KMD 4.SAYI



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 4 Sayı: 881

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 14 Aralık 2005 - Fincanın İçindekiler


 

 Editör'den : Sek sek sekerek!..


Merhabalar,

Seke seke, düşe kalka bir geçiş sürüyor. Eksikleri, gedikleri tıkaya yamaya sorunu çözeceğim inşallah. Verdiğim rahatsızlık için kusura bakmayın. Dün aldığım onlarca sitem mesajının büyük kısmı şarkılara ulaşamama üstüneydi. Buna hem sevindim hem de üzüldüm. İçerikle değil de şarkılarla anılmaktan hoşlandığımı söyleyemeyeceğim doğrusu. İşleyişi anlatma konusunda aklıma gelen her yere birşeyler yazıyorum. Buna rağmen sorun yaşadığınızı da biliyorum. Bana eposta ile sorunlarınızı iletirseniz çözmeye çalışacağım. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

 Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir


SENİN AŞKIN EN YABANİ MONA LİSA

Yine koşar adım adımsızlıklarmış saymaya niyetlendiğim.. hep aynı yol, değişen fikrimin metrekare hesabı . ve bazen mevsimler…

Nasıl geç kalmıştım bu sabah.. ömrümün saati benimle inatlaşırcasına hep en olmaz ezanda uyandırmaya niyetli mahmurluğunda direnen sevgisizliği… şarj olmaz aşklara kuruyorum yelkovanı. Yürüdüğüm bütün yolları koşar adım geçiyorum nasıl olsa.. yağmurlarda ıslanmayalı, pazara çıkıp “Beş limon bir milyon…!!!” diye bağıran yanık tenli çocuklarla pazarlık etmeyeli , gelincik çiçeklerini kurutmayalı, yolculuklara yalnız çıkalı hep koşar adım yürüyorum. Gittiğim, gitmeye niyetlendiğim bütün yollara yanlış kurmuşlar saati. Hep çok geç..

Eteklerini uçuşturarak sahnedeki rolüne son kez konsantre oldu yeşil gözlü kız.. üzerindeki kırmızı, dantelli elbise gözlerinin hüznünü biraz daha ortaya seriyordu. Kuliste içini daraltan saçma cümleler sesleniyordu. Biri, hiç durmadan gözlerinden akan siyah kaleme küfrediyordu. Yeşil gözlü kız “aptal” diye geçirdi içinden . Bu kalemle, saklamaya çalışıyor hayatına girenlerin gözlerine yansıttıklarını… Oysa bak kalem mazgallarda birer kum tanesi gibi eriyip akıvermişti yanaklarına. Yaşanmıştı her şey. Ve çare değildi hayatına girenleri gizlemek… kulisten çıktı.

Bu beyhude anlamlarla yüklü oda tüm hücrelerine antikor salgılıyordu. Şimdi, birazdan duracak hayat! Kısa bir an için olsa bile unutacak her şeyi.. lavabo aynasında ışıkların tam sol taraftan fon yaptığı yeşil gözlerine baktı. İçinde tüm, inadına prangaladığı sevdasına karşın o vardı. Bir yalnız küçük harita. Nereye varabilecekti gözlerinde gelip duran bu haritayla. Yolculuklara çıkacak yine koşar adım geçecekti yolları. Budamak isterken filiz veren onu çok bildik bir yola götürecek acılı harita gelip oturmuştu korneasının sol tarafına. Dikkatle aynaya yaklaştırdı yüzünü. İrkildi! Bir ses durmadan perde2 oyun 7 diye bağırıyordu . sıra kendisine yaklaşıyordu. Bir yolu daha eteklerini uçuşturarak koşar adım adımsızlıklarıyla geçiverdi. Hiç sevmediği, elini avucuna aldığında rol gereği farklı bir hicap duygusuna kapıldığı rol arkadaşı gülümsedi. Soğukça., nezaketten karşılık verdi. Hızlıca repliklerini zihnini arşivinden fikrinin yazıcısına nakletti. Birazdan onları dillendirecekti.

-Sen bir yalancısın, asla inanmak istemiyorum sevginin saflığına.

- Hayat en yabani mono lisa.

Birden durdu. Cennetten aniden dünyaya itilen, tanrının sevgisinden aforoz edilen şeytan gibi hissediyordu kendini tüm sahne koltuklarında tek bir yüz pür sessizlikle onu süzüyordu. Perdenin arkasında yönetmen repliklerini hatırlatıyor sinirli olduğunu hissetsin istediği bir ses tonuyla devam et! Kaldığın yerden devam et diye diretiyordu. Başını daha öteye atmak ister gibi dikleştirdi eteklerini uçuşturdu. Alnında ter damlaları birikmişti. Devam etti…

Biraz gergin geçti oyun. Diğerlerinden farkı neydi hayat en yabani mona lisa derken böylesi bir tutukluk veren genzine.. neden o an hiç yeri değilken tüm seyirci koltuklarında onun yüzünü yaralanmış sevda defterine pütürlü harflerle çiziktirmek istiyordu biri? Oyun bitti. Herkes birbirini tebrik ediyorken daha koşar adım çıktı salondan . üzerinde bir çift yeşil gözü anlamlandıran koyu kırmızı dantelli elbisesi… Nereye götürüyordu adımları onu. Neden hep birazdan çok kötü bir haber alacakmışçasına göz pınarının hemen ucunda taze bir çift gözyaşı gizleniyordu? Elleri üşüyordu.deli gibi, eteklerini uçuşturarak gözlerinde saklı duran haritanın şehrine varmak için koşuyordu ayakları.. buz gibi soğuk terler döküyordu. Gözlerinde saklı kalmış bu harita bir yerden sonra çıkmaza giriyordu nihayet.eteklerini uçuşturarak avazlanmış bir çığlığı çağırıyordu. ..

Oyunun oynandığı sıralarda budamak isterken filiz veren ,inatçılığında delicesine direndiği sevda; yani gözlerine gelip oturan, bir yerden sonra onu çıkmaza sokan haritanın diğer sahibi bir küçük not bırakıp veda etmişti hayata…. Bulduklarında daha sıcaktı teni ama duyamayacak kadar sağır göremeyecek kadar bu dünyadan soyutlanmıştı fikri. Notta aynen şöyle yazılmıştı. Senin aşkın en yabani en yabani mona lisa…

NOT: Başlangıcı olamayacak kadar uzun bir bitişe emanet edilmiş kırık bir yüreğe, ruhlar aleminde gezinen küçük harita şehrine ithafımdır…

Sarahatun Demir


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
9 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Özge Öztürk


NEDEN LEX LUTHORLARIN TANRISI DAHA GÜÇLÜ ?

''Çocuklar ağladığında kaybolmaya devam ederiz hep…….. Farkında olmasak da………Çocuklar ağladığında, onların bilmelerini sağlayın, onlar şarkı söylediğinde, yeni bir dünya başlar.''

Hesap sorarlar mı bir gün? Hesabı verilebilir mi böyle bir adaletsizliğin? Oyun oynamayı bile hiç öğrenememiştiler oysa! Minicik elleri, minicik gözleri daha yeni açılmıştı, etrafı tanımlamaya çalışıyordu. Sonra birdenbire bir sıcaklık, acı hissetti, her yere kıpkırmızı oldu ve minicik gözleri sonsuza dek kapandı. Kurşun neden, kimden, nerden gelmişti? Anlatsanız da anlamazdı zaten, onlar henüz çocuktu.

Ukrayna asıllı Yuri Orlov'un gerçek yaşam öyküsünü anlatan SAVAŞ TANRISI filmi çıkışında, böyle hissettim. Boğazımda kocaman bir yumruk, yeni dünya düzenine ayak uydurularak yapılmış, ışıltılı hayatların pırıl pırıl ışıklarıyla parlayan Şehrimiz İstanbul'un en yeni alışveriş merkezinde, bu parlaklık beni korkuttu. Kulaklarımda neden ağladığını bilmeyen çocukların sesleri çınlarken…….. Küçük çemberimde iyi bir insan olmayı ne denli başarıyorum ?

Andrew Nicol imzalı film, bir sinema filminden beklediğiniz, gerilim aksiyon, dram gibi duyguları size yaşatırken aynı zamanda silah karşıtı olabilecek bir belgesel tadında. Yuri Orlov'u Holywood'un en karizmatik aktörlerinden Nicolas Cage başarılı bir şekilde canlandırıyor. Onu bir an bile rahat bırakmayan, kendi küçük çemberinde her şeye rağmen idealist olmayı başarabilen interpol ajanı rolünde de Ethan Hawke görüyoruz. Truman Show ve Terminal filmlerinin senaristi, Anderw Nicol bu kez hem senarist hem de yönetmen koltuğunda.

Ailesiyle Amerika'ya göç eden, Yuri Orlow, fırsatlar ülkesinin fakir semtlerinin birinde, son derece mütevazi ve belirsiz bir hayatın içinde yuvarlanırken, tanık olduğu bir olay onun silah kaçakçısı olmasına neden olur. Yıllar sonra adeta bir imparatorluk kurar ve yaşayan en büyük silah tüccarı olur.

Niyetim size filmi anlatmak değil. Ama asıl büyük savaş tanrılarının Amerika, İngiltere, Fransa vs……… olduğunu üstü örtülü, öyle güzel anlatıyor ki Andrew Nicol, geç de olsa bu köşede sizlerle paylaşmak istedim.

Bu dünyayı hangi güçler, nasıl yönetiyor? Daha fazla para, daha fazla güç …… İştahları asla kapanmayan, duygularını tamamen yitiren dünyanın efendileri……

Süperman'in baş düşmanı Lex Luthor, dünyayı ele geçirmek için şeytani planlar yapar. Her yol mubahtır amacına ulaşmak için. Herkesi öldürebilir, her şeyi yok edebilir. Umurunda değildir. Acımayı, üzülmeyi, ağlamayı mutlu olmayı bilmez. Dünyanın tek patronu olmak, servetine yeni servetler katmaktır, onun biricik ve en büyük amacı. Süperman durdurur onu ve dünyayı kurtarır. Çizgi romanda bir Süperman çıkabiliyor. Ama gerçek dünyada Lex Luthor'u ve onun gibileri kimse durduramıyor, zaten çoktan efendimiz olmuşlardır.

Böyle bir düzende yaşamayı sorguluyor insan. Hiçbir şeyden haberi olmadığı halde, apansızın, acı bir şekilde ölümle tanışan çocukları görünce; Tanrı neden hep kötülere torpil yapıyor diye isyan etmek geliyor içimden.

Özge Öztürk


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,508,508,508,508,508,508,508,50
4 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Hülya Gürel


Yüksek İrtifa

Bir kimlik tartışmasıdır sürüp gidiyor. Başbakanımız her gün kimlik sorunumuzu çözecek, bizi en iyi ifade edecek sözcükleri bir araya getirip söylemeye çalışırken, gazetecilerde atılacak bir parça simit için yolcu vapurunun etrafına üşüşerek keşif uçuşu yapan bıçkın martılar gibiler. Söz daha ağızdan çıkar çıkmaz havada kapılıyor ve en atak martının sindirim sisteminde işlem görüp kamuoyunun hizmetine sunuluyor. İştahlar müthiş kabarmış durumda. İdentify kartlar parlatılıp boyunlara asılıyor. İzin var. Herkes övünsün. Türk Türk'lüğüyle övünsün (çalışsın,güvensin), Kürt Kürt'lüğüyle övünsün (fırsatları kollasın), Laz Laz'lığıyla övünsün (horon tepmeyi ihmal etmesin). Pay paydayla uyum içinde olsun (kimlik sorunu yaratmasın)...

O zamanlar böyle dertlerimiz yoktu. Türk yoktu, Kürt yoktu. Laz, Çerkez, Arap, Çinli, Japon, Zenci yoktu. Türban derdi yoktu. İnsan olarak gelmiştik Dünya'ya. Bir yaprak, bir elma. bir Adem, bir Havva...

Onları gerçekten gören var mı? Neden kanları yeşil, neden saçları cinsel organları yok, neden deri renkleri şu an dünyada bulunan ırkların hiçbirine benzemiyor, neden Dünya'daki bu tuhaf problemlerin hiçbiriyle ilgileri yok, neden telepatiyle iletişim kuruyorlar?

Nasıl ısı, ses, ışık bir enerji biçimiyse kütlenin de bir enerji biçimi olduğunu Einstein 1905 yılında özel rölativite teorisiyle açıklamıştır. Nükleer fizik ve yüksek enerji fiziğindeki deneysel araştırmalar da kütlenin enerjiye enerjinin de kütleye dönüştüğünü göstermiştir. Kütle enerjinin soğurulmuş biçimidir...

Kanımca şu an sadece bir enerji biçimi-düşünce-olarak varlar. İnsanoğlunun varoluşundan bu yana zihnini en çok kurcalayan, başına en çok bela olan sorunlardan radikal bir şekilde arındırılmış olarak entelektüel beyinler tarafından çizilmiş robot resimleriyle. Yoksa Uzaylılar insanoğlunun evrimsel dönüşümünün son noktası mı?

Başbakanımızın kimlik konusundaki hararetli atakları gezdiği ülkelerde karşılaştığı birçok kültürle kaynaşma çabası mı yoksa yüksek irtifa ve türbülansların yarattığı paranoya mı ya da önümüzdeki günlerde yaşayacağımız önemli olayların ilk belirtileri mi? bilmiyorum ama tüm bunlar kimlik sorunu yaşamayanlar için bile bir dizi çağrışımı beraberinde getiriyor. Bekleyelim, izleyelim, görelim...

Hülya Gürel


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,608,608,608,608,608,608,608,608,60
5 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 A Y R A Ç  : Aziz Baysal


BOL ACILI BİR YAZI

"Her hâl-ü kârda neşeyi muhafaza,
ömrün idamesi için yegane çaredir."
Cevat Fehmi BAŞKUT

Yok, sünnet törenimi anlatmayacağım. Nerden aklınıza gelir böyle fesatlıklar bilmem ki! Sünnet olalı yirmi yıldan çok oldu. Ne acısı kaldı, ne sızısı. Hem ucundan accıktı. Valla billa ağlamadım. Aha yemin de ettim. Bizim zamanımızda öyle uyuşturma falan da yoktu, "hart" diye alırları hiç acımadan. Lakin merak etmeyin erkekliğe leke sürdürmedim ve göz yaşlarımı içime akıttım. Amma şairane laf ettim be! Zaten ayıptır söylemesi bir şairden arakladım bu lafı. Şairin ismi dilimin ucunda. Hasan Karanfil olabilir. Aşk acısı çektiği günlerde garibim şiir de yazardı. Tanırım kendisini. İyi adamdır, has adamdır ama boş adamdır. Şimdilerde köşesine çekildi. Hele benim olduğum yerde pek cismi görünmez.

Yazım acılı olacaktı değil mi? Laf lafı açtı, ben de asıl mevzuyu unuttum iyi mi? Sadri Alışık merhum benim yerimde olsa, "mevzuyu" yerine "mevzuatı" derdi. Vay be O da öldü! Gel de hüzünlenme şimdi! Gel de iç çekme! Gel de ağlama! Gel de "bu da mı ofsayt hakim bey" diye feryat etme! Ulan cibilliyeti bozuk dünya, sen matah bir şey olsaydın kare olurdun zaten!... Ya da ne bileyim dikdörtgen falan...

Acılı mı? Evet, acılı olacaktı değil mi? Yok, ortaokulda yediğim dayağı da anlatmayacağım. Niye hatırlatırsınız bana bunları? Evet, önce çok sayın Beden Eğitimi öğretmenim ve sonra ondan daha çok sayın Müdür Bey beni bir güzel dövmüşlerdi. Tamam suçum yoktu ama olsun! Onların vurduğu yerde gül biter. Bi lüzum görmüşler ki dövmüşler, hem size ne! Zaten fazla acıtmamışlardı. Ne? Ağladım mı? Sümme haşa! Ben ve ağlamak!... Güldürmeyin beni! Hiç ağlamadım, göz yaşlarımı içime akıttım sadece. Değerli hocalarım "adalet" anlayışımı zedeleseler de, farkında olmadan bir şairin yetişmesinde amil oldular. Buradan kendilerine selamlarımı sunuyorum.

Yok ailemden kimsenin ölümüne de tanıklık etmedim. Ana tarafımdan da, baba tarafımdan da dedelerim, ninelerim maşallah sapasağlamlar. Ölmeye falan da niyetli değiller. En son bayramda ellerini öptüm teker teker hepsinin. Babaannem dokuz yaşındaki çocuğumu göstererek "aha şunun düğününde şakır şakır oynamadan ölmem ben" dedi. Ben de ne diyeceğimi şaşırdım da "niye öleceksin babaanne" dedim. Sahi niye ölsün ki!... Yanlış bir söz sarf etmişim gibi ailede herkes bana ters ters baktı!...

İsviçre mi? Hiç sevmem o lafı ya, "lanet olsun" diyeceğim şimdi. Adamlara muntazam aralıklarla maymuna çekirdek atar gibi dört gol attık, fakat elenen yine biz olduk. Adaletin bu mu dünya! Attığımız ve yediğimiz eşit halbuki. Deplasmanda gol atmanın nesi üstünlüktür hiç anlayamamışımdır zati. Neyse, bizimkiler herifçioğullarına biraz dayak attı da göbeğimiz yağ bağladı! Dünya Kupası'nda ve Avrupa'da yokuz amma sağlık olsun! Nasıl olsa bu yıl da biz şampiyonuz. Mayıs'a kadar otobandayız vesselam!

Sevgilimden de ayrılmadım. Günde 24 saat beraberiz. Ayrılmaya da niyetimiz yok. Pazara kadar değil mezara kadar beraberiz işte. Yok hayatımız güllük gülistanlık değil. Hayır efendim ne münasebet, ikimiz de mükemmel varlıklar değiliz. Boyumuz da aynı değil, suyumuz da. O da bir çeşit, ben de. Hani eksiğimiz de çok. Sözgelimi, altına binip rahatça gezeceğimiz bir düldülümüz yok. Ev mi? Ev, kira tabi ki. Bu kafayla gidersek mal-mülk sahibi insanlar olmayacağımız da gün gibi aşikar. Ama yine de ayrılmıyoruz. Hiç boşuna heveslenmeyin. Benden ayrılık dolu acılı bir yazı da okuyamazsınız. Evlilik hayatım monotonlaştı diye yüzüğümü çıkaracak kadar delirmedim.

Acı diye diye yazının sonuna gelmişim. Ne çabuk geçiyor bu zaman denen meret. Yahu ben hangi acıyı anlatacaktım? Unuttum valla!.. Amaaan sal gitsin!... Sanki pek az acılı yazı çıkıyormuş gibi atölyeden. Eccük de acısız bir yazı okuyun bre Müslümcüler! Mutfağınızda hiç mi şeker kalmadı. Nedir bu sado-mazo tutkusu bilmem ki?

Hadi buyrun cenaze namazıma!...

Aziz Baysal
azizbaysal555@yahoo.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,188,188,188,188,188,188,188,18
22 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,578,578,578,578,578,578,578,578,57
              445 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Mehmet Hamurkaroğlu

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 4.731 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


BİR SİHİRLİ ŞEHİRMİŞ YAŞAMAK

Bir sihirli şehirmiş aslında İstanbul,
Şimdi masal olmuş yaşananlar.
At yelesi serinlikler saklanırmış ağaç gölgesinde
Yapraklar her dalda…her gelin için yeniden açarmış baharları
Ve güneş
Bir başka ısıtırmış taşı toprağı.

Bir sihirli şehirmiş aslında İstanbul
Şimdi masal olmuş yaşananlar.
Kestane gözleriyle annemin annesi
Bir de gölgesinde İstanbul'u uyutan ağaçlar
Anlarmış bunu.
Gözlerini yumup bir kokladığın zaman havayı
Serin bir mutluluk sararmış insanı hafiften.

Şimdiki zamanın güzel günlerinde
Köksüz umutları var insanların.
Gittikçe büyüyen,büyüdükçe büyüleyen.
Oysaki eksiği tamamlanacak şehrin biliyorum,
Bu yüzden meltemlerle geziyor göz bebeklerim.

Gelecek zamanın yeşil bir gününde
İstanbul rahat kararacak geceye doğru
Bir göğün mavisinde kaybolacak insan
Bir de
Saf yeşil kokan çimenlerin serinliğinde
O deli dolu ama sakin sevinçler
Konacak hep ortasına yolların
Bile bile.

Yine sihirli olacak İstanbul,
Ve isteğince yeşerecek betonların bozkırı
Ve yine serin bir mutluluk saracak insanı.

Ahmet Güney

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Çizen: Semih Bulgur

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


Değerli Kahve Molası Dostları,

Uzun araştırmalar sonucunda, hepimiz için en uygun yeri bulduk. Epeydir bir araya gelememiştik. Bunun acısını çıkaralım, okur yazar bir araya gelelim istiyoruz.

17 Aralık Cumartesi gecesi Balat'ta ki FENER KÖŞKÜ'nde buluşuyoruz.

70 kişi kapasiteye sahip bu şirin mekânı doldurmayı planlıyoruz.

HEEEYYY TÜM KAHVECİLEEERRR !!!!!
EĞLENCEYE HAZIR MIYIIIIIZZZ :-))) DUYAN DUYMAYANA DUYURSUUUNNNN !!!!!

Tarih :
17.Aralık.2005 Cumartesi
Saat : 20:00 den itibaren
Yer : FENER KÖŞKÜ / Balat

FİKS MENÜ

SERPME MEZELER:
Balık salatası
Patlıcan salata
Beyaz peynir
Acılı ezme
Haydari
Soslu patlıcan
Soslu Hamsi
Börülce / Pilaki

ARA SICAKLAR:
Paçanga Böreği
Hamsi veya Kalamar tava

ANA YEMEK (seçmeli)
Balık (levrek, mevsim balığı, çipura) veya
Izgara et (biftek, tavuk gögüs, köfte)
Mevsim meyvesi tabağı ya da tatlı tabağı

FİYATI: Nakit 40.00 YTL – Kredi kartı ile 45.00 YTL

CANLI MÜZİK (canlı müzikte Istanbul’un ilk 9 mekanı arasına girmiş)
ÜCRETSİZ OTOPARK

Katılmak isteyenlerin sevgili Elif Eser'e sayı ve iletişim bilgilerini içeren bir mesaj atmaları yeterli olacaktır. elif.eser4@mynet.com

http://www.fenerkosku.com/
Tel: 0 212 621 90 25 - 26

Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Çince biliyormusunuz? Ben bilmiyorum ama internet sayesinde çin işi animasyonları rahatlıkla izleyebiliyorum. http://cartoon.163.com/showFlash.php?id=35381 kısa yoluna tıkladığınızda öncelikle biraz sabretmeniz gerekiyor. Flash animasyon yüklendiğinde ise video klip tadında bir çalışma izleyeceğinize emin olabilirsiniz. Keyfini çıkarmaya bakın. Unutmadan, diğer örnekler için ana sayfayı açabilirsiniz.

Almanyada yaşamak için neleri bilmeniz gerekir? Mesela ...Bir istekte bulunulduğunda veya soru sorulduğunda genelde "bitte" sözcüğü kullanılır: "Lütfen bana saati söyleyebilir misiniz?", "Lütfen gazeteyi verebilir misiniz?". Birisine bir şey verildiğinde de "Bitte sehr" veya "Bitte schön" denir. Bu bir samimiyet veya nezaket ifadesidir... gibi daha detay bilgi için http://www.handbuch-deutschland.de/more_tu.html Almanya için bir el kitabı

Java oyunlarını sevenlere sağlam bir kaynak. Daha önce denememiş olanlara denemeleri için bir fırsat. Hemde ana kaynağından; yani http://www.java.com/en/games/ Hadi bakalım iyi eğlenceler.

Uyumadan önce koyun saymayı denemek istermisiniz. Hem de orjinal müzik eşliğinde http://leech.dk/go2sleep.swf iyi uykular

KAHVE MOLASI DERGiSiNi ON-LINE SATIN ALABiLiRSiNiZDergimizi ve fincanlarımızı On-Line satın alabileceğiniz bir adres. Weblebi.com'dan ürünlerimizi indirimli ve/veya taksitli olarak almanız mümkün.
http://www.weblebi.com/Default.aspx?Pt=32&Did=TAEZF9ohYPyGkqxpFCS-1A&Sid=1

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


Opera 8.5 [3.7 MB] Windows Bedava
http://www.opera.com/
Hep duyuyordum ama bir türlü deneyememiştim. Geçenlerde fırsat buldum. Çok iyi düşünülmüş ve dizayn edilmiş bir tarayıcı, eposta programı ve dahası. IE'nin ağırlığından, bazen takılıp kalmasından şikayetçiyseniz, hemen tüm IE özelliklerini taşıyan ama üstüne pekçok kullanışlı özellik ekleyen ve en önemlisi Winodows'u yorup hantallaştırmayan bir alternatif arıyorsanız, hemen yükleyip deneyin. Bana duacı olacaksınız.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20051214.asp
ISSN: 1303-8923
14 Aralık 2005 - ©2002/05-kmarsiv.com
istanbullife.com