|
|
|
23 Şubat 2006 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : SANAL(!?) EDEBİYATIN OLANAKLARI (1) |
Merhabalar,
Dün kapı çaldı, kurye gelmiş, aldım. Paketten kalınca bir dergi çıktı, hemen hatırladım. Birkaç ay evvel Trabzon'da yayınlanan bir derginin editöründen çağrı almıştım. Soracağı 5 adet soruya vereceğim cevapları bir soruşturma başlığı altında dergide yayınlayacağını söylüyordu. Tabi kabul etmiştim. Seçtiği belli başlı 21 tane edebiyat sitesi editörüne aynı soruları sormuşlar ve aldıkları cevapları yayınlamışlar. Konu "İnternet ve Edebiyat". Kahve Molası olarak söyleyecek epeyce lafımız olmalı değil mi? Mor Taka dergisine Kahve Molası'na gösterdikleri ilgiden dolayı teşekkür ederim. Sizlerin bu dergiye ulaşmasının biraz güç olduğunu düşünerek, benim verdiğim cevapları bugün ve yarın, 2 bölüm halinde sizlerle paylaşmak istiyorum. Kimbilir belki sizlerin de ekleyeceği şeyler vardır.
...
MT: Elektronik dergi, kültür-sanat portalı ve antolojilerin olanakları nedir?
CÖ: İnternetin hayatımıza girmesinden sonra ortaya çıkan bu kavramlar aslında bir ihtiyacın giderilmesinden başka bir şey değil. Daha fazla okuyucuya, daha hızlı, çok daha ucuza hatta bedava ulaşma şansının değerlendirilmesi diye özetlenebilir. Daha ilk günlerden beri Türkçe içerik konusunda yaşanan eksiklik bu tür sitelerin yaygınlaşmasıyla aşılmaya çalışıldı. Bu da beraberinde kısa ömürlü birçok oluşumu getirdi. Uygun bir isim alan, basit bir portal programı ile bu işe soyundu. Okuyucu epeyce bocaladı başlarda. Ama sonra sağlam temelleri olan her site kendi okuyucusunu oluşturdu. İnternetin olanakları sınırsız. Yer, zaman kavramlarından uzak dilediğiniz an hem yazmaya hem de okumaya erişebiliyor olmanız büyük bir gelişme. Para kazanılmadığı için amatör olarak nitelendirilen her türlü çalışmaya kucak açması da cabası. Böylece insanların sadece kendileri için değil, paylaşmak üzere kaleme aldıkları ve zahmetsizce yayınlayabildikleri edebi eserlerin dolaştığı bir ortam internet.
3 başlığa ayırdığınız siteler aslında işlevleri açısından epeyce farklılar. Antolojiler, adı üstünde, şiir depoları olarak tanımlanabilir. Bugün binlerce şiiri bünyesinde barındıran, kolay aranıp bulunan antoloji siteleri mevcut. Ancak her güzel şeyde olduğu gibi bu antoloji siteleri de, denetimsiz kaldığında, kötüye kullanabilinecek ortamlar. İsimsiz kopyalanan şiirler, ya da bir başka siteden kopyalanıp altına imza atılan şiirler sıkça karşınıza çıkabiliyor. Kontrol mekanizmaları, telif, etik gibi kavramlar sıradan internet kullanıcısına uzak kavramlar olduğundan sorunlar yaşanabiliyor. Kültür-Sanat portalları daha çok varolan sanatı aktaran, kültürel zenginliklerimizi vurgulayan bir nevi haber ve referans siteleri. Sık güncellenebilen siteler hemen ayırt edilebiliyor ve yoğun talep görüyor.
Elektronik Dergi yayıncılığı ise biraz yanlış algılanıyor Türkiye'de. Basılı bir derginin internetteki uzantısı olarak gördüğünüzde hayal kırıklığıyla karşılaşıyorsunuz. Yıldızları hiç barışmayan basılı dergi ile internetin arasındaki buzlar hiçbir zaman çözülmeyeceğinden bu hayal kırıklığı kaçınılmaz. Yayın ortamı olarak sadece interneti kullanan dergiler elektronik dergi olarak tanımlanmalı. Eğer işinin ehli bir editörün elindeyse, sorumlu yayıncılık anlayışıyla çok güzel işler yapmak olası. Örneğin Kahve Molası bunun en iyi örneklerinden. Hatta hergün yenileniyor olması ve eposta olarak abonelerine yollanıyor olması elektronik dergiden çok elektronik gazete diye anılmasını gerektiriyor. Ancak içerik olarak bir dergi gayet tabi. Yazarların kendiliklerinden siteye yazıları eklemesindense editör tarafından düzeltilen, görsel ögelerle zenginleştiren ve dengeli bir biçimde her gün oluşturulan bir elektronik dergi Kahve Molası. Arşiv sitesinde ise yazılara yorum yapılması, okur ve yazarın karşı karşıya gelmesi bu tür sitelerin ve internetin popülerliğini artıran unsurlar.
MT: "İnternette edebiyat olmaz" eleştirisinden "sanal dünyada sanat ne kadar gerçek" sorusuna değin, internet edebiyatının gerçek edebiyat kulvarına katkısı ne oldu?
CÖ: İnternette edebiyat olmaz diyenler bilgisayar ve iletişim teknolojilerine yabancı hatta düşman kişiler olmalı. Her şeyden önce internete sanal denmesine tamamen karşıyım. Sanallık içinde bir "aslında yok"luğu barındırıyor. Oysa İnternet var, sunucular var, sunucularda barınan siteler var ve sitelerdeki içerik, teorik olarak, sonsuza kadar var. Bu varlığa sanal demek, yani bir anlamda yok demek, bence büyük haksızlık. İnterneti sanal dünya olarak görenler aslında kimlik bunalımı çekenler. Ekranın arkasına saklanıp, takma isimlerle var olma çabası içinde olanlar için internet tabiî ki sanal ama ürününü adıyla sanıyla paylaşmak isteyen yazar ve şair için internet olanakları çok geniş bir mecra. Bir şairin yazdığı bir şiiri okutması için bundan 10 yıl önce tek şansı bir dergide yayınlamak ya da kitap basmaktı. Şiir kitaplarının ne kadar ilgi çektiği düşünülürse bunun havanda su dövmekten farklı olmadığı görülebilir. 1000 adet satan bir kitaba "İyi sattı" denilen bir ülkede, her gün onbinlerce göz tarafından görülen bir şiiri nasıl değerlendirmek gerekir, iyi düşünülmeli.
4 senedir Kahve Molası'nda tüm dostlarıma kendi isimleriyle var olmaları gerektiğini aşılamaya çalışıyorum. Çünkü sanatı çekici hale getiren yegâne unsur alkış. Eğer kimliği belirsiz bir esere alkış tutuluyorsa ve eserin gerçek sahibi bundan yararlanamıyorsa sanatın ne anlamı var? "Bunu ben yazdım" demenin zevkini çıkarmanın tek yolu gerçek kimliklerimizle var olmak. O zaman da her şey gerçekten "gerçek" oluyor ve sanallık sadece yanlış bir ifade olarak terminolojide yerini alıyor.
...
Devamı yarına dostlar. Gelin şimdi çok hoş bir flamenko gitara kulak verelim. Armik çalıyor, Cafe Romantico. Bu arada sorayım, Sudoku nasıl gidiyor? Esenkalın
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Yukarı
|
|
Kahveci : Neslihan Güzel YALNIZ DEĞİL MİYİZ? |
|
Bazen sessizlik olur birden, kaplar içini bir sukut, sonu olmayan bir sukut. Ve ardından dalarsın uzaklara, yüreğinin içinde bir burukluk vardır. İçindeki çocuğu incitmiştir birileri.
Yaşadıklarım ne zor diye düşünürsün o an. Canın yanar, için sızlar, kanın donmuştur sanki. Bir karanlık bir sessizlik kaplar içini, büyük bir parça kopuverir kalbinden, sızlar sızlar kalbin durmadan. Parçalar dağılmıştır artık masanın dört bir yanına ve oturduğun sandalyesin ayaklarına.
Sense hala düşünürsün o an. Baş edebilecek miyim? Bu yalnızlıkla diye. Bazen yalnızlık güzel şey aslında, kalmak kendi kendine düşünmek doya doya geçen yıllarını, dününü bugününü derin derin. Sabah vardır birde, bir saat sonra olacak sabah. Sen kurtulacaksın bu yalnızlıktan, yeni güne "Merhaba!" diyecek, yeniden doğacaksın belki. Mutlu olacaksın ya da…
Aslında hepimiz yalnız değil miydik? Bu hayatta. Belki kimine göre bir saatlikti, belki de bir gün ama bana göre sonsuzdu yalnızlık. Doğumdan mezara kadar uzanan, belki çok uzun, kimine göre de çok kısa bir yalnızlık. Ömür dediğimiz törpü, bazılarını çok kısa, bazılarına çok uzun törpüler. Kimi o kadar hızlı yaşar ki hayatını, bir bakarsın yetişmiştir menziline. Kimileri de o kadar yavaş yaşar ki, dolsa sürem diye bakar saatine.
Bu arada etrafımızdaki insanlar da sürekli değişmez mi? Misafirlikleri bitince ya da rollerini tamamlayınca çekip gitmezler mi hayatımızdan sessizce?
Annen vardır daha gözünü açınca, baban da arkasında. Görevini iyi bilir ve tamamlarlar. Kardeşlerin de öyle, zamanı gelince hepsi dağılır bir tarafa. Evlenirsin bir gün mutlu olursun belki ama o da bir gün gelir bırakır gider seni ama mecburi ama keyfi. Çocukların vardır ümitle baktığın. Beni bırakmaz dediğin ama bir gün onların da vakti gelecektir. Onlar da iş evlilik derken düşerler hayatının peşine. Suçlu değiller ama düzen böyle. Çarkın dişlileri acımasızdır çünkü.
Misafirler dağılmıştır etrafımızdan birer birer. Herkes rollerini tamamlamıştır. Tiyatro oyunundan başka bir şey değildir, bu yaşananlar.
Ölüm vardır en sonunda başarı ile oynanması gereken, kimini yalnız karşılayan bir köşede, kimini de yatakta birçok insanın arasında. Aslında oradakiler de misafirdir, sadece görevlerini yerine getirmek için oradadırlar o kadar. Onlar da rollerini oynar, senin gibi.
Mehmet Akif gibi bir usta, bir üstat, büyük insan yalnızlığı o kadar iyi tanımlamış ki, bu metinle de bütünleşiyor sözleri:
BÜTÜN İNSANLIĞI DÖVSEN HAVANDA
ZERRE ZERRE HERKES YİNE YALNIZ.
Böyle bir şairden böyle anlam yüklü kelimeler beklenirdi tabiî ki. Ne kadar açık değil mi?
ZERRE ZERRE HEPİMİZ NE KADAR DA YALNIZIZ ŞU DÜNYADA, HATTA ŞU KÂİNATTA.
Neslihan Güzel
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
Kahveci : Figen Erdeveciler |
ÖKÜZ BURCU ( 1 Ocak- 31 Aralık)
Elementi: Ego --duymadınız mı?
Özelliği: Bencillik
Yönetici gezegeni: Kendi dünyası
Metali: Değerli birşey ama kendisi kadar başka ne değerli olabilir ki?
Uğurlu günü: Egosunu tatmin ettiği , gece ohhh yine birini üzebildim yaşasın dediği bir gün
Uğurlu sayısı: 1 tabii ki, cümle içinde şöyle kullanıyor: ben birim, bir numarayım.
Uğurlu renkleri: Mor tabii. Gözaltlarında oluşturduğu tercihen.
En belirgin özelliği: Arkadaş canlısı gibi görünmek
En büyük ideali: Kendisi bile bilmiyor nasıl yazayım?
En büyük yeteneği: İşine geldiği anda anlayışını kaybetmek, kör olabilmek, sağır olabilmek
En büyük hatası: Öküz burcu insanı hata yapamaz, yapsa da kabul etmez
Öküz burcu insanı yılın herhangi bir gününde doğmuş olabilir. Bu burcun insanları aslında doğum anlarında bildiğimiz diğer burçların etkisinde olurlar, karşınıza bir akrep, bir başak, bir koç, bir yay, bir balık, bir terazi, bir ikizler, bir aslan, bir yengeç, bir boğa, bir oğlak, bir kova gibi çıkabilirler. Bazı insanların 30 yaş civarında burçlarında bir değişim görülür ve öküz burcuna geçerler, kısaca herkes öküz burcu doğmaz, ama bu burcun insanı olma potansiyeli taşır.
Klasik astrolojide yeri olmayan bu burcun insanının, erkeği ve dişisi arasında bir fark yoktur. En belirgin özellikleri, hayatlarının bir döneminde muhakkak bir kazık yemiş olmalarıdır. Diğer insanlar yedikleri kazık yüzünden, ya ne ayıp bize yapılanı başkasına yapmayalım der, ama öküz burcu adayı, bana yapılanın daha fazlasını yapmazsam ben uyuyamam geceleri der, ve bir gün sizinle karşılaşır, çok samimi davranır, arkadaşınız olur, ama ilk fırsatta da size kazık atar.
Öküz burcu ve iş yeri
İş yerinde, kibarcık tavırları, ara sıra gösterdiği kabadayılıkları ile , ablam abicim güzelim şekerim hitapları ile kendine geniş bir çevre edinir. kalpleri çok ama çok kırılmış olduğu için bir zamanlar, sürekli size ve dertlerinize ilgi gösterirler, kanmayınız, aslında sizin üzüntünüzle eğlenen tiplerdir. Onların gösterdiği ilgi tamamen sizin hayatınızı bir trajedi seyrediyormuş gibi seyretmeleridir. Kötü gününüzde ilk yanınızda bulduğunuz bir öküz burcu insanıdır. Sizinle ağlar, sizi teselli eder, ben olsaydım yapamazdım der, ya boşver bunları der, takma kafaya der, ama en iyi gününüzde yanınızda olmaz, sizinle başarınızı mutluluğunuzu kutlamaz, belki şunu diyebilir, çok sevinme bu da geçer.
Öküz burcu ve aile
Aile içinde öküz burcu insanı, ebeveynlerine şu soruyu sordurttur: ya biz ne yaptık da bu çocuk böyle oldu? Eskiden hiç böyle değildi. Tabii aile ne yazık ki bu doğal değişimin farkında değildir, aslında başarılı bir öğrenci olup, hayatını derslerle geçirmiş, başarılı bir iş hayatı yaşayan evlatlarının öküz burcu insanı özellikleri göstermesinin sebebini bilmemektedir. Söyleyeyim, öküz burcu insanları birbirlerine el verir. Bir öküz , kendine uygun olan davranışı yapar, bu davranışa maruz kalan da enfekte olur. Bu yüzden çevremizde öküz burcu popülasyonu artmaktadır.
Öküz burcu ve aşk
Bu burcun insanı aşık olmaz. Kadını da erkeği de büyük ihtimalle ağır bir yara almıştır aşktan. Bu konuda onlara sempati duymanız için, size ilişkilerinde yedikleri kazıkları anlatırlar ve başarırlar. Üzülürsünüz onlar için ve sempati duyarsınız. Sakın aldanmayın, yedikleri kazıklar sonrasında, sizin gibi birine güvenmek yerine, sizi üzmeyi tercih edeceklerdir. Aşık oluyormuş gibi yaparlar, ama o kadar. Onlardan sakın iyi bir söz, içten bir sevgi sözü beklemeyin. Siz söylerseniz de duymuyormuş gibi yaparak , burcunun en belirgin özelliğini ortaya koyacaktır.
Öküz burcu ve cinsellik
Genelde öküz erkeği, kadını tercihen 50-55 kilo arası çeken, kemik ve et yığını olarak görür. Kadınlar onları sevmeli ama aşık olmamalıdır, hoş onlar o kadar cana yakın ve dostça davranırlar ki, öküz erkeği karşısında kadın kendini tutamaz ve aşık olur. Eğer bir öküze aşık olduysanız sakın söylemeyin, hatta hoşlandığınızı bile ima etmeyin. Seni özledim, seni görmek istiyorum, ya sen ne iyisin, gibi cümleler kurmanız, bir öküz erkeğinin bütün algılama, algıladığı idrak edip, cevap verme yeteneğini köreltir. Kısaca duymaz, duyamaz, görmez , göremez, işine gelmez. O güne kadar vay ne akıllı dediğiniz adamın cevap vermekten aciz biri olduğunu farketmeniz acı olabilir. Öküz burcu erkeğini etkilemek için, sadece güzel olunuz, mümkünse yaşlanmayınız. Sadece sevişir.
Öküz burcu kadını da erkeğinden farksız değildir. girdiği ortamda 20-40 yaş arası bütün erkeklere mavi boncuk dağıtır. Bu erkeklerden , giyimi daha şık olan, ağzı laf yapan, arada bir küfredenlerin şansı daha yüksek olacaktır. Öküz burcu kadınını etkilemek için terli vücudunuza parfüm sürünüz, sürekli arabanızdan bahsediniz, ve mümkünse eski kız arkadaşlarınızın ne kadar basit ve seviyesiz olduğundan bahsediniz ki, öküz burcu kadını , hemcinslerine böylesine hakaret edebilen bir erkeği görüp saygıda kusur etmesin. Öküz erkeği gibi, öküz kadını da sadece sevişir.
Öküz burcu çocuğu
Böyle bir şey yoktur. Tüm çocuklar sadece öküz burcu adayı olarak dünyaya gelirler. Yaklaşık bir yetişkin, 30 yaşlarında öküz burcuna geçer. 40 yaşlarında olgunluğa erişmiş burcun insanı, uzun yaşar. Bu burcun insanının sağlam bir bünyesi olur. Bu kadar gamsız kedersiz bir insanın hastalanmaması da doğaldır tabii. İnsanları mutlu ederek mutlu olmayı bilmeyen öküz burcu insanı, hayatta başarılı olabilmek için başka burcun insanlarının başarısızlıklarına ve üzüntülerine ihtiyaç duyar.
Öküz burcunun diğer burçlarla uyumu
Öküz burcu en çok kendi burcuyla anlaşır. Diğer burçtan insanlarla tıpkı aşkta olduğu gibi anlaşıyormuş gibi yapar ve bunu iyi becerir. Öküz burcuyla anlaşabilmenin sırrı, sizin de öküz burcunu taklit etmeye başlamanızdan geçer, o ne yapıyorsa siz de yapın. Hoş genelde biri için birşey yapmayı tamamiyle hayatından çıkarmış bu burcun insanını taklit etmek kolay olacaktır.
Öküz burcu ve 2006
Evet sevgili öküz , 2006 sizin için 2005 kadar eğlenceli geçecek. Yine karşınıza sevimliliğinizle etkileyebileceğiniz birileri çıkacak, sizden hoşlanacaklar, konuşmak isteyecekler. Telefonlarına cevap vermeyin, sakın mesajlarına cevap yazmayın, size yakışan budur. İş yerinde yine çok sevileceksiniz, işinizi bilen tavırlarınızla sizin gibi öküz burcu adayı birçok genci derinden üzeceksiniz --pardon etkileyeceksiniz--, aile içinde yine çok bilmeseniz de ahkam kesebileceğiniz zamanlarınız olacak.
fixastroloji yayınları,
fixastrolog fix, 2006
gelecek yayın: kelebek burcu
Figen Erdeveciler
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
|
Kahveci : M.Nihat Malkoç KELİMELERİN DÜNYASI |
|
Anlamlı ses veya ses birliğine “kelime” ; insanların birbirleriyle anlaşmasını sağlayan vasıtaya da “dil” diyoruz. Dili meydana getiren kelimelerdir. Bugün dünyada binlerle ifade edilebilecek sayıda lisan vardır.
Dil de tıpkı insanlar gibi canlıdır. Fakat bu biyolojik bir canlılık değildir şüphesiz. Buna sosyal canlılık diyebiliriz. Bazı kelimeler zamanla eskiyerek, dilin dışına itilir. Onların yerini yenileri alır. Bu bir silsile hâlinde devam eder.
Dil sosyal bir varlıktır. Çocuklar dili taklit yoluyla öğrenirler. Bu durum zamanla şuurlu bir vaziyet alır. Toplumun fertleri dil sayesinde kaynaşır.
Milleti meydana getiren soyut öğelerden oluşan dil, birlik ve beraberliğimizin teminatıdır. Büyük şâir Yahya Kemal bu hususta şöyle
söylüyor:
“…Bizi ezelden ebede kadar bir millet hâlinde koruyan, birbirimize bağlayan bu Türkçe’dir, bu bağ öyle sağlam bir bağdır ki vatanın hudutları koptuğu zaman bile kopmaz, hudutlar aşırı yine bizi birbirimize bağlar. Türkçe’nin çekilmediği yerler vatandır; ancak çekildiği yerler vatanlıktan çıkar, vatanın kendi gövde ve ruhu Türkçe’dir….”
Dil uzun yılların ürünüdür. Onun da kendine göre kanunları ve kısımları vardır. Dilin seslerini fonetik(ses bilgisi), kelimelerin yapısını morfoloji(kelime bilgisi), söz dizimini sentaks(cümle bilgisi), anlam özelliklerini semantik(anlam bilgisi), kelimelerin kökenini etimoloji (kök bilgisi) inceler.
Dünyada kendi kendine yetebilen ve hiçbir dilden etkilenmeyen bir lisan gösteremezsiniz. Etkileşim kaçınılmazdır. Dil bir nehir misali geçtiği her yerden bazı unsurları bünyesine dahil eder. Bu hususta ne bağnazlık, ne de aşırı gevşeklik sağlıklı bir tutumdur. Dil birliği hayatî bir meseledir.
Millî ve manevî değerlerimizi yaşatan ve günümüze aktarılmasını sağlayan dil müessesesini itinayla muhafaza etmeliyiz. Aksi takdirde çözülme başlar.
Büyük sosyolog Ziya Gökalp bu hususu bir dörtlükte âvâm(halk) lisanıyla şöyle dile getirmiştir:
“Türklüğün vicdanı bir
Dini bir, vatanı bir,
Fakat hepsi ayrılır
Olmazsa lisanı bir.”
Dilin kurallarını ele alan bilime “gramer” adını veriyoruz. Türkçe’nin grameri, maalesef sağlam bir zemine oturtulmamıştır. Hele hele imlâ(yazım) ve noktalama mevzularında ciddi meseleler mevcuttur. Bugüne kadar on-on beş tane, birbirinden az çok farklı imlâ kılavuzu yayınlanmıştır. Bu durum meselenin vahametini göstermek için kâfidir herhalde.
Yıllardan beri, sorumsuzca dilimize kattığımız yabancı kelimelerle, pırıl pırıl olan Türkçemizi yozlaştırmışız. Dilimizi iyice içinden çıkılmaz hâle getirdikten sonra aklımız başımıza gelmiş; eteklerimiz tutuşmuş. Bu sefer de başlamışız özleştirme çalışmalarına. Bunu da elimize yüzümüze bulaştırmışız.
Mehmet Kaplan Hoca’nın dil konusundaki şu ifadeleri genç yaşlı herkesi düşündürmelidir:
“Kırk iki yıldır üniversitede hocalık yapıyorum. Her yıl üniversiteye gelen öğrencilerin lügat hazinesinin gittikçe fakirleştiğini göِrüyorum.
Kendi atalarının dilini bilmedikleri için onlar, bizim için son derece kıymetli eserleri okumaktan mahrum kalıyorlar. Yeni yetişen nesiller bu yüzden kendi kültür değerlerine karşı yabancılaşıyorlar. Bugün Türkiye’de profesörِler arasında bile millî kültür kaynaklarına gidebilenlerin sayısı parmakla gösterilecek kadar azdır.
Millî kültürlerine bu kadar yabancı kalan aydınların kendi milletlerinin tarihini, dilini, dinini, edebiyatını,örf ve âdetini anlaması, doğru olarak değerlendirmesi ve onlardan faydalanarak milletinin hoşuna gidecek yeni eserler meydana getirmesi mümkün müdür? Ben buna imkân göِremiyorum. Benim yıllardan beri dil ve kültür konuları üzerinde ısrarla durmamın sebebi budur."
Dil hususunda yapmamız gereken öncelikli iş Arapça ve Farsça zarfları; “-hâne; -kâr, -dâr” ekleriyle yapılan isim ve sıfatları, vesika ve mekân isimlerini Türkçeleştirmekti. Kelimeleri tamamen değiştirmektense onarmak daha sağlıklı bir yoldu. Oysa biz kelimeleri hâkiki mecralarından çıkardık.
Onların huzurlu dünyalarını zindana çevirdik. O muhteşem sarayları bir anda tarumar ettik. Bu utanç yeter bizlere. Sözlerimi Batılı düşünürlerin dil üzerine söyledikleri güzel sözlerle tamamlamak istiyorum:
“Kelimeler değil, onları konuşan ağızlar önemlidir.”( Baroccıo) “Kelimeler, fikirleri asmaya yarayan çengellerdir.” (F. Knebel) “Kelimelerin kuvvetini anlamadan, insanların kuvvetini anlayamazsınız.”
(Konfüçyüs)
“Söylemesi en kısa olan iki kelime vardır ki en ziyade tetkike ihtiyaç
gösterir: Evet ve hayır.” (Pythagoras)
M.Nihat Malkoç mnihatmalkoc@gmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
FENER
Güneş açmış kendi kendine dans ediyor, havada ince bulutlar uçuşuyor, dolaşmaya çıkmış genç aşıklar gibi, yüzlerinde ince bir tebessüm; güneş açmış ağaçlar, denizler, çimler, kumlar, topraklar baka kalmış güzelliğine.Isıt ısıt beni de yak dercesine haykırıyorlar...
Ağaçların kimi sarı, kimi kızıl sarı rengini almış, yapraklarına sarılmış sıkıca düşmesin diye diretir durur,düşenler yerlerde toprağın kahverengiliğini örtmüş uçuşuyor heryerde, bir o yana bir bu yana, rüzgar hafif esiyor yapraklar üzerinde benim esirimsin dercesine, deniz bir kükrüyor bir susuyor kükredikçe vuruyor kayalara hırsını almak için acımazsızca, yaban ördekleri salmış kendilerini denizin çalkantılı haline aynı salıncaktaki bebek gibi, yüksek tepelerde bir fener yıllarca izlemiş bu hali kendi yalnızlığında, geceler geceleri gündüzler gündüzleri kovalamış bıkmamış bu güzelliğe bakmaktan, bölgenin efendisi gecelerin ve gündüzlerin hakimi fener aydınlatmış her zaman etrafını ve bir gün kendi yalnızlığında tüm ışıkları sönmüş aniden.
İnsanoğlu bu işte acımasız. Şimdilerde sessiz ve mağrur yalnız başına ışıksız tek başına ağlayarak bakıyor denize, kuma, ağaçlara, toprağa , yaban ördeklerine bu yılların FENER'i Şile'den Karadenize..
Denizcilere ve yöre halkına senelerce yol gösteren, etrafını aydınlatan şilenin temsili olmuş yılların yorgun feneri, aynı yaşlı insanoğlu gibi terkedilmiştir.
Not: Şiledeki deniz feneri yıllar önce Şili için sipariş verilmiş ve o ülkeye gönderilirken , geminin Karadenizde zor durumda kalmasından dolayı şimdiki ismi ile Şile'ye gelmiş ve o günden bugüne yerinde durmaktadır. Bu bilgi Şile'de yaşıyan bir vatandaştan alınmıştır.
Yücel Haksal
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
Fotoğraf : Mehmet Hamurkaroğlu Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir, dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz. <#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 5.287 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
İnsanlık Kurşun Yemiş...
Göz-e Göz değmiş
Ten-e ter değmiş
Kin-e fer değmiş
Öze Köz değmiş.....
Neyleyim?
İnsanlık Kurşun Yemiş.....
Özlem Gökdem
Yukarı
|
Sudoku #5
Çözüm: Sudoku #4 SUDOKU bir mantık bulmacası. "Suji wa dokushinsha ni kagiru" nın kısaltılmış hali, "Sadece tek sayıya izin var." diye tercüme edilebilir.
Kuralı çok basit. Her boş kareyi 1'den 9'a kadar bir rakamla doldurmak zorundasınız. Ama karelere yazılacak rakamları öyle ayarlayacaksınız ki, her satırda, her sütunda ve 3 x 3 kareden oluşan her blokta 1'den 9'a kadar bütün rakamları kullanacaksınız.
Kolay gelsin.
Yukarı
|
Çizen: Serdar Kıcıklar Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir, dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Havalar yavaş yavaş ısınmaya, kanı kaynayanların adrenalin miktarı artmaya başladı. Büyüklerimizin söylediği gibi Mart önceden sıcakları gösterip, ince ve dikkatsiz giyinenleri çarpmaya ve hasta etmeye başlayacak. Önleminizi alsanız bile soğuk algınlığı ve kırıklıkla başı belada olanlara http://www.gecmisolsun.net/ kısayolunu tavsiye ediyor, geçmiş olsun diyorum.
Madem açık havada dolaşmak soğuk algınlığı açısından bu kadar riskli, öyleyse biz de biraz kültr yapalım diyenlere öncelikle tiyatroları tavsiye ediyoruz. Sanatçının emeğini, canlı performans kıvamında, hem de hissederek seyredebileceğiniz sayılı yerlerdendir tiyatro. http://www.sehirtiyatrolari.com kısayolundan İstanbul Şehir tiyatrolarının oyun ve sahne bilgilerine ulaşabilirsiniz.
Diyelim ki İstanbul dışındasınız veya farklı tiyatro alternatifleri arıyorsunuz. Öyleyse size Devlet tiyatrolarının hem oyunları takip edebileceğiniz, hem de online bilet alabileceğiniz http://www.devtiyatro.gov.tr web sayfasını tavsiye ediyorum.
Tabi ki bir de tiyatro meraklılarının arşivlerinde bulunması gereken bir web sayfası http://www.tiyatrokeyfi.com Popüler oyun tiradlarını bulacağınız tiradlar kısmını meraklılarına tavsiye ediyorum.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
Spy Sweeper 4.7.9 [8,52 MB] W9x/2k/XP Deneme - 29.95$
http://www.webroot.com/consumer/products/spysweeper/latestv.html
Eğer salim kafayla internette dolaşmak, girdiğiniz sitelerin sizi taciz etmesini önlemek istiyorsanız mutlaka bu programdan edinin. Denediğim pek çok programdan sonra bunda karar kıldığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Deneme sürümünü kullandıktan sonra paraya kıyıp tam sürümünü satın almanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Haydi iyi traşlarr:-))
Yukarı
|
|
|
|
|
|