Gelin bu projeye destek olun



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 4 Sayı: 922

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 16 Şubat 2006 - Fincanın İçindekiler


 

 Editör'den : Vakit kalmadı!...


Merhabalar,

Gene epeyce geç kaldım. Saate baktım 3:18. Bu saatten sonra un akıtsam lokma dökemem gibi geldi. İyisi mi ben size bir şarkı çalıp kaçayım. Enrico Macias söylüyor, Adieu Mon Pays. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

Gülcan Talay

 Gülümse'nin Dilinden : Gülcan Talay


   Aşk Sürgünü (Üçleme)

I.

Geniş zamanlara ertelenişlerimin hükümsüz dar ağaçlarına dizili, saat dilimlerim var benim. Esir kamplarında, pespaye yaşadığım günlerimden arta kalan anlarımda döküldü kumlar... Yer ve gök arasına sıkıştırdığım hacmimin, darasından ayrık bir zamandayım şimdi.

Yarin yoluna serilişlerimin beklentisiz saadet hülyalarına gömülü, papatya demetlerim var benim. Taç yapraklarından koparttığım, masum dileklerim yüzünden solan dünümde kurudu tohumlar... Ölgün düşlerin tutsağında yenik, savruk düşüncelerin sürgünündeyim şimdi.

Gittiğim, nice erken dönüşlerimin kapısında konuşlanan anılarıma yüklü, darmadağın bohçalarım var benim. Her gidişimden sonraki dönüşlerimde, eksikliğimden bakiye kalan dar vakitlerde vurdu vuslatlar... Zalim yarin ellerinde kırık kalbimin, son ümidinin kabrindeyim şimdi.

say ki
ölmüş bir gülüm dalımda
ölümse
ölümdür sonum
ama her ölümün
doğumdur neticesi yakında.


II.

bir geceye yaslayıp bedenimi
düşünürken senli geçmişimi
"ah" olur
kırılırsa sesim
karanlığın içinden doğar
lâl bir çığlık...

ayrılığın darağacında sallandırdığım tenim
susarken senli yarınlara
an olur
düşersem gözlerinden
kör bir zamanın
kör gözlerinden saçılır
nurlu bir ışık...

bu ten
dokunduğu kalabalığında solarken
yıkılır aniden
soldukça kirlenir ak
ki aşk yakışmaz tenime
sen yoksan.

"Her gidiş, bir eksiliştir."

III.

unutur muyum
bütün korkularımdan
arındırdığımda seni

çıplak kollarında soluduğum nice gecenin
ihanetidir
gerdanımın mor kolyesi

ezik
intiharların bağrında
sarıldığımda - an
hatırlamadım
ne renkti ki
akıttığım kan

sebepsiz düş
umutsuz hapis
kör
yetim
sensizlik

değme içimdeki son yaranın kabuğuna da
ki örselenmiş kocaman bir yara bendeki

zor
sanma gidişimin
yoktur asla sevda yenilgisi

bak
dalımda şakıyor bir bahar
aşkımın son güftesine yazılı
bülbülümün şen sesi

ağlama şimdi ölmüş bir hatıranın ertesinden
ki unutmuş unutulan hatırlar mı artık seni

yeni
doğum sancılarında sabah
güneş
sıcak bir nehir saçlarımda
dolaştıkça ellerin
ellerine yapışan şeffaflık
pişmanlığının yaşıdır

ki ıslak hala
teninde bıraktığı izi...

"Her gidiş, bir geç kalıştır..!"

Gülcan Talay


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Nihat Turan


EYUBUN MASALI

Kamil ve doğru ahlaklı Eyub, Allah'tan korkar ve kötülüklerden çekinirdi. Allah ona yedi oğul ile üç kız vermişti. Yedi bin koyunu, üç bin devesi, beş yüz çift öküzü, beş yüz eşeği ve pek çok kölesi vardı. Yaşadığı dönemin şartlarında her yönüyle azamet sahibiydi. Koca bir aile olarak her daim mutluluğun ziyafetini sürerdi. Bu ziyafeti sağlayan Allah'a şükür için Eyub, takdimelerde ve sair ibadetlerde bulunurdu...

Eksiksiz ve eşsiz bir ailenin geniş arazisi içinde evlatlarıyla ve sahip olduklarıyla hamd içindeydi Eyub...

Şerri şeytanın neler yapmaya muktedir olduğu yaşanmadan bilinmiyordu. Bu şeytanın şerrinden temeli, demirleri, kolonları, kirişleri, çatısı sağlam olan bir ev içinde olmak yeter miydi korunmak için. Yüksek kapılar ardında olmak. Tunçtan duvarlar ardına sarkmak. İnsanı korumaya yetecek miydi belalardan. Yazgının nefes kesen kesitlerine muhatap olmaktan ya da...

Bu gerçeğe rağmen korunaklar içinde korunma arayışında girmek başlı başına bir trajedisiydi insanlığın...

Her şeyin yolunda ve esenlik üzere gittiği bir zaman kesitine rastlıyordu Eyubun kayıpları, yıkımları...

Ulaklarla geliyordu haberler. İlk haber bir baskın haberiydi; bir ulak Eyubun huzuruna gelerek, "şebalılar baskın ettiler ve ne varsa alıp götürdüler. Uşakları kılıçtan geçirdiler." Bu ulak henüz haber vermişken bir başka ulak huzura çıkarak, "göklerden ateşler düştü koyunlarla uşakları yaktı ve onları yiyip bitirdi." Bu adam henüz söylemekte iken, bir başka ulak çıka gelir, " eşkıyalar üç bölük olarak develerin üzerine saldırdılar. Uşakları kılıçtan geçirdiler." Bu ulakta henüz söylemişken tanık olduklarını, bir başka felaket habercisi huzura gelerek, "oğullarınla kızların büyük kardeşlerinin evinde neşe içinde yemek yerken çölün ötesinden büyük bir yel geldi. Evin dört köşesine çarptı. Gençlerin üzerine ev yıkıldı. Onlarda öldüler"...

Bunları duyan Eyub kalktı. Kaftanını yırttı. Saçlarını kesti. Yere düşüp secdeye kapıldı.

Ve sonra şöyle dedi: "Anam bağrından çıplak çıktım, ve oraya çıplak döneceğim. Allah verdi. Allah aldı. Allah'ın adı mübarek olsun"..

Eyub, bir insanın sabır ve isyan sınırlarını zorlayan bu felaketler karşısında aklına, ruhuna sahip çıkıyor, savrulmuyordu. Yıkılan mal ve meskenlerin enkazında kalmıyordu. Ama şer onu her defasında rahat bırakmıyordu. Bunca kayıp vermek Eyub'a az geliyordu ki, bu kez ayağının tabanından tepesine kadar kötü çıbanlar musallat oldu ona. Çömlekle çıbanları kazıyor, kül ve kireç içinde oturarak yaralarını tedavi ediyordu... Gece ve gündüz gırtlağına kadar kendisini gömdüğü kül ve kireç çukuru içinde kalan Eyub, yaşadığı felaketleri hak edecek ne yapmıştı. Göz değmesi mi demek gerekiyordu buna yoksa yaşanan bu tür felaketler hak edildiği için mi insana verilir di. Ne demek gerekirdi? Hem Eyub bunları hak edecek bir insan mıydı ki? Yoksa "soylu ruhlar" tanrı tarafından hep böyle mi sınanırdı...

Her geçen gün ruhlarımızı kuşatan, aklımızı bir bir kaygı ve korkuyla çepeçevre saran kaybetme korkusu karşısında Eyub'u okuyup ta utanmamak nerdeyse na-mümkün. Sahip olduklarımızı kaybetmek sonrasında ruh ve zihin dünyamızın allak bulak oluşunu Eyub'u okuduktan sonra tekrar düşünmek gerekse bile kaç kişimiz bile bile lades demeyecek. Ne yazık ki, post-modern insan tipi sitem ettiği hatta hicvettiği yaşamın dayanılmaz çekici duvarlarına(!) hızla savruluyor ve ancak başını çarptığı zaman uyanabiliyor. Uyansa bir yarı baygın oluyor. Bu durumda olan birine Eyub'tan bahsetmek tatlı bir masal anlatmaktan öte geçmeyecek. Her kes kendi masalını yaşar. Ve her masalın iyi ya da kötü bir sonu vardır... Eyub gibi kötü yaşayıp iyi biten bir masal mı yeğdir yoksa iyi gibi görünüp kötü biten bir masal mı daha yeğdir diye sormak, biliyorum ruh ve ağız tadımızı biraz buracak ama realitenin dostluğundan sadır eden bu soruyla bir müddet yaşamanın kimseye bir şey kaybettirmeyeceğini düşünüyorum...

Nihat Turan
nihatturan2@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,757,757,757,757,757,757,757,75
4 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Hatice Bediroğlu

 Kahveci : Hatice Bediroğlu


  GÖNLÜMÜN GÜNLÜĞÜ 8

13.45

Yine CİNE 5 de film izliyorum. Öğle saatlerin de güzel filmler çıkıyor karşıma. Aklım sende gözlerim televizyon da vakit geçiriyorum işte.

Sevdiğime güvenmeliyim, sevdiğimde bana güvenmeli ve yaşam her şeyiyle beraber paylaşılmalı. Düzgün, saygı -sevgi -güvene dayalı sağlıklı, kişilikli bir yaşam. Benim birliktelik anlayışım bu. Bir süre sonra ayrılık olsa bile… Hatta olumsuz bir şekilde de gelişse... Duygular tamamen tükenmiş de olsa birlikte yaşamış olduğu kişinin, bir zamanlar deliler gibi sevmiş olduğu kişinin aleyhinde hareket edip kötülük yapamaz. Onunla süresi ne kadar olursa olsun bir hayat yaşamıştır. Yaşanmıştır ve bitmiştir. Özeldir, özel olarak yürekte yerini korumalıdır. Ama sözüm ona sevginin ardına sığınılıp öyle çirkinlikler, tacizler ve bazen şiddet sergileniyor ki... Nasıl yapılabildiğine şaşıyorum. Benim gibi düşünen ve yaşayan insanlar pek kalmadı artık. Ha günlük birlikteliklerin adını da aşk koydular bu arada. Vay! Aşkın başına gelene vay!

Seninle ikimiz kişilikli bir birliktelik yakaladık. En azından ben öyle düşünüyorum. Bana sonsuz güven bir tanem. Gerçekten güvenilecek bir insanım. Hayatının hiçbir döneminde aramız da ne olursa olsun benden sana karşı olumsuz bir davranış asla olmaz. Kimseye de olmamıştır zaten. Orada çok yalnızsın biliyorum. Keşke konuşabileceğin, güvenebileceğin yakınlarında bir arkadaşın, dostun olsaydı. Ben sana çok uzaktayım uzak olmasına ama daha önce de dediğim gibi Alo" nun arkasında ve bir klavye tuşunun ucundayım.Keşke yakın olabilseydim. Bu süreci, elimi tutarak geçirebilmiş olsaydın. Bunu çok isterdim bir tanem. Ama mümkün değil işte. Bütün bu yaşadığın sıkıntılar hepsi geçecek inan. İleride güzel günler seni bekliyor bizi bekliyor bunu hep aklında tut. Ben de seni çok seviyorum. Hayatımın anlamı olduğunu söylemiştim. Evet yaşamı yalnız geçiriyorum. Zamanımın çoğu evimde tek başıma ve sevgili muhabbetimle beraber geçiyor. Evimi ve yalnız yaşantımı severim ben. Özgürlüğümü severim. Alışkınım. Kendi başıma fazla sıkılmadan zaman geçirebiliyorum. Benim de sıkıldığım yalnızlıktan bunaldığım zamanlar elbette oluyor. Ama bunalmalarımı da severim olsun varsın. İstediğim zaman görebileceğim çok sağlam arkadaşlarım, dostlarım her zaman var. Evlerinde teklifsizce süresiz kalabilirim. Arkadaş insanın hayatında çok önemli bir yer tutar. " Aşk çok güzel şeydir demiş şair olan aşka ama dost sevgisi başka " Senin eksiğin bu konuda olmuş. Ama orası yabancı bir yer. Elinden fazla bir şey gelmezdi. Sakın kendini hırpalama...

Bundan sonra asla yalnız değilsin. Ben farklı bir insanım. Sen bunu gördün ve evet güvenmenin ne kadar harika bir duygu olduğunu da öğreniyorsun şimdi. İkimiz de şanslıyız birbirimizi tanımakla... Elini tutmak seni kucaklamak istiyorum. Gözlerine bakarak lezzetlice çay içmek istiyorum. Buna da çok ihtiyacımız var.

Şimdi şu salak Freecel oyunumu oynayacağım. Benim rahatlama ilacım o.Seni öyle çok seviyorum ki!

14.57

Kim bilir kaç kez oynadım. Gözlerim yoruldu. Senin resimlerine de bakıyorum sık sık. Çocuklarla olan resmin hoşuma gidiyor. Herhalde çocukları sevdiğimden daha çok o resmine bakıyorum. Sen ekran da iken oyunu da açıyorum. Çocuklar kapanıyor sadece sen kalıyorsun. Yandan bana bakıyorsun. Hala benimle olmak istediğinden emin misin? Seni böylesine çok sevmekle sıkıyor muyum acaba ne dersin. Şimdi meyve yiyeceğim. Ben bir meyve canavarıyım. Sabah sağlık ocağına gidip ilaç yazdırdım. Alışveriş yapıp geldim. Kahvaltı yaparken ocakta barbunya pişmeye başlamıştı bile. Akşama da acılı bulgur pilavı yapacağım. Çok uzun zamandır yapmadım. Acı biber de var. Şöyle domatesli, yeşilbiberli, acılı güzel olur hani. Sever misin bir tanem? Bana sevdiğin yemekleri yazsana bileyim. Bugün akşam yemeğe bana gelin valla hepimize yeter. Ardından yine mısır pişiririz ve tabi yanında çay. Televizyon seyrederiz. Sohbet ederiz. Çocuklar uyuyunca da odamıza kaçar özlemle kucaklarız birbirimizi… Biz iyi bir ikili olacağız. Aynı kuşaktanız ve her çeşit sevgiyi de birbirimizde bulacağımızdan hiç kuşkun olmasın canım.

Ben yine kaçıyorum hadi görüşmek üzere.

Hatice Bediroğlu


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Neslihan Güzel

 Kahveci : Neslihan Güzel


  MUTLULUK

Ev, mal, yığınla tunç, altın,
Yarasına merhem olmaz
Vücudunda dert olan adamın.
Elde ki nimetleri tadabilmesi için
Keyfi yerinde olan insanın.
Ev bark neye yarar dertli, korkulu olana
Gözleri çipili olan ne yapsın tabloyu,
Damlalı hasta neden gitsin hamama?
        Boratius


Mutluluk hayata bakış açımızda gizlidir, yaşama kattığımız güzelliklerde. Mutluluğum temelinde sağlık vardır, çalışmak vardır, emek vardır. Onu tohum gibi ekerseniz başak gibi de biçersiniz, kendiliğinden topraktan çıkmaz mutluluk, emek ister, özveri ister.

Filozoflar bunu konuda çok fikir beyan etmişlerdir kimi mutluluğu sağlığa bağlamış, kimi paraya, kimi çalışmaya, kimisi de bunların bir bütünüdür mutluluk demiş. Kimine göre mutluluk çok yakın, kimine göre de çok uzaktır. Kimisi mutluluğu sadece almak olarak düşünür, kimisi de sadece vermek.

Mutluluk kırılgan bir dal gibidir, çok mutlu iken en ufak şey sizi kırıp mutsuz edebilir.

Mutluluk beklemekle, dilemekle de elde edilmez, siz istedikçe daha da çok kaçacaktır sizden. Kedi kuyruğunu yakalamaya çalıştıkça, kuyruğu ondan kaçmaktadır. Ama o, hiç yakalamaya çalışmazsa, onun peşinden gelecektir kuyruğu. Mutlulukta böyledir işte, siz kovaladıkça kaçar.

Kimi sadece para olarak düşünür mutluluğu. Fakat öyle insanlar vardır ki, parası, şöhreti vardır, dışarıdan da çok mutlu görünür, bir de bakarsınız intihar etmiş. Tek sebebi de mutsuzluğu ve arayışlarıdır.

Bilgiye ulaşmak, karanlıklardan kurtulmak, insanı mutlu kılar. Azlıklarla başlar her şey, küçük mutluklar büyük mutlulukların temeli oluşturur. Birikir birikir kocaman olur. Bu yüzden çocuklarına küçük şeylerle mutlu olmasını öğretenler, onlara büyük servet bağışlamış olacaklardır.

Bunun, çamur yumuşakken, onlara vermemiz gerekenleri verelim, ağaç yaşken eğilir. Bilgili kılalım, eğitelim, yetiştirelim. Bakın Ferrari'sini satan bilge ne diyor:

"Mutluluğun sırrı basittir: Gerçekten yapmayı sevdiğiniz şeyi bulun ve sonra tüm enerjinizi onu gerçekleştirmeye yöneltin. Bunu yaptığınızda yaşamınız zenginleşir ve tüm arzularınız kolayca ve fazlası ile gerçekleşir."

ÖFKE, GEVŞEKLİK, TEMBELLİK BİZİM EN BÜYÜK DÜŞMANIMIZDIR. BUNLARI YENERSEK EĞER, MUTLULUK ZATEN PEŞİMİZDEN GELECEKTİR.

Neslihan Güzel


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  HAYAT ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

Hayat diri olma, sağ olma, canlılık demektir. Bu yönüyle insanla sınırlı bir kavram değildir. Çünkü bitkiler de, hayvanlar da tıpkı insanlar gibi canlıdır. Fakat benim ele almak istediğin bunlar değil. İnsan hayatından söz etmek istiyorum. Dünyaya eşref-i mahlûkat olarak gönderilen insanı ve onun dünya macerasını ele alacağız.

Herkes az çok ayrı karakter özellikleri taşır. Bu nedenle kişilerin hayata bakışı da birbirinden farklılıklar gösterir. Varoluşçuluk akımının temsilcilerinden Fransız yazar Sartre kendisine hayatın ne olduğunu soranlara şu enteresan cevabı vermiş: "Sen ne anlıyorsan odur." Gerçekten de öyle değil midir? Bununla ilgili olarak eski zamanlarda yaşanmış ibretli bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyorum: "Eski zamanların birinde bir adam hayatın anlamının ne olduğunu kendi kendine sormaya başlamış. Bulduğu hiçbir cevap ona yeterli gelmemiş ve başkalarına sormaya karar vermiş. Çok zorlu bir yolculuk sonunda zamanın bilgelerinden birinin yaşadığı bir eve ulaşmış adam. Kapıdan içeri girmiş ve bilgeye hayatın anlamının ne olduğunu sormuş...

Bilge: "Sana bunun cevabını söylerim ama önce bir sınavdan geçmen gerekiyor" demiş. Adam kabul etmiş... Bilge bir çay kaşığı vermiş adamın eline ve içine de silme bir şekilde zeytinyağı doldurmuş. "Şimdi çık ve bahçede bir tur at tekrar buraya gel... Yalnız dikkat et kaşıktaki zeytinyağı eksilmesin, eğer bir damla eksilirse kaybedersin." diye de tembihlemiş. Adam gözü çay kaşığında bahçeyi turlayıp gelmiş. Bilge bakmış… "Evet", demiş "Kaşıkta yağ eksilmemiş, peki bahçe nasıldı(!)"

Adam şaşkın... Ama demiş ben kaşıktan başka bir yere bakmadım ki... "Şimdi tekrar bahçeyi dolaşıyorsun, kaşık yine elinde olacak ama bahçeyi inceleyip gel, demiş bilge..." Adam tekrar bahçeye çıkmış, gördüğü güzelliklerle büyülenmiş, muhteşem bir bahçedeymiş çünkü... Geri geldiğinde bilge, adama "Bahçe nasıldı?" diye sormuş... Adam gördüğü güzellikler karşısında büyülendiğini anlatmış.

Bilge gülümsemiş, "Ama kaşıkta hiç yağ kalmamış" demiş ve eklemiş: " -Hayat senin bakışınla anlam kazanır ya sadece bir noktayı görürsün hayatın akıp gider, sen farkına varmazsın... Ya da görebileceğin tüm güzelliklerin tam ortasında hayatı yaşarsın, akıp giden zamanın anlam kazanır... Hayatının anlamı senin bakışlarında gizli"

Hayatın ne olup ne olmadığını bu kısa hikâyeden daha güzel kim anlatabilir ki?... Her şey bizim bakışımızda ve anlamlandırışımızda gizli. Onun içindir ki ne kadar insan varsa o kadar anlayış vardır. Herkes hayata kendi penceresinden bakar. Ufku ne kadar genişse o kadarını görür.

Hugh Walpole adlı düşünür dünyaya farklı bir yaklaşımda bulunarak şöyle diyor: "Dünya düşünenler için bir komedi, hissedenler için bir trajedidir..."

Dünyanın geçici bir yaşam alanı, adeta bir durak olduğunda mutabıkız. Fakat ötesi konusunda her dinin kendi bakış açıları vardır. Müslümanlar dünyaya bir imtihan yeri gözüyle bakarlar. Burada yaşadıklarımızdan ahrette sorguya çekileceğiz. Yani Peygamberimizin deyimiyle "Dünya ahretin tarlasıdır. Burada ne ekerseniz ahrette onu biçersiniz." Buradan da anlaşıldığı gibi İslâm'a göre, hayat ölümle bitmiyor ve dünya hayatı da sonsuz değildir. Dünya geçicidir ve bizi ebedî bir hayat beklemektedir.

Dünyayı bir tiyatro sahnesi, insanları da bu tiyatronun oyuncularına benzetebiliriz. Herkes gelir rolünü oynar; oyun bitince alkışlarla sahneyi terk eder. Buna bakılırsa hayat bir oyun, bizler bu büyük oyunun küçük aktörleriyiz.

Bazıları yaşamın sıkıcılığından şikâyet eder; her gün aynı şeyleri tekrar edip durmaktan yakınır. Fakat hayatı renklendirecek, içine heyecan katacak olan, kişinin kendisidir. Dünyada her şey tekrardan ibarettir. Binlerce yıldan beri bu böyle... Sonbahar, kış, ilkbahar, yaz… Zaman değişse de dünyada âdetullah(Allah'ın kanunları) değişmiyor. Ötesi bize kalmış. Hayatın renklerini biraz da yaşayanlar belirler. Dünyayı cennete de, cehenneme de çevirmek bir noktaya kadar fertlerin elindedir. Kimi, kime şikâyet ediyoruz ki?

Her geçen gün hayat akıp gidiyor avuçlarımızdan. Bu akışı engelleyemiyoruz. Gidenler de geri gelmiyor bir daha. Ellerimiz bomboş kalıyor. Sonra bir hüzün kasırgası sürüklüyor bizi yalçın kayalıklara. Yara bere oluyor hayallerimiz. Bir daha kendimizi toparlamaya zaman kalmıyor.

Dünya üç günlüktür dostum… Dün, bugün, yarın… Dün geçti; yarının geleceği belli değil; öyleyse bugünün kıymetini bil... Akıllı olan böyle düşünür ve dünyasını öylece şekillendirir. Çünkü yaşamın tekrarı yok. Bu filmi geriye almak da mümkün değil. O zaman bin düşün, bir yaşa… Attığın her adım hesaplı olsun. Çünkü bugünlerin hesabının sorulacağı o büyük günde cevap vermek hiç de kolay olmayacaktır.

Hayat hep durağan değildir. Hâlden hâle girer yaşam. Bazen durgun bir deniz gibi sakin, bazen bir kasırga gibi şiddetli, bazen çağlayanlar gibi berrak ve akışkan, bazen baharda açan güller gibi alımlı ve hoş kokuludur. İyi ki de böyledir; yoksa çekilmezdi durağanlık sonsuza kadar... Diri kalmamız için şarttır değişim, gelişim ve hareket… Hareket berekettir; fakat eylemlerimiz hak ve hakikat dairesinin dışına çıkmamak şartıyla…

Hayatı doğup çoğalmak, ölüp yok olmak diye tarif edenler haksızlık ediyorlar kendilerine ve bu eşsiz kâinatın mimarına… Bu kadar sıradan değildir yaşamak. Böyle olsaydı hayvandan farkı olur muydu biz insanların? Hem yok olmak da nereden çıktı? Bakın gönüllerimizin tercümanı Yunus Emre bu hususta ne diyor: "Ölümden ne korkarsın / Korkma ebedî varsın" Allah cümlemize sağlıklı bir ömür, salih ameller ve Emr-i Hak vaki olunca hayırlı bir ölüm nasip etsin. Unutulmamalıdır ki her nefis eninde sonunda ölümü tadacaktır.

M.Nihat Malkoç
mnihatmalkoc@gmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Gülendam Oğuz

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 5.287 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


Kırılmış Ayna Parçaları

Dumanları tütüyor burnumda
Ayrılığın.
Acı fışkırıyor gözlerimden
Tutmuyor elim ayağım
Bin bir parçaya
Bölünmüş ruhum
Karıştırır oldu
Kelimelerin anlamlarını
Beynim.
Özlem inliyor içimde
O kadar çok uzaktasın ki
Sert geçecek karakış belli
Poyraz dökecek
Dallarımdaki yaprakları
Kar taneleri bembeyaz
Doluşacak yatağıma
Donduracak yüreğimi
Gün...
Kayboluyor koca dağın ardında
Ve gece
Karabasan gibi çöküyor ruhuma
Kırılmış ayna parçaları
Batıyor ayaklarıma...

Hatice Bediroğlu

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




İttirsenize şunu yaaa!

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


Alaattin Bender - Sergi

Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar

  Şef Garson : Akın Ceylan

Sizin bir hamster'ınız varsa onun için web sayfası yaparmısınız? Hadi canım demeyin. Tabi ki olur yaparım diyenleriniz de vardır biliyorum. Cevabınız ne olursa olsun http://vivi.exworks.jp/soffy.html kısa yolundaki web sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

illusion yada bizdeki okunuşuyla ilüzyon severmisiniz? Ben bayılırım. Bu teknik sayesinde cisimler ya da olaylar olduğundan farklı bir bakış açısıyla size sunularak görüntüyü farklı algılamanız sağlanır. Bazıları buna sihirbazlık bile diyebiliyor! http://www.grand-illusions.com/ kısa yolunda çok hoş örnekler bulacaksınız.

Birbirinden muhteşem resimlerin bulunduğu harika bir web sayfası. Hatta aslında bir fotoğrafçını seyahat günlüğü de diyebilirsiniz. http://www.drewnoakes.com/gallery/index.jsp Aslında bu web sayfasına girdiğimde ilk olarak sağ üst taraftaki leke ilgimi çekmişti. Sanki az önce kahvesini bitirmiş ve ardında bıraktığı lekeye aldırmadan işine devam eden, işkolik bir adamın çalışma masası gibi göründü gözüme. Hele bir de işin içinde kahve de varsa...

Gözünü bilgisayarından ayıramayanlara özel, günlük gazetelere ulaşabileceğiniz bir web sayfası http://www.gazeteler.com/ Açık söylemek gerekirse biraz abartıp ulusal, yerel, konulu demeden tüm gazeteleri listelerine dahil etmişler. Editörü tebrik ediyorum.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


avast! 4 Antivirus Home Edition [9,84 MB] W9x/2k/XP FREE
http://www.avast.com/eng/download-avast-home.html
Alın size bir tane daha mükemmel bir antivirüs programı. Hem de bedava. Hala bir antivirüs programı edinemediyseniz ya da eski programınızın süresi dolduysa, bunu mutlaka kullanıp deneyin derim. Türkçe olarak yükleyip ömür boyu güncelleyerek kullanabilirsiniz. Benden söylemesi.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20060216.asp
ISSN: 1303-8923
16 Şubat 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com