KMD 4.SAYI



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 4 Sayı: 848

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 25 Ekim 2005 - Fincanın İçindekiler


 

 Editör'den : Ben de koyun gütmedim!..


Merhabalar,

4. SAYI ÇIKTI!En sevmediğim hallerim sinirlendiğimde ortaya çıkar. Sesim titrer, söyleyecek lafları beynimden geçirir ama ağzımdan dışarı bir türlü çıkaramam, ebele gübele lafları genellikle bağıra bağıra söylerim ki millet korkup kaçsın. N'apalım bu da bizim yumuşak karnımız. Bunu bertaraf etmenin yolunu 10 dakikalığına susup derin derin nefes almakta bulmaya çalışırım. Hemen herkese tavsiye ettiğim bu yönmtemin yararlarını pek çok kere gördüğümü söyleyebilirim. Gelgelelim bunu bir büyüğüme nasıl söylerim? Ya da ona söylesem beni dinler mi bilemiyorum. Yok yok biliyorum aslında. Böyle bir durumda kesin döver beni. Bu aralar sayın başbakanımız pek bir sinirli de, ona yardımcı olasım geldi birden. O benden farklı olarak lafları unutup ebelek gübelek etmiyor ama diline pelesenk olmuş bir lafı hababam söylüyor, üzülüyorum. Muhalifine kızıyor aynı laf. YÖK başkanına kızıyor aynı laf. Açıkça söylemedi ama Bush'a da arada dediğini zannediyorum. "İki koyun gütmemiş adamlar" diyor kızınca Tayyip Bey. Şimdi bundan bizim ne anlam çıkarmamız gerekiyor onu düşünüp duruyorum. Zira bu memlekette koyun gütmüş büyük adam benim bildiğim bir Demirel var. Tayyip Bey kızdığı herkesi Demirel'le mi kıyaslıyor acaba. Yok canım, bu olsa olsa "Bakın ben koyun da güttüm, inekte. Sonunda da adam oldum." anlamındadır zannediyorum. Oysa ben sayın başbakanımızı simit satarken hatırlıyorum, demek ki boş vakitlerinde de koyun güdermiş. Şimdi de memleketimi pazarlıyor. Ha gofret, çukulata, ha memleketim, ne farkeder ki? Ben şimdi bu kızgınlığın ona yol, su, elektrik olarak nasıl döneceğini hesaplıyorum. İyi oluyor, sinirlerim yatışıyor, rahatlıyorum.

Bursa'da bir sevgili müşterim var. Hosting hizmeti veriyorum kendisine. 6 kişinin çalıştığı mütevazi bir işletmenin sahibi kendisi. Dün sabah zır zır telefon yana yakıla beni arıyor. "Posta kutuma giremiyorum, birileri eşek yüküyle birşeyler yollamış, bir türlü alamıyorum, kilitlenip kaldım." Açtım baktım kutusuna. Sekiz megabaytlık 2 tane mesaj tepede güneşleniyor. Kimmiş bunlar diye baktığımda birlikte çalıştığı 2 arkadaşı olduğunu gördüm ve tepem attı. Bu sefer ben açtım telefonu. "Yan masandan sana İstanbul üzerinden film yollamışlar biliyor musun? Hatta alamazsın diye 1 tane de yedek yollamışlar." deyince, bu sefer o dellendi başladı bağırmaya. Şimdi bunu niye anlattım? Siz sormadan ben söyliyeyim. Birbirimize beğendiğimiz şeyleri iletmeyi seviyoruz. Bunlar bazen kocaman dosyalar da olabiliyor. Ama yan masadaki arkadaşınıza eposta olarak göndermeye kalktığınızda, hem gönderirken hem alırken, uzun süre kendi hattınızı meşgul ettiğinizi, üstüne bir de servis aldığınız sunucuyu yorduğunuzu söylemek zorundayım. Mesajlaşma tamam ama lütfen kocaman ekli dosyaları yan komşunuza eposta ile göndermekten kaçının. Bunun yerine lokal ağınızdan kolaylıkla yararlanabilirsiniz, unutmayın.

Bugünkü yazarlarımızdan sevgili Ateş Cihan Çetin geçen hafta baba olmuş. Taze babayı kutluyor, miinik bebeğe hepimiz adına upuzun bir ömür diliyorum. Pikaba da bir Elvis Presley klasiği koyup yatmaya gidiyorum. Are you lonesome tonight? Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur

12 Mesaj/Yorum var. Mesaj/Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Müfit Uzman


Sinejella…

Nihayet yatmaya karar verdiğim zaman, evi genel bir kontrolden geçiririm. Mutfaktan, banyoya… Açık kalan bir ocak gözü, musluk, pencere var mı, bakarım. Dağınık kızım, çalışma odasında yanar bir mum, tütsü ya da yarısı yenmiş bir börek, iki yudum içilmiş bir süt, hazır kahve, su bardağı bırakmışsa -ki genellikle bir şeyler vardır; toplarım.

Masasının üzerinde açık bir kitap, defter bulduğum da çok olur; onlara dokunmam, bakmam, karıştırmam.

Ama bu gece, bilgisayarını açık bırakmış. Ekranın sol üstünde kendinden yapışkanlı bir not kâğıdı:

"Pazartesi, kompozisyon yazılısı. Masal yazılacak."

Ekrandakilere takıldım:

"Demir Kafes İçindeki Cesur Şövalye"

"Önce, en kocamanından bembeyaz bir bulut çizin gözlerinizin önüne; çünkü masalımız orada geçecek.

Çizdiniz mi, pofuduk pofuduk oldu mu? O halde tamam. Dinleyin:

Bu pofuduk bulut, gökyüzünde asılı durmaktan yorulmuş, yalnızlıktan da sıkılmış, yeryüzüne inmiş. Sırt üstü yatıp keyifle dinlenirken, bir çift küçük gözün kendisini izlediğini farketmiş.

"- Hadi, arkadaşlarını da al, gelin yanıma." diyerek, çağırmış o meraklı gözlerin sahibini.

Önce biraz çekinseler de, davete uyanlar çabucak kaynaşmışlar bulutla. Pencerelerinde rengârenk çiçekler olan küçük taş evleriyle, kaldırımlarında portakal ağaçlarıyla, duru havası, yeşil vadileri, masmavi, berrak deniziyle pek güzel bir masal ülkesi yaratmışlar. Bir de isim vermişler ona:

Sinejella…

Bu bulutsal ülkede doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine, herkes güneş doğmadan uyanır, yeni güne hazırlanırmış. Sokağa çıkıp birbirleri ile karşılaşanlar "merhaba, benden sana zarar gelmeyecek" diyerek selamlaşırlarmış. Kimi çeşit çeşit ağaçlardan meyveler toplar, kimi gümüş renkli balıklar tutarmış serin denizden. Birileri sokakları silip süpürürken, bazıları çilekli pastalar pişirir, başka birileri de herkesin mektuplarını dağıtırmış evlere.

Bulut da, üzerinde yaşayanlar da mutlu mutlu günlerini geçirir, gökyüzü laciverte dönüp binlerce yıldız göz kırpmaya başlarken, yatıp uyurlarmış huzur içinde…

Zamanla, bulut içten içe bir özlem duymaya başlamış gökyüzüne. Etrafta da gri takım elbiseli birisi ve kedilerin yüzkarası, nankör bir sarı kedi dolanır olmuş. Gri elbiselinin ruhu da, elbisesi gibi griymiş. Her şeyi, her yeri griye boyamak istermiş. Sarı nankör ise, buluttan gelen nefis kokuları duydukça azar, payına düşenlerle yetinmez; hepsini yemek, yutmak istermiş.

Bu ikisi, kafa kafaya verip Sinejella'yı dağıtmaya karar vermişler. Tek başlarına yapacak güçleri olmadığı için, bir başka masaldan kaçan dev vantilatörü çağırmışlar.

Vantilatör, bunları dinlemiş, yavaş yavaş paslı kanatlarını döndürmeye başlamış. Çıkan rüzgar, Sinejella'ya ulaştığında, oradakiler alışık olmadıkları bu esintiyle ürpermişler, birbirlerine sarılmışlar, ürkmüşler. Vantilatörün kanatları biraz daha hızlı dönünce, Sinejella hafifçe kıpırdanıp havalanmaya başlamış. Bizim pofuduk bulut, evine doğru yükselmeye başlayınca hem sevinmiş, hem üzülmüş. Kocaman, tek bir damla gözyaşı dökmüş aşağıya.

Bu gözyaşı, vantilatörün motoruna değmiş, onun paslarını temizlemeye yetmiş. Vantilatör, kafasını gri elbiseli adamla sarı kediye çevirmiş, öyle bir esmiş ki, ikisi de uçup yok olmuşlar.

Sonra, tekrar Sinejella'ya dönüp hafif hafif üfleyerek, onu hem pofuduğun evine yakın, hem de üzerindekilerin yaşamaya devam edebilecekleri yükseklikteki şu karşıki dağın tepesine yerleştirmiş.

Sinejella'lılar da ona, "Demir Kafes İçindeki Cesur Şövalye" ünvanı vermişler.

Yaa, işte böyle olmuş. "



Son yıllardaki griye düşkünlüğüm çarptı yüzüme. Bir panik, gardrobuma koşup elbiselerime baktım. Gömleklerim, pantolonlarım, ceketlerim… neredeyse hepsi gri. En sevdiğim kazaklarım ve hatta vazgeçemediğim jean'lerim de. Banyoya attım kendimi; aynaya baktım. Ellerim, gri saçlarımı yoklarken farkettim aynaya yapıştırılmış bir başka notu:

"Güneşim tepende, baksana."

Bir gülen yüz çizmiş, bir de ok; işaretlediği yönde küçük makyaj aynası… Üstüne yapıştırılmış bir küçük kâğıt daha; "Başının arkasına doğru ama." Aynayı alıp, kaldırdım, gözlerim karşıya takılı. Önümdeki ayna, başımın gerisindeki aynayı yansıttı… Gri saçlarımın döküldüğü yerde, saçsız kalmış bölgeyi gördüm.

Berbere bile traş sonrası göstermesini istemediğim, 100'lük ampul altında parlayan bölgeyi.

Tekrar odasına döndüm, bir kez daha okudum yazdıklarını.

Bir kıpırtı hissedip arkama döndüğümde kapıya yaslanmış, beni seyreden meleğimi gördüm. Uykulu sesiyle fısıldadı:

"Seni yazmadım, sana yazdım babam."

"Zaten sen de tanıyorsun ya, onları."



Format zamanımı bilemem ama kendimi resetleme vaktim gelmiş, geçiyor; anladım.

Yağamasam, gürleyemesem de… esmeliyim, eseceğim. İlk olmasa da olsun, belki de son

...bahar rüzgârı gibi.

Müfit Uzman
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,839,839,839,839,839,839,839,839,839,83
              6 Kahveci oy vermiş.
5 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Nazlı Gençtürk


Seni seviyorum demeyi özlemek...

Seni seviyorum demeyi özlemek...
Bilirsiniz bu özlemi, sevdiğini özlemekten daha çok can yakar 'seni seviyorum' demeyi özlemek...
Aklınıza geldikçe bu sözcükler, dilinizin ucuna takılır ve sonu huzursuz bir sessizliktir... Bu sessizlikler eksik bir sevgiyle birikir içinizde. Tüketilmiş bir sevda vardır ellerinizde. Birisi veya birileri tüketmiştir sevdanızı. Ve siz hep aynı soruları soruyorsunuzdur kendinize 'sevdalar tükenir mi?' 'aşk eksilir mi?' Bilmezsiniz eksilen aşk değildir, sizsinizdir gidenin ardından. Sevdiğinizi söyleyemedikçe eksilirsiniz. Sevdiğinizin yokluğuna, seni seviyorum diyememenin acısına uyanırsınız her gün...

Giden gitmiştir ama hesabı verilmemiştir sevdanın. Birileri sevdanızı tüketmiştir, sevdanızda sizi... Sanki sevdiğinize bir kez daha seni seviyorum diyebilseniz geri dönecektir, 'bak sevdan ellerimde, onu hiç bırakmadım' diyecektir sevdiğiniz... yalnızlığınızın avuntusudur bu... Ama bir kez daha 'seni seviyorum' diyemezsiniz. Sevdanız artık sessizliğinizdir. Sessizliğinizde eksilirsiniz ve sorularınıza bir yenisi eklenir; 'sevda, eksiltir mi insanları?'

Gidenin bir gün geri dönmesinden, tekrar size 'seni seviyorum' demesinden korkarsınız. Öyle çok acımıştır ki içiniz, sessizliğiniz üzerinize öyle sinmiştir ki sevdiğinizin dönmesini isteseniz de, korkarsınız. Çünkü siz artık siz değilsinizdir. İçinde 'seni seviyorum'lar biriktirmiş, bedenindeki dokunuşları göz yaşlarıyla yıkamaya çalışmış, yaraları kanamasın diye birilerine sarılamayan birisinizdir artık...

Basit iki sözcüktür 'seni seviyorum' Ama bu sözcükleri söyleyemedikçe kendinizden uzaklaşmışınızdır... Sevdaların tükeneceğini, aşkların eksileceğini kabullenmişsinizdir... Sözcükler anlamını yitirdiğinde, yaşamında anlamını yitirdiğini sonradan fark edersiniz ve sevdiğinizin giderken hayatınıza anlam katan tüm sözcükleri de götürdüğünü 'seni seviyorum' demeyi özlemeye başladığınızda anlarsınız....

Nazlı Gençtürk
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,679,679,679,679,679,679,679,679,679,67
              3 Kahveci oy vermiş.
1 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Faik Murat Müftüler

 Kahveci : Faik Murat Müftüler


  ŞAH MAT

Korkulu ama utançsız bakışmalar 32 sakinli mahallede , 8 nolu evden 1 nolu eve uzanan E sokağını boydan boya aşıyordu . Beyaz ve Siyah aşiretlerinin kan davalı savaşında cepheler kuruluydu . Mahallenin kuzeyinde ve güneyinde tabular yerini almıştı. İddialı ve meydan okuyan konuşmalarla kuralları koyuyorlardı. Ruhsuz ve suçsuz mahalle sakinlerini birbirine düşüreceklerdi. Korkulu ve utançsız bakışmalar 8 nolu evden 1 nolu eve uzanan sokağı aşıyordu hala...

Siyah Şah yüreği kanayan bir adamdı. Yaralı ve ağlamaklı. Her adımı sadece bir adım olan.

Beyaz Vezir ise yaraları ve hasretleri gizli bir kadındı; her adımı alabildiğine uzayan… Sevdiğine koşarcasına götüren cesareti, sırf kendinden korkusuna, tabuların kurduğu öldürme dürtüsüne kilitlenmişti.

Oyun başladı .

Kılıçlar çekildi canlar verildi. Siyah Şah, E sokağının 8 numaralı evinden, aşiretinin uğradığı hezimeti göremedi. Gözleri yalnız sekiz yöne seken Beyaz Vezir'deydi. O'ndaki aşkı bilmeden, korkuyla ve sevgiyle izledi; kalelerini fetheden, askerlerini kılıçtan geçiren sevdiğini.

Gece yarısında yarım bıraktıkları oyunun başından kalktı tabular. Ruhsuz ve suçsuz mahalle sakinleri uykudaydı. Kimi ise cansız; mahallenin batısında ve doğusundaki hayvan mezarlıklarında. Ölü atlar ve filler kansız katliamın şehitleri gibi yatıyorlardı. Bazısı hala ayakta...

Kahve ve sigara kokusu sinmiş odanın karanlığında sadece iki çift göz, merak, heves ve sevgiyle, öldürme dürtülerinden sıyrılmış, birbirine bakıyor şimdi. Mavi Beyaz ışıkla ağarmış yüzleri, gün doğana dek sevgiyi söylüyor korkulu ama utançsızca. O yerine çakılmışlığın kahrediciliği sevgiyi daha bir körüklüyor. Kavuşabilme ümidiyle oyunun başlamasını istiyorlar. Gün doğmalı, akşam olmalı ve iddialı beyinlere teslim olup yalnızca bir kez dokunabilmek için ölüme ve sona razı olmalılardı. Öyle de oldu.

Savaş kaldığı yerden tutuştu yine. Beyaz atlar ve filler Siyah Şah'ın çevresinde tehditkâr, sağa sola koşuşturuyorlar ve son darbeyi vuracak Beyaz Vezir'i bekliyorlardı. Siyah Şah tevekkülün son adresinde başı dik, göğsü gergin, olmayan kolları açık, "Hadi!" diye bağırarak öldürücü darbeyi bekledi.

Beyaz tabu: Şah Mat

İlk dokunuş.
Beyaz Vezir: Seni seviyorum

Yıkılırken yere
Siyah Şah: Seni seviyorum

Siyah tabu:Tebrikler

Son zannettiklerinin bir başlangıç olacağını bilemezlerdi. Tüm ölüler ve gazilerle beraber karanlık bir kesenin içinde yan yana uzandılar. Tabuların, savaşın ve ölümün olmadığı yerdi orası. Nuh'un gemisi gibi her cansızdan bir çiftin sığındığı yerde, bir sonraki savaşı beklemeye koyuldular. Hiç başlamasın istiyorlardı ama ne yazık ki tükenen ve sonra yeniden türeyen soylar, savaşı unutmamışlardı. Bir de sevmeyi…

Sonraki her savaşta Siyah Şah ile Beyaz Vezir ölümün kavuşturuculuğunu düşünerek hırsla çarpıştılar. Sevgilerini kimselere belli etmediler. Ama utançsız ve korkulu bakışlar hep vardı. Olmayacak aşkın olağan kaçışları...

Faik Murat Müftüler
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              7 Kahveci oy vermiş.
10 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı


 

Neslihan Güzel

 Kahveci : Neslihan Güzel


  HARİKA ŞEYLER

Geçen gün bir dergide yazı okudum, hangi dergi olduğunu tam olarak hatırlayamıyorum. Ayak üstü bir solukta okuyuverdiğim bir yazı işte. Ama çok önemli bir yazıydı.

Dünyanın yedi harikası nedir? Diye sormuş öğretmen, öğrencinin cevabı ise: "Gözüm, kulağım, burnum ve ağzım" olmuş. İlk baştabana garip gelen bu cevap beni epey düşündürdü. Ben de sizin gibi Çin Seddi, Piramitler falan bekliyordum.

Evet, gözlerim olmasaydı dedim aklımdan ne kötü olurdu. Denizin maviliğini göremezdim ya da semaya doğru uçan kuşun kanat çırpışını, küçük bana bakan iki gözü de göremezdim. Ya kedimi, bana yalvararak bakan iki yeşil gözü de göremeyecektim o zaman. Milyarlar verseler değişmezdim gözlerimi, bir taraftan da şükrettim halime, bu gözlere sahip olduğum için.

Uzun, derin bir nefes çektim içime, derin bir bahar kokusu girdi burnuma, oradan da beynime dağıldı zerre zerre. Ihlamur kokusunu hissetim içimde, ardından da yeni açmış bir papatyanın kokusu dağıldı bedenime. Çok mutlu oldum o an. Yaşadığımı hissettim birden.

Geçen temmuz aynında burnumdan bir ameliyat geçirdim çok acı çekmiştim, tam bir hafta tamponla dolaşmak zorunda kaldım. Burnum kapalı olunca ağzımdan nefes alıyordum. Ağzım hep açık dolaşıyordum bu yüzden. Ameliyat zaten iki saat sürdü, tamponların alınması da tam bir ölümdü. Hiç öyle canım yanmamıştı daha önce.

Tamponla dolaştığım bir hafta boyunca düşündüm sağlıklı günlerimi, şükrettim halime. Artık burnumu daha çok seviyorum, daha sevimli buluyorum aynaya bakarken, daha çok gülüyorum kendime. Ve her nefes alışımda daha çok şükrediyorum yaratana.

Küçük bebekleri bilirsiniz, onların kokuları başkadır, sesleri de, ağlamaları bile size en güzel parçanın ezgisi gibi gelir. Hele birde kendi çocuğunuz ise durum bambaşka. O sesleri de duyabiliyordum ben. Ve de kuşların seslerini, boğazdan geçen vapurun sesini de. Hepsinde ayrı bir güzellik vardı ve mutluluk.

Evet, benim harikam bunlardı işte, yedi harikam.

Duyduğum bir bebeğin sesi, yeni doğmuş bir kedinin gözlerini açmaya çalıştığı o zavallı aciz hali, semaya yükselen bir kuşun kanat çırpışları, bunları yedi harikam sayesinde görmüyor muydum? Duymuyor muydum? Bu seslerle beraber, benim yüreğimde kanat çırpıyordu. Sevdiğim insanları görünce "Merhaba" diyordum en içten dileğimi sunuyordum. Yüreğimin bir parçası olduklarını belirtiyordum cümlelerimle. Dilim sevgi sözcükleri ile kıpırdıyordu her zaman. Umut dağıtabiliyordum çevremdeki insanlara, paylaşıyordum mutluluğumu en yakınlarımla. Bütün bunları milyarlara değişemem ki.

Artık yedi harikamı bulmuştum ben, daha sıkı sarılıyordum onlara ve de hayata.

BEN ARTIK BAKMIYORDUM SADECE, GÖRÜYORDUM DA ÇEVREMDE Kİ GÜZELLİKLERİ. YOLDA HIZLI ADIMLARLA YÜRÜMEYİ, HAYATA İNAT DAHA ÇOK GÜLMEYİ, DAHA ÇOK MUTLU OLMAYI VE EN SONUNDA ŞÜKRETMEYİ ÖĞRENDİM BEN.

Neslihan Güzel
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,759,759,759,759,759,759,759,759,759,75
              4 Kahveci oy vermiş.
1 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Ateş Cihan Çetin


SEVMEYİ SÖYLEYEBİLMEK...

Sevmek ve sevilmek.. Tanrının bize bağışladığı en yüce ve temiz duygulardan bir tanesi... Yaşamımıza anlam veren, yaşamı yaşanılası kılan ve renk katan yegane şey. Sevmek ve sevildiğini hissetmek, hissettirmek.
Sevebilmek her şeyi, tüm dünyayı ve üzerinde birlikte yaşadığımız her şeyi bir nefeste.. Akdeniz insanı genel olarak daha sevgi doludur aslında, yüreğimiz hep bu ışıltılarla dolu... Ama bir kötü yönümüz var ki sevgimizi dile getiremiyor ve hissettiremiyoruz yeterince. Hep kendimize saklı tutuyoruz, nedense kullanmayıp saklıyoruz. Halbuki n' büyük ihtiyaçtır yaşayan, düşünen ve paylaşan insanlık için... N' güzel iki kelimedir "Seni Seviyorum" diyebilmek. Kimileri 40'ından sonra öğrenmiş bu kelimeyi söyleyebilmeyi. Ve her kese önerir olmuş hayatının her aşamasında söylenmesi gerektiğini... Bu gizemli kelimeyi kullanmaktan korkmasak, içimizden geldiği gibi ve hissettiğimiz anda söyleyebilsek keşke sevdiklerimize.

Düşünün şimdi , sabahın ilk hayır vaktinde küremizi kaplayan ilk ışıklarında yeni açmış bir çiçeğin yaprağındaki çiğ tanesi ile size gülümsemesini bir kez. İçimizi mutlulukla dolduran bu sıcak tablo karşısında "seni seviyorum güzel gün" demek, ne hoş bir karşılamadır onu. Yada karşınıza çıkan ilk ev halkına, yada sokaktan geçerken gözlerinizle içten gelen bir gülümseme ile kendi kendimize "seni seviyorum dünya" diyebilsek..

Aslında çok büyük bir güçtür görmediğimiz, güzel bir renktir fark edemediği miz, güzel bir melodidir duymadığımız... "Sevgi" öyle sihirli ve güçlü bir duygudur ki aslında yaşandığı yere renk verir, huzur getirir, akan suları bile durdurur. Eşimize, çocuğumuza, arkadaşlarımıza, çiçeklere, büyüklerimize , tüm sevdiklerimize söyleyelim her an içimizden geldiğince; duraksamadan, "acaba tepkileri n' olur, yada çok söylemeyeyim etkisi azalır" diye düşünmeden.
Sevgi bitebilir mi, etkisi azalabilir yada n' biliyim sevgim bitti denilebilir mi? Olamaz, bitemez bu yüce duygu insanın içinde... O öyle verir ki sevgiyi, biz alırız ama yaşayamaz oluruz..

O'nun katından O'ndan gelen bu yüce duygu azalabilir mi hiç. O'nun sevgisinin olduğu her yerde barış olur, sağlık olur, huzur olur.. İlişkiler düzene girer, mesafeleri yok eder. N' güzel bir histir bunu sıkça kullanabilmek ve yaşayabilmek..

Hayatın n' kadar zor, acımasız, n' kadar kısa olduğunu, belki yarın sevdiğimiz ve değer verdiğimiz kişileri bir daha göremeyeceğimizi düşünecek olursak; şu an, şu saniyeden itibaren, daha fazla geç kalmadan söyleyelim, haykıralım sevgimizi; gerçekten doğru bir şekilde, abartmasız, yalın bir duyguyla "seni seviyorum" diyelim..

N' geçmiş nede gelecek.. Şimdi yaşayalım ve hemen söyleyelim...

Sizi çok seviyorum!

Sevgiyle kalın...

Ateş Cihan Çetin
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              6 Kahveci oy vermiş.
6 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Kahveci : Didem Sökmen


KAPATTIM ESKİ DEFTERLERİ

Öyle çok ağladım tıpkı daha öncekiler gibi...
öyle çok bağırdım,
duymadılar,
tıpkı önce duymadıkları gibi..
Çevre farklı insanlar farklı ama o hep aynı...
kok salarak, katmerlenerek, karesi, küpü olarak
yani artarak o hep aynı....
dedim ki ben niye değisiyorum ki
ben niye ben olamıyorum ki...
iste bu yüzden
değisip bu değisimlerden yorulan beni terk ettim
evet ya !! aslında onu değil inatçı kendimi terk ettim...
o defter açılıp kapanmaktan öyle yıprandı ki..
elimin teri
gözümün yası
çığlıklarımın titreşimi yıprattı onu
haklı...
cünkü sadece ve sadece ben okudum onu...
kapattım ben de bu defteri olan ve olabilecek tüm defterleri.!!!
boşluğa düşerim sanırken
yolumda yürürken birden bir adam çıktı karsıma
sadece güldü ve :
sana yemek yapayım mı ? çok yoruldun açsındır sen simdi dedi...
bu kadar kolay mıydı beni hayata döndürecek sihir..
bu kadar basit miydi yani??
aslında bu cümleye gelene kadar bakışlar
nefes alışlar neler neler söyledi.
o da yorulmuş
o da kapatmış bir sürü defter
bir sürü kapı
o da çok yol yürümüs...
tam dinlenirken beni görmüş..
iyi ki görmüşsün bir tanem..
iyi ki içindeki çocuğu almayı unutmuş
üzülüp geri dönmüşsun
o içimizdeki çocuklar beraber büyüyecek...
tıpkı bizim gibi
el ele
göz göze
ten tene
ter tere...
biz yemek yaparken
sevimli çatı katımızda,
onlar oyunlar oynayacak terasta...
dünyama,
hayatıma,
ruhuma,
içime,
bedenime
hoşgeldin bebeğim
iyi ki geldin,
tüm benliğimle seninim.......

Didem Sökmen
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
              2 Kahveci oy vermiş.
1 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

Müge Eralp Kaya

 Müge'nin İftar Sofrası : Müge Eralp Kaya


  FASÜLYE KAVURMASI
  CEZERYE

Bugünkü sebze yemeğimiz Malatya yöresinden...

FASÜLYE KAVURMASI

MALZEMELER
1 kg. taze fasülye, 2 baş soğan, 2 adet domates, 1 yumurta, 250gr.kıyma, 2 çorba kaşığı yağ, karabiber, tuz

YAPILIŞI
Yemeğimize fasülyelerimizi ayıklayarak başlayalım, ayıkladıktan sonra küçük küçük doğrayalım ve kaynayan tuzlu suda iyice haşlayalım, süzerek sıkalım... Diğer tarafta küçük doğranmış soğanlarımızı yağda kavuralım, kıyma ile kabuklarını soyup fındık büyüklüğünde doğradığımız domateslerimizi ilave edelim... Sonra içine 1 yumurta kırarak karıştıralım. En son haşlanmış fasülyeleri, tuz ve karabiberi koyarak sıcak olarak servis yapalım...

Bugünkü tatlımız, hepimizin çok iyi bildiği güzel bir tatlı...

CEZERYE

MALZEMELER
150gr.kuru üzüm, 150gr.kuru kayısı, 150gr.ceviziçi, yarım muz, 1 kaşık bal, 2 çorba kaşığı hindistan cevizi, 2 çorba kaşığı yeşil fıstık, 2 çorba kaşığı tarçın

YAPILIŞI
Önce kayısı, ceviziçi, üzüm, bal ve muzu mikserde karıştıralım ve sonra bu karışımdan ceviz büyüklüğünde toplar yapalım...Diğer taraftan, tabaklara ayrı ayrı yeşil fıstık, tarçın ve hindistan cevizimizi koyalım ve toplarımızı tek tek bu karışımlara bulayıp dolapta iyice soğutup servis yapalım...Mmmmmmm.... nefis gözüküyorlar...

PÜF NOKTASI
Balıkları temizlemeden yarım saat kadar dondurucuda bekletirseniz, temizleme işi sizi daha az yorar... Balık pişirirken, evimizi hiç de hoş olmayan bir koku kaplar, bunu önlemek için kabın veya tavanın içine, birkaç defne yaprağı atmayı deneyin...

AKLINIZDA BULUNSUN
Patates ve havuçlar zor piştiğinden sert kalma riski olabilir... Bu ihtimali ortadan kaldırmak için patates ve havucu önceden haşlayıp yumuşadıklarına emin olduktan sonra, çorbaya kevgir yardımıyla eleyebilirsiniz...

GÜNÜN MENÜSÜ:
Kırmızı mercimek çorbası, fasülye kavurması, salata, cezerye

Müge Eralp Kaya
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 9,759,759,759,759,759,759,759,759,759,75
              4 Kahveci oy vermiş.
9 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,578,578,578,578,578,578,578,578,57
              445 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Gülendam Z.Oğuz

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 3.648 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


AYAKLARIMIN GÖTÜRDÜĞÜ YERE

Bir kumsalda bulduğumda kendimi
Kayık oluyorum
Yaşlanmış
Küreği kırık
Kimi zaman oltanın ucunda yem
Kimi zaman çakıltaşı oluyorum
Sahilde sürüklenen

Hüseyin Alparslan

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


İstanbul için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Ankara için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
İzmir için Son Hava Durumu
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
Kaynak: http://www.meteor.gov.tr

Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

...Doğada ve kültürel değer taşıyan çevrelerde olmanın, onları tanımanın ve onlarla bütünleşmenin başta gelen koşullarından birinin de onlara olabildiğince az zarar vermek olduğu düşüncesiyle, ortak bir amaca ulaşmaya çalışmamız gerekiyor... diyor http://www.gezginder.com/ ve ekliyorlar; etkinliklerimize katılmak istiyorsanız lütfen bizimle irtibata geçiniz.

Bu da doğa sporlarıyla ilgili başka bir web sayfası http://www.ogzala.com/bilgiler-info/cesitlibilgiler/malzemeler.html bu kısayolda ise doğa sporlarına katılabilmek için gerekli olan malzemeler anlatılmış. Örneğin: ...Dağcılıkta giyimin temel amacı; soğuk,rüzgar ve yağmurdan korunmaktır. Ancak bu koruma gerçekleştirilirken giyim malzemelerinin bazı temel niteliklere sahip olması şartı aranmalıdır... gibi

Tedavi yoluyla çocuk sahibi olmaya çalışan çiftlere yönelik geniş bilgiler, uzmana danışma bölümleri, forum ve sohbetler bulunan bir web sayfası. Siz de isteyipte çocuk sahibi olamayanlardan iseniz buyrun http://www.cocukistiyorum.com/

Biraz şiir, biraz komedi, biraz oyun, biraz duygusallık, biraz ondan biraz şundan bundan alın size http://www.kalpsiz.net/

KAHVE MOLASI DERGiSiNi ON-LINE SATIN ALABiLiRSiNiZDergimizi ve fincanlarımızı On-Line satın alabileceğiniz bir adres. Weblebi.com'dan ürünlerimizi indirimli ve/veya taksitli olarak almanız mümkün.
http://www.weblebi.com/Default.aspx?Pt=32&Did=TAEZF9ohYPyGkqxpFCS-1A&Sid=1

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


DeepBurner Free 1.7 [2.61 MB] Windows Free
http://www.deepburner.com/download/DeepBurner1.exe
Ücretsiz, kullanımı kolay, ufak bir CD yazıcı programı arıyorsanız, işte buldunuz. Pro versiyonu ile birkaç özellik daha eklemek mümkün ama bu haliyle bile oldukça kusursuz. Basit bir CD yazıcı arayanlara tavsiye edilir.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20051025.asp
ISSN: 1303-8923
25 Ekim 2005 - ©2002/05-kmarsiv.com
istanbullife.com