Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 994

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 30 Mayıs 2006 - Fincanın İçindekiler


 


 Editör'den : N'oluyor bu gençlere?

1. Kahve Molası Öykü Yarışması - Detaylar için tıklayın.Merhabalar,

N'oluyor bu gençlere bileniniz var mı? Pırıl pırıl bir çocuk pazardan aldığı silahla iki başka pırıl pırıl çocuğu öldürüyor. Bir başka uzun boylu aslan gibi biri, sevgilisinin anasını, babasını, kardeşini delik deşik ediyor. Sebep, dediklerine göre aşk. N'oluyor bu gençlere bileniniz var mı? Eğer neden aşksa koyverin ucunu gitsin, olmayın aşık, söyleyin olmasın çocuklarınız aşık. Amerika'da okul basıp katliam yapan gençleri duyduğumuzda hep şükrederdim. Aile yapımıza, geleneklerimize, kültürümüze bakar "Bunlar bizde olmaz." derdim. Olurmuş, meğerse en acılısından bizde de olurmuş. Geleceğe dair kaygılar taşıyan, sınav stresi altında inim inim inleyen, kazansa da ne yapacağını bilmeyen hasta gençler yetiştiriyoruz maalesef. Bu karamsar hava semt pazarında müşteri kollayan yaratıklara meze olmaya kadar götürüyor çocukları besbelli. Hoş altıpatlar olmasa ne olacak? Yok mu hepimizin evinde birer ekmek bıçağı? O hale gelmişe çare bulmak ya da engel olmak zor ama o duruma gelmesini önlemek elimizde. Hiç bir şey için geç değil. Biraz ilgi, biraz sevgi, silah tutan eli dolduracak sıcacık bir başka el herşeyin ilacı. Başlarına buyruklar, özgürlüklerine düşkünler iyi bilirim ama düşünülürse güzellikle bir hal çaresi bulunacağı kesin. Her işin başı rahatsız etmeden biraz daha fazla ilgi ve saklı gizli değil, göstere göstere gerçek sevgi. Allah hiç bir ana babaya evlat acısı göstermesin.

...

Öykü yarışmamıza katılmak için son 2 gün. Hala bekliyorsanız acele edin derim. Nolur nolmaz değil mi? Siz öykülerinize son rötuşları yaparken eşlik etmesi için pikaba da harika bir şarkı koyuyorum, siz de bu iyiliğimi unutmuyorsunuz. Simon & Garfunkel çalıp çığırıyor, The Boxer. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

Suna Keleşoğlu

 Café Azur : Suna Keleşoğlu


  En Tabiî halleriyle Pinhanî

Bugün Pazar.
Yukarıda dağların ardından güneş pırıl pırıl, aşağıya denize insem bir festival. Son filmler vizyonda, bir kaç saat sonra açıklananacak büyük ödül...
Nuri Bilge Ceylan'ın iklimler filmi adına umutluyum. Cannes'da filmi seyreden sinema eleştirmenleri de benimle aynı görüşteler. Film sinemaya yeni bir bakış, yeni bir tat getirdi. Bence seyrettiğim iklimler filmi
        bir fotoğraf gibi kalıcı,
                sinema gibi etkileyici,
                        müzik gibi evrensel...

Yerimde kalmayı seçiyorum. Yarın zaten siz film hakkında onlarca yazıya rastlayacaksınızdır.

Müzik...

İşte yine ilk göz ağrıma döndüm. Kendimi lise yıllarımdaki halim gibi görüyorum aynada. Bugün Beyoğlu sokaklarında yağmur altında müzik dinlemeye çalıştığım zamanlardaki ben gibi gülümsüyorum.
Uzun zamandır reddettiğim bir şeyi yapıyorum ve aynı parçayı defalarca dinliyorum. Hem de sayısını unuttuğum kadar. Önce sadece ben dinleyeyim diyorum, zira hayatımın kalanını bu tınıda sürdürecekmiş gibi bir huzuru keşfetmenin tarifsiz bir mutluluğu var içimde. Sonra vazgeçiyorum. Kalabalık metropol caddelerindeki gürültülerden bunalmış kulaklarınızı iyileştirin istiyorum.
Ben size bir iyilik yapmayacağım, kendi iyileşişimi paylaşacağım.
http://www.pinhani.com/
Bu sayfaya gidiyorsunuz. Pırıl pırıl iki genç yüz size bakıyor. Ne kadar gençler diyorum önce. Sinan ve Zeynep Eylül, iki kuzen. Müziğe kendilerini adamış, gördüğüm tüm zamane genç görüntülerinden uzak alabildiğince doğal.
İsimleri de hayli ilginç. Keşfedilmeyi bekleyen bir gizlilik içindeler. Kendileri ile yapılan söyleşilerde taa dedelerine uzanan bir yol var. Zira bu yetenekli kuzenlerin dedeleri de gizli gizli şiir yazan ve bu şiirlerinde Pinhani adını mahlas olarak kullanan bir başka yetenekmiş. Farsçadaki anlamı gizli demekmiş pinhanın. Müzikteki anlamını arıyorum şimdi ben...

Üç şarkılarını kendi tanıtım sayfalarında dinlemek üzere bulabiliyorsunuz. İlk şarkıya öylesine çok takıldım ki..."Dön bak Dünyaya" isimli üçüncü şarkıya geldiğimde nihayet oradaki gitar sololarını tanıyorum hissine kapıldım. Sayfada dolaştıkça bu iki gencin arkasındaki usta isimlerle karşılaştım. 1986-2000 yılları araında Bulutsuzluk Özlemi'nde çalan Akın Eldes ismine rastlamak beni şaşırtmadı. Zira buraya yerleşmeden önce gittiğim tüm Bulutsuzluk Özlemi konserlerinde Nejat'ın söylediği şarkılardan kendimi alamasam da arkada elektro gitar çalan Akın Eldes'de olurdu gözlerim. Sessizce gitarını çalar ve ustalığını konuştururdu. Bir kere daha beni çok daha genç halime götürdü beni bu gençler.
Sonra bir başka tanıdık ismi daha gördüm. Davul soloları ile bir çok ünlü müzisyenle çalışmaları olan Cem Aksel çıkıyordu karşıma.

Sinan Kaynakçı ve Zeynep Eylül Üçer bu deneyimli müzisyenlere kendilerini inandırmış olmamalılar diye düşündüm. Yine onların sayfalarında dolaşırken fotoğrafını gördüğüm Tanju Duru'nun müzik stüdyosunda kaydedilen albümleri "İnandığın Masallar"ı size anlatmak istedim.

Yine dilim döndüğünce, kelimem yettiğince...

Eğer kirlenen, kirletilen her şey gibi karman çorman hale gelen ve birbirini tekrar eden müziklerden sıkıldıysanız benim gibi ruhunuzu bir süreliğine masal dinlemeye gönderin. Yanılmıyorsam siz de benim gibi inanacaksınız.

Teşekkürler Pinhani. İnanmadığım, savaşan ve karmaşıklaşan bir dünyada birilerinin inandığım bir masal anlatmasına ihtiyacım vardı. Bundan sonra anlatacağınız tüm masalların peşinde, en çok da şarkılarınızdaki en doğal halinizi hep görebilmek için arkanızdan geliyorum...

Zaten sizin de dediğiniz gibi...

"yere düşünce kırılmayan bir oyuncak gibi
alıştım ben yuvarlanmaya
istanbulda ne kaldı ki" *


SunA.K. Grasse

* Pinhani grubunun İstanbul'da isimli şarkısının szölerinden alıntıdır.


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir


TÜRK DİL KURUMUNA UYMUYOR SENİN KÜTÜĞÜNDEKİ ACIN

Ne kadar yalnızsın kim bilir? Sen ölemeyecek kadar küçüktün,küçüksün hala…
Gelemediğim için lütfen kızma bana. Korkuyorum. Alışkın değilim hala ölümün o soğuk tokatlarından sonra hayatıma devam edebilecek kadar büyük olmaya, bilmiş kalmaya…

Odandaki giysileri muhtaçlara dağıtacaklarmış. Üzerine yazı yazdığımız pembe kocaman top, bisikletin, arabaların hepsini bir kutuya dolduruyorlar. Giysilerin saçılmış etrafa, boya kitapların; her biri acemice boyanamamış, karalanmış yalnızca…
Odanda, evin tamamında ağır bir ölüm kokusu var. Çok korkuyorum… Yarın gömeceklermiş seni. Çığlık çığlığa bağırdıkça birileri, daha çok korkuyorum. Seni gömmeye geldiklerinde ben gelemeyeceğim diye ne olur kızma bana!



Ağlayanın çok az. Ama ağıt yakıyor birileri. İçli içli haykırıyor. Elleri yüzündeki ıslaklıklara bezeniyor. Neden “O” diyor durmadan senin için…

Sadece dört yıl… Dört yıllık kısa bir iz bıraktın dünyaya. Adın,doğmadan konmamış, önemsenmemişti “ne olacak” diye. Sen doğduğunda annen hala çocuklarla ip atlaması gereken bir ebeveyndi. Adını uzun uzun düşünmedi, önemsemedi kimse. Mehmet dedi sonra biri. Adı Mehmet olsun. Mehmet oldu adın. Mehmet…

Hastanenin sevinçli koridorları hep acıya boğdu bedenini. Kanserdin…
Dört yıl bu acıya direndin.
Olmadı
Sonunda yenildin…
Şimdi boya kitaplarını dağıtıyorlar. Giysilerini…
Bisikletini..
Kaç kere bindin ki zaten?
Kaç kere havalandırabildin umutlarını pedallarında
Hep hastaydın
Hep
Hep…

Kollarındaki morluklar, biri iyi olmadan diğeri açılırdı. Ben söz vermiştim sana bir dahaki gelişimde muz getireceğim diye. Sormuştum ne getireyim sana diye?
Muz dedin
Yetişemedim…
Geç kaldım Mehmet, sana muz getirmek için, çok geç…
Oysa hesap etmiştim gelecektim az kalmıştı
Param da vardı
Muzun yanına ekleyebilirdim birkaç öte beri daha
Geç kaldım
Geldiğimde seni kaldırmışlardı…

Hiçbir doğruluğu yok gibi şimdi ömrümün. Bir meyve ancak bu kadar acıya boğabilir beni bundan sonra. Ancak bu kadar… Üstelik sana muz alıp getiren tek insan olduğumu da biliyorum. Bu daha çok acıtıyor içimi. Dört yıl boyunca o çok sevdiğin muzdan kaç tane yiyebildin ki?..

Yapacağımız çok şey vardı. Seni parklarda umut dolusu sallandırmaya söz vermiştim. Bisikletine sepet taktıracaktık. Kollarındaki morluklar iyi olacaktı…



Büyüyecektin Mehmet
Büyümeliydin…
Küçük annen, sen büyüyünce büyüyecekti zaten
“Anne”nin hayatındaki yerini ancak o zaman kavrayabilirdin.
Sen öldüğünde annen hala şaşkın bir oyunda yenilmiş bir çocuk çünkü..
Annen şaşkın bir çocuk…
Kim ne dese yapmaya çalışan, göz yaşı kalbinde kuruyan bir küçük kız…

Yürüdüğümü sandığım tüm yollar anlamsız hiç olmadığı kadar. Sana muzu yetiştiremediğim için, bisikletine sepet takacağımız baharları o illet hastalığına yenik düşüremediğim için ne demeliyim bilmiyorum…
Aptal bir ağlama nöbeti gelip bünyeme konan; hiç gitmeyecek gibi…
Yarın gömeceklermiş güzel bedenini göremediğin yarınlarınla…
Muz yiyemeden gittiğin için canım daha fazla yanıyor.
Bu acı nasıl biter?
Nasıl yeneyim bu sancıyı bilmiyorum…
Yarın gömeceklermiş seni
Ben gelmeyeceğim, kızma olur mu Mehmet bana?..
Çok korkuyorum…

Kısacık bir dört yıl bitirdi çektiklerimizi. Dindirdi acını. Ben çok dua ettim Mehmet. Bütün gece dua ettim ağlayarak. Söz verdi tanrı, sana son muzu orada ikram edecekler…
Derin ve rahat bir uyku bekliyor seni orada şimdi. İyi dinlen ki zamanı gelince korkmadan hızlıca sallanabilesin parklarda, yokuşlarda telaşsız sürebilesin pedallarını umuda…

Umut..
Senin bu dört yıllık geçmişinden nasılda uzak bir laf aslında
Sığmadı yokluğun birilerinin çokluğuna. Azalttılar seni. Kimse umursamaz, senin gibi kaç milyonu var?..
Hep “hangi biri” diyorlar?
Hangi biri…



Türk Dil Kurumu kütüğüne Mehmet diye geçmişti adını. Ölümünü nasıl tanımlar, hangi doğruluğa sığdırır gidişini bilmiyorum…

Sarahatun Demir
sarahatun@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Neslihan Güzel

 Kahveci : Neslihan Güzel


  ÇİÇEKLER ÜZERİNE

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
     bahçesinde ebruliii
          hanımeli
               açan bir ev.


Yolun kenarında ki hanım ellerini görünce, aklıma Nazım Hikmet'in bu dizeleri geliverdi. Minnacık kadın devin evinde mutlu olamamıştı, ayrılıp ondan bir cücenin koluna girmişti. Onun evinde yetiştirmeye başlamıştı, hanım ellerini ve mutluluğu onda bulmuştu.

Çiçekler diye düşündüm ardından. Kimi zaman şiirlerimize konu olmuşlar, sardunya, menekşe, sümbüllerle başlamış mısralarımız. Kimi zamansa onlara şarkılarımızda yer vermişiz. Onur Akın'ın Bana Bir Gül veri, Zuhal Olcay'ın Güller ve Dudakları, Zeki Müren'in Manolyam ve Bir Demet Yasemen'i, aklıma ilk gelenler. Onlarla duygulanmış, aşklarımızı, ayrılıklarımızı onlarla yaşamışız.

Kimi zaman bir gülü seçmişiz, sevgimizi anlatmak için, onun yeni açmış tomurcuğu ile yüreğimiz çarpmış. Ya da sabahın serinliğinde üzerinde ki çiğle, öyle güzel gözükmüş ki gözümüze gül, hemen onu satırlarımıza aktarmışız, bir başkası da almış bu satırları, ekleyivermiş son ritmine, son sonatına.

Sadece müzikte, şiirde mi çiçeklerin yeri? Hayır, bununla sınırlı değil, resimde de karşılaşırız, Van Gogh tablosunda olduğu gibi. Sepetin içine, öyle güzel dağıtmıştır ki gülleri, renk renk. Kırmızıların arasına attığı, beyaz ve sarıçiçeklerle, tablosunun kombinasyonunu oluşturmuş. Tabiî ki doğalılığı da unutmayıp, sol tarafa, sepettin dışına, kızılımsı gülü de döşeyivermiş, bu usta ressam. Van Gogh haricinde, daha birçok ressamın eserinde de çiçekler vardır. Kimi güzel bir bayanın eline tutuşturmuştur gülleri, kimisi de bahçede gördüğü sardunyaları eklemiştir tuvaline. Kimisi de kır çiçeklerini seçmiş, papatyalara can vermiştir, tuvalinde. Sonuçta hepsi de bir güzellik unsuru olarak görmüştür çiçekleri.

Edebiyatımızda da vardır çiçekler. Büyük yazardan biri olan, benim her zaman takdir ederek okuduğum Balzac, kahramanının güzelliğini anlatmak için, zambağı seçmiş, Vadideki Zambak demiştir kitabının ismine. Zambağın beyazını, saflığını ve güzelliğini kadının güzelliğiyle birleştirmiştir.

Ömer Seyfettin de, Beyaz Lalesinde, kahramanının kişilik özelliklerini, lale ile birleştirmemiş miydi? Lalenin ince ve zarifliği ile kızın güzelliğini eş tutmamış mıydı?

Sadece bunlarla kalmıyor tabiî ki, Elveda Gül Sarı, Sana Gül Bahçesi Vaat Etmedim vb.

O kadar çok, çiçek adı taşıyan kitap var ki, hepsinin ismini bir an da hatırlamam imkânsız.

Bir de İkebana (çiçek düzenleme sanatı) var. Çiçeklerle ilgili konuşurken, bu konuya değinmeden geçilir mi?

İkebana Japonların çiçek düzenleme sanatıdır. Bu konu okullar da ders olarak da işleniyor, hatta bunlarla ilgili kurslar bile düzenleniyor Japonya da. Bu sanat dalıyla, bütün halk uğraşmaktadır. Her Japon'un evinde mutlaka çiçekler için ayrılmış olan bir köşe bulunmaktadır. Bu köşenin adı "Tokonoma" hürmet köşesidir. Japonya da kadınlar, bu köşeyi her gün düzenlemektedir. Bu düzenleme onların ruh haline göre değişiklik gösterir. Şu kural dikkate alınarak düzenlenir çiçekler: Dört taç yaprak, dört renk hiç bir zaman bulunmaz ikebana da, çünkü dört rakamı, Japonlar için uğursuz sayılır, ölüm anlamına gelir.

Özel günleri için de farklı çiçekleri seçerler. Krizantemin, zambağın, mutluluk getireceğine inanırlar. Sevdiklerine özel günlerinde bu çiçeklerden gönderirler. Doğum günlerini için ise; Çam, bambu ve erik dallarından yapılmış bir hediyeyi tercih ederler, çünkü bu dallar onlar için uzun ömür anlamına gelmektedir. Hatta ve hatta ağaç dallarını erkek, çiçekleri ise dişi diye sınıflandırmıştır Japonlar.

Bu bilgileri edindikten sonra, artık çiçeklere daha bir dikkatle bakar oldum, daha derin anlam yükler oldum renklerine, onların dilinden anlar oldum.

Kardelen başını havaya dikmiş, "En güzel benim, en dayanıklı benim!" der. Karanfil başını öne eğmiş, "Beni sula!" der. Gül özgürlüğün kızılına bürünmüş, açelya ise ayrılığın sarısına. Papatya ise bir genç kızın inceliği ve saflığına. Kaktüs uzaktan bakıyor, "Beni unutma!" diyerek. Orkidem ise en köşeden boynunu uzatmış, "Ben en seçkinim!" diyor. Menekşem ise "Beni sev!" diye gözlerimin içine bakıyor. Aşk merdiveni yaprakları ile bana el sallayıp, "Çiçeklerim yok diye beni küçümseme!" diyor.

Artık, ben sadece bakmıyorum onların güzelliklerine, konuşuyorum da onlarla.

Şarkılarımızda can bulan, şiirlerimize, satırlarımıza yerleşen bu güzellikler, bize yeni bir yaşam veriyor, bizim hayatımızı renklendiriyor. Kimi zamansa bizim dilimiz olup, bizim yerimize konuşuyorlar.

Neslihan Güzel


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


6,756,756,756,756,756,756,75
4 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Mesut Sütçü


Adımlar ve Yollar

Önce yazdıklarını silmelisin...Yeniden başlamak gereği hissettiriyorsa zaman, en önce gönül dolusu söylediğin sözcükleri silmeli ve yeni bir hikayeye başlamalısın...Çünkü bazen kelimeler kaçar senden. Kalem düşmeli ve artık düşünmelidir.

Her yolculuk biraz yorar ve biraz yıpratır insanı. Bazen bacaklar mecalsiz kalır. Omuzlarda eskiyen ve omuzları eskiten yüklerden kurtulmanın zamanıdır. Zira önünde durduğun, bir yol ayrımıdır. İşte tam yürümeye başlayan bir çocuk gibisin. Bütün mesele ilk adımda... Biraz telaş, biraz korku, biraz coşku...Yer çekimi kanununa uyma çabası bütün bu gayretler. "İki ayak üstünde durmak" düsturunun gereği ve çılgınca bir denge kavgası. Sonrasında ise ayaklarının üstünde durabilmek için her şey... Bu bir başlangıç... Bu bir merhaba... Bu bir zafer...

Her yol aynıdır ama aynı yollarda yepyeni yolculuklar yapmak her zaman mümkündür. Her yeni yolculuk yürümeye doğru atılan ilk adımdır. Malum bu uzun, ince ve kılıçtan keskin yolda, sonuna dek ayakta kalabilmektir önemli olan... Her yol ağzında mecalsiz kalsan da yürümeye inatla devam etmek... Ve bu anlarda ilk adımın heyecanında, coşkusunda, korkusunda ve telaşında bir çocuk olmak. Bütün yollarda bir çocuk yüreği taşıyabilmek... Koşar adım büyürken kaçar adım çocuk kalabilmek...

İlk adım...Başlayan, başlatan..İlk adım...Kalan bütün adımların vebali boynunda... İşte yeni bir başlangıç için silmelisin bütün yazdıklarını. Sözcüklere yeni görevler yüklemelisin. Çünkü bazen yeniden başlamak gerekir. Yollar bitmez evet ama yolculuklar biter ve bu yüzden insan adımları kadar iz bırakır. Sen adımların kadar iz bırakacaksın...

İşte şimdi yürümek zamanı...

Mesut Sütçü
sarahatun@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
3 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,578,578,578,578,578,578,578,578,57
              445 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi


42 can...

Gecikmiş bir yazı, geciken hayatlar gibi... 42 can...
Yatıyorlar kap kara asfaltın üzerinde, onların cansız bedenlerimi yoksa asfalt mı soğuk bilemiyoruz. Yatıyor 42 can, 42 insan mavi gök kubbenin altında. Sanki bir düğün, bir cenaze topluluğu. Ne göz yaşı ne de küçücük bir soluk. Vatanlarından, oynadıkları sokaklardan, ağladıkları mekanlardan, evlendikleri kadınlardan, analarından, çocuklarından, dertleştikleri dostalarından ırak 42 can. Adını bilmedikleri bir yerde sere serpe yatıyorlar, adları bilinmeden. Sonuna kadar yabançılaşıyoruz, onları boyalı basının sür manşetlerine taşıyan fotoğraflarına. Önce irkildik insanız biz ve onlarda insandı... Ne tenimiz aynı, ne sesimiz ama hepimiz aynı gök kubenin altında debeleşiyoruz...Yalnızca anlamsızlaşan bir acı hissettik yüreğimizde.
Tarifsizleşti göz yaşlarımız. 42 can 42 insan yatıyor kap kara asfaltın üzerinde.

Bilmedikleri bir vatanda, bilmedikleri bir toprakta. 42 can... Ölüm vatansızlaşıyoruz belleğimizde ve yaşam diliyor küçücük yüreklerimiz her soluk alıp verene.

Saygı ve sevgilerimle...

[Osmaniye-Gaziantep karayolunda meydana gelen trafik kazasında, Afganistan uyruklu oldukları sanılan 42 kişi öldü, 6 kişi de yaralandı]

H. Eray ÇELİK

<#><#><#><#><#><#><#>


Fotoğraf : Mehmet Hamurkaroğlu

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 6.278 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


Uyuduğum şehirleri biriktiriyorum

Uyuduğum şehirleri biriktiriyorum uydurma albümlerde.
Kaç yolun,kaç yolculuğun acısı bu gelip yüreğime yer eden?
İz tuttuk sahipsizliği işte.
-belki de aşk hızla büyümektir sadece!-

Biliyorsun An'kara yağmurlaşan kent, kayıp bir çocuk... dudaklara perçinlenmiş bir gülücük gibi anakara.
Belki bir şiir, belki bir şair, belki de tozlu raflar içinde ilkokul müsameresi için zorla giydirilmiş kız çocuğunun fotoğrafı gibi silinmeye yüz tutmuş sevimsiz bir şehir...

Kaset başa sarar.
Yine aynı nakarat;

Uydurduğum insanları görüyorum uyuduğum saatlerde.
Kaç yolun, kaç yolculuğun sancısı bu gelip yüreğimi yerlebir eden?
Biz tuttuk sahipsizliği ellerimizle.
-sadece aşk acıyla büyümektir belki de!-

Orçun Kozal

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Çizen: Semih Bulgur

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Bir hayvanat bahçesinin goriller bölümünü istediğiniz gibi keyfinizce seyretmek, hem de internet üzerinde... nasıl olur sizce? Hadi canım diyenleri ve hatta demeyenleri de http://www.aroundcinci.com/icams/gorilla/ web adresine davet ediyorum. Bu web sayfasında detaylı açıklamalar mevcut. Ama ön bilgi vereyim: Kameraların kontrolünü ele almak için "take control" ikonuna basıp sıranızı bekliyorsunuz. ekranda sırada kaç kişi olduğunu ve kaç saniye sonra size sıra geleceğini görebiliyorsunuz. Seçili bölgedeki tüm kameralar sizin kontrolünüzde. isterseniz gorillere, ya da ziyaretçilere bakabilirsiniz. Ama unutmayın seçimleriniz, web sayfasına girenler tarafından takip ediliyor olacak. İyi eğlenceler.

İlginç ve eğlencelik resimler, animasyonlar ve oyunlar için http://www.webnoodle.com/ Espri anlayışı biraz farklı geldi ama yinede görülmeye değer.

Sinek kanatlı uçağım olsa yine de oynarmısın benimle? http://www.mit.edu:8001/people/dinoriki/phliez/work-well-together.html Espri anlayışının bu kadarı biraz fazla.

Görülmeye değer ilginç bir sanat galerisi. http://www.nothingsomething.com/ Ben şahsen sevdim. Hissettiklerimi burada yazmak yerine sizin de ziyaret etmenizi tavsiye ediyorum.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


FREE Hi-Q Recorder Version 1.9 [2.61MB] Windows Free
http://www.free-sound-recorder.com/dlrhm/freehiqrec.exe
Mp3 ya da wma olarak direkt kayıt yapabildiğiniz bir program. Alın kurun neyi dilerseniz kolaylıkla kaydedin. Her bilgisayarda bulunması gereken çok kullanışlı bir program.

KM Toolbar v1.0 [643KB] Windows - Ücretsiz



http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20060530.asp
ISSN: 1303-8923
30 Mayıs 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com