Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.007

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 16 Haziran 2006 - Fincanın İçindekiler


 


 Editör'den : Babaların Günü Kutlu Olsun!..

Merhabalar,

Madem Pazar günü bizim, o zaman gelin yazıya Babaların gününü kutlayarak başlayalım. Tüm taze, katmerli, müstakbel babaların, yani bizlerin günü kutlu olsun.

Baba deyince, gündeme bağlı olarak, insanın aklına ister istemez Devlet Baba da geliyor. Bazen Devlet Ana olarak anılsa da devleti meydana getiren unsurlarda varolan erkek egemenliği hepimizin malumu. O nedenle devlete baba denmesi daha yakışık alıyor. Bir erkek olarak her zaman itiraf etmişimdir, "Kadının olmadığı yerde maraza vardır." Bakın şimdi memleketi yöneten Meclis'te kaç tane kadın var? İki elin parmakları kadar belki. Hükümette bir iki tane var, bakın onu biliyorum. Hani şu yurtlardan kaçan çocukları eğitim zayiatı sayan bayan var mesela. Eh olanı da bu olunca maraza kaçınılmaz oluyor tabii ki. Neyse işte... Neresinden bakarsanız bakın Devlet Baba güç durumda. Devletin direksiyonunu elinde tutan seçilmişler, bir labirentin içinde kaybolmak üzereler. Beceriksizlikleri, iş bilmezlikleri bir yana milleti 85 yıldan sonra rejimi tartışır hale getirdikleri, laik ve laik olmayanlar diye kampa bölmeye çalıştıkları için batmak üzereler. Ama her batanın kullandığı son atımlık kurşunlarını hedefe doğru zamanda atmanın hesabını yapmaktalar. Buradaki hesap, erken seçim baskısını ekarte edip, Cumhurbaşkanlığı makamını işgal etmek. İşte o zaman yapılacak bir genel seçimi kaybetseler bile, içlerinden birini Çankaya'ya taşımış olmanın zaferini kutlayacaklar.

Bakın dün Tayyip Bey ne demiş; “Cumhurbaşkanı’nın ülkemizde barışa, sevgiye, birliğe, beraberliğe, dostluğa zemin hazırlayacak, bu zemini iyi koordine edecek, tabii ki lider özelliği olan bir insan olması lazım. Bunun gayreti içinde bizler, vakti geldiğinde AK Parti grubu olarak bu ismin kim olacağına oturup karar veririz ve Meclis’teki demokratik haklarımızı da en ideal şekilde kullanırız.” Güzel başlayan ama "...tabii ki lider özelliği olan" diye devam eden kerameti kendinden menkul bir cümle. Sizce bu sözler kimi işaret ediyor? AKP içinde lider olduğunu sanan kim var? Ya da AKP içinde lider vasfına sahip olduğu varsayılan Tayyip Bey'den başka biri var mı? Böyle biri partide barınabilir mi? Cevap basit aslında, ortada ne dolap dönerse dönsün, ne laf edilirse edilsin, Tayyip Bey Cumhurbaşkanlığına hazırlanıyor. Böyle bir felaket durumunda neler olabileceği konusunda hepimizin bir fikri var biliyorum. Ama vakit düşünme vakti değil. Vakit tüm hançeremizle bunun imkansızlığını bağırma vakti. Temmuz ayının ortalarına kadar vaktimiz var. O tarihe kadar erken seçim kararı alınmazsa kanunlara göre bir daha alınamıyor ve Mayıs 2007'de Tayyip Bey Çankaya'ya yürüyor. Bunu yüreği kaldıranlara lafım yok. Ama şunu unutmayın, önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimi Cumhuriyet tarihinin en önemli seçimi. Bunu algılayanların bir adım öne çıkmalarının vakti geldi, geçiyor.

Garip bir babalar günü yazısı oldu ama n'apalım işte bazen babanın çağrışımları böyle farklı olabiliyor. Pazar günü bir de büyük sınav var. ÖSS'ye girecek tüm gençlere Allah zihin açıklığı versin. Analarına, babalarına da güç.

Bugün sevgili Soner Olgun'dan babası için yaptığı bir güzel şarkıyı dinleyeceğiz, Babam İçin. Hepinize sevdiklerinizle mutlu ve başarılı bir hafta sonu diliyorum. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

Cumhur Aydın

 Önce İnsan : Cumhur Aydın


  Ekonomiden anlamam da!

Dolar ve Avro yükseliyor, borsa düşüyor! Uluslarası piyasalardaki hareketlenme, kırılgan yapıya sahip Türkiye ekonomisini yeniden sarsmaya başlamış. Sıcak paranın tutulması için, faizlerin daha da artması gerekiyormuş. Türkiye'nin erimez denilen döviz stoğu hızla erimeye başlamış. Enflasyonun bir süreliğine dizginlenmesine karşın, borç ve faiz borçları yükselmeye devam etmiş. Özelleştirme gelirleri ve IMF emirleriyle yürütülen sıkı bütçe politikası ekonomiyi sağlıklı bir yapıya kavuşturamamış. Avrupa Birliğine tam üyelik süreci görüşmelerinde giderek daralan manevra alanları, Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ve laiklik ekseninde giderek sertleşen siyasal iklim, yabancı yatırımcıyı ürkütmüş ve Türkiye'den kaçış başlamış....

Daha önce de yazmıştım. Ekonomiden hiç anlamam. Keşke örneğin hem futbol hem de ekonomi uleması Deniz Gökçe Hoca'nın birikiminin binde biri bende olsaydı. Teleekonomi Proğramları yapamasam da, gazetelerde halkımı aydınlatamasam da, olup biteni anlayıp, kendi kendime yorumlayabilseydim. Heyhat...Anlamıyorum, zır cahilim.

O nedenle piyasalardaki yeni hareketlenmelerin neden oluştuğunu bilmiyorum, fikir yürütemiyorum, Türkiye Ekonomisini bu çerçevede hangi boyutta tehlikelerin beklediğini ya da beklemediğini kestiremiyorum. Çareler neler, ne bileyim?

Ne yapacağım? Benim aklım hala gazetem Cumhuriyette sansürlenen yazıda. "Tehlikenin Farkında Olmamakla" suçlanabileceğimizi düşünüp, bir süredir ertelediğim yazıyı; şu anda yaşadığımız piyasalar sallantılarıyla-"kuşkusuz"- alakalı olmadığı halde, hani fırsat bu fırsat hazır dikkat dağılmışken ve ekonomi başlığında benim söyleyeceğim sözüm de yokken ele almak istediğim konuya geri döneyim düşüncesiyle hatırlamak ve hatırlatmak istedim.

Hatırlayalım efendim. Tüpraş'ın özelleştirilmesi sürecinde, Petrol-İş'in yürüttüğü hukuk mücadelesine kızan Başyazar İlhan Selçuk gazetedeki köşesinde -şu an aklımda kaldığı biçimiyle- "Herkes aklını başına toplasın. Hazır Tüpraş ulusal sermayeye devrolmuşken, şu işi daha fazla kurcalamayalım, belki de yeniden başlıyacak süreç farklı sonuçlar doğurabilir" demişti. Bunun üzerine gazetenin ekonomi yazarları hepsi Profesör ünvanlı akademisyen ekonomistler İzzettin Önder, Korkut Boratav ve Erinç Yeldan; Selçuk'un görüşüne katılmadıklarını ortaya koyan, konuyu daha yapısal ve temelinden ele alınması gerektiğini tanımlayan yazılar yazmışlardı. Hatta Dr. İzzettin Önder aşağıda tümünü alıntılayacağım -bu konuda- ikinci bir yazıyı 18 Nisan 2006 tarihinde gazetedeki "Bence" Köşesinde yayınlanmak üzere kaleme almış ancak yazı yayınlanmamış, sansürlenmişti. Bunun üzerine Önder ve Boratav süresiz, Yeldan ise bir süreliğine gazeteye yazı yazmayı kesmişlerdi. Cumhuriyette önce "yazarlarımızın yazıları elimize ulaşmadı" notunu düşmüş sonra da konuyu genel ortamın hareketliliğine ve nazikliğine 'havale etmişti'.

Aşağıda Prof. Dr. İzzettin Önder'in gazetede yayınlanmayan yazısını bu köşede aktarıyorum:

"Özelleştirme sözcüğü ilkin 1969 yılında Peter Drucker tarafından [tekrar özelleştirme] şeklinde kullanılmıştır. Bu tanımı yorumladığımızda, tarihin bir döneminde devletleştirme politikasının uygulandığını, şimdilerde ise eskiye dönüş biçiminde tekrar özelleştirilme politikasına dönüldüğünü anlarız. ...özelleştirmenin Türkiye'de ve dünyada iddia edildiği gibi kamu kesiminin verimsizliği ile bir ilgisinin bulunmadığını ya da özelleştirmeye gerekçe olarak ileri sürülen savların geçerli olmadığını, sorunun sermayeden kaynaklandığını ve dayatmanın sermayeden geldiğini görürüz ....özelleştirmenin gerçek yüzünü görebilmek için doğru soru şöyle olmalıdır: [Tarihin bir aşamasında kamulaştırma politikasını dayatmış olan sermaye, niçin şimdilerde de özelleştirme politikasını dayatmaktadır?] Bu sorunun yanıtı olarak, özelleştirme, krize girmiş sermayenin kendisine yeni faaliyet ve kâr alanı açma, bu yolla krizi aşma ve siyasal-toplumsal kararlarda daha güçlü olma amacına ulaşma aracı..." olarak tanımlanabilir.

Geçen haftaki yazıdan yapılmış alıntıdan yola çıkarak, özelleştirme politikalarının amacını ortaya çıkan sonuca göre anlamak ve yorumlamak bilimsel bir yaklaşım değildir. Sonuç ortaya çıktıktan sonra dahî gerçeği hâlâ kamuoyundan saklamak ise hainliktir. Özelleştirmenin nasıl bir yağma ve halkın birikimlerine yönelik saldırı olduğu "köprüyü satarım, sattırmam" tuluatında belli idi. Daha o zamanlarda iç ve dış kaynaklı sermayenin kendileri dışında oluşmuş halk birikimini yağmalama iştahının kabarmış olduğu anlaşılıyordu. Sermayenin bu arzusunu tatminle görevli siyasîler ve toplumun beynini yıkama işlevini yüklenmiş olan medya halkı baskı altına aldı. Bu süreçte kamu çıkarı doğrultusunda özelleştirmelere karşı zorlu bir hukuk mücadelesi de yürütüldü. Sermaye bu mücadeleyi, bir yandan siyasîler marifetiyle yasayı değiştirerek, diğer yandan da hukuksuzluğa baş vurarak aşmaya çalıştı. Ege'deki beş çimento fabrikasının Danıştay kararına rağmen Fransız firmasında kalması yönünde zamanın hükümeti hukuk dışı bir karar aldı.

Sermaye, bir yandan siyasî gücü ile yasaları hukuk dışına taşırken, diğer yandan da varolan yasaları dahî çiğnemeye çekinmezken, açıktır ki, görev artık halka düşmüştür! TÜPRAŞ için yurttaş hareketinin başlatıldığını memnuniyetle öğrendim. Bu grubun medyadan derlediği bilgilere göre, TÜPRAŞ'ın 2005 yılı cirosu 20 milyar dolar dolayındadır. Aynı kaynağa göre, TÜPRAŞ'ı yabancı petrol şirketinin de bulunduğu bir grup içinde alan en büyük holdingin 2005 yılı cirosu ise ancak 18 milyar dolar civarındadır. Danıştay 2 Şubat 2006 tarihli kararı ile bu ihale hakkında yürütmeyi durdurma kararı aldı. Bu kararı uygulamayan siyasal erk de, ilgili firmalar grubu da hukuku çiğnedi. TÜPRAŞ ihalesi ile bir kamu tekeli özel tekele dönüşmüş oldu. Türkiye'de enerji alanında alınacak ekonomik kararlar ve yürütülecek faaliyetler, bu ihale ile tekel gücünü ele geçiren özel kesime, onun da ötesinde, halkın bilinçsizce "ulusal" olarak nitelediği bir holdingin arkasındaki uluslararası petrol devine emanet edilmiş oldu. Siyasal erki de yanına almış olan böylesi çıkar çevrelerince kuşatılmış olan halkın kamu yararı doğrultusunda mücadeleye girmesi hukuka müdahale anlamına değil, tam tersine, yasayı hukuka uyarlamak anlamına gelir. Halkımız, bu zorlu mücadelede, yargı organından da, daima olduğu üzere, yasalardan kazınsa da vicdanlardan kovulamayan kamu yararı doğrultusunda haklı sonucu beklemektedir!

Bu veriler karşısında ne yağmacı sermayeye ve onun medya alanındaki ideolojik aygıtlarına, ne IMF direktiflerini kalkan yaparak ülkeyi pazarlama işlevini sadakatle yürüten siyasal erke fazla söyleyecek bir şeyimiz yoktur. Ancak, arkalarında koskoca holdinglerin bulunduğu vakıf üniversitelerinin ve devlet üniversitelerinin hukuk ve iktisat fakültelerinde hukukun çiğnenmesi, kamu tekelinin özel tekele dönüşmesi, özelleştirmelerle kamu yararı aleyhine halk birikiminin yağmalanması derslerde ve sohbetlerde acaba nasıl işleniyor diye çok merak ediyorum. Acaba, üniversiteler ticarîleştirilerek, üniversitelerin kamu kaynakları kısılıp, üniversite-sanayi ilişkisi çıkar ilişkisine dönüştürülerek, yarı-zamanlı çalışma yaygınlaştırılarak ve ünlü holding üniversiteleri oluşturularak, bilimsel faaliyet görüntüsü altında toplumsal beyin dönüşümü mü gerçekleştirilmektedir! Günümüzde işgal ve sömürü araçları olarak silâhın yerini dil, kültür ve bilim emperyalizmi almıştır. Bu şartlar altında "TÜPRAŞ İÇİN YURTTAŞ HAREKETİ" olumlu bir girişim olarak görülmelidir."

Yazı burada sona eriyor. Dediğim gibi ekonomiden anlamadığım için ilgisiz bir eski konuyu ısıtıp önünüze getirdim.

Galiba ne ülke ne de ekomiyi bekleyen tehlikelerin farkında değilim...

Cumhur


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Okan Somer


GÖZLERDE BEKLEMENİN SONU

Süresi belirsiz bir beklenti; o gençlik yıllarında ilk aşk ile başlayan hatıraları olmayan ve bir hatıraya daha değer yüklemeden, sonra yaşam süreci içinde zaman zaman akla gelen ama hep unutulan.
Hayatın devinimlerinde içinde kimi zaman insanları bahtiyar ederken düşünülen kimi zaman küçük bir çocuk gülümsemesinde özlem duyulan…
Annemin ağız dolusu oğlum deyişinde , babamın bana imkansızlık içinde yolladığı ilk mektubunda….
İlk karnemde , mahallede paylaştığım simidimde………
Sonraki nesillere hazırlamaya çalıştığımız dünya için meydanları doldururken üstümüze sıkılan her kurşundaki direncimizde……… daha tanımaya dahi fırsat bulamadığımız arkadaşlarımızı kaybederken yumruğumuzu emek hakkı için dik tutmaya çalışırken .

Nazım da , Cansever de , Can Yücel de , Fikret te Özdemir Asaf ta ……..

Umudu yarına yüklerken mücadeleden kaçmadan , her şey bitti dediğimiz de bir dost'un kolunda tekrar ayağa kalkarken….

Sevgiye katık aramadan dostlarla garsona köfte piyaz söylerken..

Gözlerde hep bu haberi alacağımız o sonu bekledik.

O Baba olacağımız günü………..

E be kardeşim biz bu günü çok bekledik

Ama yine de sen hiç haber vermeden çıka geldin.

Yaşam bu aralar biraz dağınık kusura bakma
Toparlarız .

Yeter ki sen kızma

Sen geldin ya

Hoş geldin dünyamıza……
HOŞ GELDİN.

Okan Somer


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
11 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Evrim Demirören


AH GRİ

Müstafi komünist ülkenin dört köşe bucağı gridir. Coğrafyası öyle demez gerçi, yağışlı yeşil Balkan iklimi, ormanı bol vadi yamaç dağ tepe yeşile keser, yeşili bile griye çalar. Ölüm hangi zamana yakışır en çok gece ya da sabaha karşı değil mi? Oysa müstafi komünist ülkeye ölüm, akşamüstleri işten döner gibi usulcacık gelir, havanın grisi siyaha döner...

Memleketin uzaklarda gürül gürül hayata akar, içindeyken mayışsan da uzaklardasın ya, sanki hayat bir tek orada akar. Ölüm en az senin olduğun yer kadar uzaklarda. Ölüm, senin ülkende geceye yakışır en fazla... Ah memleket!

Memlekete gittik geçen kış. Aileler, arkadaşlar, çarşı pazar, hayat.. Gri ülkede olmayan her şeyi oraya taşımanın nafile bavulları elimizde dönüş zamanı, hava kurşuni renkte daha şimdiden. Babam kapıda, güle güle gidin yavrum, bir daha ne zaman geleceksiniz, üşütmeyin torunumu yolda, haydi selametle, yolunuz açık olsun... Hoşçakal anne, hoşçakal baba, hoşçakal içinde hayat akan memleket. Hayat, hayatta yapmam dediklerini yaptırır insana, ağlamak mesela. Bilmiyorum babam ilk mi ağladı hayatta ben mi ilk gördüm, ya da? Ah hayat!

Müstafi komünist ülkenin dört köşe bucağı gridir. İnsanları öyle değildir ama. Allısı morlusu renk renk kuşanırlar, yemeye içmeye düşkündürler, ölüme inat bir ağızdan dumanları savururlar hayata, ülkelerini severler, komünizmi sevmezler. Benim ülkemi de severler. Bazısı okumaya gitmiştir oralara, bazısı çalışmaya, çocuk bakmaya mesela, çocukların babalarına ya da.. Ah garip gri ülkenin ah garip renkli insanları!

Ne kötü renktir gri, ne siyahtır ne beyaz, ne gecedir ne gündüz. Ser verir sır vermez. Belirsiz gri... Siyah gecenin rengi beyaz gündüzdeki bulutun, griyse çöker akşamüstleri, ölümün rengi.. Ah gri...

Ölüm haberi, işten eve döner gibi bir akşamüstü usulcacık geldi bize. Ölüm şefkatli bir anne gibi üstünü örttü onun, belki kaypak düşmanmışçasına sırtına hançer sapladı, yahut arsız bir fahişe gibi yanına sokuldu yattı ya da gözlerinden uyku oldu aktı... Bilinmez. Ser verdi sır vermedi ölüm. "Ah ah sizi bir daha görmeyeceği malum olmuş da ondan ağlamış koskoca adam çocuklar gibi" dedi annem sonraları.. Doğum zamanı nasıl bilinmiyorsa ölüm zamanı da bilinemedi. "Bir gece" dendi... Malum, bizim oralarda ölüm gece gelir, haberi ise uzaklara gider, bir akşamüstü...

Evrim Demirören


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
7 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


  Muhsin Usta

1930-Konya doğumlu babam Muhsin, gayet güzel okurken anne ve babasının ayrılmasıyla 13-14 yaşlarında bir anda kendini yaşamın içinde buluvermiş. Bir gecede yaşamının en zor kararını alıp annesi, ablası ve kardeşlerine baba olmak üzere İstanbul'un yolunu tutuvermiş. Hani hep derler ya; "2.Dünya Savaşı, ekmek karneyle..!". Askerlik yapan akrabalarından bir somun ekmek alabilmek için Kumkapı tren istasyonundan yürüye yürüye gidip gelirmiş Zeytinburnu'na...

Baba sevgisi yaşayamadan kaybetmiş babasını 1955'de ve çocuklarım olursa onları bu sevgiden mahrum etmemek için çalışacağım demiş yıllarca. Yine de babasına olan saygısı ve yöre adeti üzerine benim adımı dedemin anısına Ahmet koymuş 1957'de. Ve okul yıllarını terketmek zorunda kalışı nedeniyle ilk oğlu olan bana; "Donumu satar, yine de seni okuturum, ben okuyamadım, yeter ki sen oku !" demişti...

Hürriyet Gazetesi'nde 25 yılı aşkın bir süre çalışarak emekli olmuştu Muhsin Usta. Herkesin babası, öğrenme heveslisi bir insandı. Evine tamirci girmezdi demiştim bir yazımda, gerçekten de öyle. Her türlü elektrikli alet ve özellikle makine kökenli işlerde müthiş derecede yetenekli idi. Yolda ayakkabı tamircisi görse; hemen birer çay alıp yanına otururdu, izlerdi, sonra evine aletleri satın alıp ayakkabıları bile tamir ederdi, pençe, topuk, taban değiştirme vs.vs. Komşuları da bu özelliğini bildiğinden hemen hemen tüm mahalle halkının yardımına giderdi, bir kahve içimi karşılığı. Hiç unutmam Ankara'da yaşadığımız yıllarda Meteoroloji devlet dairesinin arızalı kazan sistemini tamir etmiş, kaloriferler yansın ve memur dostları üşümesin diye.

Ben küçükken bana tahtadan keser, tornavida, çekiç, testere gibi el aletleri yapmıştı. Tamir işlerine heveslendirir, yaptığı tamiratlarda yanına çırak diye alır ve yaptığı her işi teknik olarak tarif ederdi. Yıllar sonra evlenip evde ufak tefek tamiratlar yaptığımda ise hiç beğendirememişimdir Muhsin Usta'ya; "Şunu öyle değil şöyle yapsaydın...." türünden bir sürü laf etmiştir. Sonunda çareyi hiç tamir yapmamakta bulmuş, "Baba'cığım, evimizde yapılacak şu şu işler var, bu hafta sonu gelir misin ?" demek, hem beni eleştiriden kurtarmış, hem de akşam birer kadeh rakı içerken yaptığı işleri büyük bir keyifle uzun uzun anlatmasına neden olmuştum.

Hürriyet gazetesinin basıldığı makinaların sorumlusu idi ve birgün İsviçre Ferag firmasından bir uzman gelmiş, arızalı makinaların yerine yeni makine satmayı önermişti. Yabancı dil bilmemesine rağmen Muhsin Usta ona ben tamir ederim diye bir takım şeyler anlatınca adam gülmüş ve mümkün değil demiş. Hatırlarım, yaklaşık 10 yıl boyunca İsviçre'den yılbaşı sepeti gelirdi, viski, çikolata, çerez, vs.vs. dolu. Adam; "Makine hala çalışıyor ha !" diye gönderirmiş meğerse. Yıllarca geceleri çalışıp gündüzleri uyumuştur. Gazetenin baskısı bitip, kamyonlara yüklendikten sonra evine gelebilmiştir. Kardeşim geceleri uyur-gezer gibi dolanıp dururdu yatak yatak. Anneannem ve benim yanımdan kovulunca soluğu annemin yanında alır, sabaha karşı köşeyi dönen arabanın sesiyle babamın geldiğini anlayıp zılgıtı yememek için yatağına kaçardı. Çocukluğumuzda bizi her yaz yıllık izninde tatile götürmeye özen göstermiştir. Tüm bir yıl bütçe yaptığını, şu tatil parası, bu bilmem ne parası gibi planlama yaptığına, özellikle tatilden kısmadığına şahit olmuşumdur.

Bazen bana kızdığında; "Kendi çocuğun olunca anlarsın bu yaptıklarımı ve baba olmayı !" derdi. Benim de oğlum için yüreğimin cızz ettiği zamanlarda ne denli haklı olduğunu anlamışımdır. Arka bahçesinde veya yazlık evinde onunla birer kadeh rakı içmesini özlüyorum şimdi. Hiç sarhoş olduğuna tanık olmamışımdır, müthiş bir rakı sofrası kültürü vardı; "Önemli olan kadehini, hatta yudumunu ne zaman masada bırakman gerektiğini anlamandır !" derdi. Evinin arka bahçesindeki balkonunda 1960 yılına ait iki kardeşe iki kardeş fotoğrafları, kardeşim bana, büyük amcam babama sarmaşmaya çalışmaktalar…


Son zamanlarda içemez olmuştu, gençliğinin o olumsuz çalışma koşulları, beraberinde bir dizi hastalık getirmişti. Çok zor koşullarda by-pass ameliyatı olmuş, 2 yıl daha aramızda olmayı başarmıştı. Uzatma dakikalarını da tamamladı artık, bitiş düdüğü Babalar Günü'nde çaldı Muhsin Usta'nın, sevgili Baba'mın.. Bana BABA olmasını öğreten insandan başka türlü de bir bitiş düdüğü olmazdı zaten..!

Güle güle Baba'cığım.. Boğazımda bir düğüm, ciğerimde bir nefes, gözlerimde bir hüzün, yüreğimde bir derin ses oldun artık.. Ne mutlu bana ki; senin gibi Usta bir Baba'm oldu..

asesen@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
6 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Ahmet Altan

 Şundan Bundan : Ahmet Altan


   Araçlar ve Seyahat

Bir insanın, gün içinde yaptığı seyahat, tüm toplumlarda yaklaşık eşittir, 1,1 saat/gün.

Elimdeki bu istatistik, herhalde Istanbul dikkate alınmadan yapılmış bir istatistik, bu kesin; En yoğun trafik, Seattle’da, ortalama bir sürücü, yılda 59 saatini trafikte ‘durarak’ geçiriyor.

Trafik sıkışıklıkları aslında o kadar da yeni bir konu değil. Roma’da MÖ 45 yılında tüm araçların şehirlere giriş ve çıkışları, trafik sıkışıklığı nedeniyle yasaklanmış.

Trafik lambaları, motorlu araçların icadından önce kullanılmaya başlanmıştır.

Dünyanın en büyük seyahat acentesi Thomas Cook, 1850 yılında kurulmuştur.

Eski Çin’de, seyahat eden kişilere saldıran kimselerin cezası burun kesmeydi.

Elektrikli araçlar, ilk olarak 1896 yılında kullanılmaya başlandı. Yüzyılın sonuna doğru, dünyadaki tüm araçların yaklaşık %50’si elektrikle çalışıyordu.

Buna karşın, 1905 yılına gelindiğinde, tüm araçların %80 petrolle çalışır hale geldi, ve 1920’ye ulaşıldığında, elektrikli araçlar, tarih olmuştu.

Dünyadaki, tarifeli seferler içinde en kısa olan uçuş, İskoçya’da Papa Westray’den Westray adasına olan uçuştur. Sadece 2 dakika sürer.

Fransa’yı yılda 60 milyonun üzer,nde tursit ziyaret eder, Fransanın nüfusu da 60 milyondur. Böyle bakınca ülkemizin turizm alanında daha ne kadar çok yol alması gerekiğini görmek kolay.

1941 senesinde, Ford, deneysel bir araç üretti. Bu aracın gövdesi hint keneviri elyafı ve plasik karışımından yapılmıştı ve çelik gövdeye nazaran çok daha sağlamdı. Öyle ki, 10 katı güçlü bir çarpışmada bile metal gövdeye oranla hasar görmüyordu. Yakıt olarak da kenevirden elde edilmiş alkol kullanılıyordu. Ancak o yıllarda alkolün ve kenevirin yasaklanması nedeniyle hiçbir zaman seri üretime geçilemedi.

Manhattan trafiğindeki bir araç, şehir merkezinde, saatte 11,5 km ortalama hızla hareket eder.

Bir yıl içinde, uçak kazasında ölen insan sayısının en az olduğu sene 1993’tür. Sadec 1 kişi uçak kazasında ölmüştür. 1997 ise, Kanarya Adaları’ndaki Los Rodeos havaalanı apronunda iki Boeing 747 uçağının çarpışması sonucu toplam 583 kişinin ölümü ile, en fazla ölümün olduğu yıl olarak tarihe geçmiştir.

Nükleer gemiler, aslında buharlı teknelerdir. Reaktörler aslında sadece türbinlerde kullanılan sıcak su buharı üretmekte kullanılırlar.

İlk organize deniz filosu, MÖ 2300’lerde Mısırlılar tarafından gerçekleştirilmişti.

İlk tren saatte 8 kilometrelik rekor bir hıza ulaşmıştı!

Ahmet Altan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Mehmet Hamurkaroğlu

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 6.315 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


Gün Senin Günün Baba

gün senin günün baba
seni anma günü
seni yazma günü
senle dolu kısa yıllarımı
sensiz uzun yıllarımda büyütme günü
cebinde sakladığın
birkaç tipi tip sakızından
şımarıklık payımı alma günü

gün senin günün baba
senin ardından kalan derin boşluğumu
yine senle doldurma günü
çocukluğumdan bu günüme sakladığım
birkaç anın sevincinde
nefes alma günü
senin erken gidişinden kalan
dide dide açılmış yaralarımı
tekrar tekrar kanatma günü
yine senin hatıralarınla
tüm yaralarımı sarma günü

şimdi çok eskilerden kalma bir gün
şimdi içimde sana açtığım bir mevsim
mevsim ki
takvim yapraklarını geriye döndürdüğüm
masum bir sevincin
uçurtma zamanı
şimdi
bir kez daha
çocuk olma zamanı

şimdi çok eskilerden kalma bir gün
şimdi hüzün
bak yine
bir kanadımdan sen tutuyorsun
bir kanadım hep senden yaralı

Gülcan Talay

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Çizen: Hüseyin Alparslan

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


"BU TOPRAĞIN RENKLERİ"
24 Haziran 2006 Cumartesi saat 20.30


İstanbul Turkuaz Turizm Folklor Derneği GK tarafından her sene sürdürdüğü dönem faaliyetlerinin bir yansıması olarak düzenlenen "BU TOPRAĞIN RENKLERİ", 24.Haziran.2006 Cumartesi günü saat 20.30 da Kadıköy Belediyesi, CKM Caddebostan Kültür Merkezi Büyük Salonunda gerçekleştiriliyor.Kurulduğu 2001 yılından itibaren her sene gerçekleştirdiği sunumu ile Türk Folklorunun en renkli dışa vurumu olan Halk Dansları alanında gerçekleştirdiği çalışma ve faaliyetlerini sunan İstanbul Turkuaz, kuruluşunun V. yılında yine zengin bir dans repertuarı ile izleyicilerinin huzurunda olacak.

Gerçekleştirdiği çalışmaları, sosyal ve kültürel etkinlikleri ile kendi misyon ve vizyonunu koruyan, farklı iş ve yaş guruplarından tamamen amatör dansçıları ile sahneye koyduğu sunumunda İstanbul Turkuaz, bugüne kadar alışılmış kalıpların dışında bir sunumu sahneye taşıyor.

Anadolu'nun binlerce yıllık tarihi geçmişi içerisinde şekillenmiş, gelişmiş kültürel, sanatsal ve folklor alanında eşi benzeri bulunmaz zenginliğe sahip değerlerini, hayatımıza her alanda etki eden geleneksel yapıları birbirinden renkli bir anlatımla sunuyor.

İstanbul Turkuaz'a gönül verenler, eğimenlerinin hazırlamış olduğu görsel bütünlük içerisinde İzmir, Van, Artvin, Muş, Silifke, Tokat, Adıyaman, Trabzon ve Hakkari yörelerinin danslarını, Anadolu'nun bereketini yansıtan renkler ile yöresel çiçekler bütünlüğünde sahneliyor, "Bu Toprağın Renkleri 2006" Sanat Yönetmenliğini Gülçin Uncuoğlu yürütüyor.
CKM de sunulacak gösteri için katılımları Ticketturk sağlarken, Tema Vakfı, Dimes Meyva Suları ve İletişim Basım Yayın sunuya katkıları ile destek veriyor.

"BU TOPRAĞIN RENKLERİ" 2006 da Görüşmek Dileği ile...

Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

İnsan beyninin sınırlarını en fazla ne kadar zorlayabilirsiniz? Aslında yaşamadığı şeyleri, hem yaşanmış gibi yaptırıp, hem de yaşatıp nasıl, bir rüyaymış gibi gösterebilirsiniz. http://www.vidking.com/viewvideo.php?id=343 kısayolundaki filmi, biraz sabredip sonuna kadar seyredin lütfen. Biraz karışık ama, en sonunda neler olduğunu görünce teknoloji karşısında insanoğlunun düştüğü caresizliği anlayacaksınız. "Waking dead"

Diyelim ki Mc Donalds'ın işletme hakkı tamamen size verildi. Bu işi sepetlenmeden en fazla ne kadar sürede yapabilirsiniz? http://www.mcvideogame.com/game.html Buyrun deneyin bakalım, ne kadar başarılı (!) olacaksınız. Üretiminden tüketimine kadar her şey sizin kontrolünüzde. İnekleri siz yetiştiriyor ve hatta siz kesiyorsunuz. Eleman alımından, promosyon seçimine kadar her şey sizden soruluyor. İşten kovduklarınız sizi protesto ediyor. Çevre kirliliğinde siz suçlanıyorsunuz. Ve yeterince para kazandıramazsanız şutlanıyorsunuz.

Fıkra sevenlere geniş kapsamlı bir kaynak. Hem de her türden. http://www.fikra.gen.tr/ Gülmeye hazırsanız tıklayın lütfen.

Super ipod için neye ihtiyacınız var? Öncelikle normal bir ipod'a ve sonra tabiki bir akıl hocasına. Size bu konuda akıl hocalığı yapabilecek uçuk birini arıyorsanız http://www.command-tab.com/2005/03/13/ipod-super/ kısayoluna tıklayıp görebilirsiniz.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20060616.asp
ISSN: 1303-8923
16 Haziran 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com