|
|
|
25 Nisan 2005 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Aman bir daha olmasın!.. |
İyi haftalar,
Geçtiğimiz Perşembe gecesi başıma gelenleri tekrar yaşarmıyım endişesiyle biraz acele ediyorum. Cuma günkü sayımızı okuyamayan kahveci dostlardan özür dilerim. Ama işte oluyor böyle durumlar. Herşey bitmiş, sadece sunucuya yükleyip fitili ateşlemeye sıra gelmişken 3 dakikalığına kesilen elektrik sonrasında bir anda duvar olan ADSL hattım ve telefonum elimi kolumu bağladı. Hazır ve güzel olduğuna inandığım bir sayıyı bir türlü gönderememek epeyce üzücüydü. Aslında hemen pes etmedim. Ha gelir, şimdi gelir diyerek yarım saatte bir alarmını kurduğum telefonumla kucak kucağa sabahı ettim. Ama nafile, telekomun fendi beni yendi. Napalım sağlık olsun. Ertesi gün, sağlığımdan endişe duyarak bana türlü şekillerde ulaşıp halimi hatırımı soran dostlara da çok teşekkürler. Merak etmeyin acı patlıcanı kırağı çalmaz. Çalsa da tez elden haberiniz olur.
Dergilerimiz bugün itibariyle yurdun epeyce bölgesine birer ikişer de olsa ulaşmış durumda olacak. Gün içinde tam listeyi ilgili sayfalara ekleyeceğim. Abonelerimize dergilerinin ulaşmış olması gerekiyor. Eğer bu akşama kadar hala ulaşmamışsa bana mutlaka bildirin. Hafta içinde bu konuda kendileriyle yemekli bir toplantı yapacağım. Artık yemek mi yeriz yoksa birbirimizi mi bunu o anki ruh halim belirleyecek. Neyse vakit ilerledi, başıma birşey gelmeden ben burada kesip gönderime başlayayım. Sizleri de epeyce tanıdık bir melodinin değişik bir yorumuyla başbaşa bırakayım. Hepinize güzel bir çalışma haftası diliyorum. Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Yukarı
|
|
Kaşif Kahveci : Betül Ayhan Ey Ruh! Geldiysen Bana Beni Anlatsana... |
|
Ben paranoyak mıyım? Hayır değilim. Geçenlerde Editör de aynı soruyu sormuştu kendine hani, sonrasında bu soru içimde yankılanmaya devam etti. Kendimi paranoyak olmadığıma ikna ettim, sizi de edeceğim, ısrarcıyım.
Yıllar önce Rusya parlamento binası bombalanmıştı hani hatırlar mısınız? Sonra da Çeçenistan'a parlamentoyu bombaladılar diye savaş açılmıştı. Sonradan sonradan bombalama eylemini Çeçenistan'ın düzenlemediği, savaş açabilmek için Rusya'nın kendi kendini bombaladığı haberleri yayılmıştı.
ABD'deki kulelere uçak çarptığı haberini ilk duyduğumda aklıma Rusya menşeli bu olaylar geldi. Bir çoğumuz gibi ben de 'ABD'nin kendi işidir' demiştim. Zaman içinde benim gibi düşünenlerin haklılığını ortaya döken deliller çıktı. Buraya kadar beklenen olaylardı da delillerin ortaya çıkmasından hemen sonra gazetelerde sayfa sayfa anlatılan 'saldırılar önceden ihbar edilmişti, ama ilgili personel belgeleri sümen altı ettiği için önlem alınamadı' türü haberleri şaşkınlıkla karşıladım.
Kendimce senaryoyu kurmaya çalışıyorum; ABD (Busht - Beyaz Uğursuz Sarayda Hortlayan Teneşiregelesice- de diyebiliriz) Afganistan'a savaş açabilmek için böyle bir saldırı tezgahlıyor benim senaryomda. Amaç belli, sonrasında yaşananlar malum... Sonra bizim meşhur dış mihraklara benzer mihraklarla Busht amca arasında anlaşmazlık oluyor. Bu mihrak amcalar Busht'a göz dağı vermek için 'hııı bak dediğimizi yapmazsan seni cıs yaparız' diye saldırının Afganistan işi olmadığını, 'içerden' birinin bu işe destek/organizatör olduğunu beyan eden delilleri kamu oyuna bildiriyor. (Bu arada benim en sevdiğim delil saldırganın yıkıntılar içinde bulunan pasaportu. Sen uçakla gökdelene çarpıyorsun, patlıyorsun, heryer toz, duman ve kül ama pasaport sağlam. Yüksek ısıya dayanıklı bu pasaportu yapan teknoloji karşısında saygıyla eğiliyorum. Bir de merak ediyorum, bir kamikaze pilotu neden yanına pasaportunu alır? Ne yani, 'kurtulursam lazım olur' diye mi düşünmüş?!) Mesajı alan Busht amca ikna oluyor, akabinde 'evet ABD hatalıdır, saldırı önceden ihbar edilmişti ancak tedbirsiz davranıldı. 'Kasıt yok sadece ihmal var' mesajı veriliyor. Biz de yutuyoruz, yutmazsak gargara yapıyoruz. Hoş kasıt da olsa ihmal de olsa kim takar, takanlar ne yapabilir veya ne yapar? O da ayrı bir tartışma konusu. Son haberin de senaryoda yerini bulmasıyla şaşkınlığım geçiyor.
Türk medyasının durumu malum. Canının istediği bir haberi gündem yapmak için ne yapılması gerektiğini hepimiz (kesin verilerle bilmesek de) az çok tahmin edebiliyoruz. Yabancı medya hakkında bilgim yok ama durumun çok da farklı olmadığını düşünüyorum. Daha öncekilerin üzerine bu haber silsilesi eklenince televizyonda veya gazetelerde yayınlanan haberlere olan ilgim tamamen kayboldu, güvenim ise zaten çoktandır yoktu. Şimdi çıkan her habere şüphe ile bakmak beni paranoyak mı yapar? Yapmaz. Demek ki neymiş, ben paranoyak değilmişim...
Tamam, paranoyak değilim, sorun kalmadı -mı acaba? Üniversitedeyken bir hocamız 'çocuklar siz mühendis olacaksınız, işiniz problem çözmek. Probleminiz yoksa problem yaratın ve onu çözün' demişti. Sanırım fazla ciddiye almışım, canım isterse sorun çıkarmakta üstüme yoktur... Teknik bakış açısı ile doğru bir tez olabilir hocamınki ancak iş hayatına farklı bir sektörden daldığım için teknik uygulamalardan uzağım. Dolayısı ile ben de bu tezi diğer alanlarda uygulama yoluna gidiyorum. Tamam sakat bir ideoloji farkındayım ama bu da benim arızam işte, yapacak bir şey yok, varsa da ben bu halimden memnunum bir şey yapmaya niyetim yok...
Lafı uzatmadan beni 'paranoyak değilsem neyim' sürecine getiren olayı anlatayım;
Televizyon ve gazetelere küstükten sonra ev içi sosyal aktivitelerimi kitap-bilgisayar-radyo üçgeni ile sınırlı tutmaya karar verdim. Kafama göre radyo bulma çalışmalarım sırasında 'MGD'nin düzenlediği yarışmada Yılın En İyi Radyo DJ'i ödülünü açık farkla aldık' anonsunu duydum. Her şey böyle başladı...
'Neymiş ki bu' diye dinlerken ödüllü DJ Zeki Kayahan Coşkun'un 'Türkleri Anlama Kılavuzu' isimli kitabından haberdar oldum. Nasıl yani? Kendimizi anlamak için kılavuza mı gerek duyar olduk? Hadi canım daha neler! derken merak dürttü beni, her derde deva gözünü sevdiğim internetten araştırdım kitabı. Aaa gerçekten de Türkleri anlatıyor. E benim de pempe nüfus cüzdanım var, dolayısı ile beni de anlatıyor. Hani hepimize gelen e-postalar vardır ya, 'memleketimden insan manzaraları' diye, işte onun kitap hali. Bize özgü, özünde anlamsız ama doğalmışcasına kabullendiğimiz hallerimiz... Derken kendi hallerimi düşündüm. Özünde anlamsız olan ama doğalmışcasına sergilediğim, nevi şahsıma münhasır yüzlerimi yani. Nasıl gereksiz şeyler çıktı ortaya tahmin edersiniz. E peki bu kadar gereksiz şeylerse ben bunları neden yapıyorum? Tüme varım mı denir yoksa tümden gelim mi bilemem ama sonuçta geldiğim/vardığım nokta 'paranoyak değilsem ben neyim' sorusu oldu.
Birinci etap tamam, sorunu yarattık şimdi de çözüm üzerinde çalışıyorum. Bu arada acaba diyorum, Zeki Kayahan Coşkun Bey gerekli bilimsel ve ilimsel incelemeleri yaptıkdan sonra 'Bet'i Anlama Kılavuzu' da hazırlar mı? Hazırlarsa epey zaman önce 'çok zor bir insansın bet yaaa' diyen arkadaşıma özel olarak göndereceğim. Yok hazırlamazsa ki yüksek olasılık budur, ruh çağırıp ona sormayı düşünüyorum;
"Ey Ruh! Geldiysen Bana Beni Anlatsana..."
BeT
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 8 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
|
Arap Kahvesi : Beyhan Duffey OLMAMIŞ HÜSNÜ BEY ve YTL |
|
İyi haftalar efendim.
Bizim burada yaz kış demeden, hergün kurulan bir semt pazarımız vardır. Sabahat Hanım listesini hazırlayıp, günaşırı beni bu pazara yollar. Ben de hiç şikayet etmem gitmek için. Hem evden biraz da olsa uzaklaşmış, iki değişik insan yüzü görmüş olurum. Emekli olaliberi bir tuhaflaştim zati. Mecbur kalmadıkça evden çıkasım gelmiyor. Çalışmadığım için kendimi suçlu hissediyorum. His işte efendim kendiliğinden gelip çörekleniyor insanoğlunun içine...
Sabahat Hanım akşamdan listeyi hazırlayıp elime verir. Ondan sonra da onu unuttum, şunu unuttum diye diye sabaha kadar listenin kuyruğuna eklediklerinin bir türlü sonu gelmez. Ben evden ne kadar erken çıkarsam o kadar leyhimedir. Çünkü evde kalışın her saniyesinin bedeli listeye girecek yeni bir şey anlamına gelir. Ben alelacele ayakkabılarımı giyinip, şapkamı kafama koyuncaya kadar hala düşünmektedir Sabahat. Unuttukları varsa (ki istisnasız hep vardır) yetişirse arkamdan merdiven boşluğundan, yetişemezse pencereyi açıp oradan bağırır. “Mahlep almayı unutmayasın Hüsnü Bey. Torunlar şekerli ekmek istedi de”....
Ben cüzdanımın içinde para olunca yolda yürümeye korkarım ne yalan söyleyeyim. Hani öyle para dedimse de çok para falan sanmayın. Nedir ki, epi topu bir emekli maaşı. Cebimde para olunca sanki karşımdan gelen adam yüzümü okuyormuş, cebimde para olduğunu biliyormuş, şimdi bana saldıracakmış gibi paniğe kapılıyorum. Yani Allah bilmiş benim para korkağı olduğumu bir zavalli emekli yapıvermiş. Haşa bir de iş adamı falan olsaydım nasıl yaşardım bu korkuyla değil mi efendim?
Bizim buralarda pek olmaz ama geçenlerde diğer blokta oturan komşulardan birinin ikinci kattaki evine hırsız girmiş. Adamlar yatak odasına kadar girip pantolonunun cebinden adamın maaşını almışlar. Adamlar öyle de rahat ki, yakalanmaktan bile korkmuyorlar. Mutfak masasında oturup sigara tellendirmişler. Bir de dalga geçer gibi masanın üzerine bir gül bırakmışlar. Yahu ev sahipleri de ölüm uykusuna mı yatmıştır nedir kardeşim, bu kadar da derin uyunmaz ki. Dedim ya bizim buralarda bu tür vakalar ender oluyor ama oluyor işte. Bir de İstanbul’daki kap-kaç olaylarının çokluğu ve sonuçları bile bizim burada ödümüzü şeyimize karıştırıyor.
Şimdi yeni yılla birlikte Yeni Türk Lirası’ (YTL)’na geçilmesi güzel oldu. Çok yakında inşallah beni de pek bir rahatlatacak azizim. Neydi o öyle, iki kuruşluk birşey al. Cüzdanı aç. Deste deste para. Say babam say. Ver babam ver. Hani cüzdanımızın kabarıklığını bir ecnebi görse bizi mültimilyoner sanacak. Şimdi öyle mi? Sıfırlar gitmiş. Banknotlar gıcır gıcır. Kuruşlar fıstık gibi. Sabahat Hanım geçenlerde pazardan bir de bozuk para kesesi almış. YTL’yle birlikte bozuk para kullanma alışkanlığımızın artacağını bilen girişimci ev hanımları hemen iş başına geçmişler. Pazarlarda, dükkanlarda bu el işi keselerden geçilmiyor. Pek de pratik. Koyacağım içine kuruşlarımı. Sen sağ ben selamet...
YTL’ye geçileli beri bizim bakkal efendiden şikayetler ayyuka çıktı. Küsuratları yuvarlıyormus. Elindeki malların fiyatını YTL’ye çevirirken sözde kuruş küsuratları milletin kafasını karıştırmasın diye düz hesap yapıyormus. Mesela TL fiyatı 2 milyon 750 bin lira olan şeyi 3 YTL yapıveriyormuş. Para üstü verirken de aksini. Ben işin aslını sordum soruşturdum kendisinden. İnkar ediyor. YTL olarak ödüyorlar TL olarak para üstü veriyorum işin içinden çıkamıyoruz Hüsnü Amca diyor.
Benim başıma henüz bu türden bir vaka gelmedi. Sebebine gelince, ben henüz YTL’ye geçmedim efendim. Mümkün olduğunca (ki çok mümkün oluyor) TL’yle alışveriş yapıyorum hala. Üç kuruşluk emekli maaşım kimi aç gözlü kimselerin vicdansızlığında kuşa dönmesin diye. Ama YTL ile ilgili gelişmeleri yakından takip ediyorum. Önemli olanları not bile alıyorum. Gözümün önünde birileri bu konu yüzünden bir anlaşmazlığa düşmüşse sesimi çıkarmadan sessizce takip ediyorum. Bütün bunlar ilerde benim de başıma gelmesin diye çok dikkat ediyorum anlayacağınız, çok.
Bir sene sonra artık TL tamamen hayatımızdan çıktığında inşallah ben de o güzel kuruş kesemi ve az sıfırlı gıcır gıcır banknotlarımı gönül rahatlığıyla kullanacağım.
Bugün mü, yok bugün cebimde hala deste deste TL taşımaktan mütevvellit içim hiç rahat değil.
Haftaya görüşmek dileğiyle YTL’lerinizi açgözlü ve açıkgözlülerden kollayınız efendim...
Saygılarımla
Beyhan DUFFEY - Cidde / Suudi Arabistan duffey@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 9 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
|
Kahveci : Alper Kutay Erke Umuda Mektuplar (3) |
|
Yine afakanlar bastı!... Hani soruyorum bazen yaşam o kadar tozpembemi, herşey sorgusuz, sualsiz o kadar güzel mi? Kuşlar, böcekler, martılar, bu edebiyat, bu şiirler hepsi birer aldatmaca, hepsi birer avuntumu? Yoksa daha mı realist takılmalı hayata? Acaba mantık bu tür ideolojileri yok sayarmı, yani sevgiyi, yani aşkı, yani umudu bir çırpıda siler atar mı?
Acaba bir erkeğe bu kadar duygusallık yakışır mı? Erkek dediğin daha mı sert olmalı, daha mı umursamaz, daha mı duygusuz, daha mı haşin bakmalı hayata mesela? Yani yaşam yüzünde tebessümlerle seyre dalacağın bir pembe dizi değilde ürpererek seyredeceğin bir gerilim filmi gibi birşey mi olmalı?
Bir zorunluluklar zincirimi yaşam? Yemek, içmek, uyumak, çalışmak... Yoksa her geçen gün bir diğer günün taklidimi; güneşin doğup battığı yön gibi şaşmazmı kaderler, bir tarihmi yazıp durur insanlar tekerrürlerin hakim olduğu ve bir kısır döngümü bu, dön, dolaş aynı nokta, aynı hikaye, aynı senaryo...
Renkler bir göz aldatmacası, aşklar bir gölge oyunu ve yaşamlar bir gecede bitirilecek birer roman mı?
Yani hepsinin bileşkesi boş bir kümemi? Beyhude mi sallıyoruz kürekleri sandalcı? Yani bu yazılanlar, tümü sadece kalemin bıraktığı öylesine izlerden ve her söylediğimiz umuda dair sözler birer vızıltıdan ibaret mi?
İşte öyle bir an gelir ki tüm sorular bir şimşek gibi gürülder beyninde, gözlerini kısıp bir vahşi kurt gibi düşman olursun kendine. Ayakların dolaşır birbirine tıpkı dilin gibi, ne gideceğin yer bellidir ne zırvalayacağın cümlelerinin ulaşacağı yerler...
Bir ateş, bir kıvılcım, bir ışık!!! Aslında biliyorsundur her bir sorunun cevabını! Bir devekuşu gibi gömmek başını kumlara kaçışmıdır benliğinden ve o benlik bu kadar kolay kabul edermi yenilgiyi, ürkekliği?
Yeni yürümeye başlayan bir çocuk düştüğünde bir daha cesaret edebilirmiydi yürümeye olmasaydı umut? Bir gün solacağını bile bile filizlenirmiydi gül ve yaşabilmek için bu kadar istek duyabilirmiydi insan sonunun ölüm olduğunu göre göre?
Belki de doğrudur hayatın bu kadar toz pembe olmadığı, belki herşey birer göz yanılgısı, belki herşey sadece maddeden ibaret. Belki aşk tam olarak doğruluğu ispatlanamamış bir teori, belki duygusallık bir erkeğin üzerine yakışmayan en eğreti elbise...
Olsun varsın, sarmaş dolaş yaşayalım yalanlarla, kim yasaklayabilir ki umutları ve kim zincirleyebilir benim olan sevgileri???
Alper Kutay Erke
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 8 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
Minnak'ım
Uyurken öyle güzelsin ki doyamıyorum seyretmeye - itiraf ediyorum sadece uyurken değil güzelliğin ama uyuyunca öyle masum oluyorsun ki. Dokunmak istiyorum kıyamıyorum uyanırsın diye, sonra dayanamıyorum kaçamak bir temasım oluyor yanaklarına, alnına, çenene...
Tam da aklımda kaldığı gibi, filamingolar vardı dünyanın bir tarafında - alımlıydılar, sakindiler, güzeldiler ve sonra birden sürü hareketlenmişti ve senin gibi minnak bir tüy uçmuştu bana doğru, onca insanı ıskalayıp (uçuşan tüy tek değildi ancak insan sürüsüne ulaşan tekti, diğerleri ulaşılmaz tellerin arkasında kalmıştı). Ben de şanslı saymıştım kendimi, tutup o rengi anlatılmaz tüyü saklamıştım; yıllar sonra gizlendiği yerden görüntüsü ulaşınca gene aynı karmaşık duyguyu yaşatmıştı bana.
Neden bilmem o tüye de dokunmaya kıyamam bir türlü, halbuki ne kadar da yakınımda durur. Sadece bir kol uzaklığında... Kitaplarımın hemen yanında... Büyü bozulmasın diye midir ellerime alamamam o filamingo'yu yoksa pufurluğu zarar görmesin kaygısı mıdır içimdeki? Aslına bakarsanız cengaver tarafım kuvvetlidir, bir uzatsam elimi öğreneceğim bu uzaklığın nedenini - ürkek, tedirgin, damarlarımda kanımı hissediyorum - bir taraftan hızla yukarı diğer taraftan haydi aşağı, titriyor mu kanım ne - işte orada, yakaladım sonunda! Bak elimde yıllar öncesinin filamingosunun tüyü! Avucumun içinde usulcacık tutarken onu anladım ki asıl korktuğum canımı acıtan anılarmış, onlardan kaçıp kurtulmak istermişim. Efendi gibi karşılıklı oturup uzlaştık geçmişin izleriyle -çok sevmem anılarla uzlaşmayı ama iyi oldu bu defa- o harika tüycük ile daha sık görüşebileceğim...
Yoksa sana da hatırlamak istemediğim anılar sebebiyle mi dokunamıyorum? Bu kadar kısa sürede bu kadar barış fazla olabilir mi? Yüreğim kanıyor hatırladıkça, unutmak istiyorum ama seni de yok sayamıyorum ve sen bana, bu yürek kanatan anıların yadigarısın.
Düşünürken anıları, doğayı yaşıyor bedenim; kanım, sakin vadileri aşan dereler gibi ılık ılık, derken bir çağlayan oluveriyor bir yerlerde. Boğazım çöl gibi bir yudum suya hasret. Gözlerim bahar yağmurlarını misafir ediyor, boğazıma nispet yapar gibi. Dizlerim depremleri yaşıyor, ellerim derin sularda...
Sonra yeni doğmuş bir kuzucuk görüyor gözlerim yolcu ediveriyor bahar serpintisini, burnuma uzaklardan taze ot kokusu geliyor, kulaklarımda bülbül sesi. Güneşi hissediyorum yüreğimde, gündoğumu gibi...
Ve yeni günde, anılarımla vedalaşıp seni uyandırmaktan korkmadan kucaklıyor, ıslak burnuna dost öpücüğümü bırakıyorum.
Ayşe Nur Gedik
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 10 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
KIYAMETİ BEKLERKEN
"Ve...
İnadına baktım,
Soysuz gözlerini örten utangaç kirpiklerine...
Dudağında olmayan sözüne inat,
Sudan ucuz yüreğine,
Bedava sevdim seni,
Gelişin bedavaydı,
Gidişin...
PAHALIYA MAL OLDU...!"
Kedimi bütün suçlardan mesul tutan bir sanık kürsüsünde buluyorum senden ayrı kaldığım zamanlarda... Sanki bütün cinayetleri ben işlemişim de az sonra kararım kesinleşecek,idamım verilecek bir arka bahçe sessizliğinde... Teninin lezzetinden mahrum kalarak dakikaları atlatmak bile zorken farklı bir dünyadan sokuluyorum sana... Fesatlıklarımdan soyunup, günahlarımdan arınıp, 40 tas dualı sularla yıkanmış bir yosma namusunda yaklaşıyorum sana... Kapına kadar gelip, küçük bir pencereden renksiz suretini görüyorum. Sen her zamanki gibi kuru ve sıcak bir tebessümle açıp kapını... Ayak üstü sevişmesine tanık oluyordu sokakların, bütün dünyanın gözü üzerimizde hissi taşırken, Sen bozuyorsun suskunluğunu ve dilinin ucunda dökülmeye başlıyordu kelimeler....
---(Birinci şahıs) Hoş geldin "hiç bir şeyim"
---(Üçüncü şahıs) ...
---(Birinci şahıs) Az sonra kıyamet kopacakmış, bütün Tv kanallarında bu haber var...
---(Üçüncü şahıs) Kıyameti senle istiyorum..
---(Birinci şahıs) Bende duştan çıktım. Temiz ölmek böyle olsa gerek
---(Üçüncü şahıs) Bir gün senle olmak vardı.. Ama kıyamete denk geleceğini neden tanrı istediki?
---(Birinci şahıs) Sus...
Bir yılanın sinsiliğiyle içeri girdim. Fonda Lica Daimindi (Sagapo Apelpizmena), sen karşımdasın kırmızı bir koltuğun üzerinde,dizlerini başımı koymam için hazırlarken... Ben bütün kimliklerimden soyunup uzanıveriyorum soğuk mermerlerin üzerine... Derken sen büküp dudaklarını masum bir tavırla, ruhunu almaya gelen Azrail korkusu gözlerinde,kıyamete dakikaların kalmışlığını sayar gibi yanıma uzanıyorsun...Yine dilinin ucunda söylenmeyi bekleyen kelimeler çırpınıyor...
Ve düşüyor...
---(Birinci şahıs) Hazır mısın?
---(Üçüncü şahıs)Hazırım.
---(Birinci şahıs) Beni sarsana kollarınla...
---(Üçüncü şahıs)Sonsuza kadar dedikleri bu olsa gerek...
---(Birinci şahıs) Hı hı..
---(Üçüncü şahıs)...
Bahtiyarlığımla korkuma yer vermeden, nefesin nefesime değiverdi. Sanki seni varolmuş ve olacak bütün felaketlerden korumaya yıllar öncesinden gelmiş,sarılmıştım beline... Çıplaklığın kokusu havadayken, cezp edici kokunla başım dönmeye başlıyor...Ellerim ustalığını kaybetmiş yaşlı bir sanatkar eliyle göğüslerinin dikleşen uçlarına değiyor. Dışarıda ne olduğunu umursamazken geride kalmayacak olan sokak çocuklarına kıyafetlerimizi bağışlıyoruz. Sen çıkartıp üstünden geceliğini,benim çıplaklığımla birlikte büyük cömertlikler sunuyoruz...
Karşı konulamaz bir hazla sarılırken boynuma,adını duyduğum ve hiç tanıklık etmediğim ıslak öpücüğünle karşılaşıyorum...Bütün arını kaybetmiş insanları oynuyoruz sahnede,senin elin nerede? Benim elim nerede? Biz umursamaz tavırlarla sevişmeye devam ederken... Tek vücut halinde kan ter içinde kıvranırken.. Derken kapı çalıyor bir anda...
---(Birinci şahıs) Uyanmalısın artık...
---(Üçüncü şahıs) Ne?????????
---(Birinci şahıs) Uyanmalısın...!!! Bitti bu rüya...
Ben nasıl oldu da geldim, hiç tanımadığım bir eve,
Nasıl bir utanmazlık bu ?diye sorarken kendime,
Yemin edebilirim gerçektende öteydi,
Benim vücudum,vücudunda gezerdi...
Bir dakika dalmıştım koltuğumun üstünde
Kıyameti bekliyordum bir kadının göğsünde...
"Ben her kiminle sevişsem,hala seni aldatıyorum..."
Daha NEN olayım...ONURSUZUNUM...!!!
Mehmet Güneş
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 6 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
|
YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?
Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir |
|
KOÇ (21 Mart-20 Nisan) Para ile ilgili her türlü operasyonlarda başarılı olacağınız bir haftaya girmektesiniz sevgili koçlar. Manevi güçler tarafından kollanacağınız önümüzdeki günleri havalara girerek sakın heba etmeyin. 25 veya 26 nisan da ailelerinizle ihtilaflara düşebilirsiniz. Davranışlarınız da dikkatli ve bilhassa ölçülü olmalısınız.
BOĞA (21 Nisan-20 Mayıs) Dünyayı toz pembe göreceksiniz sevgili boğalar.. Kendi kendinize yüklemiş olduğunuz sıkıntılardan sıyrılmanın tam zamanı işte. Venüs' ün getirmekte olduğu rahatlıklara bırakın kendinizi, gönülleriniz şenlensin azıcık.. İşyerlerinizde oluşan problemleri yuvalarınıza taşımayın sakın.. Arzularınız yavaş yavaş gerçekleşmekteler.
İKİZLER (21 Mayıs-21 Haziran) Karizmatik görünüşlü bir dostunuzun çok yakında bir iş teklifi ile karşılaşacaksınız sevgili ikizler. Ama hemen uçuşmamanızda yarar var çünkü bu işbirliği ihtimam isteyen, zaman gerektiren bir şey elbette. Tüm kartlar elinizde olmadığından yanılabilirsinizde ayrıca.. Yabancılarla ilişkiler hayli enteresan ve yapıcı olabilecekler.
YENGEÇ (22 Haziran-22 Temmuz) Miraslarla ilgili konularda detaylara mutlaka önemle eğilin sevgili yengeçler. Eşler ve ailelerinizle beklenmedik tansiyonlara şahit olabilirsiniz. Finansal sorumluluklarınızın özel yaşantılarınızda ki önemleri Damokles'in kılıcından daha da beter dersem yanılmış olmam herhalde... Sözlerinize hakim olun, bu hassas devreden geçerken bilhassa..
ASLAN (23 Temmuz-22 Ağustos) Aileler içinde vuku bulabilecek ufak tefek yaramazlıklara rağmen haftanız gayet hareketli sevgili aslanlar. İşyerlerinde kalpleri çarpındıracak yeni dostlukları yaşayabileceksiniz ama vazgeçemeyeceğiniz kişisel hürriyetlerinize gölge düşürmemelerine dikkat edin.. Gittikçe maneviyata yönelen yaşamlarınıza sarılın.
BAŞAK (23 Ağustos-22 Eylül) Şahane bir kısmetiniz yolda sevgili başaklar.. Çok yakında kendisini belli edecek bu şansınız artık gönüllerinizin parıldamaları mı olur yoksa sosyal aktivitelerinizde şaha kalkışınız mı, onu bilemeyeceğim. Bildiğim ve sizlere tavsiyem antenlerinizi açık tutmanız olacaktır... Enerjiler fora bu hafta unutmayın.. Fazla savruk olmayın harcamalarda.
TERAZİ (23 Eylül-22 Ekim) Belli bir zamandır ayaklarınız sağlam zeminlere basmıyorlardı bu doğru. Bilin ki gelecek günler hak ettiğiniz rahatlıkları sizlere sunacaklar sevgili terazi dostlarım.. Elbette yapılacak çok şey var, bitirilecek dosyalar vesaire.. Ama şunu unutmayın güneşin sıcacık ışınları ile sizlere yeniden doğacağı günlerdesiniz.
AKREP (23 Ekim-22 Kasım) Salı günü özellikle sakin olmalısınız.. Otoriter davranış ve anında sarfedilen sözlerinizin haklı olsanız da yanlış algılanma olasılıklarını unutmadan sevgili akrepler.. Herşeyi kontrol etmek, iki veya üç işi bir arada yürütmek ve üstelik bitmeyen yeni projeler derken acele işlere şeytan karışmasın, bütün mesele burada.. Paralarınıza dikkat edin..
YAY (23 Kasım-20 Aralık) Çok güzel şeylerin sizlerle beraber olacakları yeni hafta içinde bazı hayal kırıklıkları yaşasanız da fazla takmayın sevgili yaylar, önemli olan gani gani olan kısmetlerinizi körletmemeye gayret ederek haftanızın tadını çıkartmanız.. Harekete geçin kesinkes. Komünikasyon şampiyonu olmanız gerekecek yaylar. İşte yol haritanız yıldızlardan..
OĞLAK (21 Aralık-19 Ocak) Gönül ilişkilerinizde hayli zamandır kendini hissettiren derin çarpıntılara rağmen kreatif alanlardaki becerileriniz ile takdir edilmeniz sizlere ilaç gibi gelecek sevgili oğlaklar.. Gayrımenkul alım satımlarında önemli gelişmelerin başlıyacakları yeni haftanızın kıymetini bilin.. 28 ve 29 nisan günlerinde pür dikkat kesilin ve fazla açılmayın dostlar..
KOVA (20 Ocak-18 Şubat) Dünyaların sizlerin olacakları günlere kavuşmak üzeresiniz sevgili kovalar.. Ama siz siz olun da sakın alışılmadık şekilde hiperaktifleşerek sevdiklerinize illallah dedirtmeyin!!.. Bir aile büyüğünüzden hoş bir jest yapılacak sizlere. Haftanız rüya gibi kovalar, doya doya yaşayın altından günlerinizi..
BALIK (19 Şubat-20 Mart) Yakınlarınız ve sevdikleriniz sizlere öylesine ihtimam göstermekteler ki sevgili balıklar, hani şansım sıfır veya gökyüzünde yalnız gezen yıldızlardan beterim gibi nağmelerden vazgeçin bence.. Dünyevi zevklere karşı lakayıtsızlık emarelerine rağmen, hayatı boş görme hastalıklarınıza rağmen canlanıp kanlanmalısınız.. Kaderde yeni bir dönem geliyor...
Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 7 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
Fotoğraf: Ediz Emon ( Küba ) <#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 5.604 kahveciye doğru yola çıkmıştır.
Yukarı
|
HAS
Terzi miydi anneniz
Terziydi teyzem
Memnun oldum
Olmadık filmlerde bizi ararken
Susturucuyla susturulandım
Nasıl da vahşi görünür kırmızı
( baba koltuğunda ta karşınızda )
Oysa çaresizliğin rengidir
Vahşi kadar yalnızlığın
Deliler çaresizdir.
Siz çareliler
Kaç eli öptünüz şehvetli ve sessiz?
Yazık!
Son kan tanesini dinleyin bari
Teyzeler, anneler dikerken kadınlıkları
has kadınlar kendileriydiler
Susmayın; siz çarelisiniz
Siz hem narin hem otoritesiniz
siz, siz, siz, en, ensiniz
Soyarken kadınlıklarınızı eşleriniz
Kaçıncı kan tanesini heba ettiniz
Siz hoşgörün delileri
Onlara akıl verin
Yalnızca bi kez
Son kan tanesini
Son kan tanesini dinleyin.
Sedef Özkan
Yukarı
|
Çizen: Hüseyin Alparslan
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan Yamağı : Cem Özbatur |
|
Bir düşünelim bakalım. İnternete girmeyi ve sörf yapmayı neden isteriz? Bu sorunun cevabı bir tane değil tabi ki. Açık söylemek gerekirse benim en büyük gerekçem eğlence. Evet itiraf ediyorum; benim internetten en büyük beklentim eğlence. E öyleyse bu sefer sadece eğlencelik bir şeyler bulalım. Mesela oyun, http://www.gamealbum.com kısayolunda güzel bir oyun arşivi var. Belki hoşunuza gidebilir. Senelerdir bu sanal ortamdayım, oyun oynamaktan sıkılanı henüz görmedim. Bu saatten sonra da görebileceğimi sanmam. Bakalım başka neler var? Hımmm. Siz işyerinde veya ev ortamında bilgisayarınızla yoğun bir irtibat halindeyseniz, ekranda hep aynı görüntüyü görmekten sıkılır ve güzel bir resim ararsınız. Biz bu resimlere ne diyoruz? Duvar kağıdı. http://www.wallpapervault.com/ kısayolunda en alası mevcut. Hem de bazıları aktif animasyonlu, (ne demekse?). Şaka bir yana digital foto arşiviniz yoksa ve değişik resim arayışları içerisindeyseniz, bu kısayol size uyar. Digital fotoğraf demişken aklıma gelen ve hatta verimli olarak kullandığım bir web sayfası var. http://www.fotoport.com aslında ticari amaçlı bir site ;ama yine de, resimlerinizi arşivlemek ve istediğinizden resim baskısı siparişi dahi verebilmek için hoş bir site. Bir kaç kez denedim ve herhangi bir sorun yaşamadığım için tavsiye edebilirim. Ve işte en sona sakladığım sürpriz. http://mariemarie0000.free.fr/fichiers/images/pop.swf kısayolunda öyle ilginç bir şey var ki inanamadım. Eminim sizler de gözlerinize inanamayacaksınız. Sonunda yaptılar dedirtecek bu orjinal çalışmayı lütfen kaçırmayın. Büyük küçük hepinizin hoşuna gideceğine eminim.
http://www.buybye.com/detail.asp?PRODUCT_ID=F102A9K935M714ID1 "ALIŞVERİŞİN GÜLER YÜZÜ". Kahve Molası Dergimiz artık Buybye.com'da. Kredi kartınızla derhal satın alıp adresinize gönderilmesini sağlayabilirsiniz. Hatta dergiyi taksitle almanız bile mümkün. Tabi hepsi bu kadar değil. Dergi için gitmişken tüm reyonları dolaşmakta yarar var. Pekçok ürünün yanında hormonsuz doğal domatese özellikle dikkatinizi çekerim.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
Hide My Files [438 KB] Windows shareware (19.95$)
http://www.secretfilesoftware.com/hidemyfilessetup.exe İyi düşünülmüş bir güvenlik programı. Gözlerden saklamak istediğiniz klasörleri kolay bir şekilde görünmez kılabiliyorsunuz. Ancak program sayesinde gürüyor dilediğinizde açıyor dilediğinizde kapatıyorsunuz. Ücretli ama, benim memurum işini bilir hani:-)) Saklayacak şeyleri olan herkese tavsiye edilir.
Yukarı
|
|
|
|
|
|