Şöyle iki tane biraz mürekkep yalamış adam bir araya gelsek hemen başlarız memleketi kurtarmaya. Ardından nedenleri sayar, bizden başka herkesi moron belleriz. Cümlelere "Okumuyoruz kardeşim" ile girer "Eğitim şart" la bitiririz. Haksız mıyım? Haklıyım tabi. İşte bu dediklerimizi artık belgeledim, tescilledim. Okumuyoruz, okur gibi yapıyoruz. Neden okumadığımıza dair hepimizin birer ana, beşer tali mazereti mutlaka var ama sonuç tek; okumuyoruz. Yirmibeş kuruşa gazetenin satıldığı memlekette toplam satılan gazete sayısı bir milyon. İkibinlik 2 baskı yapmış kitap başarılı sayılıyor. En baba derginin satış rakamı on bin. Yani neresinden bakılırsa bakılsın bu bir rezalet. Biliyorum, şimdi şu satırları okuyan sizler hemen kendinizi bir kenara koyacaksınız. "Biz okuyoruz canım, hiç okumayanlar düşünsün" diyeceksiniz. Yok hayır siz de okumuyorsunuz, okur gibi yapıyorsunuz. Ya da bir başka deyişle seyrediyorsunuz. Ekranı seyrederken gözünüzün önünden geçen harfleri ardarda geldiği için anlamlandırıyorsunuz. Aklınızda kalanlar ana belleğe değil görsel hafızanıza gidiyor. O da gördüğünüğz ilk güzellikte tarihe karışıyor. Maalesef öyle, kızmaca yok. Hiç aranızda bildik birkaç dergi dışında kalanlara ilgi göstereneniz, satın alıp okuyanınız var mı? Kaç taneniz düzenli olarak kitap dergi alıyor? Hergün gazete alan kaç kişi var aranızda? En son hangi kitabı aldınız? Kahve Molası'nı takip ediyorsunuz peki ya Kahve Molası Dergisinden haberdar mısınız? Hiç nasıl birşey olduğunu merak ettiniz mi? Alıp okumayı hiç içinizden geçirdiniz mi? Birkaç yüz kişiyi bu hesaptan muaf tutarsak, bu soruların tek ortak cevabı var, o da HAYIR.
Bu kadar lafı ettim diye kızanlarınız olacak mutlaka ama napalım ki gerçek bu. Öyle ya da böyle dergimize ulaşamayanlara 2 gün çağrı yaptım. Adresinizi söyleyin dergiyi size göndereceğim dedim. Gelen mesaj sayısı 37. Yazıyla otuzyedi. Aralarında tüm iyi niyetleriyle "parasız istemeye utanıyor olabilirler." diyenler bile var sağolsunlar. Ortada bir utanma varsa o zaman bunun satışlara yansıması gerekmez mi? Fiyatı pahalı bulup almayanlar ve bunu bana yazılı bildirenler bile vardı başlangıçta. Peki ücretsiz adresinize yollayacağım dediğimde nereye kayboldular? Evet bu iş ucuz değil, maddi manevi oldukça pahalı ama bunların üstesinden bir şekilde geliniyor, ancak eğer ortaya çıkan ve iyi olduğuna inandığınız üretiminiz okunmuyorsa yaptığınızın hiç bir anlamı yok. Biliyorum, mutlaka bu dergiyi ellerine aldıklarında zevk duyacak yüzlerce insan var bir yerlerde ama ben de onlara ulaşamıyorum sanırım. Çünkü bizim kahveciler okuyucudan ziyade seyirciler. Eee kızmaca darılmaca yok, dost acı söyler. Otuzyedi güzel arkadaşıma postalama işini bugün ve yarın bitiriyorum. İlginize çok teşekkür ederim.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...
Yeryüzü ve gökyüzü geçmişi ve geleceğiyle sonsuz uykudaydı kendimle kalbimdeyken....
Alaca karanlık şafağa terk etti kendini...
Dudu kuşları son sefere havalanırken rüzgarları kanatlarına almış yerden göğe secde ederken gökyüzüne abanıyorlardı uçuşurken kuş bedenleri yalvarıp yakarıyorlardı ALLAHA ....
Tövbe Rabbim tövbe Rabbim diye....
Doğsa güneş aydınlansa gün, uyanıverse melek kılığında terörist vicdan, kalemim anarşist olmasa, kendimin farkına varsam haykırsam dünyanın kulağına kral krallığını,köylü köylülüğünü kendi seçemedi dünya kurulalı beri...
İnsan ne bilsin?
Umutta da sabırda da hasat ne zaman?
Üzgünüm!
Onun bunun gölgesi olamam ben...
Ne vakit bencil yönlerimizi yok edip, memnun etmeye çalışsak da etrafımızdakileri, kimse memnun olmazdı yine de...
Önce sen diyerek başlayabilseydik keşke, önce ben diyerek başlayanlardan memnun olmasaydık keşke..
Yeniden doğmuş gibi olmak isterdim..
Bütün geçmişimi kezzaba yatırıp dostlarımı ruhumla ayırıp merhaba demek isterdim yeryüzünden güneşe...
Aldatılmayan olmak isterdim bir kerede..
Ne zaman kendimi karşıma alsam, susar,erir giderim kendi göğümde...
Aşklarım dudu kuşlarını tövbelerimle teşekkür ederim...
Beynimdeki terörist sabaha varmaz,vurur dudu kuşlarını koyar mezara....
Gözyaşlarım yağmur gibi
Kendini nasıl ıslatsın?
Baştan sona su,
Baştan sona buz kesilmiş
İnsan kendini nasıl aldatsın?
- Sevgili gençler hepinizi kutlarım, sözlü sınav dönemini başarı ile tamamladınız. Hepinize tam notlar verdim. Şimdi sıra sizde, sormak istediğiniz sorular varsa sorabilirsiniz.
- Öğretmenim kuzeye doğru gidildikçe canlıların vücut büyüklüğünün artması ve renklerinin açılması bir adaptasyonmudur, yoksa bir seçilim midir?
- Sevgili Leyla, bu sorular nereden çıktı demeyeceğim. Çok iyi bir gözlemci ve yorumcu olduğunu biliyorum. Sorularına gelince, haklısın kutuplara yaklaşıldıkça hayvanların renkleri açılmakta hatta beyaz bir örtüye bürünmektedirler. Öncelikle şunu söylemeliyim, ısı değişimleri canlıların şekil, yapı ve renk değişimi gibi özelliklerinin değişmesinde etkili olduğu biyolojik bir veridir. Kuzey enlemlerde yaşayan homoitermal (sabit sıcaklığa sahip canlılar) hayvanlar arasında beyaz rengin olması düşük ısıda melanin pigmentinin sentezlenmesinden kaynaklanmaktadır. Bu güneye doğru rengin koyulaşmasının da bir cevabı olabilir.
- Peki büyüklük öğretmenim?
- Sen ileride mimar olacaksın galiba kızım, çünkü görünümler üzerine yoğunlaşıyorsun.
- Evet, sıcaklık aynı zamanda hayvanların vücut büyüklüğünü tayin eden bir faktördür. Kuzey enlemlerde yaşayan sıcakkanlı hayvanlar sıcak bölgelerde yaşayanlara göre daha büyük olma eğilimindedir. Büyük vücutta kütleye göre az yüzey olması, sabit ısılı hayvanların vücut sıcaklığını koruyabilmesi bu adaptasyon özelliği ile sağlanır.
- Yani canlılarda renklenme daha çok fizyolojik, büyüklük ise adaptasyonal bir düzenlenmedir diyebilirmiyiz?
- Evet bir genellemeye gitmek istersek bu tür bir sonuca ulaşabiliriz. Aynı zamanda kuzey bölgelerde yaşayanlarında ekstremiteler küçük yapılıdır. Kulak, burun ucu, el ayası (yüzeyi), ayak ayası gibi. Bu sayede ısı kaybı en aza indirilir. Tavşan, ayı ve tilki gibi canlıların ekvator ve kuzey kutbunda yaşayanları karşılaştırıldığında bu durum gözlenebilir. Sıcak ortamlarda bu organlar büyük olur. Bunlar serinleme amacıyla kullanılır. Çevre Biliminde buna Bergman Kuralı denilmektedir. Ancak Değişken ısılı (poikilotermallerde) hayvanlarda bunun tam tersi özellikler gözlenir. Bu hayvanlar soğuk ortamlarda daha küçük vücut yapısına sahiptirler. Balıklar değişken ısılı hayvanlar olmalarına rağmen sabit ısılı canlılar gibi özellik gösterirler.
- Öğretmenim?
- Buyur sevgili Seda,
- Peki öğretmenim kış uykusuna yatma olayını nasıl yorumluyorsunuz?
- Bu da bir tür adaptasyondur sevgili doktorumuz. Canlılar düşük derecedeki sıcaklıklardan korunmak için çeşitli adaptasyon karakterlerine sahiptir. Bu amaçla bir çok canlıda vücut içi sıvılarda osmotik basınç arttırılır. Mesela kurbağalardan bazıları glikoz oranını 200 kat arttırarak kış uykusuna yatar. Bazı canlılarda oluşturulan kolloid maddelere su bağlanarak. Donma derecesi tamamen negatifin altına düşürülür. Örneğin; çavdar, iğne yapraklı bitkiler bazı omurgasızlar bu sayede kışı geçilirler. Soğuk ortamlarda yaşayan bazı memelilerde düşük ısı karşısında hormonal düzenlemeyle hayat faaliyeti 1/10 oranında minimuma kadar indirilir. Bu süre içerisinde üreme, boşaltım gibi faaliyetler durur. Aynı zamanda ısı 5°C ın altına düştüğünde memeliler genellikle uyanarak beslenme ve ısınma gibi faaliyetlerde bulunurlar. Bitkilerden bazıları yılın belli dönemlerinde mutlaka soğuk ortamlarda bulunmalıdır. Bulunmadığı zaman bitkiler gelişmelerini sürdüremezler. Lale, patates, buğday, çiğdem gibi bitkiler böyledir. Bazı bitkilerde özellikle soğuk iklimde gelişme özelliği gösterir. Örneğin kozalaklı bitkiler Sibirya gibi soğuk alanlarda önemli kommuniteler oluşturmuşlardır.
- Şunuda eklemeliyim sıcaklık canlıların cinsiyetleri ve üremeleri üzerinde de etkili olmalıdır. Karasinek yumurtası 20 0C ısıda 20 günde olgunlaşırken 30 0C de dört günde olgunlaşmaktadır. Örneğin insanda teslisler fetal dönemden kaynaklanan bir anormallikle pelvis boşluğunda gelişirse ve doğumdan sonra fark edilmeden uzun süre orada kalırsa kısırlık görülür. Yine şiddetli ve uzun süreli ateşli hastalıklarda oligosperm denilen (ileri derecede sperm azlığı) kısırlık gözlenir. Timsahlarda sıcaklık değişimine bağlı olarak yumurtalardan oluşan yeni yavruların cinsiyeti etkilenir. Belirli ısılarda yumurtadan dişi bireyler belirli ısıda erkek bireyler oluşur.
- Öğretmenim konuyu bir başka soruyla değiştirmek istiyorum.
- Tabiî ki Nadya ???
- Bir çok canlı karasal ortamlarda yürüme zorluğu çekerken bazı böcekler suyun üzerine çok hızlı hareket edebilmektedirler. Sizce bu bir mucizemidir, buna benzer olaylarda mucizevî bir etki var mıdır?
- İlginç bir soru Nadya, sevgili kahvemolası sınıfı, sevgili öğrencilerim buraya kadar anlattıklarımdan veya paralellik sergileyen konulardaki sorularınızı bekliyorum. Nadya'nın sorusuna gelince...
Can sıkıntısıyla ne yapacağımı bilemediğim bir gündü. Arkadaşla ne yapalım diye düşünürken, diğer arkadaşımızın mahkemede duruşması olduğunu hatırlayıp, biraz da ona destek oluruz düşüncesiyle mahkemeye gitmeye karar verdik. Doğrusu ya o güne değin çok şükür mahkemelik bir durum yaşamamıştım. Merak duygusu ağır basınca açık olarak yapılan duruşmayı izlemeye karar verdik.
Bekleme salonu dar olmasma karşın gerek avukatların, gerekse duruşmaya katılacak kişilerin oturmaları için masa sandalye konulmuş, böylece duruşma öncesi saatlerce ayakta bekleyerek mevcut gerginliğin daha da artması bir ölçüde önlenmiş. Duruşma salonu ise oldukça sade.
Pencereyi arkasına alan yargıç hanım oldukça ciddi, duvar ve kapılar hakî rengin tonlarında uyumlu boyanmış. Mahkeme salonunda iki avukat müvekkilleriyle karşılıklı masalarda oturmakta. Salonun ortası U biçiminde masa ve sandalyelerle donatılmış. Yargıcın tam karşısındaki duvara da izleyiciler için rahat sandalyeler yerleştirilmiş. Alman mahkemesinde katip ve mubaşir gibi yardımcı personel yok. « Avukat Adil Yazıcı ! » diye bağrışma falan duyulmuyor. Her şey sakin bir ortamda sürüyor. Yargıç hanım eline aldığı kayıt cihazına dosya içeriği hakkındaki genel bilgileri aktardıktan sonra duruşmayı açıyor.
İzlediğimiz dava, ev sahibi kiracı çekişmesi. Evde oturduğu dönemde üst kattan neden olan bir su arızası sonucu dairesine su basan arkadaşımızın mutfak ve diğer odalarında oluşan hasarına karşı, ev sahibine olan su, çöp ve diğer bazı giderlerini ödememesi, ayrıca ev sahibinin su giderlerini resmi makbuzla kiracısına vermemesi dava konusu olmuş, davayı da ev sahibi açmıştı. Yargıcın siyah bir cübbe giymesine karşın, avukatlar oldukça spor bir giyimliler. Burada özellikle arkadaşın avukatına kısaca değinmeliyim; üzerinde bir kot pantalon, ayağında spor ayakkabı, üstünde spor ceket ve kravat, ağzında da sürekli çiğnediği sakız! Avukatlık cübbelerini her ikisi de giymemişti. Bu kıyafetlerin olmaması ne davayı gayri ciddi yapıyordu, ne de yapılması gereken diğer işleri aksatıyordu. Bu durum doğrusu beni çok şaşırtmıştı.
Dava boyunca yargıç, arkadaşımız ve eski ev sahibiyle diyalog halinde, olayın seyri ve gelişimi hakkında konuşuyor, sorular soruyor, fakat arkadaşımızın avukatı tek bir kelime ağzını açıp, yargıçla konuşmuyordu. Yargıç hanım tarafları anlaşmaya çalıştırdığı bir sırada ev sahibinin avukatı müvekkelini alarak salon dışına çıktılar. Kendi aralarında durum değerlendirmesi yaparak bir karar almak istiyorlardı.
Ev sahibi yaşlı adam kulakları ağır işittiğinden olsa gerek zaman zaman komik görüntüler oluşuyordu. Yargıç ev sahibine gösterdiği hesapların uygun olmadığını, istediği rakamın çok altında bir paranın kiracı tarafından ödenmesi gerektiğinden söz edince; öfkeli ev sahibi, elini masaya vurarak, hakkını diğer mahkemelerde arayacağını yüksek sesle söyledi. Bunun uzerine yargıç hiç öfkelenmeden, ona:"'Gidebileceği en yüksek mahkemenin Alman Anayasa Mahkemesi olduğunu" biraz alaylı ifadeyle belirtti.
Bu olayların ardından salonun dışına çıkma sırası bu kez arkadaşımızın avukatına gelmişti. Onlar da durum değerlendirmesi yapıp, kararlarını yargıca bildirdiler. Avukatlar karşılıklı son önerilerini bildirip, anlaştıklarını söyledikten sonra yargıç kararını kayıt makinasına okuyup, taraflara dinletti. Her iki tarafın da sonuca bir itirazı yoktu. Yargıç hanım küçük ama çekişmeli bir alacak verecek davasında tarafları anlaştırarak tamamlamanın verdiği bir rahatlıkla güle güle derken, davayı istediği gibi kazanamayan öfkeli ev sahibiyse yargıca allahaısmarladık demeden salondan ayrılıyordu. Onun bu haliyse, yargıç hanımın yalnızca tebessümüne yol açıyordu.
Yurdumuzda şu günlerde güncelliğini koruyan, ağır eleştirilere muhatap olan yargı sisteminin en kısa zamanda, ama lütfen çok çabuk çağdaş bir düzeye getirilmesini istemek, herkes gibi benim de en büyük hakkım ve dileğim.
Özlem yüklü bulutlar yalnızlığıma seni taşır bir nisan leylinde. Islak bir dokunuş uzar garb semalarından yağız renkli duyuşlarıma. Metruk caddelerinde garbın, adımlarım yalnızca yürür. Yalın ve yalansız yürürüm. Yorumsuz fakat yılgın arz-ı endam ederim... "Vebalı fenerler" aydınlatır kaldırımlarını pörsük sokaklarımın...Ve boynumu omuzlarıma düşüren bir firakla işve eder yazgım. Sarsak dizlerime sensizliğin ağır yükü biner...
Tepelerin, ovaların, ırmakların, okyanusların, turnaların, kelebeklerin, kunduzların, karıncaların, yunusların "med-cezir" süvarilerinin ve uzakların diliyle söylenen şarkılarda gizlenmiştir özlemim. Bilirsin, çocuklarını bu şarkılarla büyütmüştür hasret. Ve kocamış yanlarım hasretin koynunda bu şarkılarla yeniden büyür.
Beni, uzayan, çetrefilleşen, sarplaşan ve sevimsizleşen yollar çeker kendisine. Kaçarken iç dönüşümler yaşayan Yunusi yanlarımdır. Deniz aşırı sahillerin pişmanlık kumsallarında ayrımsadığım sensin. Kum ve pişmanlık dökülür dil ve dimağ aralıklarımdan. Pervasızlığımın avuçlarından ayak diplerime düşen yenilgidir, fark ediştir, üryan-ı hasrettir... Yenilgi ve fark ediş düşürür perdelerini bilincimin. Acıtır sen nabızlı gönlü. Hasretin hasletim olur. Yitirir haşmetini düşler. Buğulanan gözlerim seni tarar flu vakitlerinde uzakların...
Gevşeyen direncimin kılcallarında yuvalanan son iksir. Biricik nefes. Ezcümlem. Sana uzayan düşlerime tutun. "Aşk insana hiçbir Tanrı bilgininin öğretemeyeceğini öğretir" diyen Sebe'li Belkıs'tan bana uzanacak sebepler bul...
Özlemle billurlaşan yanılgılarımdır şimdi. Uzakların uzayan düşünde teskin ediciliğini arıyorum. Naçarım. Arayışındayım aşina olmadığım topraklarında ötelerin. Sana dair öfkelerim, kızgınlıklarım, neşesizliklerim uzayan uzak güncelerde çileme katmerdir. Vicdan, eli kırbaçlı bir cellat gibi durur üzerimde. Örs tezgahında dövülen dilimdir. Rendelenir kalbim ağyarın ülkesinde. Uzaklarda üzerime çullanan bir karabasandır sana dair öncelerim. Haksızlıklarım. Üzmelerim. Evhamlarım. Kayıtsızlıklarım, göz yaşların, eli kırbaçlı somurtkan bir vicdandır şimdilerde...
Ümmuzer yazgılı, senin Rebezen benim. Sahramın biricik vahası. Çölümün naçar Ümmuzeri. Çiğer paresini kaybeden acılı bağır. Doğrunun ve hakkın hırçın, minnetsiz, ödünsüz kavgacısı Ebu Zer'e şefkatini ve sadakatini veren varsıl yürekli kadının varisi. Bilirim imtiyazın asaletindir...
Avuçlarıma düşen ilk ve son duam,
Bedenimin kınından sıyrılan ruhum, keskin ve hırçın şimdi.
Garip çocuklarını pusulasız doğrultulara salar bu serkeş ruh.
Ağlaşır yalnızlıklar.
Ve seni anar hep bir ağızdan hücrelerim.
İçlerimde başlayan kemirgen bir başkaldırıdır. Çimler, çiçekler, göçebe kuşlar dillenir ve direnç kuşanır. Bir isyanın koşulları ve koşutları oluşur. İçimde, sol yanımda titreşen hasret isyanına intibaklar olur. Kalp ülkemde fokurdayan sencil bir ihtilalidir... Orphales şehrinin, Al Mustafa'sının ruhundaki isyandan nüanslar birikir çölsel içlerimde.
Ve sen ihtilal bakışlı, Ayrılığa şahit tuttuğumuz o bakir göz yaşlarımızı hatırla. Ve düştüğü yerde kurumadan vuslatımıza şahit tuttuğumuz o lanetli ayrılık anını anımsa. Bir and gibi kesinkes ve umutla sezmelisin vuslatımızı. Unutma ki her vuslat umudun memeleriyle emzirilmiştir. Ve yine hatırla ki, biz umudun helalzade çocuklarıyla işbirliği ederken firakla visalin nasıl bir yürekte yaşanacağının sırrını öğrenmiştik...
Düşüncelerimdesin. Nasıl geçiyorsun dizi dizi aklımdan...
Pencereden yağmur gibi bir rüzgar,
sensizliğimden beni alıp başka odalara götüren hikayeler geçiyor;
ellerim yalnızlıktan yakınırken,
kalemlerine sıkıca sarılıp,
ağlarken...
Düşüncelerimdesin. Nasıl geçiyorsun dizi dizi aklımdan...
Evet senin de dediğin gibi:
nefesim kesiliyor,
boğulacak gibi oluyorum hatta.
İnsan kendini üzen şeylerden kaçmaya çalışır hep.
Ben inadına inadına,
üstüne
üstüne...
Sınır tanımak,
aşkı anlatmıyor.
Masamda kırmızı mumlar buluyor silüetini,
eski yalnızlıklar
bir
bir
başıma vuruyor.
Bir roman,
okunur, biter.
Bir şiir,
yaşanır, geçer.
Bir mum,
sönerrrrrrr...
Ya sen?
Sen neden hiç bitmiyorsun?
Kendim, bana kalmıyor hiç.
Ben seninle doluyken,
geçemem ki kendimden.
Şarkılar uğruyor bazen,
en neşeli tarafıma denk geliyor ezgiler.
Aslında doğrusunu istersen:
Uzun zamandır şarkılar bile,
geç kalıyor hüzünlerime.
Ben şarkılar başlamadan ağlamış;
nakaratlar bitmeden tükenmiş oluyorum...
Şimdi boş bir kağıt önümde,
yalnızlığımı anlatan.
Ve bir sessiz gece kaldı bana avutulan -avutulmamış arzularım yerine-
'Hayalin duruyor yanı başımda'
Ama ben hayalleri sevmem ki,
gelecek anlamaz ki beni...
Kaderime yazıldın,
çünkü sarıldım ben sana...
çünkü daha önce hiç kimseye,
sarılamadım ben.
Oysa sen...
Benim için,
yıldızlarsın artık...
Tıpkı hayatım boyunca sakladığım isyanlar gibi.
Tıpkı ertelemeye çabaladığım gerçeklerim gibi.
Tıpkı ödülsüz,
şimdilerim gibi.
Ve tıpkı benim sabrım gibi...
Rüşvetsiz bir kalp var bende.
Sadece sana sakladığım....
Gözyaşlarım tükenecek,
korkuyorum...
PEKİ SEN NEDEN HİÇ T...Ü...K...E...N...M...İ...Y...O...R...S...U...N...?...?..?
yüreklerin susadığı ozandır o..
koca bir dev..
ki tanrı, bir zaman yeşertmiştir onu bu coğrafyada..
ki o şimdi, sönmüş bir volkan gibi demlenir toprakta..
..ne var ise sende bende / ..aynı varlık her bedende / ..yarın mezara girende / ..sen toksun da be aç mıyım /
..beni hor görme kardeşim / ..sen altındın ben tunç muyum / ..aynı vardan var olmuşuz / ..sen gümüşsün ben saç mıyım /
onulmaz bir derde düşmüştü yedi'sinde..
kapkaranlık oldu tüm dünyası.. renkler sustu..
o susmadı..
..veysel neden aklın ermez / ..uzun kısa dilin durmaz / ..eller tutmaz gözler görmez / ..bu acaip sır da senin /
ezber etti gönlünden tüten nakışları.. ettirdi..
saz oldu, söz oldu, yüreğinin damlaları..
o Anadolu ydu, Anadolu ysa rüyası..
görüldü..
görülmedi..
..dünyaya geldiğim anda / ..yürüdüm aynı zamanda / ..iki kapılı bir handa / ..gidiyorum gündüz gece /
..şaşar veysel iş bu hale / ..gah ağlayan gahı güle / ..yetişmek için menzile / ..gidiyorum gündüz gece /
sevdayı görmesi gibi bir hususiyeti olamadı
hiç..
sevda ona düştü.. arzu ona düştü.. aşk ona..
g ö r e m e y e n l e r e ,
gönül gözüyle görmeyi öğretti ..
..yarin beyaz gerdanında / ..türlü türlü haller gördüm / ..sıralanmış her yanında / ..yıldız gibi benler gördüm /
ve,
o da bu kubbede,
bir hoş seda bıraktı..
..gün ikindi akşam olur / ..gör ki başa neler gelir / ..veysel gider, adı kalır / ..dostlar beni hatırlasın..
Son konserini Aspendos’da 12 Eylül darbesinin baş ismi Kenan Evren’in huzurunda verdikten sonra yaşadığı ülkeye dönerek intihar eden bir şarkıcıydı. Sesi olağanüstü güzel değildi ama bir dönem müziğinin unutulmaz sesi idi.
Aslında onu çok geç tanımıştım. Hiç unutmam evdeki o küçük transistörlü radyomuzdan ya da babaannemlerin Sierra marka beş tüplü ahşap kaplama radyosundan “İki yabancı-Strangers in the Night” şarkısı ilk aklımda kalandı 60’lı yılların sonlarına doğru. Ardından Biga Sakarya İlkokulu’nun dik bayırını çıkarken bağıra çağıra yalnızca iki kelimesini söyleyebildiğim Enrico Macias’ın “Oh Melisa”, bir de çocuk şakıcı Arda’nın seslendirdiği “Oy Anam Oy-Mamy Blue” adlı şarkısı ve peşi sıra diğerleri...
70’li yılların ortalarına doğru Çanakkale Merkez Ortaokulu’na giderken, Boney M, Demis Roussos, Joe Dasen dinlerken birden bire bir şarkı tüm Türkiye’yi kasıp kavurmaya başlamıştı. Dalida’nın seslendirdiği yarı Arapça, yarı Fransızca şarkısı “Salma Ya Salama”. İşte bu şarkı ile tanıdım o hüzünler kraliçesini ve bir daha da vazgeçemedim ondan. Daha sonraları tek kanallı televizyon döneminde TRT Televizyonu’nda sık sık yayınlanan stüdyo ve canlı sahne gösterileri ile de kalbimde apayrı bir yer etti. Onda beni kendine çeken farklı bir sihir, büyü vardı sanki.
Benim gibi başka erkekleri de etki alanına çekmişti Dalida oysa sevdiği bütün erkekler hazin bir şekilde terk etmişlerdi onu. Yaşamı boyunca sevdiği üç erkek de başlarına kurşun sıkarak intihar etmişti.. 67’de ilk intihar girişiminde bulunan sanatçı, kendisi ile yapılan söyleşilerde;”Hayatta başarılı oldum ama hayatımda asla” ve “Doğumumu seçemedim ama ölümümü seçebilirim” diyebilecek kadar keskin ve kendine karşı cüretkardı.
Mutluluğu bir türlü yakalayamayan Dalida, Alain Delon ile birlikte seslendirdiği “Parole Parole” şarkısındaki bence dünyanın en etkili aşk dizesinde “Si tu n existaispas de ja t inventerais-Zaten var olmasa idin seni yaratardım” der.
Mutluluğu ise “Il venait d’avoir 18 ans-Girmişti 18 yaşına” adlı şarkısında kendisinden yaşça çok küçük erkeklerde arayıp yine mutsuzluğu doğru yelken açmak zorunda kaldı. Hüzün yüklü hanımefendi bu şarkısında; “Girmişti 18 yaşına/Güzel çocukçasına/Erkek mi erkek/Mevsimlerden yazcasına/Sonbahar gecelerini/Saydım baka baka/Bir düzen getirdim saçıma/ir kara sürdüm kaşıma/Kahkaha attı/Yanı başıma yanaştı/Çıkartayım diye baştan/Verirdim aşktan/.../Konuşmazdı bile aşktan/.../İstiyorum dedi seni/.../Girmişti 18 yaşına/Davrandı küstahçasına/Duyarsızlıktan/Gitmeseydi diye diye/Bıraktım onu geriye/Kımıldamadan/Fena değildi dedi bana/.../Bir düzen verdim saçıma/bir kara çektim kaşıma/Alıştım artık/Ben bu işi unutmuşum/İki kat daha yaşlıydım./” ifade etmişti terk edilişlerini.
Mısır-Kahire’de bir göçmen İtalyan ailesinin kızı olan ve Fransa’da yaşayan tipik Akdenizli bir kadın olan Yolande Christina Gigliotti (Dalida) özel hayatında olmasa da sanat hayatında herkesi sarsacak kadar başarılı idi.
Albümleri 120 milyon adet sattı. 55 kez dünya listelerinde birinciliğe yükseldi. 37 yıllık sanat hayatında bir çok filmde başrol oynadı. Jeanne d’Arc ve Sarah Bernard’dan sonra Fransa’da heykeli dikilen üçüncü kadın oldu.
Duygusal, incinmiş, yaralı ve örselenmiş bir kadın olan Dalida, bütün bu görkemli görüntüsünün ardında olup bitenleri şu şekilde açıklamıştı, “Tanrıçaların bile ruhlarında çalkantılar, kalplerinde yaralar olur.”
CD çalarımda çalmakta olan”Portofino” şarkısında Dalida; “Bizim aşkımız için çalıyordu/Portofino’nun komşu köylerinde bile duyulan o çanı/Beni küçük ahşap dağ evine götüren kocamı görüyorum/Beni kollarına alarak eşikten atlatan kocamı/Orada Portofino’da/Ne zaman yaşlı çancı/ Çalsa çanını/Sevgimizi, birlikteliğimizi bulutlara doğru haykırır, Portofino’da/.../Aşkımı Portofino’da buldum.” diyerek teselli eder kendini.
Sekreterlikten mankenliği, mankenlikten güzellik kraliçeliğine, kraliçelikten müziği, sahne gösterilerine, sevgiyi bulamadan ölüme varan bir hayat mı, yoksa bohem bir şakı mı idi Dalida.
Yolanda Christina Gigliotti ya da malumunuz Dalida. Aşkı arayan ama sevgililerinin intiharına şahit olan bir şarkıcı. Sierra marka tüplü radyoda şarkılarını dinlediğimden beri
Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz. http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 5.855 kahveciye doğru yola çıkmıştır.
...Arslani dibadereûu do avepe var aöopeûu. Emuşeni, dubarace pskidaya do nisimadu: Mağara muşis komeşaxtu do iri üele âabuni vareya do ambari uncğonu. Avepek arslani moüitxus kogööües. Mara mitik var uüunikteûu. Arslanik, mağara muşişa na amulun mteli avepe oöoôuôûu do ar üayi imxorûu... Bu masalın Türkçesi ve Lazca devamı için http://www.lazuri.com/lazuri_paramitepe/aslani_do_meli.html kısayolunu tıklayın.
Kuşadasının güzel yerlerini internet ortamında, hem de üç boyutlu olarak seyretmek isterseniz http://www.kusadasi.biz/gallery.asp kısayoluna bakabilirsiniz. Gerçekten hoş görüntüler.
...Cep telefonlarıyla ilgili her türlü uygulamayı tam sürüm şeklinde bulabileceginiz bir site. Sitede program, oyun, müzik, video tema her türlü telefon uygulamasını bulabilirsiniz. Site her gecen gün güncellenmektedir. En yeni müzikler en yeni oyun ve programlar siteye gün gün koyulmaktadır... http://www.mmcdepo.com/
Resim düzenleyici program ...602Album, dijital resimlerinizi kolayca görüntülemeniz ve biçimlendirmeniz için sanal görsel resim albümleri içine yerleştirmeniz için tasarlanmıştır. Ayarlanabilir küçük resim özelliği, resim albümünüzün tamamını bir arada görme imkanı sunuyor. Resimleri değişik dosya formatlarına çevirin, birden fazla dosyayı tek bir seferde... http://www.602.com.tr Shareware bir program olduğunu bilmenizde fayda var.
Google Earth 1.0 [200 MB] W2000 ve XP Free http://earth.google.com/index.html Google'dan harika bir ürün daha. Uydu ve yer fotoğraflarından üç boyutlu haritalara kadar herşey var. Uzaydan yan komşunuzu gözetlemeniz bile mümkün. Üç boyutlu detaylı şehir görüntülerinin arasında İstanbul ve Ankara da var. Yükleyip denemek henüz kısmet olmadı ama ilk uygun zamanda yapacağım. Deneyen dostlar görüşlerini bildirirlerse sevinirim.