ABONE OL!



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 4 Sayı: 786

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 14 Temmuz 2005 - Fincanın İçindekiler


 

 Editör'den : Kulaklarımın pası silindi!..


Merhabalar,

Kahve Yanında Dergi!Epeydir hasrettik yeni Livaneli şarkılarına. Eskileri birer marş gibi ağızlarımızda olsa bile yenilerini beklemek hakkımızdı. Siyaset girdabına takılınca bir türlü fırsat bulamadığı yeni şarkılarını yapmış sonunda Zülfü Livaneli. "Hayata dair" isimli albümde topladığı 10 şarkının hepsi yeni birer marş olmaya aday. Belki özlediğimdendir kimbilir ama bu albüm bana çok iyi geldi. Öğle üzeri aldıktan sonra akşama kadar defalarca dinledim. Belki birçoğunuz dinlemiştir ama dinlemeyenlerin çoğunlukta olduğunu varsayarak sizlerle ilk şarkısını paylaşmak istiyorum. "Sevdalı başım" tipik Akdeniz kokulu, denizli, yelkenli, ılık ılık bir Livaneli şarkısı.

"Ah benim sevdalı başım
Ah benim şair telaşım
Ah benim sarhoşluğum
Ah çılgın yüreğim
Sus artık uslandır beni

Kaç okyanus geçtim böyle
Kaç denizde yitip gittim
Kırılmış direkler yırtık yelkenlerle
Kaç seferden yorgun döndüm

Ah benim yaralı ruhum
Ah benim insan kusurum
Ah benim isyanlarım, ah yalnızlıklarım
Gel artık uslandır beni

Ah benim iyimser yanım
Ah benim aldanışlarım
Ah benim kavgalarım
Ah pişmanlıklarım
Sus artık uslandır beni."


Bu kadar mı güzel olur bir şarkının sözleri? Hele bunun arkasından bir "Nerdesin?" var, ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Dedim ya özlemişim yeni şarkılarını. Mutlaka alın bu albümü. Mümkünse CD'sini alın. Ama korsanını değil aslını alın. İçinden bir de VCD çıkıyor ki, işte o bile tek başına almaya değer. Hem ucuz da, 10 YTL. Hani bizim dergiyi almayarak artırdığınız 7,5 YTL vardı ya, hah işte onun üzerine 2,5 YTL daha koyun ve alın bu albümü. Alın ki, hiç olmazsa kulaklarınızın pası silinsin.

Benden dergi isteyen dostlarıma postalama işlemi bitti. Ve bugün itibariyle dergilerin adreslerinize ulaşmış olması gerekiyor. Eğer bana yazıp adres bildiren ve hala dergilerini almamış olanlar varsa lütfen haber versinler bir kontrol edeyim. Hepinize güzel bir gün diliyorum. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

8 Mesaj/Yorum var. Mesaj/Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Sabiha Rana

 Beyaz Düşler : Sabiha Rana


  Aşk Doğdu, Ben Öldüm

Susmak ayrılık gibi değildir di mi?

Ayrılık ölüm gibidir ya hani, vurur kendini..

- Ya susmak?
- Beklerim, beklemeyle sebeblendim ben...
- Hatta ölümü erteleyip aşkımı beklediğim gibi beklerim...
- Susmam biter yine beklerim..
- Kelimelerim ayak seslerim kesilir, konuşamadıklarım olurum yer yarılır içine düşerim..
- Bir güç alır beni yukarılara kaynar kazanlara çekilirim..
- Oysa yüreğim mangaldı benim
- Pişerdi her koyduğum.
- Şimdi ne oldu?
- Kim geldi?
- Ben nerede kiminleyim?
- Baktım içime bir hiçim...
- Hayatın tadı tuzu yok!
- Kalmadı o mallar şimdi..
- El etsem yüreğime dağlar mı beni şimdi?
- Yüreğim bende değil,yüreğimde de değil
- Yüreği koyan elin,verdiği el ile,göz ile söylettiği yerdeyim..
- Her yerdeyim
- Hiçbir şeyim
- Hiçteyim
- Bensizim

- Beni görürseniz çekin bir yol kenarına,tutunurum belki çalılıkta, kuşlarla dağda bayırda belki akarım yine o su kenarından okyanusun kumuna....

Arzularımın sabrı sarardı soldu,kurudu kaldı içimde,şimdi biçme zamanı..

Artık yeter diyorum!

Kötü isteklerin şarkısını korkudan dilimin altında çalmak istemiyorum!

Bağırmak istiyorum ALLAHIM yüzlerine yüzsüzlerin..

Korkmadan çekinmeden alınlarının orta yerine iyilik dikmek istiyorum!

Ha başım gitmiş ha kolum aşkımın yüzüne sürerim yüzümü koyarım canımı yoluna...

Kavuşmayı görmeyen gözü dağlamalı, görmesin!
Anlatılan sırrı duymayan kulak sağır olmalı, duymasın !
Ulaşıp da okşamayan eli satırla doğramalı, tutmasın !
Canla başla yürümeyen ayağı bağlayıp kırmalı, basmasın !
Böyle bir insan,insanın başına dert olur,yaşamamalı !

Ya da hiç doğmamalı...! ! !

Aşk yanım içimi acıtıyor..! !

Aşk doğdu, ben öldüm...
Nasıl anlatırım aşkı size...? ?

Sabiha Rana
http://www.sabiharana.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,298,298,298,298,298,298,298,29
              7 Kahveci oy vermiş.
8 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 PASTORAL EFEMER : Zeki Yıldırım


SON DERS

- Sevgili gençler hemen Nadya'nın sorusunu yanıtlayayım; sevgili Nadya bir böcek su birikintisi üzerinde yürürken ya da düz bir duvara tırmanırken bir mucize gerçekleştirmez. Ya da yaşam da göreceğiniz sayısız ilginç yaşam örneklerinin hep anlamlı bir nedeni vardır. En azından fiziksel birer nesne olan canlılar, doğal seçilim tarafından avantajları doğrultusunda şekillendirilmiştir. Örneğin arkadaşımızın sorduğu soruda böcek yüzeye yapışma kuvvetini kullanır ve bu kuvvet te, böceği aşağıya çeken kütleçekim kuvvetini kolayca karşılar. Örneğin bir böceği yüksek bir yerden aşağı atın; böcek yüzeyine etkiyen sürtünme kuvvetleri zayıf kütleçekiminin üstesinden gelecek ve böcek yavaşça aşıya süzülecektir. Bir anlamda kütle çekim kuvvetlerinin göreli zayıflığı, büyük hayvanlar için olanaksız olan bir büyüme kipine olanak verir. Bir genellemeye varırsak büyüklüğün artmasıyla birlikte, organizmaların diğer temel özellikleri yüzeyin hacme oranından daha hızlı değişir. Kinetik enerji bazı durumlarda uzunluğun beşinci kuvvetiyle orantılı olarak artar.

- Yani öğretmenin 85 cm boyundaki bir bebeğin yere düştüğünde, kafasını yere çarpma enerjisi, 170 cm boyundaki bir yetişkinin çarpma enerjisinin yarısı olamaz o halde??

- Tabi ki Cem. Boyu boyunun yarısı olan bir çocuğun yere çarpma enerjisi senin çarpma enerjinin yarısı değil, inanamayacaksın ama 1/32 sidir.

- Nasıl yani, yani çocukların çok defa düşmelerine karşın fazlaca bir zarar görmemelerinin nedeni bu ilke etrafında mı şekillenmektedir?

- Evet Şeşen, çocukları düşme vb. durumlarda koruyan kafalarının yumuşaklığı değil kendi büyüklüğüdür. Buna karşılık bizde öfkeli bir çocuğun şerrinden (fiziksel gücü) korunuruz çünkü çocuk bizim toparlayacağımız enerjinin yarısıyla değil, ancak 1/32 oranında vurabilir.

- Geçenlerde iki I. sınıf öğrencisi bana ilginç gelen bir konuşma yapıyorlardı öretmenim.

- Nedir o ilginç konuşma Seda?

- Biri diğerine sordu "benim köpeem, bir fil kadar büyük olsaydı ne olurdu?" diğeri yanıtladı hemen "fil kadar büyük olsa, fil olurdu akıllım". Ne kadar doğru değimli örtmenim.

- Evet Seda çok doğru, thinkerbells stil in my hand you know.

- Evet sevgili çocuklarım, bu dönemlik dersimiz bitti. Umarım yararlı olmuştur. İlgiyle dinleyip durmaksızın çağlayan yürek pınarlarınıza bir damla olabildiysem çok bahtiyar olacağım. Anlayabilenler için, buraya kadar anlattıklarım yıllardır süregelen tartışmaların önemli satırbaşlarıdır. Önyargı ve biçimsellikleri aşamayanlar içinse diyecek sözüm yok. Son dersim olması nedeniyle yaşama dair 2-3 cümle kurmama izin verin lütfen.

- Sıklıkla söyledim, bugünün dünyasında yaşananlar ile bilimin ulaştığı düzey arasında olumlu bir korelasyon olduğunu söylemek ne yazık ki uzak bir hayalden başka bir şey değildir. Kendi hücresini keşfedemeyen insanoğlu, umutsuz bir çırpınışla uzayı anlamaya çalışıyor. Hala hastalıkların, genetik bozuklukların kol gezdiği dünyada insanımsı özellikler taşıyan robot teknolojisine ağırlık veriliyor. Çevre ve yaşam adına güzellikler yitiriliyor, salt maddiyatçı bir anlayış filizleniyor genç insanların beyinlerinde. Yıldızların ne kadar çok olduğunu, kadehindeki içkisinin son damlasına kadar içmek için yüzünü gökyüzüne çevirdiğinde fark ediyor çoğu. Bir çiçeğin güzelliğine, çizilmiş bir tabloda ya da çekilmiş bir resimde alkış tutuyor kimi. Bir düşünün bilimden uzaklaşmada sınır tanımayan bilgi sahibi olmayan kişilerce, iki binli yıllarda "ahir zaman alametleri" konulu konferanslar verilip bunları ilim irfan sahibi insanlar bunları can kulağıyla izleyebiliyorlar. Bütün bu sevimsiz görüntülere karşın, sizler tertemiz yüreklerinizle yaşama katılacaksınız. Ata yadigârı bu ülkede, büyük bedeller ödeyerek kurulmuş Cumhuriyetimizi geliştirip, güçlendireceksiniz. Yaşam sizlerle renklenip, daha yaşanır olacak. Ama bunu sağlamak için çok fazla çalışmaya, okumaya ve düşünmeye ihtiyacınız var. Tatil süresince sadece yaşınız gereği duygusal, romantik kitaplar okumayın. Birazda yaşamı sorgulayıp, anlamlandıran kitaplara ağırlık verin. Özellikle TUBİTAK yayınlarının bize sunduğu çok kıymetli kitaplar var. Ki derslerimin alt yapısını bu kitaplar oluşturmaktadır. İnternet olanağı olanlar içinse, bu derslerimle bağıntılı olarak www.nationalacademies.org, www.evolution.berkeley.edu ve www.talkorigins.org/faqs sitelerini ziyaret edebilirsiniz. Sevgili Sabiha arkadaşımızın dediği gibi hepinizin yüreklerinden öperim.

Zeki Yıldırım
zekiyildirim@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 6,006,006,006,006,006,00
              9 Kahveci oy vermiş.
4 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Ömer Akşahan

 ÖNSÖZ : Ömer Akşahan


  Velad'la Mariya...

Yüksekova okullarını ziyaret ederken yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak istedim bir an... Bilmem aranızdan kaç kişi bu coğrafyayı ve insanlarını tanıma fırsatı yakalamıştır? Ben uzun yıllar bunun özlemini duydum içimde. Ancak bu yıl bu fırsatı iki kez yakaladım. Dünkü ziyaretim bir öncekine göre daha farklı ve anlamlı geçti doğrusu.

Velad...

İlk gelişimde tanıştığım Mehmetçik İ.Ö.O. müdürü öğretmen okulu mezunu, benim gibi. Aynı okul mezunu olmanın verdiği bir sıcaklıkla kolayca kaynaştım hocamla. Biribirimizi ikinci kez görmenin şaşkınlığını üzerimizden atmış, karşılıklı dereden tepeden konuşuyoruz. Derken odaya kahverengi mantolu -o yöredeki çocuklarda hiç görmediğim cinsten kaliteli- uzun saçının perçemi gözlerine dökülen bir kız giriverdi, çok rahat bir şekilde. Yüzü müdür beye yönelik, tatlı bir gülümsemeyle:

-Müdür bey çok özür dilerim, geç kaldım, dedi.

Böylesine sıcak ve içten bir gülümsemeyi doğrusu hiç beklemiyordum. Bu kızın hareketine bir anda hayran oldum. Önce mantosuyla dikkatimi çeken kız, bu kez tavrıyla ve konuşmasıyla ilgimi çekmişti. Doğrusu buralarda görmeye alışık olmadığım bir tipti. İçimden kendisiyle konuşmak ve tanışmak geçti.
Müdür beyden izin almaksızın, doğrudan kendisine; -Ne tatlı gülümsüyorsun öyle sen!" diye bir soru yönelttim. Bu iltifat karşısında bana dönerek aynı gülümsemesini sürdürdü. Mahcup bir edayla perçemini eliyle savurdu, yüzünü gösterdi.
-Gel şöyle yanıma, dedim.
-Adın nedir?
-Velad, dedi. Anlamamıştım tekrarlattım.
-Bu Kürtçe bir isim mi? dedim.
-Evet, dedi. Sorumdan ötürü sıkılmamıştı.
-Peki Türkçe anlamı nedir? diye, sormaya devam ettim.
-Vatan, dedi, sustu.
Aklıma bu isimde bir şiir yazan arkadaş geldi.
-Ne güzel ve anlamlı bir ismin var böyle, dedim.
-Ya Velad, sen hep böyle gülümser misin? dediğimde, yanıtı yine o tatlı gülümseme oldu. Zilin çalmasıyla da kibarca kalktı ve çıkıp gitti.

Türkü kız Mariya !

Onu Yüksekova 75. Yıl Yatılı İlköğretim Bölge okulunda tanıdım. Okula gece, bilgisayar ağlarını kurmak amacıyla gitmiştik. Arkadaşım ağ işiyle uğraşırken ben de okul müdürüyle eğitim üzerine sohbete dalmıştım. Laf döndü dolaştı, müdür beyin okulda yaptığı işlere geldi.
Müdür:
-Size okulumuzu tanıtayım, diyerek birlikte yemekhaneye gittik. Yatılı kız ve erkek öğrenciler geniş ekranlı TV'de "Hayat Bilgisi" dizisini izliyorlardı. Yemekhanenin uzun köşesi müdür beyin gayretleriyle sahne haline getirilmiş, arkada kulis odası ve sahne yönetim yerinde ses düzeni kurulmuştu. Sahne duvarına Atatürk'ün anlamlı sözü maskla birlikte yerleştirilmiş. Tavansa alçı asmolen yapılarak gerçek bir sahne düzeni gerçekleştirilmişti. Bu çalışmalarından ötürü tebriklerimi sundum. Bu arada gayri ihtiyari, -Bu sahnede çocuklara şiir dinletisi ne iyi olurdu, lafı çıktı ağzımdan. Müdür bey de fırsatı kaçırmadan, hemen mikrofunu hazırlatıp, -Buyrun hocam, mikrofon sizin, demez mi?
Yanımda şiir kitabım yoktu ve ben bilgiye aç bu çocuklara şiirimi anlatacaktım. Ezberimde olan şiirler yeter deyip, yatılı okul günlerime ait anılarla söze başladım. Çocuklarla aramızda garip bir elektriklenme olmuştu. Mikrofon kablosu kısaydı ve ben istediğim gibi hareket edemiyordum. Öğrenciler ben konuştukça baktım yavaş yavaş bana doğru gelmeye başladılar. Böylece aramızdaki uzaklığı ortadan kaldırmıştık.
Dinletimin sonunda her zaman yaptığım gibi soru cevap faslına geçtim.
Bir erkek öğrenci:
-Şiirlerinizi serbest stilde mi yazarsınız? demesi üzerine öğrencilerden bu arkadaşlarını alkışlayarak, ödüllendirmelerini istedim.
Çünkü soru sormak, yanıt vermekten daha önemliydi bana göre.
Dinletimin sonuna doğru "yorumsuz" şiirimi okudum. Daha sonra da bu şiirimi hatasız tekrar etmelerini istedim. Birkaç başarısız denemeden sonra bir erkek öğrenci hiç hatasız şiirimi okuyabilmişti. Şaşırmış ve sevinmiştim. Çünkü bu şiiri yurdun birçok okulunda "ezbere okuma denemesi" yapmış ancak hiçbirinde ilk okumanın ardından tekrar edene rastlamamıştım. Bu öğrenciyi alkışlatıp, yanımdaki kalemi ona keyifle hediye ettim.

Sahneden öğrencilerin alkışlarıyla indiğimde, bu kez aynı salonun diğer köşesinde folklor öğretmeni çalışma yapmak için beklemedeydi. Oysa biraz önce bu arkadaşın beni dinleyenler arasında olduğunu sonradan anladım. Folkloru daha doğrusu oynamayı severim. Böyle bir çalışmayı da izlemek hem beni hem de biraz önce beni izleyen öğrencileri mutlu edeceğine inanarak oturdum. Yanımdaki boş sandalyeye esmer, siyah saçlı ve kısık gözlü bir kız oturdu. Benimle konuşmak istediği belliydi ama söze nerden gireceğini kestiremiyor gibiydi. En iyi bildiği iş olan konudan soru açtı:
-Öğretmenim bize bir türkü söylesene, dedi. Böyle doğrudan sormasıyla, diğer bizi izleyen çocuklar da atılıp:
-O çok güzel türkü okur, dediler.
Sorma sırası bana gelmişti:
-Senin adın ne dedim?
-Mariya, dedi. Anlamamıştım. Tekrarlattım. O yine:
-Mariya, öğretmenim, demez mi?
-Gerçekten adın Mariya mı? diyerek, ısrarla sordum.
-Evet, dedi ve sustu.
-Demek sen çok güzel türkü söylersin ha, dedim, bu kez.
-Evet, sözü biraz da mahcup çıkmıştı bu kez.
-Hadi söyle bakalım bir türkü de dinleyelim hep birlikte, dedim.
-Nasıl bir türkü istersiniz, Kürtçe olur mu? dedi. Ben de:
-Fark etmez, müzik evrenseldir, dedim. O da, sanki içimi okumuşçasına:
-Yemen türküsünü okuyayım mı? demez mi. Bu türkü de benim en sevdiğim türkülerdendi.
Enstrümansız ve yanık bir edayla türküsüne başlar başlamaz kendimi bir anda onunla türküyü söyler buldum.
Böylece Mariya daha ilk türküsüyle gönlümü fethetti. Türküleri nasıl ezberlediğini sorduğumda, şaşkınlığım bir kez daha arttı.
-Ben bir şarkı ya da türküyü bir kez dinlediğimde, hemen ezberime alırım, dedi. Dağarcığında 190 türkü olduğunu da söylemeyi unutmadı.
En büyük ideali de bir türkü kaseti çıkarmaktı. Umarım Mariya, bu dileğin tez elden gerçekleşir.
O gece birlikte çok şey paylaştık, Yüksekova'nın okumaya azimli, gelecekten çok şey bekleyen yoksul ama umudunu yitirmemiş parasız yatılı çocuklarıyla... Onları unutmayacağım, biliyorum ki, günün birinde karşıma büyük bir sürprizle çıkacak o Mariya'lar !

Ömer Akşahan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
              6 Kahveci oy vermiş.
6 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Nihat Turan


korkmadan kaçarken

sararan sevgilerimi yeşertme çabasına girmeden
yürek mezarıma gömerek gideceğim anlaşılmamış yanlarımı
yetimsiz ve üveysiz bir yarının ağaran gününe kavuşmak için
bu küflü
bu sinsi
bu kemirgen
ve bu cüruf medeniyetten korkmadan kaçacağım

ağır aksak gidişim kaçmamın bir korkaklık olmadığına tanıklık edecek
birilerine nispet yaparak gitmeyeceğim
gecenin dışında hiç bir dosta da elimi sallamayacağım giderken
yürüdüğüm yolda anılmak üzere en ufak bir iz bırakmayacağım
hazırlıksız ve ansızın terk edeceğim benim sandığım tüm biricikleri
benim dışımda hiç kimseye müjde getirmeyecek bu gidiş

ve bencilliğimin sivri uçlarına takarak berkiteceğim kaçışımı
dönüşü muhteşem diye bir zırvalık olmayacak
beni bekleyen birileri de
yalnız doğdu
yalnız yaşadı
ve yalnız öldü diye bir lejantta döşenmeyecek peşi sıramda
çünkü küstürmüş olacağım herkesi giderken
bir de kendimle barışık olduğum bir anda yiteceğim buralardan

ihanet tütsüleriyle boğulan şehrin dehlizlerini başımı eğmeden yürüyeceğim
koşmadan ve korkmadan kaçacağım şehrin bulaşıcı marazlarından
ve birde günahlarından

verilen tüm servetlerden soyunarak ötelerin sefilliğini giyineceğim
gülecekler ve belki de tükürecek bazıları
ve ben de gülerek umursayacağım bunu
ardından
tükürmeden ama başımı tutarak kusacağım son nefretimi nadan kafasına şehrin
yaşamın ur biriktiren kasvetinden kirlenmemiş ayrıntılarımı geri alarak kaçacağım
ve kaçışıma yalınlıklarımı bahane ederek geceye uğrayacağım

korkmadan kaçarken
kollarıma aldığım öksüz yanlarımla adımlayacağım şehrin yollarını son bir kez
düşmemek için geceye tutunarak yürüyeceğim
küçümseyici olmayan tek dost geceye yaslanarak cesaret aşılayacağım kararlarıma
yalınlıklarıma tebessümün kanatlarını açacak bir makamın beklentisiyle
sığındığım gecenin andına uzanacağım

korkmadan kaçarken
dostluğuna bağdaş kurduğum geceye ağlayacağım
gecenin damarlarına sinen geçmiş zamanları anacağım
başı sıvazlanmamış ezik taraflarını yalnız ben seveceğim geçmişimin
beni anlamış bir ben olarak teselli olacağım
ve geceye
en yücesinden hediye olarak
sırlarımı bırakarak dostluğumu vereceğim
ardından
azalan yalınlıklarımı sırtlayarak sarp yokuşlara yürüyeceğim

yürüyeceğim korkmadan
kadim ve sarp yokuşun ardındaki bozkıra doğru
yaklaştıkça kışkırtan peyzajında donacağım
bilinmeyen duygularımın keşfiyle bilgeleşeceğim
hür rüzgarlarını tutsak edeceğim ciğerlerimde bozkırın
bakir ırmaklarında yıkayacağım islerini paslı medeniyetin
ve çağlayanların melodisine müstesna aşk kelimelerimi eş edeceğim
ve en kuytulara salacağım avazımı bozkırın
ve damıtacağım hüzünleri en uzağa fırlatarak hafifleyeceğim ilk kez
ve böylece acısı olmayan bir gülümsemeyle kaçışımın ilk semeresini iştiyakla sarmalayacağım

Nihat Turan
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,509,509,509,509,509,509,509,509,509,50
              8 Kahveci oy vermiş.
3 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Petunya : Öykü Özü


GİBİ

Kafamdan geçen bir sürü eski hikayede,
görülen yalnızlık.
Bir pembe eşarp,
rüzgarda uçuşan saçlarım gibi,
dalga dalga taşırken beni
şimdilerime...
Eski fotoğraflara bakmak gibi gecelerde,
ve aynada kendime;
sakince...
Bir sürü kuru gürültü,
bir sürü sahte insan içinde,
yavaştan gelen köhne,
ve paslanmış bir bahar kokusu gibi
sayfalarda...

Kalemlerin ucunun açılmasının gerekmesi gibi
- iyice kütleşmişler artık
ne zamandan beri dinleniyorlar şu kalemlikte acaba
hatırlamıyorum,
unuttum -

Canımın sıkılması gibi,
Havanın çok sıcak olması gibi mesela,
- ve çok sivrisinek var odada-
burnum tıkanmış nedense yine;
yastık bana göre fazla yumuşak ve basık,
uyuyamamak gibi,
falannnnnnnnn filannnnnnnnn gibi...

'Yaşar' dan birkaç şarkı dinlemek,
elimde renk renk boya kalemleri,
bir şeyleri boyamak istemek gibi,
çocuk olmak gibi yani,

ve oturup şiir yazmak gibi,

Seni özlemek,

yaşamak gibi,
yaşamak gibi...

Öykü Özü
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,278,278,278,278,278,278,278,27
              11 Kahveci oy vermiş.
8 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Özhan Bilgin

 Kahveci : Özhan Bilgin


   tik tak..

"
saatler çalışır izinsiz..
hep bir sonraya..
"
f.kızılok


ya titremişse kalbin ,
ya bitmemişse harbin..
zamansan ,
uykuysan..
akşamsan ,
sabahsan..
ya aksan , ya sırsan..
sarılsan ,
sarılmasan..
tik tak.. tik tak..

içliysen ,
dışlıysan..
karşıysan ,
yoldaşsan..
ya gitmişsen , ya çoğalmışsan..
hiçsen ,
değilsen..
tik tak.. tik tak..

edimsiz barutsan..
ateşten uzaksan..
öldürsen ,
diriltsen..
yansan ,
yanmasan..
geçsen ,
geçmesen..
tik tak.. tik tak..

yağmadan ıslaksan..
sözümden ,
yüzümden ,
bir damlacık hüzünsen..
düşünsen ,
düşünmesen..
tik tak.. tik tak..

ya hepten uykudaysan,
ya düşten sıçramışsan..
hatırlasan ,
unutsan..
bilsen ,
bilmesen..
varsam , yoksam..
varsan , yoksan..
varsa yoksa,
tik tak.. tik tak..
tik tak..
tik tak..
..

Özhan Bilgin
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,179,179,179,179,179,179,179,179,17
              6 Kahveci oy vermiş.
5 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Laura Avadar


Eskiden böyle miydi İstanbul'un denizi

Caddebostan Plajı 40 yıl aradan sonra İstanbullulara yeniden merhaba dedi...

Bir zamanlar İstanbul'un en gözde plajlarından olan Caddebostan Plajı, 40 yıl aradan sonra geride bıraktığımız Pazar günü yeniden hizmete açıldı. Plajın açılmasıyla Kadıköylünün deniz özlemi sona ererken, yıllanmış hatıralar da bir bir akıllara düştü.

1950 ve 60'lı yılların en gözde plajı olan Caddebostan, kentleşme ve sanayileşmeye bağlı olarak ortaya çıkan kirlenme sonunda 70'lerin başında kapanmıştı. Hawai kıyafetli genç kızların konukları çiçeklerle karşıladığı açılışında ise, çeşitli oyunlar ve dansların yanı sıra bir de defile gerçekleştirildi. Kent merkezinden denize girmenin özlemini yaşayan İstanbullular ve bir zamanlar diye andığımız dönemin gençleri kumsalı bundan böyle yalnız bırakmayacaklar gibi görünüyor.

"yaprak sarmalı, börekli, kuru köfteli..."
Aslında İstanbul'un yaprak sarmalı, börekli, kuru köfteli, deniz macerası "deniz hamamları" ile başlamıştı. Yıl 1859,işte ta o yıllarda deniz hamamları açılmaya başlamış İstanbul sahillerin de!Yani İstanbullu artık denizin keyfini çıkartıyor! 19. Yüzyıl ortalarına kadar yalnız erkekler civarda Müslüman evi bulunmayan yerlerden girerlermiş denize. Kadınların denize girmesi ise deniz hamamlarının birbiri ardına İstanbul sahillerinde yerlerini almasıyla başlar. Bu hamamlar özel ve halka açık olarak iki çeşitti. Özel hamamlar yalıların yanında veya rıhtımdaydı. Bunlar, zarif ve ahşap odacıklardı. Denize çakılmış kazıkların üzerinde kurulur. Odaların ortası açık bırakılırdı. Denize buradan girilir. Bu sebeple yüzenleri kimse görmezdi. Odanın dışına çıkmak sadece erkeklere mahsustu. Halka açık hamamlar ise kadınlar ve erkekler hamamı olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Ama yan yanaydı. İki hamam arasında seslerin duyulmayacağı kadar bir mesafe olması koşuluyla . 1867 yılında İstanbul kıyılarındaki hamamların sayısı 62' yi bulmuş. Erkek hamamlarında bir kahve ocağı mutlaka bulunur. Burada kahve, çay gazoz, limonata satılırdı. Sarhoş gelenler kesinlikle hamama alınmaz. Hamamların içinde herkesin kullandığı localarda soyunanlar bir kuruş, özel localarda soyunanlar ise iki kuruş ücret öderlerdi...

"Uzun Aleksandır ile Küçük Aleksandır"
1929 dan sonra ise Çardak İskelesi, Salıpazarı, Kumkapı, Salacak gibi bir çok sahilde denize girilir olmuş! 20. yüz yılın başlarında sonra denize kıyısı olan her yerde bikinili genç hanımları, mayolu beyleri görmek hiç zor değilmiş! 1930 dan sonra ise kıyılar yavaş, yavaş plajlara dönüşüvermiş... Plajların kurulmasını ise kimileri İstanbul'a göç eden Beyaz Ruslara kimileri de işgal kuvvetlerine bağlıyor. İlk plajlar Florya Yeşilköy ve Bakırköy sahillerinde kurulmuş. Florya sahilinde plaj kuran ilk girişimciler, Uzun Aleksandır ile Küçük Aleksandır adlı iki Rum. Bu plajlardan birinin adı Solaryum diğerinin adı ise Highlife...
1935 de Florya Kıyısı İstanbul'un en gözde plajı haline gelmiş! O yıllarda Marmara kıyılarında denize girmek ayrı bir renk vermeye başlamış İstanbul'a.

Yaşları 60'ın üzerinde olup da yazlarını İstanbul'un plajlarında geçirenler, "Bebekle Aşiyan arasındaki sahilden denize girmek pek modaydı" diyorlar. Çünkü yaprak sarmalı, börekli, kuru köfteli pikniklerin tadı ancak orada çıkarmış. Gençlerin favori plajı ise Tarbaya Plajı'ydı deniliyor. İstanbul'un en güzel kızları, sinema sanatçıları, sosyetenin en tanınmış simaları hep bu plaja giderlermiş.
Caddebostan Plajı ise Orhan Veli'nin yüzdüğü plaj olarak bilinir. Orhan Veli'nin vazgeçemediği her yaz fırsat buldukça o çok sevdiği denizle bütünleştiği yer olarak zihinlere kazınan bu plaja giriş 60 para, yaşattığı mutluluk ise bedelsizmiş...

Suyunun temizliği çok değil 30-40 yıl önce dillere destan olan İstanbul'un artık rengi soldu. Masmavi Boğaz kirli çürük bir su olup çıktı derken, Caddebostan Plajı'nın yeniden açılması, Suadiye ve Fenerbahçe plajlarının ise yakında açılacağı müjdesi heyecan kattı sıcak yaz günlerine... Ve ne olduğunu anlamadan,her gün düşüncesizce yıprattığımız, seni seviyorum diye haykırdığımız kim bilir belki de katlanamadığımız İstanbul'u, usulca Tekin Aral'ın öykülerinden birine taşıdı. Hepimizi birer öykü kahramanı yaparak hem de..."Ah ah!.. Eskiden böyle miydi İstanbul'un denizi. Hele bizim Salacak Plajı... Bir denizi vardı, nasıl temiz, nasıl pırıl pırıl anlatsam inanamazsınız. Örneğin plajın çok kalabalık olduğu günler, şişe suyu bittiğinde plaj sahibi şişeleri denizden doldurur, millet farkına varmadan tatlı su niyetine lıkır lıkır içerdi..."

Laura Avadar
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              6 Kahveci oy vermiş.
4 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,578,578,578,578,578,578,578,578,57
              445 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf: Işık Etkin

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.869 kahveciye doğru yola çıkmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


Vurgun...

Sorma, sorma sakın sebeplerim var
Yeni çıktım derinlerden yorgunum
Bir kasırga.... başı bozuk
Bir tufan... dirençsizim
Bir dirhem et kalmış, sürüklenirim.
Sen! Sevdaya soyunmuş
Sen! Gözleri çakmak çakmak
Sen bilmezsin, azgın sularla
Savaşmaktan geldim.

Ne galip ne mağlubum
Ne mağrip ne maşrıkım
Vurgunum...

Tutma, tutma be kanadım yaralı
Görmezsin ince ince sızan kanımı
Dizlerim dermansız
Ellerim taşımaz ağaç dalını
Aman! Gözleri şimşek alazı
Aman! Sözleri hançer yakısı
Kıldan ince, kılıçtan keskin bir yol
Kolay mı, harcın mı taşımak kalp ağrısı?...

Ne taşkın ne durgunum
Ne şahin ne kuzgunum
Vurgunum...

Yanan suyun içinde
Yıldızsız bir gecede
Giyinmişim ateşten kor elbise
Vurgun yedim
Suskunum....

Elif Eser

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Çizen: Hüseyin Alparslan

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Ankara için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
İzmir için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan       Yamağı : Cem Özbatur

...Arslani dibadereûu do avepe var aöopeûu. Emuşeni, dubarace pskidaya do nisimadu: Mağara muşis komeşaxtu do iri üele âabuni vareya do ambari uncğonu. Avepek arslani moüitxus kogööües. Mara mitik var uüunikteûu. Arslanik, mağara muşişa na amulun mteli avepe oöoôuôûu do ar üayi imxorûu... Bu masalın Türkçesi ve Lazca devamı için http://www.lazuri.com/lazuri_paramitepe/aslani_do_meli.html kısayolunu tıklayın.

Kuşadasının güzel yerlerini internet ortamında, hem de üç boyutlu olarak seyretmek isterseniz http://www.kusadasi.biz/gallery.asp kısayoluna bakabilirsiniz. Gerçekten hoş görüntüler.

...Cep telefonlarıyla ilgili her türlü uygulamayı tam sürüm şeklinde bulabileceginiz bir site. Sitede program, oyun, müzik, video tema her türlü telefon uygulamasını bulabilirsiniz. Site her gecen gün güncellenmektedir. En yeni müzikler en yeni oyun ve programlar siteye gün gün koyulmaktadır... http://www.mmcdepo.com/

Resim düzenleyici program ...602Album, dijital resimlerinizi kolayca görüntülemeniz ve biçimlendirmeniz için sanal görsel resim albümleri içine yerleştirmeniz için tasarlanmıştır. Ayarlanabilir küçük resim özelliği, resim albümünüzün tamamını bir arada görme imkanı sunuyor. Resimleri değişik dosya formatlarına çevirin, birden fazla dosyayı tek bir seferde... http://www.602.com.tr Shareware bir program olduğunu bilmenizde fayda var.

KAHVE MOLASI DERGiSiNi ON-LINE SATIN ALABiLiRSiNiZDergimizi ve fincanlarımızı On-Line satın alabileceğiniz adreslere bir yenisi eklendi. Weblebi.com'dan ürünlerimizi indirimli ve/veya taksitli olarak almanız mümkün.
http://www.weblebi.com/Default.aspx?Pt=32&Did=TAEZF9ohYPyGkqxpFCS-1A&Sid=1

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler



PicTexter 3.2 [2.17 MB] 98/ME/NT/2000/XP Free
http://www.axiomx.com/downloads/PicTexter.zip
İlginç bir program. Seçtiğiniz resimleri harf ve kelimelerden oluşan bir tablo haline getiriyor ve size istediğiniz formatta saklama hakkı veriyor. Oldukça etkileyici sonuçlara ulaşmak mümkün. Bizzat test edilmiştir. İspatı yandadır:-))

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20050714.asp
ISSN: 1303-8923
14 Temmuz 2005 - ©2002/05-kmarsiv.com
istanbullife.com