Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.015

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 28 Haziran 2006 - Fincanın İçindekiler


 


 Editör'den : ...

Merhabalar,

Vakit yetersizliği nedeniyle hemen kaçmak durumundayım. Pikaba sevgili Nadya'nın yazısına uygun bir plak koyup hemen kaçıyorum. Hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

KIRKYAMA

 KIRK3YAMA HİKAYELERİ


  Keten Helva -3-

3
Tüm bunlar olurken eski metruk binanın çatısında.

- Naber lan kase ?
- Oğlum Ramo nerdesin ya. Korktum oğlum burada tek başıma. Manyak mısınız nesiniz ya? Hani lan iki de burada olacaktınız hepiniz? Bir buçuk saattir bekliyorum oğlum sizi, aha da gidiyom lan ben.
- Ne trip yapıyon Abidik., geldim işte uzatma!
- Bak bana bak banaaa Abidik deme demedim mi sana milyon on yüz kere.
- Hahahaha, lan oğlum sayı saymayı öğren, ondan sonra gel yanıma. Abidik'sin işte.
- Lan oğlum, bak ecelin benim elimden olacak. Abidin de lan bana!
- Tamam Abdi kızma.
- Bak yaaa çıldırtma beni, gıcıklığına mı yapıyon ulan, ulan kaçma lan, gel buraya, erkek misin lan sen kaçmasana, bu kadarsın oğlum sen bu kadar. Topsun sen tooop !!!
- Hahahah, tamam Abidin kılıklı, yeter bu kadar kovalamaca, nerede oğlum bunlar?
- Ne bileyim yaa sinir oldum zaten, ulan ben dedim değil mi sana, geçen işte bu herifle yaptığımız son iş olsun diye. Kendi yetmiyormuş gibi o Boğaz Köprüsü'nün en kısa direği gibi duran hatunu da sardı başımıza. Yok oğlum adam olmazsın sen. Senin yüzünden ben de olamam.
- Bana diyene bak hele, oğlum sen benden daha hıyarsın lan. Geçen işte sahte dolarlara Vaşington amcamın resmini bulamadım diye İsmet İnönü'yü ben koydum sanki. Lan oğlum sahte para yapıyorsun, başka adamın resmi konulur mu ulan? Bi de bunu alıcılara yutturacakmışmış. Ulan herkesi senin gibi beyinden yoksun mu doğmuş sanıyorsun? Akşama kadar internette karıyla kızla çetleşeceğine arayıp bulsaydın ya adamın resmini dümbül! Yok sen anca porno resim indirirsin dimi ordan buradan. Ulan o porno resimler mi doyuruyor karnını haa. Kazmasın oğlum kazmaaa. Hatta oğlancıksın.
- Hahayttt dinime küfreden Müslüman olsa bari. Dolarda resmim nasıl duruyor diye kendi resmimi ben bastım sanki dolarlara. Resimlerime de karışma. Yakında porno resimli çiklet ticareti yapıcam oğlum. Köşeyi dönücem. Benim her şeyim ticaret lan. Kendi beynine bak sen önce. Hanibal pişirip yese o beynini kusar şerefsizim.
- Ehh, şeyy nerden biliyon bakim dolara resmimi bastığımı? Benzetmişsindir canıım.
- Benim bilmediğim şey mi var oğlum. Ulan hadi ben belki bir ihtimal herifi çarpar, katlar, bölüp çıkartır, bacasından girip, sakalından çıkar yuttururdum da sen kendi resminle basılmış dolarları kime yedirecektin ha? Kim ne yapsın lan senin meymenetsiz suratını hahahaha.
- Gülme lan, öylemesine yaptım işte, gülme bak, kafamın tasını attırma. Şuna bak hele, şu dişlerinin haline bak. Daha çok dolaş karı kız peşinde, o simsiyah dişlerle bir gün bir kadını öpeceğini sanıyorsan çoook yanılıyorsun. Sen ancak ve ancak aynada kendinle öpüşürsün, senden bir cacık olmaz olum, hep böyle hıyar olarak yaşarsın.
- En azından zengin bir hıyar olurum. Hele şu işten bir çıkalım gidip yaptırıcam lan dişlerimi, aha da senden yakışıklı olup takıldığın manitayı almazsam elinden bana da Abidin demesinler.
- Tamam demesinler?
- Ne desinler lan? İmalı imalı konuşma bana.
- Allah'tan rahmet dilesinler. Lan sen kendini ne sanıyon benim manitayı alacakmış elimden. Bana bak oğlum geldim şuraya öğle vakti sıcak başıma da vurmuş, tepemden arşmış beni çileden çıkarma.
- Tamam be uzatma. Acıktım oğlum ben. Nerede bunlar ya. Gel gidip yemek yiyelim bari bunlar gelene kadar.
- Eşeğin gıcılarını yeee. O göbeğinden beslen biraz, belki bir işe yarar da eritirsin. Sessiz sedasız çaktırmadan içeri girene kadar imanım gevredi, sen gelmiş ne diyon lan. Defol git, yakalanırsan kurtarmam.
- Lan oğlum, sattı mı yoksa bunlar bizi ha? Tıkıldık kaldık burada.
- Amma paniksin be ağbicim. Margarin kılıklı Ramo, konuştum sabah, taksisine kıyıp da basarsa gelir birazdan. Ulan sanki şahini değil de ferrariyi taksi yapmış şerefsiz, gazlamaya korkuyor.
- Süzme be, burada fare var mıdır lan? Çatılarda çok olur, korkarım ben ya bu illet hayvandan.
- Ya var ya harbi adam değilsin. Ulan şu gelen kalemtıraş kılıklı karı bile daha erkek çıkar senden. Bak hele bir gelsin fare mevzusu yapıcam. Korkmuyorum derse anırtacam burada seni. Tamam be bakma öyle ceylanın kaplana baktığı gibi. Gel yanımda dur. Yedirmem seni fareye merak etme hahahahah.
- Arayacam oğlum ben bunu dört oldu saat. Neydi şunun telefonu?

Arkası Yarın


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Nadya Alpkonlar

 Barış Köşesi : Nadya Alpkonlar


   SULU KONSER !

Kahve Molası'nda çıkan bir yazının ardından daha evvel duymadığım "Ferhat Göçer" ismine odaklanmıştım.
O kadar güzel ve methiye ile anlatılmıştı ki,
ilk fırsatta bir CD'sini alıp dinledim.
Ve olanlar oldu !
Bu sese aşık olmuştum !

İstanbul'daki toplantımıza katılmadan önce 09 Haziran'da
Antalya'da bir konser vereceğini okumuştum.
O tarihte dönüşümü gerçekleştirdim.
Eve vardığımda saat 19.00 olmuştu.
Acele üstümü değiştirip arkadaşımla, şemsiyemi de alıp,
Açık hava tiyatrosuna koştuk.
Hava çok bulutlu idi ve her an yağmur bekleniyordu...
Buna rağmen oraya varınca insanların akın akın geldiğini gördük.
Yerlerimizi aldık ve konser başladı.
15 dakika sonra "ahmak ıslatan" cinsinden yağmur yağmaya başladı.
Yağmur altında Ferhat GöçerKimse yerinden kımıldamıyordu...
Yağmur biraz daha artınca millet şemsiyelerini açtı.
Ama yerlerinden kalkan olmadı !
Derken yağmur, ben size gösteririm, bakalım şimdi ne yapacaksınız? gibi bir tavır takınarak sicim gibi yağmaya başladı.
Yine başarılı olamadı !
Kimsenin yerlerini terk etmek niyetleri yoktu.
Böyle olunca da Ferhat Göçer'in bir işareti ile
Müzisyenleri korumak için büyük şemsiyeler geldi sahneye.

Bütün bu olaylar olurken Ferhat da, yağmura nispet,
şakır şakır şakıyordu...
Ve her yerinden şıpır şıpır su akıyordu...
Arada bir seyircilere soruyordu: Yeter mi, devam mı? diye.
Herkes, bir ağızdan, DEVAM diye bağırıyordu.
Sağanak altında 4-5 şarkı daha söyledi.
Başka biri olsaydı, kusura bakmayın der,
sırtını döner giderdi.
Bu arada bir bayan yanına gelip kulağına bir şeyler fısıldadı.
Ona fısıldanan şeyi anons edince kıyamet koptu !
"BİLET KOÇANLARINIZI ATMAYIN, 17 Haziranda KONSER TEKRARLANACAK" .

Ben hayatımda bu kadar saygılı ve alçak gönüllü
bir sanatçı görmemiştim...
Sesi kadar kendisi de son derece güzel bir insan !

17 Haziran izlenimlerinde buluşmak üzere.

Nadya Alpkonlar


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
5 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Temirağa Demir


Parlamaz yaşam…

Sokak boyu duran ve bağıran, tırnak aralarında siyah boya lekesi bulunan küçük bir çocuktu. Pek istekli değildi çalışmaya sanki kızgındı birilerine,annesine babasına,büyük abisine,dedesine…

Kim bırakmıştı onu bu yaz sıcağında sokak ortasına…
Bakışlarında bilinmez bir isyan boşluğu vardı. Kime ne dese biraz daha eksilecekti her haykırışı nafile bir beyhudelik olarak kalacaktı…
Sabah erkenden kalkar sırtına sandığını vurur ve bu sandığı bir çeyiz sandığı gibi gelinin en önemli variyeti gibi sahiplenirdi. İçinde çift fırçası,badem yağı,üç renk boyası…
Sıkılgan, biraz bu işi sevmeyen ama yapmak zorunda olduğunun farkındalığı ile yaptığı işi en şeyi şekilde yapmak için mücadele eden tırnakları arasındaki boyalara bakarak hayatın zorluğunun ve acımasızlığının farkına varan küçük bir çocuktu.

Boyayalım abi...diye bağırırdı…
Bir çoğu boyatmazdı…
Parlasın boyayalım derdi…
Güneşin sıcağı beynini uyuştururdu…
Yaşıtları önlerindeki kumandalı arabalara düşlerindeki gibi yol verirlerken o eve ekmek götürme derdine çoktan düşmüştü…
Keşmekeşliğin ortasındaydı…

Neyi nasıl yapmalıydı canı sıkılıyordu. Şu tırnaklarının arasındaki boya lekeleri canını sıkıyordu tırnaklarını annesinin kesmesini istiyordu ama her seferinde cebinde ne olur ne olmaz taşıdığı bıçakla yontardı tırnaklarını…

Boyayalım abi…
Parlamazsa para verme…
Fırçalar elinde şekil alırdı…
Sanki bir sanatı icra edercesine özenli ve titiz hareket ederdi…
Sandığı bir gelinin sahip olduğu en önemli variyeti gibi taşırdı…
Sanki az sonra onu bu hayattan kurtaracak biri gelecek gibi hırsla ve özenle savururdu fırçalarını…
Badem yağı sürerdi ayakkabılara…
Ayakkabılar parlardı parayı alırdı gözleri parlardı…
Çalışmak zorunda olan milyonlarca çocuktan biriydi. Yaşamak gibi bir görevi vardı Dik bakardı adamın yüzüne…Onurluyla yaşardı…
Şerefsiz mahlukatlar gibi değildi… Tırnak aralarındaki siyahlıklar hayata karşı olan isyanının simgesiydi. Ellerindeki boyalar gizli bir protestoydu…
Susardı sık sık susardı ama kana kana içemezdi…
Kanardı bazen susardı…
Boyayalım abi cilala parlarsın…
Alnındaki ter parlardı…
Dik bakardı yüzüne…
Umursamadan boyardı bir sanatı icra edercesine…Evde oyuncaklarını dökerek düşlerine şekil vermek varken o ekmek kavgasının derdine düşmüştü….
Boyayalım abi…

Willam Shakespeare’den bir şiirle bitirelim…

BAZEN

Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan,
Güneş kucağındadır, bilemezsin,
Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür,
Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın.
Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın.
Uçar gider, koşsanda tutamazsın…


Temirağa Demir


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Neslihan Güzel

 Kahveci : Neslihan Güzel


  GÖZYAŞI İLE MUTLULUK KAHKAHASI

Yolda yavaş adımlarla yürüyordum. Esen rüzgâr, kar tanelerini yüzüme doğru serpeliyordu. Üşümeye başladım, mantomun yakasını enseme doğru kaldırdım. Boynumdaki atkıyı yukarıya doğru çekerek ağzımı örtüm. Yol büyüyordu gözümde, ellerimi ve ayaklarımı hissetmemeye başlamıştım. Başımdaki melon şapkamı sündürerek kulaklarımı iyice örtüm. Ellerim cebimin içinde, titriyordu. Ayaklarım iyice yavaşlamaya başlamıştı, buzun üstünde yürümek gerçekten çok zordu.

Yürüdükçe karnımın açlığını daha çok hissetmeye başladım. Sıcak bir çorba istedi canım, ama limonlu olacak illa ki. Bu soğukta ne de iyi olurdu.

Dallarda biriken kar taneleri, rüzgârın etkisi etrafa savruluyordu, bir kısmı toprağa düşerken, bir kısmı da benim üstümde toplanıyordu. Şapkamın ağırlaştığını hissetmeye başlamıştım bile.

Dağlara doğru baktım, etekleri beyazlaşmıştı. Bir ressamın tablosuna benziyordu her taraf, fırçadan beyaz boyalar damlamıştı sanki. Öyle ustaca, öyle saf ve öyle temiz.

Bu duygular içinde şaşkın şaşkın evin yolunu tutmuşken, bir gölge belirdi karşımda, ne olduğunu tam olarak anlamamıştım, gerek kardan, gerekse miyop olmamdan seçemiyordum geleni. İyice yaklaştı, yaklaştıkça gelenin bir çocuk olduğunu fark ettim. Sağ tarafına kararmış olan boya sandığını asmıştı. Üzerindeki yeşil montu, yıkanmaktan yıpranmıştı. Ayağında ki siyah olan pantolonun rengi, siyah olmaktan çıkmış grileşmişti. Kim bilir babasının mı? Dayısının mı? Elbiselerini bozarak yapmışlardı, giydiklerini. Diz kapaklarının olduğu yerde ki yırtıklar ise, siyah bir yama ile kapatılmıştı.

"Abla" dedi "Boyayayım mı?" o an sadece sustum. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Ayağımda ki ayakkabı boyanacak cinsten değildi, mavi renkte olan bir spor ayakkabıydı. Hiç bir şey düşünmeden sadece boş boş çocuğun yüzüne baktım. Bal rengi olan gözleri sulu sulu olmuş bana bakıyordu. Daha önce hiç bu kadar çaresiz, hiç bu kadar güçsüz hissetmemiştim kendimi, "Hayır!" dedim kısık ve mutsuz bir ses tonu ile bakışları yere doğru eğildi. Elimle başını okşadım. "Aç mısın?" diye sordum. Bakışlarında ki durgunluktan, nefesindeki soğukluktan aç olduğu pek belliydi. Hiç bir şey demedi, sadece baktı yüzüme donuk donuk. Elimle başını okşadım, "Gel benimle!" dedim. Bir elim cebimde, bir elim çocuğun elinde, yemek yiyeceğimiz bir yerleri aramaya çıktık. Ayakkabılarının yan taraflarından su girmişti, yanları daha koyu renkteydi çünkü. Ben bu ayakkabılarla üşürken, acaba o delik ayakkabıyla nasıl duruyordu? Abisinin mi? Ablasının mıydı? Belki de komşunun büyüyen çocuğunun ayakkabısıydı kim bilir?

Sağ omzunun üstünde duran sandığının rengi, kışın yağmur yemekten, yazın sıcaktan kararmıştı, mavi olan rengi, küflenmeye başlamıştı. "Okuyor musun?" dedim. "Üçüncü sınıftayım" dedi. Tahminen dokuz yaşlarındaydı. Bu duygular içinde yürürken, bir de baktım ki, sokağın ilk lokantasının olduğu yere gelmiştik bile. Hemen kapıyı araladım, içeri girdik. En köşedeki boş olan masaya oturduk. Dört tane sandalye koymuşlardı, bir masaya. Masanın en sağ tarafında içi yarıya kadar dolu bir cam sürahi ile iki tane ters çevrilmiş bardak bulunuyordu. Yanıma yaklaşan garson "Ne istiyorsunuz?" diye sordu, ben ilk önce ona baktım, hiç bir şey demeden anlamsızca yüzüme bakıyordu. "Çorba" dedim. "İkimizde çok üşüdük, ikimize de limonlu bir ezogelin."

Yüzüne bakarak, "Adın ne?" dedim. "Hasan" dedi fısıltı halinde. İçim ürperdi, "Benim babamın adı da Hasan" dedim. "Baban ne iş yapıyor?" diye ekledim ardından. "Hiç" dedi. "Ne iş olursa yapar." "Kaç kardeşsiniz?" diye ekleyiverdim ardından. "Altı" dedi. "Okuldan kalan zamanlarımda, bu işi yapıyorum ama bu gün fazla iş yapamadım, hava soğuk olunca, kimse sokağa çıkmamış."dedi.

Başımı önüme eğip, dalgın dalgın düşünürken sıcak çorbanın buharı bakışlarımı canlandırdı. Gözlerimi ona dikerek "İçsene" dedim. Kaşığı hızla kavradı, bu zayıf ve çelimsiz çocuğunun bu kadar hızlı çorba içebileceğini hiç düşünmemiştim.

Artık yanaklarında ki soğukluk, yerini al bir renge bırakmıştı. Dudaklarında ki morlukta kalmamıştı. O an, ne ellerimin soğukluğu, ne de ayaklarımın titremesi gelmişti aklıma. Vücudumda ki ateş, sanki birden kırk dereceye fırlamıştı.

Onun ellerine bakıyordum, küçücük ellerine. Ben bu havada, lahana gibi giyinip gezerken, bu kadar üşüyorsam, o ne kadar çok üşüyordu kim bilir yırtık ayakkabı ile?

Her sorum, onu daha çok yıkıyordu, daha fazla soru sormak istemedim bu yüzden "Kalkalım!" dedim. Hesabımız üç yeni Türk lirasıydı. Bir çocuğu sevindirmek ne kadar da kolaydı. Ama içim hala rahat değildi. "Sana bir şeyler alalım. Hava çok soğuk, bu havada bunlarla gezemezsin, üşürsün, zaten çok zayıfsın."dedim. Sustu.
İlk gördüğümüz mağazaya girdik, üstüne güzel bir şeyler aldık, uçuk mavi montla beraber. Kalın pantolon gerekirdi bu havada, hemen altına, kalın kadife bir pantolon beğendik, bir de güzel, içi yünlü bot, lacivert renkli. Yüreğinde ki mutluluk gözlerine yansımıştı. Hiç bir şey demeden bakması bile, çok şey ifade ediyordu benim için.

Kapıdan çıkarken "Neden, bana bu kadar iyilik yaptın abla?"dedi. "Sadece babamın adısın, sana kanım ısındı" dedim. Ve onu evine doğru uğurlarken, sadece ardından el salladım, gözümdeki iki damla yaşla beraber.

O çocuk ruhuyla, benim yüreğimde ki fırtınanın farkına bile varamamıştı. Benim babama çok benziyordu, onun da ayakkabısı yırtıktı, pantolonu da yamalı, onun adı da Hasandı. Ben bugün, bu çocuğa bir şeyler almakla, ruhumda yarım kalan, bir şeyleri tamamlamıştım aslında.

İçimdeki hüzünlü güvercin ise, iki damla gözyaşı ile beraber, mutluluk kahkahası atıyordu, bir ağız dolusu.

Neslihan Güzel
www.neslihanca.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,679,679,679,679,679,679,679,679,679,67
3 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Recep Pehlivanlar

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 6.382 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


HAYRET BEY ANKARA AKŞAMINDA

Güzelim mart ayı kediler
oğlan kızın penceresinde ıslık
iki iki daha dört
destur hemşehri - bu yol nere gider
Yazıyooor
aşk uğruna cinayet
bir kilo ıspanak tazesinden
ne demiş ne demiş
vay sen ha
doğuda açlık
ismi lazım değil alçağın biri
bilirim
bir tatlı huzur almaya geldik
çüş
şehrin manzarası
arzı hürmet ederim beyefendi
yoo ben eşek değilim
canım kardeşim memleket
of kadına bak
bizim moruk tutturmuş
mambo İtalyano hey mambo
önüne bak ulan
iktisadi konuları bir yana bırak
akşama n'apıyoz
ilahi Dürdane
aa anne bu ne
dün gece kasığım
yetmiyor kardeşim
elime geçen 450
askısız sütyen benimki
tamam
bir kere yörüngesine girdi mi
bayılırım Brijit Bardo'ya
yollar çamur
boş veeer
Ulus'a bir kişi
Ulus'a bir kişi

Ulus dediği millet
Ah ulus ah millet

Suat Taşer

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Çizen: Semih Bulgur

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

New York Central Park konseri dönüşünde Yenikapı'da yaşlı fasılcı amcalara eşlik eden, oradan sünnet düğününe katılan, her yerde ayrım yapmadan aynı coşku ile çalan, köklerine bağlı kalarak yeniliklere yelken açan, klarnete hem hüzünlü hem de eğlenceli bir kimlik kazandıran Şenlendirici, http://www.husnusenlendirici.com Türk müziğini bozmadan, caz müziğini sarsmadan, dünya kültürünü zedelemeden yapılmış güçlü aranjeleri sayesinde klarnetin dünya markası olan sanatçı.

...Volkswagen has once again demonstrated its position at the cutting edge of modern technology by presenting the world's most economical road car: the 1-litre or 285 mpg car... http://vw.co.uk/new_devs/one_litre Bu araba 100 km.'de sadece 1 litre yakıt harcıyor. İnanmazsanız resmi web sayfasında kendi gözlerinizle görebilirsiniz.

http://www.davidbessler.com/wordpress/?cat=10 Önce bu web sayfasına tıklıyorsunuz. Sonra ekranda üstte veya altta görülen dans etmeye hazır elemanlardan bir tanesini seçiyorsunuz. Ekrandaki, klavye benzeri tuş takımının üzerinde mouse'unuzu gezdirdiğinizde eleman dans etmeye başlıyor. Ha bu arada dans müziksiz olmaz diyorsanız. A, B, C, D, E, F, X tuşlarından herhangi birisine basarak müzik seçiminizi de yapabilirsiniz.

Eğer web cam kullanıcısıysanız biraz daha dikkatli olun http://www.stupidity.org/video/529 ve bu hataya düşmeyin. İyi şanslar.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20060628.asp
ISSN: 1303-8923
28 Haziran 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com