|
|
|
8 Kasım 2005 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Teşhis ve tedavi!.. |
Merhabalar,
Sevineyim mi, güleyim mi, ağlayayım mı karar veremedim. Belki siz bana yardımcı olursunuz. Ben ağızla beyin arasındaki mesafenin uzun tutulmasından yanayımdır hep. Oysa etrafımız bunu beceremeyenlerle doludur. Sıradan vatandaşa kızarsınız, en fazla dangalak, boş boğaz dersiniz geçer gidersiniz. Peki benzer aymazlığı bizi yönetmeye azmetmişler yaparsa n'aparsınız? Ben birşey diyemem. Çünkü dersem bende mesafeyi koruyamamış, ağızla beynin irtibatını koparmış olurum.
Bakın şimdi, demokrasinin beşiği denilen bir memleket alışık olmadığı bir kargaşanın içine düşüyor. Şu ana kadar 5000 kadar arabayı yakan, Paris'i yangın yerine çevirenler kenar mahallelerde oturmaya bir şekilde zorlanan varoş çocukları, mülteciler. 30 yılın birikimine çakılan bir kibrit olayları başlatıyor. Konu o kadar açık, o denli aşikar ki yorum yapmak bile gereksiz. Demokrasi havarileri bu kez köşeye sıkıştılar, işin içinden çıkmaya çalışıyorlar. Bir yolunu da bulacaklardır mutlaka. Bu konunun bizi ilgilendiren pekçok yanı var elbette ama durumdan vazife çıkaran saygıdeğer Tayyip Bey'in dedikleri bizi o yangının tam ortasına bile bile atıp yakmayı amaçlıyor besbelli. Bayramı el öptürerek geçiren sayın başbakanımız bundan sıkılmış bir vaziyette mutad olduğu üzere atlayıp uçağına Köln'e gidiyor. Giderken etrafına topladığı gazetecilere hayat dersi veriyor. Memleketimdeki her derde şıp diye teşhis koymayı başarmış bir yetkili olarak, Fransa'daki olaylara da konsültasyon yapıyor ve raporunu kamuoyuna açıklıyor. "Fransa’da türbanın yasaklanmasıyla ilgili olarak okullarda başlatılan süreç, olayları fitilledi. Daha önce Fransa’da hiç böyle bir şey olmamıştı. Kendilerine de anlattık. Bir buçuk yıl önce Fransız iş adamları ve entelektüelerinin de bulunduğu bir grupla bir araya geldim. Kendilerine anlattık. Bizim, Türkiye olarak bu gelişmeleri engellemek açısından yapabileceğimiz çok şey var. Medeniyetler ittifakında biz yardımcı olabiliriz."
Böyle bir lidere sahip olduğum için kıvanç mı duymalıyım şimdi? Yoksa acaba ne demek istiyor, birilerine sinyal mi veriyor diye kara kara düşünmeli miyim? Öyle ya olaylarla hiç ilgisi olmayan türbanı neden olarak göstererek, kızım sana söylüyorum gelinim sen anla, demek istiyor olabilir mi? Türkiye'de türbana izin vermezseniz olacağı budur mu demek istiyor acep? Sorular öyle çok ki, ama asıl olan ağızla beyin arasındaki mesafenin ayarsızlığı. Eğer bu mesafe bilmeden kısa tutuluyorsa ayıp, yok bilerek kısaltılıyorsa o da çok tehlikeli. Allah hepimizi bu ağız beyin koordinasyonsuzlarından sakınsın, amin.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Yukarı
|
ZİHNİ KARIŞIR MI?
Zihni karışır mı, deli gibi akan
Ve yaşlarını kayalara emanet bırakan ,
Sancıdan köpük köpük kabaran suları bir ırmağın ?
Yada dalgalanan rüzgarlarda yeşili ağaçların…
Raksı, bırakıp bir kenara durabilir mi öylece;
Hareketsiz nehir kıyısında ?
Ellerini bırakabilir mi bir küçük çocuk annesinin ?
Korunmak hissiyatı hissetmek istemez mi,
O en küçüğü ellerin ?
Geceler binbir pusu kurmuşken gözlerine
Ve yorgun çıkacakken sen o günün güneşine…
Uykusuz kalan gözbebeklerin ağlamazmı içten içe ?
Sıkıntıların öyle çok ki bu sıralar..
Saklamak isteyişin kendinden bile şu karmaşık hali,
Gönlüne su serpmeyi başarabilen bir bileşim mi ?
Hani okadar yoğun ki dert dehlizin..
Görmek istemeyişin saklıyor, denizin çukurlarına o bilinmezliği..
Sen en gücü yeten romantik,
Hızla iyileşmez ki aşka yanık yaraların..
Masalının kahramlarını aniden çıkaramazsın ki ?
Ellerindeki yaralarla tutamazsın, yüreğinin kanamış yanlarını !
İçine çare olurmu bunca suskun kalışın ?
Aslında susukunluğunla ses verdiğin haykırışın..
Kilitli kapılarım var benim.
Kimsenin açmaya yeltenemediği,
Kimseye o izni vermediğim..
Kilitli kapılar var diyorum...
Benimle gelen bu günlere,
Bendende öteye gidecek belki günü gelince.
Bu muydu bizi yan yana koyan en büyük neden ?
Hani üzerimize yapışan etiket: "Kilitli kapılar mıydı" ?
Seninde vardı ulaşılmaz derecede, yukarıda
Ve anlaşılan gücüm yetmeyecek o kapıyı açmaya…
Çabamız bu sürgünlükten kurtulmak mıydı ?
Yoksa yeni bir ruh gurbetine birliktemi adım atmaktı ?
Sen benden yardım isteyemezdin,
Gururunu alıp ayklarının altına
Çiğnemek nedir öğrenmemiştin !
Yani sen yüreğine en sağlamından bir asma kilit yerleştirmiştin.. :
İçindekiler saklı,
Sen o hikayenin en ücra köşesinde saklı ……
İçimde korkular vardı
Duymaktan sakındığım….
Anlatımlar kendime bile anlatmaktan kaçındığım.
Bir korku ki; avuçlarımı terleten
Elime alıp meydan okumaya kalkınca
Avucuma sürüyle çentik çizen.
Sahte bir gurur yakana yapışan
İkiyüzlü bir tavır benimle karşı karşıya kalan.
Yüzü teke indirmeye yeminli bir ben benden de içeri.
Sürgün edilmiş bahar çiçekleri fikirden !!!!
Hayatın gerçekliğine kaptıran kendini
Ve tek gerçek buymuş gibi ilerleyen bir sen..
Anılar vardı halbuki
Geçmişin ezik kefesinde kalan
Ve herkeseye uygun ikinci el, satışlarına sunulan
Anılar;
Bugünü umutlu kıldıran
Hayaller;
Yarına daha bir yürekten bakmaya
Cesaret tohumları ekmeye yarayan
Eskitilmiş düşünceler…
Karaya doymuş surete bakıyorum
Aynalarda kaybettiğim simamı
Aynalarda onarmaya çalışıyorum
Karaya bir nebze aydınlık olsun diye
Binlerce mum yakıyorum
Aynalardaki yokluk acıtıyor içimi
Çünkü sen yoksun
İçimde sakladığım, gözüme vuran, bir sen yok olmuşsun..
Oysa yaşanan yada yaşanmaya değer bulunan
Bir aşk varsa içinde
Ayrılıklar bile yeni baştan bir sevda yaratır kendince.
Sınırlar kalkar aradan
Çünkü aşk gelir, saklandığı sanılan yârından.
"Kelimelerden saraylar yapıyorum gönlümde,
Kelimelerden köprüler, zincirler"..
Hayali ölümler çiziyorum harflerden..
Anıt mezarlar yapıyorum geçmişimde yitenlere
Ve onlara her duygu yoğunluğunda
Su veriyorum, gözlerimle.
Topraklarındaki çiçekler büyüsün diye cümlelerimle…
Yaşları konuk ediyorum cümlelerime.
Asabiyetle akan ömre anlatıyorum sessizliğimi..
Sevmenin verdiği,
İyimserliği damıtıyorum sonra ellerimden.
Ellerimin gücü, gönlümdeki hissiyata erdiğinde
Ve dilimde cereyan eden kelimeleri peşi sıra dizdiğinde
Beyaz zemine
Anlıyorum ben aslında sevmeyi seviyorum
Ve bu sebepten, her sevgide,
Sevmeyi; yeni baştan öğreniyorum
Sonra sorulara geçit veriyorum
Beni benden çalanlara: "Beni nasıl bilirdiniz diye soruyorum"
Mesela ? ! ?
Kargaşa….
Adı bu olmasada…
Şunu diyorum usulca :
Sevi gitti ve ben bu yüzden
Yazdıkça çoğalıp
Konuştukça eksiliyorum….
Gidemez insan kendinden öteye
Ne yapsa ne etse kendinde kalır neticede
Bir an olsun gidiyorum
Ama gelicem diyemezsin aynada kalmış yüzüne
Hüznünü erteleyip gidemezsin kendi giz dünyandan ilerlere
Dertlerine bekle diyemezsin bu sebepten
Bu yüzden de yıllarca köleleşmiş bir sen daha biriktirirsin içinde ?
Beyninin yerinde bir yürek taşıyan bu köle
Ezdirir seni dünya delilerine.
Sen en iyisi o köleyi daha fazla içinde besleme ! ! .
Destek verirsen içindeki köleye
Sen değil başkaları yaşar seni, sineye çekme !!!!!
Gözlerini yaşamayı tamamlayamamış bahar gibi kullan
Hep yeni baştan açsın çiçeklerin ruhunda
Yaşlarını as karanlık zindanlara
Gecikecek yağmurlar biriktir soluna kaçmış yârında.
Usul usul azaltma sevgini ama asla !!!
Kalbin birden soğusun
Ellerin akmak nedir bilmesin o gittiğinde, kalem üstünde.
Titreyen parmakların azad etsin onu gönlünden
Dönüp bakma yaşlı gözlerle, çekip giden hayalete.
Ne kadar söylesede sana kalan tutuklu rengini
Ne kadar anlatmaktan çekinmesede seninle geçen günleri
Gidiyorsa kal deme ! ! !
Gitmeyi göze alan, kalmayı hiç düşünmemiştir ki zaten…
Zehirli bir çiçektir;
İşte o vakit aşk
Koklamaya yeltensen cezbeder seni ama ölüme sürükler genede
Uzak kalmayı denesen çağırır seni
Azrailin ölüme daveti gibi…
Sen ölüsün, Azrail ise gönlün…
İlknur Güçlü
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 2 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
|
Kahveci : Faik Murat Müftüler Dürüstlüğün Sırası Değil |
|
Aşk yalanlarla başlar, gerçeklerle biter.
Telefonuna gelen mesajla yerinden sıçradı. "aksam yedi gibi emelle birlikte kahve icmeye gelcez sana musait olursun degilmi :)". Beklediğini bildiren mesajı alelacele yazıp yolladı.
Sürekli takıldığı kafede, bir hafta önce gördüğü Emel'i çok beğenmişti. Arkadaşı Burcu kızı tanıyordu ve aracı olmaya razı olmuştu. İşte nihayet geliyorlardı. Böyle bir sonucu beklemiyordu aslında. Onun için şaşkındı. Dört saati vardı hazırlanmak için.
Ev berbat görülüyordu. Eline geçirdiği irice birkaç market torbasına, ortalıktaki çöpleri ve boş bira şişelerini doldurdu. Çöplerin dışında kalanları da başka torbalara sokuşturarak yatak odasındaki dolaba tıktı. Mobilyaların ahşap kısımlarındaki tozları, kanepenin altında kalmış kirli bir çorap teki ile bir çırpıda siliverdi. Elektrikli süpürgeyle ortalığı süpürdü. Seramiklere dökülmüş kola, bira, kahve gibi türlü sıvıların kurumuş lekelerini banyodaki kirli havluyu ıslatarak sildi. Ortalıktaki ağır sigara kokusunun dağılması için pencereleri açtı. Yarım saatlik bir koşuşturmayla oturma alanları epeyce adam olmuştu .
Mutfağa girdi. Tüm bulaşıkları banyodan getirdiği leğenin içine doldurarak mutfak dolabına attı. İçinden ayırdığı üç kahve fincanı, üç şarap kadehi, birkaç çerez ve pasta tabağı, üç adet çatal ve çay kaşığını, kül tablalarını yıkadı. Buzdolabının içinde çürüyüp kalmış sebze ve meyveleri, bozulmuş peynirleri, küflenmiş yoğurdu çöpe attıktan sonra dolabın içinde ve dışında görülen tüm lekeleri az önceki havlu ile silerek olabildiğince beyazlattı. Mutfağı da iyi kötü adam ettikten sonra kendisi ile ilgilenmeye gelmişti sıra .
Banyoya girdi. En çabuk tarafından bir duş alıp sakal tıraşını oldu. Haftalardır fırçalanmamaktan sararmış dişlerini dört kere ikişer dakika fırçaladı. Saçlarını jöleleyip güzelce biçim verdi. Odaya geçtiğinde sıra giyinme faslına gelmişti. Tek tek kokladığı kıyafetlerinin içinden en temizlerini seçip üzerine geçirdi. Üstüne başına deodorantından sıktı. Aynı deodorantı salon perdelerine ve koltuklara da boca etti.
Tuvalete girdiğinde işinin henüz bitmediğini anladı. Tuvalet temizleyicisi olmadığı için klozeti çamaşır deterjanı ile güzelce ovaladı . Kireç lekelerini temizleyemediyse de epeyce beyazlatmayı başarmıştı. Yorgunluktan ölmek üzereydi. Hele ilk günü atlatsın, sonraki bir hafta boyunca fırsat buldukça temizlik yapacaktı.
Bir hafta önce Emel'in elinde gördüğü ve hemen bir tane de kendine edindiği, geçen zaman içinde sadece "Cehennem" bölümünü okuyabildiği, Dante Allighieri'nin İlahi Komedya'sının arasına bir ayraç yerleştirip salondaki sehpanın üzerine koydu. Ne karın ağrısı bir kitaptı. Neyse ki en azından okuduğu bölümlerden, altını çizdiği birkaç pasajı ezberlemişti. Kitabın yanına bir kül tablası ve tütsülüğü koyup bir tütsü yaktı. Her şey hazırdı. Vakit de gelmişti zaten. Son kontrollerini yaparken kapı çaldı.
Tanışmalarının hikayesi böyle işte.
Dört yıl sonra tek celsede boşandılar.
Neymiş? Aşk yalanlarla başlar, gerçeklerle biter.
Faik Murat Müftüler
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 8 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
MEVSİM HEP KIŞ...
İçimde biriktirmem sözlerimi, söyledim zamanı gelince
Söylerim de sonunu düşünmeden, siz duymazsınız
Her birinizi sevdim zamanında, olduğunuz gibi
Yanlış anlaşıldım, anladım
Dürüstlüğün en büyük güç olduğunu
Keşfedenlerdenim sadece
Dürüstlüğü kim bulmuş kaybetmiş,
Ben arıyorum hala bulamadım ki her yol tıkanmış
Yalanlarla, oyunlarla
Herkese karşı savunduklarımdan
Dürüst,dobra dediğim kişilerden öğrendim
Dürüstlük kendine yontuluyor her alanda
Varsa yaşamda sorumluluğun ve
o sorumluluk Çocuklarımızsa,
Konuşmak kadar, susmakta herkes gibi, hakkımdır belki
Benimle birlikte söylediniz mi isyan şarkısını?
Koroda kimse yoktu baktığımda arkama
Ancak masumiyetine inandığım insan için konuşurum, Yüksek sesimle
Bunu da bilen bilir, bilmeyen bilmez kimin umurunda...
Dün ağladığımızda duydunuz mu bizi?
Yaşamda hep beraber gülmek istiyorsak eğer, ağlarken birlikte ağlamalıyız
Ya da benim mutlu oluşuma kendin mutlu olmuşsun gibi sevinecek bilgeliğe yakınlaşman
Kargalar gibi çığırtkan olmadım, bir güvercin kadar obur da
Mevsimleri ruhumda göç ederek yaşadım, Turna gibi
Sanmayın uzun sürecek bu yağışlar,
Elbet yazda gelecek, Dünyanın bir tarafı ısınırken diğer tarafı üşüyecek
Yaşamımızda böyle değil mi?
Birileri açken, birileri tok
Birileri gülerken ,birileri ağlar
Birileri karanlıktayken, bir diğeri aydınlıkta
Yaprak döker bir yanımız,bir yanımız bahar bahçe değil mi?
Toprağın bir kısmı sular altında diğer yanı muhtaç bir damla suya
Birileri ayağım, diğeri adidas ayakkabım yok diye üzülür,
Nefes aldığımız sürece anlamsızlığa üzülecek,kızacak
Nefret duyacak vaktiniz yok
Ölüm soluk alışımızda, Ölüm başucumuzda
Birbirimizi saymadan,birbirimizi sevmeden mevsim hep kış kalacak...
Dostça Kalın...
Dilek Tarakçı
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 3 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
Kahveci : Ateş Cihan Çetin |
GÖNÜLLERDE DARBE
Siperden annesini arayan mehmetçiğin son sözleri;
"Anne şehit oluyorum hakkını helal ediyormusun?"
"Ediyorum oğlum helal olsun. Koru kendini siper bul kendine..."
Derin sessizliği bozan otomatik tüfek sesleri ve sonrası... Sonrası bir aile daha canını, evladını, parçasını kaybetti bu terör illetine..
Bu vatana bu millete sehit verdi...
Bu bayram evlerimizde sevdiklerimizle mutlu mesut yaşarken. Bazı ailelerimizin evlerinden şehit analarının ağıtları yükseliyordu...
Eski Cumhurbaşkanı, eski başbakan, bildim bileli siyasetçi "şepke"sini çıkartmayan Demirel.. Yaşamış olduğu politik hayatına bakıp, hatırlamış olduğu askeri darbelerden sonra geçen hafta basına bir demeç verdi.. Anayasanın 35. maddesinin (TSK'nın darbe yapma hakkı) kaldırılmasını istemiş ve hatta örtü altından siyasi iradeye yol göstermiş.. Sanırım 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat süreçlerini yaşayan tecrübeli bir darbeli politikacımız tekamül etmişti.. Aslında yakın tarih olan 28 Şubat sürecinin yaşandığı günleri hatırlarsak, o dönemdeki siyasetçilerin yanında olacağına üniformalıların yanında olmuştu.. Acaba niye?
Acaba bir ülke halkının içinde bulunmuş olduğu sosyoekonomik yapı ve demokratik idare o halkın yaşama hakkını tehlike altına atıyor, insanlar arasında güvensizliğin kol gezdiği kimin kimden yana gibi konuşmalara muhatap kalındığı bölünmelerin olduğu, çocuklarımızın geleceği için endişe duyulduğu bir dönemde üniformalıların postallarını giymeleri için kanun maddesi mi lazım acaba.... 27 Mayısta bir kanun maddesi yoktu. Ama bir başbakanın asılması ve daha nice siyasetçilerin değişmesine sebep oldu. Darbeyi yapan askerler ise memleketini seven politikacılar oldu... Ben o dönemde henüz toprakta vitamin olsam da darbenin olduğu dönemde TCK da böyle bir madde yoktu. Demek ki darbede olabiliyormuş, madde de....
Yaşlı dünyamızın geçmişine baktığımızda çok ciddi darbelerle yüz binlerce insanın öldüğünü, yaşam koşullarının değiştiğini, hatta coğrafik olarak yerlerinin bile değiştiğini öğrendik. Öyle ki, bu darbeler toplumların yaşam koşulları olarak kabul ettikleri tüm sosyal ve hukuksal değerleri değiştirmişti..
Nedir bu darbeler derseniz; M.Ö. 3000 de Mısır?da yaşandı. Musa kod adlı bir şahıs, kendisine verilen yetki ve donanımlarla yaşadığı ülkede ve bölgedeki tüm insanlığın kaderini değiştirmişti. Darbeyi yaparken de kimseye sormadı, emir aldı ve yaptı... Sonucunda neler oldu diye baktığımızda; darbe sonrası yüzyıllarca tüm insanlığın kaderini değiştiren bir olay oldu.. Bu dönemde ölenler oldu, siyasetçiler görevden alındı, yeni hukuk kuralları ve anayasa yazıldı... Binlerce insan darbeyi yapan Musa kod adlı bu şahsı yargıladı, ortaya koyduğu ve yaşanması emredilen anayasasını sorguladı.. Sonuç: insanlık tarihe geçecek bu büyük darbeyi yaşadı...
Yıl M.S. 650 ler; Arap yarımadası.. İnsanlık sıcak bir ülkede mutlu mesut ama çivisi çıkmış yaşıyor, değerler ve anayasa canımızın istediği maddeleri içerirken, son darbeyi yapacak olan şahıs kod adı Muhammet görev alıp teşkilatlanıyor.. Arkasından tarihe geçecek kanlı bir darbe daha!....
Demek ki insan denilen varlık, aslında çok kıymetli olan bu varlık güçlü bir lider tarafından güdülmeden, sopa yemeden, kuvvet uygulanıp siyasi ve sosyal yaşamı değiştirilmeden ve hatta kainatın içinden gelen evrensel darbeleri görmeden insan olamıyor...
İnsan olmak;
İyi, doğru, çalışkan, bilgili ve her şeyi ayırt etmeden çıkarsızca sevmeyi bilen, yaşadığı kürede yaşam süresince her şeye saygı duyan bir varlık olmaksa...
Biz insan olmayı öğrenemedikçe, birlikte huzur içinde saygı ve sevgi ile sosyal hayatı kurup, gelecek çocuklarımıza evrensel değerleri ve dünyadaki bilgileri aktaramadıkça darbeler sırtımızdan eksik olmayacaktır..
Küre içindekileri dışarı çıkartmaya hazırlanıyor, yer kabuğu her yerinden çatlıyor ve bizi, üzerinde rahatça dolaşan bizleri sarsıyor.. Her sene yüz binler ölüyor, insanın insan ile olan savaşları din, dil, ırk ve dünya maddesi savaşları sona ermiyor.. Nefis ve ego her yerimizi ağaç kabuğu gibi sarmış. İçimizdeki sıcaklığı ve sevgiyi göremeyecek kadar madde arzusuyla dolmuşuz..
Ya bir darbe; bizi gören ve izleyen sessizce kapıda bekliyor...
Yada insanlık, kendi sonunu kendi darbesiyle bitiriyor...
Ateş Cihan Çetin
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 5 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
SEVDANIN GEÇ KALDIĞI GÜN... -2-
Geç kalmış sevdalara...
Annemin şaşkın ve anlamsız bakışları içinde salona giriverdim ve koltuğa yatırdım Esma'yı. Annem hala şaşkınken kapattı kapıyı. Ne olmuştu ? Aylardır hayalini sevdiğim kız şimdi O'nu düşündüğüm gecelerde uyuyamayıp oturduğum koltukta uzanıyordu. Hemen anneme kısa bir açıklama ile durumu anlattım. Zaten Esma'nın ateşi ve titremesi annemin soru sormasına pek de imkan vermedi. Annem hemen soğuk bez getirdi. Bu arada bir şeyler kaynatmaya başladı mutfakta. Bense bezle yüzüne kompres yapıyordum. Sayıklıyordu. Belli belirsiz kelimeler dökülüyordu ağzından. "Teyze…. Haber …..hayır…anne…." Bu arada annem geldi ve kaynattığı çorba gibi şeyi kaşıkla yedirmeye başladı. Bana hemen karşı apartmandaki doktor Necip amcaya gitmemi ve durumu anlatıp müsaitse gelip gelemeyeceğini sormamı istedi. Hemen gittim ve 10 dakika sonra doktorla döndük eve. Necip amca muayene etti ve ateşini ölçtü, ateşin korkulacak kadar olmadığını eğer 1-2 saat içinde düşerse hastaneye gitmesine gerek olmayacağını söyledi. Hemen yazdığı ilaçları almak için çıktım. Nöbetçi eczane neredeydi derken yarım saat sonra tekrar eve döndüm.
Geldiğimde Esma koltukta hafif doğrulmuş annemin çorbasını içiyordu. Annemin ben girerken yüzündeki şaşkın ve anlamsız ifade sanırım çorbadan Esma'ya geçmişti. Doktor Necip amca son nasihatlarını, 2-3 gün dinlen, ilaçlarını iç, bir daha ateş çıkarsa hemen hastaneye götürün diyerek verdi ve teşekkürler içinde annem tarafından uğurlandı. Akşamın annemi ve beni şaşkın eden kısmına gelmiştik. Esma teşekkür etme isteğiyle bana "Aynı okuldayız ama birbirimizi tanımazken sizin benim için yapmış olduklarınız için teşekkürler " dedi ama aynı anda benim onu eve getirmiş olmamdan rahatsız olduğunu açıkça belirten bakışları yorgunluğuyla karışıyordu. "Ben sizi daha fazla rahatsız etmek istemem bir taksi çağırabilirseniz ben gideyim" dediğinde annem "bir dakika kızım" dedi ve beni mutfağa çağırdı. Ben anneme durumu biraz daha genişçe anlatmak zorunda kaldım. Tanımadığım bir kızı tutup eve getirmiş olmak durumundan kurtulacak ama aşkımı anneme anlatmayacak seviyede açıklamalarla durumu izah ettim. Annem bana baktı "böyle olmaz" dedi başını sallayarak. Tekrar salona girdik. Annem nerede kaldığı, ailesinin nerede olduğu, onları aramak isteyip istemediği gibi benim asla soramayacağım ama öğrenmeye can attığım soruları sıralıyordu. Ailesi Tunceli'deydi. Babası kamyon şoförlüğü yaparak geçimini sağlıyordu. Annesi ise Esma 4 yaşındayken ölmüştü. Ankara'da 2 kız arkadaşı ile birlikte ufak bir ev tutmuş orada kalıyorlarmış. Ancak 2 haftadır paraları yetmediği için kömür alamamış ve soğukta geçirmişlerdi. Neden hasta olduğu anlaşılıyordu. Bu tüm okulun peşinde koştuğu güzelliğin ardında adeta bir drama saklıydı.
"Kızım babanı arayalım ve sen iyileşinceye kadar burada kal, sana bakacak bir akraban da yok Ankara'da soğukta kendine bakamaz daha kötü olursun."
"Babamı bulamazsınız evde yoktu öğlen aradım, mal yüklemiş yola çıkmış"
"Başka yakının var mı orada haber vereceğimiz"
O anda hıçkırıklara boğuldu Esma . Biraz sonra gözyaşlarını sildi. Teyzem vardı,bugün mektup geldi babamdan, ulaşamam haberim olsun diye gitmeden yazmış, teyzem…" yine hıçkırıklara boğuldu. Ben anlamamışken annem yanına gitti " Başın sağ olsun kızım" dedi ve sarıldı.
" Annemi tanımadım, teyzem annemdi benim….." tekrar ağlamaya başladı. Ben çıktım. Ekmek almaya indim bir sigara yaktım ve beyaz ve boş sokaklarda dolaştım. Gözümden yaşlar boşalıyordu.
Camın buharında geçmişi getiren sigara da bitmişti. O sırada Esma girdi odaya. "Ben çıkıyorum yemek yiyeceksen beraber gidebiliriz" diye sordu, "Dosyaya pek bakamadım" dedim. "Yarın saat 10 da duruşman. Neyse sen bilirsin ben Erkan ve Tülin'le birlikte olacağım sabah görüşürüz." "İyi akşamlar Esma teşekkürler görüşürüz" Arkasını döndü ve çıktı. Ne kadar da güçlü. Ayrılmamıza rağmen hala benden kopamamışken sanki hiç bir şey olmamış gibi hala birlikte çalışabiliyoruz. Bazen dışarı çıksa da içinde kapalı tuttuğu sevginin parçaları, o yine de büyük bir ustalıkla içine gömmeyi biliyor. Beni unutmadığını Onun kadar ben de biliyorken bu zalim ortaklık hala nasıl sürüyor diye bazen sormuyor değilim kendime. Artık Onu sevmediğimi anladığım ve ayrıldığımız en azından sevdamıza nokta koyduğumuzdan beri sanki benim için vazgeçilmez bir insan olmuştu. Beni toparlayan, her zaman bana şevkatle yaklaşan, açıklarımı kapatan bana yolumu gösteren bir dost ya da daha başka bir şey. Büyük yüreği Onu benden ayırmamış aksine ben ondan uzaklaştıkça o daha da bana yakın olmuş, artık kaybettiği aşkının zarar görmemesi için , en azından aşkının yanında olabilmek için böyle bir duruma katlanıyor olmasıydı belki de beni de ondan ayırmayan karmaşa. Aslında en normaliydi aşkın bitişiyle işlerin ayrılması ve herkesin ayrı yola gitmesi ama kalplerimiz gibi işimizi de öylesine birbirimize bağlamıştık ki, işin ayrılması belki de ikimizin birden düzenini alt üst ederdi. İki insan arasında gerçekleşen bir paylaşımın hele maddi bir konuyu içeren bu ortaklığın bu denli teklikle yürütülmesi çok zaman hayrete düşürmüştür beni. Birlikteliğimizin bitmesine rağmen bitmemişti ortaklığımız. Birbirimize anlamsız bir vefayla ve alışkanlıkla bağlıydık.
Dosyayı tekrar aldım, evrakları sırasıyla tekrar gözden geçirdim, gün boyunca ertelediğim telefon görüşmelerini yaptıktan sonra boş ofisten çıktım. Koridorda Esma'nın yıllardır değişmeyen parfümü vardı. Benim kafamdaysa vapurdan inen esmer kız.
Trafik yine çok yoğundu eve gelmem yediyi buldu. Bu pahalı şehirde belki de kalabileceğim tek yerdi evim. 5 yıl oldu tutalı. Böylesine iyi bir ev sahibi bulmak çok zor sanırım. Fatma teyze 65 yaşında, 2 evinden birisinde oturan, diğerinin kirası ve eşinden kalan emekli aylığıyla geçinen tonton bir ev sahibi. Benden önceki kiracısından çok çekmiş. Hemen üst katta oturmasına rağmen aylarca kirasını alamamış, hanımefendiliğini bozmadığı için de bir şey diyememiş, varken yokluk çekmiş iyi kalpli bir insan. Apartmandakilerin zorlamasıyla kiracılar çıkmış. Tam o sırada da ben gelmişim ve evi bana vermesiyle başlayan birlikteliğimiz hala sürüyor. Belki de hiç çocuğu olmamasından dolayı beni oğlu gibi gördüğü içindi bu uzun kiracı ev sahibi ilişkisi. Ben de onu hiç boşlamadım hani. Arada arabayla alır dolaştırırım yaşlı ayaklarının götüremediği sahilde arabayla gezmek kadar sevdiği bir şey yoktur. Bir de alışverişe gitmek. Sanki kalabalık bir ailenin annesi gibi doldurur alışveriş arabasını. Ben taşırım sonra da alınanlar bana yemek olur tencereyle kapıma gelir. İşte böyle bir ev hayatı. Sanki annem yanımda. Zaten annem geldiğinde de pek anlaşırlar. Eve kim gelip gider, ben kendime bakıyor muyum, eve kaçta gelip gidiyorum Fatma teyze'den öğrenilen istihbarat bilgileridir bunlar. Onlar haftalık telefon görüşmeleri de yaparken ben habersizce alt katta oturuyor olurum çoğu zaman.
Ev ufak ama kullanışlıydı ve bana yetiyordu. İki odası, içinde mutfağıyla bir salonu, banyo ve tuvaletiyle fazla eşya gerekmeyecek kadar ufak ama içimi sıkmayacak kadar da geniş bir evdi benim için. Allah için, az da olsa deniz gören ve eve nazaran geniş balkonu yaz aylarının en güzel vakit geçirdiğim yeriydi. Evin içiyse hiç bekar evine benzemeyen bir dekora sahipti. Esma'nın eli değen eşyalar, halılar, tablolar, örtülerle hiç göze batmıyordu orada benim yaşadığım. Hemen sıcak bir duş ve üzerine dolaptaki Fatma teyzenin imalatı lahana dolmalarına saldırıyorum. Fazla aç değilim geçiştiriyorum dolmalarla açlığımı ama güzel bir neskafeye hayır diyemem hiçbir zaman. Müzik açıyorum, neskafe ve sigarayla koltuğa uzanıp dinleniyorum. Her akşam böyle bir dinlenme zamanı ayırırım kendime. Günün pasını üzerimden attığım yegane zamandır benim için. Gazetelere bakıyorum, özenle aldığım FHM'nin okumadığım yeri kalmış mı diye tekrar gözden geçiriyorum ama maalesef kalmamış bir kez daha elimden bırakıyorum. Televizyonu açıp koltukta iyice yerleşiyorum. Uyuduğum zamanları toplarsak yatağımda yattığım süreyle koltukta yattığım hemen hemen eşit çıkar sanırım. Hatta koltuk geceleri daha bile fazladır. Çoğu zaman boyun ve bel ağrıları çekmişimdir bu uyku şeklinden dolayı ama koltukta uyumanın, gece seyrettiğim filmin kanalında sabah çizgi filmle uyanmanın tadı da bir başka benim için. İşte yine sızıyorum. Yarına esmer kıza,tekrar ondan ayrılacağım güne ulaşmak için uyuyorum.
Duruşma istediğim gibi geçmişti. Zaten tüm kanıtları toplamışken farklı bir sonuç beklemek haksızlık olurdu. Artık onlarda boşanmış çiftlere katılmışlardı. Şimdi hemencecik büroya gitmem gerekiyor. Önce bir şeyler atıştırsam daha da iyi olur diye düşünüyorum. Büronun yakınındaki köfteciye sürüyorum arabamı. Küçük salaş bir yer köfteci dükkanı. Ama senelerdir plansız yemeklerimi hep burada yedim. Daha doğrusu Esma'yla hep buraya geldik. Özensiz ahşap iç dekoru Onun burayı sevmesi için tek nedendi bir de kışın ortada yanan odun sobası. En çok sevdiği yer sobanın yanındaki masaydı. Hep üşürdü Esma, soğuğu sevmezdi, beklide bu köfteciye olan sevgisi sobadan kaynaklanıyordu. Ne zaman çok üşüse hemen buraya gelmek isterdi. Her zaman yediğim gibi bir buçuk porsiyon köfte bir piyaz ve ayran istedim. Bir sigara yaktım. Sobanın sıcağı yüzüme vuruyordu.
O gün de üşümüştü besbelli. Ekmeği alıp boş sokaklarda dolaştıktan sonra eve geldim. Annem merak etmişti. Esma salonda yoktu. Annem ona küçük odada yatak hazırlamış ve oraya almıştı. Bu arada babam da gelmişti. Annemden durumu öğrenmiş bana "doğrusunu yapmışsın oğlum "dedi. Bu konuyu fazla konuşmadık. Mutfakta bir iki lokma bir şey atıştırdıktan sonra odama gittim. Aslında uykum yoktu, sanırım rahat rahat düşünmek istedim. Aşık olduğum kız yan odadaydı ve ben artık onun hakkında çok şey öğrenmiştim. O güzelliğin altındaki acılar beni de üzmüş perişan etmişti bir anda. İşte O gün başlamıştı her şey.
Ertesi sabah kalktığımda annem ve Esma kahvaltı masasındaydı. Beni uyandırmamışlar. Gerçi dersim yoktu ama olsun neden ben de onlarla birikte kalkmamıştım neden Esma'yı daha az göreyim ki… İşte bencillik.. Bana tebessümle baktı. Bakışları canlıydı ama yine de yüzünde üzüntüsünün ve yorgunluğunun izleri vardı. Gece ateşi çıkmamıştı. Kahvaltı ettik birlikte. Sanki tanıdık birisi gibiydi. O kadar cana yakın davranıyordu ki. O gün gitmek istedi annem bırakmadı. Ben de kal demek istedim ama diyemedim. Konuşmaktan bile çekiniyordum. O gün de kaldı. Akşam Tunceli'yi babasını Ankara macerasını, ev arkadaşlarını anlattı. Kendini toplamıştı ama acısı içinde yaşıyordu, bakışları donuklaştığında teyzesiydi gözünün önüne gelen. Ertesi gün ben okula gittim akşam geldiğimde bana okulu sordu, arkadaşlarına iyi olduğunu merak etmemelerini söyledim akşam bize geldiler Onu görmeye. O gün de gitmek istedi annem yine bırakmadı. Yavaş yavaş alışıyordum yanımda olmasına . Yavaş yavaş üzerimden atıyordum çekingenliği. Okuldan derslerden konuştuk. Artık konuşuyorduk.
Sobanın sıcaklığından kulaklarımın kızardığını hisettiğimde yemek de bitmişti. Parayı ödedim bir sigara yakıp çıktım köfteciden. Arabayı almadan yürümeyi tercih ettim büroya kadar. Ne de olsa on beş dakika mesafedeydi büro ve hazır park yeri bulmuşken gerek yoktu almaya arabayı. Yerlerdeki kar hala duruyordu.
Annemin ısrarlarına rağmen kalmadı beraber çıktık okula gittik. Herkesin gözü bizdeydi. Fısıldaşmalar başlamıştı. Aramızdaki arkadaşlık da ilerliyordu. Artık her gün görüşüyor akşamları birlikte plan yapıyorduk. Sınav zamanlarında bize geliyor ders çalışıyorduk. Çekim başlamıştı, ben ona koşarken o bana ürkek de olsa küçük adımlarla yaklaşıyordu. Öylece sürdü. Kış bitti ilkbaharı yazı birlikte geçirdik. Yazla birlikte ayrılık zamanı geldi. Okul kapanmış Onun Tunceli'ye gideceği güne taşımıştı zaman bizi. Onu uğurlamaya gittim. O zamana kadar söyleyemediğim "Seni seviyorum" u tam otobüse binerken söylediğimde yüzünde hiç hoş olmayan bir ifadeyle binmişti otobüse. Bana bakmıyordu bile, otobüs giderken salladığım elime yanağından süzülen bir damla yaş damlamıştı. Kalakalmıştım otobüs terminalinde. Kalbimde bir o, onda bir ben olduğunu bilmeden…..
Tam önümde duran otobüsten Esma indi. Büronun önüne gelmiştim. Karlı havalarda araba kullanmazdı. Korkuyordu kaza yapmaktan. "Davanı yine kazandın tebrikler" dedi, suratında muzip bir ifadeyle. " Evet " dedim, anlamıştım lafın gittiği yeri. " Benim davam boşanmalar" diye karşılık verdim. Büroya çıktık. Öğleden sonra duruşması vardı, odasına kapandı çalışmak için. Odama girdim. Vakit geliyordu. Bir çay aldım, sigaramı yaktım, camdan iskeleye doğru baktım. Masanın yanındaki monitörü açtım, iskelenin görüntüsü yansıdı ekrana. Yaklaşık yedi ay önce fark ettim esmer kızı. Bir müvekkilimin evraklarını tamamlamak için Büyükada'ya gittiğim bir yaz akşamıydı. Aceleyle işlerimi bitirip bir an önce geri dönmek için iskeleye koşarak geldiğimde vapur iskeleden ayrılıyordu. Çok kızmıştım kendime bir çay eksik içseydim ne olurdu sanki. Şimdi o vapurun içinde olurdum diye düşündüm. Bir sonraki vapura bir buçuk saat vardı daha. Sahilde dolaştım biraz sonra iskeleye yakın bir yerde oturup çay içerek vapuru beklemeye başladığımda güneşin battığı taraftan geliyordu esmer kız. Hafif esen rüzgarla saçları bir omzundan diğerine atlıyor, yüzündeki tatlı tebessüm güneşin batışını gölgeliyordu. Üzerindeki bluzu ve eteğiyle o kadar sade bir güzelliği vardı ki gözümü ayıramaz olmuştum. Saatine baktı ve çaprazımdaki masaya oturdu. Çantasından bir kitap çıkardı okumaya başladı. Vapurun geldiğini kitabını çantasına koyup oturduğu yerden kalktığında fark ettim. Benim olduğum tarafa doğru baktı kalkarken, gözlerine bakmamak için başımı çevirecek kadar heyecanlanmıştım. İskelenin kalabalığında kaybetmemek için hızlı hareket ettim ama tam vapura binerken kaybettim. Vapur yavaş yavaş iskeleden ayrılırken ben Onu aramaya koyulmuştum vapurda. Her yere bakıp bulamayacağımı düşündüğüm anda dışarıda gördüm, vapurun arka tarafında oturmuş yine kitabını okuyordu. Arka tarafında ona yakın bir yere oturdum. Vapur birer birer adalara uğrarken ben emer kızın limanında hapsolmuştum. Vapur Bostancı'ya geliyordu ve benim burada inmem lazımdı. Ama esmer kız inmeyecek gibi hala kitabını okuyor bazen başını kaldırıp denize bakıyor sonra yine kitaba dönüyordu gözleri. Ara ara saatine bakması bende değişik bir korku yaratmıştı. Sevdiğiyle buluşacak. Hem bana ne oluyordu daha üç saat önce kafamda hiçbirşey yokken şimdi bu kaos neydi. Tanımadığım birisinin hayatı neden beni bu kadar meşgul ediyordu. Vapur Bostancı iskelesine yaklaşıp düdüğünü çaldığında kız tekrar saatine baktı, kitabını çantasına koydu ve yerinden kalktı. Yanımdan geçerek çıkışa doğru yöneldi. Yaşasın evet ben de burada iniyordum. Ama mutluluğum kısa sürdü. İskelenin çıkışına kadar yürüyecek ve sevgilisiyle kucaklaşacaktı. Bu manzarayı görmek beni mutlu etmezdi. Keşke inmeseydi. Kadıköy'e gitseydi ben de burada inseydim ve bu acı gerçekle yüzleşmeseydim. Neler düşünüyorum ben diyerek kalktım ve çıkışa yöneldim. Gözlerim onu arıyordu. Vapur iskeleye bağladı, kalabalığın içinde gözden kaybetmiştim onu. Çıkışa yürüyüp etrafa bakmadan büronun yolunu tutmalıyım diye geçirdim içimden. Böylece acı gerçekten kaçacaktım. Neydi beni bu kadar etkileyen? Hızlı adımlarla kalabalığın arasından iskelenin çıkışına yürüdüm. Çıkış kalabalıktı kenardan çıkıp karşıdan karşıya geçmek için yola doğru yöneldiğimde önümde beliriverdi kollarını açmış karşısındakine sarılmak üzereyken. Bir anda tüm gücümü kaybettiğimi hissettim, kaçtığım şey önümde duruyordu, hiç tanımadığım bir kızın sevgilisine sarılıyor olmasının bendeki bu etkisi de neydi şimdi? Gözlerimi kapadım yan tarafa doğru yürüdüm geçtiğimden emin olunca açtım gözümü yolun kenarına gelmiştim. Ama o kafamın içindeki merak geçmemişti işte. Yavaşça ve korkarak kafamı çevirdim ondan tarafa. Yaşlı bir kadının kolundaydı. Kadın bir elinde bastonu esmer kızın kolunda yürüyordu. Bir anda bir mutluluk sardı her yanımı. Yüzümde bir tebessümle bakmaya devam ederken yanımdan geçip istasyona doğru yürümeye başladılar. Yolun kenarında kaybettiği değerli eşyayı bulmuşçasına sevinçli bir tavırla kalakalmıştım. Arkalarından baktım, istasyona doğru kalabalıka kaybolduklarında büronun önüne gelmiştim ben de.
Arkası Yarın
Erdal Elmacı
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Rating: 3 Kahveci oy vermiş. |
|
Yukarı
|
Fotoğraf : Recep Pehlivanlar <#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 3.827 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
GİDİYORUM
gidiyorum...
verdiğim tüm savaşlardan yenilmiş,
yorgun düşmüş,
hem kazanmış hem de kaybetmiş olarak gidiyorum...
gitmek öyle birşey ki istemesen de
"gidiyorum..." diyorsun...
evet gidiyorum !!
ardımda kocaman bir aşk bırakarak gidiyorum
gidişimin sebebi o aşk
dönüşümün sebebi de o aşk olacak..........
belki de gitmeyi başaramayıp kalışımın.....
kapadim eski defterleri yolumda yürüyorum dedim
inanmak istedim olacağına ama olmadı...
işte şimdi o defterleri kapatmak değil yakmak zamanı
içinde aşk varsa benliğinin,
ruhunun,
defter kapatmak,
defter yakmak,
gitmek,
kalmak,
görmek,
görmemek,
konuşmak....
hiç bir işe yaramıyor...
gidiyorum
aslında kaçıyorum
deli gibi çırpınırken bu yürek defterdeki hikaye için
yeni hikayede kahraman olmak öyle zor ki
öyle zor ki bir başkasının kapattığı eski defterinde olmak
aldığın yaraları
başkasının da alacağını bilmek
ve bile bile çırpınmak......
vazgeçtim
ne eskisi ne yenisi
ne de başkaları
vazgeçtim
gidiyorum....
yanıma sadece yalnızlığımı alıyorum....
Didem Sökmen
Yukarı
|
Çizen: Hüseyin Alparslan
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
...İlk kez bir arabaya biniyordum ama yinede korktum. Sonra bir apartman dairesinin önüne sepette bıraktı beni. Hemen terk edildim diye üzülürken kapı açıldı ve... Bu ilginç hikaye'nin başını ve sonunu merak edenler http://www.sempativet.net/dostlarimiz.asp?Action=Read&hid=209
Bu bölümü takip edenler iyi bilirler sık sık flash destekli oyunlara yer veririm. Flash oyunların en büyük avantajı hem az yer işgal etmesi hem de görsel olarak hoş olmalarıdır. İşte size bir kaynak daha http://www.kanald.com.tr/oyun/flash/ iyi eğlenceler.
Günlük gazeteleri okumak için her gazetenin web sayfasını tek tek dolaşmak yerine gazetelerden derleme haberleri toparlayan bir web sayfasını tavsiye ediyorum. http://www.gazeteyeri.com/ Zamandan tasarruf etmek için bence çok uygun bir seçim.
...Merhaba, Ben Yurtdışında yaşıyorum ve çalışan bir bayan olduğum için yemek yapmaya çok fazla vaktim olmuyor. Üstelik sorumluluğum sadece kendime karşı değil eşime ve çocuklarıma karşı da var. Sizi bulduğum günden beri deyim yerindeyse sofralarımız şenlendi. Artık hem ülkemizin yemeklerini pratik bir şekilde hazırlayabiliyorum hem de özel dosyalarınız sayesinde sağlık konusunda bolca şey öğreniyorum. Size çok teşekkür ederim... diyor http://www.afiyetolsun.net web sayfasını kullananlar. Hazırlayanların ellerine sağlık.
Dergimizi ve fincanlarımızı On-Line satın alabileceğiniz bir adres. Weblebi.com'dan ürünlerimizi indirimli ve/veya taksitli olarak almanız mümkün. http://www.weblebi.com/Default.aspx?Pt=32&Did=TAEZF9ohYPyGkqxpFCS-1A&Sid=1
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
Spy Sweeper 4.5.5 [8.1 MB] Windows 14 günlük Deneme (29.95$)
http://www.webroot.com/shoppingcart/tryme.php?bjpc=64011&vcode=DT02 İnternete bağlanan her bilgisayarın mutlaka edinmesi gereken bir program. Eğer bilgisayarınızda durduk yerde pop-up reklamlar çıkıyor, tarayıcınız kendiliğinden birtakım sitelere bağlanıyorsa hiç vakit geçirmeden bu programadan edinin derim. Spyware, Malware denilen reklam programlarını temizleyebilen ve koruyucu kalkanıyla bir daha etkilenmemenizi sağlayan yetenekli bir program. Ben dikkatliyim demeyin, 14 günlük denemeyi yükleyip kullanın. Bakın görün neler çıkacak bilgisayarınızda. Benden söylemesi.
Yukarı
|
|
|
|
|
|