KMD 4.SAYI



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 4 Sayı: 844

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 19 Ekim 2005 - Fincanın İçindekiler


 

 Editör'den : İyi bir gün olsun!..


Merhabalar,

Sizleri bugünkü sayımızla başbaşa bırakırken, hepinize sağlıklı bir gün diliyorum. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

8 Mesaj/Yorum var. Mesaj/Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Sabiha Rana

 Beyaz Düşler : Sabiha Rana


  Bugün Güneşi Kustum

Haram Söz Söyleme!

Ah benim güzel cicoşum (ciciannem)
Haram da yalan da ne bil ne söyle diye
Öğütlerdi her gördüğü yerde
İçim cız ederek söyleşiyorum şimdi rahmet melekleriyle...

Gün sıcak içim soğuk düşüncelerimle hırlaşırken su kuşlarıyla,
Selamladım yerden göğe toprak altında halden hale geçen bütün bedenleri,
Düşündüm birbirini kandırmış gidenleri…

Yalanın gerçeğini kim biliyor?
Söyleyin diye, söylendim kendimle..

Belki de bazılarımız geçimsiz sebeblerden yalanı dolanı dost edinip tek celsede boşandık insanın ve hayatın doğruluğundan..

Yalan yanlış ta yaşasan
En doğru da sen olsan
Tek mekanda buluşur bütün ruhlar
Unutma insan isen

Farkına varmak yalansız ve doğru yaşamayı ne zaman?

Sürükler insanın hırsları duyguları fırtınaya tutulmuş, denizdeki gemiler gibi,
çaresiz heceler gibi içeriz buruşturduğumuz sözleri..

Ayaklı ayaksız bütün bedenler çileleri ve hileleriyle kuşlar gibi uçmak ister öteden öteye..

Bir bilsek öteler berimizde cennet de cehennem de kendi içimizde..

İşte yine dünyanın bütün kasveti üzerime çöktü, kalbim bulanıyor, aklım dönüyor baş edemiyorum..

Yetti artık!

Gözlerime yalancı kör bakışlar edinmek..

Gözperdemin önünde oynanıyor bütün yalan,oyun ve provalar,
Kapat şu çeneni diyemiyorum....

İsyan etti göz bebeklerim, alabildiğine pörtlemiş cazgırlığım hangarından kan damlatıyor
Ağlıyor yetimliğim öksüzlüğüm..

Yakamoz duruşlu boncuk gözlüm,gök gibiyim, bulutlarım çırpıntılı dalgalı yıldızlarım arzularımın kıyılarını geceden ateşe veriyor çaresiz güneşi parlatıyorum, gündüzse diyetimi ödüyor ay ışığının ırmaktaki ışıltısıyla,

sessiz sakin dalıyorum düş ormanlarının içine...

Yoksa!

Yüzüne tüküremiyeceğimi biliyorsun!

Bu yüzden,
Suratsız suratlar takınıyorsun,
Tutup suratına çalasım geliyor..

Sakın haber vermedi deme!

Sana olan sevgimi kaşla göz arasında hırsımdan boğazladım bu gece
Kimseler görüp sormasın diye de dipsiz kuyulara attım
Yalanla kefenlenmiş bedenini
Kalbimle cesedini seyrediyorum özlemeyeceğim hiç seni..

Oh olsun işte!

Yaşasın kötülük diye, naralar atacağım
Yalanın alasını satacağım evrene
Geceyi gündüze peşkeş çekeceğim
Karanlıkta aydınlıklar olsa da kalmasın sırlar diye,
Samanyolu da saflarıma geçti, firar etti sonsuz boşluktan..

Kırk yıl daha yaşasam kılı kırk yararak kırk aklım da olsa kırkından birini kıyamam böylesine binbir yalanı çıkmış akılla ne konarım ne uçarım çünkü; en kısır ruhlu kadın benim..

Ak yalan kara yalan, ordan değil burdan dolan diye, oyalanan sabır kuşları da terki diyar edip ötelere gittiler..

Zenbille dile gelsen, artık ne çare?

Güneşle birlikte eğilir yere inerim,
Ruhumun gölgesi bedenime düşerim
Sakın elleşme oradan oraya rüzgarlarla savrulmaktayım
Evrenin en büyük yangınıyım yanmaktayım
Aşkımsız gölge dinlenimindeyim
Dünyanın bütün sularıyla ağlamaktayım…

Toprağın altında sahtekar sevgimle
Yorgan döşek yatmaktayım,
Sağa sola dönmekteyim
Bugün güneşi kustum titremekteyim…

Sakın bilme!

Ağzım yandı ölmekteyim....

Hadis-i Şerif Der ki;

Yalan, Allah'ın hoşnut olmadığı ve insanlara yasakladığı bir tavırdır. Peygamber Efendimiz de, bunu sık sık dile getirmiştir. Peygamberimiz Efendimizin bu konuyla ilgili sözlerinden bazıları şöyledir:

1- 'Yalanın her çeşidi günahtır...'

2 - 'Ey insanlar, pervanenin ateşe atılması gibi sizi yalanın peşine düşmeye sevkeden şey nedir? '

3 - 'Yalan söz, büyük günahlardandır.'

Tarih 8 Ekim 2005 Zamanı / Dünya Yalan / İnsanlar Dünyadan da Yalan....

Sabiha Rana
http://www.sabiharana.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              3 Kahveci oy vermiş.
7 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 BİR OYUNCUNUN DÜNLÜĞÜ : Bahadır Benli


SOYUT PADİŞAH

Haziran 2004/12:00- İç mekan

O dün anıldığında heyecanın tarifini bir dilek kitabında bulabildim…

Sahnede hummalı bir çalışma, göz gözü görmüyor. Soyut Padişah adlı oyun Sinopta üstelik yazarı ve yönetmeni Ferhan ŞENSOY 'a oynanıyor. Ama bu basit bir oyun değil, her şeyden önce usta bildiğimiz Ferhan ŞENSOY bizlere gösterdiğimiz performans üzerinden ya oyunun telif hakkını verecek ve bu oyunla turneye çıkılacak ya da üzgünüm diyerek tüm hayaller ertelenecek turneye dair.
Anlıyacağınız bir sınav telaşı hakim ekipte…

- Biri elimden şu dekoru alabilir mi ?

- Abi tam şuraya buraya istiyorum ışığı

- Nasıl yani abi ya getirmedik mi basamakları ?

- Kumaşları ayırdınız mı ?

- Fuaye için yeni resimler geldi mi ?

- Abi bu adam nasıl sponsor oyun günü biletlere nazlanıyor…

- ( Yönetmen ) Ezberlerde sıkıntısı olan arkadaşlar öğle yemeğinde tekstini yiyebilirleeer.

- Abi kumaş kutusu nerde ?

- Bahadır abi boş boş gezinmeyin dekora yardım edin bitsin şu…

- Erhan abi benim koltuk altı yırtık ne yapacağız ?

- OHA Enes genel provada nasıl becerdin onu yırtmayı? Neyse... Biri Enes'in koltukaltıyla ilgilensin ?

- (Ayşegül) Nasıl yani ? ışık mı terletiyor

- Erhan hocam PAR64'ün biri yanmıyor.

- Ulan elli defa söyledim şunları taşırken dikkatli olun diye…

- Kızlarrr büyüttüğünüz uzuvlarınızı eritseniz diyoruz ?

- Erhan hocam makyajım olmuş mu ? Oğlum bu hal ne?

- Biri şu çocuğun makyajıyla ilgilensin

- Paşalar kavuklarını alsın …

- Bokyedi başı abi alsana kaftanını.

- Benim Fes im kimdeeeee ?

- Bahadır zillerimi gördün mü ?

- Gördüm çok iyi selamı var Canan…

- Ya beyler benim paçalı donu kim giydi? Abi zaten kostüm naylon yapmayın eziyet yaa…

- Ahhh ulan ben sizin. Elli defa söylüyorum şu dekoru kurarken iğneleri sahneye mayın yapmayın diye…

- ( Yönetmen ) Eveeeet budur sahne güzel oldu be ? Sence Bahadır ?

- Tabi hocam hocam güzel oldu , ben şu paşa bıyığı bırakmasam diyorum, yani bıyıksız olsa bu paşa, yani köseymiş bu paşa, olmaz mı?

- ( Yönetmen ) 15 dakikan var Bahadır …

Sahne kuruldu ışık tamam, kostümler giyiliyor kuliste kızlar bir kıkırtıdır gidiyor, erkekler daha bir ciddi…
Evet kapılar açıldı arkadaşlar izleyiciler yavaş yavaş içeri alınıyor ?
- Bahadır abi gelicek mi acaba ya ?
- Gelir tabi oğlum sorduğun soruya bak…
- Yok be abi Ferhan hoca değil, kız arkadaşım umarım gelir
( dumur bir andı ve o ana dair beynimce yaşanan )

Herkes kuliste pür dikkat yönetmeni beklemekte. O an hissettiklerimden dünlüğe düşen, oyuncu psikolojisi, terlemek yasak, sen artık Bahadır değil çok şakacı Rahmi Paşa'sın, meyhaneci Panayot'sun, Canip Paşa'sın, Tophane Yedieminli damacı İsmet Paşa'sın. Hayat durdu, geçmişin yok, şeklinde telkin saniyeleriydi...

(Yönetmen içeri girer)

Arkadaşlar şu an Ferhan Hoca salondaki yerini aldı ancak protokole oturmadı. Tiyatroda protokol olmaz aptal, politikatör tahtı çok saçma demiş. Yanında Rasim ÖZTEKİN de var üstelik…. Zamanı geldi arkadaşlar. Bizler zaten iyiyiz, bunu hepimiz biliyoruz. Çıkın ve oynayın, doğal, biz gibi…

Sahne 1. ( Ellerinde Zillerle 2. Cariye sahnenin sol ve sağ koridorundan sırıtarak, kırıtarak ve zilleri vurarak girerler ve Padişahın cigara içişi hicri Cemaziyevvelin 17'si P.M 12:00

Devamı haftaya

Bahadır Benli
bahadirbenli@yahoo.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              5 Kahveci oy vermiş.
5 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Müjgan Yalız


PERVANELER

Güneşli günlerde içimi bir kıpırtıdır alır gider... Eskiden taa gençlik yıllarımda bunun hep bir aşkın müjdecisi olduğunu düşünür ve karşılaşacağım günü gözümü dört açarak beklerdim. Iskalamamak için. Oysa aşk bana hep en karamsar olduğum, soğuk kış günlerinde geldi. Hep beklemediğim anlarda. Köşe başından birden sıcak yüzünü göstererek. Belki de sıcak günlerde de gelmişti de ben günün sıcaklığından, içimin kıpır kıpırlığından daha fazla bir şey olmadığından, anlayamamıştım. Bilemedim.

Bugün de böyle kıpır kıpır. Nedensiz bir sevinç. Aldığım anti depresanın doz artırımından mı yoksa aşkın kapıma yakın bir yerlerden geçip gitmesinden mi? şimdilik bilemiyorum. Allain de Button 'çoğu zaman âşık olma isteği, aşktan önce gelir' diyor kitabının bir yerinde. Belki de böyle bir durum hâsıl oldu bende de. Hayatın kendisini ıskaladığımı anladığım zamanlarda, susuzken bir kova suya kafanı daldırarak içme isteği gibi bir şey bu.

Uzun, çok uzun zamandır, kendi derinliklerimde dolanıp duruyorum. Kaybettiğim 'ben'i mi arıyorum, yoksa bir ilişkiyi ilişki yapan kendiliğindenliğini mi? Belki de kabuğuna değnek sokulmuş bir kaplumbağa gibi, yeniden dürtülmemek için kabuğuma çekildim. Yaşama, hayata burumu uzatmaktan korkuyorum. Beni bu kovuktan çıkaracak şey 'aşk' olabilir mi? Ya da bu istek de aslında başka bir korunma duygusu mu? Kim bilir belki de kapana yakalanacak bir farenin bir parça peynire gitmesidir. Yani bilirsin yeme isteğinin beraberin de parçalanmayı, en iyi ihtimalle sonrasında sakat bir şekilde hayata devam etme zorunluluğunu, ama yine de gidersin. Bilinçli bir bilinçsizlik hali gibi bir şey bu. "Işığa uçar bütün pervaneler, Ateşe giderken ne şahaneler, Dönerek acıyla aşkla şu alemi, Yana yana rakseder divaneler..." böyle bir şarkı vardı. Yıllar önce yolunu gözlediğim için söylerdim. Onu bir günlüğüne görebilmek uğrana kat ettiğim uzun Doğu yollarındaki, peynir, yumurta kokulu kötü otobüslerde...

İnsan bazen olup olmadık mesafeleri göze alabiliyor bir kaç saatlik görüşme, koklaşma için. Gecenin bir yarısında uykusu bölünüyor gördüğü rüyadan da fırlayıp, kalkıp sıcak yatağından ancak serserilerin sokaklarda dolaştığı gece yarılarında terminallere koşturuyor. Bırak, o şehre direk bir otobüsün olmasını, yakınlarda bir yerlerden geçmesine razı olarak bile atlayıveriyor ilk önüne gelen... Başına ne gelir bir karayolunun ortasında, ya da ücra bir Anadolu kasabasında düşünmeden... Aşk bu olsa gerek... Seni yerinden kış günü fırlatan sokağa ve bir kaç saatliğine onun kokusunu duyarak uyuma isteğine yolculayan...

Ne kadar özledim ne kadar? Yeniden fırlayıp birinin yanında olma isteği ile dolup taşmayı ve ne kadar özledim bir şey için yeniden yollara düşebilmeyi?

Şimdi mırıldanıyorum yine;
Işığa uçar bütün pervaneler, Ateşe giderken ne şahaneler, Dönerek acıyla aşkla şu alemi, Yana yana rakseder divaneler, Bir varmış bir yokmuş dünya masalmış, Her yolcudan bu handa hoş seda kalmış…

(sen bilmesen de, belki hiç beklemesen de ben yine yollarımı sana çıkaracak günleri umud etmekteyim. Bütün yollar bir insana mı çıkarmış? Öyleymiş. Çıkarmış.)

Müjgan Yalız
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              5 Kahveci oy vermiş.
5 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Nihat Turan


ŞEHRİ SEVMEK NEYİNE YÜREĞİM!..

Gönlümü ikna etmiştim. İkna olan gönlümle taşramdan taşları, dağları, bayırları aşarak şehri sevmeye gelmiştim güya...

Gönlün başkaldırısına yenik düşmüştü ayaklarım. Ayaklarım şehrin yüzeyinden kayarak sürüklüyordu beni. Serseri bir militan yüreğinde şehre musallat olmuştum. Ham arzular seherinde gönlüm şehre tevessül etmişti. Gönlümün gözüyle bakıyordum şehre. Ve gönlümün gözeneklerinden şehrin kokusunu alarak bir aşinalık peyda etmeye çalışıyordum. Peyda olan aşinalığında şehrin, aşka sebep zerreyi arıyordum. Işıldayan, isteğime sarkan, gözümden gönlüme akan, o titreten ve diz çökerten sebebi arıyordum. Düşüme şehri iliştirmiştim. Ve düşümün şehrinde yollar aşındırıyordum... Yenilgilerden yengiler çıkarmayı başarmış kitabi bir geleneğin ayak izlerini sürerek şehri sevmenin mümkünatını bulmaya çalışıyordum...

Kirine, kerihliğine, köhneliğine ve kepazeliğine gözlerim kapanmıştı. Gönlümün menzilinde sütten çıkmış ak kaşık gibi duruyordu şehir. Gönlümün ak-pak mekanı olmuştu. Sinsi ve nazlı bir sevgili gibi, bir serap gibi peşi sıra sürüklüyordu beni ardından.

Şehrin askısına asılan bedenimden sıyrılan ruhum, şehrin koylarında koca düşler avına çıkmıştı. İradem ve zihnim aynı koşulda kesişmişti. Derin bir istekle kuşanmıştım. Heyecanım ve coşkum tazyik limitindeydi. Şehri severken, şehre bulaşmayacaktım. Bunun nasıl olacağını bilmiyordum... Bilinmeyenin gizeminde şehrin mıknatıslarına savrulan metal parçacıkları gibi olmuştum. Az az azaldığımın farkında değildim. Savruldukça, şehirden gönlüme pay düşürdüğüm zannıyla şehrin içlerine doğru koşuyordum. Zihnim boşalmıştı. Boşalan zihnimin içinde akl-ı kadimden arta kalanlar kolaçan ediyordu. Aklımın fasıllarında şehr-i vuslat hallere gark olmuştum. Dilim dilim "dil"den azade olduğumu bilmeden, bilincimin karanlığında şehr-i aydınlık tezatlı demler içine girmiştim...

Böyle bir plandan şehri ilk kez soluyordum. Şehrin solgun iklimi ilk bu kadar ılık geliyordu bana. İlk bu kadar şehre başkalaşmıştım. Göz bebeklerim bir şeyleri buldu bulacak gibi sağa sola hareket ediyordu. Her köşe başında, her yol bitiminde ve her kavşakta damarlarımda gezinen kanın hızında bakınıyordum şehre. Bakındığım şehrin fotoğrafında görülmeyen ben, ne şehir atının sırtında bir tufeyli olma iddiasındaydım ne de makyajlanmış bir romantik çehreyle arz-ı endam etme niyetindeydim. Sadece köylü kalbimin hacmine denk getirmeye çalıştığım şehirle işve etme muradında olan gönlümü teskin etmekti amacım... Şehrin kıvrımlarına şehir nüveli düşlerle süzmem bundandı. Ve şehrin şeddeli şerlerine kör oluşum bundandı. Ve bundandı taşra sadrıma saplanan hançeri fark edemeyişim...

Oysa bir samimiyet, mahcup bir gülümseme, hani masum bir bakış versin istiyordum şehir. Bütün postlarından ve bütün süslerinden arınarak bana yol olsun, yar olsun, yürek olsun istiyordum. Bir şehri yar edinmenin yürek işi olmadığını bilemezdim. Kaypak ve kaygan gönüllerin beklentisinde olduğunu nereden bilebilirdim ki şehrin. Ve nereden bilebilirdim, şehrin şerefli olmayan şeylerden beslendiğini...

Yüreğim!

Bak ne akla ziyan işlerdesin. Ne günsüz, gönensiz güncelerdesin. Devşir kendini. Şehre serptiğin yanlarını bir araya topla. Adım adım döküldüğün şehrin caddelerinden kendini ruhunun heybesine doldur. Ve şehrin zilletinden karın üstü bile olsa varlığını alarak taşrana sürün. Pişen çiğ taraflarınla da artık az gül çok ağla yüreğim...

Sen yüreğim!

Çok şey istemedin biliyorum. İçine alıp şehri bozkırına gitmekti arzun. Ve bir narayla şehrin kalbini getirdiğini sarp yamaçlarda yankılatıp, koyunlara, keçilere, ineklere, kuşlara şehrin ezgisini kavalının diliyle dinletecektin. Şehrin bir kalbi olmadığını nerden bilecektin yüreğim. Kalpsiz bir kahpe gibi karabasanın olacağını nerden bilecektin şehrin...

Heyhat yüreğim!
Olmadı.
Ve hiçbir zaman olmayacak gönlünün istedikleri.
Sen yüreğim!
İstediğini değil, istenileni yaşayacağını kanıksa artık.
Şehre bir aşk öyküsü olmak neyine!
Şehri sevmek neyine yüreğim!..


Nihat Turan
nihat_turan@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 7,757,757,757,757,757,757,757,75
              8 Kahveci oy vermiş.
4 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Nedret Türer

 Telveli Paylaşımlar : Nedret Türer


  A n l a m . . .

Anlam; akılda kalan...

Hani bakarsın, görmezsin...
Hani bakarsın, sürdürmezsin...
Hani bakarsın, unutursun...
Yoktur orada "anlam"...

Hani bakarsın, bakasın gelir...
Hani bakarsın, içine sokasın gelir...
Hani bakarsın, ölesin gelir
Vardır orada "anlam"...

Hani dokunursun, taşa benzer soğukluğu...
Hani dokunursun, yüreğini kabartmaz solukluğu...
Hani dokunursun, sonra hissedip
pişman olduğunu...
Yoktur orada "anlam"....

Hani dokunursun, yakar hücreni...
Hani dokunursun, büyü'tür evreni
Hani dokunursun, utandırır güneşi...
Vardır orada "anlam"...

Hani yazarsın bir mahkum gibi...
Hani düşünürsün "us" zincirli...
Hani söylersin, anlamaz sözcük
bile kendini...
Yoktur orada "anlam"...

Hani yazarsın, bıraktığı iz beyaz...
Hani çarpmaz kalp "titremeden" biraz...
Hani "uçmakta" kimse senle yarışamaz
Vardır orada "anlam"...

Hani gün gelir "eğilir" ya insan...
bedenini toprağa "düşürür" ya insan...
kaleme, kağıda
her şeyini
dimdik
bırakır-san

okunur
özlenir
ağlanır

O zaman

Sensindir...
Sensindir anlam...

Nedret Türer
http://www.ucnokta.com / A N L A M Platformu
Düşündüren her cümlenin sonunda "Üç Nokta" vardır...
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              3 Kahveci oy vermiş.
3 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Ebru Altın


Herşeyi Bilen Adam

Yıl 1497… Floransa'da bir meydan… Koca bir odun yığınından alevler yükseliyor. Kara cübbeli bir adam elindeki kitabın sayfalarını teker teker koparıp ateşe fırlatıyor. Kitabın adı, İnsanın Özsaygısı Üzerine Söylev, yazarı ise 1494'te, henüz otuz bir yaşındayken ölen, Pico della Mirandola: Rönesans'ın özgürlük filozofu, hümanist akımın öncüsü, çağının en parlak belleklerinden biri…

O öldükten sonra hıncını eserlerinden almaya çalışan kara cübbeli Dominiken keşişi ise, meşhur vaiz Giralamo Savanorola: Medici'leri Floransa'dan kovan adam… Pico della Mirandola 17 Kasım 1494'te, Fransa kralı VIII. Charles Floransa'ya girdiği gün son nefesini vermişti. Bu kuşkulu ölüm üzerindeki esrar perdesi o günden beri dağıtılamadı. Cinayet, filozofun en sadık adamının, süt kardeşi Cristoforo Casalmaggiore'nin üstüne kaldı. Zavallı adam Engizisyon işkencelerine fazla dayanamayıp, efendisini zehirlediğini itiraf etmiş, sonra da idam edilmişti. Bu açıklama, resmi söylem halinde günümüze dek süregeldi ve Pico della Mirandola hakkında yazılmış kitaplarda genel bir kabul gördü.

Catherina David, Pico della Mirandola'nın yaşamöyküsünü anlattığı bu romanda, cinayetin çok daha farklı ama akla yatkın bir açıklamasını sunuyor. Aydınlık ile karanlığın, akılcı kuşku ile bağnazlığın, filozof ile keşişin arasındaki uzlaşmaz çelişki ekseninde kurgulanmış romanda, Pico della Mirandola'nın ilgi alanına giren ve Aristotales'ten İbn Rüşt'e, Platon'dan Kabala'ya, Dante'nin ilahi Komedya'sından Kitabı Mukaddes'e kadar uzanan çok geniş bir yelpazede, Rönesans'ın düşünsel panoraması da gözlerimizin önüne seriliyor.

Catherina David'in kaleminden çıkan Birsen Akman'ın ise çevirisini üstlendiği "Herşeyi Bilen Adam" isimli kitap Alkım Yayınları tarafından satışa sunuluyor. Ansiklopedi kalınlığında kitaplardan hoşlananlar için ideal nitelikte bir kitap…

Ebru Altın
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              3 Kahveci oy vermiş.
2 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Müge Eralp Kaya

 Müge'nin İftar Sofrası : Müge Eralp Kaya


  BAKLA ÇORBASI
  ROMANTİK KUP

Sevgili KM dostları, Ramazan ayımızın yarısına geldik bile, bakalım bugün soframızda hangi lezzetlere yer vereceğiz?...

BAKLA ÇORBASI

MALZEMELER

250gr.taze bakla, 2 çorba kaşığı un, 1 bardak yoğurt, 1 adet yumurta, 2 çorba kaşığı tereyağı, yarım demet dereotu, yarım limon, kırmızıbiber, tuz...

YAPILIŞI
Öncelikle baklalarımızı ayıklayıp güzelce yıkayalım, yarım cm. eninde kıyalım ve limonlu suya koyalım, yarım saat sonra süzelim, tencereye koyup üzerine 1 çorba kaşığı tereyağımızı ilave ederek hafifçe kavuralım... Diğer yandan, kasemize yumurta, yoğurt ve un koyarak çatalla iyice çırpalım, sonra baklalarımıza ilave edelim ve üzerine 10 bardak su katalım, karıştırarak kaynatalım... Katılaşınca yeterince tuz koyup ateşten alalım, tavaya 1 çorba kaşığı tereyağı koyup arzu edildiği kadar kırmızıbiber kızdıralım, sonra misssss gibi çorbamızın üzerine döküp kıyılmış dereotu serperek sıcak sıcak , dumanı üzerinde tüterek servise sunalım... Sanırım karnım acıktı:))

Sevgili dostlar, bugünde sizlerle çok lezzetli ve çok hafif bir tatlıyı paylaşmak istiyorum...Yapımı biraz zor ama inanın değecek bir lezzet...

ROMANTİK KUP

MALZEMELER

3 çorba kaşığı tepeleme pirinç unu, 3 çorba kaşığı tepeleme mısır nişastası, 2 çorba kaşığı toz şeker, 1kg. süt, 1 yumurta, 50gr.margarin, 2 paket vanilya

ÇİLEK SOSU İÇİN:
250gr.çilek, 3 çorba kaşığı toz şeker

KİVİ SOSU İÇİN
3 kivi, 3 çorba kaşığı toz şeker,

YAPILIŞI
Pirinç unu ve nişastamızı tencereye alalım ve üzerine şeker ekleyerek iyice karıştırarak pişirelim, üzerine süt ve çırpılmış yumurtamızı ekleyerek sürekli karıştıralım ve göz göz olana dek pişirelim, ateşten alıp soğutalım... Soğuyunca, üzerine vanilyamızı ve margarinimizi (margarin eritilmeden katılacak) ilave ederek mikserimizde 2dk.çırpalım ve buzdolabında bekletelim... Eveeet kremamız dolapta beklerken biz de çilek ve kivi soslarımızı hazırlamaya başlayalım...

ÇİLEK SOSUMUZ
250gr. çileğimizi, 3 kaşık şekerimizle beraber blendırda iyice ezerek püre elde edelim ve bir kaba aktaralım...

KİVİ SOSUMUZ
3 adet kivimizin kabuklarını soyalım ve şekerle beraber blendırda iyice ezerek püre haline getirelim ve bir kaba aktaralım

Son olarak dolaptaki kremamızı çıkaralım, önce serviste kullanacağımız kuplarımızın diplerine muz dilimlerimizi yerleştirelim, üzerine kremamızdan birkaç kaşık dökelim sonra sırayla, 1 kat çilek sosu, 1 kat kivi sosu olmak üzere eşit miktarda kuplarımızı dolduralım ve dolapta soğutarak servis yapalım... Tatlımız hem renkli, hem de çokkkk leziz...Benden söylemesi, mutlaka deneyin!...

BAHARATLAR

FESLEĞEN

ÖZELLİĞİ:
Gaz giderici, tonik, bağırsakların antiseptiği ve safra söktürücü

SAĞLIK AÇISINDAN: İştahsızlık, kramp, uykusuzluk, baş dönmesi ve migrene karşı kullanılır.

KULLANILIŞI: 1 tatlı kaşığı fesleğen, 1 fincan kaynar suda demlenir, her yemekten sonra içilir... Ağız aftlarına 100gr.fesleğen 1 lt. suda kaynatılır gargara yapılır.

MUTFAKTA KULLANIMI: Çorba, domatesli sos, kuzu, dana, balık etleri, lahanalı yemekler, yeşil salata, türlü ve özellikle de makarnalarda kullanımı çok lezizdir...

AKLINIZDA BULUNSUN
Eğer fazla miktarda fasülye ve biber gibi yeşil sebze alıp hemen kullanamadıysanız, sebzelerinizi pörsüdü diye atmayın. Geniş ve su dolu bir kabın içine 1 fincan sirke ile, birkaç kalıp buz atın ve buruşan sebzeleri bu suda bekletin, sebzeleriniz eski canlılıklarına kavuşacaktır...



GÜNÜN MENÜSÜ:
Bakla çorbası, sebzeli pirinç pilavı, salata, romantik kup

Müge Eralp Kaya
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,759,759,759,759,759,759,759,759,759,75
              4 Kahveci oy vermiş.
3 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Gülendam Z.Oğuz

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 3.545 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


BÜYÜ

Zaten kırılgan bir elif gibi duruşun
Bin bir geceden birinde yazılmış
Bir masal kadar sahte
Oluşun.

Kadim söylemlerin zamanı tükendi
Ne çare.
İz sürüyor
Safran kokulu tütsüler
Yine de
Yok sevdaların arkasından
Dualar tekrarlayarak
Bilinmeyen bir dilde
Ve
Nafile.

Kınından çıkıyor yatağan
Öfke kıvranıyor derinde.
Kara sulara banıyorum
Tenimi.
Ve lal olmuş
Hayalin
Can çekişiyor
İçimde
Böyle ansızın
Dönüşümü görünce.

Buhurlanıyorsun
Geçmişin bende kalan resminde
Aynalar bırakıyorum dolunaylara
Ve biberler ateşlere.
Yollarına dökülüyorum
Su olup
Ne ki
Sen uzak bir yerde
Habersiz her şeyden
Akça bir elin
Serinliğinde.

Zaten kırılgan bir elif gibi duruşun
Umutsuzluk içinde umut, bu büyü, yazık
Ne yapsam
Kendime dönüyor acım
Sen de
Dön artık.

Elif Bengü

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin


Merhaba sevgili KMD okuyucu ve bu dergi için büyük fedakarlık gösterip bu derginin oluşmasında ve hep ileriye doğru gitmesinde rol oynayan KM dergisi çalışanları... Öncelikle ben bu dergiyi çok uzun olmasada bir süre önce abone olarak keyifle okudum ve hala da büyük zevkle okuyorum. Günün stresinden bir nebze olsun sıyrılıp bir soluk almak için gerçekten iyi bir dost. Bende bu dergiye ufak bir katkıda bulunmak için birkaç tane fıkra yollamak istedim. Umarım keyifle okursunuz.

Saygılarımla
Murat Taşkesen

Politikacının biri, Anadolu'nun bir köşesinde, dağların içinde bir köye gidiyormuş. Bir noktadan sonra, yola arabayla devam edememişler ve yürümeye başlamışlar. Kılavuzu olan köylü politikacıyı uyarmış:
-"Beyim bu yol uçurumdur, dikkat edesin. Çok eşekler düştü uçuruma bu yollarda..."

...

İdealist bir ilkokul öğretmeni görevine başlamıştır. Bir gün ders arasında, bahçedeki tüm çocuklar top oynarlarken, bir çocuğun kenarda ayakta dikilip, dikkatle maçı seyrettiğini görür. Çocuğun yanına gidip, bir sıkıntısının olup olmadığını sorar, çocuk "yok" der. Birkaç dakika sonra, çocuğun yine maç yapan çocuklara daldığını gören öğretmen, çocuğun yanına gider:
-"Yanına oturabilir miyim?" diye sorar.
Çocuk istemeye istemeye bunu kabul eder. Bundan cesaret alan öğretmen, ağzındaki baklayı çıkarır:
-"Neden bütün çocuklar top oynarlarken sen kenarda oturuyorsun, yoksa onlarla iletişim kuramıyor musun yavrum?"
Bir süre duraksayan çocuk cevap verir:
-"Öğretmenim... Ben kaleciyim..."

...

Temel 10 katlı bir binada kapıcıyken, asansör bozulmuş.
Temel bu, halkı bilinçlendirmesi gerekli tabi hemen, asmış asansörün kapısına:
-"Asansör pozuktur, en yakın asansör 35 metre ileride, Hikmet Bey Apartmanundadur."

...

Çok uyanık geçinen bir genç, hastalanmış. Bir doktorun ofisinin kapısında "eski hastalaradan yarım ücret alınır" ibaresi varmış. Hemen doktorun adına bakmış ve ofisine girmiş:
-"Aydın Bey, nasılsınız? Yine ben geldim! Hatırladınız değil mi beni?"
-"Ooo! Hatırlamaz olur muyum, hoşgeldiniz!"
Bir sessizlikten sonra genç yine konuşmuş:
-"Eeee? Muayene etmeyecek misiniz beni?"
Doktor kurnaz kurnaz gülümsemiş:
-"Hayır, gerek yok. Siz en iyisi size en son verdiğim ilaçları kullanmaya devam edin!"

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Ankara için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
İzmir için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

KAHVE MOLASI DERGiSiNi ON-LINE SATIN ALABiLiRSiNiZDergimizi ve fincanlarımızı On-Line satın alabileceğiniz bir adres. Weblebi.com'dan ürünlerimizi indirimli ve/veya taksitli olarak almanız mümkün.
http://www.weblebi.com/Default.aspx?Pt=32&Did=TAEZF9ohYPyGkqxpFCS-1A&Sid=1

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


Advanced X Video Converter 3.9.40 [5.70 MB] Windows Deneme 29.95$
http://www.aoamedia.com/XVideoConverter.exe
Kullandığım en mükemmel video çevirme programı. Hemen her türde video dosyalarını bir diğerine çevirebiliyor, dosyaları ayırabiliyor ya da birleştirebiliyorsunuz. Kullandığı formatlar; AVI (DivX, XviD, MPEG-4...), MPEG (MPEG-1, MPEG-2), WMV/ASF, VCD/DAT ve SVCD. Daha ne olsun? Video dosyaları ile oynayanlar için ideal bir program. Mutlaka denenmeli.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20051019.asp
ISSN: 1303-8923
19 Ekim 2005 - ©2002/05-kmarsiv.com
istanbullife.com