Anneler Gününüz Kutlu Olsun



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 983

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 12 Mayıs 2006 - Fincanın İçindekiler


 

 Editör'den : Anneler Gününüz Kutlu Olsun


1. Kahve Molası Öykü Yarışması - Detaylar için tıklayın.
Merhabalar,

Bugün fazla şey söylemeyeceğim. Anneme, annelerimize sevgilerimi yollamakla yetineceğim. Herşeyin en güzeline layık annelerimize minnet dolu sevgiler...

" ANAM'A

Dokuz ay koynunda gezdirdi beni
Ne cefalar çekti ne etti Anam
Acı tatlı zahmetime katlandı
Uçurdu yuvadan yürüttü Anam

Anaların hakkı kolay ödenmez
Analara ne yakışmaz ne denmez
Kan uykudan gece kalkar gücenmez
Emzirdi salladı uyuttu Anam

Doğurdu beni Sivas ilinde
Sivralan Köyünde tarla yolunda
Azığı sırtında orak elinde
Taşlı tarlalarda avuttu Anam

Ben yürürdüm Anam bakar gülerdi
Huysuzluk edersem kalkar döverdi
Hemen kucaklayıp okşar severdi
Çirkin huylarımı soyuttu Anam

Çocuğudum Anam bana ders verdi
Okumamı çalışmamı ön gördü
Milletine bağlı ol da dur derdi
Vatan sevgisini giyitti Anam

Tükenmez borcum var Anama benim
Onun varlığından oldu bedenim
Kimi köylü kızı kimisi hanım
Ta ezel tarihte kayıtlı Anam

Veysel der kopar mı Analar bağı
Analar doğurmuş ağayı beyi
İşte budur sözlerimin gerçeği
Okuttu oğretti büyüttü Anam

Aşık Veysel ŞATIROĞLU "


Ajda Pekkan'ın en güzel şarkılarından birini, Ağlama Anne'mi de onlara armağan ediyor ve hepinize sevdiklerinizle birlikte güzel bir hafta sonu diliyorum, esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

Cumhur Aydın

 Önce İnsan : Cumhur Aydın


  İthaka

Gününü saatini hatırlayamam elbet. Çok zaman olmuş. 1489 yılının Nisanında Kayseri Ağırnas'ta doğmuşum.

Nerede, kimlerin evladı olarak ilk nefesi alacağınızı bilebilir misiniz?

Çocukluğumdan hatırlayabildiklerim ansiklopedi sayfalarının ilgisini çekmez. Babamın el sanatı ustalığından; doğuştan, onun yanındaki yıllarımdan neler geçmiştir bana? İstanbul'u ilk gördüğümde yirmi üç yaşındaydım. Beni asker olarak seçtiler, baba ocağından ayrıldım. Yavuz Sultan Selim'in yeniçerisi oldum. Savaşlara hazırlandım günler boyu.

Yaşam sizin ellerinizde midir? Açılacak ilk kapılar, yürüyeceğiniz ilk sokaklar sizin tercihleriniz midir?

Mısır'da, İran'da, Belgrad ve Rodos'ta savaşacağımı, Mohaç Savaşında, Tebriz ve Bağdat seferlerinde yer alacağımı önceden düşünmüş müydüm? Bu son seferde ve Kanuni Sultan Süleyman'ın sonraki seferlerinde kalyonların içine toplar yerleştirdim, nehirlere köprüler kurdum.

Yıllar içinde ortaya çıkan becerileriniz, hissettikleriniz; doğuşunuzla miras kalan, çocukluğunuzdan biraz da kendiliğinden biriktirilenler değil midir?

Hayat çıraklığından öğrenilenler...

47 yaşındaydım, savaş meydanlarından mimarbaşılığa terfi ettiğimde. Meriç'i geçtiğiniz köprüyü, Silivri'deki ve elbet Halep'teki külliyeleri bu yıllarda tasarladım, ortaya çıkışlarını yönettim. Hürrem Sultan'a Haseki Külliyesini, Manisa'da ölen Şehzade Mehmet için Şehzadebaşı Camiini dört yılda tamamladım. Çırak mimarlığımın eserleridir bunlar.

Bugün yaşam ellerinizle yoğrulmaktadır. Yarın...

Beni huzuruna çağırdıklarında, onu ilk gördüğümde...

Onu ilk gördüğümde. Hatta isteği üzerine, onun adına Üsküdar'daki Camii ve Külliyeyi planlayıp bitirdiğimde. Evlenip çocuklarım olduğunda elli yaşlarımda. Yedi yılda Süleymaniye'yi ortaya çıkardığımda, onlarca yılda ardımda benim göz nurumu, emeğimi, imzamı bıraktığım onca cami, mescit, medrese, darüşşifa, hamam, köprü ve sarayda. Seksen yaşımda Edirne'de Selimiye'yi yarattığımda.

Onun peşindeydim artık. "İthaka"mın peşindeydim...

Olmayacak düşlerimin. Meraklarımın. Duygularımın. Hissettiklerimin. Onun peşindeydim. Kavuşulamamanın.

İmkansızın peşinde...

Onun için Topkapının debdebesinden uzakları seçtim. Surların aşıldığı, olmazın oldurulduğu köşeyi Onun için buldum. Onun sadeliğini, hissettiklerimizin yüceliğini, ellerimizin birbirine dokunmamış oluşunu, dokunamayacak oluşunun burukluğunu, kavuşamayacağımızın hüznünü...

O boynu bükük tek minarede, sadelikte, sessizlikte, alçakgönüllülükte bulacaksınız...

Süleymaniye'yi. Selimiye'yi. Kubbeyi. Mimariyi. Yalnız İstanbul'dan değil, Anadolunun her köşesinden bugüne ulaşan bütün bu eserlerin size taşıdığı merakları, bütün keşiflerin izlerini ise...

'Benim yolculuğumda' bulacaksınız.

Hayat yolculuğumda değil yalnız...

"İthaka"ya olan yolculuğumda....

" ....
Hiç aklından çıkarma İthaka'yı,
Oraya varmak senin başlıca yazgın.
Ama yolculuğu tez bitirmeye sakın.
Varsın yıllarca sürsün, daha iyi;
Sonunda kocamış biri olarak demir at adana,
Yol boyunca kazandığın bunca şeylerle zengin,
İthaka'nın sana zenginlik vermesini ummadan.
Sana bu güzel yolculuğu verdi İthaka.
O olmasa, yola hiç çıkmayacaktın.
Ama sana verecek bir şeyi yok bundan başka.

Onu yoksul buluyorsan, aldanmış sanma kendini.
Geçtiğin bunca deneyden sonra öyle bilgeleştin ki,
Artık elbet biliyorsundur ve anlama geldiğini İthakaların."
(*)

Biliyor musun ne anlama geldiğini İthakaların? Senin ithakanın?

Cumhur

(*) İthaka, Konstantin Kavafis, Çev: Cevat Çapan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Faik Murat Müftüler

 MuratHoca : Faik Murat Müftüler


  Bir Kadın Düşledim

Bir kadın düşledim…
• Ben nasıl bir adam olursam olayım beni gönülden sevsin. Ona layık olmaya çalışmasam ve olamasam da…

• Sadece ölümüme ve ölümcül acılarıma değil her derdime ağlasın, içi yansın.

• Verdiğim bir sevgiyi, bin katıyla yanıtlasın.

Bir kadın düşledim…
• Gün gelip vefasızlık ettiğimde benim için yaptıklarını başıma kakmasın.

• Beni herkesten ve her şeyden kıskansın.

• Benim mutluluğum ve sağlığım için kendi hayatını hiçe saysın

Bir kadın düşledim…
• Benim adıma düşünsün, sorgulasın; en büyük mutluluklarımda bile incinebileceğim nedenler arayıp beni korumaya çalışsın.

• Sesimin tınısındaki minicik bir titremeden derdimi anlasın; kendine dert yapsın.

• Yaşamındaki hiçbir şeye benden fazla değer vermesin

Bir kadın düşledim…
• Bana baktığını fark ettiğimde, gözlerinde - her şeye rağmen ve hep ve her zaman- benimle gurur duyduğunu okuyayım.

• Bana olan aşkını gizlemediğini, aşkına karşılık beklemediğini bileyim.

• Karşılıksız aşkını onursuzluk olarak görmediğini de bileyim.

Okurlar der ki: "Yazar! 'Düşledim' diyerek isabet buyurmuşsun. Öyle kadını zor bulursun"

Yazar der ki: "O kadın var. Şükür ki hayatta. Allah uzun ömürler versin. Bir çok dostum ona 'Teyze' dese de ben otuz sekiz yıldır inatla 'Anne' demeye devam ediyorum"

Kadın milleti işte. Kocasına kızar "Hep annen hep annen! Bıktım artık!" diye söylenerek…
Boş verin hanımlar; söylenmeye gerek yok. Yukarıdaki maddelerde saydığım gibi olun, adam milleti kurban olsun yolunuza. Yok olamıyor musunuz? Zor mu geliyor? O zaman havanızı alırsınız. Ömrünüzün sonuna dek hep ikinci kadın olarak kalırsınız. :o)

Faik Murat Müftüler
murathodja@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
6 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Seyfullah Çalışkan

 Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


  İZMİR'DE MAYIS, BİRAZ İMBAT, BİRAZ MASAL

Aşk diyorum, sevda var ya hani size hiç uğrar mıydı? Ayda, yılda bir falan diyorum. Bana pek gelmezdi. Belki de ben evde yokken gelmiştir. Kapıyı çalmış ama sesini duyuramayınca gitmiştir. Yok, yok gelmemiştir. Bahar dallara tünediğinde, şimdi zamanıdır deyip kulağım kapıda beklerdim çünkü. Bahar gelip geçer ama o gelmezdi… Hiç gelmedi, bana uğramadı demek, nankörlük etmek istemiyorum. Yine de aşk bana başkalarından daha az zaman ayırdı. Biliyorum…

Birini çok iyi hatırlıyorum. Tam iki ayağım bir pabuca girmişken, başımı kaşıyacak vaktim yokken gelmişti. On dokuz yaşıma girmeyi, büyümeyi, biraz daha adamdan sayılmayı bekliyordum. O gün üniversite sınavına girmiştim. Aşk meşk aklımın ucundan bile geçmiyordu. Canım burnumdayken gelip yanımda fazla kalmadan çekip gitti. Gözüm bir şey görecek durumda değildi. Ben de zaten onun uğradığını birkaç gün sonra anlayabildim.

Mayıs güneşi tam Karataş Kız Lisesi üzerine dikildiğinde sınavdan çıkıp otobüs durağına yürüyordum. Bir yandan sınav bittiği için seviniyordum. Öte yandan aklımda kıl payı kaçırdığım, ah vah ettiğim sorular vardı. Gömleğimin cebinden bir sigara çıkarıp yakmıştım. Konak zaten bir kaç adımlık yerdi. Yürüsem on, on beş dakikaya kalmadan varacaktım. Önce otobüse binip binmemekte kararsız kalmıştım. Sonra da sigaramın keyfini çıkarmak için otobüslerin gelip gitmesine aldırmamıştım.

Kafam bin bir şeyle dolu gelip geçene kayıtsızca bakarken biri çıka geldi. Ateşim olup olup olmadığını sordu. Keyfim yerinde olsa "İstersen kendin bak. Elini uzat alnıma, merakını sula."derdim Yüzüne bile bakmadan kibritimi çıkarıp çaktım. Diğer elimle kuytulayarak sigarasını yaktım. Sigarasını yakmaz, yüzüne bakmaz olaydım. İnsan bir perinin sigarasını böyle kayıtsız, otomatiğe bağlanmış hareketlerle yakar mı? Yüzüne bakınca sınav, sorular, otobüsler, insanlar ve tepemizde dikilen güneş birden siliniverdi. Koca İzmir de bir o peri, bir de ben kaldım. Deniz çekildi, körfez kurudu, çamurun üzerinde kalıp çırpınan küçük bir balık oldum.

Onun gözlerinde kaybolduğumda birisi bana kibrit için teşekkür ediyordu. Duyuyordum ama "Önemli değil, bir şey değil." bile diyemiyordum. Orta boylu, uzun saçları kendi haline salınmış, kumral, beyaz tenli dal gibi bir kızdı. O güne kadar duyduğum bütün şarkılardan, baktığım bütün resimlerden, okuduğum tüm şiirlerden daha güzeldi. Gözleri mavi veya yeşil değildi. Biraz mavi, biraz yeşil biraz da kestaneydi. Sesi çalılar arasından öten bir sakanın sabah şarkısına benziyordu. O çok ama çok güzeldi ve ölsem, gebersem bile bana ilgi göstermezdi. Onu kendimle yan yana düşünmek bile istemedim.

Benim gibi o otobüs durağının gerisinde duvarın yanında bekliyordu. Belki de gideceği yere yarım saatte bir saatte bir otobüs geçiyordur diye düşündüm. Sonra durduğu duvarın önünden bana doğru bir adım atarak su gibi duru bir sesle "Nereye gidiyorsun."dedi. "Konağa gideceğim ama acelem yok. Sınavdan çıktım oyalanıyorum." diyebildim. Sadece konuşmayı sürdürmek için "Sen nereye peki."dedim. Ben Karışakaya'ya geçmeliyim ama hiç canım istemiyor."dedi. "Gitmeyin o zaman, hatta hiçbir yere gitmeyelim."deyip espri yapmaya çalıştım. Söylediğim söz caddeden geçen otomobillerin motor gürültüsünde eriyip gitti. Kızı gülümsetmeye bile yetmedi.

Hava bu gün amma da sıcak faslından başlayarak tereden tepeden konuşmaya başladık. Adı Pervin di. Ben okulumu değiştirmek için sınava girmiş bir öğrenciydim. Pervin de Hatay'daki mimarlık bürolarının birinde teknik ressamlık benzeri benim ne olduğunu tam olarak anlayamadığım bir işte çalışıyordu. Sırtımızı duvara dayayıp gelen geçen otobüsleri aldırmadan yarım saatten biraz fazla lafladık. Orada, Mayıs ortalarının o sıcak gününde zaten daha fazla kalmak imkânsızdı. Ben artık otobüse binmeyi düşünmeye başladığımda oda konak otobüsüne binmeye karar verdi. Birlikte otobüse bindik. Otobüs konağa varmasın, yolda bozulup kalsın, kızla sohbeti birkaç dakika daha uzatayım diye can atıyordum. Biraz sonra herkes başka bir yöne gidecek ve her şey bitecekti. Bütün cesaretimi toplayıp zamanı olup olmadığını, birlikte bir yerlerde oturup biraz sohbet etmeye uygun olup olmadığını sordum. "İyice geç olmadan, hava kararmadan gitsem de olur." deyince dünyalar benim oldu. Biz o gün birbirimizi bırakmak istemiyorduk. Zaman ilerledikçe kızında bunu istediğini rahatlıkla hissedebiliyordum.

Aşk diyorum, sevda hani size daha önce hiç uğramış mıydı? Bana geldiğinde fazla uzun kalmazdı. Nefes nefese gelir, bir bardak soğuk su içip biraz soluklandığında yine giderdi. Eminim ki; size geldiğinde günlerce kalırdı. Sizi benden daha çok sever, kayırırdı… Bana hep yabancıymışım gibi davranırdı. Bir türlü gönlünü almayı, onu uzun uzun yüreğimde misafir etmeyi başaramazdım. Onun hep benden daha çok sevdiği oğulları, kızları vardı. Bana sürekli evlatlık muamelesi yapardı. Evet, haksızlık etmeyeyim. Ama aşk bana ayda yılda bir kez uğrayıp, sonra da kaçar gibi ardına bile bakmadan giderdi.

Pervin'i anlatmaya cümleler cılız, anlamlar çaresiz kalıyordu. Su gibi, ateş gibi, İzmir gibi bir kızdı. Konakta imbat saçlarını yaladığında, boynunu öptüğünde ürpermiştim. Bakmaya kıyamayacak kadar güzel demenin gerçek anlamını o gün öğrendim. Azıcık güneş değse yanakları pembeleşirdi. Azıcık utanınca da öyle… Mavi çiçekli viskon kumaştan bir bluz ve palmiye desenli uzun pamuklu bir eteği vardı. Her adımda palmiyeler rüzgârda dalgalanır, mavi çiçekler sokaklara gülerlerdi. Görür görmez âşık oludum palavralarına kendimi bile inandıramazdım ama bu kız beni çok kötü çarpmıştı.

Bu kadar güzel bir kızın bana ilgi göstermesini de kavrayamıyordum. Hatta duvara dayanıp konuşmaya başladığımız ilk dakikalarda her cümlede, her saniyede acaba bu işin içinden nasıl bir çapanoğlu çıkacak diye düşünüyordum. Kız bana ilgi göstererek, benimle konuşarak başka birini kıskandırıyor olabilir miydi? Kıskanç bir sevgiliden iki ton sopa yeme ihtimalim ne kadardı? Dakikalar ilerledikçe kuşkularım ve kaygılarım yerini müthiş keyifli bir öğle üzerine bıraktı.

Konaktan şehre doğru ilerleyerek önce Çankaya, sonra Basmane ve Kültür Park'a yürüdük. Başka bir gün olsaydı mutlaka Kemeraltın'nın capcanlı sokaklarını geçip Kızlar Ağası Hanının yanındaki çay bahçesine otururduk. Ağaçların ve tentelerin gölgelediği Menekşe çay bahçesinde konudan konuya atlayarak binlerce şey konuştuk. Bu gün konuştuklarımızın tek kelimesini bile anımsamıyorum. Eğer o gün her zaman orada dolaşan şip şakçı biri habersizce bizim resmimizi çekseydi, fotoğrafta konuşan bir kız ve ağzını iki karış açıp bakışlarını kızın yüzüne hayranlıkla kilitlemiş, ayran budalası gibi nefes bile almadan bakan bir erkeğin görüntüsü olacaktı. Zaman su gibi akıp geçti. Pervin "Ben artık kalkayım. Şimdiden biraz geç bile kaldım." dedi ve bütün sihri bozuverdi.

Ben de Manisa'ya dönecektim ama bunun hiç önemi yoktu. Gecenin yarısına kadar İstanbul otobüsleriyle hiç sıkıntısız Manisa'ya geçebilirdim. Kalktık, birlikte fuarın Montrö kapısından çıktık. Bana zaman ayırdığı ve sohbet için ona teşekkür ettim. O da güzel bir gün geçirdiğini söyleyip bana teşekkür etti. El sıkışarak birbirimize iyi akşamlar diledik ve ikimizde kaldırımlardaki ağaçların ve insanların arasında kaybolduk. Birkaç geri dönüp baktım ama onu çok çabuk kaybettim.

O günden sadece Hatay'da otobüse bindiğimiz durağın karşısındaki kaldırımdan ileri yürürsem onu bilmem ne adındaki büroda bulabileceğim bilgisi kalmıştı. Ertesi gün okula dönüp final sınavlarıyla mücadele etmek zorundaydım. Birkaç ay İzmir'e dönemedim. Döndüğümde onu gidip bilmem ne mimarlık bürosundan soramadım. Niçin arıyorsun diye sormalarından korkuyordum. Aylar sonra birkaç kez onunla karşılaştığımız caddeye gittim. Sormak aramak yerine sokakta tesadüfmüş gibi karşılaşmayı düşleyerek dolaştım. Fakat Pervin'le hiç karşılaşamadım. Yıllar geçti hala o semte yolum düştüğünde, fuara gittiğimde Pervin'i hatırlarım.

Aşk diyorum, sevda hani daha önce size hiç uğramış mıydı? Bana hata, kaza sanki yanılmış gibi çıkıp gelirdi. En olmayacak zamanda gelip aklımı darmadağın eder, sonra da bir şey olmamış gibi nanik yapıp giderdi. İzmir'e akşam çökerken kirazlar imbatın salıncağında kızarır, yasemin kokuları sokakları kuşatırdı. Ben ürkek, şaşkın ve darmadağın garaja giderdim. Nankörlük etmek istemem ama aşk size uğradığında uzun uzun kalır, bende ise ateş almaya gelmiş gibi aceleci davranırdı.

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Ebru Özörtbaş


ANNELER GÜNÜ

Bu sıkıntıyı nasıl atacağım, bu ateşi nasıl söndüreceğim,bilmiyorum! Sanki boğuluyorum, düşünemiyorum. Bak şimdi sizin şarkınız başladı; "Samanyolu" ilk duyduğumda ne çok ağlamıştım. Daha doğrusu bütün gözyaşlarımı içime akıtmıştım. Çünkü bana öyle bir ortamda, gece aileyle beraber gazinoda , müzik dinlerken söylemiştin.

Sensiz her şey çok zor olacak Annem. Öğütlerine kızsam da, itiraz etsem de, hiç aksini yapmadım. Şimdi kim bana "gogom, canoş " diyecek. Ne kadar yalnızım bir bilsen. Seni ne kadar özlüyorum. İnanmıyorum da. Orada, bir yerlerde beni beklediğini biliyorum. "Ne zaman geleceksin, yarın gitsen olmaz mı?" sözlerin hep kulaklarımda. Keşke hep yanında olsaydım. Ama hiç inanmıyordum böyle bir şey olacağına, aklım söylese bile kalbim inanmıyordu. Ama bak oldu işte! SEN YOKSUN. Ve ben TEK BAŞINAYIM.

Seninle yaşadığım güzellikleri hatırlamak istiyorum. Beynim sıfırlanmış gibi. Hiç iyi bir şey gelmiyor aklıma. Hep kötü anılar, gözyaşları, acılar, ağrılar… En büyük ümidim senin orada bir kuş misali hafif ve huzurlu olman. Bilirsin, dünyadaki tek varlığım, her şeyim, bunları anlatmaya kelimeler yetmez, biricik sevgilimdin sen. Ne çok kızardın bana, yapışma, bu kadar öpme diye. Ama ben öperdim, öperdim. Ohhhh doyamazdım sana. Ah şimdi olsan bir kerecik sarılsam sana "Annem" desem, "Annem kuzum demedin" desem. Bacaklarını ovsam ayaklarını kaşısam. HAYIR, hayır son bir seneyi istemiyorum. Sen çok acı çektin. Tekrar aynı şeyleri yaşayarak, seninle olmak değil isteğim. Seni arkadaşına, kuaförüne ya da bir gece yemeğe giderken görmek. O güzel, o asil halinle. Ne mutlu sana. Herkes hayrandı sana biliyor musun; seni uğurlarken bile insanlar senin mükemmelliğinden, güzelliğinden,insanlığından bahsediyorlardı. O hüznün, o acının içinde mutluluk, hayır hayır, belkide gurur duydum. Herkes bu kadar güzel bir anneye sahip olamazdı diye. Sen bir taneydin, benim bir tanemdin. Seni çok özledim. Özledim! Özledim! Özledim!

Ne yapacağım ben şimdi? Hiç bir şeyin tadı yok. Her şey o kadar boş geliyor ki. Eskiden beri düşünürdüm; zaman zaman daha doğrusu sen hastalanınca. Sana bir şey olursa ben ne yaparım diye. İşte ne yapıyorum. Hiç kocaman bir HİÇ. Saçma sapan ,bomboş dolaşıyorum ortalıkta. Her gece kandilini yakıyorum.Temiz ve düzenli olmak için elimden gelen çabayı gösteriyorum. Gözün arkada kalmasın. Sen varken kızdığın her şeyi, şimdi doğru yapıyorum. O zamanlarda sen vardın tabii.

Yarın Anneler Günü annem. Keşke hep uyusam. Onu da beceremiyorum. Geceleri bile uyuyamıyorum artık. Çevremdekiler; teyzemler, arkadaşlarım, dostlarım var, ama olmuyor işte. YALNIZIM. Bu boşluğu biliyorum kimse dolduramaz.

SENİ ÇOK SEVİYORUM. ANNELER GÜNÜN KUTLU olsun. Sen dünyanın en güzel annesisin. Sen benim her şeyimsin. Canım, birtanem,…

Nerdesin?........

Ebru Özörtbaş


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Ömer Akşahan

 ÖNSÖZ : Ömer Akşahan


  Aforizmalar 9

108.
Süvarisiydi şiirin. İyi tımar edilmemiş ve koşumları yerli yerine oturtulmamış bir ata nasıl doğru binilemezse; dinlendirilmemiş, sözcükleri elekten geçirilmemiş ve sesli okunmamış bir şiire de şiir diye bakılamaz.

109.
Yorgunluk şiir atına yakışmaz. Ancak süvarisi yorulduğu zaman değişiklik arar, gider doru tay niyetine kır eşeğe biner.

110.
İlk yazdıklarımı birileri okusa, ne saçma şeyler deyip yırtmaya kalkışırdı. Oysa sözcükler kumar masasına krupiyenin eldivenli eliyle zarif biçimde bıraktığı gibi bırakılabilseydi, günlerce uğraşıp didinmelere gerek kalmazdı. Ağızdan döküldüğü şekliyle okuruyla buluşurdu. Bunu nedense internette kendini şair ilan edenlere bir türlü anlatamadım. Bunda kim kusurlu, okur ve tarih karar verecek.

111.
Bir insan neden yazar olur? Yazarak düşünmeyi alışkanlık ve bir yaşam biçimi olarak benimseyenleri araştırdığınızda birçoğunun geride en az bir yazınsal ürün bıraktıklarını görürsünüz. Bizde yazma alışkanlığı konusunda ne tür etkinlikler yapılıyor dersiniz? Kitapların basılma oranlarından kolayca anlaşılır.

112.
Trabzon'da, Malatya'da, Ödemiş'te bizzat gördüm ve aralarına karıştım; şu futbol fanatiklerinden söz ediyorum. Şu an sesleri kulaklarıma kadar ulaşıyor. Bir ekranın karşısında sıkış tepiş oturmuşlar, toplumsal histeri yaşıyorlar. Biraz sonra sokağa dökülecekler ya kavga ya da oley sesleriyle. Günün özeti: Yatağa başını koyduğunda tek söylenecek söz; "Ne maçtı ama!".

113.
"Her zaman kalp kıran adam, ayakkabı içindeki taşa benzeyen bir arkadaştır." Elbert Hubbard, bu unutulmaz sözü hangi olay sonucu söyledi acaba? Hangi arkadaşım dediğinden, hiç beklemediği bir sözle yıkıldı dersiniz? Belli yaşı geçmiş kişilerin gençlerle bir ortamda yaşarken sıkça kalp kırılmalarına uğradığı acı bir gerçek! Eğer o kişi çalışmaya zorunluysa, o iş arkadaşlarını da ayakkabıdaki taş gibi taşımak zorunda kalıyor.

114.
Teknoloji kendi yalanlarıyla bize geliyor. Geçmişte Hoca'nın eşek yalanıyla konuyu algılamaya çalışırken, şimdi günümüzde o kadar yalan makinesi türedi ki hangisini örnek verelim. Örneğin, MSN'den: Meşgul, Hemen Dönecek, Dışarıda, Telefonda, Öğle Yemeğinde ve Çevrimdışı Göster. Sanırım en usturuplu yalan da 'Çevrimdışı Göster' olsa gerek. Yalanlardan yalan beğenin. Sen de bu yalanları karşı tarafa uyguluyor musun, derseniz, körle yatan şaşı kalkar, demiş atalarımız!

115.
Öğretmenin yeni adı: Öğrenme Ortağı! Bence çağımıza çok uygun bir ad. Kimse bunu eğriltip bükmesin. Ezbersiz eğitim platformu bu işin öncülüğünü yapıyor. Umarım tutar.

Ömer Akşahan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Nadya Alpkonlar

 Barış Köşesi : Nadya Alpkonlar


   ANNELER GÜNÜ

Akşam üstü üçüncü katta bulunan evimin balkonunda oturmuş kitap okuyordum. Birden ciyak ciyak bağıran bir bebe sesi duydum. Yerimden fırlayıp sağ tarafa baktım, görünürlerde bir şey yok,aşağı, bahçeye baktım, orda da yok. Sol tarafa bakınca şaşırıp kaldım. Binanın ikinci kat balkonunda minicik, tontoş mu tontoş bir yavru devamlı ağlıyor. Beni şaşırtan, o daireyi yazlık olarak kullanan komşuların henüz gelmemiş olmaları. Yani evde kimse yok ! O yavruyu kim bırakmış oraya? Veya o yavru nasıl çıkmış oraya? Hayretler içinde ve de çaresizlik içinde ona bakıyordum. Benim gidip onu oradan kurtarmam olanaksız. Ancak o dairenin altındaki daireden oraya tırmanılıp yavrucak kurtarılabilir. Ama maalesef onlar da evde değiller. Devamlı telefon edip, gelip gelmediklerini kontrol ediyorum. Sitede de sanki benden başka kimse kalmamış, hiçbir evde "hayat alameti" yok. E, tabii, bugün Anneler Günü, herkes bir yerlere gitmiş. Maalesef benim çocuklarım başka kentlerde yaşıyorlar. Ben de evde tek başıma oturmuş, derin düşüncelere dalmamak için, kitap okuyarak kendimi avutuyordum.

Viyaklama kısa kısa aralıklarla devam ediyordu. Hatta bir an balkonun demirleri arasından başını uzattı yavru, düşecek diye ödüm patladı. Bir bu eksikti ! Tam biraz kendime huzurlu bir atmosfer yaratmışken, huzur muzur kalmadı, onun yerini heyecan ve korku aldı. Biraz kafamı toparlayıp ne yapmam gerektiğini düşünmek için oturdum, az sonra, hayretle yavrunun sesinin kesildiğini fark ettim. Deli gibi yerimden fırlayıp, aşağı düşmüş olabileceğini düşünerek yarı belime kadar sarkıp bahçeye baktım. Hayır, orada değil. Tekrar balkona baktığımda bu sefer hepten şaşırdım. Çünkü yere uzanmış dört ayak gördüm. Bunlar yavrunun annesinin ayaklarıydı... Yavru da başını annesinin karnına dayamış süt emiyordu.
Evet, yanlış okumadınız, belki de fark ettiniz, bu bir kedi yavrusuydu! Oraya nasıl çıktığı bir muamma! Ama annesinin onu emzirmek için oraya tırmanması bir GERÇEK.
İster insan, ister hayvan olsun, ANNELİK İÇGÜDÜLERİ çok kuvvetlidir.

Yavruları için aşamayacakları engel ve zorluk yoktur.
Hatta onlar için kendi hayatlarını bile tehlikeye atmaktan geri kalmazlar.

"Anneler Gününde" çok heyecanlanıp, çok korkmama rağmen, böyle bir ANNELİK ÖRNEĞİ'ne tanık olmam beni çok duygulandırdı.

Bence "ANNELİK" çok KUTSAL ve DOĞAL bir GÖREVDİR !
Keşke her anneye bunu layıkıyla başarmak nasip olsa !

A N N E L E R İ M İ Z İ N   KIYMETİNİ BİLELİM !

Sadece "ANNELER GÜNÜNDE" değil, her fırsatta onları sevdiğimizi onlara hissettirelim.

* * *

Not: Herhalde minik yavrunun akıbetini merak ediyorsunuzdur. Annesi yanında olduğu için ben gönül rahatlığı ile içeri girdim. Ertesi sabah hemen alt kattaki komşuma sordum. Diğer üç kardeşi ile beraber evde oynadıklarını söyledi. Demek ki annesi onu bir şekilde oradan indirebilmiş...

Nadya Alpkonlar


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Gülendam Oğuz

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 6.133 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


Ne senden geçtim/
Ne zehir geceden


YALNIZLIĞIM
İSYAN MEZARLIĞI


isyan kadınları sevdim
solgun aşklarda
saçlarından fışkırsan
anne sütü zamanlarında…

bir bakasım kestane boyalı aşk
kırık bir iskemlenin kucağında
temmuz sıcağında sırılsıklam
soluk soluğa bir titremedir gece
solgun aşklarda…

bir bakasım kızıl şarabın raksı
içmeye doyulmaz aynalarda
uzayan memeler
sıtma titremesidir
ateşler içinde
solgun aşklarda…

bir bakasım başak saçları sarı sevda
buğday kokulu elleri nasırlı hasret
sanırsın ki hüzün saklıyor saçlarında
üşüyen göğsümün titremesinde
yüreklerimiz kan revan içinde
solgun aşklarda…

isyan kadınları sevdim
solgun aşklarda
içlerinden fışkırası
anne sütü zamanlarda…

onlar ki başaklı kadınlar
yorgun ve
emekçi
onlar ki zehir gece yürüyüşünde
rahimlerinde
Güneşin Çocukları
Ekinler…

erkekçe
ve
ekmekçi
kavgaların şafağını bekler.

sabah ezanları dindiğinde
ilk ve son gerçek ağlama
kör bir usturadır
kendi göbeğini kesen
ve
küçücük yumruklarında saklar
ekmeğin mayasını
bebek kokusu ekşi terlemelerde…

kızıl şafak isimlerini fısıldar
-Güneşin Çocukları
-Güneşin .Çocukları
-Güneşin Çocukları

(…)

yüreğimde kırıkkale(m)
belki patlar/ belki patlamaz
belkim bir sevda şiiri sıkarım
belkim ayrılığa dair
uzun bir mektup …
belki patlar/belki patlamaz
bir gerilladır sevda
vurur kaçar
yalnızlığa
dağlara…

bir nefes cigara çeker içim
gecelerden saklarım ateş böceklerini
soğuk yalnızlığım bıçak gibi
acımasız bir hesaplaşmadır
saplanan gerçek.
yalandı kefensiz ikindiler
yalandı şafaksız sabahlar…

(…)

biliyorum
gene böyle
bir gece vakti
sırtımdan vurup serecekler
biliyorum
üzerime bir arşın gazete kâğıdı örtecek
insafsız zaman
ve
şafakta
Güneşin Çocukları gelecek
fırtına yeleli umutlar
deli mavi
Güneşin Çocukları…

(…)

yalnızlığım isyan mezarlığı
ne senden geçerim
ne zehir geceden
hasret bu
belki patlar/belki patlamaz.
yalnızlığım isyan mezarlığı

Ömer Faruk N.

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Yukarı

 

 Kıraathane Panosu




MELİH CEVDET ANDAY
İÇERDEKİLER

"içerdekilerle dışardakiler arasında böyle bir ayrım varmış.
kuşla balık arasındaki ayrım gibi…onu bugün anladım."

TİYATRO FİREZ
Can Kırmızıtuna
Mehmet Ergün
Özge Önal

tarih: 11 mayıs 2006 // 18 mayıs 2006 // 25 mayıs 2006
saat: 20:30
yer: Barış Manço Kültür Merkezi (Kadıköy)
gişe tel: (216) 4189549

e-posta: tiyatrofirez@gmail.com

Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar

  Şef Garson : Akın Ceylan

1987 yılında Amerikan Havayolları mali bir kriz içerisindeydi. Masrafları kısmak için denenen yollardan biri; uçuşlarda yolculara sunulan salatadaki iki zeytini bire indirmekti. Pek bir işe yaramayacak gibi görünen bu uygulama sayesinde aynı yıl içinde hava yolu şirketi tam 40 bin dolar kar elde etti. Bu ve benzeri onlarca gereksiz bilgiyi http://www.gereksiz.net kısayolunda bulacaksınız.

Günlerden bir gün, Kırlangıcın bir adama aşık olmuş. Adamın penceresine konup şöyle demiş: "Ben seni çok seviyorum. Lütfen pencereyi açıp beni içeri al da birlikte yaşayalım". Adam cevap vermiş: "Olmaz öyle şey. Sen bir kuşsun. Bir kuş, bir adama aşık olur mu?". Bu duygusal hikayenin devamı için http://www.askmasali.com/hikayeler/30.html

Bilgisayar'a karşı dart oynemek için vereceğim adrese girebilirsiniz. Unutmayın her seferinde sadece üçer atış hakkınız var. Amaç size verilen puanı en az atış sayısı ve en çok puanı toplayıp sıfıra indirmek. http://www.gophergas.com/funstuff/darts.htm kısayoluna bir tık lütfen.

İşte size yeni bir flash oyun daha. Başlarda biraz zor gibi görünmesine rağmen, öğrendikçe hoşunuza gidecek bir bike mania oyunu. 10 - 15 denemeden sonra ciddi anlamda ya devam edecek ya da bırakacaksınız. http://www.flashgames247.com/play/675.html Acele etmeden ve sabırla oynamanızı tavsiye ediyorum.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


FREE Hi-Q Recorder Version 1.9 [2.61MB] Windows Free
http://www.free-sound-recorder.com/dlrhm/freehiqrec.exe
Mp3 ya da wma olarak direkt kayıt yapabildiğiniz bir program. Alın kurun neyi dilerseniz kolaylıkla kaydedin. Her bilgisayarda bulunması gereken çok kullanışlı bir program.

KM Toolbar v1.0 [643KB] Windows - Ücretsiz



http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20060512.asp
ISSN: 1303-8923
12 Mayıs 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com