ABONE OL!



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 3 Sayı: 722

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 13 Nisan 2005 - Fincanın İçindekiler


 

 Editör'den : KMD Adliye koridorlarında!..


Merhabalar,

ABONE OL! Dün muhteşem bir gündü. Pırıl pırıl bir güneş üstümde, yeşil yeşil, cıvıl cıvıl dergilerimiz kucağımda Kadıköy seferi yaptım. Görev gereği önce savcılık makamına 2 tane bıraktım. Müjdeler olsun, artık adliye koridorları KMD KMD diye yankılanacak. Savcı Bey rica etti bundan böyle 2 yerine 4 tane götüreceğim. Pek sevdiler dergiyi yeşil yeşil görünce. Orada kaldığım 10 dakika zarfında 4 masa dolandı dergimiz. "Hımm" "Ne güzel" "Çok şirin görünüyor" "Bayağı kaliteli, pahalıya malolmadı mı?" nidaları arasında, başarı dilekleriyle uğurlandım. Artık adliye makamından torpilliyim haberiniz ola. Ama hepsi dergimiz sayesinde, üzerinde "kart sahibi yakinimdir." yazmasaydı halim nice olurdu.

Kadıköy'de, 6:45'te hem 2. sayıya ulaşmak hem de birinciyle birlikte indirimli almak mümkün. Diğer noktalara haftasonuna kadar ulaşırız sanırım. Yarın Beşiktaş, Taksim seferim var, beklerim. Bir de güzel haber, haftasonu Beyoğlu Taksim havalisinde ne kadar cafe varsa, gittiğinizde Kahve Molası Dergisi karşılayacak sizi. Birer tane verelim dedik, topladık çıkardık ceman yüze yakın cafe varmış. Anlayacağınız biraz tuzlu bir promosyon. Ama size feda olsun. Belki elinize alır, evirip çevirip ben bunu evde okumalıyım der ve gidip İstavrit'ten, Mefisto'dan bir tane alırsınız? Almaz mısınız? Alırsınız, alırsınız:-)) Hatta aşka gelir Cumartesi gecesi kahvecilere ben de katılayım der bana bir eposta da atarsınız. Hakikaten neden gelmiyorsunuz? Haydi rezervasyon için son gün bugün. Biliyorum biraz tuzlu ama kırk yılda bir oluyor. Kahve Molası bir daha ne zaman dördüncü yaşına girecek? Gelin siz kaçırmayın bu tantanayı. Siz düşünedurun, izin verirseniz ben huzurlarınızdan ayrılıp yarın için biraz enerji toplayayım. Kalın sağlıcakla.

Dergilerimiz Buybye.com'da.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

15 Mesaj/Yorum var. Mesaj/Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

KIRKYAMA

 KIRK2YAMA HİKAYELERİ


  Tahta Kurdu -8-

8
"Sevgilisi tarafından bıçaklanmış. Sevgilim, sevgilim suçsuz öyleyse, değilse bile biz unuttuğumuz vakit her şeyi, bir daha kimse hatırlamayacak, çünkü sevgilisi tarafından bıçaklanmış, gazetede yazıyor, yalan olacak değil ya. Öyleyse, gülebiliriz yeniden, ikimiz beraber, aynı anda, gülebiliriz evet..."

Hemen P'nin yanına koştum, uyandırdım, gazeteyi gösterdim. Okudu, gülümsedi uykulu gözleriyle. O an ne şimdiye kadar yaptıklarımız, ne o şehirde yaşadıklarımız, o garip adamla artık ölü olan B, ne de beş parasız oluşumuz vardı aklımda. Sevgilim gülüyordu. Bir zamanlar dikkatimi bile çekmeyen o çirkin yüz, şimdi bir peri olmuş bana gülüyordu.

Sarıldık. Aptalca bi mutluluk vardı içimizde. Sanki artık masumduk, çocuklar kadar...

"Geriye bir tek benim kendim hakkında düşündüklerim kaldı." dedi P. Ne dediğini anlamadım, umrumda da değildi.

Düşünmeye çalışıyordum. Mantıklı karar veremeyeceğimin farkında değildim. Elimizde son model spor bir arabanın anahtarı vardı sadece. Dönmeli, ve arabayı her zamanki gibi, her zamanki adama satmalıydı. Sonra gitmeli, daha küçük, belki daha soğuk, belki ıpıssız bir yerlere. Bir köye yerleşmeli. Bir dağ başına. Hiç kimsenin olmadığı bir yere.

Yeniden bir şeylerden korkmaktan korkuyordum. Gitmeli diyordum. Hemen. Birden susturdum kendimi. O arabayla yolculuk etmek tehlikeliydi. Çevreden şüphelenenler olabilirdi. Yollar polislerle doluydu zaten. "Bu işi burda bitirmek gerek." diye düşündüm. Öyle ya, geldiğimiz yerde elimizden çıkarabiliyorsak burda da çıkarabilirdik. "Hem burda çok kimse tanımaz birbirini, yazlık yerler buralar, evet burda bitmeli bu iş, ve sonra P'yi alıp gitmeliyim" diye karar verdim kendikendime.

P bu sırada bir şeyler anlatıyordu. Hiçbirini dinlememiştim. Göğsüme yasladığı başını kaldırıp yüzüme baktı uzun uzun. Kendime geldim. "Aklındaki ne senin?" diye sordu. "Hiiç" dedim, "Gitmek istiyorum burdan. Küçücük bi yere yerleşelim. Varsın hiçbir şeyimiz olmasın, gidelim." Diyordum. Çocuksu heyecanımdan olsa gerek, tuhaf tuhaf baktı yüzüme. Dudakları kıpırdıyordu ki tam, "Arabayı satacak bir yer buldum." deyiverdim. İlk defa yalan söylüyordum ona. Son olmayacaktı belli ki. Bakışları daha da tuhaflaştı. "Tesadüfen, sen uyurken gezintiye çıkmıştım, adamlar önce korktular birden bire ben içeri girince, vurmaya falan kalktılar, zor durdurdum. Nasıl buldun burayı diye sordular onlar da. Aynı diğer tamirhanenin girişine benziyordu. O yüzden girdim içeri. Birkaç gün sonra dediler, götüreceğiz arabayı." İlk defa yalan söylüyordum ona evet, neden bunları söylediğimi bilmiyordum ve bu işten nasıl sıyrılacağımı da. Üstelik artık yalnızdım. Birkaç gün içinde, o arabayı bilmediğim o yere götürüp, parayla dönmeli ve P yi alıp gitmeliydim.

O an mantıklı kararlar veremeyeceğimin farkında değildim hala.

Arkası Yarın
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              6 Kahveci oy vermiş.
4 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Uğur Erdoğan

 BaLdaki_Tuz__ : Uğur Erdoğan


  Dağgülü'ne Mektup -4-

Canım...

ne kadar zaman oldu yine sana yazmayaLı,

rahatsızlığım bir türlü geçmek bilmiyor
şu geçen mektubumda sana bahsettiğim öksürüğüm
gitgide canımı sıkmaya başladı...

on beş gün hastanede müşahede altında kaldım...
doktorlar hastaneden çıkmama müsaade etmediler ne hikmetse...
bana da gerekli açıklamayı bir türlü yapmıyorlar,
bu durum kendimi bir yaratık gibi görmeme sebep oluyor aslında...
sana sağlığımla ilgili gelişmeleri mutlaka ileteceğim
merak etme lütfen...
neyse, gönderdiğin mektup da ilk bundan bahsetmemi istemişsin,
sanırım bu isteğini bir nebze olsun yerine getirmişimdir...

seni rüyamda gördüm...

''bir parktaydım, kocaman bir park,
ama iki adımlık.....
bir bank vardı üç kişilik,
sen benim yüreğimde oturduk iki kişilik...
sonra iki kadın geldi, daha yaşlı olanı sağıma oturdu, diğeri ayakta,
sonra isimlerini sordular birbirlerine çocukların,
yanımdaki adını bilemedi, torunuymuş,
zaten çok yaşlı bir kadındı...
çocuk yüzünü döndü,
elinde naylondan dört tekerlekli bir araba,
yüzü sen...
gözlerinde beyazın rengi...
saçları upuzun oldu birden,
kanı çekildi teni sapsarı... ''

hayra yordum....

su gibi oldum...
besbeter kötüyüm,
gecenin bir yarısı suya durdum musluk başında...

bir cigara yaktım bana aldığın tabakadan,
balkona çıkıp sokağı seyrettim biraz...
sokağın ucunda, gecenin köründe
seni gördüm...

bu sokağa ilk gelişin geldi aklıma,
ne kadar şaşırmıştın, hatırladın mı ?

ne garip bir sokak demiştin her şey daracıcık ve enine...

buradan taşın diye kırk dereden su getirmiştin
bana ilk zamanlar...
fakat sende gördün işte...
''biraz yaşanıldığı ve az da olsa içiLdiği vakit,
bu daracıcık ve enine sokakta
boyuna da yaşanıyor sevdanın en güzeLi ...''

seni çok göresim geldi...
bu hafta sonuna dostlar bir toplantı tertiplemişler,
beni de davet ettiler...
hani diyorum bu hafta sonu çıksan gelsen
bulduğun ilk araçla...
hani biz de icabet edip gitsek,
ve bir kez daha, bir ömürlük hatıra için yan yana olsak...

Canım, bilmeni isterim,
beklediğim mektubun değildir...

bu sefer
seni bekliyorum...
en mimlenmiş yerinden öpmek için...

Uğur Erdoğan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,919,919,919,919,919,919,919,919,919,91
              22 Kahveci oy vermiş.
23 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Filiz Mercanköşk

 Şair Kahveci : Filiz Mercanköşk


  DUDAKLARIN BAL GİBİ

Arabadayım. Bir Louis Armstrong şarkısı dinliyorum. "Dudakların bal gibi..."

Bahar yeni başlıyor ve güneş bu güzel nehrin tadını çıkarıyor. Kumsal sere serpe uzanmış güzel, sakin bir kadın gibi yatıştırıcı ve cömert. Dinliyorum. Dudakların bal gibi... Seni hayal ediyorum....

Uzun bir kışın ardından bedenim bahar uyanışına hayır diyecek durumda değil. Oldukça rahat ve huzur doluyum. Dinlediğim bu şarkının hayalini bile kurabiliyorum. Oysa, var olmak için muhtaç olduğum hayallerimden korktuğum oluyor an be an. Hic bir gerçeğin hayallerimi elimden almasını, hayallerimin de beni gerçeklerden koparmasını istemem. Bu şarkıyı kim, kimin için yazdı merak ediyorum doğrusu? Kaç kişi için bunu düşündüm ve kaç kişi bana özel bir yer ayırdı gönlünde? İhtirasla sevilmek hoşuma gider miydi, sevildim mi o denli? Akıllarda iz bırakmak acaba bir şans, bir sanat mı? İhtirasla sevildiğimde mutlu oldum mu, mutluluğu seçmeyi becerebildim mi? Yoksa özlemler mi bu kadar özel kılmakta küçük şeyleri?

Özlemlere gebedir bazen duygularımız. Gönüllerimiz yorgun düştüklerinde, gerçeklere sığınmakta ve gerçeklerin ateşli birer savunucusu olmakta bulurlar çareyi. Hayallerimiz, terkedilmeye mahkum sevgililer, boynu bükük ölüler gibi suskunlaşırlar. Fakir düşerler, avuçları açık bir dilenci olurlar gerçeklerin karşısında. Burası ne denli kızgın bir ateş hattıdır, tahmini zor değil.

"Harika, harika olan sensin..." diye devam ediyor bir sonraki şarkı. Bize kaç kişi harika bir insan olduğumuzu söyledi? Duyduklarımızın kaçına kalbimiz ikna oldu, kaçı samimi idi? Hic mi ihtiyaç duymadık harika olduğumuzu duymaya? İhtiyaç duymayacak kadar güçlü müydük her defasında? Yoksa avunduk mu onaya ihtiyacımız yok diye? Şarkılar harika insanlarla dolu baksanıza. Ben harikayım demek, daha ötesi buna inanmak istiyorum. Fakat kafamın üzerinde ısrarla bekleyen baloncuktaki şu söz, bu isteğimi bir parça rahatsız ediyor. 'Harika mıyım?' Belki sahip olamadıklarımız, kaybettiklerimiz ya da keşfedilemediklerimiz için içimiz acır biraz da şarkıları dinlerken. Tüh diyesim geliyor, koca bir tüüühh! Bir kişinin bile harikası olmadan göcmek bu dünyadan çok zavallıca geliyor bir anda. Oysa, benliğim ihtiyaç duymazdı böylesi pohpohlanmalara, sevmezdi hiç. Sade yaşardı, sade yaşamak ve sade kalmak isterdi hep. Bunca yıl sonra bu tersine değişim neyin nesi? Yaşlanıyor muyum yoksa?

Aheste yaşamak lazim bazı anları. Ellerimdeki çizgiler daha bir belirginleşmiş, yeni yeni farkediyorum. Bir süre sonra ise otuz yaş çizgisi teğet çizecek ömrüme alnımda... Bir gün ellerim titreyerek bakarken resimlerime, 'Ben bu hale ne zaman geldim? Geçmişten bugüne bir kısmı gerçekleşmiş, bir kısmı ise fakir düşmüş hayallerden başka ne getirdim?' diye soracağım belki. Ödünç hayatlarımızda payımıza düşen her şey 'bizimdir' nasıl olsa. Bir yedeği yok ki hayatlarımızın. Bu düşünce ile avunabilecek miyim, bilmiyorum?

Bazen resimlerin bana anlattıgı öyle çok şey olur ki, onların dayanılmaz ağırlıgı altında ezilir ya da verdikleri feyzle güçlenirim...Mesela kaldırılamayan albümler vardır, icinde ölülerin hüküm sürdügü, ben vardım diye meydan okudukları. Öyle kuvvetlidirler ki orada, ne açıp yüzünüze dikilen gözlere bakabilir, ne de eliniz varıp kaldırabilirsiniz. Bir de artık bizim için ölmüş olan bazı kimselerin resimleri vardır ki, bunlar da ayrı bir konudur. Bu yüzden bazı resimlere severek bakabilirken, bazılarına dokunamam ve hatta istemem varlıklarını.

Bir gün, bir gün ben de bunlardan biri olacağım birileri için. Cok doğal olan bu son, düsününce neden bu kadar ilginç, anlamsız ve acı geliyor bana?

Aheste yaşamak lazım bazı anları evet. Şimdi kendime bir iyilik yapacağim. Artık güneşi göremiyorum. Araba, uçsuz bucaksız bir kızıllığın içinde ilerken şarkıyı bir daha dinleyebilmek için geri alıyorum. Dudakların bal gibi... Seni hayal ediyorum... Harika, harika olan sensin... Bu doğru, bir çok kez, bir coklarından cok cok harikaydım. İyilerim ve kötülerimle, başkalarına olduğum kadar kendime de adil olmalıyım. Kendini bilme hakkına sahip benliğime, hakkını vermeliyim. Ve şimdi düşünmeden bu şarkıyı dinlemeliyim. Sadece hayal ederek tadını cıkarmalıyım. Hayallerimin uzandıgı yere kadar hayattan payımı almak istiyorum. Ödünç hayatlarımızda payımıza düşen her şey 'bizimdir' nasıl olsa. Bir yedeği yok ki hayatlarımızın.Yarınımın bana vaad edilmediği hayatımda, payıma düşenler benimdir nasıl olsa diyorum; belki kendimi kandırıyor, belki bu kandırmacanın içinde hayatın bir sırrını keşfediyorum. Daha doğrusu bildiğim bir gerçeği yaşıyorum. Tasarrufuna sahip olduğum tek şeyin, elimdeki anın tadını çıkarıyorum.

Filiz Mercanköşk
filiz@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,939,939,939,939,939,939,939,939,939,93
              15 Kahveci oy vermiş.
10 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 PASTORAL EFEMER : Zeki Yıldırım


Seçilimin Gücü

Dr. Hoagland "Yalınlık Gerçeğin Belirtisidir" başlıklı makalesinde, çocuk yaşlarında babası ile kumsalda yaptıkları yürüyüşte yaptıkları gözlemlere göndermelerde bulunarak şunları yazmıştı. "Deniz griydi, parça para bulutlar, erken esen kış rüzgârlarıyla sürükleniyordu. Bir keşif günüydü o gün. Gelgit sınırında yığılmış, çürüyen yosunlar arasında her boy ve biçimde şişeler yatıyordu. İlerledikçe yavaş yavaş, bütün şişelerin kapaklı olduğunu gördük, kapaksız tek bir şişe bile yoktu. Şişeler arasındaki bu şaşırtıcı benzerliğe sonunda babam bir açıklama getirdi ve keyifle beni bu olguda daha büyük bir anlam aramaya zorladı. Sonuç, bilimcime yaşam boyu sıkıca yerleşen "doğal seçilim üzerine bir ders oldu". Şişelerin kıyıda batmadan kalabilmelerini sağlayan temel öğe, hangi markanın olduğuna, altın yaldızlı etiket taşıyıp taşımadığına, renginin ne olduğuna bağlı değildi. Şişelerin var olabilme (seçilme) şanslarını ne yazık ki basit bir alüminyum kapak sağlıyordu. Buradan canlıların yaşama gücünü oluşturan faktörlerin nasıl değişkenlik gösterebileceğini ve bu hesaba katılmayan basit belirleyicilerin nasıl itici güç olabileceklerini kanıtlaması açısından önemlidir.

Şimdi de bir olasılık üzerinde düşünelim. Aynı yaşta ve aynı derecede sağlıklı, biri şişman biri zayıf iki insan kuzey Atlantik denizinde sandaldan suya düşseler, bunlardan hangisi karaya ulaşmada daha avantajlıdır. İlk bakışta zayıf insan avantajlı gibi gözükse de, şişman insanın vücudunda bulunan yağın, soğuğa karşı iyi bir yalıtım oluşturması ve yağın sudan hafif olması dolayısıyla şişman vücudun su yüzeyinde kalma kolaylığı vardır. Oysa normal yaşamda yağ yükü taşımak birçok durumda kötü sayılsa da bu varsayımda, buz parçacıklarıyla dolu deniz şişmanlığı yargılayacaktır. Atlantik'in vereceği hüküm şişmanlığın bu durumda yaşamı sürdürmek için iyi bir özellik olduğudur.

Evlilik çağına gelmiş Japon genç kızlarının geleceğe yönelik beraberliklerinde, yüz ve vücudunda az hatta kıl olmayan genç erkekleri tercih ettiklerini okumuştum. Bunun da Japon erkekleri açısından zorunlu bir seçilim baskısı oluşturduğunu kolayca söyleyebiliriz. Bir adaya ulaştığınızı düşünün. İnsanların yaklaşık yüzde yetmişinin Cordobes ismini taşıdığını öğreniyorsunuz. Neler düşünürdünüz bilinmez. Bu durum yıllar önce bu adayı ziyaret eden bir araştırıcıyı fazlasıyla meraklandırmıştır. Araştırıcı uzun bir süre inceleme yaptıktan sonra isim yoğunluğunun nedenini belirlemiştir. Bulgulara göre adayı çok önceleri buraya saklanmak üzere gelen bir kaçak kurmuştu. Kaçağın adı da Cordobes'ti. Ondan dünyaya gelenler, baba ya da dedelerinin adını yaşatmak için yeni doğanlara hep onun ismini vermişlerdi. İlginç bir seçilim.

Seçilim konusunda var olan yanlış bir anlayışa da hemen burada açalım. Ameliyat sonrası uzun süre tedavi olması gereken hastaların, hastane mikrobu nedeniyle erken taburcu edildikleri duymuş ya da görmüşsünüzdür. Olası hastalığın bakteri yönüyle kısa bir geçmişi olduğunu da söylemek gerek. Bu konuda görevli sağlık elemanların açıklaması hastalık etkeni mikrobun, değişen koşullara direnç ya da bağışıklık kazandıkları yönündedir. Bu konuda unutmamamız gereken, bakterilerin her yeni ilaca karşı yeni direnç yöntemleri geliştirmeyecekleridir. Aksine genlerinde bu tür bir müdahale döneminde vücudu korumaya yönelik özellik taşıyanların seçilime uğradıklarını ve avantajlı hale geldiklerini anlamalıyız. Yoksa dalları yukarıda olan ağaçlarla beslenen zürafaların boylarının uzadığını ve boyları uzamış zürafaların yavrularına bu karakterleri aktarabildiğine inanmamız gerekirdi. Yani kazanılmış karakterlerin kalıtılamayacağını netleştirelim. Yoksa Müslüman erkek çocuklarının pipilerinde, diğer dinlerdeki çocuklarına pipilerine göre farklılıklar olması gerekirdi.

Evet en genel ve basit örneklerle seçilimi açıklamaya çalıştım. Bana göre canlı çevremizde olup bitenleri daha iyi anlamanın temel süzgeçlerinden biridir bu konu. Çünkü aslanın önünden kaçan bir antilobun sergilediği hayranlık uyandıran müthiş zıplama hareketlerinin gerisinde seçilimin gücü yatmaktadır. Aynı şekilde bütün ustaca hareketlere, çevikliğe ve hıza rağmen antilobu avlayabilen aslan da seçilimin yaldızlı tacını hep heybetli başında taşımaktadır. Sanırım daha bilimsel ve güçlü örneklere gerek kalmadı. Şimdi siz insanoğlunu bu kulvarda nasıl yarıştığını anlamaya çalışın. Lütfen...

Zeki Yıldırım
zekiyildirim@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              8 Kahveci oy vermiş.
7 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Tuba Çiçek

 Rengarenk: Tuba Çiçek


  CİNSEL PERFORMANSINIZ KADAR KONUŞUN

Eğer bir toplum kurnazlıkla zekayı birbirine karıştırıyorsa ve yaşamını kurnazlıkla idame ettirmeye meyilli ise, o toplumdan hiçbir halt olmaz. Tıpkı Türk toplumu gibi...

Hele de o toplumun eğitimli kesimi, uzmanlığını kurnazlıkla harmanlayıp milleti aptal yerine koymaya başladıysa, durumlar 'yandı gülüm keten helva' kıvamına girmiştir. Selametle..

Gene kimlere mi kızdım?
Yazılı ve görsel medyanın 'uzman görüş' adı altında gaz verdiği, her gün yeni ve fos icatlar çıkaran, bir dedikleri bir dediklerini tutmayan sağlık magazincilerine.. Tıp camiasının aç gözlü starlarına..

Gün geçmiyor ki, mucize bir adam medyada boy gösterip, mucize bir tedavi yöntemi açıklamasın! Eskinin lokman hekimlerini, koca karı ilaçlarını mumla arar olduk vesselam.

Geri kalmış illerimizde zorunlu görev yapmaktan imtina eden, sağlık sigortası ve parası olmayan hastaları hastanelerde rehin bırakan, ücretsiz olarak halkı bilinçlendirme görevi olunca muayenehanelerinde para saymaya kaçan doktorlarımız, iş meşhur olmaya gelince meslek aşkıyla yanıp tutuşuyorlar bakıyorum.

Reyting ve tiraj uğruna, artık neresinden ne uyduracağını şaşırmış medyamız da sağlık sektörünün kozmetikleşmesine, popülistleşmesine, magazinle flört etmesine çanak tutunca, doktorlarımız neredeyse 'halka mal olmuş sanatçı' edasında dolaşır oldular.

Sağlık sektörü uzmanlarının televole starı olma telaşına ilk örnek Haydar Dümen'di sanırım. Ve Haydar Dümen fenomeniyle başlayan kepazelik, gün be gün artarak devam etti. Her gazetede bir sağlık köşesi, her sağlık köşesinde bir 'mucize doktor!' Bol fotoğraflı, bol renkli, bol asparagaslı, bol mucizeli köşeler..

Eh, doktorların bol keseden ve entipüften umutlar vaadettiği bir ortamda, mucize hastaların da konu mankeni olarak deneyimlerini kamuoyu ile paylaşması kaçınılmaz oluyor tabii.

Diyelim ki biri çıkıyor ve deneyimlerinden yola çıkarak bir mucizeden bahsediyor. "Bilmemne otuyla, bilmem kaç günde kanseri yendim.. Bilmemne ilacıyla, bilmem kaç günde, bilmem kaç kilo verdim... Bilmemne meyvesi, bilmemneye iyi geliyor.. Mucize bitki.. Mucize yöntem.. Mucize doktor... Mucize hasta.."

Elde bilimsel hiçbir veri yok! Maksat medyaya malzeme çıksın, birkaç 'uzman görüş' nasiplensin, birkaç hasta meşhur olsun..

Geçenlerde de Ertuğrul Akbay adında, nur topu gibi, sağlıklı bir soytarımız oldu mesela. Kalitesi kelamlarından menkul olan şahıs 66 yaşında olup, biyolojik yaşının 25 olduğunu söyleyen bir vaka. Jimnastik salonlarında salınırken çekilmiş boy boy fotoğrafları bu tezinin 'resimli ve boyalı' delili! Kafkas çayını büyük sırrı olarak ifşa etmesi de sağlık sektörü için dev bir adım!

Biyolojik yaşını bilemem ancak beyninin 3 ila 5 yaşındaki bir insanın özelliklerine sahip olduğunu tereddütsüz söyleyebilirim. Tabii Ertuğrul Bey ısrarla biyolojik yaşının 25 olduğunu söylerken 'alt taraftaki beyni' hakkında da bize bir takım mesajlar vermek niyetinde.

Zaten medyanın sağlık konusunda haber yaparken, özellikle ve ısrarla cinsel performansa ağırlık vermesi tesadüf değil, kurnazlık. Sözüm ona sağlık konusunda duyarlı bir medyamız var! Yerseniz..

Şöyle bir bakın, sağlık köşesi olarak ayrılan sayfaların büyük kısmı erkeklere performans taktikleri veren uzman ve telkinlerle dolu.

Hangi meyve afrodizyak.. Hangi sebze performans artırıcı.. Hangi madde kısırlık yapar.. Hangi yiyecek kaldırır; hangisi indirir.. Bir indi kalktı telaşıdır gidiyor.

Ortalık cinsel performans konusundaki engin tecrübelerini kamuoyu yararına sunmaya can atan, 'yüksek performanslı erkek'ten geçilmiyor nitekim. En son Metin Akpınar, en güçlü afrodizyağın kuru fasulye olduğunu açıkladı mesela.

İnsan merak etmeden duramıyor.. Metin Akpınar bu keşfinde hangi deneysel yöntemleri kullandı, kaç denek üstünde kullandı? Kuru fasulyenin salçalısı, kadının kalçalısı mı performansı artırır? Kuru fasulye yanında yenen turşunun performansa bir etkisi var mıdır? Hangi yöremizde yetişen kuru fasulye daha etkilidir? Düdüklü tencerede pişen kuru fasulye düdüğü öttürür mü?

Diyeceksiniz ki "Cinsellik sadece erkekle bitmiyor ki? Bizim medya eksik hizmet veriyor!" Demeyin efendim. Eğer bizim medya bir konu hakkında toplumu aydınlatacaksa, işini eksiksiz yapar.

Erkeklerin cinsel performansını artırma yöntemlerine 'düzenli seks ömrü uzatır' mesajını ekleyince, kadınlara da gaz veriyorsun ve ta ta ta taaaaaaaa: İşte size sağlık konusunda duyarlı medya, işte size sağlık hizmeti!

Sanatçılarımız, televole starlarımız, medya şebeklerimiz boşuna demiyorlar 'E sağlıklı bir erkeğim' ya da 'sağlıklı bir kadınım' diye.. Sağlık dediğin cinsel performansla başlar, cinsel performanssızlıkla son bulur. Tepişebiliyorsan sağlıklı, tepişemiyorsan hastasın demektir. Bu kadar!

Aylak kasap şeyini tartarmış! Tarta tarta bitiremediler; bu ne performansmış yahu!

Tuba ÇİÇEK
tuba@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,769,769,769,769,769,769,769,769,769,76
              17 Kahveci oy vermiş.
17 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Şifacı Kahveci : Ayşe Nur Doksat


ACIYOR ELBETTE *

Bugün o kadar canım acıyor ki
Boynum berbat herşeyden önce
Üzerinize afiyet bir sertlik bir kasılmışlık ki
Tutulmuşluk diyor buna uzmanlar
Ben boynu büküklük diyorum sadece
Düşmanımın başına vermesin Allah

Bugün o kadar canım acıyor ki
Dizlerim berbat
Şişmişler zannediyorum
Bir de bakıyorum ki kendi hallerindeler
Ama o bileklerim
Çıplak ayak tabanlarımı taşıyan çift aşil asillerim

Bugün o kadar canım acıyor ki
Ellerim
Ellerim sevgili çileyi çözmekte
Ellerim
Bana bir tuhaf
Boynumla dizlerimin gergefinde

Bugün o kadar canım acıyor ki
Görevim cananı terketmekte
Elli yolu varmış söylediler
Pazarlıkta dokuz yolda karar kıldık
Hepsi yeniyetmelikte
Neye niyet neye kısmet bu erişkinlikte

Bugün o kadar canım acıyor ki
Gözlerim ruhunu katmış kendine filmlerde
Ruhum gözlerine kör bu elektrikte
Karşıdan karşıya geçiyorum
Karşıya bir tükürükle
Tükürüksüz karşı karşı konulmaz bir bilmece

Bugün o kadar canım acıyor ki
Dayım geldi Almanya'dan
Sağ elinin tırnakları hala uzun
Hiç pena kullanmamıştı sahnede
Belli ki hala kullanmıyor
Bundan sonra da kullanmayacak

Bugün o kadar canım acıyor ki
Ezgiye lirik suskundu zaten
Sezgiye ezgi gebeyken
Bir de baktım ki bugün
Ezgi susmuş olası liriklere
Miras galiba efil efil esince

Ben buna bir devir devroldu diyorum
Bundan sonrası en mahrem köşelerimizde
Dibiyle kalan sezgili ezgileri
Kendi liriklerimizle içimize çekip
Geçmişten geleceği beyaz bir nefesle
Oya gibi bezemekte

* Okuyan: Sezen Aksu (Eskidendi, çok eskiden)
Lirik: Murathan Mungan
Müzik: Atilla Özdemiroğlu
Düzenleme: Atilla Özdemiroğlu
İşte tam da bu sıralarda terkeden: Melih Kibar


ANur
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              8 Kahveci oy vermiş.
5 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

İlker Özlük

 Kahveci : İlker Özlük


  Yazdıklarımı anlar mısın?..

Hangi rüzgar taşıdı günahlarını?..
Senin ezberlediğin, bir öteki kitabın hüzünlerinden yapılmış kapakçığına damlıyor gözlerim.
Ezbere bir hikaye işte...
Yürüyorum...
Senden uzak olmasın ama; eski bir savaş sokağında.
Anılarım elinden geleni yapıyor, ne sen varsın aklımda, nede o eski meyhane... Aynı şarkı çalıyor daha; aynı bardak, aynı dudaktan daha berrak yudumluyor hayalleri. Ezgiye kapalı bir sokağın en sarhoş meyhanesi, dilinde aynı şarkı o da buraların en eskisi.
Gördün mü?.. ne sen varsın nede meyhane, aynı şarkı üzgün bir yorgancının üzerinde.
Biliyorum... yarı açık günahla sevişti hayallerim. Günahlarım yatak serdi yokluğuna.
Yokluğun öyle bir geldi ki, varlığına veremedim kendimi... Yürüyorum... Her gece biri, merdiven dayıyor hayallerime, her gece bir sevgi...
kimseye sormadan çalıyor benliğimi... İçimden ince bir özlem damlıyor şimdi.
Ne sen varsın; nede meyhane... Aynı şarkı başka bir sarhoşun peşinde.
Ah... melodileri kırılmış tahtadan kanun, sokakların boşluğunda çınlıyor sesin Kaldırımlar..
Sabahı adımlıyorum. Her köşe başında bir sevgi, her köşe başına esaretimi dikmişim.
Yürüyorum...
Nereden geleceği belli değil ziyaretimin, senden sonra kaybolmuş iki üç yağmur damlacığı gibi.
Sen olmayınca sanki mayıs’ta olmuyor. Sen olmayınca her yol sona doğru gidiyor.
İnsan özlüyor sevgili...
Güneşin doğmadığını bile bile.
Yürüyorum...
Ceketim savuruyor beni, sanki bir meydana serilmiş gençliğim, sanki geceden habersiz gelmişim. Senin gibi daha niceleri görmüyor beni.
İnceden üşüyü vermişim...
Ne sen, nede o eski meyhane...
Kimseler yok demişim...
İnce bir oğlan karaya boyamış ellerini, afilli bir delikanlı gibi tutuyor kadehi. İnce bir gürültü, yavaş yavaş yudumluyor beni.
İçimde o şarkı; ekim’in bir gecesi, mayıs’ı kamçılıyor şimdi.
Senden önce, bir sokağın köşeyi dönmüş hali....
Yürüyorum...
Yokluğunun gece karanlığında, bir sokağın nasırlı kaldırımında ve bir bahçenin akasya koruluğunda... Yazdıklarımdan anlar mısın?...
Su içer, kervan boyu güneş açar gönlümde, gün olur ağır ağır yanarım ateşte.
Alın yazım, demirledim kendimi. Senin boyunda küçük bir su birikintisinde.
Yağmurun; hafifçe getirebileceği bir yerde....
Belki de mayıs’tan uzak her hangi bir mevsimde.
Belki senin dinlendiğin o büyük kayınların gölgeli bir yerinde.
Bezen esiyor işte
Kendini bilmez rüzgarın peşi sıra yükseliyor koşarak, bazen senin gölgene bazen de yaprakların sarısına dokunuyor elleri.
Şimdi nerde olmak isterdim.
Hiç olmadığım senin yanında.
Yazdıklarımı anlamadın değil mi?.. bende öylesine yazdım, senin olmadığını bildiğim için.
Sende olmadığımı ve bende istediğin kadar sen olduğunu bildiğim için.
Kalın sağlıcakla...

İlker Özlük
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              8 Kahveci oy vermiş.
10 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,578,578,578,578,578,578,578,578,57
              445 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf: Nadya Alpkonlar

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.566 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


AFFETTİM SENİ....

Affettim seni üzülme,
Canım acımıştı biraz ama, iyiyim şimdi,
Merak etme,
Ama keşke öbür bacağımdan da küçük bir ısırık alsaydın,
Tek bacağımı çıplak gibi hissediyorum şimdi,
Altı üstü bir sokak köpeğiyim deme,
Sende beni yarım bırakanlardandın...

Vahan İsaoğlu

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Teletabiler İstanbul'da!..

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


DAVETLİSİNİZ
4. yaşımıza giriyoruz


Yer : SED Hotel / Taksim
www.sedhotel.com


Biricik Sevgili'miz KAHVE MOLASI'nın; 3.seneyi devirip 4'e gireceği 16.Nisan.2005 tarihinde düzenlenecek olan kutlama töreninde, siz değerli OKUR'larımızı da aramızda görmekten büyük mutluluk duyacağız.

Gelin dostlar, felekten bir gece ÇALALIM
Sadece 50 YTL'ye sizi de aramıza ALALIM ..:-)
Takvimlerden 16.Nisan.2005'i ÇEVİRİYORUZ
Üçüncü yılımızı hep birlikte DEVİRİYORUZ
Hepinize yetecek kadar ayarlandı bile YERİMİZ
Bu kutlama değil; göz nurumuz, alın TERİMİZ

Bakınız bu eşsiz gecede neler var ?
Beyaz Peynir, Hamsi Ançuez, Jambon, Közde Patlıcan Salata, İtalyan Salata, Zy.Biber Dolma, Haydari, Selanik Salata ve Acılı Ezme'den oluşan Ordövr Tabağı ile BAŞLAYACAĞIZ...

Pastırmalı Paçanga, Napoliten Soslu Mitite Köfte ve Dim Soslu Karışık Mevsim Salata ile ara sıcağını ARALAYACAĞIZ...

Garnitürü; Püre, Pilav ve Haşlanmış Sebze, kendisi; Biftek, Piliç Pirzola ve Kasap Köfte (Izgara) üçlüsünden oluşan ana yemeğe DALDIRACAĞIZ...

Karışık Mevsim Meyveleri ve Limitsiz İçki'nin yanında; SARO ve Orkestra'sı ile kudurup pisti ayağa KALDIRACAĞIZ...

EDİTÖR'ünüzü görmek KM Aboneliği gibi Beleş... :-)) YAZAR Dost'larınız zaten kelepir...

Bir mesaj atmanız yeterli : geliyorum@kmarsiv.com


İstanbul için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Ankara için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
İzmir için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan       Yamağı : Cem Özbatur

http://www.buybye.com/detail.asp?PRODUCT_ID=F102A9K935M714ID1
"ALIŞVERİŞİN GÜLER YÜZÜ". Kahve Molası Dergimiz artık Buybye.com'da. Kredi kartınızla derhal satın alıp adresinize gönderilmesini sağlayabilirsiniz. Hatta dergiyi taksitle almanız bile mümkün. Tabi hepsi bu kadar değil. Dergi için gitmişken tüm reyonları dolaşmakta yarar var. Pekçok ürünün yanında hormonsuz doğal domatese özellikle dikkatinizi çekerim.

Tiyatro severler için hoş bir çalışma http://www.tiyatrom.com Güzel bir sanal dergi. İşte içerikten bir duyuru: ...Amatör Komedi Tiyatrosu fikir olarak ilginç, sahnelenmesi cüret gerektiren, kalabalık kadrolu bu oyun için, Hamlet'in oyuncuları gibi kral önünde oynayabilecek cesarette oyuncular, yönetmen adayları, BİRLİKTE ÇALIŞABİLECEĞİMİZ, PARTNER OLABİLECEK AMATÖR TİYATRO TOPLULUĞU arıyor...

Darwin'in evrim teorisinin yanlış olduğunu söyleyen ve bunu örneklerle ispata çalışan bir web sayfası http://www.darwinizminsonu.com/k_tarih_01.html ...Darwin bu gezisinin ardından İngiltere'deki hayvan pazarlarını gezmeye başladı. İnek yetiştiricilerinin farklı inek cinslerini çiftleştirerek yeni cinsler türettiklerine şahit oldu. Galapagos'ta gördüğü farklı ispinoz türlerini de bu gözlemlerine eklediğinde, kafasında bir teori şekillenmeye başladı. Sonunda bu fikirlerini 1859 yılında yayınlanan Türlerin Kökeni adlı kitabında açıkladı. Bu kitapta, tüm canlı türlerinin tek bir ortak atadan geldiklerini, ancak zaman içinde küçük değişimlerle birbirlerinden evrimleştiklerini iddia ediyordu... Üzerine ayrıca yorum yapmam doğru olmaz.

Meraklısına İtalyanca sözlük http://www.sozlukcu.org ve hatta Hollandaca - Türkçe sözlük ve hatta Türkçe heceleme kılavuzu. Daha ne yapsın Engin abisi.

Grup halinde muhabbet ederken konuşmanın en tatlı yerinde sohbetin içine turp suyu sıkan kişiler vardır. Bu kişilerin sessiz kalmasını sağlamak ve kafalarını karıştırmak için hazırda mutlaka konu bulundurmanız ya da alakasız bilmeceler sormanız gerekebilir. E bu kadar gerekçeden sonra http://www.kimim.com/kimimcom/eglence/kbilmece.htm kısayolundaki komik bilmecelere bakarsınız artık. Aman dikkat sohbetin içine turp suyu sıkan siz olmayın.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


QuickZip 3.06.3 [3 MB] Windows Free
http://files.overfiles.com/applications/quickzip_3063.exe
Zip rara gibi 44 çeşit sıkıştırma formatını birarada kullanabildiğiniz çok iyi bir alternatif sıkıştırma ve çözme programı. 1999 dan beri var olan bu programı yeni öğrendiğim için hayıflandım doğrusu. Üsütüne üstlük bir de bedava. Tüm bilgisayar kullanıcılarına şiddetle tavsiye edilir. Çok yakında 4.50 versiyonu çıkacak, takip etmeyi unutmayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20050413.asp
ISSN: 1303-8923
13 Nisan 2005 - ©2002/05-kmarsiv.com
istanbullife.com