Eğitim Gönüllüleri



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 4 Sayı: 906

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 25 Ocak 2006 - Fincanın İçindekiler


 

 Editör'den : Yine Medya!..


UĞUR MUMCU - 1942-...
UĞUR'A AĞIT DEĞİL ÖVGÜ

Günümüzde insan olmanın
Çok ağır bedeli var
Ya parçası olacaksın alçaklığın
Ya seni parçalarlar

Oysa insan olmak
Çoğalabilmektir başkalarıyla
İnsansın, birinin canı yanarken
Seninde canın yanıyorsa

Bir bombayla canına kıyılan
Çoğalmasını bilen biriydi
Daha az Uğur Mumcu'yduk dün
Daha çok Uğur Mumcu'yuz şimdi

ATAOL BEHRAMOĞLU

Farkındayım, KM, posta treninden çocuklara atılan bir gün öncenin gazetesine döndü. Ama işte gecenin bir yarısı kafanız bir başka şeyle meşgulken önem sırasını kaçırabiliyorsunuz. Tıpkı Uğur Mumcu'yu anmayı unutmak gibi. Sabah gazeteleri açıp o garip haberi okuyunca haber atladığımı anladım, üzüldüm. Mumcu cinayetinden hüküm giyen adama devletin kaymakamı, "Devlet herkese yardım etmekle yükümlüdür ama sahsın Umut davası sanığı olduğunu bilmiyorduk." diyerek ikibin yetele yardım etmiş. Devlet bu adama zaten aldığı 15 yıllık cezanın 10 yılını hediye ederek en büyük ikramiyeyi vermiş, yetmemiş eline de harçlık sıkıştırmış. Ne yani? Bu memlekette hapisten çıkan herhangi biri kaymakamın kapısını çalsa ve telefon borcunu ödemek için para istese, bu para veriliyor mu? Veriliyorsa helal olsun bu memlekete. Yok verilmiyorsa o zaman da "Ayıp etmişsin be Kaymakam Bey" diyesi geliyor insanın. Hadi devlet olarak failleri yakalamakta acz içindeyiz. Yakaladıklarımızı günü gelmeden salıvermekte üstümüze yok. Yakalayıp affettiklerimize harçlık vermekte ne demek oluyor? Bu ayıp, hem de çok ayıp. En başta o aydının anısına yapılan bir saygısızlık. Şimdi ne olacak? Adam aldığıyla kaymakam verdiğiyle kalacak, kimse hesap sormayacak, kimse de hesap vermeyecek. Ama hiç değilse o zamanı geldiğinde yerden yere vurduğumuz "Medya" sayesinde artık ayıp yorgan altında değil. Hepimiz görüyoruz, biliyoruz. Ağca'yı tekrar içeri koyan da, bu ayıbı ortaya çıkaran da o "Medya". Eleştiri hakkımızı saklı tutmak kaydıyla bu sefer alkışlayalım.

Kütüphanemizle ilgili çalışmalarımızı sürüyor. Bittiğinde yaklaşık 200 yazar ve 4000 kitabın incelendiği benzersiz bir başvuru köşesi olacak. Bu konuda iddialıyız. Yerleştirmek için daha hızlı bir yöntemin peşindeyim. Kütüphanemize bugün saygıyla andığımız Uğur Mumcu'yu ekledik. Bir göz atmanızda fayda görüyorum. Bizim emektar pikapta hala evli olup olmadıklarından emin olmadığım bir çiftin güzel bir şarkısı var bugün. Albano ve Romina Power söylüyor, Ci Sara. Bu arada kuş gribi falan diye korkmadan pencere pervazlarına, o küçük serçeler için biraz ekmek ufalamayı unutmayın olur mu? Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

 KahveRengi : Alaattin Bender


"KARADUTUM, ÇATALKARAM, ÇİNGENEM" BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU

Bedri Rahmi Eyüboğlu15 yıl önce... Resim ateşinin koru yüreğime düşmekte. Ankara'da geçen vatani görevim sırasında mütevazi bir kitap reyonundayım. Gözüme nisbeten eski tarihli bir kitap takılıyor: Adı "Resme Başlarken". Kitabın sayfalarını araladığımda yanlış hatırlamıyorsam: "Güvercinleri boyayın, maviye yeşile boyamaktan korkmayın" diyordu. Bu öğüt belleğimde yer etmiş olacak ki 1996 yılında "mavi güvercin" isimli resmimi boyuyorum. Kitabı bir solukta okuduğumu, sonraları dönüp tekrar tekrar sayfalarını araladığımı hatırlıyorum. Atölyesinin duvarında asılı "Yemin"inde de tekrarladığı resmin yapıtaşları olan "çizgi, leke, renk ve beneği" bu kitaptan öğrenmiş ve mıh gibi belleğime kazımıştım. Mavi Yolculuğa çıkıp da Göçek adalarından birinde onun bir kayaya yaptığı balık resmiyle karşılaşmayan yoktur sanırım. Aslında önceki yazılarımızda onun adını epeyce çınlattık. Öğrencileri Turan Erol'u Orhan Peker'i hep anlatmıştık. Sahi, hocaların hocası Bedri Rahmi Eyüboğlu'nu, namı diğer "Reis"i anlamak, yaşatmak için neden bu kadar geç kaldık? Halbuki, değil miydi ki İstanbul Modern'in hemen girişinde öğrencisi Burhan Uygur'un resminin karşısında onun "Han Kahvesi"ni hep beraber izlemiş ve 138. sayımızda "Eski Dostlar"ımızın kulağını çınlatmıştık.

Bedri Rahmi EyüboğluKaradut şiirini sanırım işitmeyen yoktur. Aslında bu şiir sevgili Can Dündar'ın da TV'deki bir belgeselde işlediği gibi yasak bir aşkın ürünüdür. Oğlunun belirttiğine göre Bedri Rahmi aşklarını adlarıyla anmayacak kadar kibar bir insan olduğundan "Karadut" ismini verir bu aşkına. Üzüm çeşitleri olan "karadut" ve "çatalkara" ile Çorum'a yaptığı Yurt gezisi sırasında tanışır.

"Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın."


Bedri Rahmi EyüboğluGerçekte "Karadut", onun Akademideki asistanlık döneminde heykel bölümünde misafir öğrenci olan Mari Gerekmezyan'dır. Bedri Rahmi karasevdaya tutulmuştur. Bir süre sonra "Karadut" amansız bir hastalığa yakalanmıştır. Bedri Rahmi ilaç parası uğruna resimlerini sattıysa da Karadutun vefatına engel olamamıştır.

Sitem "Önde zeytin ağaçları arkasında yar Sene 1946 Mevsim Sonbahar Önde zeytin ağaçları neyleyim Dalları neyleyim Yar yoluna dökülmedik dilleri neyleyim. ..." diye devam eden Erol Evgin'in seslendirdiği sitem dolu bu güzel şarkının sözlerini şiire döken yine Bedri Rahmidir.

Bir elinde dolmakalem, öteki elinde fırça

Bedri Rahmi EyüboğluO vakit Bedri Rahmi'yi tanımlarken şair mi demeli, yoksa ressam mı; ben karar veremedim. Dilerseniz cevabı kendisi versin: "Bir elinde dolmakalem, öteki elinde fırça ile dolaştığı için elleri daima boya içerisindedir. Resimden yorulunca yazı yazmaya başlar. Kendini ressamlara sorarsanız: 'Ressamlığı şöyle böyle, ama iyi şiir yazar', derler. Muharrirlere sorarsanız: 'Muharrirliği şöyle böyle, fakat iyi resim yapar', derler. Terzilerden ve berberlerden pek hoşlanmaz. El Greco'ya, Rus romanlarına, pastırmaya ve halk türkülerine bayılır. Gündüzleri resim yaptığı, geceleri yazı yazdığı söylenir. Bunlardan hangisini daha çok sevdiğini kestirmek güçtür. Muhtelif mecmua ve gazetelerde yazar." Turan Erol'a göre " ...Başlangıçta yazınla resim arasında uzun süre bocalayan Bedri Rahmi, sonuçta iki uğraşı bir arada, iki karpuzu bir koltukta götürmeye karar vermiştir". Bence Bedri Rahmi'yi sadece ressam veya şair olarak tanımlamak yetersiz kalır. O yaşama sanatını "Sevmek bu dünyayı çerden çöpten / Sevmek bir zerresini ziyan etmeden / Sevmek dinlenmeden sevmek..." dizelerinde ve aşağıdaki şiirinde de dillendirdiği gibi hepsinden daha iyi icra eder:

"Yaşadım!
Erik ağaçları şahidimdir
Yıldızlar şahidimdir.
Yaşadım!
Avuçlarımın gücü yettiği kadar
Dağları, kadınları, meyveleri
Yaşadım! ..."


Bedri Rahmi Eyüboğlu1911 Görele doğumlu sanatçı Trabzon Lisesi'nde okurken ne büyük şanstır ki resim öğretmeni Zeki Kocamemi'dir. Onun derslerinin etkisi ile İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'ne girer. Burada Nazmi Ziya ve İbrahim Çallı'nın öğrencisi olur. 1930'da ağabeyi Sabahattin Eyüboğlu'nun yanına Paris'e gider. Orada André Lhote'un yanında resim çalışırken kendisi gibi ressam olan Rumen asıllı eşi Eren Eyüboğlu ile tanışır. Yurda döndükten sonra 1934'te D Grubu'nun dördüncü sergisine katılır. İlk kişisel sergisini de aynı yıl Bükreş'te açar. 1937'de Cemal Tollu'yla birlikte Akademi'nin Resim Bölümü Şefi Léopold Lévy'nin asistanı olur. Birçok ressamın da katıldığı, CHP'nin düzenlediği Yurt gezileri çerçevesinde Bedri Rahmi de resim yapmak üzere 1941'de Çorum'a gider. Bu dönem resimlerinde köy manzaraları, köy kahveleri ile bebesini emziren köylü kadınlar egemendir. Bedri Rahmi böylece Anadolu'nun zenginliklerinin farkına ve tadına varabilmeyi başarmıştır.

Cengiz Bektaş "Bizi dile getirir… Bizi bizim üzerimize düşündürür… Üstelik parmak göstermeden, kişiliklerimize dokunmadan, kendi kimliğimiz, kişiliğimizle gelişmemizi en çok önemseyerek…" diyerek Bedri Rahmi'nin 1927 yılından ölümüne dek sürdürdüğü "hoca"lığını övmüştür. Bu nedenledir ki onun bir zamanlar öğrencisi olan sanatçılar bugünün bir kısım "prototip" ressamlarından farklı olarak kendi özgün kişilikleriyle sanat tarihimizdeki yerlerini almışlardır.

Bedri Rahmi EyüboğluSanatçı Akademi yıllarında Van Gogh'u, sonraları El Greco, Dufy ve Matisse'i kendine yakın bulmuştur. Bedri Rahmi'nin portreleri içerisinde otoportre'leri (kendi portreleri) önemli bir yer tutar. Burnu çenesine değdi değecek, kıvır kıvır saçları önüne düştü düşecek bu portrelerdeki özgün yorumu usta işidir. Kahveler, saz çalan aşıklar, kemençeciler, horon tepenler, balıklı nü'ler (ki aynı konuyu Orhan Peker de işlemiştir), hayat ağacı, gecekondular (ki Turan Erol'a da konu olmuştur), ebabil kuşları, geyikler, kısacası hayat onun resminin konusu olmuş; "Karadut" şiirinde adı geçen "nar"ı ve "karadut"u ("karadut satıcısı") dahi resmetmiştir. Arkadaşlarının "şöyle bir burun kıvırışta yapılmış gibidirler" dediği resimleri için Bedri Rahmi "Ben tablolarımda her şeyden önce tazelik bulunmasına çalışırım. Üzerinde yıllarca bile çalışsam insana 'bunu ben de yapardım' dedirtecek kadar sade olmasını, yeni yapılmış, üzerinde uğraşılmamış hissini vermesini isterim" demektedir. Bedri Rahmi'nin bu açıklaması da Turan Erol resminin sanki "çalakalem" hissi veren özgün tekniğini açıklamaya yeter. Bedri Rahmi resmin yanısıra özgün baskı teknikleri ve kumaş üzerine baskılar, tabak üzerine resimler, mozaik ve seramik duvar panoları yapmış, eserlerinin galeri duvarlarından çıkarak yaşamın içine karışmasına önem vermiştir. 1958'de Uluslararası Brüksel Sergisi için 272 m²'lik büyük bir mozaik pano gerçekleştirerek altın madalya kazanmıştır. Bir yıl sonra da o zaman Paris'te, şimdi Brüksel'de bulunan NATO yapısı için 50 m²'lik bir mozaik pano hazırlamıştır. Başta Devlet Resim Sergilerinde olmak üzere çeşitli ödüller kazanmıştır. Bedri Rahmi Eyüboğlu

"Resim, ışığa kavuşan herşeyi büyük bir aşk ile incelemek ve bu aşkı renkler ve çizgiler aracılığı ile insanlara aşılamak sanatıdır" diyen Bedri Rahmi "... Ben renk peşindeyim. Benim anladığım resim hiçbir zaman bitmiyor. Biten bir şeyler oluyor. Ama resim değil de çoğu zaman boya bitiyor, terebentin bitiyor, çalışma sevinci bitiyor, en kötüsü ömür bitiyor." demiştir. Yaşam ustası, "Hoca"ların "Hoca"sı güzel insan Bedri Rahmi Eyüboğlu 21 Eylül 1975 tarihinde çok sevdiği hayata gözlerini yummuştur. Dilerim tüm sanatçı ressamlar onun "Yemin"ini tutarlar. Bedri Rahmi'ye saygılarımla ...

Alaattin Bender
www.alaattinbender.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
6 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Simge Aybey


Kız kaçıran ile atom bombasının arasında çikolatanın ne işi var ?

Merhaba, nasılsın?
Son gördüğümden beri daha iyisin!
Sadece çikolatadan değildir herhalde.
Ben de neşeme kavuştum son sohbetimizden bu yana. Çikolata da yedim zaten az önce.
Hayat gayet iyi de, şu replik* epeydir düşündürüyor beni… Hani şu "Kadın, deprem, öfke, çikolata, vesaire…" başlıklı yazım vardı ya, onun repliği. Bak bak, şunlar da badem likörlü, sen seversin…
Nerde kalmıştık, ha şey işte…
"Kadının öfkesi depremse, erkeğin öfkesi nedir?
Umarım üzerinde düşünmeye değerdir…"
derken başıma gelecekleri tahmin etmemiştim aslında… İlk önce nazireye layık görüldü cümlelerim… Mutlu oldum. Sonra da replik yazmam istendi, iyi mi? Kafam karışmadı, değil hani!
Gerçekten yazacak bir şeyler var mı, "Kadınla erkeğin meselesini sen mi çözeceksin?" diyen arkadaşa rağmen?
Evet.
Kadın öfkesi depreme çok benzerken ve erkeğin öfkesini yatıştırmak çok basitken ve tabii ki de bu tezat beni meraklandırırken, çözmekten ziyade anlamak içinse, evet!
Seni bilmem ama ben çok takılıyorum insanda-kadında-erkekte(Farklıyız işte!) öfke hallerine.
Neden kadınların çoğunluğundan daha fazlasının öfkesi her defasında irili ufaklı kız kaçıran patlamalarına neden olurken, erkeklerin çoğu, öfkesini "öylece" olduğu yerde bırakıp yoluna devam eder? Ruh halini varsa içinde fırtınasını anlayamazsın. Ama bu, "Asabiyet anında ölü gibi ol" diyen Mevlana'dan farklı! Senin aklına gelmez mi bu? Aklında kalmaz mı en azından bir süreliğine? Çikolatanın damakta kaldığı kadar da mı değil?
Yanılıyorsam söyle, kadınlar genelde - Bu dahil, bütün genellemeler yanlıştır. (Nietzsche) - o an patlarlar ve sonuçlarını tahmin etseler de umursamazlar. Bağırırlar, ağlarlar, hatta sonrasında kahkahasını bile atarlar. Öfkeyi bir süreliğine bir yerlerde muhafaza edip, daha sonra değerlendirmeyi, anlamayı, tahlil etmeyi, fayda sağlamayı düşünmezler… Ama erkekler öfkenin bedelini isterler öfkelendirenlerden!
Ve alırlar… Uzun vadede ve dirhem dirhem…
Düşünsene sessiz sessiz öfkesini hissettiğin dedelerini, babalarını ya da patronlarını…
Bir öfke nöbeti geldiğinde her şey tehdit gibi gelebilir kadına... Bir anda herkese düşman olabilir kadın. Çünkü gözleri karadır artık seçemez yüzleri ya da olup biteni. İçindeki sancının alarmını veriyordur aslında… Üç kısa bir uzun, üç kısa bir uzun, üç kısa… Kırar, döker belki de parçalar… Önce kendini ama.
"Sessiz-sakin-yavaş atın çiftesi pek olur" sözünü hiçbir kadın için söyledin mi? Düşünüyorum da hep erkekler için söylemişim. Kabul; erkekler ruh hallerini işine, ailesine, arkadaşlarına belli etmezler. Yollarına devam ederler kaldıkları yerden! Öfkelerini içlerinde tutarlar ama. Öfke, şekil ve mahiyet değiştirir. Kim bilir nasıl da palazlanır ve sonra ortalıkta hiçbir şey bırakmaz… Atom bombası gibi!
Yalan mı? Söyle içinden aksi geçiyorsa!
Peki hangisi eğlenceli aslında? Bu, sana uzak geldiyse, hangisi daha gerçek ve saf?
Aslında kadınlar daha fevri davranıp, istediği anı yaşar-şu an önemlidir.
İlla ki kadınlar öfkesini yılan zehri gibi çıkarıp atmak ister vücudundan. Bilir çünkü öfkenin ne bela olduğunu. Nasıl da yara açtığını ve kangrene neden olduğunu. İnsanı nasıl enkaz haline getirdiğini, sükuta boğduğunu ve en mühim olanı geri dönülmez olduğunu! Bu yüzden sana o cümleyle açıklayabilirim derdimi: Anaçtır kadınlar.Yok etmek istemezler ve var ederler bütün bombalara rağmen, inatla…
Var etmek asıl amaç mı erkek öfkesi söz konusuysa?
Yüzyıllardır farklı görüntülerle ve amaçlarla da olsa savaşıyorlar… Toprak için, kadın için, gurur için, para için, üst model araba için, başka iktidarları yerle bir edebilmek için, iktidar kokularını daha da yaymak için… Ezelden beri savaşınca, var etmeyi beceremiyorlar gibi. Genetik bir bayrak yarışı sanki! Neyse, konuyu taşırdım yine tencereden…
Fazla edebi mi kaçtı, ne dersin? Benim için hepsi iç içe. Ama okuyan kim bilir hangi ruh haliyle ve kimliğiyle ve niyetiyle zihnine kaydedecek bu satırları…
Aslında sen anladın benim nereye gelmek istediğimi!
Derdim kadın şöyle öfkelenir, erkek böyle çığrından çıkar değil…
Veyahut "Kadının öfkesi tercih edilmelidir" değil…
Şahsen sevmiyorum öfkenin tahammül edemediğim şiddet izdüşümlerini. Hele, o öfkelerini ömürlük tehdit gibi suratıma hedefleyenleri! "Eski hale iade olamayacak kadar dönüştürdün içimdekileri, biraz önceki öfke kokan şiddetinle", demek istiyorum. Onları bir daha hiç görmek istemiyorum.
Sendelemeden yürüyenlere, öfkesini işinden çıkararak en iyisi olanlara, yanında ya da karşısında nefes alanın "insan" olduğunu unutmayanlara ve bunları aslında ilk önce kendisine saygıdan yapanlara özeniyorum. Onlara sarılmak istiyorum isimlerini bilmesem de… Mesele kendiliğinden insana çıkıyor bak! Farklı olmamız insan olmadığımız anlamına gelmez! İnsan olmamız da kadın yahut erkek olduğumuzu yadsımamız demek de değildir! Farklılıkların anlam bulduğu ve yok edilmeye çalışılmadığı yüz kesişmeleri yani.
İçimden geçirirken öfke siluetlerini, bazı enstantelere takılıp kalıyorum. Nedenlerine ve neticelerine bakıyorum. Biraz önce konuştuğum Ramazan Abi'nin dediklerine çıkıyor her şey: "Denge çok mühim, kızım. Biri dalgalanırken, diğeri durulmalı…"
İnsan, öfkelendiği kadar öfke üzerine düşünebilmeli. Birilerinin içindeki kristaller çatlıyorsa öfken yüzünden, düşünmelisin! Düşünürken de kadının ve erkeğin öfke hallerine takılıyorum. Farklılıklar var zira!Sence?
Farklılıkların faydası var diye düşünmek istiyorum ve farklılık inan bana işe yarıyor.
Tabii ki de kadın ve erkek öfkesinden ders çıkarmak gerekiyor bence, ne dersin?
Belki her defasında patlatmamak gerekir o kız kaçıranları… Belki de gerektiğinde hiç çekinmemek gerekir o atom bombasının gürültüsünden…
Ama, ne zaman hangisi?
Buna da büyümek diyorlar galiba…
O zaman da verir misin çikolatandan bana?

Hamiş: Ne olur sadece kadın ile erkeğin aşk ilişkisinden kaynaklanan öfkeleri düşünerek okuma bu yazıyı. Otobüs, sokak (tükürdü mesela biri yere), iş, arkadaşlarla çıkılan uzun seyahatler, ev, angarya kaynaklı öfke çeşitleri gibi.

* Replik: Burada kullanıldığı anlamıyla hukuki bir terim. Cevap yazısına bir daha cevap (karşılık) yazısı demek.

Simge Aybey
simgeaybey@yahoo.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
4 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Pınar Keşkek Korkmaz


BİR GÖZ AYNAM

Geçtim aynanın karşısına...Kocaman bir ayna.Lale şeklinde kesilmiş, hoş, sevimli bir ayna....Baktım baktım, yine baktım.Baktıkça içine düştüm,kendime bir de aynadan baktım.

Saçım fena olmamıştı..Makyajımda iyiydi..Bir iki müdahale yaptıktan sonra makyaja, muhteşem bir hareketle saçlarımı savurdum...Çok havalı bir hareket oldu. Sonra tekrar baktım aynadaki tanıdık yüze.Gittikçe manasız gelmeye başladı ve gittikçe tanıdık olmaktan çok yabancılaştı.Hatta yüzümden korktum bir an. Tek tek bakınca, ağzım,burnum,dudaklarım hepsi ne garipti!

Sevdiğim biri hep bana aynı şeyi söyler..
"Kendini hiçbir zaman tam anlamıyla göremezsin, aynada gördüğün gerçek yüzüne en yakın görüntündür.Oysa gerçek yüzünü sadece başkaları görüyor."..Ne ilginç gelmişti bana...Yansımam tam ve eksiksiz miydi yoksa gerçekten benim aynada gördüğümle aslında bende olan farklı mıydı?

Fazla kafa yormadım sabah sabah... Ofiste dünden kalan işler vardı, yığınla.Aynadaki yansıma yapacaktı hepsini. Birden durdum, aynadaki kimdi?

İlkönce gördüğüm gözlerimdi.Ben severim gözlerimi.Gözlerim her şeyi anlatır.Zaten herkesin gözleri bir sürü şey anlatır...Onların içindeki dünyanın aynada başka türlü gözükmesi imkansızdır.

Hayatın gözlerin içinde saklandığını bilirim.Ne yaşarsanız öyle bakarsınız aslında...Sevgiyse amacınız gözleriniz sevgilidir..Her şeyi gözler ele vermez mi?..Beni hep dehşete düşürür bakışlar...Nefreti nasıl da kusar dışarıya..Gözlerime baktım mı beynimi görürüm, belki de yanlış söyledim..Ruhumu görürüm aslında...

Düşüncelere daldınız mı boş boş bakarlar duvarlara ama düşünceleri seyrediyordur aslında...

Ne kıskançlıklar, ne yalanlar, ne öfkeler gördüm gözlerde. Bir beynin tıkır tıkır çalıştığını gördüm. Gökyüzünü görmek, yeşili görmek, renkleri görmek, iyi bakışları ve kötü bakışları görmek...Hepsini gözle görmek ve aynı anda cevabını gözle verebilmek.

Aslında ayna onlar. Ruhu dışarı vuran iki minik ayna.Birbirinden ayrı ama tümden kenetlenmiş iki minicik ayna.Karşınıza dikildi mi hiçbir şey duymanıza gerek kalmadan yanınızdakine sarılmanızı söyleyen, konuşmanızı söyleyen, susmanızı söyleyen,öpmenizi söyleyen iki minicik ayna.

İşte bu yüzden nereye bakacağını bilmek lazım.Ne söyleneceğini bilmek gerektiği gibi...İki minik hazine açmışken kapılarını oradan, ne akıyorsa almalı insan. Bu birleşmeyi yaşamalı,birleşmeyi gördüğünü bilmeli...

Gözleri okumayı bilmek lazım.O yüzden bakmak lazım.Bakınca görmek lazım...

İnsan ilkönce kendi gözlerini okumalı başarıyla...Kendini tanımalı gözlerinden..Kendi gözlerini sevmeli..Kaçmamalı kendi bakışlarından..Başını öteki yana çevirmemeli..Gözlerin içi aşk doluysa kandırmamalı kendini "Sevmiyorum" diye, kıskançlıklar yaşarken "Ben kıskanç değilim" dememeli.Dese de o gözlerin bunu dinlemeyeceğini bilmeli..

Aynanın karşısına geçin..Bakın bakalım aynadaki yansımaya ve bakın bakalım o gözlerin içindeki yansımaya...Gördüğünüzü sevebildiğiniz sürece,diğer gözleri de seveceksiniz. Hepsinden önemlisi, diğer gözlere bakmaktan korkmayacaksınız.

Pınar Keşkek Korkmaz
pinarkeskekkorkmaz@gmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,008,008,008,008,008,008,008,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

HAFTANIN ÖZLENEN TEMBELİ

Tanju Akdeniz

 Misafir Odası : Tanju Akdeniz

   Elde Etmek ve Elde Tutmak

Televizyon kanalları, gazeteler, 'billboard'lar, radyolar reklamdan geçilmiyor. Hemen hepsi de 'elde etme'ye yönelik. "Vardın mı tadına bırakamazsın bir daha"; "Deneyin seveceksiniz"; "Bizi başkalarıyla kıyaslamayın, üzülürsünüz", "Gelin, görüşelim"; "Herkese uygun çözümler bizde" ve daha niceleri. Tüm sloganlar tanışmayı, eşikten adımını attırmayı, müşteriye ulaşmayı ve/veya elde etmeyi hedefliyor. 'Ne var bunda?' diyeceksiniz. Bunda bir şey yok elbette. Sorun, bir kez elde ettikten sonra başlıyor: Elde edileni elde tutmak.

Elde tutmak söz konusu olduğunda ise işler değişiyor. Stratejiler farklılaşıyor. Eskiden 'Değerli Mudimiz' diye başlayan mektupların yerini beni adımla, soyadımla tanıyan, doğum günümü, evlilik yıldönümümü hatırlayan bilgisayarlar aldı. Satıcı-alıcı ilişkileri karı-koca ilişkilerine doğru evriliyor. CRM ya da Müşteri İlişkileri Yönetimi kavramını duymayan kalmış mıdır?

Sanıyor musunuz ki şirketler bugün oldukları noktada kalacaklar? Annenizin kızlık soyadını bilmekle yetinecekler. Rekabet arttıkça cümle kapısından yatak odasına doğru ilerlemekte hiç tereddüt etmeyeceklerinden emin olabilirsiniz. İzin vermem mi dediniz? İzin isteyen olursa vermeyebilirsiniz elbette.

İster beğenin, ister karşı çıkın; şirketler bu konuda bizden öndeler. Onlardan öğreneceklerimiz var. Aslında onlar da bizden öğrendi ama biz unuttuk onlara öğrettiklerimizi. İlişkileri canlı tutmaktan söz ediyorum. O ilk heyecanı kaybetmemekten söz ediyorum. Alışverişin sürekliliğinden söz ediyorum. Duyguların değiş-tokuşundan söz ediyorum. Rekabetçiliğin sürekliliğinden söz ediyorum.

Öğrencilik çağlarımdaki arkadaşlarımla rastlaşıyoruz bazen. 20-25 sene geçmiş aradan. Elde edilip edilmediklerini 100 metre öteden sıfıra yakın bir hata payı ile söyleyebilirim size. Hafif öne eğik bir baş, düşük omuzlar, pantolon kemerini boylamasına ikiye katlayan bir göbek, bol giysiler, göze batmayan iddiasız renkler, standart bir saç traşı, az sayıda aksesuar hep bir ağızdan farkedilmek istemediğini haykırır gibidir. 'Ben elde edildim ve elde tutuluyorum' der gibidir yürüyüşü. Kapamıştır kendini ilişkilere, heyecanlara, aşklara...

Oysa hatırlıyorum aynı kişinin saatlerce ayna karşından çekilemediğini. Hatırlıyorum üç kere üstünü değiştirip, kokular sıktığını. Omuzlar dik, karın içerde, göğüs daima şişkin yürüyüşlerini. Gözlerindeki ışıltıyı, kalbindeki çarpıntıyı, ellerindeki terleri silişini hatırlıyorum. Bana sevgilisini gururla tanıştırışını hatırlıyorum.

Ben sormasam söz etmeyecek karısından. 20 sene önce sevgilisinden -şimdiki karısı- başka bir konudan konuşmasını bilmediğini sanırdınız halbuki. Çocukları da olduğunu öğreniyorum sorduktan sonra. "Ne var ne yok görüşmeyeli?" sorusunun tek yanıtının ekonomik kriz olduğunu düşünüyor olmalı. Telefonlarımızı veriyoruz birbirimize. Görüşelim diyoruz. İster sahtekarlık deyin, ister iyi görünme kaygısı. Ne onun arayacağı var, ne de bende onu aramak için en ufak bir istek. Vedalaşıp ayrılıyoruz.

Elde tutulanlar böyle de, elde tutanlara bakalım bir de. Elde etmek adına sizde hiçbir heyecan uyandırmayan bu adamı elinde tutmak isteyen bir kadın hakkında ne düşünürsünüz? Ya da karısı hakkında söylenen 'anneannem bile daha genç duruyor' sözlerine kulaklarını tıkayan bir erkek ne gibi duygular uyandırır sizde? Birbirlerini o kadar seviyorlar ki dış görünüşe önem vermiyorlar mı dersiniz? Yoksa 'tencere yuvarlanmış...' mı?

İlişkide heyecanı 'sürekli' kılmayı istemeyen var mıdır? Kendiliğinden iyiye gitmiyor hiç bir şey. Heyecanı sürekli kılmak için ilişkiye sürekli bir 'tazeleyici' eklemek gerek. Duyguların önceliklerini doğru koymak gerek. Rekabete izin vermek gerek. Hiçbir rekabetçi özelliği kalmamış, kimsenin elde etmek istemeyeceği birini elde tutmanın kolaycılığına kapılmamak gerek. Kendini sürekli geliştirmek, elde tutulmaya değer biri olmak gerek.

Kolay mı? Değil elbette eğer kendinizi elde edilmek kadar elde tutulmaya da 'değer' buluyorsanız... Şimdi çekin göbekleri içeri, fırlasın göğüsler öne, sevgilinize onu sevdiğinizi bir kez daha söyleyin. Ama ilk günkü gibi. Rakiplerden mal kaçırır gibi...

Tanju Akdeniz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
4 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,578,578,578,578,578,578,578,578,57
              445 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Recep Pehlivanlar

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.084 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


Koşuyor Umutlar Sevdalı Yarınlara..

Gün,
çocuklarını topluyor
karanlığın çemberinden

Sevda,
çocukları çağırıyor
aydınlığın eteklerinden

Çocuklar
yola koyuluyor
sevdanın peşinden.

Koşuyor umutlar
Sevdalı yarınlara
Koşuyor.
Tutacak
Sevdanın Ellerinden....

Özlem Gökdem

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Çizen: Semih Bulgur

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


Alaattin Bender - Sergi

Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar

  Şef Garson : Akın Ceylan
Yamağı : Bora Dandinoğlu

Klavye ile haşır neşir küçüklere sorumluluk duygusunu bir nebze olsun aşılayabilecek bir site.Basit bir üyelik işleminden sonra hayatı sizin ellerinizde olan sanal bir çiçeğiniz oluyor. İyi bakarsanız büyüyor, bakımsız kalırsa boynunu büküyor, bakımda aşırıya kaçarsanız kızıyor. Boy sıralamasına göre üyelerin çiçekleri birbiri ile listelerde yarışıyor. http://www.sibercicek.com/index.php

Ev ve ofisindeki ki mobilyaları sık sık değiştirme merakı olanlar veya yeniden dekore etmek isteyenler için faydalı bir link.Odanızın ölçülerinde ki bir platform üzerinde her türlü ev/ofis mobilyalarını istediğiniz şekle sokabiliyorsunuz.Böylece yaptığınız değişiklikten memnun kalmayıp başa dönme sıkıntısı yaşamıyorsunuz.Sitenin asıl amacı bu değil tabiki. http://www.furniture.com/common/roomplanner/

Hangimizin uçurtma ile ilgili bir anısı yoktur ki?Fakat günler geçtikçe bildiğimiz klasik çıtalı uçurtmalar tarih olmuş ve değişik yapı ve şekillerde olanları göklerde süzülüyor artık.Bu sayfa da 15 ayrı yapı ve şekilde uçurtmanın yapılışı çizimlerle tarif ediliyor ve uçurtma hakkında önemli bilgiler veriliyor.Gerisi size kalmış. http://www.angelfire.com/pokemon/ucurtma/

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


AVG AntiVirus Free Edition 7.1.375 [15.8 MB] Windows (tümü) / Free
http://free.grisoft.com/doc/2/lng/us/tpl/v5
Hala anti-virüs programı olmayanlara, olupta güncelleştiremeyenlere mükemmel bir seçenek. Adının bedava olmasına bakmayın. Fazlası var eksiği yok. Hemen yükleyin ve limitsiz update olanaklı bu programı hemen kullanmaya başlayın. Bilenler biliyordur ama bilmeyenler bana duacı olacaklar eminim.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20060125.asp
ISSN: 1303-8923
25 Ocak 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com