KMD 4.SAYI



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 4 Sayı: 869

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 28 Kasım 2005 - Fincanın İçindekiler


 

 Editör'den : İstanbul İstanbul Olalı!..


İyi haftalar,

Size söz verdim diye epeyce uğraştım. Siteyi yeni sunucuya taşımak, taşırken alt yapıda birkaç değişiklik yapmaktı amacım. Ancak %60'ını kotarabildim. Artık yeni sunucumuzdayız. Kalan %40'ı da tamamladığımda daha iyi bir mekana kavuşacağız. Anlaşılacağı üzere yoğun bir hafta sonunun ardından geç açılan matbaa burada fazla oyalanmamı engelliyor. O yüzden size harika bir şarkının yeniden yorumlanmış halini dinletiyor ve yavaş yavaş kaçıyorum. Sezen Aksu'nun en iyilerinden biri. Gelin birlikte hem o güzel sözleri hatırlayalım hem de bir yandan Hüsnü Şenlendirici'nin harika klarneti ile kulaklarımızın pasını silelim.

İstanbul İstanbul Olalı

Uzanıp Kanlıca’nın orta yerinde bi taşa
Gözümün yaşını yüzdürdüm Hisar’a doğru
Yapacak hiçbir şey yok gitmek istedi gitti
Hem anlıyorum hem çok acı tek taraflı bitti

Bi lodos lazım şimdi bana, bi kürek, bi kayık
Zulada birkaç şişe yakut yer gök kırmızı
Söverim gelmişine geçmişine ayıp sayıp
Düşer üstüme akşamdan kalma sabah yıldızı

Ah İstanbul İstanbul olalı
Hiç görmedi böyle keder
Geberiyorum aşkından
Kalmadı bende gururdan eser

Ne acı ne acı insan kendine ne kadar yenik
Bulunmadı ihanetin ilacı yürek koca bir karadelik
Yapacak hiçbir şey yok gönül bu sevdi
Yeni bir ten yeni bir heyecan bilirim üstelik

Söz ve Müzik : Sezen Aksu


Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

 Kaşif Kahveci : Betül Ayhan


Adı Ayhan'dı…

Adı Ayhan'dı… Adımın yarısı yani. Çok severdim desem yalan olur, sevmezdim desem daha büyük yalan. Kimileri vardır hani, bir köşeciğinizde saklarsınız, orada olduğunu bilmek sadece gülümsetir sizi. Olmasa da nefes alırsınız, eksilmez düşleriniz, düşünleriniz ama o köşecikte olduğunu bilmek gülümsetir yine sizi. Hepsi budur, sadece gülümsetir, bu da yeter zaten. Adı Ayhan'dı, adımın yarısı. Köşeciğimde saklıydı, gördükçe gülümserdim, hepsi bu.

1285 rakımlı kentte çocukluğumun son demlerini sürmekteydim. Ayaklarım yerin ne olduğunu öğrenmişti ama tabanlarım basmayı bilmiyordu daha. Birkaç deli fişek, birkaç sabi, sübyan… Toplasan hepimizi, sayımız azdığı için tahtaya adını yazdıklarımızdan daha azdı. Bir görünür, bir kaybolurdu. Arada bir aklıma esip "nerde" diye sorardım, "hayat gailesi işte, uğraşıyor" derlerdi, 'hayat gailesi'nin ne olduğunu bildiğini zanneden, yaşça büyük olanlar. Hayatı erken omuzladı diye heveslenirdim ona.

Adı Ayhan'dı, adımın yarısı yani. Ben hiç görmedim yüreğini. Neye üzülür, neye sevinir hiç bilmedim. O anlatmadı ben de sormadım işte. Kuvvetle muhtemel o da beni bilmezdi. Gördüğü zaman gülümserdi sadece. Bilirdim ki bende onun köşeciğindeyim, gördükçe gülümserdi, hepsi bu.

1285 rakımlı kentte kışları hep soğuk olurdu. Çok soğuk hem de. Hani hep söylerim, yolda yürürken gözlerimiz yaşarırdı da donardı gözyaşlarımız kirpiklerimizde. Bilmeyen mübalağa zanneder, vallahi de billahi de donardı. 1185 rakımlı kente, mürekkep yalayıp adam olmaya gitmişti Ömer. Ya tatildeydi, ya da okulu kırmıştı, hatırlamıyorum, memlekete gelmişti. Aradı, koştum gittim yanına. Dörtteker'i almış babasından, "gezeriz" dedi, "gezecek neresi var bu soğukta" diye düşünmedim. Nerede bulduk, nasıl buluştuk bilemiyorum şimdi, geçmiş zaman, bir yerlerde Ayhan katıldı bize. Ben öne oturdum, o arkaya. Lacivert bir paltom vardı, onu giymiştim. Aklımda kalmış bu gereksiz detay da. Bir yerden şehir kabristanına doğru döndü rotamız. "Nereye gidiyoruz" dedim, işaret parmağını dudaklarına götürüp "şşşş" dedi Ömer. Soru sorulmamalıydı yani, sustum. Durduğumuz yerde Ömer eliyle işaret etti; arabada kalınmalıydı, kaldım. İkisi indi arabadan, biri geri döndü. "Nerede" dedim, "Annesinin yanında" dedi. Annesinin nerede olduğunu bile bilmiyordum. Eğdim kafamı baktım, ağlıyordu. Yüreğini bilmediğim adamın (çocuğun) ağladığını biliyordum şimdi. "Neden yaptın bunu" dedim, "birinin yapması gerekiyordu, getirip bırakmış bir daha da gelmemiş yanına" dedi. Bir bildiği vardı mutlaka, susmalıydım, sustum. Bir zaman sonra gelip tam arkama oturdu kocaman burnunu çekerek. Arkamı döndüm, sadece gülümseyip göz kırptım, sadece gülümsedi…

Adı Ayhan'dı. Adımın yarısı olduğunu bildim sadece. Birlikte kıyıya köşeye hatıralar istifleyip yıllanmaya bırakamadık zamanında. Bırakabilseydik durdukça değerlenirdi kesin, şimdi hepsi birer servet ederdi.

1285 rakımlı kent dar gelirdi bana, mürekkep yalayıp adam olmaya, 33 rakımlı kente gitmiştim. Yine mürekkep yalayıp adam olmak için başka bir kente, 392 rakımlı olanına giden Erdem'le zamanında ilim irfan yuvası olsun diye yapılan, sonra tarihi eser olduğu için çayhaneye dönüştürülen medresede buluştuk, her zaman olduğu gibi. Her şeyden, herkesten konuşurken sıra Ayhan'a geldi, "kafe açmış, gideriz bir gün" dedi, hevesle onayladım. Ne o söylerken hiç yolumuzun düşmeyeceğini biliyordu ne de ben hevesle onaylarken.

1285 rakımlı kent kürkçü dükkânımızdı, fırsatını yakaladık mı dönerdik tekrar tekrar. Yine aynı kentte, aynı çayhanede, yine Erdem'le otururken çıkageldi Ayhan. "Vayyy, bizim dükkân dururken buraya geliyorsunuz ha" dedi sitemle, "yolu ters be abi" dedik. Bana dönüp "sen buraya gelmek için önünden geçmiyor musun" dedi, utandım, diyecek bir şey bulamadım, "bu getirdi beni" diye suçu Erdem'e attım. Gülüştük, durmadık üzerinde. İkişer bardak çay içtik, ordan burdan lafladık. "Gelin arada ya, daha siftahınız yok" dedi giderken, "tamam bir dahaki sefere söz" dedik içtenlikle. Ne o sözümüzü tutmayacağımızı biliyordu ne de biz bir dahaki sefer olmayacağını…

Adı Ayhan'dı, adımın yarısı. Hiç düşünmemiştim adı Ayhan olmasa, hatta Ayhan hiç olmasa hangi yanım eksilirdi diye. Düşünseydim de cevap bulamazdım herhalde, adımın yarısıydı ama yokluğuyla adım acımazdı di mi?

1285 rakımlı kent yine çekmişti kendine bizi kaçsan da kurtulamadığın mıknatıs gibi. Yine Erdem'le yarenlikteydik medreseden bozma çayhanede. "Biliyor musun" dedi, "neyi" dedim. "Ayhan ölmüş" dedi… İki serseri gelmiş kafeye, küçük şehirlerin hepsinde, pastanelerin bir köşesinde olan, "aile bölümü" denen, asında dışardan görünmediği için genç çiftlerin kızın abisine yakalanmadan, elele tutuşup baygın gözlerle bakışabilmesi için düzenlenen yere geçmişler. Ona buna sataşmaya başlayınca tutmuş bunları yaka paça dışarı atmış Ayhan. Milli boksördü, zor olmamış haklarından gelmek. Ertesi gün dayak yemenin ezikliği ile toplanmış 3-5 kişi daha, tekrar gelmişler. "Dışarıda konuşalım, müşteriler rahatsız oluyor" demiş, çıkarmış dışarı hepsini. Kavgaya tekrar tutuşunca çekmişler bıçağı, kalbine bırakıp kaçmışlar sonra. Acile getirmişler hemen Ayhan'ı, deli fişek zamanlarımızdan Elif karşılamış. Doktorlar göğsünü açıp kalbini ellerine almışlar, uğraşmışlar da uğraşmışlar. İkna edememişler kalmaya… Maktulün adı kayıtlara geçmiş, katiller bir meyhaneye gidip içmişler, "sarhoştuk hatırlamıyoruz" demişler… Yani "göğsünde hançer yarasıyla gülmüş geçmiş hayata"…

Adı Ayhan'dı, adımın yarısı yani…

1285 rakımlı kente yolum düştükçe önünden geçerim dükkânın, "tamam, bir daha ki sefere söz" derim her seferinde, bu kez sözümü tutmayacağımı bilerek. Yaşıtları öldüğünde daha bir yakınında hissediyormuş insan ölümü, o zaman öğrendim. Adı Ayhan olmasaydı bu kadar derinde hisseder miydim? Ya yaşı yaşıma yakın olmasaydı? Yıllar geçti üzerinden, benim yaşım yaşlandı, onunki hala aynı yerde. Şehirler değiştirdim, isimler eskittim bunca zaman boyunca. O zamandan bana bir tek Erdem kaldı. Ayhan gitti, diğerleri değişik rakımlı başka kentler edindi kendilerine, hiçbirinden haberim yok şimdi. Ben denize yakın diye 48 rakımlı olanını seçtim. Kimi zaman unuturum sandım. Hatta kimi zaman unuttum, adı adım olmasaydı onu da unuturdum sandım. Bir de şiir yazmıştım adına;

       "Adın adım olmasa,
       Belki unuturdum adını da
       Yine de unuttum işte seni,
       Gün açtı yine penceremde"

Demiştim bir yerinde. Başka bir şairden alıntı yapıp;

       "Göğsünde hançer yarasıyla,
       Gülüp geçişini unuttum hayata"

diye de not düşmüştüm altına.

BeT


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,709,709,709,709,709,709,709,709,709,70
10 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Arzu Baloğlu


Buz Gibi Bakışlar

Amsterdam havaalanında Maastriht'e gitmek üzere bekliyorum. Elimde yırtılmış küçük adres kağıdı, kulağımda hollandalı kafa avcısının sözleri, ve gözümün önünde dakika başı kalkan uçakların bıraktığı isler. Aslında merkezi Maastricht de bulunan uluslar arası bir firmaya iş görüşmesine gidiyorum ama tuhaf bir şekilde doğru kişi olmadığımı da biliyorum. Doğru kişi olmadığımın farkında ama aynı zamanda iyi bir tecrübe yaşayacağımın da bilincindeyim. Neler yaşayacağımı bilmemekle birlikte, bu belirsizliğin verdiği heyecanı da tatmak istiyorum.

Havaalanında yalnızım, sessizim ve endişeliyim. Uçak kapıya yanaşıyor ve ben öğleden sonraki iş görüşmesi için uçaktaki yerimi alıyorum. Uçak her zamankinden kara görünüyor gözüme. Sanki daha küçülmüş, daha eskimiş gibi. Oysa, uçaklara tutkunumdur ben. Asla korkmam, uçarken özgürlüğümü daha çok hisseder, huzurlu olurum. Ama burada öyle değil, uçak bana çok kötü görünüyor. Peki neden böyle? Aslında gerçekler farklıydı. Uçak farklı değildi, ben iyi şeyler düşünmüyordum. Kesinlikle ruh halimin yansımasıydı.

Şimdi Maastricht havaalanındayız. Uçağa bakıyorum, hiç de kötü değilmiş demek ki ben de eskisi gibi değilim. Etrafı daha hoş görüyorum. O halde görüşmede daha çok performans göstereceğim diye düşünüyorum. Kendime daha çok güveniyorum ve henüz tam yırtılmamış adrese bir kez daha bakıp şirketi aramaya koyuluyorum. Şu an çok yalnızım, etraf sessiz ve ilgisiz. Kimse beni görmüyor, kimse beni hissetmiyor. Hoş fark edilmek için ne yaptım ki onlar haklılar. Ben sıradan bir Türk vatandaşıyım, şu anda avrupada'yım ve sıkıntılıyım aslında. Yabancı bir ülkede, hem sistemi öğrenmenin güçlüğü, bir de yapacağım görüşmenin sıcaklığı. İşim yine zor ve ben biraz toparladığım enerjiyi kaybetmek değil, arttırmak zorundayım. Birazdan görüşmeye gireceğim firmayı bulacağım ve ilk kez değişik bir tecrübe yaşayacağım. Her şey olabilir bu vakada, beklemediğim düşünmediğim. Adresi buluyorum ve şirketden içeriye giriyorum.

İçeride büyük bir koşuşturma. Ben konuk salonunda çağrılmayı bekliyorum. O ana kadar çok sakindim ama bu koşuşturmalar ben de heyecan yarattı. Acaba bir yanlış anlaşılma mı vardı? Burada sanki çok önemli kişi geliyor gibi telaş yaşanıyordu ve her önümden geçen bana gülümsüyordu. Bu işte bir tuhaflık vardı. Bekledikleri gerçekten ben miydim? Kesinlikle heyecanım çok daha katlanmıştı. Evet, pozisyon için doğru aday olmadığımı bilmiyordum ama beni davet ettiler. Ben de "ne kaybedecektim.., tüm masraflarım da karşılanmıştı. Neden olmasın dı…." demiştim.Umarım bana zarar verecek bir şey olmayacaktı. Yanlış bir şeyler vardı ama ben bunun neresindeydim sorumluluğum var mıydı emin değildim. Zaman geçtikçe kalp çarpıntım artıyor, nasıl artmasın. her saat başı biri bana geliyor ve programın kaymasından ötürü özür diliyor, sonra yiyecek, içecek gibi şeyler teklif ediyor. Bir başkası ise firmayı gezdiriyor. Diğeri nazikçe yaklaşıyor, bir ihtiyacım olup olmadığını soruyor. İnsanlar da tedirgin, beni bekletiyorlar ama bundan üzüntü duyuyorlar. Telafi etmek için öneriler getiriyorlar ama artık saatler geçtikten sonra gerçekten sıkılıyorum, gitmek üzere ayağa kalkıyorum. Tam ayağa kalkmışken, tanımadığım diğer gülümseyen insanlara benzeyen ama daha karizmatik birisi o yemyeşil gözleriyle yaklaşıyor ve tüm samimiyetiyle "hoşgeldiniz. size kendimizi nasıl affettirebiliz?" diye soruyor. Elimden tutuyor ve toplantı salonuna geçiyoruz. "Aman Tanrım. Ben böyle bir salon görmedim. Tarif etmem mümkün değil. Gözüm masanın etrafında dizilmiş insanlara takılıyor. Tüm teknolojik olanaklarla donatılmış o muhteşem toplantı salonunda birden çok üşüdüğümü farkediyorum. Masanın etrafındaki beyler buz gibi bakıyor. Önlerinde not kağıdı, önceden hazırlanmış olduğu belli sorular ve kafalarında tahmin edemediğim nice bilinmezlerle, kafam dağılıyor ve bir anda beni eliyle getiren bey'in sesiyle kendime geliyorum.. Şirketin CEO su (chief executive officer) olduğunu söylüyor, kendini ve ekibini tanıtıyor. Küçük bir şirket sunumu izliyorum, sunum kalitesinde de hayran oluyorum. Karşımdakilerden her biri bir bölüm yöneticisi. Kelli felli insanlar derler ya, bir de kendime bakıyorum, olanlara gerçekten inanamıyorum. Ufak tefek, o zamanlar daha genç ve de ürkek bakışlarımda burada ne arıyorum diyorum…Onlarsa beni süzüyor, inceliyor, yutmaya hazırlanan bir arslan gibi emir bekliyor. Üşümem artıyor ve titremeye geçiyorum….

CEO birkaç genel soru soruyor ve oturuyor. Sıra diğer buz bakışlı beylerde…. Kendi bölümleriyle ilgili özel sorular sormaya başlıyorlar ben anlamıyorum tekrar ettiriyorum. Bunlar niçin bana soruluyor? Ben sadece teknoloji danışmanı pozisyonu için başvurdum. Bu soruların konumuzla ilgisi ne gibi şaşkın bir ifadeyle bakıyorum. Beyler sinirleniyor yanındakine dönüp sıra sende diyor. İlk yarım saat dayandıktan sonra CEO ya dönüyor ve bir yanlışlık olup olmadığını sorma cesareti topluyorum. CEO dehşetçe bana bakıyor "-Nasıl yani siz genel müdür yardımcısı adayımız değil misiniz? Özgeçmişiniz elimizde, danışman firma en güçlü aday olarak sizi öngördü, günlerdir sizin için tüm kadromu elimde tutuyorum. Seyahatlerimizi ,görüşmelerimizi sizin için erteledik, bu yanlışlığa inanmak mümkün değil." Olamaz! diye haykırıyor. Benim ise sinirlerim boşalıyor, gülümsüyor muyum? ağlıyor muyum? emin değilim. Ne yaptığımı bilmiyorum ama daha rahatım. Sonunda gerçek ortaya çıktı. Ben gerçekten doğru insan değildim. Büyük bir karışıklık yaşanmıştı. Derin bir ohhhh çekiyorum. Ayrılmak üzere izin istiyorum.

Hemen dönüşe dayanabilecek enerjim kalmadı. Bir otelde dinlenmeliyim, kafamı toplamalıyım. Bir günde bütün bunları yaşamak kolay değil.

Ertesi gün dönüş için havaalanında beklerken düşünüyorum. İyi ki ben doğru insan değil mişim. Ya olsaydım, ya sorulara bekledikleri gibi cevap verseydim bir de dolgun bir maaş teklif etselerdi. Acaba çalışır mıydım? Yok canım asla, ne olursa olsun ülkemin insanları ülkemin kültürü bir başka. Yurtdışında yaşayanlar her şeye sahipler belki de, ama bizdeki sıcaklık ve samimiyet gibisi yok…

Şimdi seneler geçti, bu olayı unuttum gitti. Arada bir bazen hatırlarım, ve ürperirim. Buz çatılı şirketin, buz bakışlı adamları öyle içimi üşütmüş ki bazen bulunduğum kurumun içinde üşüdüğümde onların hala etkisinin olduğunu düşünürüm. İçimi kısa bir titreme alır, beynimi hemen boşaltır, sonra halime şükrederim.

Arzu Baloğlu
www.arzubaloglu.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,209,209,209,209,209,209,209,209,20
5 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Nadya Alpkonlar

 Barış Köşesi : Nadya Alpkonlar


   Hayvanlar Alemi I.

MiYAVVVVV MİYAAAAAVVVVVVV !

"PİSİ PİSİ, GEL PİSİ !
VAR MI SENİN GİBİSİ?"
deyip de kandırmayın bizi!

Gerçi sizlerin beni sevdiğini biliyorum.
Ama bazılarınız da bizi gördüğünüzde
öcü görmüş gibi kaçıyorsunuz.
Ne imiş; yok alerjiniz varmış, yok tüylerimiz dökülüp,
her tarafa saçılıyormuş, yok ortalığı kokutuyormuşuz,
yok mobilyalarınıza zarar veriyormuşuz...

Peki, hiç mi iyi taraflarımız yok?
Az mı farelerinizi kovalayıp yakalıyorum?
Görünüşüm sizleri sakinleştirmiyor mu?
Beni okşadıkça deşarj olmuyor musunuz?
Çocuklarınız az mı beni bir oyuncak yerine
koyup kulağımdan, kuyruğumdan
çekiştirip canımı yakıyorlar?

Bazen de bizi, yaklaşılmaz kılan mizaçlarımızdan dolayı,
kıskanıyorsunuz.
Çok sinirli ve kızgın olduğunuz zaman bizi tekmelemekten de
geri kalmıyorsunuz. Bu insanlığa yakışır mı?

Ben de az değilim haniiiii...

İstediğim zaman kendimi sevdiriyor, istemediğim zaman müsaade etmiyorum.
Acıktığım zaman gelip sizlere yılışıyor, ayaklarınıza dolanıyorum, sanki sizlerden çok hoşlanıyormuşum gibi.
Bana, masanın üstüne çıkılmayacağını 10 kez de söyleseniz, 100 kez de söyleseniz, ben yine bildiğimi okuyorum!
Sadece sevilmek ihtiyacını duyduğum zaman kucağınıza atlayıp kendimi sevdiriyorum.

Sinirli ve kızgın olduğunuz zaman bana uyguladığınız sevimsiz ve kaba hareketlerinizden dolayı ben de sivri tırnaklarımla sizleri ara sıra tırmalayıp intikam alıyorum.

Hiç unutamadığım olay da, ben 10 aylıkken, cinsel olgunluğa erişmeme rağmen hiç oralı olmayışınız!
Dahası, beni veterinere götürüp, beni ameliyatla ilelebet kısırlığa mahkum ettirip, en büyük zevkimden mahrum ettiniz.
Aklıma geldikçe tüylerim diken diken oluyor, kızgınlığım depreşiyor, hırsımı oraya buraya işeyerek gideriyorum.

Hele bir bana yemek vermeyin, sizleri anında terk
ederim ve bir daha da geri dönmem !

İşte ben böyle, tamamen evcilleştirilemeyen, vahşi ve nankör bir yaratığım !

M İ Y A A A A A A A VVVVVVVVV !

İşinize gelirse !...
MİYAV, MİYAV...

Nadya Alpkonlar


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,639,639,639,639,639,639,639,639,639,63
8 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : İlsu Ersagun


Berber Fayık

A benim varoşum, nev'i şahsına münhasır ne tipler saklar içerisinde... Pek Keşanlı Ali Destanı'ndaki gibi olmasa da, nelere şahit olunur çarpık sokakların izbe köşelerinde. Mesela çocukluk korkumuz Sayım, Rüstem ki zaten ondan bahsettim, manav Alaattin ağabey, sonra yolunu şaşırmış tulumbacı artığı kabadayı müsveddesi Adem, Yoğurtçunun deli oğulları.. Say say bitmez. Ama bütün bunların içerisinde birisi var ki, işte o en nefret ettiğimdir. Onun adı da Berber Fayık'tır!

Varoş berberleri ilginç tiplerdir, yerli göçmenler demek hiçte yanlış olmaz onlar için. Yeni kurulan bir mahalleye gelirler, nasıl aldıkları belli olmayan berberlik sertifikasını duvara asarlar, kollarını sıvar ve işe koyulurlar. Fayık amca ki, hemen de mahallenin amcası olurlar; Ayhan Işık'a benzer ama daha kalın olan bıyıkları ile bakımsız bir örneğini teşkil ederdi. Bu model; bir yıla kalmaz hemen ev alır, ikinci yıl adet üzre ikinci katı çıkar, otomobilin yanına bir de MAN kamyon ekler ki, artık sırtı da yere gelmez. Ama şimdi hakkını yememek lazım, inadına da dürüst ve güvenilir olurlar. Fayık Amca da aslında bunların en önde gidenidir ama yine de tam bir baş belasıdır.

Ahh çocukluk zamanlarım, ne de güzel günlerdi, bir daha asla dönmek istemem! Orta Okul başlamış, ergenlik etkileri su yüzüne çıkmakta, ama şu saçlarım yok mu canımdan bezdirdi beni.. Limon mu denemedim yoksa Necip Bey kremleri mi, ya da Briyantinler mi... Her şey iyi de keşke şöyle arkaya doğru tarayabilsem ya da en azıdan şu tepemdekiler dikilmese uuuf ya... Ergen zamanlarımın en büyük uğraşılarından birisi buydu işte... Arkadaşlarım dışarıda top oynar, ben içeride çevreme yerleştirdiğim aynalarla farklı açılardan saçlarımı izlerim, yok olmadı kuş bakışı tepemi görmeye çalışırım. İyice limonladığım saçlarımla dışarı çıkarım, arkadaşlarım top atar aklım kafamda ya oynamam derim, duramam bir iki hareket çekerim, zıplarım sonra hemen eve koşarak değişiklik olup olmadığına bakarım... Hüsrân hep hüsrân ya...

Onca denemeden sonra geldiğim nokta, biraz uzarsalar belki bir forma girerlerdi olmuştu. İşte burada sahneye, kilit adam Fayık giriyordu. Herkes gibi ben de Fayık amcada tıraş oluyorum. Hem iyi hem de çok temiz bir adam. Tıraş yapar, bazen tıraşı keser kapıdan gövdesinin yarısını çıkarır karşı kaldırımdaki evine bağırır, kendisini duyurur, anlaşılmayan el işaretleri yapar, bıraktığı yerden işine döner, peşinden cırtlak bir kadın sesi birden fazla çocuk ismini bağırarak sayar ve bir kapı büyük bir gürültüyle kapanır. Tam bir organizasyon adamıdır Fayık amca gözümde. Hem belki makas ve tarağı uğurlu gelir de, kıvırcık olmasalar da düzgün uzardı saçlarım... Hadi geçen seferler dışarı gir çık, eve bağır çocukları toplat derken kazaya geldi ama bu sefer bari tam zamanında uyarayım da o kadar kısa kesmesin derken, hüsrân yine hüsrân yaaa.. Ben ne kadar inlediysem de, söylediysem de olmadı bir türlü. Fayık amca daldı, bağırdı çağırdı, dükkâna girdi çıktı, kamyona iş bağladı derken benim kafa her seferinde meşhur 3 numara yani Alabrus kesimden kurtulamadı gitti...

Kurtulamazdım tabi ki, hatta kurtulmam tamamen bir hayâldi. Konunun esas oğlanı ve kara korsanı olan babam, yine elinden geleni yapmamış olsaydı belki...

"Fayık, benimkiler sadece 3 numara, tamam..."

İlsu Ersagun


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,149,149,149,149,149,149,149,149,14
7 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Murat Çiftçi


Yalnızlığım tek bilinmeyenli tanrım

Hey sen !
Bütün yalnızlığımla,
İçine alabilir misin beni ?
Yalancılığını katmadan,
Boşalabilir misin evimin bütün duvarlarına.
Tatmak ister misin bilinmeyenin gizemini ?
Yalnızlığımın tek sureti olan beni
İçinde barındıracak kadar karakterli misin ?

Sanki bilmiyor muyum
Sokak lambaları yanınca karanlığın gitmediğini.
Seni yalancı tebessümlerle beslemek istemiyorum artık.
Sokak lambalarının ucuz mutluluklar olduğunu bildiğimden
Bu karanlık, bu yalnızlık.

Yalnızlığım tek bilinmeyenli tanrım
Yalnızlığım sensizliğin ta kendisi
Sensizlik hiç olmadığı kadar sonsuz.

Gir evime
Odalarda beni ara.
Hiç düşünmeden yapış dudaklarıma.
Bu dağınık sensizliğin tam ortasında çarpış benimle.
Akıtayım içine bütün yalnızlığımı
Bir damla ter çıksın vücudundan
O da ben olayım.

Murat Çiftçi


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
6 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?


  Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir


KOÇ   (21 Mart-20 Nisan)
Yeni haftanıza heveslerle dolu dolu başlıyorsunuz koçlar. Geçen haftalardan beri süregelen pozitif rüzgarların etkilerini gelecek günlerde daha belirgin şekilde hissedeceksiniz. Sosyo- profesyonel yaşamlarınızda hayli zamandır özlemini çektiğiniz başarılara imza atarak kendinizden gurur duyacaksınız. Enerjilerinizin bazen tükenmelerine karşın kararlılıklarınız sayesinde yollarınıza herhalükarda devam edeceksiniz.

BOĞA   (21 Nisan-20 Mayıs)
Duygularınızı bu hafta sizlerden hayli uzaklarda yaşayan dostlarınıza yoğunlaştıracaksınız boğalar. Bu vesile ile profesyonel çalışmalarınıza bambaşka yönler çizebilecek ve sevdiklerinize yaklaşmak için ne gerekiyorsa yapacaksınız. Uzun vadeye dayalı kişisel beklentilerinizde birtakım hayal kırıklıklarına hazırlıklı olun. Ailelerinizin manevi baskıları bunda rol oynayabilirler.. Güçlü kişiliklerinizle bu çalkantıları da aşacaksınız.

İKİZLER   (21 Mayıs-21 Haziran)
Başınızın üstünde sallanan Damokles' in kılıcını ya etkisizleştirin ya da kalbinizi aşındıran değişim rüzgarlarını ivedelikle dindirin sevgili ikizler. Bir karar almalısınız artık bunu biliyorsunuz.. Papatya fallarından da vazgeçin çünkü kendiniz konuşup kendiniz dinliyor ve streslerde kayboluyorsunuz.. Ailelerinizle geçmişte kalmış meseleleri gereksiz yere gündeme getirmeyin. Haftanızın engellerinin kaynaklarını kendinizde aramalısınız.

YENGEÇ   (22 Haziran-22 Temmuz)
Sizlere gösterilen tüm ihtimam ve sevgilere rağmen halen gereksiz şüphelerle o güzelim anları ufalamaya devam ediyorsunuz ya yengeçler pes doğrusu... Yeteri kadar ilgi odağı olmadığınız hissiyatlarından vazgeçin. Finanslarınız haftanızın en önemli konuları olmaya adaylar. Şanslı bir döneme girmektesiniz, risk almaktan çekinmeyin. Büyük düşünmelisiniz yengeçler. Mutlak şekilde hipotetik sonuçlara takılıp kalmadan cüretkar atılımlara konsantre olun.

ASLAN   (23 Temmuz-22 Ağustos)
Bu hafta geriye gönülmesi imkansız kararlar almaktan özellikle sakınmalısınız aslanlar.. Varlıklarınızla yokluklarınız belli bile değiller artık. Sanki akıllarınız başka başka yerlerde.. Unutmayın senenin ilk aylarından beri burçlarınıza yedi seneliğine misafir yerleşen Satürn' ün kaçınılmaz sertliklerine katlanacaksınız. Yeniden yapılanmaların mimarına manevi güçlerinizle ayak uydurmaya mecbursunuz.. İşyerlerinde sizleri heyecanlandıracak tanışmalara kucak açın aslanlar ama fuzuli hayallere dalmadan elbette.

BAŞAK   (23 Ağustos-22 Eylül)
Karizmatik hallerinizle haftanızı rengarenk yapacaksınız sevgili başaklar. Sevdiklerinize sıcacık duygularla yaklaşacak ve saadet dolu anları doyasıya yaşayacaksınız. Yaşadığınız şehirlerin dışında veya yabancı ülkelerde beklediğiniz haberler varsa tam haftasındasınız işte.. Esas neticeler aralık ayının ortalarına doğru alınacağından olası aksaklıklara hemen kapılarak projelerinize setleri çekmeyin.

TERAZİ   (23 Eylül-22 Ekim)
Evet teraziler bu hafta sevgilileriniz hayaletleşerek sizlere uzak düşselerde beklediğiniz ilgi ve sevgileri ailelerinizden, dostlarınızdan göreceksiniz. Hayal ettiğiniz gönül alıcı jestleri bekleyeceğinize gerçekci davranın, aşırı ısrarcı olmamaya gayret gösterin. Bilhassa kışkırtıcı sözlerden kaçınmalısınız. Geçen dönemlerde beklenmedik gelişmelerin ışığında yeni yapılanmalara yöneldiğiniz halde neticelerin gecikmelerine takılmayın. Zamanın mutlak yüceliğine inanın.

AKREP   (23 Ekim-22 Kasım)
Bu hafta sevgililerinizle ilişkileriniz daha rahat olacaklar. Gelecek dönemlerde sizleri profesyonel işbirliklerine kadar uzandıracak düşüncelerinizin isabetliklerinden emin olabilirsiniz sevgili akrepler. Sorumluluklarınızın gittikçe yoğunlaşmaları yeni projelerinizde sizleri frenlese bile tüm riskleri alarak yeni atılımların baş aktörleri olmalısınız. Gelecek aylarda profesyonel aktivitelerinizin beklenmedik çekişmeleride beraberlerinde getireceklerini şimdiden söylemeliyim.

YAY   (23 Kasım-20 Aralık)
Sosyal ilişkilerinizde göz ardı edilemeyecek bir engelin varlığı sizleri oldukça sinirli kılmakta bu hafta sevgili yaylar. Maddi imkanlarınız şu sıralar sizlere arzuladığınız manevra kabiliyetlerini sunmaktan uzaklar, bunun bilincindesiniz elbette.. İsyanları oynamaktansa gerçeklerinizi kabul ederek onlara adapte olun ve aralık ayının getireceği kolaylıkları bekleyin. Organizasyonların en ince detaylara kadar didiklenmeleri gecikmelere yol açsalar da kendinize güvenmeye devam edin.

OĞLAK   (21 Aralık-19 Ocak)
Herşey dört dörtlük olamasa bile yıldıznamenin bu haftaki en seçkin ve şanslı burçlarından bir tanesisiniz sevgili oğlaklar. Hele yeni yılı bekleyin o zaman özel yaşamınızda muazzam değişiklikleri yıldırım hızı ile yaşayacaksınız.. Bu hafta mesleki uğraşlarınıza kendinizi tutamayıp duygularınızdan da bir demet karıştıracaksınız.. Anları yaşayın fazla ince eleyip sıkı dokumadan. Plastik sanatlara, dekorasyon ve moda ile ilgili projelere yönelik çalışmalarınıza hız vermelisiniz.

KOVA   (20 Ocak-18 Şubat)
Profesyonel aktivitelerinizin yükledikleri tansiyonların haftasındasınız kovalar. Yinede sevdiklerinizi ihmal etmeyin, başarılara müthiş konsantre olmuş olsanız bile.. Sizlere gösterilen soğuklukların nedenlerini anlıyorsunuz değilmi... Sağdan soldan gelecek eleştiri ve polemiklere sakın gözünüz kapalı atılmayın, en ufak bir yanlış adımın pahalıya patlayacağından emin olabilirsiniz. Gelecek bahar aylarından itibaren başarıların zirvelerinde olacaksınız, sabredin..

BALIK   (19 Şubat-20 Mart)
Bazı balıklar bayağı süren bekarlık dönemlerinden sonra nihayet o çok sevdikleri heyecanlarla yeniden tanışacaklar.. Yine uslanmaz balıkların bazıları geçmişte güzel anlar yaşadıkları değerli dostlarına kavuşacaklar. Uslu olanlarınız ise artistik aktivitelere kendilerini vererek enerjilerini sosyal yaşamlarında kullanacaklar. En önemlisi ise yeni haftanın tüm balıklara profesyonel ortaklık ve başarılara emin adımlarla koşacakları bereketli günleri getirmesi. Haftanıza gülümseyin balıklar. Nur dolu gelmekte..

Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi


Laz fıkraları ve Lazlar..

Türkiye'de, Karadenizlilere Laz deniyor.
Özellikle, Trabzon ve Rizelilere.
Bu yanlış, çünkü tüm Rizeli ve Trabzonlular Laz değil.
Lazlık nedir, Lazlar kimdir ya da Lazların tarihini anlatmayacağım, (merak eden varsa bu bilgilere ulaşmak zor değil) Kısaca Lazlık, bir kültür, bir güzelliktir, renktir. Ülkemdeki tüm renkler gibi.
Bir Rizeli olarak ben Laz değilim. Rizeliyim!.
Laz olsaydım ne olurdu, hiçbir şey olmazdı.
Sadece Laz değil, Kürt, Çerkez, Arnavut göçmeni ya da başka bir kültürden olsaydım da onur duyardım, kültürümle gurur duyardım.
Bu ülke Rizeli olarak ne kadar benimse, bu ülkeyi seven herkesin aynı zamanda.

Asıl anlatmak istediğim aslında bu değil, Laz fıkraları!
Arkadaşlar, artık bu fıkralara dur demenin zamanı gelmedi mi?
Sık sık bilgisayarıma Laz fıkraları adı altında, İngiliz, İskoç, İrlanda, Polonya fıkraları gönderiliyor. Çoğunluğu da, birbirlerini günahları kadar sevmeyen, İngiliz'in İskoç', İskoç'un İngiliz'e, İrlandalının İngiliz'e yakıştırdığı yazılar.
Bu fıkralardaki yabancı isimler Temel, Dursun, İdris, Cemal, Fadime olarak değiştirilip servis ediliyor. (bu arada benim ismimde Dursun) Maalesef bir Rizeli olarak beni ve tanıdığım tüm Karadenizlileri çok incitiyor.
Gazete çalışanı olarak çok iyi hatırlıyorum, yakın geçmişte köşe yazarları köşelerinin dibinde Yer verirdi bu tür fıkralara.
O tarihte Sabah gazetesinde olan Selahattin Duman'ın yazdığı o talihsiz (fıkra bile demiyorum) yazıdan sonra adı güya Karadeniz fıkraları olan yazılar son buldu..
Duman'ın ne kadar zor durumda kaldığını ama en önemlisi Karadenizlilerin ne kadar büyük tepki gösterdiğini hatırlayın.

Şimdi aynı türde yazılar özellikle internet üzerinden gönderiliyor.
Gerçekte Laz fıkralarının, ince zekâsından, hazırcevaplığından uzak bel altı yazılar bunlar.
Ve bu ismine fıkra denip gönderiler yazılar Karadenizlileri, Lazları kırıyor.
Lütfen alınganlık gösterdiğimi sanmayın. Rizeli olarak gerçek Laz fıkralarını çok seven, hatta anlatan biriyim.

Sevgiyle kalın,

Dursun TOPÇU
dursun_topcu@hotmail.com

<#><#><#><#><#><#><#>


Fotoğraf : Selma Demirkol

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.435 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


DÜNYA SEN YALANSIN

Dünya sen yalansın
Sabahları penceremden doğan güneşin pahasına
Bahçede açan yaban narlarının kırmızılığı pahasına yalansın.
Aynada gördüğüm yüzün,bakışın pahasına
Yapraklarını kokladığım defne ağacının pahasına yalansın.
Ne olurdu uslansaydın tadına varsaydım
Ne olurdu saklansaydın seni bulsaydım

Buz gibi kaldırımları nasıl ısıtsın bir çocuğun ayakları?
Issız bir çölde su barındıran bir kaktüs gibi artık ümidimiz
Örsek, biçsek hayatımızı, dokusak yeniden
Geçmiyor ki cancağzım iplik iğnenin deliğinden.
Bitir artık oyunu,bizim için döndüğünü söyle,
Zor bir roldü bu bırak ver selamını seyirciye..

Sevil Duha Erken

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Çizen: Semih Bulgur

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Mynet'in yeni bir çalışması daha var http://nevaria.mynet.com/Detay.asp?ID=30933 nevaria isimli bu e-ticaret sayfasında her türlü sıfır veya ikinci el ürününüzü açık arttırma metoduyla satabiliyorsunuz. Kısa yola tıklayıp girdiğinizde yapılan açık arttırmalardan bir adet örneği göreceksiniz. Bu sayfaları ister satın almak ister satış yapmak için güvenle kullanabilirsiniz. İyi alışverişler.

...Teslimat tarihi olarak da 10 Haziran'ı senetler hazırlanırken belirttim. Teslimat tarihi gelip de, evime gelen mobilyaları gördüğümde çok sinirlendim. İlk olarak yemek odası takımı benim istediğim renk değildi. Ben sütlü kahve tonlarında bir mobilya beğenmiştim, ama gelen resmen koyu kahve rengi idi. Düğünüme de 16 gün kaldığından, çalıştığımız için, yeni model beğenmeye ancak 2 hafta sonu kalıyor, mecbur gelen mobilyayı kabul ettik... Sizin de şikayetiniz varsa http://www.sikayetvar.com/

Çok kuvvetli olmamasına rağmen size hoş bir midi müzik arşivi öneriyorum. http://www.geocities.com/Area51/Zone/1075/midi2.html Dediğim gibi çok kapsamlı değil ama hoş midi'ler mevcut.

...Evet. Örneğin, sen benim için sadece küçük bir çocuksun. Diğer küçük çocuklardan hiçbir farkın yok benim için. Sana ihtiyacım da yok. Aynı şekilde, ben de senin için dünyadaki yüz binlerce tilkiden biriyim sadece. Bana ihtiyaç duymuyorsun. Ama beni evcilleştirirsen... http://kumyup.ku.edu.tr/kp.htm Siz Küçük Prens'i okudunuz mu? Ya çocuğunuz?

KAHVE MOLASI DERGiSiNi ON-LINE SATIN ALABiLiRSiNiZDergimizi ve fincanlarımızı On-Line satın alabileceğiniz bir adres. Weblebi.com'dan ürünlerimizi indirimli ve/veya taksitli olarak almanız mümkün.
http://www.weblebi.com/Default.aspx?Pt=32&Did=TAEZF9ohYPyGkqxpFCS-1A&Sid=1

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


Spy Sweeper 4.5.5 [8.1 MB] Windows 14 günlük Deneme (29.95$)
http://www.webroot.com/shoppingcart/tryme.php?bjpc=64011&vcode=DT02
İnternete bağlanan her bilgisayarın mutlaka edinmesi gereken bir program. Eğer bilgisayarınızda durduk yerde pop-up reklamlar çıkıyor, tarayıcınız kendiliğinden birtakım sitelere bağlanıyorsa hiç vakit geçirmeden bu programadan edinin derim. Spyware, Malware denilen reklam programlarını temizleyebilen ve koruyucu kalkanıyla bir daha etkilenmemenizi sağlayan yetenekli bir program. Ben dikkatliyim demeyin, 14 günlük denemeyi yükleyip kullanın. Bakın görün neler çıkacak bilgisayarınızda. Benden söylemesi.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20051128.asp
ISSN: 1303-8923
28 Kasım 2005 - ©2002/05-kmarsiv.com
istanbullife.com