|
|
|
5 Haziran 2006 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Haber Atladım!.. | İyi haftalar,
Genellikle Pazartesileri hafta sonu aklıma takılanlardan oluşturduğum bir potburiyi paylaşıyorum sizlerle. Örneğin Cumartesi günü Levent-Zincirlikuyu hattında 1 koca saati geçirince aklımdan geçenler tam Pazartesilikti. Yeni açılan Kanyon, hemen 50 adım sonra Metrocity, eh yürüme mesafesi olmasa bile İstanbul ölçülerinde bir arpa boyu sayılabilecek yerde Akmerkez. Metrocity'de bir dinazor sizi karşılarken, Kanyon irili ufaklı çiftlerin akınına uğramış pazar yeri gibi. Bu manzaradan iyi hikaye çıkar deyip, "Kimlerin hangi akla hizmet için bu kadar çarşıyı dip dibe diktiğine, daha da dikeceğine akıl sır erdirmek mümkün değil." diye başlayan bir yazıyı aklımdan geçirmeye başladım. Pazar akşamı konu sıkıntısı çekmiyeceğim diye sevindim. Gün döndü, Pazar oldu, gazeteler serildi oraya buraya, ben başladım inceleme ve araştırma turuma. O da ne? Hürriyet'te Pakize Suda benim hikayeyi öyle güzel yazmış ki, bana da avcumu yalamak kalmış. N'apalım dedik kenara çekildik, yani teknik nedenlerle "Haberi atladık." Ama uyanığız ya, atlamayı haber yapıp gene bir paragrafı kurtardık. Aklımı seveyim...
Gazetelerin baş köşeleri hep şiddet, kapkaç, görünür kaza haberleri ile doluydu gene. İnanılır gibi değil. Okullardaki şiddetin bilançosu, yıl boyunca 24 ölü, 168 yaralı. İnanması güç ama gerçek. Nedenleri konusunda her kafadan bir ses çıkıyor. Herkesin teşhis ve tedavisi farklı. Ama nedenlerden biri de kuşkusuz, hoşgörü ve sevginin boyut değiştirmesi. Kavramların yer değiştirip başka anlamlarla açıklanması. Aşk, sevgi, hoşgörü, sadakat, flört, sevgi sözcükleri, saygı,vs. hepsi yirmi, otuz hatta on yıl öncesi ile bile karşılaştırdığında farklı. Algılama değişik. Bakın size kendimden bir trajikomik örnek vereceğim. Dört seneyi aşkın süredir, 998 sayıdır gönderdiğim her Kahve Molası'nda sizlere "Sevgili..." diye başlayıp, "...sevgiyle." diye bitirdiğim cümleler kuruyorum. Bugüne kadar hiçbiriniz beni yanlış anlamadınız. Tabi anlayamayacaktınız, çünkü yaşını başını almış, göbekli, kelli felli bir editörün başka ne gibi bir niyeti olabilirdi ki. Neyse uzatmayayım, 2 gün önce sanırım Kahve Molası'na kazara abone olan bir arkadaşımdan "İYİ DİNLE YANLIŞ YAPMA..." başlıklı aynen şu mesajı aldım: "SAYIN ÖZBATUR SİZDEN RİCAM BANA OLAN HİTAP TARZINIZ HİÇ HOŞ DEĞİL KARŞINDAKİNİN BAY MI BAYAN MI OLDUĞUNU ÖNCE BİL ONDAN SONRA TARZINI DÜZELT SEN KİMSİNKİ SEVGİLİ TARZI KELİMEYİ KARŞINDAKİNE KULLANA BİLİYORSUN.. UKALALIK YAPMA HADDİNİ BİL BİR DAHADA MAİL GÖNDERME YANLIŞLIĞI YAPMA ....." Gördüğünüz gibi, sayın arkadaşım, başta saygıda kusur etmemeye özen göstermiş ama harfleri ardı ardına dizerken belli ki çileden çıkmış, kızdıkça kızmış ve sonuna "LAN" yazacakken noktaları koyup gerisini benim tahayyül gücüme bırakmış. Böyle bir mesajı alınca insanın aklına türlü şeyler geliyor tabi. Ama epeyce bir güldükten sonra, bunun aslında bizim genel karakterimiz olduğuna karar verdim ve sustum. Kimbilir nelere canı sıkılmışken karşısına çıkan Kahve Molası'nda herifin birini kendisine "Sevgili" diye hitap eder görünce çileden çıkmış işte. Ne denilebilir ki? Sadece kocaman bir "Pardon". Dedim de!..
Haydi gelin pikaba hoş bir şarkı koyup gidelim. Deep Purple çalıp çığırıyor, Soldier Of Fortune. Hepimize güzel bir çalışma haftası olsun. Görüşmek üzere.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Yukarı
|
|
Telve : Müfit Uzman Dönme |
|
Belli ki, toplumca bu kelimeye karşı bir alerjimiz mevcut.
Kafamı kaşıyarak fukara beynimin yollarında geçmişe doğru bir yolculuk yapmaya çalıştığımda, belki de beyin asfaltlarımın bırakın otoban, duble bile olmaması; ya da raylarımın "hızlı" düşüncelere uyamaması nedenli, Viyana kapılarına kadar iki kere gidip, giremeden dönmüşlüğümüzün dışında tarihsel bir genel dönmelik aklıma gelmemekte.
Netekim, bu zayıf tarih bilgime dayalı toplumsal "dönme" alerjimizi, yaşadığım pek yakın tarih sürecindeki verilerle kanıtlamaya çalışmaktan öte bir yol bulamamaktayım.
Savım, şudur: Biz dönmeyiz!
Eğer davamdan dönersem, vurun beni diyerek kanıtları koyuyorum ortaya:
Her ne kadar kanıma dokansa da, bir ay artı 15 gün öncesine dönmek durumundayım! Yani, yaklaşık, takribi 45 gün kadar önceye. Aslında iki yıl kadar önce Bodrum'da bir vitrinde bana göz kırpan teknoloji harikası 6,2 inch ekran yeni nesil LCD mini televizyona gözümü döndürmemle başlamıştı bu öykü ama, o kadar geriye dönmeyeyim.
Zaman acımasızca akmakta.. ve ömrümün geri dönmeyecek yılları zalımca gitmekteykene…
… ben diyeyim bir babalar günü, yine ben diyeyim belki de bir doğum günü, sevdiklerimden bir paket düştü kucağıma.
Aa! O da ne?
Bodrum'da gözümü dönderttiğim mini televizyon değil mi?
Anlayın artık bunun benim için değerini.
***
Benim ne kadar evcil bir yaratık olduğumu arkadaşlarım bilir. Kahvehane, meyhane vesaire alışkanlıklarım bulunmamakta. Kendi yağımla kavrulmakta olduğumdan, mutfağa bitişik 80 santimetreye 2 metre 10 santimlik balkonu, peşin fiyatına sekiz taksitle "pen" değil de, sürgülü sistem "temperli" cam ile kapattırıp kendime bir "Balkon Pub" oluşturmuşum. Akşamları ev halkı hobilerine yöneldiğinde burada oturup kitap okuyor, müzik dinliyorum. Sevgili minik LCD televizyonum da, sesi kısık, genellikle bir haber kanalına ayarlı, camın önünde uslu uslu duruyor. Sol duvarda, kızımdan hediye tual üzerine baskı bir "Bodrum Evi" manzarası var ki, tual bezinin arkasına yılbaşı ağaçlarına sarılan, yanıp sönen minik ampul zincirleri olur ya; ondan monte etmişim, yanıp sönmekte ve resmi geriden aydınlatmaktalar.
Sağ duvarda ise, yine hediye bir koca ayna… Atsan atılmaz, satsan satılmaz olduğundan, mekânı geniş göstersin bari, diyerek buraya kondurmuşum. Çerçevesi, üzerine muhtelif deniz kabukları ve kurutulmuş börtü-böcek yapıştırılmış alçıdan.
Bu kadar küçücük, daracık bir mekân. Ortada da bir plastik, yuvarlak masa olduğundan, "dönecek" yer yok. Oturduğum sandalye, balkon kapısının eşiğinin üzerinde…
Döneklik yapacak değilim; seviyorum bu ortamımı ve teçhizatımı.
***
Tek bir damla, damladı televizyoncuğumun üzerine.
Ertesi gün buldum, kaynağını. Üst katımda bir Hacı Amca yaşamakta, bir başına. Balkonundaki çiçeklerini sulamış her sene bir kez, periyodik olarak yaptığı gibi.
Bina eski, çiçekler çok susuz. Su, akacağı yolu bulur, bulduğu yoldan akar. "Amanın, aşağı kata ineceğim, döneyim" diyecek hali yok.
Çok uzattım, lâfı daha fazla döndürmenin de bir alemi yok
Televizyon bu bir damla suya yenildi, bu satırların yazarı da ertesi gün servisine gitti. Faturası mevcut, garantisi de var, problem yok!
***
Servis, işlek bir mevkiide. Kocaman kocaman tabelalar duvarda. İçeride bir banko, önünde bir büro masası, bankonun arka tarafında paravanımsı bir malzeme ile ayrılmış "atelye" kısmı. Oraya geçiş, yasak. Öyle bir mekân, 20 - 30 metrekarelik bir dükkân.
Bankodaki hanım kızım, cihazı alıp bir teslim formu doldurdu. İki gün sonra telefonla aramamı söyledi. Çıktım, gittim.
Lâkin "Balkon Pub"ımın ambiansı bozuk, canım sıkkın, gün sayıyorum.
İkinci günün sonunda, telefonu çevirdim (pardon, tuşladım):
"İyi günler, servisimize hoşgeldiniz. Arayacağınız dahili numarayı biliyorsanız tuşlayınız. Bilmiyorsanız müzik seti için 112, VCD, DVD için 113, televizyon için 114, kamera için 115'i, operatöre bağlanmak için sıfırı tuşlayınız. Beklediğiniz için teşekkür ederiz."
!!!
Yahu, mekânı görmemiş olsam yiyeceğim senaryoyu ama… hadi bakalım.
114'ü tuşladım, sesi tanıdık, bankodaki hanım kız çıktı karşıma; kendimi tanıttım, fiş numarasını sordu, söyledim:
"Bir saniye lütfen, atelyedeki arkadaşlara bir döneyim, size döneceğim."
Beklemeye alındım ve ardından "dıt dıt dıııttt, dıt dıt dııııtt…"
O gün, bir daha ulaşamadım. Ertesi gün, benzer gelişmeler sonrasında;
"Beyefendi, burada tamiri mümkün değil, fabrikaya göndereceğiz. Gelince, biz size döneceğiz."
Peki, ne yapalım. Bekleyeceğiz. Bir hafta sonra, aynı sözler, aynı öykü. Artık repliğimi ezberlemişim, takır takır anlatmışım derdimi. Yanıt da aynı:
"Fabrikaya göndermişiz, dönünce, biz size döneceğiz."
İkinci haftanın sonunda, bana dönen yok da; dayanamayıp aradım:
"Cihazınız hazır, gelin alın."
"Kızım, hani bana dönecektiniz?" der miyim? Demem. Akşama Avrupa Yakası var, onu seyredeceğim, güleceğim Balkon Pub'da. Koştum servise.
"Buyrun, teknik servisteki arkadaşlar cihazını denesinler, alın gidin."
Paravanın arka tarafında iki kişi çalışıyor. Neyse, karizmalarını çizmeyelim, malzemeyi alıp gidelim, işi uzatıp keyfimizi kaçırmayalım, değil mi?
Sevgili televizyoncuğumun monitörünün etrafında ince "çızıklar" oluşmuş, kim bilir ne tedaviler görmüş. Olsun, ses soluk yerinde, sağlığı iyi olsun da derkeen… bir yanık kokusu, biraz duman…
Aman!
Ertesi sabah, aynı dekor, aynı mekân; her şey silbaştan. Paravanın arkasından gelen eleman;
"Siz biraz istirahat ediniz, içeride bir bakalım; size döneceğiz."
Bir buçuk saat kadar sonra;
"Uğraştık ama kurtaramadık. Fabrikaya göndereceğiz, gelince biz size döneceğiz."
Peki, olabilir, bekleriz…
Bekle, bekle, bekle… Yok bir haber. Her gün aramaya başladım, yanıt hep aynı:
"Fabrikayı arayalım, size dönelim."
***
İş, inada bindi ya; ölmek var, dönmek yok! Ne olup bitiyor, fabrikadan öğreneceğim. Ara-tara, buldum fabrikanın telefonunu.
"…müşteri şikâyetleri için 111, televizyon için 112, müzik seti için 113….operatör için sıfır…"
Ana! Yahu ben bu filmi nereden hatırlıyorum?
Üç-beş denemeden sonra, yakalamayı başardığım birine tam derdimi anlatıyordum ki;
"Ben numaranızı alayım, TV bölümündeki arkadaşlara sorup, size döneyim."
Dönen oldu mu, dersiniz. Ne gezer? Yapımıza aykırı, biz dönmeyiz, diye boşuna demedik.
Artık gün, ertesi güne dönsün de, numaraları tuşlayayım diye dört dönüyorum. Taktım bir kere. Nihayet, fabrikanın TV departmanından birisi;
"Cihazınız hazır, kargo bölümümüze teslim ettik. Onlardan takip edebilirsiniz."
Kargo bölümü:
"Bizde öyle bir kayıt yok, TV departmanına soralım, size dönelim."
Başım dönüyor, gözüm dönüyor, nevrim dönüyor… da, yakışmaz bize, dayanıyorum.
***
Bir ay 15 gün, yani yaklaşık, takribi 45 gün kadar sonra LCD minik televizyonum döndü. E, ne de olsa, bizden değil, çekik gözlülerin diyarından… Dönebilir. Monitörünün etrafındaki ince "çızıklar" derinleşmiş, kanal değiştirme tuşlarını içine çekmiş, uzaktan kumandayı algılama gözü ileri derecede katarakt, görmüyor.
Ama çalışıyor.
***
Elektrik süpürgem de çalışıyordu da, Şaka'nın tüylerini toplamaktan mı yoruldu, ne bileyim; kablosunu sardı, bir daha vermedi. Tam kapıdan çıkıyordum ki, baktım servisinin aracı apartmanın önünde.
Kendime acı çektirmekten zevk alıyorum, kesin…
Bir haftadır servis elemanlarının bana dönmesini bekliyorum salak salak. Arıza tespiti yapıp fiyat bildirecekler, onayımı alırlarsa onaracaklar.
Bugün yine aradım; karşıma çıkan hanım kızım;
"Arkadaşlar serviste, henüz dönmediler. Bilgi alır almaz size döneceğim." dedi, kaç gündür dediği gibi.
"Onu sormayacaktım" dedim; "Hortumu ile boruları da göndereceğim."
"Neden? Onların problemi nedir?"
"Valla" dedim; "Hortum, hasret çekiyor, iyice büzüldü garibim, sanırım ana gövdeyi özlüyor."
"Boru da, ben sensiz olamam; sen nereye, ben oraya" diyerek ayrılmak istemiyor.
Sinirlendi hanım kızım:
"Dalga mı geçiyorsunuz? Söylüyorum size, arkadaşlar döner dönmez bilgi alıp size döneceğiz."
"Estağfurullah" dedim, "dalga geçer miyim, ne haddime?"
"Şu an, burnumun her iki deliğinden buharlar fışkırıyor, kelim olması gereken yerden 37 santim yukarıda, rengim kıpkırmızı, nabız 110, tansiyon 22. Bir garip haldeyim. Bana dönerseniz, acırım halinize."
Telefon yüzüme çaattt diye kapanmadan az önce duydum son sözünü:
"Terbiyesiz!"
Ama her şeye rağmen kanıtlamıştım ya savımı, en azından kendime:
Biz, dönmeyiiiiz!...
...de, zaten etrafta polenler uçuşuyor, alerjim azmış; bir de bu kelimeyi duydukça sanki Çakıcı'dan telefon gelmiş gibi, "vücut kimyam" bozuluyor.
O nedenle artık yasak; "dönme" diyeni döverim!
Ne dedim ben?
Ne dedim he, ne dedim, ne dedim? Al bana; şırakk..
…dönüp, iki de diğer yanağıma; şırrakk, şırrakk!
Müfit Uzman
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
10 DAKİKA ARA
Bazen, sinema koltuğundan perdedeki yansımama b(akardım). Tamamı oryantâl olan hâllerimin, gittikçe batıya mâl olmasını, pan açılarını da hesaba katarak, bilinçlice sezerdim. Elimden tutan birileri vardı hâlâ, ne güzeldi. Çünkü ne güzeldi kırık düş karelerini tümleyip çektiğimiz yaşam filmlerimiz. Düşler miydi oynatılan: Kandırılan bir çocukluğun çetelesini tutarken sorduğumuz en masum sorumuzdu. A(ya)rsızca ardımızdan kilitlenen otomatik kapılardan çıkar, duvak akı kıvamındaki sonsuz huzurlu bir bezden içeri doluşurduk. Oyunlar oynaşırdık, iyilikler yıpratırdık. Sek sek oynayan bir dünyaya çok kararlı adımlarla geldik biz;kalbimiz çizgilere değmemeye çalışan taş taneleri…
İçinden geçtik içimizde ne vardıysa. Tepemizde sallanan sünger kaplı mikrofonlara haykırdık yaramızı. Kadraja kasıtlı ve kısıtlı soktuk fotojenik ölgün suratlarımızı. Nasılsa her sahne kendi fotoğrafını bulur, her hayatta. Çünkü O, yalnızca bir anda yakalanan an'dır, mânâdır. Ama sonra. . Diyaframıyla kısılan ayarlar gibi az ışık aldı ömrümüz. Hayatın her karesinde yeniden olmayı, oynamayı yani yaşamayı-çok mu- istedik. Çünkü biz çekim hatalarıyız ölümün, hüzünlüyüz ve fena halde güzel!Çokça tekrarlanan monolog diyaloglarıyız aşkın, tasanın, tafranın. Yine de kameranın arkasından yönetmek isteriz hayatı, yüzünü g(izleyen) gizli kahraman edasıyla.
Güzeldi.
Patlayan yüreklerle kurulduğumuz koltuklar, patlayan mısırlarla içinde taştığımız perde ve bir yerlerimizde patlayan hayatla oluşturduğumuz birliktekliğimiz, en haysiyetli ilişkimizdi. Düşlerimiz henüz beyazdı ve gerçekler gri ve siyahtandı yalanlarımız. Çocuksu bir iççekmeyle küstüğüm hayat, ne güzeldin. Ve ne büyüktün sen, ağır aksak çalışan makaranın muazzam gökgürültüsü!
-Her sinema bileti ömrümüzden kesilir, bu yüzdendir kumparamızda para yerine biriktirdiğimiz ''kullanılmış, ah eski zaman biletlerimiz''. -
Ve kendimi koydum önüme.
Her filmin vardır ya elbet dedim, en baba bir anafikri:
Sustum. Sürdü. İzledim… Sustum. Sürdü. İzledim… Sustum. Sür. İzle…
''ME : A FILM BY LIFE! '' dedim gürültüyle…
Ali Bozdemir
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
TARİHTE BU HAFTA
-Napolyon'un hiç yıkanmayan eşi kendine "kokuyor" diyen insanları eşine şikayet edip kellelerini vurdurdu.
-Anadolu'da kurulan "Karesiogullari" adını kullanmak isteyen iki beylikten birincisinin üyeleri çöp çekme oyununda kısa çöpü çekince ağlayıp beylik kurmaktan vazgeçtiler.
-İbrahim Müteferrikayı eski kafalı olmakla suçlayıp kavga eden büyük oğlu matbaa makineleri ithalatı işine girdi.
-Norveçli gezgin Roald Amundsen ilk başarılı güney kutbu seferini düzenledi. Kutba varan tüm ekip öldü. Roald in bıraktığı notta;"sponsorsuz nereye kadar, a eşekler" yazdığı görüldü.
-Bordeaux bağlarını ilkbahar donları vurdu. Şarap fiyatları tavan yaptı. Merdiven altı şarap üretimi başladı.
-Çanakkale otogarının yapımına başlandı.
-Kediyi taklit eden insanoğlu taharet almaya başladı. Buyuk abdestten sonra mabadını toprağa sildi.
-Evden kovulan yaşlı eşeğin katılımıyla Bremen mızıkacıları resmen kuruldu.
-Cümle öğelerine ayrıldı.
-Anaksimenes , Anaksimandros un ölümüyle İonia okulunun başına geçti. Tüm okulu akrabalarıyla dolduran Anaksimenes döneminde yemek fişinden ihale olayına kadar bin bir yolsuzluk oldu.
-Süleyman Demirel "Alman TRT" si ne teşekkür etti.
-Adem Havva'ya çıkma teklif etti. Havva; "Hayatımda biri var" deyip teklifi nazikçe reddetti.
-"4 fil bir vosvosa nasıl sığar" "Şişe git duvara işe" esprileri kullanımdan kalktı.
-Tarımda makineleşme başladı. Mezbaha sayısı çoğaldı.
-Oya Aydoğan - Banu Alkan filmleriyle Türk kızlarında "gazozuna ilaç koyma" paranoyası başladı. Ankara, Elvan, Çamlıca gazoz satışları patladı.
-Refik Halit Karay tersten hızlı okuma yarışmasında öğretmeni tarafından feci şekilde dövüldü.
-Frederic Anüs aile büyükleri tarafından soyadımızı lekeledin diye azarlandı
-Tarih tekerrürden ibarettir sözü söylendi
-Ponza taşı banyoda kullanılmaya başlandı
-Tanzimat dönemi genç edebiyatçıları "Beyoğlu'nda pilav nohut yiyen" ve "Kirkor'un yerinde ciğer yiyen" olarak iki keskin guruba ayrıldı.
Görkem Yanık
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
|
Kahveci : M.Nihat Malkoç CEP TELEFONU ÇIKTI NEZAKET BOZULDU |
|
Teknolojinin zirveye ulaştığı bir çağdayız. Dün hayal bile edemediklerimizi bugün yaşıyoruz. Gerçekten de dünya koşar adım uzay çağına doğru ilerliyor. Gün geçmiyor ki bir büyük yenilik hayatımıza girmesin.
Hayatımızı değiştiren ve kolaylaştıran buluşlardan birisi de cep telefonlarıdır. Kısa zamanda hayatımızın olmazsa olmazları arasına giren bu iletişim vasıtaları her geçen gün yayılıyor. Ülkemizde yaygın olarak kullanılan bu teknoloji harikası, çocuğundan yaşlısına kadar hemen herkesin vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Adeta çağdaş bir oyuncağımız oldu bu aletler.
Cep telefonu deyip geçmeyin… Çok mühim bir buluş bu… Dilediğiniz yerde ve zamanda dilediğiniz kişiyle iletişim kurabiliyorsunuz. Sabit telefonlarda olduğu gibi bir yere bağımlı değilsiniz. Dileyen kişi sizinle konuşma imkânına sahip… Herkes bir tuşun ucunda… Mekân olarak uzak olsalar da sesleri size çok yakın.
Günümüz dünyasında bir cep telefonu çılgınlığı yaşanıyor. İstatistiklere göre 1994 yılında dünyada 692 milyon cep telefonu satılarak rekor kırıldı. Cep telefonu sahipliği oranı önceki yıla göre yüzde 34 arttı. Özellikle renkli ekran ve fotoğraf makinesi özellikli telefonlar sebebiyle rekorlar kırıldı. 2005'te aktif cep telefonu abonesi sayısı dünyada 1,7 milyara ulaştı.
Bu rakamlar sizi şaşırtmasın. Bu rakamların yarıya yakını ilk kez cep telefonu alırken bir o kadarı da mevcut telefonunu değiştiriyor. Yeni telefon alanları anlıyorum da, bir yıl evvel aldığı telefonu değiştirme ihtiyacı duyanları anlamakta zorlanıyorum. Hatta bazılarında bu değiştirme süresi bir aya kadar düşebiliyor. Yani bir kısım gençler çorap değiştirir gibi cep telefonu değiştiriyor. Buna anlam vermek müşkül görünüyor.
Bilindiği gibi cep telefonu pazarı yabancıların, özellikle de Avrupalıların elinde. Ülkemiz her gün cep telefonu ithal etmek için dış ülkelere milyon dolarlar veriyor. Cep telefonlarının yaygın kullanımına başlandığı 1996 yılından bu yana 30 milyar doların üzerinde bir parayı cep telefonu makineleri ithalatı için harcamışız. Bu yıllık üç milyar doların üzerinde bir rakama tekabül ediyor. Çok ihtiyacımız olan dolarlar ve avrolar gereksiz yere dışarıya çıkıyor. Neymiş efendim!.. Yeni modeli çıkmış, elindekinin kamerası yokmuş, chat yapılan tercih ediliyormuş… Bilmem daha neler… Mesaj çekme, oyun oynama, görüntü-video kaydı ve hatta chatleşme imkânı sunan yeni nesil cep telefonları moda artık. Herkes bunlardan alıyor. Eskiler çöpe giderken bu yeni nesil akıllı telefonlar ceplere giriyor. Bunları elde etmek için de bizim dövizler bazı kodamanların cebine iniyor. Onların cebine dolar inerken bizim de yüreğimize iniyor. Böyle garip bir durum var ortada.
Anlayamadığım bir şey daha var ortada… Bunlar telefon mu, yoksa sanal oyun aleti mi? Çoğu insan cep telefonunu asıl amacının dışında kullanıyor. Sabahtan akşama kadar telefonunu kurcalayan insanlar görüyoruz hayatta. Biri oyun oynuyor, öbürü mesaj yazıyor, bir başkası chat yapıyor. Hatta kameralı telefonlarla kısa metrajlı film çekenler bile var!.. Çektikleri görüntüleri şantaj amaçlı kullananlarla ilgili haberleri duymaktan usandık artık. Bu arada numarasını gizleyerek sapıklık yapanlar da cabası… Bu numara gizleme olayı cep telefonlarından kaldırılmalıdır. Buna imkân verilmemelidir. Adam olan adam numarasını gizlemez. Yani iş çığırından çıkmış görünüyor.
Piyasaya çıktıklarından bu yana büyük bir hızla yayılan cep telefonları, pek çok faydanın yanında bir kısım mahsurları da beraberinde getiriyor. Bu aletler her şeyden evvel büyük oranlarda radyasyon yayarak kişinin sağlığını ciddi biçimde bozuyorlar. Hatta kısırlık yapacak derecede elektromanyetik dalgalar yaydıkları bile söyleniyor. Bundan epey bir zaman önce Salford Üniversitesi öğretim üyesi Simon Cassidy, düzenli olarak cep telefonu kullanmanın sağlığa sigaradan daha fazla zarar verdiğini iddia etti. Cassidy, kendisinin cep telefonu kullanımını kısıtladığını ve kendi çocuklarını da cep telefonu kullanmamaları konusunda uyardığını belirtti. Bu Pazar, çok büyük bir kitleyi ve yüksek meblağlardaki paraları ilgilendirdiği için bilenler de konuşmaktan çekiniyor. Bazıları da ya yemlenerek ya da tehdit edilerek susturuluyor.
Cep telefonlarının asıl zararları sosyal hayatta kendini gösteriyor. Öncelikle insanlar artık birbirini görme ihtiyacı duymuyor. Sılayı rahim unutuldu. Her şey cep telefonuyla hallediliyor. Artık o eski gidip gelmeler olmuyor. Her şey uzaktan kumandayla hallediliyor. Bu da sosyalleşmeyi engelliyor. Birebir insanî iletişimi bozuk, kalas gibi bir insan modeli çıkıyor ortaya.
Cep telefonları icat olalı beri nezaket diye bir mefhum kalmadı hayatımızda. İnsanlar en olmadık yerde cep telefonuyla konuşup çevrenin tepkisini çekiyor. Pek çok toplantıda, gösteride cep telefonu çalan insanlara rastlıyoruz. Çok az bir kısmı yüzü kızararak telefonunu kapatıyorsa da çoğu güya çaktırmadan salon içerisinde bağıra çağıra konuşuyor. Gel sen kızma bu işe. Tabi her şey bir anda Arap saçına dönüyor; sinirler geriliyor. Fakat bazı kişiler bunu çok doğal bir işmiş gibi algılayıp "Yavuz hırsız, ev sahibini kovar" misali tepki gösterenleri kınayabiliyor. "Binmişiz bir alamete gidiyoruz kıyamete…"
Son yıllarda cep telefonlarında sınırsız konuşma tarifeleri çıktı. Bu durum bazı cahil kafalıları telefon manyağı yaptı. Adamlar 24 saat konuşuyor. Arabada, yolda, okulda, camide, salonda, tuvalette durmadan konuşuyorlar. Nede olsa bedava, yani sınırsız. Konuş babam konuş. Sınırsız konuşma hakkını bazıları konuşma mecburiyeti diye algılıyor!.. Okullarda öğretmenler sırf bu yüzden derse zamanında gitmeyebiliyor. Dairelerde memurlar, hastanelerde hemşireler, doktorlar, adliyelerde avukatlar, hâkimler bu zincire eklenebilir. Gece gün konuşuyoruz. Tam bize göre… Millet olarak çok konuşur az iş yaparız ya!..
Otobüste giderken önünüzdeki veya arkanızdaki kişinin dakikalarca telefonla konuştuğunu bir düşünün…. Kafanız şişer vallahi… Tahammülünüz sıfırın altına düşer… Ya tahammül ya sefer misali tercih karmaşası yaşarsınız. Hatta maazallah, katil bile olabilirsiniz. Öte yandan hiç istemeseniz de konuşan kişinin yedi sülalesine ait malumatlara vakıf olursunuz. Özel hayatların yerlerde sürünmesi sizi rahatsız eder.
Mesele uzun ve de hayatî… Kısaca söylemek gerekirse cep telefonu da bıçak gibidir. Usta bir cerrahın elinde hayat kurtarır; bir katilin elindeyse hayatlar söndürür. Ne olur bu güzel icadı yerinde, zamanında ve de ölçülü olarak kullanın. Aldığım istihbaratlara göre yersiz kullanımlardan dolayı bu yararlı aletin mucidinin ebesine galiz göndermelerde bulunuluyor! Buna hakkınız yok!...
M.Nihat Malkoç mnihatmalkoc@gmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
|
YILDIZINIZ KIPIR KIPIR, YA SİZ?
Ailenizin Yıldız Falcısı : Nurettin Özdemir |
|
KOÇ (21 Mart-20 Nisan) Bir hedefiniz üzerine yeniden düşünmelisiniz sevgili koçlar. Oluşumları uzun vadelere yaymanın yollarını aramaya bakın. Yaratıcı bir vizyonla başarıya ulaşmanız işten bile olmayacak.
BOĞA (21 Nisan-20 Mayıs) Yeni bir başlangıç ve tahammül edilmeyen durumların son bulacakları günlere girmektesiniz sevgili boğalar. Olumlu ortamları fırsat bilerek yepyeni atılımlara imza atın.
İKİZLER (21 Mayıs-21 Haziran) İç ve dış dünyanızda köklü bir değişimin eşiğinde bulunmaktasınız sevgili ikizler. Başarı beklenmedik ama kesin bir şekilde geliyor.Mekan değişimleri bahis konusu olabilecek.
YENGEÇ (22 Haziran-22 Temmuz) Zafer dolu yeni bir başlangıça doğru ilerlemektesiniz sevgili yengeçler. Enerjilerinizi olumlu kullanın. Yeniden umutlanacak ve nihayet kendinizi haklı şekilde rahatlamış hissedeceksiniz.
ASLAN (23 Temmuz-22 Ağustos) Meslekte ve eğitimde yeni şanslar sizleri beklemekteler sevgili aslanlar. Yenilikler ve değişim için hayli kararlısınız. Biraz daha sıkı tutunun inançlarınız umduğunuz başarıları getirecekler.
BAŞAK (23 Ağustos-22 Eylül) Kendinizi tanımanız ve dürüstlüğünüz, doğruyu yanlıştan ayırarak en sonunda mutlu olmanıza vesile olacak sevgili başaklar. Gelecek günlerde ön planlarda bulunmaktan asla çekinmemelisiniz.
TERAZİ (23 Eylül-22 Ekim) Yeni haftanızda kendinizi eleştiren ve analize eden teraziler olacaksınız. Yenilenmekten asla korkmayın ancak böylece geleceğinize daha gerçekçi bir şekilde bakarak ilerleyeceksiniz.
AKREP (23 Ekim-22 Kasım) Kararlılığın, yeni fikirlerin ve risk alma isteklerinin doruklarda olacakları yeni bir haftaya girmektesiniz sevgili akrepler. Sosyal yaşamlarınızda sürprizlerle dolu bir hafta var önünüzde.
YAY (23 Kasım-20 Aralık) Çok fazla fedakarlık yapıyorsunuz sevgili yaylar. Aslında yeniliklere doğru yol alacağınız güzel bir hafta sizleri beklemekte. Eski davranış şekillerinizi mutlaka değiştirmelisiniz.
OĞLAK (21 Aralık-19 Ocak) Bir karara varmadan önce gelecekteki olumlu ve olumsuz neticelerini yeniden düşünün sevgili oğlaklar. Adaletin kılıcı sembolikte olsa birçok olayı bitirebilir. Ahenkli olmaya çalışın.
KOVA (20 Ocak-18 Şubat) Bir projenizi bitirmeden hemen yenisine başlamayın sevgili kovalar. Sorumluluklarınızı unutmayın. Disiplinli olursanız yakın zamanda yüksek bir mevki sizleri beklemekte olacak.
BALIK (19 Şubat-20 Mart) Uzlaşma kabiliyetiniz ve sıcakkanlılığınız ummadığınız güzellikleri beraberinde getirecekler sevgili balıklar. Özellikle gelecek günlerden itibaren parıldayan enerjiler ve yüce ilhamların şanslı balıkları olacaksınız.
Nurettin Özdemir
nozdemir@kahveciyiz.biz
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
Fotoğraf : Gülendam Oğuz Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir, dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz. <#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 6.315 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
gidiyoruz,
gidiyoruz,
dereleyin hayatlarınızı çocuklar
bizden en uzak topraklarda acı mevsimine
yalnızca sevdiğiniz kadınların soluklarını alın
gidiyoruz
ölümün en güzel olduğu vakte
ölüm yeni bir hasattır
acı mevsiminde...
H.Eray Çelik
Yukarı
|
Çizen: Serdar Kıcıklar Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir, dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Paranoyakça hazırlanmış bir web sayfası. http://www.bulletinboardforum.com/movies/red_and_black.htm Merak edenlere özel not: bu web sayfası çoluk çocuğu rahatsız edecek bir içerik barındırmıyor. Paranoyakça dedim ya mecburen açıklama ekledim. Ne olur ne olmaz.
Basit hazırlanmış bir, helikopterle savaş alanından sivilleri kurtarma operasyonu oyunu. http://www.ezprezzo.com/games/globalrescue.html Bilgisayarınızın klavyesindeki ok yönlerini kullanarak helikopteri hareket ettiriyorsunuz. Space tuşu ip sallamanıza veya ipi geri çekmenize yarıyor. Her kurtardığınız sivil için puan alıyorsunuz. Bu oyunu oynarken patron bulunduğunuz yere yaklaşırsa "BOSS ALERT" ikonuna basabilirsiniz.
Online flash games. Yani bisürü flash oyun http://www.onlineflashgamez.com/ oyna oynaya bildiğin kadar. Ama dikkat, burada boss alert yok.
Polis suçluları yakalamak için billboardları kullanırsa ne olur? http://www.wsoctv.com/news/8189100/detail.html Bu web sayfasındaki habere göre polis suçluları yakalamak için mobil billboardları kullanmış ve kaydadeğer bir başarı elde etmiş.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
FREE Hi-Q Recorder Version 1.9 [2.61MB] Windows Free
http://www.free-sound-recorder.com/dlrhm/freehiqrec.exe Mp3 ya da wma olarak direkt kayıt yapabildiğiniz bir program. Alın kurun neyi dilerseniz kolaylıkla kaydedin. Her bilgisayarda bulunması gereken çok kullanışlı bir program.
KM Toolbar v1.0 [643KB] Windows - Ücretsiz
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|