|
|
|
24 Ekim 2005 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : İyi haftalar!.. |
İyi haftalar,
Epeyce geciktim o nedenle fazla kalamayacağım. Pikabımıza güzel bir fransızca şarkı koyup kaçıyorum. Mireille Mathieu söylüyor, Aprends Moi. Hepinize başarılı bir çalışma haftası dilerim. Esenkalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Yukarı
|
BANA GÖZYAŞLARIMI BULUN
Bugün benim doğum günüm
Sokaklarda çaresiz gezen benim
Elimde beş zayıflı karne varmış gibi
Eve gitmek istemeyen benim
Yalnızlığımdan kurtulamayan, gözümdeki ışığı söndüren benim
Antenleri kırılmış salyangoz gibiyim
Bıyıkları kesilmiş sokak kedisi gibi
Düşmanları tarafından kuyruğu koparılmış çita gibi
Bir gitar solosunun içinden çıkamıyorum
Sonuna yetişemiyorum kara trenin
Hayatın elektriğini bulamıyorum
Bilmiyorum ağlayamadığımı
Aslında ne haldeyim
Kendim bile tahmin edemiyorum, burhanlarımdan
Hayatı saatsiz kullanıyorum artık
Gözlerime bakanlar, "merhumu nasıl bilirdiniz" sorusunu soruyor
Yazdıklarımı kapatıyorum, silme çekiyorum
Bugün ağlamak istiyorum
Yarım kalmış hevesleri akıtmak
Bugün benim doğum günüm
Ağlamak istiyorum dedim ya
Hadi getirin bana göz yaşlarımı
Bugün beni mutlu etmeye çalışmayın
Boynum bükük penceremden içeri giren
Tek ışık şakaklarımda patlıyor
Elimdeki kalem bile karşı geliyor
Doğum günümde...
Hadi birisi göz yaşlarımı bulup getirsin
Bu günüm göz yaşlarımı beklemekle geçecek
Tamam o zaman;
Taksim de göz yaşlarımı çeyrek geçe buluşalım
Flu bir pembe, kararsız bir güneş, biraz mahcubum, biraz da kendim
Dolmuş bir kalem, acılarla
Psikopatça kağıdı taciz ediyor
Beklentiler...
Göz yaşlarımı getirmeden kalkmam
Halıda ki çiçekleri yaktım
Cennet bahçesine umut sipariş ettim
Dostlarımı yolculadım çatıya kadar
Hep bu akşamlar...
Zamansız ölümler...
Sevgiye hasret sokak kedileri
Bulamadığım cümle yapısın da...
Anlatamadığım kendime...
Göz yaşlarımı getirebilecek, dostane
Kağıdım ve kalemim
Umutluyum sizlerden
Yer yüzü dostlarım aradığım her yerde
Mutluluğum olmasanız bile...
Dert muhabbetkarlarımsınız
Göz yaşlarımı....
Canım çekti, göz yaşlarım
Bugün benim doğum günüm
Kimse bilmesin bugün olduğunu
Zamansız nisan yağmurlarının
Aşıklara ilaç olduğunu söylemeyim kimseye
Seni bekliyorum zamansız nisan yağmurlarında
Bugün ben doğum günü çocuğuyum
Ama sadece bu kağıtta
Kağıt üstündeki yazılar da
Bana göz yaşlarımı bulun
Getirin de anlam bulsun gözlerim
Murat Çiftçi
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 4 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
GOGLİS NE DEMEK ?
Terletmeyen güneş, sakin sakin yerinde durmakta, hafiften esen rüzgar bahçedeki ağaçları sallandırmaktaydı. Kıbrıs Akasyası her zamanki gibi yapraklarını dökmekte, irili ufaklı rengarenk güllerin yanında açmış olan kırmızı Japon gülü, kendini borazan çiçeği gibi sanmaktaydı.
Nezihe Hanım üzeri temiz beyaz tülbentle örtülü büyük kabın ağzını açıp, çoktan mayası gelmiş hamura, tombul elleriyle biraz un serpti. Hamurdan bir parça koparıp, hamarat avuçlarının arasında yuvarlamaya başladı.
Küçük Ömer elindeki tahta sopayla saksıdaki fesleğenlerin üzerine vurdu.
"Koyun bunlar" Dedi. "Me me hadi... biraz daha kokun... me me"
Nezihe Hanım torunu Ömer'e seslendi:
"Sessiz ol, dedeni uyandıracaksın."
"Uyanmaz" dedi Ömer. "Ağzı açık uyuyor, sinek kaçacak... Annemler ne zaman gelir?"
Nezihe Hanım unlu ellerini başına değdirmemeye çalışarak koluyla oyalı yemenisini düzeltti.
"Akşamı bulur oğlum onların gelmesi. Anan uyanamamıştır erken. Öğlene doğru çıkmışlardır yola. Küçükkuyu, İstanbul arası da az yol değil."
Ömer, fesleğenleri rahat bırakıp, elindeki sopayla ortalıkta dolaşan tavukları kovalamaya başladı.
"Ben tavuk katiliyim."
"Oğlum rahat bırak hayvanları. Uf tükettin beni. Gelsin ananlar söyleyeceğim. Tüketti bu oğlan beni diyeceğim. Seneye okula da başlıyacan. Alsınlar seni yanlarına. Sana bir bakıcı mı tutacaklar, anan işten mi çıkacak, ne yapacaklarsa yapsınlar. Benim gücüm yok daha seninle uğraşacak."
"Ama ben çok güçlüyüm babaanne. Dedemden bile güçlüyüm."
"Dedende zaten güç olsa, satar savuştururduk bu evi, bahçeyi, taşınırdık İstanbul'a. Babanlara yakında bir ev tutardır temiz temiz yaşardık. O zaman sana da bakardım. Fikret sabah işe giderken bırakırdı seni, akşam alırdı. Şöyle üst katlarda bir apartman dairesi. Asansörle iner çıkardık."
"Ben basarım babaanne asansörün düğmesine."
"Basarsın tabi oğlum. Kapıcım da olur, balkonum da. Ah nerede dedende o güç. Pineklesin dursun burada. Ömrümü kuruttu bu bahçe. Uğraş dur yıllarca ne oldu? Şu ellerimin haline bak."
"Annemin elleri çok güzel değil mi babaanne?
"Benimde evime haftada bir temizlikçi gelse, çamaşırımı, bulaşığımı makine yıkasa, tek su verdiğim çiçek saksıdaki sardunyalar olsa benimde Hülya Avşar gibi ellerim olurdu. Senin boklu bezlerini kim yıkadı. Bir de beğenmez hanımefendi. Şimdi gelince anne bu çocuğun üstü başı kir içinde der. Çok umursuyorsan çıkarsın işten alırsın çocuğunu yanına, bakarsın. Sanki Fikret ona çalış diyor. Maşallah durumları iyi."
"Ama babaanne annemin bankasında bir sürü para var."
"Kime faydası var o paranın. Anan aldığı parayı boyaya, süse yatırıyor."
"Annem bana gerçek tabanca alacak."
"He tabi oyuncağı bitti, gerçeği başladı."
"Evet gerçek tabanca düşmanları öldüreceğim."
"Ne düşmanı, düşman mı var?"
"Evet var evimizi koruyacağım. Hırsızları öldüreceğim. Bir de Amerikalıları bir de Iraklıları bir de Cimbombomluları bir de..."
"Aman yeter, kafamı şişirdin, git dedeni kaldır biraz da onunla uğraş."
Ömer elinde biriktirdiği küçük taşları büyük sedir ağacına doğru fırlatıyordu ki uzun zamandır kırık duran bahçe kapısında iki büklüm yaşlı bir kadın belirdi. Ömer kısık gözlerle kendisine doğru bakan kadına doğru fırladı.
"Hanım Nine, babaanne Hanım Nine geldi."
"Omer al ha şu elumdekünü, gollarım goptu.. Nezihe gız, sut ceturdum saha. Fikret sever daze sutu. Celdumu oğlan?"
"Yok" dedi Nezihe. "Akşamı bulur gelmeleri. Bizim gelin kalkamamıştır erken."
"Bizim cul gibi Aysel tururken cittu aldu o gazulet garuyu."
"Gel" dedi Nezihe "Ekmek yaptım, ayran da koyayım sana bir soluklan."
Ömer, Hanım Ninenin dişsiz ağzında konuşurken ip gibi uzayan tükürüklere keyifle baktı. Daha fazlasını görebilmek için yaşlı kadının eteklerine yapıştı.
"Hanım Nine, hikaye anlat."
"Uy hikaya mikaya pilmiyrum, pilsemde söylemiyrum. Akşam o gazulet anan celunca anlatur saha."
Nezihe güldü.
"Gel hadi kapıda kaldın."
"Yok" dedi Hanım Nine. " Daha labada doplayacağum. Akşam bir gapta Fikret'e cetururum, sever uşağum."
"Olur." Dedi Nezihe. "Sağ ol. Sen yorulma, ben Ömer'i yollarım o alır."
"Uy olur mu da." Dedi Hanım Nine. "Pen cetururum. Celup gokliyacağum goglisiumu."
"Goglis ne babaanne?" dedi küçük Ömer.
Nezihe gülümseyen gözlerle Hanım Nineye baktı.
"Sumuklu pöcek pilmeymusun da" dedi Hanım Nine topal ayağını sürte sürte hızla uzaklaşırken.
Yaprakların hışırtısı daha bir artmış, Nezihe Hanım rengi atmış el örgüsü hırkasını giyinmiş, kapının önünü süpürüyordu. Nazım Bey bir ayağı kırılmaya yüz tutmuş tahta sandalyesinde oturmuş, sigarasını içerken uzaklara bakıyordu. Küçük Ömer bahçe kapısına yanaşan lüks lacivert arabanın sesiyle yuvalarında rahatsız edilmiş karıncaları bir anda unutup, " babamlar geldi!" Diye bağırarak yerinden fırladı. Nazım Bey ve Nezihe Hanım da aynı anda doğrulup, kapıya yöneldiler. Ömer önce annesine sonra babasına sarıldı. Öpüşme faslından sonra asma yapraklarıyla kaplanmış çardağın altındaki tahta sandalyelere dizildiler.
"Yaramaz seni" dedi Handan. " Nedir bu üstünün başının hali, toz toprak içindesin."
Nezihe Hanım Japon gülüne doğru başını çevirdi.
"Bana ne aldın?" dedi Ömer. "Tabanca getirdin mi?"
"Ne tabancası" dedi Handan " sen kocaman oğlan oldun. Seneye okula başlıyacan, sana çok güzel kitaplar aldım."
Ömer'in yüzü asıldı.
"Aman da benim aslan oğlum kocaman olmuş, bu sene okula başlayacakmış. Ne güzel arkadaşları, kitapları olacakmış."
"İstemem kitap!" dedi Ömer. "Goglisiniz siz!."
Fikret ve Handan gülümseyerek birbirlerine baktılar.
"O ne demek oğlum?" dedi Fikret.
"Uy daha goglis ne demek pilmiyler babaanne!..." Dedi Ömer karınca yuvalarına doğru yönelirken.
Candan Selman
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 6 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
İnadına Sevmeli
İclal Aydin‘in dün gruba gönderilen yazısında “çok sevilmeye başlayınca tuhaflaşır insan bünyesi. Her ruh çok sevilmeyi kaldıramaz..” diyor.. Bu sözler gülümsetti beni..
Haksızda değil hani, hem çok sevilmeyi ister hem de sevildikçe kaçma isteğiyle dolup taşar insanoğlu..
Sevgiden de örülmüş olsa dört duvar arasında zordur yaşamak. Vakit gelmişse artık..
Özgürlükler olmalı sevgilerde. Girişleri olduğu kadar çıkışları olan kapıları olmalı, ardına kadar açık. Sevgiyse adınız gidenlerin ardından da çarpar, inadına inadına sever bu yürek.
Sitem etmeden, ahlar dile gelmeden.. Belki son bir hamlenin ardından gelen sessiz bir direniş, bir başkaldırış olmalı sevgi.. Sürmeli, sürdürmeli.. Magrur edanız sevginize cila atmalı..
Sevemem mi sanırsın, ben seni her halinle sevdim, hadi yolun açık olsun bu gidişler bitirmez diyebilmeli..Zor olanı seçmeli.. Sevdin mi yoklukta da sevmeli..
Sevmekten aptala dönmeli insan.. Ne mazisi bilinmeli, ne de kehanette bulunmalı..
Hesapsız kitapsız...Tek atımlık barutunuz olmalı sevgi..
Bedenin dehlizlerinde dolanmalı, gözlerde mıhlanmalı...
Buz ayazı gecelerden sizi çekip almalı, bahar ılıklığında koynunuza uzanmalı..
Kırklı bebek gibi kokmalı, bir o kadar da saf ve masum..
Onurunuz, nazınız, edanız, ömür yoldaşınız olmalı ve sizin tek şahidiniz....
Aşkın tortusudur sevgi. Çöreklenir kalır.
Aşktır yanan sönen..Sevgi ise dinmeyen bir sızı, gönül sözü, yürek özü..
Sevilenin önüne bend olmuşsa eğer sevgi..Yüreğine prangalar..
İnceden inceye bir ağıtsa duyulan…Utanmalı bu yürek...
Sevdin mi her haliyle sevmeli..
Gidenin ardından inadına daha çok sevmeli …
Vefa Baran
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 6 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
TEKE TEK ELDE VAR TEK
-Tek Perdelik, Sözümona Üç Kişilik, Dram Görünümde, Trajedi Formatında Mamafih Komedi Tadında, AB Mevzuatına Uyumlu, Hem Devrimci, Hem Muhafazakâr Bir Oyun-
Oyuncular (Sahneden Çıkış Sırasıyla)
R. L. Stevenson : 45 yaşında. İyi giyinimli, ciddi ve hayli salak görünümlü.
Dr. Jekyll : 45 yaşında. Küstah, telaşlı ve yapmacık tavırlı. Mütemadiyen salak olduğunu gizlemeye çalışmakta.
Mr. Hyde : 45 yaşında. Pervasız, umursamaz ve vurdumduymaz edalı. Salak olduğunu bilmekte ama Dr. Jekyll'ın ve pekçoğu(m)uzun aksine bunu saklama salaklığı çabasına girmemekte.
***
Perde kapalıdır. Seyirciler salonda yerlerini almışlardır. Hepsi, büyük bir dikkat ve hayranlıkla, rengi kırmızıdan bordoya dönüşmekte olan perdenin kirlerine bakmaktadırlar. İçlerinde tiyatorayı en çok sevenler, ki bunlar külliyen kadın takımıdır, "şu perdeyi oyundan sonra yerinden sökeyim de bir güzel yıkayayım, mübarek ayda sevaba girerim hiç olmazsa" diye düşünmektedirler. İçlerinde tiyatorayı hiç sevmeyenler ise, ki bunlar külliyen erkek takımıdır, başlarını kendiri gevşemiş banyo musluğu gibi dört bir yana çevirerek, oyun sırasında seyredecek bir hatun arama gayreti içindedirler.
Perde yavaşça açılır. Sahnede üzerinde kırmızı örtü bulunan (T) biçiminde bir masa görürüz. Masadan gayrı dekor namına bişeycikler yoktur. Masanın seyirciye yakın tarafında iki kişi karşıya oturmaktadır. Sahnenin sağ tarafında (Dr. Jekyll), sahnenin sol tarafında ise (Mr. Hyde) gergin bir heykeli andırırcasına sessizce bakışmaktadırlar. Masanın uzun çubuğu ise sahnenin arkasına yöneliktir. Masanın bu ucunda (R. L. Stevenson) oturmaktadır. Perde açıldığında, her üçü de cep telefonlarını kapatırlar ve manken bakışıyla birbirlerini Hac'dan yeni gelmiş hacılar gibi süzerler.
R. L. Stevenson - (Sert, mütehakkim ve duygusuz bir ses tonuyla) KAPIŞIN!...
Dr. Jekyll - (Boğazını temizleyerek ve vazifesavar bir tavırla) Hoşgelmişsin.
Mr. Hyde - (Külhanbeyi edasıyla) Hoopp!... Orda kal... Sen evsahibi değilsin ki bana hoşgelmişsin diyorsun. İkimiz de misafiriz burada... Ortamı sahiplenme ayaklarını bırak, yemezler çünkü...
Dr. Jekyll - (Kendi kendine sinirli bir edayla) Hasbinallahi ve nimel vekil... Dakka bir, gol bir... Daha bismillah demeden herif kavga edecek benle... Bu ustaya ne demeli bilmem ki... Kahveciler kendileriyle yüzleşsin diye beni bu kerkenezin karşısına oturttu. Yüzleşince ne olacaksa sanki... Salak, ardından bir yığın küfür yiyecek yine haberi yok. (Stevenson'a kaçamak bir bakış postalayarak) Cemaline kurban olduğum Allahım, şu salağı bize usta diye verdin ya, hikmetinden sual olunmaz, vardır bir bildiğin... (Tekrar Hyde'a bakarak) Şimdi ben bu dağdan inmeye nasıl anlatacağım ustanın "anlat" dediklerini...
Mr. Hyde - (Sanki Dr. Jekyll'ı duymuş gibi) Anlatsana koçum, dilini mi yuttun? Kendi kendine ne konuşuyorsun?
Dr. Jekyll - Namık diyordum...
Mr. Hyde - Hangi Namık?
Dr. Jekyll - Ankaralı Namık var ya...
Mr. Hyde - Ne olmuş Ankaralı Namık'a...
Dr. Jekyll - Diyor ki...
Mr. Hyde - Ne diyor?
Dr. Jekyll - Ne kadar cıvata varsa o kadar da somun vardır.
Mr. Hyde - Yani?
Dr. Jekyll - Yanisi, sen somunsun ben de cıvata ya da ben cıvatayım sen somun.
Mr. Hyde - Niye sen hep cıvata oluyorsun?
Dr. Jekyll - Orası bana kalsın. Her lafı ardına kadar açtık, bari bir lafımız kapalı olsun, öyle değil mi?
Mr. Hyde - Pekala öyle olsun. Fakat unutma benim de cıvata olacağım vakit ergeç gelir.
Dr. Jekyll - Lafımı unutturma bana. Ne diyordum. Cıvata varsa somun var. Somun varsa cıvata da var. Yani somun ve cıvata, birbirlerinin olmazsa olmazı...
Mr. Hyde - Senin ve benim gibi mi?
Dr. Jekyll - Hay babana rahmet! Dinleyen, anlatandan arif olsa gerek derler. Aynen senin ve benim gibi... Jekyll ve Hyde gibi...
Mr. Hyde - Şimdi biz tüm bu bilgelikleri anlatmak için mi buraya toplandık?
Dr. Jekyll - Evet.
Mr. Hyde - Ama benim kafama yatmayan bir durum var.
Dr. Jekyll - Nedir o?
Mr. Hyde - Ben senden nefret ediyorum.
Dr. Jekyll - Ben de senden nefret ediyorum.
Mr. Hyde - Ben, istiyorum ki, ustanın yegane arkadaşı olayım. Seninle birlikte ustayı paylaşmak istemiyorum.
Dr. Jekyll - Ben de seninle birlikte ustayı paylaşmak istemiyorum.
Mr. Hyde - Eeeee... Nasıl olacak peki? Biz, birbirimizin olmazsa olmazıyız ama fırsatını bulsak birbirimizi boğazlayacağız. Usta, içinde bitmeyen bir kavga yaşansın ister mi?
Dr. Jekyll - Zaten meselenin bam teli burası ya. Biz, usta yaşadıkça kavga edeceğiz, usta yaşadıkça onu kendi bildiğimiz yöne sevketmeye çalışacağız. Birimizin ak dediğine, öbürümüz kara diyecek. Ve usta her seçme ve karar verme anında ikimizden birinin sözünü dinleyecek. Bazen doğru yapacak, bazen yanlış.
Mr. Hyde - Niye ustanın her kararı, her davranışı doğru olmasın?
Dr. Jekyll - Bu mümkün değil.
Mr. Hyde - Neden?
Dr. Jekyll - Çünkü o bir "insan". Her insan, doğru ve yanlış arasında gide gele ömrünü çürütür.
Mr. Hyde - Peki ya ustanın dışındaki insanlar?
Dr. Jekyll - Hepsi öyle.
Mr. Hyde - Hepsi mi?
Dr. Jekyll - Evet hepsi. Başbakanından hamalına kadar hepsinin içinde senin ve benim gibi iki parça var. Hiçbir insan mutlak anlamda ne iyidir, ne de kötüdür. Herkesin içinde hem iyi, hem kötü var. Adına hayat dediğimiz çoğu zaman anlamlandıramadığımız bu süreç, insanın içindeki iyi ve kötünün bitmeyen mücadelesi aslında. Asıl savaş herkesin içinde. Herkesin içinde iyinin ve kötünün çağrısını yapan; doğrunun ve yanlışın bayrağını sallayan iki melek var. Dünyada hiçkimse, bu anlamda, bir diğerinden üstün değil. Kibirlenmenin, büyüklenmenin, ben "pür-i pak iyiyim" demenin iler-tutar yanı yok.
Mr. Hyde - Amenna. Söylediklerini doğru olarak kabul ettim diyelim. Fakat dünyada pek çok insan, sadece kendini "iyi" kabul ediyor ve "kötü" diye bildiği insanları öldürüyor, aşağılıyor, hapse atıyor, sömürüyor... Bu durumda, bu insanlara ne demek lazım?
Dr. Jekyll - Çok şey demek lazım ama aramızda nisa taifesi var, sanırım uygun düşmez.
Mr. Hyde - Pekala, her insanın içinde iyiyi ve kötüyü söyleten iki melek var dedin. Ustanın içinde sen ve ben varız. Hangimiz iyi, hangimiz kötü?
Dr. Jekyll - Buna biz karar veremeyiz.
Mr. Hyde - Kim karar verecek?
Dr. Jekyll - Tabiki usta. Çünkü karar verici olan sadece o. Yaptıklarından sorumlu tutulacak olan sadece o. Bizler sadece ona yardımcı oluyoruz, ama doğru, ama yanlış.
Mr. Hyde - (Kafası karışmıştır) Usta sadece benim sözümü dinlese daha iyi eder bence...
Dr. Jekyll - Tonlarca laf ettik, geldiği noktaya bak köftehorun. Hay başına Neriman Ablalar üşüşsün emi!
Mr. Hyde - Amin diyeceğim demesine de Neriman Abla da kim yahu?
Dr. Jekyll - Ben de bilmiyorum ki. Bir defasında editöre soracak oldum, nemârek dedim, vazgeçtim.
Mr. Hyde - Nemârek ne demek?
Dr. Jekyll - Üff be senin bu cahilliğinden bıktım vallahi. Bilmediğin herşeyi sormak zorunda mısın? Be adam "nemârek"i bilmek senin NEYİNE GEREK? Zaten mübarek Ramazan ayındayız, oruç başıma vurmuş, bir de sen başlama Allah aşkına.
Mr. Hyde - Söylediği lafa bak. Sanki orucu tek başına tutuyor. Sana Ramazan da, bana November mı?
Dr. Jekyll - Nerden öğrendin bu lafları?
Mr. Hyde - Edinin canı sağolsun. Başyazısını okumadan sabahları yataktan kalkmıyorum bir aydır.
Dr. Jekyll - Bu siteye dadanma koçum. Burası "eroin" gibi. Seni düşündüğüm için söylemiyorum, senden banane, canın cehenneme, ustayı da buraya alıştıracan, ondan korkuyorum.
Mr. Hyde - Usta zaten bir aydır bu sitenin müdavimi. Kah içinde geziniyor, kah etrafında tur atıyor. Lakin nereye gitse yönü buraya dönük. Geçen gün ustayı nerede yakaladım biliyor musun?
Dr. Jekyll - Kötü bir yerse kahvecilerin ortasında söyleyip ustayı rezil etme.
Mr. Hyde - Kötü mü bilmem ama pek makbul bir yer de değil...
Dr. Jekyll - Çatlatma adamı nerde yakaladın söylesene...
Mr. Hyde - KM'nin "arşivinde" geziniyordu. 2002 yazılarına "yorum" yazıyordu...
Dr. Jekyll - Deme ya... Durum o kadar vahim yani...
Mr. Hyde - Bilmiyormuş gibi konuşma...
Dr. Jekyll - Biliyordum ama bu kadar bağımlısı olduğunu bilmiyordum. Sen de kalıbının adamı değilsin hani. Madem usta buraya bağlandı, çekip alıverseydin ya onu.
Mr. Hyde - Nereye?
Dr. Jekyll - Başka bir siteye.
Mr. Hyde - Güldürme beni Allahını seversen. Böyle güzel bir sitenin benzeri başka nerde var? İnternet, derde devadan gayrı içinde herşey bulunan bir çöplük. Usta, bu internet çöplüğünde bir "inciye" rastladı, hayranlıktan ne yapacağını şaşırdı. Lennie gibi seveyim derken az kalsın öldürecekti.
Dr. Jekyll - Usta kendisini anlatmayı bilemedi bence.
Mr. Hyde - Tabi bilemez. Çünkü hep senin aklına uydu.
Dr. Jekyll - Bak sen!... Bombaları at diyen ben miydim, yoksa sen miydin?
Mr. Hyde - Bombaları ben at dedim ama terör örgütlerinin çetelesini tutalım diyen de sendin.
Dr. Jekyll - (Mr. Hyde'a doğru eğilerek, Stevenson'a duyurmamaya çalışarak) Hata bence ustada. Eline silah almamış adamsın, terörden merörden sanane? Hâline bakmadan Hasandağı'na oduna gidiyor beyzadem!...
Mr. Hyde - (Dr. Jekyll'a doğru eğilerek, kısık sesle) Çok haklısın aziz kardeşim. Bombaları atmasını da ben tavsiye ettim ama atmasaydı banane. Kararı veren O. Ceremesini çekecek olan da O.
Dr. Jekyll - Elbette. Tanımadığın (1) kişinin başına bomba atarsan, tanımadığın (28) kişi kıçına tekmeyi basar tabi. Az bile yapmışlar...
Mr. Hyde - Şu bizim ustada pek salak canım.
Dr. Jekyll - Valla öyle. Gördüğü her salatalığın arkasına tuzluğu alıp koşuyor. Bu kadar da olmaz ki...
Mr. Hyde - (Ustaya haksızlık yaptığını düşünerek) Ne yapsın garibim? Okumayı, okuyanı, okuduğunu paylaşanı çok seviyor.
Dr. Jekyll - Evet, iyiniyetli ama çok saf. Hayatı sadece kitaplardan öğrenmiş. Bu yüzden pek kolay hata yapıyor.
Mr. Hyde - Ben olmasam usta daha çok hata yapar. Bilen biliyor ya, ustanın delikanlı yanı benim. Doğruları dobra dobra yüzüne söyleyebiliyorum. Aslında her insana benim gibi biri lazım.
Dr. Jekyll - (Sesini gürleştirerek) Ne diyon lan sen denyo? Lafını doğru tart, haddini bil! Sen delikanlıysan ben ne oluyorum öyleyse?
Mr. Hyde - (Alttan alır bir edayla) Vay erkekkk! Senin içinde de taşfırınlık varmış da haberimiz yokmuş meğerse... Neyse, kusura bakma artık... Çizmeyi aşan kelam sarfettik...
Dr. Jekyll - Ha şöyle koçum... Mektep-medrese gördük diye hepten armut sanma beni...
Mr. Hyde - (Kendi kendine) Lan ben seninle başbaşa bir hafta geçirsem seni öyle bir adam ederim ama gel gör ki, sen varsan ben yokum, ben varsam sen yoksun... Usta, kahveciler oyun görsün diye bizi bir defalığına işte böyle seyirlik maymunlar gibi karşı karşıya oturttu. Bir müddet sonra perde kapanacak ve seni asla göremeyeceğim. Şansın yokmuş vesselam!
Dr. Jekyll - Bişey mi dedin... Ne öyle kendi kendine damda kalmış ayakkabı teki gibi dırlanıyorsun?
Mr. Hyde - (Yine kendi kendine) Buna da biraz gaz verdik, hepten hakarete sıvandı iyi mi? Dur şunun biraz gazını alayım. (Dr. Jekyll'a dönerek) Bana bak lahana dolması!
Dr. Jekyll - Ne var kabak çekirdeği!
Mr. Hyde - Sen bu kafayla adam olamazsın. Sen kafasızsın.
Dr. Jekyll - Sen de sapıksın! Dokuz saniye meselesini kimse unutmadı çok şükür. Kahveciler arasında hala lafı oluyor, bilesin.
Mr. Hyde - Sen süzme salaksın, azizim. Evinde üç adım dümdüz yürünmüyor, oraya buraya yığdığın kitaplar arasında ancak slalom yapılabiliyor, bunu da bilmeyen yok.
Dr. Jekyll - Sen beceriksizsin.
Mr. Hyde - Sen de tembelsin.
Dr. Jekyll - Sen arızalısın.
Mr. Hyde - Senin de bakımın eksik. Üstelik garanti süren de dolmak üzere.
Dr. Jekyll - (Oturduğu sandalyeden hafifçe kıçını kaldırarak) Sen elinde para tutmayı bilmiyorsun. Şu yaşına geldin altında bir araban bile yok. Utan bari!...
Mr. Hyde - (Kıçını Dr. Jekyll'ın kaldırdığı mesafede kaldırarak) Sen de para kazanmayı bilmiyorsun. Aklın fikrin okuyacağın kitaplarda. Asıl sen utan!...
Dr. Jekyll - (Artan bir ses tonuyla) Sen yaşamayı bilmiyorsun.
Mr. Hyde - (Artan hatta artanla gofret bile alınabilen bir ses tonuyla) Sen de bildiğin gibi yaşamıyorsun.
Dr. Jekyll - (Sağ elini yumruk yapmış vaziyette, vuracakmış gibi) Sen...
Mr. Hyde - (Sol elini yumruk yapmış vaziyette, vurmak üzere) Asıl sen...
R. L. Stevenson - (Sert, mütehakkim ve duygusuz bir ses tonuyla) YETER, KESİN ARTIK!...
Perde yavaşça kapanır. Kimi seyirciler oyunun bitmesini fırsat bilip lavaboya, kimileri de vestiyere koşturmaktadırlar. Kimileri koltuğun altında uyuyakalan çocuklarını dekmüklemekte, kimileri kola kutularını kendilerinden olabildiğince uzağa fırlatma gayreti içindedirler. Fakat, büyük bir ekseriyeti, bitmeyen bir dikkat ve hayranlıkla, rengi kırmızıdan bordoya dönüşmekte olan perdenin kirlerine bakmaktadırlar. Perdeyi yıkamaya niyetlenmiş seyirciler çoktan kayıplara karışmış, sırra kadem basmışlardır. Tam bu sırada perde yavaşça açılır. SAHNEDE TEK KİŞİ VARDIR. Usta bir edayla seyirciyi selamlar ve birkaç adım geriye çekilir. Seyirciler, reverans yapan oyuncunun Stevenson mu, Jekyll mı, yoksa Hyde mı olduğunu anlamak için iyice sahneye yanaşırlar. Sahnede gördükleri, hepsini hayretler içinde bırakır. ÇÜNKÜ HER BİRİNİN GÖRDÜĞÜ, BİR DİĞERİNDEN FARKLIDIR.
Perde son kez ve hızlıca kapanır.
Fonda eski bir Sezen Aksu şarkısı çalmaktadır: "Bazen neşe, bazen keder / Hayat böyle gelir geçer..."
ÖNEMLİ NOT: Bu oyun, oynanmak için değil, okunmak için yazılmıştır. Lakin, "okumak beni kesmez, illa oynayacağım" diyenleri kahvecilerin gözü önünde pataklayacak değilim. Oyunumun sahnelenecek olmasından tarifsiz bir zevk -ve elbette yüklüce telif ücreti- alacağımı ilgilenenlere bildirmek isterim.
Aziz Baysal azizbaysal555@yahoo.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 10 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
|
Müge'nin İftar Sofrası : Müge Eralp Kaya HAŞHAŞLI BULGUR PİLAVI BEZE |
|
Bugünkü yemeğimiz Afyonkarahisar'dan ...
HAŞHAŞLI BULGUR PİLAVI
MALZEMELER
1 bardak haşhaş, 1 bardak bulgur, 3 bardak su, 1 tatlı kaşığı tuz, 1 çorba kaşığı tereyağı
YAPILIŞI
Öncelikle 3 bardak suyumuzu kaynatalım, içine bulgur ve tuzumuzu ilave edelim, bulgur yumuşayıp suyu az kalana kadar ara sıra karıştırarak, orta sıcaklıktaki ateşte iyice pişirelim... Diğer yandan, haşhaşımızı pilavın suyu ile sulandırıp pilava ilave edelim. 1-2 dk.kaynatıp üzerine kızdırılmış yağ dökelim... Sıcak olarak isteğe bağlı, maydanoz, soğan, marul ve domates garnitürü ile servis yapalım...
Bugünkü tatlımız çok hoş ve hafif bir tatlı, ağızda dağılan meşhur bir lezzet...
BEZE
MALZEMELER
2 adet yumurta akı, 2 çay bardağı toz şeker, 1 fiske tuz
YAPILIŞI
Öncelikle fırınımızı 200 dereceye ayarlayalım, diğer yandan yumurta aklarını şeker ve tuzla beraber 15 dk.iyice kar gibi katılaşana kadar çırpalım... İyice katılaşıp beyazlayan beze hamurumuzu yağlı kağıt serilmiş tepsiye, tatlı kaşığı yardımıyla aralıklı olarak dizelim... Kızgın fırında 5dk. pişirelim, fırınımızı 3-4 saat açmadan iyice sertleşmelerini sağlayalım...
PÜF NOKTASI
İyi bir omlet yapmanın ilk kuralı, hiçbir zaman 6 dan fazla yumurta kullanmamanızdır... Pişirirken de, daima gazlı ocak tercih etmeli elektrikli ocak kullanmamalısınız...
AKLINIZDA BULUNSUN
Kara lahanaları haşlarken suyun içine koyacağınız birkaç damla sirke, renginin kaybolmamasına yardımcı olacaktır...
GÜNÜN MENÜSÜ:
Tavuklu şehriye çorbası, haşhaşlı bulgur pilavı, hoşaf, beze
Müge Eralp Kaya
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 4 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
Fotoğraf : Gülendam Z.Oğuz <#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 3.545 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
% 100 ( YÜZDE YÜZ )
.....
"benim" demek istiyorum sana,
tepeden tırnağa...
gece ve gündüz
hem bahar
hem güz
365 gün
24 saat
ve
%100
...
böyle açık,
böyle yalın,
böyle düz !
.........
GÜL OZAN
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
...Doğada ve kültürel değer taşıyan çevrelerde olmanın, onları tanımanın ve onlarla bütünleşmenin başta gelen koşullarından birinin de onlara olabildiğince az zarar vermek olduğu düşüncesiyle, ortak bir amaca ulaşmaya çalışmamız gerekiyor... diyor http://www.gezginder.com/ ve ekliyorlar; etkinliklerimize katılmak istiyorsanız lütfen bizimle irtibata geçiniz.
Bu da doğa sporlarıyla ilgili başka bir web sayfası http://www.ogzala.com/bilgiler-info/cesitlibilgiler/malzemeler.html bu kısayolda ise doğa sporlarına katılabilmek için gerekli olan malzemeler anlatılmış. Örneğin: ...Dağcılıkta giyimin temel amacı; soğuk,rüzgar ve yağmurdan korunmaktır. Ancak bu koruma gerçekleştirilirken giyim malzemelerinin bazı temel niteliklere sahip olması şartı aranmalıdır... gibi
Tedavi yoluyla çocuk sahibi olmaya çalışan çiftlere yönelik geniş bilgiler, uzmana danışma bölümleri, forum ve sohbetler bulunan bir web sayfası. Siz de isteyipte çocuk sahibi olamayanlardan iseniz buyrun http://www.cocukistiyorum.com/
Biraz şiir, biraz komedi, biraz oyun, biraz duygusallık, biraz ondan biraz şundan bundan alın size http://www.kalpsiz.net/
Dergimizi ve fincanlarımızı On-Line satın alabileceğiniz bir adres. Weblebi.com'dan ürünlerimizi indirimli ve/veya taksitli olarak almanız mümkün. http://www.weblebi.com/Default.aspx?Pt=32&Did=TAEZF9ohYPyGkqxpFCS-1A&Sid=1
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
DeepBurner Free 1.7 [2.61 MB] Windows Free
http://www.deepburner.com/download/DeepBurner1.exe Ücretsiz, kullanımı kolay, ufak bir CD yazıcı programı arıyorsanız, işte buldunuz. Pro versiyonu ile birkaç özellik daha eklemek mümkün ama bu haliyle bile oldukça kusursuz. Basit bir CD yazıcı arayanlara tavsiye edilir.
Yukarı
|
|
|
|
|
|