|
|
|
20 Aralık 2005 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Bir tek idrofil pamuğu tanırım!.. |
Merhabalar,
Yahu sorarım size, biz bu lafları duymak zorunda mıyız? Haklısınız öyle çok laf ediliyor ki, hangisi diye sormadan lafı anlamak mümkün değil. Pamuklu şalvar davasının yankıları sürerken dün gazetede okuduğum bir haberi okuduğumda tabiri caizse "apışıp" kaldım. Kendi çapımızda aydın sayılırız. En azından demokratik hak ve özgürlüklerin bilincinde bir vatandaşız ama hiçbir zaman aklımızın ucundan provakasyonla görevli İngiliz milletvekili emeklisinin koltuğu altına sığınıp memleketimizi damgalamak geçmez. Ama anlaşılan o ki, bu aydın kavramı insanın hamuruyla yakından ilgili. Ayrıca aydın olmak, vatandaş olmanın hatta insan olmanın bir alternatifi olmak değil, tam aksine tamamlayıcısı olmaktır. Ama bu tamamlayıcılık, birilerini söylediği gibi "laikliğin çimentosu İslamdır." saçmalığı gibi anlaşılmamalıdır. "İnsan" olmayı becerebilen vatandaş, eğer bu sıfatlarının arasına bir de "aydın" olmayı katabiliyorsa, memleketine yararlı, yapıcı eleştiriden sakınmayan, yeri geldinde yumruğunu masaya vurabilen, dünyayı yorumlayabildiği için "memleketimi daha iyiye nasıl ulaştırırım" diye kafa yorandır. Ama hepsinden önce tüm bu işleri memleketi içinde, memleketi için yapandır. Vatansız ya da tarafsız aydın olmaz. Varsa bir halta yaramaz. Söylediğinin arkasında duramayan, gösterilen ilk tepkide kuyruğunu altına sıkıştırıp kaçacak delik arayan aydın olmaz. Pamuklu şalvar davasını izleyen MacShane adlı milletvekili eskisi, İngiliz gazetesine izlenimlerini yazmış. Başlangıçtan ders alması gerekenler farklı gayet tabi. "Türkiye'nin yeni ayetullahları, laik ulusal devleti koruduklarını öne sürüyor, ancak İran'daki dini sansürcüleri taklit ediyor." Bu lafı bir yabancıdan duymak beni ziyadesiyle üzer, sebep olanların kulağını hasretle çınlatmama neden olur ama ben bunu bile sineye çekebilirim. Hatta pamuklu şalvar davasına neden olan kanunun değişmesi gerektiğini de savunurum. Gelgelelim, eğer eski vekilin dediği doğru ise, ki inşallah değildir, Pamuk'un duruşma sonrası yanına gelip, korku içinde(!?) "Acaba sürgüne mi gitmeliyim?" lafını yemem de, yutmam da. İşte o zaman dış dünyada aydın kabul edilen bu adamın aydınlığını sorgularım. Ey Pamuk Efendi, eğer bu lafı gerçekten ettiysen, sen bu milletin gönlünden çoktan sürgüne gitmişsin demektir. Bence hiç vakit geçirme, şu davan sonuçlanır sonuçlanmaz, topla pılını pırtını defol git. Değerini bileceklerin yanında mutlu ol, bize de bulaşma. Eğer bu laf için senden bir tekzip gelmezse bundan böyle idrofilden başka pamuk tanımam. Tanıyanlara da unutmaları için elimden geleni yaparım.
Futbolda ilk yarıyı geride bıraktık. Ne yazık ki, sporun pespaye yüzü göreceli sportif başarıların bile çok önüne geçti. Hakem hataları, bahisçiler, çete suçlamaları aldı başını gitti. Yönetim kurulu seçimlerinde sporun siyasallaştırılmasına şahit olduk. Bir son dakika haberi ise hepsine tuz biber ekti. Bir koca takımın kaptanı İstanbul'daki maça silahı belinde geldi. Buyrun siz sporcunun zekisinden, çeviğinden dem vurun bakalım. Bu Türkiye'de futbolun aynasıdır. Başka söze gerek var mı?
Bugün pikaba gene benim genç kızlığımdan kalma bir şarkı koyuyorum. Paul Anka söylüyor, You are My Destiny. Hepinize güzel bir gün diliyorum, hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Yukarı
|
|
Cemreler Düşerken : Elif Eser (Zeycan Irmak) 2.İNCİ YAŞ |
|
Ecren Aşk'a....
ACI :
Mutfakta:
- Anne bu ne?
- Bırakır mısın onu yerine!
- Hı?
(Anne mutfaktan çıkıyor, içeriden sesleniyor.) Gitmicem ki! Bana ne! İşimiz var. Anne geldi, soralım:
- Anne bunû aliyim mi?
- Yavrum bırak onu elinden! Karışıtırıp durmasana!
- Hı?
Anne yine gitti. Telefon çaldı. Uzun bu ya! Sopa gibi. Anne gelsin ne renk sorucam. Hiiii! Kırdım onu! Anne kızar mı? Ben de saklarım. Dur bakiiim nasıl bi şeymiş! Anne hep diyo ki "her şeyi ağzına sokma!" Bana ne sokucam! Hımmm, tatlı değil ki bu. Hı?! Ağzıma bi şey oldu! Bİ ŞEY OLDU !
- Anneeeeeeeeeee! Ouuuuu! Anneeeee! UAAAAAAAAAaaaaaa!!! (Çığlık çığlık ağlama ve bağırma efekti)
- Ne oldu sanaaa? Ne yaptın kendine? Canım benim. Tamam, tamam bir tanem. Geçti. Gel bakayım kucağıma. Ama ben sana söylemiştim bebeğim karıştırma sebzeliği diye. Bak gördün mü, bir de ağzına götürmüşsün biberi. Oyy, kıyamam. Biraz su içelim geçer. Hııhh, aferriinn. Gel bakalım içeride ne varmıış? (Anne şefkat yumağı vaziyeti)
Odada :
- Bebeğim canın yanacak, taşıyamazsın sen onu.
- Taşıyım ti. Büyüdüm been annecim, büü-yü-düm!
- Büyümüş-müş! Bücür! Hadi gel yanıma otur, mama hazır. Aman da ne güzel çorba yapmış annesi kızına. Hadi ham yapalım.
- Yemeycem!
- Asıl yemezsen büyüyemezsin. Bak çok güzel ama. Mımmm, çok nefis olmuş.
- Ye-mey-ceeem!
- Bırakır mısın artık şu koca anahtarı elinden!
- Anahtay mı bu?
- Evet anahtar. Ama senin bildiklerinden değil. İngiliz anahtarı. Tamir için kullanılır.
- Hııı... annadım. Napılıy bununla?
- Kızım gel buraya, bırak şunu! Nerden bulup çıkarttın hem sen onu? Bak çorban soğudu, hadi anneciğim.
KÜÜTTT!... (Büyük gürültü efekti)
- UAAAAAaaaaa! UUUAAAAAAaaaaaoooooooo! (uluyarak ağlama efekti)
- İyi oldu sana! Offf! Dur bir dakika, şişti mi ayağın! Elinden alsam da zırlayacaktın, hiç değilse düşürünce ne oluyormuş anla! Sende değil babanda kabahat, böyle şeyleri ben görmeden nasıl da ortalıkta bırakır. Haspinallah! Bekle, bekle ağlama, buz getiriyorum! (Anne hafif depreşmiş)
Sokakta :
- Babaciim daha çot sallââ. Daha çooot!
- Olmaz kızım. Sıkı tutun zincirlere.
- Daha hızlı yaaa!
- Olmaaazz!
- Tamam indiy beni.
Baba beni parka getirdi. Bi sürü çocuk var burda. Bende kaymak istiyorum.
- Kızım dur koşma!
- Ah! Hı?! Düstüümm.... BABAAAAAaaaaa! AaaaauuaaAAAAAAaaa! (Anırır gibi ağlama efekti)
SIKINTI :
Ufff! Canım sıkılıyo!
- Anne oyun oynaylım mı senle? Hadi del!
- Tamam bebeğim, şu ütüyü bitireyim oynarız.
- Ama şimdi oynaylııımm...
- Tamam az kaldı işim, birazdan dedim. Hadi sen bebeğini uyut şimdi.
Biraz gezinelim. Çok sıkıldım yaa! Ne yapsam? Çocuk yok ki, keşke abla olsaydı.
- Anne senin işin bitmedi mi ti?
- Bitmedi tatlım. Kızım kapatır mısın o dolabın kapağını?
- Hı?
- Ne aradığını söyle yardımcı olayım?
- Hiiiç... battim öyle battim.
- Ne var orada bakacak? Otur bak çizgi film başlayacak şimdi.
- Iı- ııı... Teleyzon seyyetmet istemeyom! Bamanneme dideliiimmm...
- Babaannen yok evde gezmeye gitmiş.
- O zaman ablaya dideliiiimmm....
- Kızım abla okulda.
- Uffff! Otula mı ditmişş?
- Evet!
- Ben de ditçet otula...
- Tabii ki gideceksin. Çok yemek yiyip büyüdüğünde.
- Ama ben şimdi büyümet istiyoyuummmm... yaaaaaa - aaaaaaa!
- Ağlamasana yavrum, şimdi büyünür mü hiç?
Odama gideyim en iyisi. Aaa ne buldum? Yaşasın!
(On beş dakika sessizlik)
Baaak, ne güzel oldu. Annem de çok beğenecek. Yeni şekil yaptım. Şekil bu şekiiill! Annem demişti bunu da. Ayyy, elimde kirlendi. Olsun. Çok güzel oldu. Birazcıkta bu tarafa süreliiim.. Hıh, şimdi daha güzel. Yaşasın! Aaa, anne gelmiş.
- Anne baaatt! Ben daptim! Ne düzel di mii? Setil taptim annejiiimmm... ihiii!
- Aferin sana! Ne bu odanın hali? Hİİİİiiii !!!!.... İNANMIYORUM! Kızım ne yaptın yeni halımın üzerine yaaaa!!! Of yaaaa!!! Nerden buldun benim göz kalemlerimi, maskaralarımı? Her yere bulaştırmışsın... of yaaaaa.... ühüüüüüüü hüüüü (Annenin yere oturup açık renk halıya yedirilmiş siyah ve mor renkteki makyaj ürünlerinin atıkları arasında ağlama efekti) (Anne çıldırma noktasında bir sabır taşı)
EĞLENCE :
Ben çok güzel bi kızım. Annem de çok güzel. Ama o daha güzel olmak için makyaj yapıyo. Bende yaparım. Ne var ki. Şu tokaları da kafamıza takalım. Hıh oldu. Ama benim niye saçım böyle kıvırcık? Niye az saçım var? Daha çok olcak mı? Büyüyüncee, okula gidincee, bende toplayabilcek miyim abla gibi? Olsun ben yine de çok güzelim. Anne beni arıyor galiba:
- Buydayım anneciiim... Baaat, çok düzel oldum beenn!
- Ne yapıyors... BU NE HAAAL KIZIMMM?!!
- Mattaj taptım anneee, önce siyem süymüştün ya sen, ondaann...
Anne niye öyle gülüyor ki şimdi bana. Kızdım bak! Kötü bakarım haa!
- Ay çok komiksin.... Haaahh haahhh haaahhh.... Kızım krem hiç bulamaç gibi kafaya da sürülür mü?
- Süyülüy.
- Hahhhah hhaahhh haahhh...
- Dülmesene bana, niye dülüyosun? Ben de düzel olmat istiyceemm!!
- Haaahhh hhhaahh hahahhhaaa. Ay kızım sen beni gerçekten delirteceksin! Gel bakalım nasıl temizleyeceğiz seni. Aslında bu halde fotoğrafını çekmek lazım. Şuna bak, bir tek gözlerin kalmış. Kafanı yağlı güreşe mi çıkartacaksın? Haaahh haahhha haaa... Gel, gel, yürü banyoya...Yürrüüü....
(Banyoda yıkanma faslı. Kafa şampuanlanır ama mevcut krem öyle yoğundur ki bir türlü arınmak bilmez)
- Anne dösleyim yanıyoo amaaa! Çot açiyooo..
- Acısın, acısııınn! Kim sana bir kutu kremi, yüzüne, kafana, saçına, kulaklarının içine boca et dedi.
- Dösleyim yanıyo anne...
- Çok eğleniyordunuz ayna karşısında hanımefendi, şimdi de ben eğleniyorum... Hahhh haahh haaaa!
- Dülmesene bana yaaa.... (Anne sinirlenmenin sadece kendine zarar verdiğini farkına varmış/ya da az kaldı... geliyorlar...)
KORKU :
Korku ne demek? O ne ki? Yenir mi? Gelen misafirlerden öyle birini tanımıyorum. Neye benziyo acaba? Çok merak ettim?....
ÜZÜNTÜ :
Çok hastalandım. Ateşim varmış. Doktor abi bacaama ince bi şey soktu. İğneymiş o. Çok acıdı. Bana "korkma" demişti. Ben şimdi iğneden korkuyorum ama. Çok korkuyorum. Korku iğneymiş. (Anne ve baba ateşli küçük kızın başında gece nöbetinde)
MUTLULUK:
Bu benim yeni elbisem. Çok güzelim ben gerçekten. Baksana etekleri dönünce kocaamaan açılıyo kiiii... Herkes beni çok seviyo. Bende çok seviyorum onları. Laaay laaayy loomm... laylala looomm... ihhii !
Kapı çaldı! Bugün çok misafir gelcekmiş. Herkes gelcekmiş. Benim doğumgünümmüş... Ben bugün doğmuşum. Eee, ben şimdi iki parmak gösteriyodum yaşımı, o zaman kaç parmak yapıcaam? Ablam bana öğretti ki saymayı. Bak nasıl sayıyom "Biiy... itiiiii.... üüüçççç..... dööööyyytt..."
- Kızııım.... bebeğimm!...
- Effeendüüümmm... (HA diyodum, tızıyolaydı bana, effendüm diicem effeen-düümm)
- Effeendüüüm anneejiiiim...
- Bak kim geldi koş?
- Aaaaa.... hoş deldiiin... ihiii ... !! Yaşasıınn! Tut elimi, hadi oynaylım mı senle? Benim bebetleyim vay dösteyeyim mi sana? Hı?
Çekiçle kafalara vurup kaybetmece oynuyoz. Çok güzel bi oyun bu. Kafalara küütt, küüüt bööyle vuruyosun, onlarda senden kaçıyo. İhi..
- Hadi sende vuyy!
- Ben koykayım, elim acıy...
- Toytma, iğne diil ti bu. açimass açimaasss
- Hadi babamlar çağıyiyo bizi gidelliimmm..
- Tamam didelim.
(Salon kapısı açılır. İki bücür, iki ayaklı yürüyen küçük canavar odaya sessizce girer. Işıklar kapalıdır. Birden ışıklar yanar ve küçük kızın başından aşağı rengârenk konfetiler uçuşur. Ellerini çırparak ve havalara zıplayarak, renkli, simli, uçuşan şeyleri tutmaya çalışır. Masada iki katlı kocaman bir pasta, üzerinde maytaplar ve mumlar vardır. Ağzı açılabildiği kadar büyükçe açılmış, gülümser çocuk. Anne kucağına alır)
- İİYİ Kİ DOĞDUN ECREEENN... MUTLU YILLAR SANAAAA.....
- HADİ ÜFLE MUMLARI... HADİ BAKALIIMMM...
- PÜÜÜÜFFFF..... İhiihh hıııı hiiiii...
Kalabalık balkona yürür. Baba kızı omuzlarına oturtur ve balkona çıkarlar. Havai fişekler atılır; küçük kızdan gülücüklü çığlıklar yükselir, ellerini durmadan çırpar, gökyüzündeki renkli yıldızlara en güzel öpücükleri yollar. (Anne ve baba birbirine sarılmış, omuzlarındaki kızları ve sevdikleriyle kucaklaşırlar)
(Bebek kıkırdaması, mutluluk ve kahkaha efekti)
Yazarın Notu : Hayat bu kadar güzel işte... hadi gülümse sende.....
Elif Eser elif.eser4@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
Kahveci : Bayram Leventoğlu |
BABA VE OĞLU
Ağlıyordu oğlu
Sebebini sordu,
“Bisikletimi çaldılar”
“Kim”
“Bilmem ki”
Elinden tuttu,
“gider buluruz, tasalanma oğul”
çocuk sevindi
ve bitti ağlamaları.
Yola düştü, baba, oğul
Aha şurası,
Aha burası
Cebinde yoktu ki parası
Yenisini alsındı.
Meziyeti yoktu ki, çalsındı.
Çocuk, bisikletini gördü
Bir yaşlı adam, genç birine satmıştı
Baba koştu
Bisiklete binen kaçmıştı.
Yaşlı adamın peşinden koştu
Oğlu da peşinden.
Kaçtı, saklandı yaşlı adam
“kararlı babam
mutlaka bulacak bisikletimi
sevindirecek bu yetimi”
Annesizdi çocuk,
Onu doğururken ölmüştü annesi,
Yabancısı değildi ağlama sesi.
Yaşlı adamı bulamadılar
Umutsuzluk ağlattı çocuğu
Boşa giden çabası, bunaltmıştı babayı
Sesini yükseltti oğluna, “sus, zırlamanın sırası değil”
Küstü çocuk
Ve kaçtı, babasından
Baba ne yapsın,
Şimdide oğlunu arasın.
Nehir kıyısından bağrışmaları duydu
Bir çocuk boğulmuştu.
Baba, koştu
“Allah’ım oğlum olmasın bu”
Geri verdi cesedi su
Bakmaya kıyamadı, korktu
Arkasını döndü
Oğlunu gördü
Bir sevindi ki sormayın.
Koştu sarıldı oğluna
Hırsız olacaktı uğruna
“yeter ki yüzü gülsün çocuğun.
bu parayı al, otobüse bin, git eve”
çocuk şaşırdı
anladı ki kararlı, uydu çaresiz.
Otobüse yetişemedi çocuk
Arkasını döndü
Babasını gördü
Bir bisikletin üstünde kaçıyordu
Peşinde ise bir ordu adam.
Yakaladılar, yaka, paça
Acımadan vuruyorlardı.
Polis geldi
Baba, ifade verdi.
Çocuk ağladı biteviye
Bisikletin sahibi davacı olmadı
“dua et, bu çocuğun ağlamasına”
Polisler, saldı babayı
Çocuk, eğildi aldı, yere düşen şapkayı
Verdi babasına.
Gururu kırılmıştı babanın
Başı öne eğikti
Yenilmişti.
Uzandı çocuk, elini tuttu babasının
Baba, kuşkuyla ona baktı
Çocuktan umut aktı
“Bisikletim olmasın baba,
sen varsın ya, sen varsın ya
bırakma beni
çok ama, çok seviyorum seni”
Bayram Leventoğlu
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
BU HİKAYEYİ ÇAĞIRMAK LAZIM
Uzaktakilerden haber alınabilseydi, haber verirdim ben de sana; yaşanılan hayatlar nerde, benim aklım neredeydi. Haber verirdim… Sen kimdin, bendeki senin seninle ilgisi neydi.
O zaman anlardın sende belki kurduğum karmakarışık cümleleri. Çözerdin, hecelerdin benim için cümlelerime dizilmiş her bir kelimeyi. Senin için okuyor, senin için yazıyor, senin için yaşıyorum sanki. İnadına… Sadece inadına bekliyorum. Hiç gelmeyeceğini biliyorum, hiç görüşemeyeceğimizi, hiç sevmeyeceğimizi… Hiç bulamayacağımı da biliyorum senden beklediklerimi. Dedim ya; İnadına…
Gözlerimi kapattırıp: '' bir orman düşün '' diyorlar. Sonra da düşündüğüm ormanı anlatmamı istiyorlar benden. Ağaçları sık değil… Düzenli… Işık sızıyor aralarından dalların. Soğuk, sessiz, büyülü bir orman. Siliniverecek sandım yaşantım, gözlerimi açmasaydım!
Evinin bahçesinde gördüm çiçeklere su verirken dün seni. Biliyor musun rüya olmasaydı da inanmazdım ben buna. Senin!.. Bahçede çiçek sulayacağına!.. Bir çiçektim bahçende, bir damla suyu çok gördün bana… Oysa bugün hala açılır dururdum belki bi köşede çok güzel olmasam da… Solup, çürüyüp, kokuşup, kuruyup, dökülüp, toprağa karışacağıma.
Aklının sınırını çizemiyor aklım. Sen benim kör talihim, sen kara bahtım, sen benim akılsız başım… Çaresizliğim, acılarım, göz yaşlarım… Aslında; işte tamda bu noktada tek bir ses verip bu hikayeyi çağırmak lazım, sonra da kovmak. Tabii o işi de ben yaparım:
SEN HEP VARDIN… BEN DE HEP VARDIM… GÜNEŞE AÇAN ÇİÇEKLERDİK BELKİ, BELKİ KIŞ UYKUSUNDAN UYANAN YILANLAR, SOĞUK KANLI HAYVANLAR… KİMSEYİ ZEHİRLEMEDİK BU VAKTE KADAR. DOKUNMADIKLARIMIZ YAŞAMAMIZI İSTEDİLER AMA HEP DELİKLERİMİZE ÇOMAK SOKTULAR. KİMSEYİ ZEHİRLEMEDİK… YİNE DE BİZDEN HEP KORKTULAR. BİZ SIYRILDIKÇA GÖMLEKLERİMİZDEN YARALADILAR. GÖMLEĞİMİZE HAPSOLDUK BÖYLECE… HİÇ SORMADILAR…
Atiye Şeker
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
ANLAMSIZ GERGİNLİK
Üşüyorum neden bilinmez bu yaz sıcağında
Karamsarlık mı sardı etrafımı, kaldım sessiz
Negatif oldum da gülümseyemedim,
Sarılmış dört bir yanım, her kafadan bir ses
Anlamsız bir takım çağrışlar,
Geçiyor günler göremiyorum onları
Yağan bir yağmur kümesi gibi
Islatıyor her yanımı,
Ne var anlamıyorum çözemiyorum
Varmı bir bilen varmı bir gören;
Kimdir nedir, nerden gelir nere gider
Yok mu gören bilen tanıyan,
Anlamsız dolu mu boş mu belli değil bu hayat
Yaşadığımız kadar kötü,
Yaşadığımız kadar iyi olunabilir.
Sevdiğimiz kadar seviliriz demiş Can baba,
Sevdiğimiz kadar sevemezler
Üzüldüğümüz kadar üzülemezler,
Ateş hep düştüğü yeri yakar
Sitemler neden, karşılık aramak neden
Sevsen de kendin için,
Ağlasan da kendin için
Sevildiğini bilmek tatmin
O da kendini düşündüğün için,
Ne çok şey var öğrenecek
Yetmeyecek ömrümüz
Yetmez mi bu kadarı
Bırak ta yaşayalım günlerimizi
Bırak yakamızı;
Ağlarsak ağlayalım,üzülürsek üzülelim
Seversek sevelim, gülersek gülelim
Yalansız, dolansız;
Bırak be peşimizi hayat.
Yücel Haksal
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
Fotoğraf : Mehmet Hamurkaroğlu <#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 4.731 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
YETİŞ(ME)
Uzun otobüs yolculuklarında kendini aradığın buğulu cam
Basmaya kıyamadığım karıncalar kadar küçülür bazen.
Bulmak içinden ne kadar da içli.
Kaybettiğinde hüznün,
Seviştiğinde tutkun gerçek olur.
Gülümsediğinde hayat,
Ağladığında veda gerçek olur.
Yürürken bastığın toprak;
İçtiğin su gibi vazgeçilmez
Sıcak ve soğuk olduğunda,
Adımların sözlerin kadar gerçek olur.
Salıncak olursun
Yeniden gördüğünde sevdiğin adamı.
Yaprak olursun, güz gelir.
Atlarsın; ilkbahar.
Ve pembeyi paylaşabildiğinde güzle,
Mutluluğun şartsız ve nazik,
Huzurun az değil, eksiktir.
Hiç dinlemediğin bir şarkı
Hiç görmediğin bir iklim gibiyse yazgın
Varlığının ümidi yaşamana yetmez.
Yazgını dinle
Yazgını söyle
Yanağını gerçekten gelenle ıslatsın.
Yetiş yağmura yetiş,
İlkbaharın gelsin..
Sevil Duha ERKEN
Yukarı
|
Çizen: Hüseyin Alparslan
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
...Bir anket yaptığınızda şu veya bu soruyu sormuş olmanız karşıdaki insanı düşündürerek onu değiştirebilir. Onu yayınladığınızda bütün toplumu etkileyebilirsiniz, ön yargı yaratabilirsiniz, seçim sonuçları da etkileyebilirsiniz. Fizikçilerden farklı olarak özne ve nesne neredeyse birbiriyle özdeş olma durumundadır. İster birey olarak ister toplum olarak kendi kendimizi... http://www.ibnistan.net/index.html kısa yolunda reddetmemize rağmen hala içiçe yaşadığımız bir olguyu belki de yeniden keşfedeceksiniz. Onlara acımanız değil ama var olduklarını kabul etmeniz gerektiğini düşünüyorum.
Forumlardan hoşlanırmısınız? http://taci.tirsak.com/ kısayolunda kendi çapında küçük oluşum bir forum mevcut. Aslında ana sayfa tıklandığında web sayfasının niteliğini daha da iyi anlıyorsunuz. Tekdüze forumlardan hoşlanmayanlara tavsiye edilir.
Evinizde her an bilgisayarınızı kurcalayabilecek 7 yaşlarında bir çocuğunuz ya da akrabanız var ise, bilgisayarınızın masa üstüne ekleyebileceğiniz en güzel kısayol http://www.afacancocuk.com olacaktır. Özellikle oyun sayfasını tavsiye edebilirim. ufaklığı bir süre için bile olsa oyalayacaktır.
Diyelim ki bu web sayfası çocuğu ikna etmeye yetmedi işte size daha kapsamlı ve bol oyunlu bir site daha http://www.cartoonnetwork.com/games/index.html Bu kısayolları verdim ama uyarmalıyım. Bilgisayarınızı oyunsever afacanların elinden kurtaramayabilirsiniz. Ya da siz en iyisi mi kendiniz oynayın bu oyunları.
Dergimizi ve fincanlarımızı On-Line satın alabileceğiniz bir adres. Weblebi.com'dan ürünlerimizi indirimli ve/veya taksitli olarak almanız mümkün. http://www.weblebi.com/Default.aspx?Pt=32&Did=TAEZF9ohYPyGkqxpFCS-1A&Sid=1
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
Opera 8.5 [3.7 MB] Windows Bedava
http://www.opera.com/ Hep duyuyordum ama bir türlü deneyememiştim. Geçenlerde fırsat buldum. Çok iyi düşünülmüş ve dizayn edilmiş bir tarayıcı, eposta programı ve dahası. IE'nin ağırlığından, bazen takılıp kalmasından şikayetçiyseniz, hemen tüm IE özelliklerini taşıyan ama üstüne pekçok kullanışlı özellik ekleyen ve en önemlisi Winodows'u yorup hantallaştırmayan bir alternatif arıyorsanız, hemen yükleyip deneyin. Bana duacı olacaksınız.
Yukarı
|
|
|
|
|
|