin sene çalışsa ödeyemezmiş. Tam vazgeçecekken hükümetin aldığı yeni kararı duyunca soluğu yine hastanede almışlar. Tüp bebek sahibi olmak isteyenler artık taksitle bebek sahibi olabileceklermiş. Yani taksitle çamaşır makinası, buzdolabı, koltuk takımı alır gibi, bebek sahibi olabilecekmiş vatandas. Ücretsiz eve teslim de var mı bilmiyorum pakette.

Sabahat Hanım kadının sözlerini büyük bir şaşkınlık içinde dinlerken, kadının sırası geldi. Kadın apar topar yanımızdan ayrılırken Sabahat Hanım bütün ayrıntıları öğrenememiş olmanın hüsranı içindeydi. Çaresiz ya burada kadının doktorun yanından çıkmasını bekleyecek ya da eve döner dönmez bir komşunun kapısını çalacak ve bu konuyu açıklığa kavuşturmak için acilen masaya yatıracaklardı. Sabahat Hanım çok sıra olduğunu ve ağrılarının azaldığını bahane ederek eve dönmemizi önerince karşı çıkmadım.

Otobüs gelinceye kadar hiç konuşmadık. Sabahatin olayın sonucunu öğrenemedi diye içini yediğini biliyorum. Benim de aklım şaştı efendim. Nasıl yanı taksitle tüp bebek? Yani tedaviye karar vereceksiniz. Bütün şartlar hazır olduğunda tüp bebeğinizi senet karşılığı alacaksınız. Anlaşmanızda olmadığı halde bebekler ikiz olursa ücret değişir mi? Bütçeleri buna uygun değilse, ikinci bebeği reddetme hakları var mı? Ya da ikinci bebek için ek ödeme ücreti nedir? Ya siz kız bekliyorken bir velet çıkıverirse anlaşma bozulur mü? Bebeklerin borcu kaç taksitte ödenmelidir. Geciken senetler tahsil edilemediğinde ne olur? Bebeği hastaneye teslim etmek zorunda mı kalırsınız yoksa haciz mı konur bebeğinize? Bütün bunlar beni de düşündürdüğü halde ben Sabahat Hanım kadar dertli değilim. Nasıl olsa bir kaç saate kalmaz taptaze haberlerle eve gelir Sabahat Hanım. Eh! O kadar bekleyebilirim ben de canım.

Bu haftalık böyle. Gelişmeleri öğrendiğimde aranızda merak edenler çıkarsa yazışabiliriz. Aman siz siz olun taksitle maksitle bebek sahibi olmaya kalkmadan evvel bütçenizi iyice bir gözden geçirin. Neme lazım efendim sonunda hüsrana uğramak da var işin içinde. Değil mı ama?

Haftaya görüşünceye kadar sağlıcakla kalın efendim… Saygılarımla.

Beyhan DUFFEY - Cidde / Suudi Arabistan
duffey@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              13 Kahveci oy vermiş.
15 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Funda Güven


KORİDOR VE ECZANE

Şirketimizde her yıl gerçekleştirilen periyodik sağlık muayenesi için sabahın köründe revirin kapısına dayandık. İşimiz çabuk bitsin, çok beklemeyelim diye sıra kapmak tek derdimiz. Sıranın önlerindeyiz. Kan ve idrar tahlilleri yapılacak. Kan vermek için sırayla küçük bir odaya alıyorlar bizi, kurbanlık koyun gibiyiz, görüntü aynı öyle gerçekten. Uzun bir sıra oluşturmuş, hemşirenin karşısına çıkmayı bekliyoruz. Kapıya yaklaşan kolunu sıyırmaya başlıyor. Sıra bana geliyor, oturuyorum bir sandalyeye, kan veriyorum, sonra diğer tahliller derken 1 saat sonra revirden çıkıyorum. Öğleden sonra reviri aradığımda görevlilerden biri tahlil sonuçlarını yarın alabileceğimizi söylüyor. Eyvallah !

Ve yarın geliyor, yine sıra ! Herkes tahlil sonuçlarını alıyor, tansiyonlar ölçülüyor ve ellerimizde tahlil sonuçlarıyla bu sefer doktorun odasının kapısında yeni bir sıra oluşturuyoruz. Herkes ellerindeki sonuçlara bakıyor, birbirininkiyle kıyaslıyor, neyse herkes yaşayacak ! Ben de merakla sonuçlarıma bakıyorum. Urik Asid denen şey yine minimum sınırın altında, onun dışında her şey normal, yaşasın yaşasın çok sağlıklıyım, her şey harika… Bir tek anlamadığım 3-5 grafik var o kadar.

Bir saate yakın bekleme süresi sonunda doktor ve ben karşı karşıyayız. Bir yandan benim sonuçlarımı inceliyor bir yandan da sohbet ediyoruz. Hoş bir bayan, yeni gelmiş buraya, ilgileniyor gerçekten, kapıda bekleyen ordudan biraz şikayetçi, bütün hastalar ona yönlendirilmiş, "doktor da yok fazla" diyor.

Sıra benim durumuma geliyor. Sonuçlarım iyi ya hemen atlıyorum:

- Sanırım bir sorun yok di mi ?
- İdrar yollarında iltihaplanma olmuş.
- Yaaa ?
- Evet, ayrıca böbrekleri çok zorlamışsın
- Nasıl yani
- Hiç su içmiyor musun?
- Ne yalan söyleyeyim suyun varlığı aklıma bile gelmez
- Belli, en az 2 litre su içmen lazım, hatta buradan çıkınca hemen kantine gidip 1 litrelik sulardan al, iç yavaş yavaş, çok zorlanmış böbrekler
- Allah Allaaah (şaşırıyorum tabi, kendime "sağlıklı" teşhisi koymuşum bir kere )
- Ayrıca kansızlık var.
- !!!!!!
- Kansızlık için de bir tedaviye başlamamız gerekecek.
- O yüzden üşüyorum demek ki sürekli
- Bir de bir kadın hastalıkları uzmanına görünmen gerekecek.

Haydaaa, yahu nasıl olur yaa, ben 10 dakika önce kapıda sapasağlam sağlıklı bir insandım, bir anda 20 tane sorun sıralanır mı ? Hay Allah, ne yapalım, doktor o, benim göremediğim bir sürü şey gördü tabi.

- Peki şimdi ne yapacağız doktor hanım
- İlk önce idrar yollarındaki iltihaplanmayı çözmemiz gerek, bazı ilaçlar yazıyorum. Sonra kansızlık ve kadın hastalıkları sorunun için bir ilaç tedavisine başlayacağız.
- Hepsi bir arada olmuyor mu ?
- Olmaz. Farklı ilaçlar kullanman gerek. İlk kullanacağın ilaçlar aslında diğer sorununu körükleyecek ama bunun başka yolu yok. Önce bu yazdığım ilaçları kullanacaksın, ilaçlar tamamen bittikten sonra tekrar tahlil yapmamız gerek, sonra da diğer tedavilere başlayacağız.

Kabus gibi! İlaç kullan, tekrar gel burada tahlil yaptır, tekrar doktora görün, yeni bir tedaviye başla, o bittikten sonra her şey hallolmuş mu diye yeni bir tahlil yaptır….
Nereden çıktı şimdi bu kadar şey?

Sağlık karnemi ve diğer evrakları veriyor bana.

- Şimdi ne yapacağım.
- Şimdi bu evraklarla revirin girişindeki odaya git onlar seni yönlendirecekler.
- Tamam, teşekkür ederim, görüşmek üzere.

Doktorun bahsettiği odaya giriyorum. Oradaki bayan elimdeki evrakları alıyor, eviriyor çeviriyor:

- Doktor hanım buna kaşe basmayı unutmuş, şimdi bunları tekrar doktor hanıma götür, bu ikisine kaşe bassın, sonra bana geri gel.

Hiç anlamam böyle işlerden, yapmaya çalışıyorum işte. Sırada bekleyen insanlardan izin isteyip sadece kaşe basılacağını söyleyip giriyorum doktorun odasına. Elimdeki evrakları uzatarak:

- Bunların kaşelenmesi gerekiyormuş
- Aaa evet unutmuşum

Kaşeliyor ve ben tekrar koridorun başındaki odaya gidiyorum.

- Tamam mı, olmuş mu ?
- Tamam
- Şimdi bunları da al, tüm evraklarla birlikte koridorun sonundaki odaya git, giderken de sağlık karnenin fotokopisi yanında olsun, bir de tabi vizite kağıdın da olacak.
- Allahım yaaa, bitmez bu iş valla ooooffff
- Evet, bu işler zordur biraz.

Elim mahkum tekrar müdürlüğüme dönüyorum, vizite kağıdını hazırlıyor, imzalatıyorum, sonra nüfus cüzdanı ve sağlık karnesi fotokopisi ile revire dönüyorum. Koridorun başındaki odadayım yine.

- Bu evraklar tamam di mi ? Başka bir şey istenmeyecek
- Tamam tamam, şimdi koridorun sonundaki odaya git

Yine bana koridor yolları, hapishanede volta atar gibiyim. Neyse geldik o odaya, elimdeki kağıtları uzatıyorum görevli memura:

- Bunlar galiba size verilecekmiş.

Adam alıyor evrakları, karıştırmaya başlıyor. Aralarından bir kağıdı ayırıp bana göstererek:

- Bunun bize getirmeden önce koridorun başındaki odaya götürmen lazım, üstüne düşüm yapılacak.
- İyi de şimdi oradan geliyorum, beni oradan gönderdiler zaten.
- Unutmuşlar herhalde bunu, geri götür düşüm yapsınlar öyle getir.
- Ama nasıl olur oradaki bayan gönderdi beni şimdi, her şey in tam olduğunu söyledi.

Sonra diğer görevli geliyor, kağıtları inceliyor ve aslında düşümün yapılmış olduğunu fark ediyor ve ben de o uzuuuun koridoru tekrar boylamaktan kurtuluyorum (mu?) Bir kağıt daha hazırlayıp tutuşturuyorlar elime. Bu cümle çok hoşunuza gidecek.

- Bu evrakları koridorun başındaki odaya götür şimdi.
- !!!!!!????

Allahım ne koridormuş yaaa, delirmek üzereyim. Neyse yolun sonuna geldik diye düşünerek kendimi sakinleştirmeye çalışıyorum. Ve ilk odaya gidiyorum. Veriyorum elimdeki kağıtları.

- Bitti mi artık, tamam mı?
- Tamam, bunlardan bazıları bende kalacak. Şimdi sen bu vizite kağıdını, reçeteni, sağlık karneni al, yanında yine fotokopiler de bulunsun, şu kağıdı da al, ilaçlarını bunlarla alacaksın.
- Nasıl yani ? Hani siz getirtiyordunuz ilaçları ?
- Yok, artık siz gidip eczaneden alıyorsunuz.
- E iyi tamam, bu kadar çileden sonra gidip eczaneden ilaç almak sorun değil. Bir de bir şey sormak istiyorum. Benim nüfus cüzdanımdaki bilgilerle sağlık karnemdeki bilgiler farklı. Evlendikten sonra değiştirmeye fırsatım olmadı. Ne yapmam gerek ?
- Ohoooo vallahi seni nereye gönderirler bilmem artık. O işler de değişti, ben de bilmiyorum. Sen onu bir araştır.
- Oldu, peki, iyi günler.

Öğle aramda fırsat bulup eczaneye gidiyorum. İyi günler dileyerek elimdeki evrakları uzatıyorum eczacı bayana. Tek tek çıkarıyor ilaçları. Ama elbette bir sorun var.

- Bu ilaçlardan biri ağrı kesici, bu ilacı veremiyoruz.
- Neden ?
- Çünkü bunu pratisyen doktor yazmış, bu ilacın uzman doktor tarafından yazılması gerek.
- Ne fark eder ki ? İlaca göre doktor mu arayacağız ?
- Maalesef kural bu, bazı ilaçları uzman doktorların yazması gerek. Uzman doktor yok muydu ilaç yazdırdığınız yerde ? Nerede yazdırdınız, sağlık ocağı mı ?
- Hayır, şirketin revirinde. Uzman doktor var mıydı bilmiyorum ama bizi o doktora yönlendirdiler.
- Maalesef bunu veremeyiz. İsterseniz şöyle yapalım. Siz tekrar bir uzman doktora gidip reçete yazdırın, bu ilacı öyle verelim size.

Uzman doktora görünmek ! Yeniden vizite kağıdı ve tüm evrakları çıkartmak, uzun koridor turları, bozulan sinir sistemim.

- Yok kalsın, ben bu ilacı istemiyorum.
- Ama doktorunuz yazmış
- Ama siz kabul etmiyorsunuz
- Kural bu maalesef
- Anlıyorum, yani anlamaya çalışıyorum. Ben bu ilacı almıyorum, tekrar o çileyi çekemem, diğerlerini alıp gideyim.
- Siz bilirsiniz, yalnız biraz bekletmemiz gerekecek sizi. Bilgisayar sistemi tamamen değişti. Biraz uzun sürüyor hasta kaydı yapmamız.

Buyrun buradan yakın. Sanırım 20 dakika bekledim eczanede ve 3 ilaçtan 2'sini alıp çıktım. Sinirlendim de üstelik. Hem kağıt taşımaktan, bu bitmeyen prosedürden hem de eczanede çekilen sıkıntıdan.

Şimdi ilaçlarım bitti, Şirketin başlattığı sağlık kontrolünün devamını özel sağlık sigortamla özel muayenehanelerde devam ettirmeye karar verdim, yoksa tüm bunları tekrar tekrar yaşamaya tahammül edebileceğimi sanmıyorum. Ve çok içten söylüyorum ki, Allah tüm bu sıkıntıları çekmek zorunda kalanlara yardım etsin.

Sağlıklı günler dilerim…

Funda Güven
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,569,569,569,569,569,569,569,569,569,56
              9 Kahveci oy vermiş.
7 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Gülcan Talay

 Gülümse'nin Dilinden : Gülcan Talay


   Aşka Veda -3-

III. BÖLÜM

Kahvaltıyı hazırlamış olan Melda, Serkan' ın kapısına usulca vurdu ve kahvaltının hazır olduğunu söyledi, ardından balkona çıktı. İki katlı evinin üst katındaki geniş balkonda mükellef bir kahvaltı hazırlamıştı. Balkon evin arka tarafındaki bahçeye bakıyordu. Gece sessizce yağan yağmur hoş bir koku armağan etmişti toprağa. Kulübesinden dışarı arsızca hırlayan köpeği, yemek saatini hatırlatır şekilde havlamaya ve şirinlikler yapmaya başlamıştı. Serkan gelene kadar köpeği Dagi' ye yemek vermek için bahçeye indi.

- Dagi gel oğlum, mama geldi. Otur oğlum, hadi. Dagi yaramazlık yok... Dur yalamayı kes de otur.
- Günaydın Melda.
- Günaydın, hemen geliyorum.

Dagi' yi birkaç kez okşadıktan sonra, giyinip gelmiş balkondan kendisine bakan Serkan' ın yanına çıktı.

- Günaydın. Rahat uyudun mu bakalım?
- Günaydın canım. Uzun zamandır bu kadar güzel bir uyku görmemişti gözlerim desem inanır mısın? Deliksiz bir uyku çektim.
- Rahat uyumana sevindim. Bugün ne yapalım? Gitmek, görmek istediğin bir yer var mı? Zaten okuldan da izin aldım birkaç gün için. Özgürüz yani.
- Rehberlik ücreti de oda fiyatına dahilse neden olmasın.
- Bunu otelden çıkarken hesaplaşırız beyefendi.
- Peki. Bir düşünelim... Ya da ben hiç düşünmeyim ve sen beğendiğin yerleri bana gezdir. Hala beğenilerimiz aynı ise -ki benim değişmedi- senin sevdiğin yerleri bende görmekten zevk duyarım.
- Tamam o halde ben ayarlarım bir yer... Sana da sürpriz olur.
- Oldu küçük hanım.

Kahvaltı boyunca durmadan konuşup, gülüştüler. Melda, Serkan' ın ne kadar eğlenceli bir arkadaş olduğunu unutmuştu. Sayesinde aldığı birkaç günlük izin kendisine de tatil gibi gelecekti. İyi ki gelmişti.

Serkan küçük çantasına tıkıştırdığı bej spor pantolonunun üzerine açık mavi bir gömlek giydi. Dalgalı saçlarını her zamanki gibi arkaya doğru taradı ve jöle sürdü. Melda pembe çiçekli yazlık elbisesini giydi. Bu kez uzun saçlarına elbisesinin çiçeklerine uyumlu beyaz bir bant taktı. İkisi de hazır olduktan sonra Melda' nın sürpriz olsun diye gideceği yeri söylemediği yere gitmek için evden çıktılar. Levent'ten Fatih Sultan Mehmet Köprüsü' ne saptı. Araba az sonra Şile yoluna girmişti. Uzun bir yol olacaktı... Ama Serkan gördüğü zaman bu yola değecekti. Şile Resort Oteli' ne yakın bir yere park etti. Arabanın bagajına hazırladığı piknik sepetini de alarak Serkan ile eksi taşlarla merdiven yapılmış bir yokuşu tırmanmaya başladılar. Yukarı çıktıklarında merdivenler bitmiş, toprak ve kayalıklardan oluşan bir yol izlemişlerdi. İki tepe gibi ayrı görünen iki kayalık ortasında ahşap bir köprü yapılmıştı. Altta gizli bir koy oluşturmuş sular öğle güneşinde ışıl ışıl parlıyordu. Köprüden sonra önlerine çıkan tümseğin ardında bir masa vardı. Yorulmuş olacaklar ki hemen oturdular.

- Burası harika bir yer. Mavi, yeşil iç içe girmiş. Çok beğendim, çok.
- Burada piknik yapıp sonra sahile ineriz diye düşündüm. Beğeneceğinden emindim.

Oturdukları masa Şile sahilini çevrelemiş denizi ve kıyılarında uzanan ormanları görüyordu. Ara ara orman içlerine girmiş deniz, çok güzel koylar oluşturmuştu. Uzun süre hiç konuşmadan denizi ve doğayı dinlediler. İngiltere de çalışmaktan gezme fırsatı bulamamış Serkan' a temiz hava ve manzara çok iyi gelmişti. Melda ise uzun zamandır gelmemişti. Bu bahaneyle kendi de manzaranın keyfini çıkartıyordu.

Akşam üstüne doğru sahile inmek için kalktılar. Geldikleri ahşap köprüden geçerek merdivenlere yöneldiler. Tam o sırada Serkan düşecek gibi olduğu yerde sendeledi. Melda telaşlanmıştı. Ancak güneş geçmiş olabilir diyerek geçiştirdi Serkan. Ne var ki sırf güneşten olmadığını biliyordu. Bir süredir baş dönmeleri ile korkunç baş ağrıları çekiyordu. Bunu Melda' ya söylemedi. Tepeden indikten kısa bir süre sonra Serkan tekrar sendeledi. Bu kez daha ciddi bir baş dönmesiydi yaşadığı. Az daha bayılacak kadar. Zaten bir süre dinlenmek için oturduğu kayalıktan kalktıktan hemen sonra arabaya yakın bir yerde düştü bayıldı.

- Serkan. Aman Allah' ım lütfen kendine gel. Ben ne yapacağım şimdi. Lütfen biri yardım etsin. Lütfen!

Melda' nın sesini duyup gelen bir beyin yardımıyla Serkan' ı arabaya taşıdılar. Oradan da en yakın hastaneyi tarif etti iyi adam. Melda teşekkür ederek yola koyuldu. Son sürat vardığı hastanenin kapısında görevlilerce bir sedyeye yatırıldı Serkan. Doktor baş dönmelerinin sık olup olmadığını sordu; Melda ise bilmediğini söyledi. Belki de güneşte fazla kaldıklarından olabileceğini söyledi. Yine de doktor tüm olasılıkları göz önünde bulundurmak için, artık ayılmış olan Serkan' ın tomografi çekilmesi gerektiğini söyledi. Sonuçlar çıkana kadar dinlenmesi için bir odaya yatırıldı. Serkan hala kendisini iyi hissetmemesine rağmen, korkup telaşlanmış Melda' yı sakinleştirmek için espriler yapıyordu. Bir saat kadar sonra doktor elinde test sonuçları olan Melda' ya odasına gelmesini rica etti. Haberler hiç iyi değildi. Serkan' ın beyninde bir süredir büyümeye başlayan beş santim büyüklüğünde bir ur vardı. Sonucu duyan Melda' nın yüzü bembeyaz kesilmişti. Şokundan sıyrıldıktan sonra ağlamaya başladı. Bir süre doktorun odasında sakinleşmek için kaldı.

Serkan, Melda' nın nerede kaldığını düşünüp telaşlanmaya başlamıştı ki, odasının kapısı açıldı. Melda ve doktor bey birlikte gelmişti. Şimdi ne diyecekti Melda... Diyemezdi. Bu kadar hayat dolu bir insana bu haber nasıl verilebilirdi. Bu zor sorumluluğu doktor beye bıraktı. Olan biteni öğrenen Serkan' ın yüzünde hiçbir ifade yoktu. Ne şaşırmış, ne de korkmuştu. Olması gerekenin aksine çok sakindi.

- Acilen bir ameliyat olmanız gerek Serkan bey. Bu güne kadar mutlaka belirti gösterecek baş dönmeleri ve baş ağrıları çekmişsinizdir. Neden bir doktora gitmediniz.
- Ben İngiltere ' de yaşıyorum doktor bey. Bir hafta önce gittiğim bir hastanede öğrendim durumumu. Ancak o zaman daha küçüktü ve ülkemi ve sevdiklerimi görmeden ameliyat olmak istemedim. Döndüğümde ameliyat olmam için her şey hazırlandı zaten. Ancak bir haftada bu kadar büyüyebileceğine ne doktorlarım, ne de ben ihtimal vermedik.

Serkan doktorun yazdığı bir sevk kağıdıyla ambulansa bindirilip Amerikan Hastanesine gönderildi. Melda arabasına binip yol boyunca ambulansı takip etti. Amerikan Hastanesi beyin cerrahi bölümü uzmanı Profesör Ahmet Bey, riskli bir tümör çeşidi olduğunu ve çok hızlı ilerlediğini açıkladı. Serkan' dan da öğrendiği üzere İngiltere deki hastanesiyle bağlantı kurdu. Zaten ameliyat için gün aldığını öğrendiğinde, bir uçak ambulansı temin ederek İngiltere' ye göndermeye karar verdi.

- Bak Melda... Seni üzdüğüm için üzgünüm. Burada rahatsızlanacağım aklıma bile gelmemişti. Senden yana bir umudum olursa, yaşamak için daha çok nedenim olsun diye seni görmeye gelmiştim. Sana bunları yaşatmak istemezdim.
- Hala beni mi düşünüyorsun Serkan. Bu durumda bile mi? Yapma lütfen! Ameliyat olup iyileşeceksin. Bende seninle geleceğim.
- Benimle gelmeni istemiyorum. Sen burada kal ve beni bekle. Şayet gelirsem benimle evlenir misin?
- Evet Serkan, evet. Geç de olsa gerçekten bende seni sevdiğimi anladım. Seni kaybetmek istemiyorum. Lütfen ben de geleyim.

Tüm ısrarına rağmen Serkan' ı ikna edemedi. Yalnız gitmeye kararlıydı. Mecburen uçak ambulansına bindirilmekte olan Serkan' ı öptü ve buruk bir şekilde vedalaştı.

Devam edecek...

Gülcan Talay
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,909,909,909,909,909,909,909,909,909,90
              10 Kahveci oy vermiş.
6 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Ayşe Kardeşoğlu


KIZIL SAÇLARIMI SERMEĞE GELECEĞİM….

Bir sabah çıkıp geleceğim kapına habersiz. Sen şehvetli bir gecenin yorgunluğu, tatlı sarhoşluğuyla, üstünde sıvılarla, tuzlarla karşılayacaksın beni. Yatağında hala o kadın-kadınlardan- biri varmıdır bilmeyeceğim, merak ta etmeyeceğim.Çünki her kadın kendini, aşık olduğu adamın gözünde, en özeli, en güzeli, en sonuncusu olduğunu düşünmez mi, istemez mi? ….İçeriye istemeden de olsa gözümün ucuyla bakacağım, ağzına kadar dolu kül tabloları, bitmiş sigara paketleri, yerlere yuvarlanmış boş içki şişeleri, dibinde tamamı bitirilemeden- muhtemelen sevişme başladığı sırada- bir kenara bırakılmış rakı bardağı, (kenarında kırmızı ruj izi kalmış), kırışmış kanape örtüsü, yere fırlatılmış yastıklar, - muhtemelen kur yapma esnasında birbirine fırlatılmış-, bir çift erkek çorabı, kot pantolonun, gömleğin(nasıl soydu seni bilmiyorum o kadın, kadınlar… heyecanlandın mı onlar seni maharetli parmaklarıyla soyarken, onlara da "çok tatlısın bebeğim"! Dedin mi?…

Demişsindir mutlaka..benim ne farkım varki onlardan.. Birbirine karışmış sıvı, ter kokuları , kadın, erkek parfümü karışımının o tuhaf hissi…Sen yorgun, bitkin bakacaksın bana, hemen yapışacağım herbir noktasını öptüğün kadınların tadının, sıvısının sindiği dudaklara..İkimiz, üçümüz, hepimiz öpüşeceğiz, tatlarımız sıvılarımız hislerimiz birbirine karışacak.Sen, uyku mahmuruyla öperken, kimi, niye öptüğünü anlamayacaksın. Ben de bir kadın değilmiyim işte. İçine girmek için onca taktikler geliştirdiğin, sonra kendini bu sıcak karanlığa bıraktığın binlerce kadından biri değil miyim? Dağınık yatağa götüreceğim, yok hatta zorla itekleyeceğim seni . Buruş buruş olmuş çarşaflı, sıvılarla dolu yatağa atacağım seni, uzun kızıl saçlarımı sereceğim henüz kırmızılığı geçmemiş taze yanaklarına, örteceğim yüzünün her bir santimetresini, uzun alev saçlarımla, sırf yüzümü görmeyesin diye, senden aldığım hazzı görmeyesin diye saklayacağım yüzümü senden. Parmaklarımın ucuyla dokunacağım sana, incitmemek için, tıpkı bir heykeli inceleyen, keşfe çalışan sanatsever gibi, tüm iniş çıkışlarını, tüm kabartılarını ruhuma kazıyarak, hiç çıkarmamacasına seveceğim seni. Kulağına nefesimi bırakacağım beni en iyi böyle hissedebilirsin diye, uzun saçlarımı dans ettireceğim göğsünde, karnında..dudaklarımın ucuyla dokunacağım hatta yavaş yavaş içime çekip yutmaya çalışacağım seni. Memelerimin ucuyla dokunacağım ıslak dudaklarına , hepsini öpmene izin vermeden gezdireceğim yorgun ama aç dudaklarında. Dudaklarının benim , göğüslerimin ikimizin olduğunu hissedene kadar,bir avuç kum tanesinin yere dökülüşü gibi sessiz ve usulca ince ince titrek titrek seveceğim seni. Göğsünün inip kalkmasını, nefesinin hızlandığını hissedip bu güzel anı seyredeceğim. Sonra terine gözyaşım karışacak, önce anlamayacaksın, alışkın olduğun kadınsı sıvılardan biri zannedeceksin, ağladığımı farkedince şaşıracaksın . Öyle ya insan zevk alırken ağlar mı hiç? Belkide aklına kötü bir olay geldi bu kadının onun için ağlıyor deyip" sen benimle sevişmiyorsun" diyeceksin. Hayır Sevgilim!
Senin ruhuna ulaşmanın en iyi yolunun ancak bedenine ulaşmakla mümkün olduğunu bildiğim için bu gözyaşları.Haz değil! Mutluluk!

Ele geçirilememiş, bir türlü ulaşılamamış mutluluğun yaşları. Bu şekilde atıyor duygularım kendini dışarı.

Ve zevk anı, kendinden geçiş anı. Sana herşeyi vermek istemiyorum doyup gitme, bıkma benden diye, aç ta bırakmak istemiyorum bana gelmekten vazgeçme diye, yalnızca seks seni bana yaklaştırıyor çünki.
Zevk anı..... senin kendi dünyanda kayboluşunu, titreyişini, bir süre çok kısa bir süre, huzurlu karanlığa doğru döne döne indiğini , arada kornaları sesleri, titreyişleri birbirine harmanlayıp tek bir noktada patladığını, koptuğunu , derin iç çekişini, huzuru bulduğun anı seyredip, giyinip hemen çıkıyorum. Gecenin ayazı, soğuğu, tuzlu gözyaşlarım, dağınık yatakta senle beraber gidiyor, bende yüzlerce seni alarak yanıma evimin yolunu tutuyorum . Ve yatağında bir kez daha farklı sıvılar, kokularla başbaşa bırakıyorum seni. Yürürken içimde sıvının dolaştığını bilmek senin hala içimde olduğunu hissetmek az da olsa mutluluk veriyor. Yıkanmak istemiyorum, sevmiyorum sevişme sonrası yıkanmaları, pislikten arınmak istermiş gibi….
Soğuk yüzüme tüm gerçekleri , yalnızlığı vururken bir tek dudaklarımdaki sana ait o sıcak tat ve koku beni kendime getirebiliyor. Sevişme sonrası kalmak istemiyorum yanında, o hüznü, o gerçek dünyadan kopuşu senin yanında yaşamak istemiyorum. Böyle daha uzun sürüyor benim zevkim. O yatakta bitmiyor, seni öyle bırakıp gittiğimde, seni hayal ederek, tekrar tekrar titrediğini- kaybolduğunu karanlıkta- hayal ederek, büyük zevkler yaşıyorum. Mutluluklar değil!

Taa ki, bir sonraki karşılayışına kadar beni kapıda, tutkulu sevişmeler sonrası yorgun, içi küllerle dolu tablaları, boşalmış şişeleri ve üstüde yüzlerce sıvılarla dolu teninle beni karşılayıncaya kadar… Tekrar geleceğim, sana ait tek masum yanını, - kırmızı yanaklarını- öpmeye geleceğim ve bu tatlı kırmızılığa sermeye geleceğim, uzun kızıl saçlarımı ..

Ayşe Kardeşoğlu
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,759,759,759,759,759,759,759,759,759,75
              8 Kahveci oy vermiş.
18 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?


  Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir


KOÇ   (21 Mart-20 Nisan)
Sevgili koçlar haftanız rengarenk günlerle huzurlarınızda. Özellikle duygusal ilişkiler de kendisini hissetirecek bu güzelim günlerin kıymetlerini bilmelisiniz. Kış mevsiminden miras kalan ağırlıkları atmalısınız üzerlerinizden.. Geçen hafta sonu depoladığınız stresleri umarım taşımıyorsunuzdur artık. Yoksa yine fuzuli çekip çekiştirmelere mahkumsunuz demektir. Cuma gününün sizlere getireceği pozitif enerjileri iyi kullanırsanız mutlulukları dolu dolu yaşayacağınızı şimdiden söyleyebilirim..

BOĞA   (21 Nisan-20 Mayıs)
Bazı boğalar için yeniden doğuşların yaşanacakları bu haftanın önemini ayrıca belirtmeme bilmem gerek var mı.. Olaylara bakış açılarınızda oluşmakta olan muazzam değişikliklerin neticesi yarıda kalmış atılımlara işlerlik kazandırabileceksiniz.. Geçen haftadan devraldığınız ikinci şansların ikinci ve son perdesini oynamaktasınız boğalar. Yakın çevrenizin sizlere yakıştırdıkları etiketleri gözden geçirmek zorunda kalacaklar. Bu dönemlerin şahları olduklarınızı ve tüm kartların ellerinizde olduklarını unutmadan ilerlemeye devam edin boğalar.

İKİZLER   (21 Mayıs-21 Haziran)
Haftanızın siz ikizlere yönelik mesajını söylemeden önce benimde bir sorum olacak.. Acaba doğru kararları alabildiniz mi geçen hafta?.. Cevaplarınız evet ise o halde bu hafta zil çalıp oynayabilirsiniz. Yola koyulmuş sayılırsınız artık.. Bu andan itibaren aldığınız kararların doğruluklarını canlı canlı yaşayacaksınız.. Evet diyemiyorsanız söz konusu mesajın içeriğini bari düşünün., gülün oynayın ama unutmayın trenler kaçmaktalar.. Tüm ikizlere ise yıldızlardan tavsiye liracıklarınızı harcarken ihtiyatlı ve kontrollü olmanız...

YENGEÇ   (22 Haziran-22 Temmuz)
Aşklarınızı yaşarken duyacağınız hazların yanı sıra sosyal ve profesyonel ilişkilerinizde çıkabilecek kapışmalara hazırlıklı olmalısınız yengeçler.. Şu sıralar el yordamı ile ilerlemeye çalışmanız en büyük engeliniz.. Bazen yabancı diyarlara kaçmak, bazen de çevrelerinizden tamamen sıyrılmak istekleri arasında gidip gelmektesiniz.. İşleriniz de oluşan derin değişimlere anlayış gösterseniz de artık eski motivasyonlarınız yok gibi.. Dolunay yaklaşırken en iyisi kendinizi şimdilik unutturmanız.. Sabırla daha güzel günleri beklerken..

ASLAN   (23 Temmuz-22 Ağustos)
Duygularınızın ön planda olacakları yeni bir haftadasınız sevgili aslanlar.. Paslanmış duygusal alışkanlıklarınızdan arınmaya kararlılıklarınız gönülleriniz de meltem rüzgarları estirmekte. Geçmişteki aslanlar olmayacağınızı cümle aleme sanki göstermeye yeminlisiniz.. İlkbahara girerken önlerinizin açılacakları kesin. Şanslı bir döneme girmekte oluşunuz gelecek haftalar içinde yabancı diyarlara transferleri gündeme getirecek. Meslekleriniz de işbirliklerini kolaylaştıracak pozitif enerjilerin kıymetlerini bilmelisiniz.

BAŞAK   (23 Ağustos-22 Eylül)
Yeni haftanız da sevgililerinizle aranızda çıkması muhtemel çatışmaları fazla büyütmemeye özen göstermelisiniz başaklar.. En azından sevgilerinizin yüceliklerine zeval gelmesin diye. Haftanızın aslında en önemli yanı yatırım ve finansal konularda ki ustalıklarınızı göstermek olacaktır. Muazzam hassas dengeleri içeren bu konularda dinamik kararların baş aktörleri olun. Doğabilecek stresleri çevrelerinize yüklememeye bilhassa dikkat ederek haftanızın güçlüklerine cesaretle göğüs germelisiniz başaklar.

TERAZİ   (23 Eylül-22 Ekim)
Geçen hafta sonundan beri süregelen ve haftanızın ilk günlerinde de kendisini göstermeye devam edecek olan elektrikli ortamlardan sonra özellikle cuma günü oldukça rahatlayacaksınız. Duygusal tepkilerinize mutlaka dikkat etmelisiniz. Her duyacağınız söze ve karşılacağınız davranışa anında karşılık vermek kaygısından daha çok kendinizi bir adım geri çekmelisiniz. En azından şimdilik.. Morallerin sallantılarda olacakları haftanız da gönülleri hoş tutacak uğraşlara yönelmelisiniz.

AKREP   (23 Ekim-22 Kasım)
Kantarların ayarlarını sağlam tutmanız gereken oldukça hassas bir haftadasınız akrepler.. Hele hele dolunayın zirvede olacağı cuma günü kendinizi yorgun ve bıkkın hissedeceksiniz. Şimdi mesleki çalışmalarınız da ortaya koyduğunuz çabaların sonuçlarını beklemenin zamanı akrepler. Projelerinizin gerçekleştirilebilme yüzdelerinden emin olmalısınız ve çevrenizden gelecek poh pohlamalara kendinizi kaptırmadan yolunuza itidalle devam etmelisiniz..

YAY   (23 Kasım-20 Aralık)
Evet sevgili yaylar aşk tanrıçası Venüs bu hafta burçlarınıza misafir ve fırsattan istifade kalplerinizin kapılarını sonuna dek açmalısınız. Zaten gelecek günler içinde sanki sihirli bir değnek değmişcesine tüm ilişkileriniz elektriklenecekler.. Pozitif atmosferlerin şanslı insanları olarak kendinize olan güvenlerinizin artışlarını bizzat yaşayacaksınız. Para ile ilgili konularda bazı problemleriniz varsa beklenmedik çözümlerin ortaya çıkacaklarını sevinçle göreceksiniz..

OĞLAK   (21 Aralık-19 Ocak)
Mutluluk dolu günlerle dolu bir hafta burçlarınıza yerleşmekte sevgili oğlaklar. Ailelerinizden, dost çevrelerinizden gelmesi muhtemel hoş sürprizlere açık olan haftanızın kıymetini bilin.. Yeniden karşılaşacağınız tanıdıkların sizlere getirecekleri haberler rahatlamanıza yol açacaklar. Yatırımların bahis konusu olacakları haftanızı değerlendirirken unutmayın ki her yeni proje de ve sonrası karar aşamaların da onaylarınızın mutlaka alınmalarına özen göstermelisiniz. Doğru yönde ilerleyen arabalarınızın direksiyonlarına hakim olun..

KOVA   (20 Ocak-18 Şubat)
Mücadeleler gezegeni Mars' ın burçlarınıza misafirliklerinden dolayı altın gibi bir hafta sizleri beklemekte sevgili kovalar. Dostlarınızın varlıklarından gurur duyacak ve onlara şükran duygularınızı mutluluk ile ileteceksiniz. Ayrıca gözden kaybetmiş olduğunuz yakınlarınıza kavuşacak ve geçmişi yeniden yaşatacaksınız. Haftanızın vereceği enerjilerle yaşamlarınız da dönüm noktalarını yaşayabileceksiniz. Bu fırsatı çok iyi kullanmalısınız kovalar. Yapacaklarınız olduğunu asla unutmadan...

BALIK   (19 Şubat-20 Mart)
Sürpriz hoş gelişmelerle dolu dolu gelmekte olan haftanıza sıkı sıkı sarılın sevgili balıklar. Duygularınızı doyasıya yaşayacaksınız, aileleriniz ile sevgilileriniz ile.. Hem maddi hem de sosyal alanlarda sevindirici avantajlara kavuşacaksınız. Mesleki çalışmalarınızda ise eskiyle olan tüm bağları koparıp yeni ilişkiler ve yepyeni hareket tarzları ile profesyonel faaliyetlerde bulunmak arzuları ile yanmaktasınız. Sanki yeniden inşaalardasınız balıklar ama yaşamlarınızın baş mimarları olmak isteğiniz bu sefer vazgeçilmez şartınız ..

Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              4 Kahveci oy vermiş.
11 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,578,578,578,578,578,578,578,578,57
              445 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi


Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.474 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


Gözyaşın bitince

Gözyaşın bitince,akıtılacak neyin kalır ki geride..
Belki biraz anı boşaltırsın önce,
Yapıştılarsa zor olur,tırnak çekme işkencesi gibi..
Sahip olundukları ana kıyasla zor olur çıkartıp atmak..

Sonra belki renk değiştirir, saçın ,tenin,gözlerinin pırıltısı,
Genç bedenine sahip olur,mat,açık uçuk renkler..
Bazı sıvılar da yok olur senden,
Tıpkı gözyaşların gibi,sonraları..

Eksilmeyen tek şey kokular olur çevrende,
Ekşi,tatlı,sıcak,fena..
O kadar güçlü olur ki bunlar,
Zorla canlanır bazı anılar kafanda..

Ve kelimeler,.Şu ana dek çok tükettin onları,hepsi demode..
Al birini başa koy,öbürünü yanına,türlü kombinasyonları dene,
Hepsi tükendi,bir tek şey anlatmak isteseler de..
-O da kalmadı..kelimeler de göz yaşlarının oburluğuna yenildi..

Boşaltılan bedeninde ne kaldı?
İstekler? Sevgi? Kin? İman? Korku?
Onlar da belki sırayla değil ama kardeş kardeş,
Biri öbürünü çekti,diğeri zaten gidiyordu ,ben de geleyim dedi,
Bir tanesi inat etti son ana dek,..
-Öyle böyle gittiler..

Geldik can alıcı noktaya,
Gidecek olan aklına..
Herkes seni deli zannedecek,kimisi hasta diyecek..
Kaprisli,şımarık gibi iddialı ithamlar da olacak aklın gidince..
En iyisi kabullen birini,
Olabildiğince sarıl sana konan teşhise..
-Hiçbir hesap yapamayan ,çıkarını karını hesaplayamayan ruhun acı çekecek..

Ve ruhun da gidecek..
Korkamayacaksın,korkun gitmiş,
Kızamayacaksın,kinin..
Sevinemeyeceksin,umudun,
Yalvaramayacaksın,imanın gitmiş..
Çıkar yol bulamayacaksın,aklın gitmiş..
-Hatta aramayacaksın..

Bu duruma insanlar ölüm diyor.
Kupkuru,bomboş,sararmış bedenin şimdi huzur bulacak..
Ve Sen güzelim,tekrar doğmak için,
Bir gözyaşı damlacığı beklemelisin..
-Bir zamanlar senin gibi korkan,seven,kızan,aşık olan birinden akan,
Gözyaşı damlası doğuracak seni yeniden..

Son söz:
Gözyaşın bitince ,
Yanağından süzülmekte olan son damlayı sakla,
Belki de o ilahi damlayı hiç bulamayacaksın..

Figen Erdeveciler

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Tek beygir güçlü Hummer!..

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Ankara için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
İzmir için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan       Yamağı : Cem Özbatur

http://www.buybye.com/detail.asp?PRODUCT_ID=F102A9K935M714ID1
"ALIŞVERİŞİN GÜLER YÜZÜ". Kahve Molası Dergimiz artık Buybye.com'da. Kredi kartınızla derhal satın alıp adresinize gönderilmesini sağlayabilirsiniz. Hatta dergiyi taksitle almanız bile mümkün. Tabi hepsi bu kadar değil. Dergi için gitmişken tüm reyonları dolaşmakta yarar var. Pekçok ürünün yanında hormonsuz doğal domatese özellikle dikkatinizi çekerim.

http://www.gerd-turkey.org
Şu reflü denilen medyatik hastalık başımın derdi. Bu konuda yazılar bile yazdım. İşte o yazılardan biri sayesinde bu siteye ulaştım. Reflü hakkında bilmeniz gereken herşey var. Siz de benimle aynı dertten muzdaripseniz, vakit geçirmeden tıklayın derim. Teşekkürler Dr.Serhat Bor.

https://secure.dobgm.gov.tr/dobgm.asp
Devlet Opera ve Balesi'nin tüm gösterilerine direkt kendilerinden yer ayırtıp bilet alabildiğinizi biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum yeni öğrendim. Özellikle bale de "West Side Story" var. Kaçırılmaması gerekir. Ayrıntılı tanıtımlar için tıklayın.

http://www.bbc.co.uk/science/humanbody/sleep/sheep/
İşte size kendinizi sınayabileceğiniz ilginç bir test. Birden fırlayan koyunlara ok atıp reflekslerinizi ölçüyorsunuz. Herkesin denemesinde yarar var. Üşenmeyin tıklayın.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


Aurora MPEG To DVD Burner 4.4.3 [9,97 MB] WindowsXP Deneme
http://www.mediatox.com/download.htm
DVD yazıcınız varsa, işte onu kullanabilmek için alternatif bir yazıcı program. Bilgisayarınızdaki mpeg filmleri menüleriyle birlikte DVD olarak hazırlayıp yazdırmanız mümkün. Aynı sitede daha birkaç tane daha bu tür dönüştürücüye ulaşmak mümkün. İlgililere tavsiye edilir.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20050321.asp
ISSN: 1303-8923
21 Mart 2005 - ©2002/05-kmarsiv.com
istanbullife.com