|
|
|
18 Nisan 2005 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Hepinize çok teşekkürler!.. |
İyi haftalar,
Üçüncü senemizi bitirip dördüncü senemize girişimiz yurdun dört bir tarafında, dış temsilciliklerimizde, yavru vatan Kıbrıs'ta törenlerle kutlandı. Yenildi içildi, mumlar üflendi, kilolar alındı, alınan kilolar tepinerek verilmeye çalışıldı. Yalanım varsa yarın şuraya yazmak bana değil Kuşum Aydın'a nasip olsun. Yurdun dört bir tarafı malum, ama yurt dışı temsilciliklerin arasına bu sene Cidde ciddi olarak bir girdi pir girdi. Yahu bırakın sadece halis Türk vatandaşlarını, aralarına Çinli, Japon, Alaman ne varsa almışlar hepsine Kahve Molası Marşı söyletmişler. Helal olsun size Cidde'li kahveciler. Bu durumu Beyhan ya da Kamuran'ın yazması artık farz oldu. Haydi bakalım pamuk parmaklar klavyeye. Yalnız ortada bir muamma var ki çözümü henüz bende yok. Yaş gününe konu olan sayı doldurulan yaş mı yoksa girilen yaş mı olur? Şimdi biz 3 seneyi doldurunca dördüncü yaşgümüzü mü kutlarız yoksa üçüncü yaşgünümüzü mü? Valla benim için farketmez, siz ne derseniz deyiniz. Benim için Kahve Molası yeni doğan bebek kadar ürkek ve canlı, seksenlik dede kadar da tecrübeli ve ağırbaşlıdır. Bu vesile ile bana türlü şekillerde ulaşan tüm kahvecilere Kahve Molası adına teşekkür ediyor, kucak dolusu sevgi yolluyorum. Sizlerin ilgisi sürdüğü sürece biz daha ne yaşgünleri göreceğiz, bu da birşey mi?
Malumunuz dün akşam derbi gecesiydi. Derbi sonucu bizim için hüsran olsa da, heyecanı, pozisyonları, golleri ve olaylarıyla bomba gibi bir maçtı. Ben epeydir böyle bir seyir zevki almamıştım. Maçtı, yorumdu derken matbaayı çok geç açtım. Şu anda saat 3:00 e geliyor ve benim bir yarım saatlik işim daha var. İzin verirseniz bugünlük burada keseyim ve sizleri güzel yazılarımızla başbaşa bırakayım. Hoşçakalın.
Dergilerimiz Buybye.com'da.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Yukarı
|
Deniz Fenerinin Güncesi: Seyfullah Çalışkan |
KARDAN KONSERVE OLMAZ
“Beni de bir yazında anlatsana. Sendeki kendimi çok merak ediyorum. Beni nasıl anlatırsın? Düşün bakalım biraz, sen mutlaka yazacak bir şeyler bulursun.” Farkında olmadığını biliyorum. Lisedeki fizik öğretmenimden sonra bana en zor ödevi sen verdin. Bana biraz zaman tanımalısın. Aklımdaki dosyalarını karıştırmalıyım. Paylaştıklarımızdan yola düşüp, bende kalan izlerini sürmeliyim.
Bütün Yaseminler bende, yaz akşamları ve İzmir kokar. Narin dallarında eski bir aşkın ipeksi beyazı anılarıma dokunur. Uzatıp ellerimi tutamam. Uzaktan bakarım, sokulamam. Bütün Yaseminler körfeze Karşıyaka’dan düşen yalıların beyaz gölgesi gibidir. Vapur iskelesi simit kokar. Uyku mahmuru sokaklarda sabah güvercinleri, gençliğimin en deli, en taze sabahlarını anlatır.
Gözlerinden, yüzünden, veya saçlarından söz etmek istemiyorum. Aynaları kızdıracak bir gülüşün bile yok bende. Öfkelerine yabancıyım, kızgınlıklarına ve inadına... Yinede ortak bir şeyler var aramızda. Yol yol yanmış çeltik anızlarına yüksek bir tepeden bakarken birlikte susmak gibi. Akşam güneşinin gümüşe boyadığı suların akşamla birlikte bakıra boyandığı o büyülü dakikalarında yatmak gibi...
Bütün yazdıklarını okuyup senin için rüyaya yattım. Daha kabuk bağlamamış yaraların vardı. "Kimdi o, şimdi nerede" diye sorsam. Kanayacaklardı ve sen ağlamaya başlayacaktın. Demedim... "Sen çay severdin değil mi?" dedin. Telaşla kalktın, geç kalmışçasına... Mutfağa giderken yüzünde o çok bildik, o çok alışılmış gülümsemeni de götürdün. Gazete eşantiyonu iki fincanla geri geldin. Konuşacak, konuşmaya başlayacak bir laf arıyorduk. Bulamadık, sustuk...
"Yanlıyorsun, bu ilk karşılaşmamız değil." Daha ikindi vakti ayazın indiği bir dağ köyündeydik. Evin taş duvarına yaslanmış isli ocakta meşe kütükleri yanıyordu. Duvara asılı gaz lambası ışığında yoksulluğu konuşuyorduk. Başında ağaç baskı kenarları iğne oyalı beyaz bir yazman vardı. Görünmez, usul adımlarla ocağa gelip, çömlekteki fasulyeyi karıştırıyordun. O zamanlar eve gelen yabancılara bakmak günahtı. Bakmadın... Yeni yeni uzak, ıssız köylere salgın bir hastalık gibi göç sevdası düşmüştü. Bütün gelinlik kızlar kendilerine şehirli bir kısmet çıkmasını düşlüyordu. Bütün delikanlılar asker dönüşü fabrika işçisi olmayı kuruyorlardı. Uykunun dipsiz derinliklerinde zengin oluyorlar, araba alıyorlar, bahçesi çiçeklerle bezenmiş bir apartmanın üçüncü katında oturuyorlardı... Sabaha kadar, geceler boyu, uzun zemherilerde...
“Seni herkesten çok tanıyorum. Bana öyle şaşırmış gibi bakma.” Ben seni görmemiş olmanın, gizemin tezgahında düşten mekiğimle çoğaltıyorum. Çaresiz, merakımın her gün mayaladığı bir göl oluyorsun. Bir parçan dağlardan aşağıya koşuyor. Her sabah beyaz dantelli eteklerinle denizleri kucaklıyorsun. Her sabah bıkmadan usanmadın dalgaları okşuyorsun. Gördüğüm her insandan bir tutam alıyorum. Küçük bir kıvrım, biraz gülücük ve hüzün. Ve yeniden her sabah Seni baştan yaratıyorum. Sevdasına kentler yakılan, canlar telef edilen o bütün masallarda söylenen tanrıçayı yaratıyorum. Adına Yasemin diyorum… Duvarları kireç badanalı suratsız odamda geceye seni haykırıyorum. Geceme ağlamaklı bir pırıltıyla gözlerin yağıyor. Munzur’da kırk göz ışık, kırk göz pınar olup, nefes nefese bana geliyorsun.
“Bu kadar çabuk kızılır mı? Övgüler yazmayı bıraktım işte.” Her şeyi yazmadığıma aldırma. Bir haftadır tırnağında gezen Hint Mürekkebi’ni de seviyorum. Sandık başkanı sana torpil geçmiş. Neredeyse bütün parmağını boyamış. Bir tahminde bulunayım mı? Sen yine derse geç kalmışsın. Ne zaman telaşlansan burnunu üstünde birkaç damla ter birikir. Süveterinin yakası bozulur, çantan omuzundan sırtına kayar. Yalnız ve telaşlı olduğunda yürürken başını çok sallıyorsun. Buna biraz dikkat etmelisin. Seni çok hantal gösteriyor. On yıla varmaz sen kel kalırsın. Dikkatini derse verdiğinde yada okurken saçınla çok oynuyorsun. Benden söylemesi...
Ben usta bir yalancıyım. Kardan konserve olmaz, yağmurdan sigara kağıdı... Taş yerinde ağırdır, sevda acemi bir yürekte. Boşuna üzülme, kuşlar bu bahar yine dönecekler, yaz meyve yüklü dallarıyla güneşe gerinecek. Her fırtına sonrası denizler ipek ışıltılarına yeniden sarınacaklar. Tek gerçeği ömrümüzün; ıssız gecede uzun uzun eceli çağıran baykuş ile annemizin kucağından bir ninninin sıcaklığına yeniden sarılmaktır.
Seyfullah Çalışkan seyfullah@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 13 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
|
Arap Kahvesi : Beyhan Duffey OLMAMIŞ HÜSNÜ BEY - Bebek Bakıcısı |
|
İyi haftalar efendim.
Şu sıralar havalar yavaştan yavaştan ısınmaya başladı bizim buralarda.
Bu sabah evdeki hareket biter bitmez Sabahat Hanım evi şöyle üstten yalan yanlış bir temizleyip ortadan kayboldu. Bugün uzaktaki bir tanıdıkları hanımın günü varmış. Bizim apartımandan bir kaç hanım ve Sabahat Hanım otobüse binip gittiler. Vallahi sabahın köründe takmış takıştırmış sürmüş sürüştürmüş öyle sokağa çıkmamışlar mı, işkillendim ben bu durumdan efendim. Ne bu böyle ikinci sınıf gazino sanatçıları gibi ağır makyajlar, kokona kadınlar gibi allı güllü fistanlar. Tezelden Sabahat Hanım’la konuşmalı, şu otobüsle gidilen uzak komşu gezmesinden vazgeçirmeli. Bizim mahallenin suyu mu çıktı canım?
Ben daha üzerimdeki pijamalarımı değiştirmemiş, pencere önünde dikilmiş Sabahat Hanım önderliğindeki dedikodu timinin tıngır mıngır sallanarak otobüs durağına gidişini izlerken zil çaldı. Hayırdır sabahın bu saatinde! Bizim çocuklardan biridir, evde birşeylerini unuttularsa…
Yok, gelen bizim alt komşu. Hanım hanımcık güzel bir gelin. Kocası bir şirkette muhasebecilik eder. Bu kızcağız da hemşire. Çok saygılı çocuklardır. Bayramda seyranda kapımızı çalar, el öpmeye falan hep gelirler. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde okurken tanışmış, sözleşmiş, evlenmişler. Kızın ailesi Ankara’da oğlanınkiler de Çankırı’da oturuyormus. Çok sessiz, işinde gücünde insanlardır yani. Bir kaç ay önce de bir güzel bebekleri oldu. Vallahı ben adını getiremiyorum. Bir tuhaf ismi var çocuğun. Şimdiki isimler modern olacak diye söylemesi bir zor, anlaması başka zor isimler koyuyorlar çocuklara. Bunun ki de onlardan bir şey.
Kızcağız günaydın-münaydın demeye kalmadı kaşla göz arasında bebeği kucağıma tutuşturup, koca bir naylon torbayı da kapının ağzına koyup patır patır merdivenlerden inerek, gitti. Kucağımda minicik yavru kalakaldim. Neyse gelir belki. Acelesi falan varsa sabinin. Belki de bakkaldan birşey alıp dönecek.
Minik pek sevimli. Gözlerimin içine bakarak gülümsüyor. Alttan üstten birbirinden ayrık dört dişi çıkmış. Ben de biraz yaşlanınca bu bebeğin ağzına dönecek benimki de. Hayat işte onunkiler arttıkça benimkiler bir bir eksilecek…
Bebek üşümesin diye kapıyı kapatıp salona girdim. Annesi de gelince elbet zile başar. Amanın de amanın. Ne de şirinmiş bu bebek, ne de güzelmiş bu bebek… Yahu çocuğun adını aklıma getireceğim bir türlü bulamıyorum. Yani yok dilimin ucunda ama bir türlü çıkmıyor. İremda mi, Miremda mı işte öyle birşey. Odaya girip de ısınınca battaniyesinin içinde kıpırdanmaya başladı. Belli ki dışarı çıkmak istiyor. Gel bakalım minik, kurtaralım seni oradan. Küçük bir çocuğu kucağıma almayalı ne çok olmuş. En son Orkun’u almıştım. Söyle böyle yedi senesi var. Yine de unutmamışım çocuk tutmayı. Helal olsun sana be Hüsnü. Vallahi sen daha kaç torun büyütursun de, bakma bizimkilerin başka çocuk yapmaya hiç niyeti yok.
Minik bebek bir müddet yerde kendi kendine oynadıktan, tanımadığı bu evi iyice kolaçan ettikten sonra, sıkıldı. Yavaştan yavaştan zırıldanmaya başladı. Sonra susturabilene aşkolsun. Kucağıma mı almadım? Eline ekmek mı vermedim? Ayağımda sallayıp susturmaya mı çalışmadım? Bizim torunların oyuncaklarından mı vermedim? Televizyonu mu açmadım, izlesin diye… Yok, susmuyor!!.. Yahu annesi de bir türlü gelmez oldu. Sabahat’da güne gidecek bu günü buldu. Annesi çabuk dönmezse ne yapacağım ben bu çocukla ?
Bebeği kanepeye oturtup dış kapının ağzındaki torbayı almaya gittim. Aman efendim geri döneyim ki bir de ne göreyim, çocuk yüzüköyün yere düşmemiş mi. Allahtan bizim salonun merinos halısının tüyleri uzun ve pek bir yumuşaktir. Eh ! annesi de bebeği lahana gibi kat kat giydirmiş. Böylelikle çocuk yumuşak iniş yapmış kanepeden. Ben ne anlarım çocuk bakmaktan pirim? Elimden bir kaza çıkmadan geliverse barı annesi.
Torbadan bir kaç yumuşak oyuncak, bir iki tişört ve pantolon, hazırlarından iki adet çocuk bezi ve bir de yarısına kadar süt dolu biberon çıktı. Hay aklınla bin yaşa kızım. Bunu şimdi bebeğin ağzına dayadık mı, tamamdır. Hakikaten de bebek biberonu kucağımda cork…cork.. emerken ayaklarıyla havayı tekmeledi, yüzümü tırmaladı, gözlüklerime asıldı… türlü numaralar ve şaklabanlıklar eşliğinde sütünü bitirdi. Amanda bir neşesi yerine geldi sormayın. Yavaştan da emekliyor. Koydum halının üstüne bir orada bir burada… Ben de peşisıra…
Epeyce bir zaman oynadıktan sonra korkulan oldu. Aman üzerindeki tulumu çıkarmamla kokonon odaya dağılması bir oldu. Söyle kıçının kenarından içeri bakayım ki bir de ne göreyim? Ağzına kadar doldurmuş bezini. Yahu mübarek, bizim oralarda bir deyim vardır “kıl yemiş urgan sıçıyor” diye. Altı üstü yarım şişe süt içti bu kadar çok ve katı şey yapmayı nasıl bacermiş, şaştım doğrusu… Siz şimdi bütün sakarlığımla çocuğun pisliğini sağa sola bulaştırmakla kalmayıp neredeyse içine düştüğümü sanıyorsunuz değil mi? Avcunuzu yalayın. Kanepenin üstüne örtüsünü örttüm. Yanıma da bol tarafından tuvalet kağıdı aldım. Bir de çocuk bezi. Geçtim işin başına. Çocuğun altını açar açmaz her ne kadar kokudan bayılacak gibi oldumsa da bu koku yine de bizim Ahmet’in arkasından tuvalete girme talihsizliğinden daha iyidir.
Bebeği püripak yapıp bir güzel ayağımda sallayarak uyuttum. Annesi gelinceye kadar da mışıl mışıl uyudu. Bu kızcağızın acil bir işi olduğunda bebeğini arada sırada bizim hanıma bırakırdı. Laf aramızda ne zaman bebek bize gelse Sabahat Hanım cıyak cıyak ağlatır, bir türlü susturmayı beceremezdi. Demek sorun bebekte değil bizim Sabahat hanımdaymıs. Baksana gıkı çıkmadı benimleyken.
Kızkardeşi Ankara’dan gelmiş de onu almaya garaja gitmesi gerekmiş. Bebeği de sabahın köründe, soğukta yanında götürmek istemediğinden bize bırakmış. Uyuyan bebeğini kucağımdan alırken Sabahat Hanım teyzesine teşekkürlerini iletmemi istedi. Gülümseyip, olur iletirim kızım dedim…
Haftaya görüşünceye kadar minik bir bebeğin yanağından öpecek kadar şanslı olun… Saygılarımla efendim.
Beyhan DUFFEY - Cidde / Suudi Arabistan duffey@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 13 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
|
Kahveci : Alper Kutay Erke Umuda Mektuplar (2) |
|
Masam darmadağın, biraz önce zor bela buldum sana yazabilmek için kalemimi, kağıt dersen ondan daha çok birşey yok zatenmasanın üzerinde, hangi yazı hangisinin devamı bir bilebilsem! Bir türlü derli toplu göremedim ben bu masayı zaten, biraz evvel de aynı masada bir ziyafet çektim ki kendime sorma! Tam üç dilim beyaz peynir, sekiz, on zeytin, biraz da dünden kalma gül reçeli. Çayı sonraya bıraktım, birazdan demlenir, yazarken iyi gidiyor hani; tıpkı bir meze gibi... Çayım olmasa neyapardım ben bilmem ki, bir de sana yazdığım bu mektuplar... Biliyor musun alıştım artık geceleri böyle yazıp durmaya, şu karşı camide ezan okuyan müezzinle uykularımız vardiyalı zaten, o uyanmadan bana uyumak yok!
Hani geçenlerde mücadelerden bahsetmiştim sana, bende iki gündür öyle bir mücadelenin içerisindeyim ki sorma.
Zaten toplu iğne kadar bir vücudum, avuç içi kadar bir uykum var onu da sineklere armağan etmeye hiç niyetim yok! Ne zehir kar ediyor ne pencerelere çektiğim sineklikler, bir uyusun diye gözümün içerisine bakıyor keratalar. Bazen öyle kızdırıyorlar ki bağırıp duruyorum odanın içerisinde deli gibi "ulan bulamadınız mı benden başkasını?" bir de cevap veriyorlar üstelik, "vızzz ekmek kapısı işte ne yapalım abi..." İşte böyle, kavga dövüş sürüyor yaşantımız, her mücadele biraz daha içerisine çekiyor bizi yaşamın, "öyle dışarıda kollarını birbirine kavuşturup bakmak yok, gel iki kürekde sen salla bakalım" diyor.
Neler yaşamadık ki, neler görmedi gözlerimiz, keşke hep şu masanın dağınıklığıyla ve sineklerle olsa mücadelemiz. Fakat biliyormusun arasıra uzaklaştığı olduda hiç kaybolduğu olmadı umudun, çünkü hiç bıkmadım arkasından koşmaktan, her mücadeledeo yanımda oldu.
Biliyorum sen benden daha umutlusun artık ve kabullenmiyorsun yenilgileri, artık inadına ıslık çalabiliyorsun, gülümseyebiliyorsun kan ter içerisinde kalsan bile ve tekerlemeler söyleyip şiirler okuyabiliyorsun yaşamın seninle dalga geçtiği zamanlarda. Biliyorum bu mektuplarıda artık o kadar ciddiye almıyorsun. Zaten ne önemi var mektupların, bu birbiri ardına dizilmiş cümlelerin? Benim tüm anlatmaya çalıştıklarım zaten senin beyninin bir köşesinde öylece duruyor, zaten sen benden daha iyi biliyorsun umutların saklı olduğu tüm köşeleri...
Çayımda bir güzel olmuş ki sorma... Gerçi biraz acı gibi ama şeker ne güne duruyor ki? Bizim müezzinde uyanmış, ne çabuk geçti bir gece daha böyle... Bak sineklerde alınmışlar sözlerimden uğramıyorlar artık mekana...
Bu kaçıncı mektup, bir sonraki olacakmı bilmiyorum, biraz saçma gelmeye başladı değil mi? Hani üzerine pul yapıştırsam belki biraz daha gerçekci olacaklar. Postacı belli, adres belli, alıcı belli... Birazdan zarfa koyup ağzını kapatıp çekmeceme atarım mektubu, aradan bir hafta geçtikden sonra çıkartır sanki ilk kez okuyormuş gibi okurum. Umuda yazıyorum ben bu mektupları, zarfı açtığımda onlar fışkırıyor zarfın içerisinden, en ihtiyacım olduğu anda tutup kulağından getiriyor bu mektuplar onları. Hoşgeldin umut, bir acı çayımı içermisin üç şekerli?
Alper Kutay Erke
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 6 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
DÜŞ SAKİNLERİNE MEKTUP
Oturup fal açan insanlar,
Bütün fallar yalnızlığa çıkar…
Elimde pili tükenmekte olan fenerimle,gecenin kör sağır bir vaktinde…Rüyalarımda açılan her bir kapıdan başka bir kapıya mülteci olarak koşar adımlarla ilerleyip farklı mekanlara açılıyorum… Her yanım sis her yanım toz bulutu her yanım uçurum….Düşmanlarım çirkin ağızlarını açmış sırıtırken karşımda,bir yandan da açlık,bir tencere kazır gibi kazıveriyordu karnımı…Yaralarımı yeni yeni unutmaya başlarken,kanlı sargılarımı yakıp duruyorum başka bir kapıda…Hesapsız yanılmalarımın,her ağrımın her ahımın her yanlış çıkan hesapta beni bir filozof yapan adımlar atıyorum…Git gide ışığını kaybeden el fenerime yapabildiğim tek şey bir ağız dolusu küfretmek oluyor.Neyleyim be? İçimden geliyor bu…Küfretmek istiyorum..!!!İşte bu yüzden rüyalara da inanmıyorum.Bilmiyorum ne kadar zaman geçti aradan,giriyorum bir ağaçlıktan içeri,koşuyorum hızımı aldıkça, soğuk terler döküp geniş alınlarımdan,telaşla etrafıma bakıyorum. Dünlerimin verdiği teselli birikintisini ceplerime sıkıştırmış,taşmaması için küçük adımlarla, büyük dalgaların karşısına çıkan bir sandal gibi tökezliyorum…Yarından bir beklentim olmadan sabrederken,karşımda sararmış yosunlar sürükleniyor. Kıyı kenarlarında çürüyen yaprakların kokusu,bu sonbaharda ölen naaşlardan yükselmiş gibi,öyle dehşet bir koku ki; açılan bir mezardan gelmiş gibi…Ummadık anda, sert bir rüzgar esiyor. Sanki bir ispiyoncu edasıyla fısıldayarak kulağıma,uyanmamı istiyor…İşgal altındaki hayatımdan tek kelime etmemiş dudağımdan…Gerçekler çırılçıplak giyinip karşıma çıkmadan,ben soyunmak istemiyorum bu suskunluğu üzerimden…
Yaşamaya dair güzel (hiç) bir şeylerim yok…Her günahtan nasibini alan kronik ahmak denilen üçüncü şahıslar arasında, en dip en kuytu yerlerde aranmayı hak edip duruyorum… Güneşin doğuşu ile batışı arasında bir sınır çizdim kendime,bir adım ilerisi tedirgin ederken beni bir diğer yanım durmadan ilerleyip gözü kapalı bir şeylere son vermenin telaşında…Sanki bu anda tanıdığım bir kadın çıkıp gelecek,alıp beni sınırlarımdan,kendi sınırlarını zorlayarak,sanki kıyamet kopacak ve son anın zevki ile karşı konulamayacak bir hazla soyunup çırılçıplak karşımda,bütün sıcaklığı ile başımı göğüslerine yaslayacak…Alev dudaklarının aydınlığında gülen beyaz dişleriyle kanatırken kolumu,ben onun siyah hışırtılı saçlarını dolayarak avuçlarımın içine,ağzından ıslak bir öpücük koparıyorum.Geniş göğsüm altında dikilen memeleriyle kıvranan bir köylü gelini gibi,ölümü dudaklarından bekliyorum…Yeni kapılar yeni rüyalar yeni rüyalar yeni hiçlikler getirirken bana,kendimi 80 basamaklı bir merdivenin önünde buluyorum. Oysa bir türkü tutturmak istiyorum makamlı makamsız…Her basamakta bütün kuvvetimden mahrum olmuş gibi tutunarak soğuk demir korkuluklara, parmaklarımın üşüyüşünü izliyorum…Beyaz mermerlere serilip yerde gece gündüz demeden hasta ruhu ile bakır bir mangal gibi yanıyorum.Kapıların ardında ölüler müzesinde sergilenen cesetler için ceplerimde sakladığım tesellileri sunuyorum avuçlarımla…Basamakların sonunda bütün sevdiklerimin vitrinde işgalini izliyordum masum bakışlar altında…Bağrışmalarım ve çığlıklarım yankılanırken yeni bir kapı ve yeni bir rüya istiyorum. Herkesin sabırsızca beklediği kırmızı noktalılardan…. İsyankar sevdalardan gözü kapalı sevişmelere kadar ne varsa acılara talip olmuş, süzülüyorum uçurtmaların kuyruğunda o kapıdan bu kapıya…Bir çıkış yolu arayan şaşkın tavırlarımla sedef işlemeli, tahta bir kapıya yaklaşıyorum.Büyük posta paketi almış gibi heyecan ve korku sararken beni…. Açılıveriyor ihtişamıyla…Zifiri bir gece karanlığında alabildiğince uzun gittikçe küçülen bir ışık noktasına ilişiyor gözlerim.Usulca açılıveriyor kökleri içimde gizli filizlerim…Bir tek söz çıkıveriyor dudaklarımın arasından istemeyerek. "Sevmek" diye söze başlıyorum,tanrının adından önce; Unuttuğumdan değil, sevmek kimi zaman ifade edebilmek kadar unutmaktır da, geçmişimi çoktan silmiş,günahlarından arınmış bir masumiyetle Söyledim…Başım dik ve yalınayak duruyorum bilmediğim bir şeylerin karşısında ( boğazına boka saplanmış esir gibi ) bir şeyler oldu bittiye varmak üzere,artık korkulacak bir şeyimin olmadığını söylüyor gece yarısı haberleri…Hayatımın didiklenmiş yanlarına gelince bir pişmanlığım var ki; dilimin ucuna gelip de söylemeye cesaret edemediğim… Uyanmanın zamanı geldi artık diyorum.Gerçekler yada yalanlar arasında sıkışıp kalmak çöküşlerin başlangıcıymış meğer…Kendini bir şeyler uğruna feda eden biri gibi, feda ediyorum kendimi nedensiz geceye…En kötü kötüyü yaşamak istiyordum, en karanlık karanlığı, en soğuk soğuğu, en geniş genişliği, en yüksek yüksekliği, en yalnız yalnızlığı, en kayıp kaybolmuşluğu.Hepsini görmek, hepsini geçirmek ki; geride bir sürpriz olasılığı, bir umut kalmasın diye…Başkalarının elleriyle dokunup başkalarının gözleriyle görüp başkalarının diliyle tatmak işime gelmediğinden başkalarının hayatını yaşamak,çatlak dudaklarda öpüşmenin zevkini verdiğinden, uzak duruyorum gündüzlerimden… Güzel hatırlanmak istermişçesine bir rüzgar olup hızla geçiyorum caddelerin üzerinden, bir yağmur olup bilmediğim şehirlere yağıyorum,sel olup yıkıyorum yanlışa dair ne varsa,derken toprak emiyor beni,belki ben bir rüya idim gerçekler için…Gerçekler uyandı ve ben bittim…
Hilesizce kucaklamak istiyorum dünyayı…
Sevgili düşlerim…
Düş'meyin artık üstüme derim..
Mehmet Güneş
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 11 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
|
YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?
Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir |
|
KOÇ (21 Mart-20 Nisan) Para ile ilgili bir meselenizin yakın gelecekte halledilebilmesi için artık yelkenleri fora ettirmenin zamanı geldi sevgili koçlar.. Yeni çevrelere girerek sıkıntılardan kurtulma fırsatını bir an evvel kullanmalısınız. Şanslarınızın yüksek olacakları devrelere girmekte olduğunuzu müjdeleyebilirim.. Ailevi problemleri olanlarınız varsa gelecek haftadan evvel kımıldamasınlar bir yerlere. Salı ve çarşamba günleri süper hareketli geçecekler, haydi hayırlısı koçlar..
BOĞA (21 Nisan-20 Mayıs) Kendinizi değer verdiğiniz bir idealinize adamakla ne kadar iyi ettiğinizi yakında anlayacaksınız boğalar. Üstelik koruyucu meleğinizin başucunuzda oluşu da çabası.. Çok çalışmanız gerekecek tamam da değmezmi sevgili boğalar yani.. Şanslı bir yatırımın eşiğindesiniz. Kaderiniz sizlere olumlu bir sayfa açmakta sakın bunu tembellik veya yetersizliklerle heba etmeyin. Hele ay sonuna doğru beklenmedik gelişmelere şahit olduğunuzda sevinçten göbek bile atabileceksiniz. Yazın bir köşeye...
İKİZLER (21 Mayıs-21 Haziran) Bir yandan miras yolu ile, sigorta veya emeklilik kaynaklı gelirler vasıtası ile mala mülke sahip olmanız için kısmetler yağmakta öte yandan ise sanki şevkiniz kırılmış sevgili ikizler. Zamanında çok arzuladığınız bir şeye bu derece yaklaşmanız bile sizleri ateşleyemiyor nedense.. Ayrıca bu pazartesi ani kararlardan kaçınmalısınız. En iyisi en kısa zamanda ufak bir yolculuk programı yapın ve streslerden kaçmaya bakın. Salı günü mesela, ne dersiniz..
YENGEÇ (22 Haziran-22 Temmuz) Gelecek günler içinde fikir ayrılıklarından doğmaları muhtemel çekişmelerin içinde bulacaksınız kendinizi yengeçler.. Şaşırmış olamazsınız buna çünkü belli bir zamandır hissetmekteydiniz eninde sonunda çıngarların çıkacaklarını.. Cesaretli ve mücadeleci olun ama asla yakıcı yıkıcı değil.. Diplomatik hünerlerinizi mesleki uğraşlarınızda bilhassa göstermelisiniz yengeçler.. Maddi konularda riskli yatırımlardan uzak durun.
ASLAN (23 Temmuz-22 Ağustos) Geçmişe dair anıların derin nefesler çekilerek yaşandıkları devrelerde oluşunuz ve dost bir insanla tekrar bir araya gelişiniz ruhunuzu hafifletecek sevgili aslanlar.. Kökleri eskilere dayanmakta olan bir hülyanıza arzu etsenizde henüz ulaşabilmiş değilsiniz. Sırf bu yüzden kendinizi bilhassa geriye çekerek nekahet devresine girmek geliyor içinizden.. Aslında iç sesinizi dinlemekten yapacağınız başka bir şeyde yok şu an.. Zihin dinlendirici seyahatlere ne dersiniz canlar.. Hakkettiniz kendinizi yaşamayı.
BAŞAK (23 Ağustos-22 Eylül) Güçlü ve bilhassa dost insanlardan gelecek desteklerle başarı dolu bir ortaklık olasılığı ayaklarınıza gelmekte sevgili başaklar.. Farkındasınız da aslında.. Yeni bir maceraya heyecanla atılmaya hazırlanmaktasınız.. Dengeli ilişkilerin insanı olarak biliniyorsunuz ve bu da çok güzel bir duygu elbette. Tavsiyem oynak faktörleri göz önünden kaçırmadan kararlı adımlarla ilerlemeye devam etmelisiniz. Dandik problemlerle yaşamlarınızı körletmemeye kesinlikle gayret ederek başaklar.. Cesur yürek olun.
TERAZİ (23 Eylül-22 Ekim) Amanın dikkatli olun bu hafta sevgili teraziler çünkü ayaklarınız kaygan zeminlerdeler.. Kısa sürecek ama yıldırıcı olması muhtemel bu devrelerin sonları neyse yine de hayırlı gözükmekteler. Sizlere tavsiyem ise umutlarınızın buharlaşmaları halinde akabinde hissedeceğiniz eziklik ve acizliklerin esirleri olmayın.. Silkelenin bir an evvel, tekerlerinize sokulan çokmaklara rağmen yılmayın sakın.. Alnınız dik olsun. Cuma günü pek bereketli bir güne benziyor, bol şanslar teraziler..
AKREP (23 Ekim-22 Kasım) Beklenmedik büyük bir kazanca hazırlanın sevgili akrepler bu hafta.. Takdir edilmenin, popülerliğin verecekleri hazları yudum yudum içmeye bakın bu arada. Tedbirleri elden bırakmadan kendilerinize olan güvenlerin doruklarda olacakları önümüzdeki günlerde diplomatik ve taktiksel davranmalısınız. İleri görüşlü ve yenilikçi oluşlarınızın meyvalarını toplayacağınız günler artık geldiler... Kestiğim kestik astığım astık vari davranışların aktörleri olmayın. Sizlere, demokrat mentalitenize ve efendiliklerinize yakışmıyor da...
YAY (23 Kasım-20 Aralık) Bir yandan zor kızan ama bir kez kızınca acımasız olabilen öte yandan da sevdiklerine, dostlarına son derece sadık kişilikleri ile bilinen yayların bu hafta işleri zor gibi gözükmekte.. Çarşamba ve perşembe günlerini ofislerinizde veya evlerinizde sakin sakin geçirmeye bakın lakin ortamlar güvenilir olamayabilecekler. Hükümet nezdinde çalışmaları olan ve neticeler bekleyenlerinize ise müjdeler var, ben söylemiş olayım..
OĞLAK (21 Aralık-19 Ocak) Mutlu bir haberin veya bir ödülün ufuklardan burçlarınıza sarktıkları şu günlerde zincirlerinizi nihayet kırmaktasınız sevgili oğlaklar.. İncelik isteyen uğraşlarda hünerlerinizi ortaya dökmeye davet edileceksiniz.. Fikir alanında ayrıca takdir edileceksiniz. İyilik ve hayırseverliği seven müşfik karakterlerinize mükafatlar var semalardan.. Hafta sonuna doğru iletişimlerde havalar parçalı bulutlu olsalarda panik yapmayın, cazibeleriniz yetecekler çetrefelli meseleleri halletmeye..
KOVA (20 Ocak-18 Şubat) Cesur ve güçlü hamlelerinizle önceleri zor gibi gözüken meselelerin üstlerine yıldırım hızı ile gideceksiniz bu hafta sevgili kovalar.. Mücadeleci karakterlerinizin sayesinde şanssız bir dönemi geride bırakacaksınız. En önemlisini de büyük bir mutlulukla söyleyeyim dostlarım, evet önümüzdeki günlerde sanki bir güneş gibi doğacaksınız, önce kendinize elbette.. Zihin dünyanız rahatlayacak ve böylece ruhunuz aydınlanacak.. Refahın, iyimserlik döneminin başlayacağı günlere az kaldı kovalar..
BALIK (19 Şubat-20 Mart) Aşklar da ve maddi konularda olsun, sosyal ilişkilerde veya kendini yaşamalar da olsun hangi alanda mücadele vermişseniz o konuda zafere ulaşacağınız günlerdesiniz sevgili balıklar.. Yılmadan verdiğiniz emeklerin karşılıkları başarıların habercisiyim ya yıldızlardan.. Diplomatik davranışlarınızın rakiplerinizi yontarak incelttiklerini gülümseyerek müşahade edeceksiniz.. Külliyetli özgüven, olmazsa olmaz özgürlüklerden bir demet, azıcıkta şehvet.. Haftanızdan sizlere kalacak hediyelerden işte örnekler...
Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 8 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
Fotoğraf: Gülendam Z.Oğuz <#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 5.566 kahveciye doğru yola çıkmıştır.
Yukarı
|
HAYATIN GÜZELLİĞİ
Hayatın güzelliği
Yeni doğan bir bebeğin,
Hayata karşı attığı ilk çığlıktadır.
Gökyüzünde kuşlarla yarışırcasına
Süzülen rengarenk bir uçurtmadadır.
Martıların yüzünden silinmeyen gülümsemelerindedir.
Güne merhaba diyen
Günaeşin sabah kızıllığındadır.
Kağıt ve kalemin çılgın raksındadır.
Kır çiçeklerinde uçuşup duran
Küçük bir arının vızıltısındadır.
Gecenin karanlığında duyulan
Cırcır böceğinin sesindedir.
Karanlıkta kayıp giden bir yıldızın ardındadır.
Hırçın rüzgarın çaldığı ıslıktadır.
Rüzgarla ağaçların birlikte söyledikleri
Eskimeyen sevda türküsündedir.
Kıyıları okşarcasına döven denizin
Dalga sesindedir.
Sonbaharda her yeri kaplayan
Hazan yapraklarındadır...
Bir ninenin torunlarına anlattığı hikayelerdedir...
Otlarla oynaşan küçük kedi yavrusundadır...
Dağları saran sis bulutlarının
Ardında bıraktığı çiy taneciklerindedir.
Bir sabah uyandığında
Dışarıda görülen
Lapa lapa yağan karın beyazlığındadır...
Yalnızlığa hüküm giymiş yüreklerin
Yükselen feryadındadır...
Bir kalp atımı kadar yakın,
Bir kol uzunluğu kadar uzak sevgidedir...
İnsanların derinliklerinde sakladıkları
Çocuksu yüreklerdedir...
Bir genç kızın yüreğindeki
Gizli sevdasındadır...
Özlediği ama hiç gelmeyen sevgilisidir...
Belkide hayatın güzelliği;
Tüm olumsuzluklara karşın
Bir kardelen misali ortaya çıkıveren
Mutluluklarda saklıdır....
Zümrüt BATUR
Yukarı
|
Altıma ederim daha iyi yahu
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan Yamağı : Cem Özbatur |
|
http://www.buybye.com/detail.asp?PRODUCT_ID=F102A9K935M714ID1 "ALIŞVERİŞİN GÜLER YÜZÜ". Kahve Molası Dergimiz artık Buybye.com'da. Kredi kartınızla derhal satın alıp adresinize gönderilmesini sağlayabilirsiniz. Hatta dergiyi taksitle almanız bile mümkün. Tabi hepsi bu kadar değil. Dergi için gitmişken tüm reyonları dolaşmakta yarar var. Pekçok ürünün yanında hormonsuz doğal domatese özellikle dikkatinizi çekerim.
http://www.kanbankasi.gen.tr ...Sizi duyarlı olmaya davet ediyoruz! Toplumumuzda bir damla acil kana ihtiyacı olan, yarına umutla bakmak ve gülmek belki de tekrar eskisi gibi mutlu olmak isteyen bir çok insan var. Acil kan ihtiyacı olan insanlara yardım etmek için lütfen bu mesajı önemseyin! Kan vermeye sıhhi bir engeliniz yoksa kan verin. Acil kan duyurularında bulunan kimselere yardımcı olun, Yarınlara umut olun. Can verin. Hayat verin! Bir yaşamın umudu olun!.. Lütfen vakit ayırın; ama yarın değil, hemen bugün.
Satın almak istediğiniz aracın çalıntı veya rehinli olup olmadığını anlamanın en basit yolu http://www.araba.com.tr/service/ kısayolunda. Araç sorgulama kısmına tıklıyorsunuz, boşluğa sorgulamak istediğiniz aracın plakasını yazıp "sorgula" butonuna basıyorsunuz. Ayrıca bu kısayolda işinize yarayacak T.C. kimlik no, Trafik cezaları ve otomobil sözlüğü gibi kısayollar da mevcut.
İstanbulda aradığınız adresi bulmanın en kolay yolu haritaya bakmaktır. http://www.istanbul.net.tr/istanbul_harita.asp kısayolunda flash olarak hazırlanmış bir İstanbul haritası var. Ama bu kadar detaylı olmasına rağmen siz bu haritada bile doğru noktayı bulduğunuza kesin emin olmayın. İstanbulda yaşayanlar bilir, her an yollarda ani değişiklikler yapılabilir. Bu haritayı sadece ulaşmak istediğiniz yerin nerelere yakın olduğunu tespit için kullanın. İstanbulda adres arayanlara kolay gelsin.
...There are 6,800 known languages spoken in the 200 countries of the world. 2,261 have writing systems (the others are only spoken) and about 300 are represented by on-line dictionaries... İçerisinde Türkçe'nin de bulunduğu bu geniş kapasiteli sözlük için http://www.yourdictionary.com/languages.html#table bir tık.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
ReNamer 1.73 [1 MB] Windows Free
http://www.snapfiles.com/dlnow/rdir.dll?id=109057 Bazen onlarca dosyanın ismini 1 seferde değiştirmek istemişsinizdir. Örneğin dijital fotoğraf makinanızdan anlamsız isimlerle aldığınız resimleri ilgili olduğu günün adıyla yeniden düzenlemek istemez misiniz? O zaman bu program imdadınıza yetişebilir. Herkese tavsiye edilir.
Yukarı
|
|
|
|
|
|