|
|
|
30 Mart 2005 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Babam adamı tanıyor!?! |
Merhabalar,
1 haftayı aşkın süredir anketimizde soruyoruz: "SON ZAMANLARDA ARTAN KAPKAÇ, GASP, ADAM ÖLDÜRME, vb. SUÇLARIN NEDENLERİNİ SİZ NEYE BAĞLIYORSUNUZ?" Her şıkkı işaretlemişsiniz ama yoğunluk "Ahlaki çöküntü" ile "İşsizlik ve çaresizlik"te. Kısmen katılıyorum, çünkü benim de cevabım ikinci şıktı. Üçüncü sayfa haberlerindeki artışı gazetelerden okuyunca insan yabancılaşabiliyor. Aman bana bulaşmasınlar da ne halt yerlerse yesinler zihniyeti benliğimizi sarıyor. Oysa ördeğin (kaz mıydı?) ayağı hiçte öyle değil. Başınıza ne geleceğini, nereden geleceğini kestirmek, önlem almak, ya da aldığınızı sandığınız önlemin yeterli olduğuna inanmak imkansız ya da düz mantıkla, saflık. Artışı ahlaki çöküntüye bağlamak ise kaçak bir cevap oluyor kanımca. Öyle ya, başımızda ahlaki değerleri tavan yapan bir yöneticiler yumağı yok mu? Öyleyse ahlak sorunu olmamalı memleketimde değil mi? Buyrun işte bir ördek ayağı da burada. Çünkü bu yumak çözüldükçe ipler bizim başımıza bir dolanıyor ki, çözebilmeyi geçtim, çözmeyi hayal etmek bile ufukta görünmüyor.
Aralık ayında görülen lüzum üzerine dört yıllık emektar eşeğimi elden çıkarıp yerine binbir müşkülatla bir yeni merkep aldım. Aldığımın 6. günü, henüz konsolu daha toz tutmamışken, apartmanın özel otoparkında koca yan camı kırıp içine dalan sıçanlarca soyuldu. Karakolda zabıt tutarken edilen sohbetler, gelen vakalar, aynı gece işe çıkan sıçanların epeyce bir can yaktığı şeklindeydi. Sağolsun sigorta hasarı karşıladı ve 6 günlük merkep yeniden hayat buldu. Aradan 3 ay geçti, dün sabah 8:00 de bizim prensesle okula gitmek için merkebin başına geldik. Baktık ki bir hayırsever, biz gelmeden merkep havalansın diye ahırın camını kırmış, yetmemiş konsolu sökmüş radyoyu almış, hızını alamamış içeride birkaç tur atmış ve arkaya gizlediğim radyo kafasını da bulup selametle gitmiş. Olayın geçtiği mahal, bir apartmanın 20 arabalık özel otoparkı, üzerinde 500 watlık ışık ve gece geç vakitlere kadar açık bir nargile cafe yanı.
Tecrübeliyiz ya, prensesi taksiye bindirdikten 10 dakika sonra karakoldayım. Saat 8:15. Geç kalmışım, önümde 2 bayan zabıt tutturma telaşında. Olay aynı, merkep havalandırma hadisesi. Karakoldaki zabıtlar matbu, memur sadece boşlukları dolduruyor. "Tüh gene bitti fotokopi" diyor ve devam ediyor memur "Yetiştiremiyoruz, hergün en az 15-20 vaka geliyor. Sizinki gene gece, gündüz vakti alışveriş için park eden arabaları soyuyorlar." diyor. Sıra bana geldiğinde içeri biri dalıyor "Abi babamı soydular. Dükkanı açarken kafasına silah dayayıp 400 milyonu almış herif. Babam adamı tanıyor!?!." Vehameti bundan daha iyi açıklayan bir cümle olabilir mi? Adam kendisini tanıyan birinden silahla gasp yapıyor ve kaçıyor, öldürse daha iyi. İnsanların böyle gözünü döndüren ne ola ki? Güllük gülistanlık ekonomimiz mi? Yoksa sabah akşam gezip nutuk atan başbakanımızın sevimli halleri mi? Ben biliyorum bilmesine ama söylemem, siz düşünün bulun.
Bugün saat 17:05'de TRT Radyo1'de "Genç Bakış" programındayız. Sevgili Cüneyt Göksu bilgisayar ve tabi Kahve Molası konusunda söyleşecek. Vakti olanları radyo başına bekleriz. Kalın sağlıcakla.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Yukarı
|
|
KIRK1YAMA HİKAYELERİ LODOS |
|
8 Nisan 2001/ Paris
-Aman Tanrım! Yusuf bu...
Kalbindeki ani sancıyla irkildi. Eli ayağı buz kesti. Rengi kaçtı. Dudaklarında ki kan çekildi sanki. Garip bir üşüme hissiyle titremeye başladı. Böyle tesadüflerin sadece filmlerde olabileceğini biliyordu. Hiç başına gelmemişti. "Sakin ol" dedi kendine. Sustur beynini ve sakin ol. Saniyelerle yarışan bir karar verdi. Gidip onunla konuşacak, yüzleşecekti. Ancak öyle rahatlayabilirdi.
- Merhaba!
Yusuf' un ela gözleri kocaman açıldı.
- Selin..?? Ne işin var burada ? Pardon ya, çok şaşırdım. Sorumu mazur gör.
- Bilmem... Sürüklendim işte bir şeylerin peşine.
- Oturmaz mısın ?
- Rahatsız etmiş olmayayım ?
- Yo... yo... hayır, lütfen otur. Yanında ki kadına bakarak, "tanıştırayım kuzenim Serap. Üniversite hastanesinde çok başarılı bir doktordur. Bugün onun doğum günü. Ben oraya gidemediğim için o geldi. Paristeki tek yakınım. Birlikte kutlarız, değil mi Serap?" dedi.
Serap'ta ; tabii ki sevinirim. Lütfen kal, dedi.
Selin, buna sevinmeli mi bilemedi. Ne söylemeliydi? söze nasıl başlamalıydı? Hani içindeki her şeyi kusup rahatlayacaktı? "Neden böyle yaptın, neden !!!" diye çığlık atıp, belki de tokat atacaktı. Niye şimdi söyleyecek bir sözcük bulamıyordu? Kuzu gibi olmuştu. Neydi bu şimdi ? Hani Cem'i sevdiğini anlamış, kalkıp ta buralara kadar gelmişti. Onu sevdiğini söyleyecek, kırdığı kalbini onarıp birlikte Türkiye' ye dönecekti. N'oldu? Bunca zaman kendisini mi kandırdı? Birden herşeyi berbat ettiğini düşündü. Keşke gelmeseydi buraya. Uzun ve sancılı geçen bunca sürede, Yusuf'u yüreğinden söküp atıp, yerine Cem'i yerleştirmişken kafasının karışması saniyeler kadar kısa mıydı?
Yusuf'un ela bakışları sürekli Selin'in üzerindeydi. Serap bu durumu bilmediğinden; ikilinin arasında ki bu sessiz dialoga gözleriyle tanık oluyordu. Selin de, Yusuf da ilk sözcükte karar kılamadıklarından sohbet bir türlü başlayamıyordu.
- Selin!
- Yusuf!
Diye ikisi aynı anda söze girdiler. Sonra gülüştüler.
- Söyle!
- Hayır sen söyle!
- Önce sen!
Tekrar gülüştüler. Çok anlamsız ve gereksiz uzatmalardı. Belli ki ikisinin de söylemek istediği ama söylenmesi bir o kadar zor sözcüklerle doluydu iç cepleri.
- Hatırlıyor musun Selin? Seninle böyle yağmurlu bir günde, yine bir barda karşılaşmıştık. Sığınmaktı derdimiz...
Hiç unutmamıştı ki hatırlasın... Beynini susturamıyordu bir türlü. Birileri düğmeye basmıştı sanki. Bu bir kurgu olmalıydı. Senaryo belli, oyuncular belli. Deneniyordum galiba diye düşündü Selin. Yusuf hiç susmadan sürekli bir şeyler anlatıyordu. Selin bunların hiç birini duymuyordu. Aklından aldatılması ve yaşadığı fırtınaları çıkaramıyordu. Huzursuzdu... İzin isteyip , oteline dönmek istedi. Yusuf, 'ne kadar daha burdasın ,seni arayabilir miyim, görüşebilir miyiz?' diye sordu. Selin, '2-3 gün belki de hafta sonuna kadar, arayabilirsin' dedi. Ona karşı bir şeyler söyleyemediği için kendine çok kızdı. Yenik ve güçsüz hissetti kendini. Vedalaştılar.
Selin'in düşlediği son bu değildi.
Ertesi gün Cem'e gitti. Bulamadı. Daha ertesi gün yine. Cem kaybolmayı tercih etmişti. İki gün daha kalacağını ve hafta sonuna kadar burda olduğunu, onu bekleyeceğini bildiren bir not bıraktı. Beklemekten başka şansı yoktu. İkinci günün sabahı erken saatlerde telefonun sesiyle uyandı Selin.
- Aloooo. Ceeemmm ! diye açtı.
- Pardon? birini bekliyordun galiba. Hala buradaysan ve bana ayıracak zamanın varsa, bu akşam saat 20.00 de aynı barda seni bekleyeceğim. Dedi ve telefonu kapattı.
Yusuf'un bu kendinden emin tavrına ve cevabı beklemeden kapamasına sinirlenmişti Selin. Akşam oraya gitmeyecek ve onun ukalalığına bir cevap vermiş olacaktı. Tüm gün aylak aylak gezdi. Akşam saatlerine doğru oteline geldi. Yusuf'a gitmekle, gitmemek arasında direniyordu. Beyni de, bedeni de yorgundu. En iyisi duşa girmekti. Suyu açtı, küveti doldurdu, içine girdi, gözlerini kapadı... Kapının sesiyle kendine geldi. 1-2 saat nasıl geçmişti, farkında değildi. Saate baktı. 20.30 du. Fırlayarak çıktı küvetten, aceleyle havluya sarınıp kapıyı açtı...
Arkası Yarın
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 11 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
PASTORAL EFEMER : Zeki Yıldırım |
SARI SAÇLARINDAN SEN SUÇLU DEĞİLSİN
Safran sarısıydı saçları, Gözleri çağla yeşili. Sevdasına mahkûm yüreğimin, Erişilmez sevgilisiydi. O güne kadar hiç söylememiş olsam bile, ilkokul sıralarından beridir sevdiğimi bilirdi. Nihayet tüm cesaret ve yüreğimi önüne serip, bir gün ona sevgimi söylediğimde, gözlerini kırpıştırarak sadece gülmüştü. Öğrendim ki gönüllüymüş bir Diyarkakır'lıya. Daha sağlık kolejinde Adana'da okurken. Okulunu bitirip kasabamıza tayin olduğunda, küçük umut kıvılcımlarını da getirmişti delikanlı yüreğime. Lise aşkını bitirmiş, unutmuş olabilirdi. O yaz düğünü oldu. Ama o hep yangınlarındaki hayallerimin kaybedilmiş sevgilisiydi. Soramadım bile nasıl olduğunu, kimdi, değer miydi.
Sevgisinin uğruna sadece hülyalı gözlerimden kaybolmamıştı, ailesini de silmişti bir kalemde. Doru bir tayın yelelerini rüzgâra verip, umarsızca savurması gibi sarı saçlarını görmeyecektim artık. Yeşil gözlerinin gizemine dalamayacaktım artık. Yıl yılı kovalamıştı, bir gün bebesi kucağında mahalleye döndü. Kocasının içki sofralarına para yetiştirmekten ve sık sık kıskançlık dayaklarından bıkmıştı. Nereye kadar dayanır yürek. Kucağında ondan bir parça vardı. Ezik yüreğinin tümü kocasınındı hala. Döndü boynu eğik. Ne yazık ne ilk gelişti bu, ne de son dönüş. Yıllar yılları iki ileri bir geri adımlarla kovaladı.
O gün hastanemize giriş yapmış hastaları kontrol ediyordum. Birden gözüme kendi kasabamın ismi ilişti. Heyecanlanmıştım, hastanın cinsiyetinin bayan olduğunu okuyunca o geldi aklıma bir anda. Hızla evrağın diğer kısımlarını inceledim, evet oydu. Görevli memurdan hastanın tüm dosyasını inceledim. Mamagrafik ve patolojik kayıtlarda kanser görülüyordu. İki göğsü ve yakın dokuları da alınacaktı. Yüreğim ezildi, yanına gitmek istedim. Bir kat aşağıda yatıyordu. Dosyanın diğer kısımlarını okudum hızla. İkinci çocuğunu doğurmuştu, medeni durumunda dul yazıyordu. Yazılanlara inanamıyordum, doktorunu aradım. Doğruydu, tablo çok üzücüydü. Hüzünlü ama mağrur yeşil gözleri geldi aklıma. Hızlı ama kaygılı adımlarla odasına indim. Uyuyordu, annesi vardı yanında refakatçi olarak. Annesi beni görünce çok hafif bir sesle "hoş geldiniz, dışarıda konuşabilir miyiz?" dedi. Annesi uzun ve hüsran dolu yıllarını, aile içi geçimsizliklerini anlattı kısa sürede. Bu kadar yaşanmışlığa ve üzüntüye dayanamadı diyordu. "Senin bu hastanede çalıştığını biliyor ve mümkünse seninle görüşmek istemiyor" dedi son kez. "Anladım" diyerek iznin istedim. "Bir yardımım olacaksa beklerim" dedim. Odamı tarif edip telefon numaralarımı yazıp verdim. Odama çıkıp başımı ellerimin arasına aldığımda içimde tanımlayamadığım garip bir boşluğun oluştuğunu hissettim. Elime kalemi alıp önündeki kağıda büyük harflerle bir başlık yazdım
"SARI SAÇLARINDAN SEN SUÇLU DEĞİLSİN".
Zeki Yıldırım
zekiyildirim@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 11 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
|
Rengarenk: Tuba Çiçek EY OKUR, HAKKINA SAHİP ÇIK! |
|
AB'ye giriş sürecinde 'eski ülkeye yeni adet' misali, Türkiye'de nasıl uygulanacağını merakla beklediğim gelişmeler oluyor.
Malumunuz üzere, AB'nin sopası var. Üstelik de kızılcık sopası.. Eh sopa kızılcık olunca, yaptırımı da hayli etkili oluyor. Takip ediyorum, 'tüketici haklarını korumak' gibi işlere ciddi ciddi soyunur olduk.
Vatandaşlık bilinci gelişmiş ve sorumluluk sahibi (!) bir yazar olarak, zemheri memheri dinlemeden, ben de 'okur haklarını koruma'ya soyundum. (Yıldız Kenter bile sanat için soyundu da, benim neyim eksik?)
Bu bağlamda, gerekli ilgiyi görür de örgütlü mücadeleye geçmeyi başarabilirsem, haklı davamı pratikte de sürdürmeyi isterim bittabi! Ancak bu koşullar altında, yani şimdilik, teoriyle yetineceğiz. (Cümleye bak; havaya girdim iyi mi!)
Yok! 'Okur haklarını koruma' davasında derdim 'Türkçe'yi doğru kullanamayan, iktidar şakşakçılığını yapan, gençleri yanlış yönlendiren, özel hayatını yazarak teşhircilik yapan' yazarlarla felan değil..
Özellikle ikili ilişkilerle ilgili 'yanlış ahkam kesen' ve bu konuda okuru yanıltan yazarlarla benim mücadelem!
Mesela diyelim, kadınları ve erkekleri kategorize ederek: "Kadınlar estek köstek ister, gereğini yapın" ya da "Erkekler hebele gübele sever, gereğini yapın" gibi reçeteler sunan yazarlara takmış durumdayım ben.
Yüz yıllardır netlik kazanamayan ve çözüme ulaşamayan cinsiyetler arası problemleri çözdüğünü ve elinde etkili yöntemler olduğunu savunan, okurların kafasını karıştıran yazarlarla mücadelem..
Neymiş efendim? Kadınlar şefkat istermiş; erkekler iktidar severmiş..
Başka?
Kadınlar güçlü erkekleri severmiş; erkekler bakımlı kadınları severmiş..
Eee?
Kaçan kovalanırmış..
Bak sen!
Direkt asilik öneriyorum! Kafanıza göre takılın.. Reçetelerin tümünü yırtıp, çöpe atın.. Zaten reçeteler işe yarasaydı bugüne kadar yarardı ve kimse aşk acısı çekmezdi değil mi?
Cesare Pavese'nin de dediği gibi: "Ya bütün tehlikeleriyle kabul edilir aşk ya da fahişelere gitmekten başka yol kalmaz.."
Yazarlarımız hiç durmadan erkek ve kadınların beklentilerini, iç dünyasını tahlil eder; okurlara tüyolar vermeye kalkarsa okurun da kafası allak bullak olur tabii. Bana kalırsa, Güzin Abla'dan başlayıp Ahmet Altan'a kadar uzanan bu zincirin her halkası ayrı bir facia.
İşi iyice abartıp karşı cinsi elde etmenin yollarını maddeler halinde sıralayanlar, yemek tarifi verir gibi yöntemler önerenler, kullanma kılavuzları çıkaranlar da cabası!
Bu işin doktorasını yapmış, profesörü olmuş kişileri bile okurken "Evet ama, bunları yazan adamın kendisi bunlara inanıyor mu? Kendisi bu anlattıklarının faydasını görmüş mü?" diye bir sorun kendinize...
(Sağlıklı cinsel yaşam konularında kuş konduran Haydar Dümen ne tür dümenler çeviriyor? Aile içi mutluluğun ve eşler arasındaki saygınn nasıl olması gerektiği konusunda ciltler dolusu kitap yazan Doğan Cüceloğlu niye boşanmış ve bir daha evlenmemiş? Hiç merak ettiniz mi mesela?)
Bırakın dostunuzu, komşunuzu, patronunuzu, ananızı, dananızı ve hepsinden önemlisi karşı cinsinizi tahlil edip, ilişkiler hakkında kurnazlık öğrenmeyi! Önce kendi zaaflarınızı, komplekslerinizi, beklentilerinizi tahlil edip bunları karşılamak konusunda kurnazlıklar geliştirin. Kendisini tatmin edemeyen birinden başkalarını tatmin etmesi beklenebilir mi? Sanmam!
Bu işi kafaya takmış yazarlarımız yazıyorlar: "Kadınları şöyle elde edebilirsiniz, erkekleri böyle kendinize bağlarsınız, zart zurt."
Diyelim karşı cinsi elde ettiniz.. İyi de kardeşim sen kendini çözememişken, nasıl tatmin olacağını ve ne istediğini bilmezken ne işine yarayacak avucundaki manitalar?
"Bilmemkimi divane ettim.. Peki neden hala mutsuzum?"
El aleme kurnazsın ama kendine değil de ondan!
Böyle by-pass çözümler üreten yazarları okursan mağdur olursun tabii. Benim gibi radikal çözümler üreten bir yazarı duayen bellesen başına bu işler gelmeyecek kerkenez!
Ben ne dersem diyeyim, gene o yazarlar o yazıları yazacaklar. Anneannemin dediği gibi: "Orospu tövbe tutar mı?"
Velakin 'okur hakları'nı gündeme getirmenin de zamanı geldi artık: Ey okur, silkin de kendine gel! Hakkına sahip çık!
Ortalıkta 'bu işleri en iyi bilen kişi' numaralarıyla klavye eskiten, ama iş hayatın kendisiyle yüzleşmeye gelince foyası meydana çıkan yazar takımının seni kandırmasına izin verme!
Tamam mı?
Tuba ÇİÇEK tuba@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 11 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
|
BaLdaki_Tuz__ : Uğur Erdoğan Dağgülü'ne Mektup -3- |
|
Canım,
birkaç gündür
yerimden kalkamayacak kadar rahatsızdım..
Feriha geldi doktora gittik birlikte,
bir sürü tahlil istedi doktor,
bazılarının sonuçlarını alamadım henüz,
Feriha onlarla ilgileneceğini söyledi...
iki gündür evde yatıyorum,
çıkamadım dışarıya, berbat bir şeymiş....
bu günde sanki sözleşmişler gibi,
inanılmaz bir öksürük tuttu beni...
kıpırdasam gögsüm daralıyor, öksürük başlıyor...
kızacaksın yine ama,
ilk gün bir ilaç almıştım kafama göre,
biraz toparlanmama yardımcı oldu...
hem ne diye mektubumun en başında yazıyorum ki bunu
bilirsin erkeklerin hasta olmasını,
yarıdan fazlasını naz çeker,
sen bakma benim abartılarıma yani ...
kış mevsimi oluyor böyle şeyler işte...
sana asıl bahsetmem gereken şeye çok sevineceksin... !!!!
önceki hafta Nevzat ve AyLin geldiler Samsun'dan..
üç gün misafir oldular bana,
doyum olmadı birlikte geçen vakitlere...
ilk akşam yorgundular, dışarı çıkmadık,
evde sohbet ettik uzunca ...
artık çocuk yapmak için vakitlerinin geldiğinden bahsettiler,
Nevzat kız olsun istiyorum dedi ...
aileden de baskı geliyormuş zaten bu manada ...
geçen aylardan birinde Nevzat'ın babası
bir bisiklet alıp getirmiş salonun ortasına koymuş,
altı yıl oldu, tek bir laf etmeyin demiş ...
Aylin'i bilirsin muziptir,
bisikletin çok şirin olduğundan bahsedecek olmuş,
babası ayaklanmış, zor tutmuşlar...
neşeli şeyler anlattılar,
bilhassa Samsun'a beklediklerini üstüne basa basa belirttiler..
söz verdim bu yaz geleceğim diye....
aslında düşündüğüm başka idi bu yaz için....
yanına gelecektim...
bu planımdan bahsettim onlara,
seni sordular....
arada mektuplaştığımızı söyledim,
Aylin çok sevindi, Nevzat biraz buruk karşıladı ...
bu defterin kapanmasını rica etti,
artık dedi,
kendi yolunu çizmenin vakti geldi geçiyor bile
ama boşa konuştuğumu biliyorum,
sen onun adını unutursun,
beslediğin umudu asla unutmazsın ....
ikinci gün Cumhuriyet meyhanesine gittik Balık pazarında...
bilirsin ekonomik yerdir,
biz Nevzat ile rakı içerken,
Aylin ve ''sana'' bira söyledik....
Atilla İlhan'ın dediği gibi
''hiç olmasan da, mutlaka vardın '' yani...
üçüncü gün İstanbul'u dolaştık epey..
özlemişler ..
nereyi özlemişlerse oraya gittik..
akşamüstü Salacak hepimizin ortak yeriymiş kalakaldık orada...
her mevsimde müthiş güzeL ...
resimler çektik,
mektubun içinde onlarda olacak
bilirim resimlere merakını....
Canım, yorgunum biraz,
beni azad et şimdilik...
en mimlenmiş yerinden,
yüzünden öperim.....
Uğur Erdoğan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 27 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
|
DİNGİN : Gizem Tekebaş YOGA 6 |
|
YOGA ve ASANALAR üzerine
Birçok insanın güvenle uyguladığı yoga, bedeni ve zihni aynı anda çalıştıran, konsantrasyonu sağlayan bir antremandır; asanaları doğru yapma, tam yapmaktan daha önemlidir.
1. Doğru Uygulama
Yoga asanalarını (hareketlerini) doğru uygulamak beden sağlığınızı korumanızı sağlar, kan dolaşımını düzenler, iç organlarınıza masaj etkisi yapar ve kasların, tendonların sağlıklı çalışmasına yardımcı olur. Asanaları yavaş olarak zihinle uyum içinde yapmak, bedensel farkındalığınızı, duyarlılığınızı çoğaltır ve esnekliğinizi artırır.
2. Doğru Nefes
Derin ve doğru nefes almak, gevşemenize ve sakinleşmenize yardımcı olur. Yaşam enerjinizin bedeninizde sağlıklı bir şekilde akmasını sağlar. Sizi canlandırır ve zihninizi tazeler.
3. Tam Gevşeme-Tam Dinlenme
Bedeninizi gevşetmek, sizi dinçleştirir. Gevşemiş dinginliğe kavuşmuş bir beden ve zihin; sıkıntılarla kolayca başa çıkmanıza yardımcı olur.
4. Doğru Beslenme
Doğru ve sağlıklı beslenme, beden ve zihin sağlığınızı korumada çok etkin bir rol oynar.
5. Olumluluk ve Meditasyon Uygulaması
Yaşama karşı olumlu tutum takınmak ve meditasyon uygulamak; özünüzün ortaya çıkmasına, ruhsal dünyanızda doyurucu bir yaşam sürmenizi sağlar.Olumluluk, cesaret ve meditasyon size derin bir manevi yaşantının kapılarını da açar.
Yoga Yaparken Nelere Dikkat Etmeli?
Yoga asanalarını mümkün olduğu kadar sakin ve temiz bir yerde yapın. Sessiz bir ortam, bedeniniz üzerine yoğunlaşabilmeniz, yani konsantrasyonunuz için gereklidir.
Üstünüze rahat hafif şeyler giyin.
Sert, ama rahat bir yer seçin. Altınıza havlu gibi bir şey serin.
Düzenli olarak ve mümkün olduğu kadar aynı saatlerde yapın.
Mideniz boş olmalı; tok karnına asanaları yapmayın. Yemeklerden en az iki saat sonra. Başlamadan önce veya asanalar arasında su içebilirsiniz.
Gözlerinizi kapalı tutmaya özen gösterin. Böylece dikkatiniz dağılmayacak ve daha rahat konsantre olacaksınız.
Hareketleri doğru yapmak tam yapmaktan daha önemlidir. Eğer bir asanayı tam yapamıyorsanız kendinizi zorlamayın. Bedeninizi daha esnek olmaya zorlamak, fiziksel ve zihinsel gerginliğe yol açar.
Asanaları yaparken doğru nefes alıp vermeye özen gösterin.
Asanaları yavaş yapın. Ani ve sert hareketler yapmayın. Duruşunuzu aldıktan sonra bedeninizi oynatmayın.
ÖNEMLİ:
Eğer kalp, sırt, kas ya da kemiklerle ilgili sorunlarınız varsa doktorunuza danışmadan yoga asanalarını yapmayın. Retinayla (gözün ağ tabakası) ilgili rahatsızlığı olanlar ile yüksek tansiyon hastalarının da yoga yapmaya başlamadan önce doktorlarına danışması gerekir.
Kedi Asanası
Dizlerinizin üzerine çömelip kollarınızı ileri doğru uzatın. Kollarınızı ve sırtınızı önce iyice gerin. Daha sonra sırtınızı kamburlaştırarak belinizi dışarı çıkartın ve birkaç kez derin nefes alıp verin.
Yararları
Sırt, kol ve beldeki kasları iyice gevşetiyor.
Öne Eğilme
Bu duruşta ayak topuğundan başa kadar, bedenin arka kısmı tamamen esnetilir. Bu asana, masaj etkisi yaparak iç organları canlandırır ve bütün sinir sistemini uyarır. Bu asanayı yaparken önemli olan dizlerinizi ve sırtınızı düz ve dik tutarak, gövdenizi mümkün olduğu kadar ileri götürmektir. Başınızı dizlerinize değdirmeye çalışmayın, çünkü o zaman sırtınızı kamburlaştırabilirsiniz. Bu durumda asanadan istenen yararı sağlayamazsınız.
Yararları
Karın bölgesine masaj etkisi yapar ve uyarır. Bunun sindirim sistemi üzerinde olumlu etkileri vardır. Kabızlık ve sindirimle ilgili diğer problemlere yardımcı olur.
• İç organları canlandırır, böylece bedendeki yağları yakar.
• Böbreklere, karaciğere ve pankreasa masaj etkisi yapar.
• Kan şekeri seviyesini kontrol etme işlevlerini düzenler. Diyabet hastaları için önemli bir asanadır.
• Bütün sinir sistemini canlandırır, omurgaya esneklik kazandırır.
Bu asanayı yaparken dizlerinizi ve sırtınızı dik tutmaya, gövdenizi mümkün olduğu kadar ileri götürmeye çalışın. Başınızı dizlere değdirmeye çalışmayın, çünkü o zaman sırtınızı kamburlaştırabilirsiniz. Bu durumda asanadan istenen yararı sağlayamazsınız. Bu duruşta ayak topuğundan başa kadar bedenin arka kısmı tamamen esnetilir. Öne eğilme, iç organlara masaj etkisi yaparak canlandırır ve bütün sinir sisteminizi uyarır.
Hatalı Duruş
• Sırt kamburlaştırılır
• Baş dize değdirilmeye çalışılır
• Dizler kırılır
• Ayaklar dışa dönüktür ve iki yana açılır
Doğru Duruş
• Bacaklar gergin, sırt dik bir şekilde tutulmaya çalışılır
• Göğüs uyluklara değer ve çene ileri doğru tutulur
• Ayak parmakları bedene doğru çekilir
Kobra
Bu duruşta omurga güçlü bir biçimde arkaya esnetilir. Böylelikle sırt kasları güçlenir ve karın bölgesindeki organlara masaj etkisi yapar. Kamburluğun, sırt, bel ve kas ağrılarının giderilmesine yardımcı olur. Özellikle kabızlık, kadınlardaki adet düzensizlikleri ve adet sancılarına çok iyi gelir. Kobra duruşu, göğüs bölgesini güçlendirir ve göğüs kafesini genişletir. Bu nedenle astım ve diğer solunum problemlerine karşı etkilidir. Ayrıca bu duruş, beden ısısını yükseltir ve keyifsizliği yok eder.
Hatalı Duruş
• Dirsekler gergin tutulur
• Omuzlar yukarı çekilir
• Karın yerden kaldırılır
• Baş öne doğru düşer
Doğru Duruş
• Dirsekler hafif kırık tutulur
• Omuzlar aşağı, göğse doğru itilir
• Kalça ve karın yerden kaldırılmaz
• Baş yukarı doğru kaldırılır
Sanırım artık yoga ile ilgili bilgi bukadar yeter,herşeyi tadında bırakmak gerektiğini düşünüyorum hatta fazla bile yazdığımı düşünmüyor da değilim.
Yaptığım ve çok keyif aldığım yogayı paylaşabildiğim kadar çok kişiyle paylaşmak ve insanların bilmesini istemekten alamadım kendimi...
Bundan sonraki yazılarım daha farklı ama muhtemelen içinde çoğu kez dinginlik olan yazılar olacaktır.Ama aynı zamanda siz bakmayın benim dingin göründüğüme hayatımda ki çılgın anlar,sakin anlardan daha fazla hala!!
Sevgiler ve huzur diliyorum,aklınıza geleni yapın ! Umarım herkes birgün yoga yapar,,(ayy komik bi ifade oldu..) namaste demeden edemeyeciğim... şimdilik hoşçakalın..
Gizem Tekebaş
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 11 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
|
Kahveci : İlker Özlük Günaydın... |
|
Günaydın...
Gülüm! ömrün az olur biraz benden al istersen.
Ürkütmesin bu rüzgar üşümüşlüğünü
Lodosun utanmazlığı vursa da gözlerine, acımaz gülüm!..
Nehirler gibi kıvrılır bir yüzün
Uğruna yaprakları döktüğüm
Rakımı yüksek, bir nefeste içime çektim gülüşünü Sen bilirsin ya bu yolu, içinde hayallerin gezinir, Eğrelti kokar bir yanı hani Ne hikmetse bir yanı meşeye vurur kendini.
İnerim içinin karanlığından kahpe savurur gibi Önüme ne çıksa savrulur yedi düvel sallanır durur.
Zalimler yatak sermiş sonbaharın kokusuna Laleler açar mı dersin bu ayazda.
Eşkıya kesmiş bir yanım, bir yanım senin yarın gülüm!..
Deme de gözlerim üşümesin, karanlığa çökmesin bir yanım.
İçimde sen hala büyüyorsun be canım.
Mağrur, ve fesleğen kokuyor bir yanın
Bu akşam düştü bu ateş
Uğruna kayıplara karıştım
Geceyi öyle böldü ki varlığın
Ejderha olsa kar etmez sabaha...
Cemrenin düştüğü yerdeyim, ilk bahar ve sana açan ilk mevsim.
En güzel ruhu sen getirdin... iyi ki geldin...
Hani bazen geceler vardır; soluksuz kalırsın da dizlerin vurur birbirine, seversin ateş etmecesine varana kadar aşık olmaya yatarsın bir pusuda.
Vurulur gönlünün bir kenarı, kan olur akar kuytuluklardan, hiç ummadığın bir yerde bahar bekler bakışlarını ve bir çiçek yanlız senin için kokar her akşam soluksuz kaldığında.
Sevgilerim güneşin doğmasına izin veriyor artık, ne bileyim geceden kaldım herhalde......
İlker Özlük
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 12 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
Fotoğraf: Gülendam Z.Oğuz <#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 5.516 kahveciye doğru yola çıkmıştır.
Yukarı
|
bileklerim serin, gözlerim sende.
gözlerinin pırıltısını yakama bir çiçek gibi taktım
bu sabah,
hatırladığım bir serin bahçede
limoni bir esinti gibi
içime doğan notalardı
ki mırıldanırken bir kedi
sesini izlerken bir cırcır böceği
veya başka dünyalardan hikayeler okurken
ayın taa başlangıcı...
bir çiçek gibi yakama taktım gözlerinin pırıltısını
daha önce de geçmiştim bu yoldan ancak
fark etmemişim şu papatyaların umursamaz sarısını
ve o bastı bacak fırlamanın beni oyuna çağırdığını
veya...
ben yalnızca seni düşünürdüm,
karşımda hiç kıpırdamadan
ama inatla kıpırdamadan duran dağlar
inatla çoook uzaklarda kaldığımızı saplarken...
sesini duydum dün akşam.
umumi telefon.
bir avuç jeton.
cızırtılar, cızırtılar arasında.
sonunda yine burada kalırken,
yine de mutlu oldum...
Hüseyin Baskın
Yukarı
|
Kırkbiryama'nın Lodos'u bu hale getirmiş!..
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan Yamağı : Cem Özbatur |
|
http://www.buybye.com/detail.asp?PRODUCT_ID=F102A9K935M714ID1 "ALIŞVERİŞİN GÜLER YÜZÜ". Kahve Molası Dergimiz artık Buybye.com'da. Kredi kartınızla derhal satın alıp adresinize gönderilmesini sağlayabilirsiniz. Hatta dergiyi taksitle almanız bile mümkün. Tabi hepsi bu kadar değil. Dergi için gitmişken tüm reyonları dolaşmakta yarar var. Pekçok ürünün yanında hormonsuz doğal domatese özellikle dikkatinizi çekerim.
http://www.derki.com/sayfalar8/topik.html Kültürlerin kaynaşması bence "topik", sadece Ermeni mutfağına ait diyemeyiz, hele bu yazıyı okuduktan sonra. Ertan Yurderi gözlerinizi yaşartacak zaman zaman hazır olun. Hem topik için hem de daha önce en ki'li bu dergiyi ziyaret etmemişler için bulunmaz fırsat.
...-houston, sanırım koaksiyel ateşleme sisteminin duplikasyon bölümünde yakıt sıkışmasından kaynaklanan bir hata var. -gemi gidiyor mu genç? -onaylandı houston. -devam et o zaman devaaam... http://haydi.net/yazikazani/turkler.asp Türkler uzaya çıkarsa sizce ne olur?
...Sen kocaman göllerde bir kalabalık gibisin, Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin. Bir ısıtır,bir üşütür,bir ağlatır,bir güldürür; Sen hem bir hastalik hem de sağlik gibisin. Özdemir Asaf. Daha nice güzel şiirler igin http://www.dosthane.de kısayolunu tavsiye ediyorum.
Çok hoş bir web sayfası keşfettim http://www.gezgin.com Ben bu sayfada yeniyim ama sağolsun editörler çok iyi çalışmışlar hiç yabancılık gekmedim. Özellikle rehber bölümünü ısrarla tavsiye ediyorum.
Ekmek teknesi isimli bir dizi var. Meraklıları bilir, gerçekten çok keyifle izlediğim ender dizilerden bir tanesi. http://www.ekmekteknesi.com kısayolunda bu dizi ile ilgili her türlü bilgiyi bulabilirsiniz.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
MP3 CD Maker 2.0 [1,18 MB] Win95,Win98,WinME,WinNT 4.x,Windows2000,WinXP Deneme
http://www.zy2000.com/download/mp3cd200.exe Cd yazıcınızla bilgisayarınızdaki mp3 dosyalarını kullanıp harika müzik CD leri yapmak için hazırlanmış güzel bir program. Sizin yapmanız gereken mp3 leri seçmek gerisini o bir çırpıda yapıyor. İlgililere tavsiye olunur.
Yukarı
|
|
|
|
|
|