ABONE OL!



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 4 Sayı: 759

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 7 Haziran 2005 - Fincanın İçindekiler


 

 Editör'den : Sultan Reşit, sen söyle sen işit!..


Merhabalar,

ABONE OL!Haftasonu başlayan dün de ABD yolculuğu öncesi var gücüyle süren, attımı mangalda kül bırakmayan hali bana başka bir gezegende yaşıyormuşum hissi uyandırdı. Öyle ya 28 Şubat sürecini tokat yeme pahasına yaşayan, 3 Kasım'da %36 ile Meclisin %70'ini alan, üst makamla dur durak bilmez çatışma içinde olan bir hükümet başının böyle haykırmasının esbabı mucibesini anlamak mümkün olabilir mi? Sanki burası Türkiye değil, Orion gezegenindeki Pitamor Krallığı. "Beni millet seçti, istediğim gibi at oynatırım." demek için insanın İdi Amin ya da Humeyni olması gerekir. Kendini Sultan Reşit yerine koyuyorsa eğer ben o sultanın kullarından değilim, olmayacağım da. Laf cambazlığı yaparak her söylevinde alkış almak onu tatmin ediyor mu bilmiyorum ama ben rahatsız oluyorum. Temsil ettikleri zihniyeti hakim kılmak için gerekli köşebaşlarını almak istediklerini söyleyen il başkanlarını yok sayıp, kadrolaşma olmadığı yalanını söylemek yakışık alıyor mu? Ya da gözümün içine baka baka beni aldatmaya çalışmaları onları tatmin ediyor mu? Her neyse, hem ziyaret hem ticaret diye gittiği ABD de kendine kırmızı halılı, bol dokunmalı, az konuşmalı, buşlu, tuşlu günler dilerim.

Bu konular aklıma geldikçe kendimi tutamayıp biraz fazla konuşuyorum. Oysa biliyorsunuz 1 Haziran'dan itibaren bizler de topun ağzındayız. Mazallah biri bizi edebe aykırı laf ettik diye tukaka ilan ederse, pirinçten taş ayıklamak aylar, yıllar alabilir. O nedenle dünden beri yazılarıma maske takıyorum. Kelimeleri filtreden geçirip, suya sabuna dokunmaz hale getiriyorum. Napayım yerimi kaybedip kadromnu bunlara kaptırmak istemiyorum.

Dergimizi ve fincanlarımızı On-Line olarak satın alabileceğiniz adreslerin arasına weblebi.com da katıldı. Umarım birlikteliğimiz sizlere daha hızlı ve güvenli ulaşmakta işe yarar. Üçüncü sayımızla Cuma günü buluşuyoruz. Sizlere ulaşması birkaç gün sürer sanırım. Pembe pembe rengiyle kütüphanenizde güzel bir yer ayırmayı ihmal etmeyin sakın. Hepinize güzel bir gün dilerim. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

5 Mesaj/Yorum var. Mesaj/Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Alper Kutay

 Kahveci : Alper Kutay Erke


  Günce

Günce 25.04.2003

Dün gece sana yazdıklarımı unut günce, hiç söylenmemiş farz et, hiç yazılmamış, hiç anılmamış…
Gözlerimin içerisine bakıp öyle bir gülümseyişi vardı ki giderken, sanki bir hücre hapsinden kurtulur gibi. Suratında en küçük bir iması yoktu hüznün,
Gitti…
Bir kapı ardı vedası bile yaşanmadan gitti,
Kapıyı araladığında bir daha dönüp bakacağını sandım, bir şiir gibi ayrılık bekliyordum en içli bestelerde tekrar tekrar anımsanacak; bu gece seni de ortak etmek vardı o hüzne, ben yazacağım sen ağlayacaksın, sen teselli edeceksin,ben mutluluk oyunları oynayacağım, sonra…
Sonra o bakışın vesikaları kazınacak hafızama ve hep onu öyle, o kapı aralığında ki suratıyla anımsayacağım…
Neden değişti bu senaryo? Hani bu dramın yürek kanatan sözleri, nerede bu "son" un alçak volümlü titrek notaları…
Baktı…
Gülümseyerek gözlerimin içerisine hissiz bir "hoşçakal"la bir başıma bırakarak kapının "cart" sesiyle çekip gitti. O kadar basit, o kadar sade, o kadar yalın…
Sanki çayının içerisine bir küp şekeri bir hamlede atar gibi, o kadar kolay yani… Sanki bir ağacın altında oturup da yediğin karpuz ekmek gibi, o kadar sade yani, sanki bembeyaz bir kağıdın üzerine bir tek nokta koyar gibi, o kadar yalın yani…
Şimdi fiyakan bozulmasın diye yırtmıyorum dünkü yazdığım sayfalarını, ama dedim ye sen unut onları… Meğer ben sıradan vedaların sıradan figüranı, o yalanların içerisinde en yalan olanı…
Bundan böyle gözlerinin tasvirleriyle dolmayacak satırların, hayali sevişmelerimizin anektodlarına boğulmayacaksın ve dudaklarının kırmızılıklarıyla boyanmayacak sayfaların… Oysa bitmeyecekti bu gidişle her şey, şen şakrak suratı iki saniyeliğine sahte de olsa buruklaşsaydı, çıkarken bir kere daha dönüp baksaydı yüzüme ve biraz daha yavaş kapatsaydı kapıyı giderken, şimdi değişecekti bütün renkler…
Gitti…
Öylesine birleştirerek bakışlarını gözlerimle, adi bir "Hoşçakal"la avutarak, kapının kulak tırmalayan sesiyle bırakıp gitti. O kadar duygusuzca, o kadar umursamazcasına, o kadar anlamsızca…
Sanki mahalle aralarında ellerindeki sapanlarla serçe avına çıkmış serseri çocuklar gibi, o kadar duygusuz yani… Sanki bir körün şaheser bir manzara tablosuna tepkisizliği gibi, o kadar umursamazcasına yani, sanki bir dere kenarındaki kurbağaların hiç bıkmadan aynı sesi çıkarmaları gibi, o kadar anlamsız yani…
Böyle mi olur vedalar, böyle mi yaşanır ayrılıklar? Dün ona aldığım o boncuklu kolye vardı ye, akşam eve dönerken karşıma çıkan bir çingene kızına verdim onu da. O vedanın kapı aralığı sahnesine ayırmıştım o kolyeyi, avucumun içinde kapının "cart" sesiyle öylece kalmıştı ya…
Sen yüreğini ferah tut günce, seninde bitecek sayfaların birgün, seninle de gelecek ayrılık zamanımız, benim vedam böyle olmaz, yani böyle sade, böyle basit, böyle kolay…
Yani fala bakılacak şekersiz, acı bir kahve kadar sade, yani "iki artı iki eşittir" problemi kadar basit, yani uzanıp da yatağına hayallere dalmak kadar basit olmaz benim vedalarım. Hiç olmazsa bir kırmızı gül koyarım son sayfalarına, bir kurumuş gözyaşının iziyle süslerim bir iki satırını yavaşça kapatır kapağını, gürültü yapmadan bırakır giderim…

Alper Kutay Erke
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,839,839,839,839,839,839,839,839,839,83
              6 Kahveci oy vermiş.
6 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 PASTORAL EFEMER : Zeki Yıldırım


ORGANİK BİLGELİK SORULARI -IV-

- Bu gün ilk sorumuz Ras'a, sonrada Nur'a gelecek. Hazır mısınız çocuklar?
- Evet
- Evet öğretmenim not defterinize sütlü nescafe dökülmesin. Captain'e de sorsanız öğretmenim ?
- Peki Ras sorun şöyle: sözlü sınavlarımızın birinci bölümünün has oğlan ve kızları olan ur sinekleri, mantarlar üzerinde, özellikle de şapkalımantarlar üzerinde beslenir ve yaşarlar. Uçabilen normal sinek kâşif rolünü üstlenerek yeni bir mantar bulur. Artık bol besin kaynağı üzerinde yaşayan torunları, larva ya da pupa halindeyken eşeysiz üremeye başlar ve türün alternatif formuna, yani kanatsız, beslenici forma dönüşür (bir mantar bu minik sineklerin yüzlercesine besin sağlayabilir). Besin bol olduğu sürece pedogenetik üremenin sürdüğünü biliyoruz. Bir araştırmacı, yeterince besin sağlayarak ve kalabalıklaşmayı önleyerek, 250 ardışık larva kuşağı üretmiştir. Ne var ki, doğadaki mantar eninde sonunda tükenir.

Bu konuda yapılan bir çalışmada, Mycopbila speyeri türünün besinin azalmasına tepki olarak gösterdiği değişiklikleri araştırıldı. Pedogenetik anneler, besinleri bol olduğunda, dört ila beş gün boyunca hep dişi yavrular yapar. Besin kaynağı azaldığında ise tamamı erkek ya da dişi ve erkek yavrular karışık olarak gelişir. Dişi larvalar, hiç beslenmezlerse normal sineklere dönüşürler. Bu ilişkiler oldukça açık bir uyum temeline dayanır. Kanatsız pedogenetik dişi mantarın üzerinde kalır ve beslenir. Besin kaynağını tüketince, yeni mantarlar bulmakla görevli kanatlı yavrular üretir. Ancak bu bilgi açmazımızın yüzeyine bir çizik açmaktan öteye gitmez, çünkü asıl sorumuza yanıt vermez: Larva ya da pupayken bu kadar hızlı üremek ve yüksek bir özveriyle çocukları için kendini feda etmek nedendir, Ras?

- Öğretmenim doğa genellikle, en düşsel insan efsanelerini bile gölge de bırakmayı başaracak gelişmelere sahiptir. Yine canlılar yaşayabilme becerilerini gösterirken çok faklı özellikleriyle adaptasyon gösterirler. Bildiğiniz gibi değişken ekolojik faktörlere de aynı duyarlıklarda tepki verebilmektedirler. Aslında bütün bunlar bu sinek türünün çok değişik faktörlere karşı bile ne kadar güçlü bir duruş sergilediğini göstermektedir. Bu konuda…
- Öğretmenim, baa geçen haftadan söz virmiştiniz. Bende aslanlar kimin çalışmışem, uyumamişem, dersime hazirlanmişem. Beni niçe örtmenler sözlü yapmak istemiştir de ben razi olmamişem. Lakin sorasiniz, ben hazirem.
- Çok çok özür, gönlümüzün ağustostan önce geleni. Peki temmuzumuz de bağalım bize Ras'ın söylediklerine nasıl devam idebilirik?
- Valla, Ras gardaşım dori diir. Ben de derim ki aynen Maltus'un didiği kimi. "yaşam bir savaştır, bu savaşı kazananlar yaşar"
- Savaşta nereden çıktı, Temm?
- Nirden çıksın ki. Zaten eyledir. Bilmimiseniz doğada besin olma düzeyinde bulunan yapılar aritmetik artış gösterirkene (1-2-4-8..); bunlarla beslenen canlılar geometrik bir artış gösterirler (2-4-16-256..). Hal bele olunce daha 3 generasyonda büyük bir besin eksikliği ortaya çıkmaktadır. Besini alabilenler yaşayabilir.
- Doğru dirsin Temm ve Ras size de, Akdeniz sıcağında pişmiş iki adet on veririm…
- Örtmenim Cap, kaleminize çay dökülmesin .
- Peki ras soralım. Mantarla beslenen bu sineklere dişi yavrular yapmak nasıl bir avantaj sağlayabilir? Captain ?
-??
- Cap hayırdır, Eymir gölünde kağıttan gemilerin mi battı?
- Yok öğretmenim, düşünüyordum. Aklımdan geçenleri şöyle sıralayayım. Organizmalar yalnızca boyut ve şekillerini değiştirerek değil, yaşam zamanlamalarını ve farklı etkinliklere (örneğin beslenme, büyüme ve üreme) verdikleri enerji miktarlarını ayarlayarak da uyum sağlarlar. Bu ayarlamalara "yaşam tarihi stratejileri" adı verildiğini okumuştum. Bu bağlamda organizmalar farklı çevre türlerine uyum sağlamak için farklı yaşam tarihi stratejileri geliştirebilir. Bizde bu durumu bu ölçütte değerlendirebiliriz. Çünkü hayvanlar, daha iyi uyum sağlamış biçimlerin sürekli seçilimi sonucunda, çevrelerine "ince bir şekilde ayarlanırlar". Çok doğru Cap. Dersine iyi çalışıp araştırmışsın, 10.
- Öğretmenim, ben Cap, Temm ve Cap arkadaşlarımın söylediklerine ekleme yapabilir miyim?
- Tabiî ki Nur, buyur çocuğum. Zaten bende seni sözlüye alacaktım.
- Ur sineklerinin davranış biçiminin, benzer çevrelerde yaşayan başka böceklerce de sergilendiğini izlemiştim. Örneğin yaprakbitleri yaprakların özsuyuyla beslenir. Ur sinekleri için bir mantar neyse, bu minik böcekler için de bir yaprak odur. Hızla, olabildiğince fazla sayıda bite dönüştürülmesi gereken büyük, kısa ömürlü bir kaynak. Birçok yaprakbitinin kanatsız ve kanatlı alternatif pedogenetik formları vardır. Tahmin etmiş olabileceğiniz gibi kanatsız olan, beslenici formdur. Bir larva olmasa bile, gençlik morfolojisinin birçok özelliğini korumuştur. Ayrıca olağanüstü bir erken üreme kapasitesi vardır. Embriyonik gelişme, anne henüz doğmadan önce başlar ve her "büyükanne"nin içinde iki ardışık kuşak iç içe bulunabilir. (Ancak yaprakbiti yavruları annelerini yemez.) Bu toplulukların hızlı artış kapasitesi efsanevidir. Bütün yavrularının hayatta kalması durumunda, tek bir Aphis Eabae dişisi, bir yılda 524 milyar ardıl üretebilir. Yaprak tükendiğinde, daha yavaş bir şekilde kanatlı yaprakbitleri gelişir. Uzaklara, başka bir yaprağa uçarlar ve yavruları orada kanatsız formlara dönüşerek hızlı kuşak çevrimini yeniden başlatır diyebiliriz.

- Evet çocuklar hepinizi kutlarım. Başlangıçta bize tuhaf gelen şey şimdi son derece mantıklı görünüyor. Hatta bu, bazı çevreler için en uygun strateji bile olabilir.
-Öğretmenim son cümleleri ben söyleyebilirmiyim?
- Tabi ki Zeycan. Dersleri her zaman can kulağı ile dinliyorsun ve eminim çok fazla söyleyeceğin var.
- Evet öğretmenim. Bir başka organizma ile devam etmek istiyorum. Çünkü benzer bir stratejiyi geliştirmiş tamamen ilişkisiz bir organizma olan Micromalthus debilis böceğiyle gizemli benzerliğine işaret edebiliriz. Bu böcek ıslak, çürümekte olan odunların üzerinde yaşar. Odun kuruyunca, yeni kaynaklar arayacak olan cinsiyetli bir form geliştirir. Odun üzerinde yaşayan beslenici form, en karmaşık ve en tuhaf ayrıntıya kadar ur sineklerinin özelliklerini yineleyen bir dizi uyum geliştirmiştir. O da pedogenezle ürer. O da morfolojik olarak erken bir evrede üremeye başlar. Onun da yavruları annenin vücudu içinde gelişir ve sonunda anneyi yiyip bitirir. Anneler her batında yine üç tür yavru öbeği üretir: besin bol olduğunda yalnızca dişiler, besin kaynağı azaldığında ise yalnızca erkekler ya da hem erkek hem dişiler. Biz insanlar, (geçen haftalarda değinmiştiniz) yavaş gelişmemiz, uzun gebelik dönemimiz ve düşük yavru sayımızla kusursuz stratejistleriz. Diğer organizmaların stratejilerine burun kıvırabiliriz ama seçilimci dünyalarında ur sinekleri de kesinlikle doğru bir şey yapıyorlar. Yaşam bu dinamikler ve bileşenlerle gün be gün değişerek gelişmeye devam ediyor.
- Evet çok doğru benim tatlı mercimeklerim. Bize düşen ise bunları anlamak ve yaşamın açılımını objektif gözlerle görmeye çalışmaktır. Bilimsel bakış açımızı geniş tutmak, analitik düşünebilme yetimizi artırmaktır.
- Diling, dulung, dilinkk……
- Kim oynuyor bu zillerin ayarı ile? Aziz Yıldırım olabilir mi?

Zeki Yıldırım
zekiyildirim@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              8 Kahveci oy vermiş.
10 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Tuba Çiçek

 Rengarenk: Tuba Çiçek


  AB'DEN ÖNCE GERDEĞE GİRMELİYİZ

Eğer Zekeriya Beyaz bir parti kurar da memleket yönetimine talip olursa, oy vermeyen şerefsizdir.. Firijittir, feministtir veyahut hipnetordur ve dahi erken boşalandır!

Adamın her konu hakkında bir fikri, bir zikri, bir deneyimi var.. Mastürbasyon, mikroenjeksiyon, felsefe, laiklik, devekuşu, pornografi ve daha niceleri... Sorun bakalım Ecevit'e, hiç porno film izlemiş mi?
(Gerçi, Rahşan Hanım insanı seksin her halinden soğutur ama olsun!)

Buradan ilgililere, bilgililere, duyarlı vatan evlatlarına, duyarsız onun bunun evlatlarına, özde azınlıklara, sözde vatan severlere, komünistlere, faşistlere, çevrecilere, çüvrecilere, laiklere, lüiklere, liriklere, gotiklere, entellere ve dantellere sesleniyorum! Türk halkının yüzünü güldürecek yegane lider Zekeriya Beyaz'dır. Derhal politikaya atılması sağlanmalı; başbakan ya da cumhurbaşkanı olması için gereken yapılmalı ve hatta mümkünse başkanlık sistemine geçilip, kendisinin ilelebet başkan olması için ne elden gelen bütün gayretler gösterilmelidir.

Hiç olmazsa hatırım için, bir de Zekeriya Hocayı deneyin! Alooo, yüzünüz gülecek diyorum size! Adam komik.. Adam karikatür gibi.. Adam marjinal.. Adam resmi belgeyle güldürüyor.. Adam bilimsel soytarıyor..

Yurda sesleniş konuşmasında hayal edin Zekeriya Hocayı... Rakip kanalda Cem Yılmaz olsa kaç yazar, reytingte Zekeriya Hoca basar! Hocanın son numarası, pek spesifik, pek faydalı, pek bilimsel ve pek dahiyane bir araştırma, bir tespitler silsilesi. Bu araştırmayı ve Hocanın tespitlerini duyanların bir yaşına daha girdiğinden, duymayanların ise hayatının kalan kısmını utanç içinde geçireceklerinden eminim.

Şahsen, Hocanın memleketimizdeki kadın erkek sorunsalı, bekaret, cinsellik, evlilik, evde kalmalık gibi konularda yaptığı son tespitlerden sonra, politik duruşumu değiştirip, iflah olmaz bir Zekeriyabeyazist olmaya karar vermiş bulunuyorum.

Amca çözmüş:
"Bir popülasyon kanunu var. Buna göre erkeklerin oranı yüzde 49 bayanlarınki yüzde 51. Bu tüm canlılar için geçerli. Türkiye 70 milyon yarısı 35 milyon. 35 milyonun yüzde biri 350 bin. Yani Türkiye'de kafadan 350 bin bayan fazlası var.
Yani tüm erkeklerle kadınları bire bir eşlersek 350 bin kadın fazlası oluyor. Al işte Türk aydının tabusu başladı."


Şu engiiiin matematik bilgisine, şu kusursuzzz istatistiki zekaya, şu deriiiiin sosyolojik kurguya bir bakın hele! Siz kukumav kuşu modundaki hatunlar da alık alık düşüne durun "Neden bir sevgilim yok?" diye... Adam açıklıyor işte.. Memlekette kadın stoku var. Erkeklere de kıran girmiş. Tabii bazı er kişilerin çifter beşer şey ettiğini düşünürseniz, durum vahim.. Neyse ki ben kendime çıtırından bir sevgili yaptım, yırttım. Yapamayanlar derdine yansın.. Artık Zekeriya Hocadan net rakamları alıp katliama mı girişirler, yoksa kumalık kurumuna yatay geçiş mi yaparlar bilemem.. O sizin sorununuz!

Amca çözmeye devam etmiş:
"Bu kanunu yalnızca ben mi biliyorum? Normal evlenme yaşı 18 değil mi? Bir kız bu yaşta evlenebilir ama bir erkek evlenemez. Okul, askerlik iş kurma derken pratikte evlenemez. 25 yaşına kadar evlenemeyen her erkeğin karşısında bir kız evde kalıyor. 25 yaşındaki bir erkek kaç yaşında bir kızla evlenebiliyor. En az 5 yaş küçük biriyle. 5 kız da evde kalıyor mu? Yüzde bir de öbür tarafta.
Milyonlarca kızımız evde kalıyor. Türkiye'de şu anda herkes bunalımda.
Kaçamaklar için neden uygun ortam var? Çünkü açıktaki kadın yüzdesi fazla. Türkiye'de her şey yeniden yapılandırılmalı."


Şimdi anladınız mı Türk insanı neden bunalımda? Ekonomik krizler, işsizlik, gelecek kaygısı, eğitim ve sağlık sorunları, kültürel yozlaşma, kadın hakları, fay hatları, Yasemin'in penceresi, Kuşum Aydın'ın tenceresi, BBG, AB, IMF, USA hepsi hikaye.. Tek kurtuluşumuz, kadın erkek popülasyonunu eşitlemekten geçiyor. Eşitle nüfusu, sok gerdeğe; işte sana cennet ülke Türkiye! Bu ülke hiçbir şeyden çekmemişti, kadın-erkek eşitliği polemiğinden çektiği kadar. Şimdi niteliksel eşitlik tartışmalarına bir de niceliksel eşitlik eklenecek.

Gazamız mübarek olsun ey halkım! Amin!

Tuba ÇİÇEK
tuba@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,879,879,879,879,879,879,879,879,879,87
              15 Kahveci oy vermiş.
12 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Elif Eser

 Cemreler Düşerken : Elif Eser (Zeycan Irmak)


  BİR HAYAT & BİR HİKÂYE...(İKİ) (2)

"Çile Bülbülüm Çile..."

.... Esna ile Asım ....


Sandığın başına gitti. Kapağını usulca araladı. Naftalin kokusu sardı bir anda odayı. Üzerindeki eski, çeyizlik rengârenk saten örtüleri, beyaz iğne oyası dantelleri bir kenara itti. Fotoğraflara baktı. Eline Asım ile Esna'nın büyükçe bir çerçevedeki düğün fotoğrafı geçti. Titreyen elleriyle tozunu aldı fotoğrafın. Siyah beyaz eski fotoğrafta bile belliydi Esna'nın güzelliği. Beline dek inen siyah sırma saçlarını iki bölüme ayırmış, pelik örmüşlerdi. Başındaki duvağın iki yanından sim sim gelin telleri sarkıyordu. Sade, uzun kollu, kapalı yakalı bembeyaz gelinliği ile Asım'ın yanında ayakta duruyordu. Uzun boyluydu. Hemen hemen Asım'la aynı boydaydı. Gülmek ayıp mıydı ki o zamanlar, sadece tebessüm etmişlerdi? Asım da, iki elini ceket hizasında birleştirmiş, yüzündeki vakur ifadeyle bakmıştı fotoğrafçıya. Esna'ya kavuşmanın gururu vardı sanki bakışlarında. Beyaz mintanı siyah ceketin içinde gelinliğin beyazına nazire mi ediyordu acaba? Buruki acımsı, gözleri dolarak gülümsedi. Sessizce örtülerin üzerine bıraktı çerçeveli fotoğrafı...

Tekrar sandığın içine eğildi. Hah, işte oradaydı! İnce bir ip bağlanmıştı üzerine. Kalbinin hızla çarptığını duyumsadı... yere oturdu. Yer yer yırtılmış, bazı kısımları sigara yanığı, buruşmuş parşömen kağıdını incitmekten çekinerek araladı. Kim bilir, bu deste kaç kişinin elinden geçmişti, ona ulaşana dek? Kaç kişi dokunmuş, ağlamış, iç çekmişti? Esna ve Asım'dan ona kalan yegâne armağandı. En üstte zarflar vardı. Köydeki bazı hanelerin adreslerinin yazılı olduğu,mektup zarfları. El yazısı dikkatini çekti. Zarfların bir tanesi arapça yazılmıştı. Yalnızca bir tanesi...

Zarflardan sonra çeşitli ebatlarda mektup sayfalarına sıra geldi... içi acıyarak baktı satırlara, okşadı usulca. Bazı yerleri silikleşmiş, eprimiş, sararmış mektup kağıtları; onu alıp o yıllara, o insanların arasına götürdü... Aklı, mantığı, duyguları bir türlü almıyordu. Bir insan kendi öz evladına böyle bir sonu nasıl hazırlardı?
Sabahın ilk ışıklarına dek, geçmişe ait kokular ve izlerle bezeli, köy delikanlısının, ince ve düzgün el yazısıyla yazdığı mektupları okudu okudu...

Yazı biçimi tıpkı Halil İbrahim'in yazısıydı... İhtimal, babasından kalan mektupları zamanında o'da incelemiş ve babasının el yazısını kullanmıştı... kim bilir nasıl bir acı taşımıştı yüreğinde... sormadı... soramadı... soramazdı...

* * *

" 24.03.945

Huzur alinize, (huzurlarınıza)
Takdirli Babacığım evelâ mahsus selam ederim, hasretle iki ellerinden öperim ve hatır şereflerinizi sorup sual ederim. Bütün hanemiz (sonradan 'hanemiz' sözcüğünün üzeri karalanmış) cümlenize ayrı ayrı selam ederim. Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim.

Babacığım beni soracak olursanız ben 18-03 de hastaneye yattım. 27 sine kadar daha ameliyat olmadım. Doktor muayene etti, ameliyat olacağım daha belli değil, ne zaman. Fakat değil mi hastaneye yattık, ne zaman olsa ameliyat olacağız. İsterse 2 ay yatayım. Yalnız bana Halidin adresine para gönderin. Çünkü evvelce göndermiş olduğunuz 20 lirayı daha elime almadım. Size aldım bildirdim merak etmeyeseniz diye. Para yüzbaşıda. Bana vermedi. Hastaneye geldim. Hiç param yok. Halitten 250 kuruş aldım.

Babacığım benim için hiç merak etmeyin. Ameliyat olduğumuz zaman bir iki ay Tebdili Hava gideriz. Yanıma gelmek istemeyin, işinize bakın. Yalnız bana 5 - 10 lira gönderin.

Babacığım ne işlerle meşgul oluyorsunuz? Bana havadis verin. Başka diyeceğim yoktur. Ablama enişteme cümlesine selam. Burada anneme ayrıca selam ederim. Benim için hiç merak etmesin. Kıymetli ağbiciğim burada sana ayrıca selam eder, özlemiş olarak iki ellerinden öper ve sıkarım. Abi hastaneye yattım. Tekrar dünya yüzüne doğmuş kadar oldum. İnşallah kurturuluruz.

* * *

Halacığım,

Ben hastaneden 2 ay taburcu çıktım. İki ay sonra gene hastaneye gideceğim. Doktor öyle dedi. Ben seni isterim dedi. 15 gün istirahat verdi. Halacığım köye gitte söyle, bende mektuba yazıcam. Bu mektupları köyden Çavuş Ömer yanıma geldi, onunla bu pusulayı gönderiyorum. Ben de 13-4 de hastaneden çıkıyorum. Burada ayrıca selam ederim ellerinden öperim, Hatice Ablama selam ederim ellerinden öperim, Zülfiye Hanıma selam ederim.

Başka diyeceğim yoktur. Hiç merak etmeyin.

* * *

7-8-945

Yüksek bir huzur alinize,

Candan sevgili Babacığım evelâ mahsus selam ederim, özlemiş olarak iki ellerinden öperim, anneme ayrıca selam ederim özlemiş olarak iki ellerinden hasretle öperim.

Babacığım ben hastaneye 50 gün oldu geleli. Sana 3-4 tane mektup attım, hiç birinin karşılığını alamadım. Biliyorum şimdi iş zamanı amma bir mektubun yazılacağı ne olacak. Yoksa beni unuttunuz mu. Sonra sizden para istedim bir ay oluyor. O kadarlık paramız yok mu. Askerliğimiz dokuzuncu aya bastı. Ne para yedim biliyorsunuz. Benim yanımda bulunan arkadaşlar, bu güne kadar en fukarası yüz lira yemiştir. Benim gibi idareci yoktur. Ben sizi o kadar para ciyetine sundurmadım. Onun için beni parasız bırakmayın. Babacığım bana gayet acele beş on lira para göndermeni rica ederim. Babacığım burada tekrar ediyorum bu para 7 gün içinde yetişsin, en kıymetli işini bırak. Paranda yoksa ödünç al bana beş on lira para gönder acele.

Babacığım ağustosun on ikisine kadar ameliyat olmuş bulunacağım. Onun için ameliyat olduktan sonra bana para lazım, kendimi bakayım. Eğer oğlunuzu severseniz ve hayatta yaşatmak isterseniz yok candan bir kaç kuruş gönderirsiniz. Eğer benim bu genç yaşta düşmemi isterseniz ne para gönderin ne de mektup babacığım.

Burada çok ucuzluk, yumurta gibi erik 17 kuruşa indi, armut 23 kuruş, bir karpuz bir buçuk kiloluk 18 kuruş.

Burada karpuz çok kıt, daha sevteymiş, yok hamdolsun. Çünkü cepte para yok. Gözlerim hep yollarda, arkadaşlara geliyor. İstedi mi yiyorlar. Ben bir öksüz gibi boynumu eğmiş duruyorum. Babacığım gayret et benden başka askere gelicek oğlun yok. Uzatmayalım babacığım, ben parayı Halidin adresine isterim. Onun adresine gönder. İstersen hastanenin adresine gönder. Burada mektubuma nihayet verirken tekrar selam eder ellerinden öperim. Acele cevap isterim.

Bay Asım


* * *

(baş sayfaları kaybolmuş başka bir mektubun sonu, ufak bir kağıt parçası. Esna'nın kız kardeşine yazıldığı tahmin ediliyor.)

Kardeşim kusura bakma zarf kiyat alma param yoktu. Bir arkadaştan üç kuruş ödünç aldımda zarf, kiyat aldım. Yetmedi de devterimden çıkardım yazdım daha çok diyeceğim vardı ama kağıdım tükendi. Para gelirse o zaman yazarım. Esna ablana selam ederim, çocukların cümlesine selam eder gözlerinden öperim.

Benim için hiç merak etmeyin. Allah ne yazdıysa o görürüz kardeşim. Allah Mustafa Abimden bereket versin. Her zaman mektup alıyorum. Mektubuma nihayet veriyorum acele cevap beklerim, gözlerinden öperim. Şimdilik Allaha ısmarladık. Baki selam.

Seni Seven Abin
Asım
"

* * *

Esna çeyiz sandığında saklamıştı, zarflarıyla beraber Asım'ın el yazısı bütün mektuplarını. Babasına yazdıklarının dışında bulabildiklerini de eş dosttan toplamıştı. Canı sıkıldıkça okudu, ağladı, kokladı, tekrar tekrar okudu, hasret ve acı biriktirdi buram buram. Kayınpederi ile bir daha görüşmedi. Baba ocağına sığındı oğluyla...

Kendi anneciği baktı oğluna da Esna'ya da... Ne oğulcuğunu gördü gözü Esna'nın, ne aş istedi ne su... "Asım" dedi, bir "Asım" daha aksi seda eyledi dudakları... Yüreği Asım diye yandı, kül oldu...

Dört yıl dayanabildi Asım'ın hasretliğine. İnce hastalığa kardı incecik bedeni. Ne ciğerleri dayandı öksürmesine, ne yüreği... Bir sabah, ezan okunurken kavuştu Hakkın rahmetine... Gencecik, fidan Esna, badem gözlü Esna, buldu kendini Asım'ın yanıbaşında...

Halil İbrahim'i kâh babaannesi, kâh anneannesi büyüttü. Onaltısından sonra İstanbul'a Afife Hala'nın yanına gitti, iş tutmaya...

Askerliğini yaptıktan sonra da, Zülfiye Abla'nın kızı Gülhan'la nişanladılar onu.

* * *

Not: Mektuplar, orjinal cümle kurumları değiştirilmeden, sadece şiveli kelimeler düzeltilerek ve bazı 'selam' bölümleri kısaltılarak yayıma sunulmuştur.

-Bitti-

Elif Eser
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,779,779,779,779,779,779,779,779,779,77
              13 Kahveci oy vermiş.
14 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 

Mehmet Güneş

 Kahveci : Mehmet Güneş


  SIR (6)

Efahren bayan Müllerin evine geldiğinde yaşlı bir kadının kapıdan elindeki çöp poşetlerini boşalttığını gördü.O sırada adımlarını hızlandırarak, kapıya yaklaştı
-Bayan Müller
-Evet benim
-Ben S.Efahren sizinle telefonda görüşmüştük.
-Evet anımsadım. Buyrun içeri girin bay Efahren
-Efahren salona geçtiğinde gayet sessiz ve sakin bir ev olduğunu evde başkada kimsenin yaşamadığını anlamıştı. Birkaç süs eşyası duvarlarda birkaç fotoğraf birkaç koltuk ve koltuğun üzerinde uyuyan uzun tüylü bir kediden başka bir şey yoktu.
-Buyurun oturun bay Efahren
-Sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim.Fakat hazırladığım HİTLER adında ki bir kitap için,eşiniz Ulrich Müller hakkında bilgiye ihtiyacım vardı.
Yaşlı ve hafif kambur olan bu kadın,uzun yıllardır ilk kez birisi eşi Ulrich'in adını anımsadığı ve konuşacağı konuyu merak ettiği için bu daveti kabul etmişti. Merakını gidermek adına genç adama
-Peki bay Efahren. Ancak size vereceğim bilgiler pek işe yaramayabilir.
-Olsun yinede ben sizden duymayı istiyorum.Bunlar benim için gerçekten önemli.
-Peki dedi yaşlı kadın ve koltuğuna ağır hareketlerle oturduktan sonra parmaklarını birbirine kenetleyerek
-Eşim Ulrich Friedrichstrasse caddesinde Unter Clup diye bir barda yıllarca hitlere benzerliği ile komediyenlik yaptı.Hatta kısa zamanda çok ünlendi. Berlin'in çeşitli yerlerinden insanlar akın edip kendisini izlemeye gelirlerdi. İşinde çok iyi biriydi.
-Daha sonra
-Eşim kaybolmadan 1 yıl önce
-Eşiniz Kayıp mı oldu? Diye şaşkın bir fadeyle bayan Müllerin gözlerine baktı.
-Evet eşim 28 Nisan 1945'de resmen kayboldu.
-Peki bunu gören duyan kimseler yok muydu?
-Aslında eşim dediğim gibi son 1 yıl kala,ayda birkaç kez bir işe bulduğunu ve bunu ayda bir iki kez yapması gerektiğini söylerdi. Çok kârlı bir iş olduğu için red edemediğini bu nedenle bazen birkaç gün bazen haftalarca gelmediği olurdu. Tekrar döneceğini sandığımız için pek korkmamıştık.Ama...
-Ama?
-Çalıştığı bardan çıktığında yani 28 Nisan akşamı 2 siyah paltolu adamla birlikte bir araca zorla bindirilerek götürüldüğünü söylediler.
-Kim söyledi?
-Barda çalışan diğer arkadaşları
-Nereye götürüldüğünü biliyorlar mıymış peki?
-Hayır..O gün bu gündür hiçbir haber alamadık. Fakat işleri gerçekten çok iyiydi.Kaybolduğu zamanlar eve döndüğünde üzerinde 15000 mark tan aşağı para olmazdı.Sürekli cebi dolu olarak gelirdi. Ve hayli de mutluydu.
-Eşinizin bir resmi varmıydı acaba?
-Evet
Kadın ağır hareketlerle koltuğun kenarlarına tutunarak ayağı kalktı.Kambur olduğu için yürümekte pek zorlanıyordu.Yavaş adımlarla duvarın yanındaki ahşap dolaba ilerleyip çekmeceyi açıp fotoğraf albümü çıkardı.Albümün içinden,eşi Ulrich Müller'in vesikalık bir resmini çıkartıp Efahren'e yaklaştı.Elindeki resmi Efahren'e uzatarak.
-Buyurun bakabilirsiniz...
Efahren resmi parmaklarının arasına alıp daha net görebilmesi için yüzüne yaklaştırdı. Resimlerin kenarları kırılmış ve sararmıştı.Gerçekten çok eski bir resimdi.Doktor Peter'in söylediği gibi Tıpatıp Adolf Hitler'di. Hatta aralarında hiçbir fark bile göremiyordu.
-Gerçekten inanılmaz derece de hitlere benziyor.
-Evet biz aile arasında hitler ve onun için tek yumurta ikizleri bile dediğimiz olurdu.
İkisi de küçük küçük kahkahalar attıktan sonra..
-Bayan Müller bu resmi alabilir miyim.Söz veriyorum geri getireceğim.Sadece itabımda kullanmak için.
Efahren neden böyle bir yalana baş vurmuştu bilmiyordu.Fakat işe yaramıştı.
-Tabi önemli değil.
-Teşekkür ederim bayan Müller.Bu bilgiler benim için gerçekten çok önemliydi.
Bayan Müller gözlerini bir an albümü çıkardığı çekmeceye götürdü.
-Ha unutmadan birde cebinde bir kaset bulmuştuk.Onu da görebilirsiniz.
-Kaset mi?
-Evet kaset işte.
-Ne kaseti bu ?
-Hitlerin 1966 Olimpiyatlarında ki konuşmasından başka bir şey yok içinde.Yine de siz bilirsiniz.
-Onu da alabilir miyim sakıncası yoksa. Ofisim de izleyeceğimde.
Kadın başını yavaşça öne eğip evet anlamında onayladı ve kalkıp bir başka çekmeceden kaseti çıkardı.Çok sevmişti bu kadını Efahren.Gerçekten de kendisi için çok önemli bilgiler vermişti.Herhalde insanlarla konuşmayı özlediği her halinden anlaşılıyordu. Koltuktan kalıp kendine bir çeki düzen verdikten sonra, bayan Müllerden alığı Ulrich Müller'in resmini ceketinin iç cebine koyup, kaseti eline aldıktan sonra.
-Müsadenizle bayan Müller.En kısa zamanda bunları size iade edeceğim.
-Sorun değil bey Efahren
Efahren kapının bakır kolunu çevirip açtı.Dışarı çıktığında hava kapanıyordu. Bir taksiye atlayıp bir an önce ofise gidip kaseti izlemek istiyordu.Gerçi daha önce Berlin olimpiyatlarını kasetten televizyondan izlemişti, pek farklı bir şey olmadığını düşündü ama yine de izlemeliydi.

Ofisine gittiğinde ilk işi kaseti takmak oldu.cebindeki Ulrich millerin resmini çıkartıp masanın üzerine kodyu.Bir süre izledikten sonra hiçbir şey anlamadı.Cebinden çıkardığı anahtarı masanın çekmecesinin anahtar deliğine sokarak çekmeceyi açtı.Dosyaları tek tek resmin yanına dizdikten sonra bir süre daha dikkatlice inceledi.Bayan Müllerin eşi'nin nasıl ve neden kaybolduğunu düşünmeye başladı.Bir sigara yaktı,sigarayı kültablasına koyduktan sonra.Bir an aklına, Ulrich Müllerin 28 Nisan 1945 de kaybolduğu geldi.Oysa hitler bu tarihten 2 gün sonra yani 30 Nisan 1945 de saat 15:20 sıralarında intihar etmişti.Dosyadan SS subay çizelgesini çıkartıp baktığında.28 Nisan 1945 de nöbetçi olan subayın adına baktı. Bu subay Henrich Himlerdi. Henrich Himler'in SS subaylarının şefi olduğunu ve hitlerin en yakın dostlarından biri olduğunu biliyordu.Fakat bu adamın hala yaşayıp yaşamadığını bilmediği için ilk işi olarak arkadaşı Frank'i aradı yine.Frank'a durumdan bahsetti.Henrich Himler hakkında bütün detaylarına kadar bilgi istiyordu.Frank bunu öğrenebilirdi.Die Ziet gazetesinin arşivinde muhakkak vardı bundan emindi.Çünkü Die Ziet Berlin'in en köklü gazetelerinden biriydi.Sigarasının sündüğünü fark edip yeni bir sigara yaktı. Heyecanı kat kat artmaya başlamıştı çünkü. Himler hakkında öğrenecekleri kendisini daha da heyecanlı bir hale sokuyordu.Bu arada Frank'ten haber alıncaya kadar masanın üzerinde ki işe yaramaz kağıtları buruşturup çöpe attı.Ve elindeki şirketin hazırladığı planları gözden geçirip, kontrol etti. Bütün imza eksiklerini tamamladıktan sonra.Lindayı arayarak bir kahve istedi.Siyah takım ceketini çıkartarak kravatını gevşetti.
Tak tak tak
-Girin
-Kahvenizi getirdim bay Efahren
-Teşekkür ederim Linda, bu arada Bayan Jeny Linge ve Eva isiminde iki bayan şayet gelirlerse bekletmeden içeri al.Ve başka da kimseyle görüşmek istemiyorum.Efahren günlerdir aynı şeyin peşinde olduğu için gerçektende çok yorulmuştu. Her ipucunda bir başka ip ucu vardı. Ve bütün bu ip uçları sadece iki şeyi kanıtlayabilirdi.
Yedinci Sığınak nerede?
Adolf Hitler öldü mü?
Bunlar altından kalkılması imkansız sorulardan başka bir şey değildi. Fakat içinde olan şüpheler.Ulrich Müller'in kayboluşu,tablonun savaştan sonra çizildiği, bulunamayan altın köprü bir tek şey anlamına gelebilirdi...
Hitler intihar etmemişti.
Bu inanılması güç bir durumdu. Ama bu çelişkilerin başka da anlamı olamazdı. Üniversitede öğrenci iken katıldığı psikoloji derslerinden anımsadığı kadarıyla,ölümden en çok korkan kişilerin diktatörler olduğunu çok iyi biliyordu. Çünkü hiçbir diktatör intihar etmemişti şimdiye dek.Oysa hitler kural sayılan bu teoriyi çiğnedi. Ve de inanmamaya devam etti. Kahvesini bitirdikten sonra,elinde topladığı delilleri 1 beyaz kağıda yazmaya karar verdi. Daha sonra bu ip uçlarını karıştırmamak için kağıdı katlayarak cüzdanının cebine koydu.Bir an kendisinin de Doktor Peter gibi şizofren olduğunu düşündü ama doktor peter'in siyanürle öldürüldüğü haberinden sonra her şeyden çok emindi. Saatler 14:10'u göstermişti bir anda telefon çaldı. Arayan Frank'ti.
-Efahren dostum
-Bişeyler buldun mu?
-Aslında pek önemli şeyler değil. Henrich Himler hakkında pek bir detay yok ama Hitler döneminde SS subay şefliği yapmış olduğunu 11 Haziran1956 yılında mahkemece müebbet hapsa çarptırıldığını ve halen inanması güç ama hayatta olduğunu biliyoruz.
-Peki nerede yaşıyor
-Onun gibileri yaşamayı hak etmediği için Berlin Askeri Hapishanesinde ömrünün bitmesini bekliyor dostum..
-Teşekkür ederim Frank benim acilen çıkmam lazım.Sağol dostum
-Hey Efahren nereye
Frank henüz sözünü bitirmemiştiki ahizeyi kapatıp vakit kaybetmeden Berlin Askeri Hapishanesine gitmeliydi.Oraya gitmek en az yarım saatini aldığı için hava kararmadan önce orda olmalıydı.Aksi halde Henrich Himlerle görüşmesi olanaksızdı.

Berlin Askeri Hapishanesi Şehir hapishanesinden küçüktü ama tarihi bir yapıt olarak gösterilirdi. Çok eski olmasının yanı sıra çok aşırı disiplinliğiyle bilinirdi. Hapishanenin kapısına geldiğinde kolunda nöbetçi yazan bir asker yaklaştı.
-Kimliğinizi alabilir miyim?
Efahren cüzdanından kimliğini çıkarıp askere uzattı. Asker bir süre resme ve Efahrenin yüzüne baktı. Aynı kişi olduğunu teyit edermişçesine arkasına dönüp kapıyı açmalarını söyledi. Kapı 3 metre yüksekliğinde üstü tel örgülerle çevriliydi. Bütün soğukluğu duvarlarından okunuyordu. Kirli ve nemliydi her yer. Kimliğini aldıktan sonra hapishanenin ikinci kapısına yaklaştı ve orda yetkililere Henrich Himlerle görüşmek isteidiğini söyledi. Bir süre bekledikten sonra aramaya tabi tutuldu. Ayakkabıları dahil bütün eşyaları arandıktan sonra içeride bir koridorda beklenmesi istendi. Salon büyük bir salondu ve gri ye boyalı duvarları insanın bütün renklerden iğrenmesine yol açıyordu adeta. Oturduğu bankta bir kaç dakika bekledikten sonra bir sigara yaktı. Duvarda sigara içilmez yazısını görünce sigarayı atacak yer bulamadığından çam ağacından yapılmış bankın arasına sıkıştırdı izmariti. Kendisine yaklaşan askeri fark edip ayağı kalktı.
-Bu taraftan bay Efahren
Efahren askerin arkasından ilerleyerek uzun ve loş ışıkların hakim olduğu bir koridora geldi. Koridorun bitiminde ki 15 basamaklı merdivenlerden aşağı indiler. Burası daha da loştu bir şeyler kolayca fark edilmiyordu. Hücrelerin olduğu bölüme geldiklerinde.Asker bay Efahren'in kravatını ve ayakkabı bağıcıklarını aldı...
-Görüşme süreniz sadece 10 dakikadır bey Efahren dedikten sonra Hücreden birkaç metre uzaklaşarak esas duruşta hiçbir şey yokmuş gibi beklemeye başladı.
Efahren bir sandalye çekip oturdu ve Himlerin kaldığı hücrenin parmaklıklarına yaklaşarak.
-Sayın Himler sizinle bir konu hakkında görüşmeye geldim. Dedi
Himler uzandığı yatağından doğrularak oturdu. İçerisi çok loştu ve güneş görmesi imkansızdı. Hücre tamamiyle berbattı. Bir tuvalet ve bir küçük lavabodan başka bir şey yoktu. Himlerin yattığı yatak bile o kadar iğrenç kokuyordu ki. Ayaklarıyla yerden destek alarak sandalyesini yavaşça birkaç santim geriye itti.

Devam edecek

Mehmet Güneş
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,179,179,179,179,179,179,179,179,17
              12 Kahveci oy vermiş.
7 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf: Leyla Ayyıldız

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.758 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


MUTLULUK SONATI

onun beğenisiyle seçmek kendi beğenisinin giysilerini
onun yalnızca kendisinin bildiği gülümseyişini düşünerek
ama hiç farkında olmadan
tıpkı yatağını okşayarak akan bir ırmak gibi
kanında aktığını bilerek onun gün boyu
ama farkında olmadan
ve kendisi olarak konuşmak hayata dair
kendisi olarak karşı çıkmak zulme
kendisi olarak bakmak yıldızlara
ve onu bulmak bir büyük bahçede dolaşırken
her adımda duyulan çiçek kokuları gibi
bir bakışla söylemek sevdiğini
sitemini bir gülüşte saklamak
ama anlaşılmak
sevdada yaşamak bu değil mi

her kadının...
yemek masasında gülen insanlara dair düşleri karışır
yaptığı yemeklere
ev...
ve onun güzelliklerinin tanrıçası olmak
ve mimarı olmak oradaki gülümseyişlerin
yaramaz bir çocuğa bağırılan öfkenin dalındaki gül
ocaktaki yemeğin müziği-komşu kadınlarla kahve falı
ve geçerken yan gözle bakılan ayna
mutluluk bu değil mi
her kadının güzel perdeleri vardır
sabahları okşayarak açar onları...
o tüllerin başka ve anlatılmaz kokusu...
sabahın ışıkları usulca değdiğinde
tülü aşıp kendiliğinden dağılıverir
ve o tülleri okşayan ışıkla yeniden doğar kadın
mütevazı hayatında...
yeniden doğurur sevgiyi
tül yumuşaklığını da ekleyip gün ışığına
kocaman bir gülümseyişe dönüştürerek
evdekilerin yüzünü aydınlatır... ki aşk bu olmalı
ya da aşkın bir anı:
“her şey anlarda gizli değil mi
varsın aşkın bir anı olsun
sessizce bir dünyaya yayılsın
rutubet kokulu bir ev gül kokar olsun”
çünkü o günü sevgiyle örer
çocuğuna ördüğü bir kazak gibi baştan sona
ve her ilmiği ayrı bir an'ı dır aşkın...

Adnan Durmaz

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Çizen: Hüseyin Alparslan

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Ankara için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
İzmir için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan       Yamağı : Cem Özbatur

http://www.paperfolding.com/diagrams/
Origami nedir? Kağıt katlama sanatı. Sanat kısmı benim en çok önemsediğim kısım "SANAT" olmuştur. Yapılan çalışma örneklerinin neredeyse birer sanat eseri güzelliğinde olması hep ilgimi çekmiştir. Siz de origami sanatını öğrenmek isterseniz kısayolu tıklayabilirsiniz.

http://www.rohat.com/Turk.html
...Birçok insan, yanlış olarak Plastik Cerrahi’nin adını, rekonstrüktif amaçla kullanılan “Silikon” veya yine insan yapısı “Plastik” gibi maddelerden aldığını sanır. Plastik Cerrahi Yunanca “Plastikos” kelimesinden gelir ve şekil verme anlamı taşır. Kazalar veya yaralanmalarla meydana gelmiş doku hasarlarını restore etmeyi amaçlar. Plastik Cerrahi olarak sınıfladığımız işlemlerin milattan önceden beri uygulandığı bilinmektedir...

...İnsanoğlunun, tıpkı köpeklerde yaptığı gibi, kedilerde de yeni türler meydana getirme hırsı ve çabası. Kısaca, türlerin kendi tabii gelişimi (evolution) dışında, insanın planlıyarak, deneyerek, hedefleyerek ortaya çıkardığı türler ve tabii olarak meydana gelmiş bir türü idame etmek için sarfettiği gayret. Mesela, İran Kedisi, Van Kedisi türlerinin, aynı karakteristikleri taşıyarak, devam etmesi için verilen uğraşıda olduğu gibi... Yazının devamı ve hayvan dostlarımız hakkında tüm bilgiler için http://www.pet.gen.tr kısayolunu tıklayabilirsiniz.

KAHVE MOLASI DERGiSiNi ON-LINE SATIN ALABiLiRSiNiZDergimizi ve fincanlarımızı On-Line satın alabileceğiniz adreslere bir yenisi eklendi. Weblebi.com'dan ürünlerimizi indirimli ve/veya taksitli olarak almanız mümkün.
http://www.weblebi.com/Default.aspx?Pt=32&Did=TAEZF9ohYPyGkqxpFCS-1A&Sid=1

http://www.buybye.com/detail.asp?PRODUCT_ID=F102A9K935M714ID1
"ALIŞVERİŞİN GÜLER YÜZÜ". Kahve Molası Dergimiz artık Buybye.com'da. Kredi kartınızla derhal satın alıp adresinize gönderilmesini sağlayabilirsiniz. Hatta dergiyi taksitle almanız bile mümkün. Tabi hepsi bu kadar değil. Dergi için gitmişken tüm reyonları dolaşmakta yarar var. Pekçok ürünün yanında hormonsuz doğal domatese özellikle dikkatinizi çekerim.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


Video Cutter and Splitter Indepth [13.7 MB] All Windows Deneme (24$)
http://www.soundindepth.com/download/vcs.exe
Video dosyalarınızı kesmek, biçmek, eklemek için ideal bir program. Avi, mpeg ve wmv dosyalarını kulanabiliyor, birbiri arasında çevrim yapabiliyorsunuz. Kameralarınızla yaptığınız çekimlerle oynamak için güzel bir program. Meraklısına tavsiye edilir.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20050607.asp
ISSN: 1303-8923
7 Haziran 2005 - ©2002/05-kmarsiv.com
istanbullife.com