Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.016

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 29 Haziran 2006 - Fincanın İçindekiler


 


 Editör'den : Devalüasyon cebimizi deve etmekte!..

Merhabalar,

Tayyip Bey AB görüşmelerini askıya alanları etik olmamakla suçlaya dursun, güdük yönetimi sayesinde memleket devalüasyonla güreşiyor. Benzin 3 lirayı geçmiş, bir aylık enflasyon yüzde yirmilerde, faizler tırmanmakta, morgıç yasası maymun k.çına dönmüş çıkmak için çıkmaz ayın son perşembesini bekliyor, amma velakin yüce yöneticilerimiz haşemaları çekmiş çimiyorlar. Medya dahil devalüasyonu, krizi ağzına alan yok. Tamam turizmci, ihracatçı hayatından memnun, birbiri ardına destek mesajı yayınlıyorlar peki ya sıradan insanlar? Benzine zam iğneden ipliğe herşeye zam demek değil mi? İşte gene diyorum, takke düştü kel göründü. Lafın gelişi tabi, yoksa o takke kafaya japonla yapışmış, düşer mi hiç? Şimdi aslan yürekli raşit olma zamanı. AB'ye resti çekersin kaparsın oyları nasılsa. Hele bir de "Lan" deyip bir yumruk salladın mı, al sana Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, vur davula gümbür gümbür.

Bu arada Rahşan Hanım'a birileri fena tur bindirdi. Bir kadını kapıdan kovalamadıkları kaldı. Büyükerşen etrafında birleşme önerisi ters tepti galiba. Bu iş uzarsa Büyükerşen adı da tukaka listesine yazılacak. En iyisi bu hevesten bir an evvel vazgeçip AKP'yi Büyükerşen'in Cumhurbaşkanlığı konusunda ikna etmeye çalışmalı. Görünen o ki bunların erken seçim falan yapacağı yok hiç olmazsa Çankaya garantiye alınır, hesap normal seçimde görülür, görülebilirse tabi.

...

Dünya Kupası iyi başladı ama kötü gidiyor. Bir iki tanesi hariç adam gibi maç izlemedim. Ya hakemler? Bizimkileri mumla ararsın vallahi. İnşallah kalan sekiz maç zevk verir. Yoksa hanımların bedduası mı tuttu nedir?

Gitmeden evvel pikabımıza bir ustanın şarkısını koyuyorum. Eric Clapton çalıp çığırıyor, Tears In Heaven. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

KIRKYAMA

 KIRK3YAMA HİKAYELERİ


  Keten Helva -4-

4
Tüm bunların hepsi birden olurken, eski metruk binanın yakınlarındaki bir evin giriş katında.

- "… Kendimi hayat denen zehirli yılanın yutup karnında eziyetine devam ettiği pis bir fare gibi hissediyorum. Bu hayatın zulmünden bıktım usandım artık. Hayat benim sırtımdaki kambur, ayağımın altında irinli bir siğil sanki. Bu acıdan beni kurtaracak tek kişi sendin. Ama sen de bana ihanet ettin. Bunu bana yapmayacaktın. Bana söylediğin yalanlar, son bulacak artık. Sen de tıpkı yalanların gibi yok olacaksın… Ayaklarıma kapansan bile affetmeyeceğim seni, anlıyor musun affetmeyeceğim... Sen benim kalbimi, tıpkı birazdan şu elimdeki tabancanın yüzünü dağıtacağı gibi dağıttın. Çık hayalimden artık, hayatımdan her şeyimden çık, çık, çıkkkkk!"
- … !
- Eeee?
- Ne eesi
- Nasıldı yani?
- Ya daha kaç defa söyleyeceğim sana kıt beyinli. Senden bi bok olmaz. Boşuna uğraşıyorsun. Allahım çıldıracağım yaa, ne günah işledim de bunu benim başıma sardın, delireceğim ya!
- Ya saçmalama abi bence gayet iyiydim… 'Çık hayatımdan' derken Mahsun Kırmızıgül'e benzedim mi, sen onu söyle!
- Ya oğlum git işine yaa? Annem beni doğurdu, seni niye doğurdu ki, nasıl bir hatadır bu anlamıyorum. Hayır yani yediremiyorum kendime bunun gibi bi salak nasıl benim kardeşim olabilir diye! Off hem nerede kaldı bunlar da yaa. Kaç saat oldu. Alışveriş yapıp hemen geleceklerdi.
- Abi kırıyorsun ama haa ayıp oluyor valla. Hem sen son denememi okumadın daha. Bi bitireyim, en ünlü yönetmenler gelip kapımda sıraya girmezse dünyanın en adi şerefsizi ben olayım. Aha da bak buraya yazıyorum.
- Ya sende önceden azıcık akıl vardı, şimdi o da kalmamış ha! Ama asıl salaklık bende. Ne diye hala bu gerzeğe açıklama yapıyorum ki 'senden bi halt olmaz' diye. Boşuna çenemi yoruyorum. Karışmayacağım artık ne halin varsa gör. Ama halini görürken de gelip benden para falan isteme, vermem. Sana elli sekiz kere dedim ki 'kuş beyinli aklını başına al.' Ama nerrdeeee. Bi ara da okuyacam diye tutturmuştun, liseyi bile yarım bıraktın. Söylediğim onca laf kafana giriyor girmesine de, napsınlar ki, bakıyorlar içinde beyin yok, peşlerine takılan yankılarıyla birlikte geri çıkıyorlar. Neymiş efendim 'artiz' olacakmış. Hah! Allahtan erkeksin de seni bi güzel işlemiyorlar o senin yönetmen bozuntuların. Şşt bana bak, yoksa işliyorlar mı?! Senin o yönetmen dediklerinin ne bok olduğu belli değil ki. Ben çok iyi biliyorum onların ne pis işlerle uğraştıklarını.
- Ya abi saçmalama yaa. Hem sen liseyi bitiriyorsun, hadi söyel bana napcan!… Bak, şu işleri bi yapayım, göreceksin, bir gün paraya para demeyeceğiz.
- Ne diyeceğiz peki dingil!
- Hah hah abi ya bırak dalgayı. Bak sana son denememi anlatayım. Göreceksin, sevgili kardeşin şöhret basamaklarını tırmanma tenezzülünde bile bulunmadan, direk asansörle çıkacak en tepeye.
- Yiyim lan senin denemeni. Beni rahat bırak da sen ister asansörle çık ister uçakla. Yeter ki benden uzak dur ya düş yakamdan ya! Yeterr!
- Yeter diil abi Kezban ahahaha. Bak bak zekaya bak, espriye bak… Neyse, bak bi haydut düşün. Hayatı hep çalıp çırpmakla geçmiş. Sonra bu bi şebeke kuruyor… Ya bi dinle abi yaa elektrik dağıtım şebekesi değil, azılı bunlar… Adamın hayatına bir gün bi kadın giriyor. Ama kadın evli. Ooooo hiç dinlemiyorsun ki abi!
- Ya oğlum nesini dinleyeceğim ya. Off ya off! Anne, baba gelin kurtarın beni… Gelseler de alsam arabayı vınnnnn!
- Önce bi yaşını doldur ehliyetini al, sonra vınnn yaparsın… Neyse, bunlar bi yığın irili ufaklı iş denemeleri falan filan derken hayatının numarasını çekmeye karar veriyorlar. Bak bak olaya bak. Okuyunca zekama hayran kalacaksın. Böyle sönük gibi görünüyor olay belki ama ben öyle bir süslüyorum ki, bi oku var ya çıldırırsın.
- Çıldırmam için okumama gerek yok ki, senin varlığın yeter lan dallama!
- Di mi abi sağol ya bilirim beni seversin… Neyse abi, sonra bunlar hayatının işini yapmak için buluşuyorlar…
- Ya of yaa… Git bak bakiyim göle balık gelmiş mi… Of nerde kaldı bunlar.
- Ya n'olur abi yaa! Şu zeka parıltılarını görmüyorsun ya çok üzüyorsun beni. Hadi onu görmüyorsun, yakışıklılığımı da görmezden geliyorsun. Buna hangi yönetmen dayanır. Şu boya posa bak. Şu gözlere bak. Hele şu saçlara bak İlhan Mansız yanımda halt etmiş. Saçlarımı öne doğru yatırıyorum bi yapıştırıyorum alnıma, sonra bi kavis…
- Oğlum, kıçıma iki göz bi de ağız çizsem yine de senin o muşmula suratından daha güzel olur… Sen anlat, ben geliyorum.
- Tamam tamam, sonunu anlatayım son kısmı bir heyecanlı ki sorma. Silahlar milahlar gırla. Mermiler havada uçuşuyor. Olayın kahramanı bi sağa bi sola vızır vızır. Polat Alemdar görse köşesinden çıkmaz.
- O ne lan elindeki. Nerden buldun lan onu.
- Şşey, abi kuru sıkı bu hemen coşma.
- Ne kuru sıkısı oğlum bu düpedüz gerçek! Nerden buldun lan çabuk söyle, çabuk!!
- Ya abi tamam celallenme hemen, söyleyeceğim!

Arkası Yarın


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Çiğdem Gürer


KAHVE KOKUSU, GÖĞÜS ACISI

Hissettiği acı, yalnızca göğüslerine yapışmış, çocuğuymuş gibi emen, ısıran dişlerden değil. Yine solda, yine göğsüne yakın bir yerde başka bir acı var.-yüreğinde mi?- Gözlerini yumdu; incecik bir çizgi olana dek! -acıdan mı?- Başını kaldırdı kumral çocuk.

"Özür dilerim, canını mı yaktım?"

Tek bir damla yaş; sol gözünden, sol göğsünden… Hafifçe gülümseyip, iki tarafa salladı başını. Kumral, çıplak çocuk usulca doğruldu üstünden.

"Ağlama n'olur! Çok seviyorum seni. Dayanamam ağlarsan."

Biliyordu, dayanamazdı ağlarsa. -Vücudundaki morlukları görüp daha fazla soyunmasını izleyemeden viziteyi fırlatıp kaçtığı o otel odasındaki sarışın peruklu kadını saymazsak- tanıdığı ilk kadın bedeni, başını göğsüne yasladığı annesi, içini açtığı tek dostuydu. Birazcık canı yansa dayanamazdı.

Kalkıp giyindi kumral çocuk.

"Sen de giyin birtanem. Üşüme. Özür dilerim. Ben… sende yitiyorum, kayboluyorum. Kendimi kaybediyorum. Özür dilerim… Bir hayvan gibi canını yaktım."

Anlatamazdı, anlatmadı. Kumral çocuk kahve yapmaya mutfağa gitti. O da kalkıp giyindi. Saçlarını da topladığında sıradan bir genç kadın oluvermişti işte.

Oturma odası niyetine kullanılan küçük odaya gitti. Duvara dayalı küçük, kilim desenli yastıkları o getirmişti, ortalarına bıraktı kendini. Evdeki tek değerli eşya olan müzik setini açtı. Birinci CD Chopin, ikincisi Bach'tı. Chopin'i seçti. Mutfaktan, kahvenin iç ılıtan kokusu geliyordu…

Bir aydır bu eve geliyordu, O'nu tanıyalı da iki ay olmuştu. O'nu tanıdığı o lüks otelin café'si, içtiği kahvenin kokusu, gözlerinin camdan dışarı, denize dalışı, irkilten o yumuşacık, huzurlu sesi…-ah, huzurla irkilmek… unutulmuş hayatlar, unutulmayan ayrıntılar…-

"Yıllar önce, vapur kaptanları her seferlerinde kıyıdaki yalıları selamlamak için düdüklerini öttürürlermiş. Yalılardan hep incecik sesli kadınların söylediği şarkılar duyulurmuş. O zamanlar denizkızlarına inananlar bile varmış."

Oturmak için izin istememişti.

"Size bir kahve ısmarlamama izin verin."

Sonra, bu sıradan cümleyi komik bulup gülümsemişti. O gülümsemeye kapılmıştı galiba. Alışık olmadığı o uçucu, aydınlık gülümsemeye.

İki saate yakın oturmuşlardı. Kahvenin ve mentollü sigaranın unutulmaz kokusuyla…

İki fincan kahveyle içeriye girdi kumral çocuk. O'ndan beş yaş değil, asırlarca küçük gibiydi. Gözlerinde, mutfakta elinin tersiyle sildiği yaşların ıslaklığı vardı. Kimse O'nun bedenindeki ya da ruhundaki acı için ağlamazdı kumral çocuktan önce. Belki sırf o uçucu gülümseme ve yapmacıksız gözyaşlarıydı yanlış bir limana vakitsiz demirlemesine neden olan.

Yanına oturan kumral başı okşadı, saçlarını karıştırdı. Ne kadar istese, o yarım kalmış sevişmeye devam edemeyeceğini biliyordu buğulu gözlü çocuğun. Çünkü onun canını yakmıştı. Oysa bilmiyordu. O'nun ilk kadını olmakla ne gurur, ne de utanç duymadığını, bunca sevgiyle, yıllarca özenle saklanmış bunca tutkuyla içine giren, O'nu kırılacak bir çini vazoymuş gibi parmakuçlarıyla okşayan, susuzmuş ve onu içmezse yaşayamayacakmış gibi öpen, bir çocuktan mı, bir adamdan mı çıktığı belli olmayan çığlıklarını vücuduna gömen, bazen ihtirastan değil, acemilikten canını yakan, kendini layık bulmadığı, deliler gibi aşık olduğu kadını mutlu etmek için çıldıran, ama olgunlaşmamış heyecanıyla istemeye istemeye içine sıcacık boşalan bu adamın yarım kalmış sevişmelerini, yıllardır bir iktidar mücadelesi, kendi kendini ispat çabası gibi yaşanan ıstırap gecelerine -yüz defa, bin defa- tercih ettiğini bilmiyordu.

Her sevişmeden sonra yanına uzanıp "Yine yapamadım" diyen hüzünlü gözlerle O'na bakan bu çocuğa sarılmak, O'nu göğsüne yatırıp teninden yükselen aşk buğusunu içine çekmek en büyük tatmindi oysa. Üstüne sigara içilen sevişmelerden bıkmıştı. Anlatamazdı.

O ilk karşılaşmada müzikten konuşmuşlardı en çok. İkisi de caz seviyorlardı ve kadın biraz klasik müzik; yalnızca Chopin ve Bach.

O'na evli olduğunu ikinci buluşmalarında söyledi.

"Beş yıldır. Aşk sandım, değilmiş. Tanıdığımı sanıyordum, yanılmayacağımı… Oysa bambaşka biri oldu şimdi. Hayır sevmiyorum, gerçekten sevmiyorum. Alışkanlık bile değil artık."

Üçüncü haftanın sonunda O'nu bir daha görmemeye karar verdi. Kendinden beş yaş küçük bu adamı seviyordu. Çocukluğunu anlatırken dolan gözlerini, evliliğini anlatırken elini tutuşunu, -sol elini, artık takmadığı alyansın yerini- dudaklarının kenarına nadiren bir yaban gibi kondurduğu hınzır gülümsemeyi… Başka bir şekilde olsaydı… Ah olsaydı…

O'nun aşkı böyle tanımasını istemiyordu; yasak, dönüşsüz, tedirgin, imkansız… İçi acıyordu.

Birkaç gün dayanabildi. Hayal meyal hatırladığı adresine koştu. Evdeydi. İçeri girdi.

"Çok savaştım, yenildim. Olmadı. Kendimi sende bırakmışım, yapamadım. Sonu ne olacak bilmiyorum, ama ben senin hüzünlü öykünü sevdim, seni sevdim. Seni seviyorum."

İlk kez o gün beraber oldular. İkisi de ayrı ayrı ilk sevişmelerini yaşadılar. O'nun huzurlu öpücükleri ve gözyaşlarıyla koynunda uyudu o gece. İlk kez bir erkeğin, bir çocuk-adamın terli göğsünde uyudu. En son, saçında gezinen parmaklar kaldı aklında.

Kahvelerini içtiler hiç konuşmadan. Bu sessiz, sözsüz, imzasız bir anlaşmaydı. Çocuk-adam ağlıyorsa konuşmazlardı. Neden sonra ayağa kalktı. Chopin susmuştu; yani gitme vaktiydi. Gitmek ve kendini burada; kumral saç tellerinin, uzun,ince parmakların, buğulu gözlerin yanına bırakmak vakti… Harlı bir ateş geçti kumral çocuğun dalgınlığından.

"Keşke hiç gitmesen."

Gülümsedi kadın. Saçlarındaki at kuyruğunu düzeltip kapıya doğru yürüdü. Nasılsa yine gelecekti.

Sol yanında yine bir acı vardı; ama bu defa yalnızca kan oturan diş izlerinden. Usulca dokundu sol göğsüne. Gülümsedi.

Çiğdem Gürer
nanedanlik@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir


DEMLİ KAN

Uzun zaman önceydi
Çok uzundu zamanımın öncesi
Öyle ki henüz büyümemiştik
Ve direkten bir inançla tavşan kanı içicilerini despot birer hayvan düşmanı zannedecek kadar toyluk zamanlarındaydık
Hayatımızın bütün dönüşlerini gidişlere emanet etmek sanıyorduk
Çok zengin değildik
Olmak için değil zaten, olmamak için tükeniyorduk
İstemlerin işkence yollu kıvamına ulaşmamasını hep bir malzeme eksikliğine bağlıyorduk
Bütün gidişlerde sana dokunmadıklarında haksızlığı kendi güvencenden izle ve sessizce ses çıkar diyen öğütlerin ağırlığı ve geri dönemezliği yaralıyordu iklimimizi, ruhumuzun kemiksiz oynamazlığını….
Öğretmen Leyla bir şubat ikindisi soyut isme örnek istedikçe
Çocuk direkten bir aynılıkla ruh diyordu her seferinde
Ve hangi yılın aylara bölünmüş ikindilerinde bu soruyu doğru kabul etmeli kestiremiyordu Öğretmen Leyla
Fark yaratmayı kütüğündeki nüfus memurunun kalemindeki mürekkep kalınlığı sanıyordu bir grup
Ve yıllar sonra her akşam belki geri gelecek ümidiyle nüfus memurunun giden ruhunu çağırıyordu
Tüm çağrışımlarda (kendi dahil) kimseye özerkliği yoktu nüfus memurunun
Birileri durmadan tırnak işaretsiz kullanıyordu cümleleri aynı şubat ikindisi
Leyla öğretmen bu çağrışımlarda işaretsiz tırnakları batırıyordu yazılı kağıtlarına
Ve sadece bu ikindilerde okunmuş kağıtlarda somut için ruh sözcüğüne tam puan veriyordu
Diğer bütün ruhsuz ikindiler işlevsel bir somutluğa öykünüyordu Öğretmen Leyla ve diğerleri…
Biz, aynı dönem henüz topal bir bilgisizliğin çemberini hesaplamak sayıyorduk yaşamı
Ve tavşan kanı içicilerini birer hayvan düşmanı…
Nice evvellerden sonra büyüdüğümüze inanıyorduk
Lakin ince belli değil; limonlu, şekersiz ve kupada seviyorduk kanlı tavşan tiryakiliğini
Demir parmaklıklar ardında saklanması gerekli tüm caydırıcılıklara dahil ediyorduk aynı iklimler telaşı tırnaksız kullanımları
Öyle ya bunu da bir şereften yoksuzluk saymalıydık
Hatta, kategorize ise burada şereften yoksunluklar bile
Bu yoksunluğu diğerlerinden çok daha fazla….
Leyla Öğretmen’in garip bir tesadüfle hep ruh’un gelmeye niyet ettiği gecelerde nüksediyordu somut merakı ve tam puanlaması
Biz henüz çocuk sayılacak kadar dışında bir soyut tüketiyorduk
Deneyimlerin çizgisel yazgısında teşbih diyorduk onca yaşanmışlara
Lakin iyi de anlıyorduk artık her teşbih ustası için iyi edebiyat ustası denmeyeceğini…
Şimdi, yıllar sonra bir dizimizde tavşan; diğerinde ince belli, şekersiz ve limonlu sıcacık bir bardak kan…
İçiyoruz her seferinde bu tiryakiliği
Çay diyince bu ikindi birileri
En kanıksanmış hayvan dizimizin solunda dolanıp duran bu tavşan…

Sarahatun Demir
sarahatun@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  BİR MÜZİK DEHASI ARİF MARDİN ÜZERİNE

Günümüz dünyasında müzik, hayatımızın bir parçası hâline geldi. Müzik deyince aklımıza gelen büyük isimlerden biri de Arif Mardin'dir. Dünya çapında müzik otoriteleri arasında yer alan bu Türk prodüktör(yapımcı) adından sıkça söz ettirmiştir. Dünya çapında büyük başarılara imza atmıştır. Peki, kimdir yakın zamanda kaybettiğimiz bu müzik dâhisi? Onu biraz da yakından tanıyalım:

Arif Mardin, 1932 yılında İstanbul'da dünyaya geldi. Berklee Koleji'nde müzik eğitimi gören Mardin, Quincy Jones Bursu'nu kazandı. Kariyerine 1963 yılında Atlantic Records şirketinde Nasuhi Ertegün ile çalışarak başlayan Arif Mardin, 1969'da başkan yardımcısı oldu. Ahmet Ertegün ve yapımcı Jerry Wexler ile birçok projede birlikte çalışan Arif Mardin, 2001 yılında Atlantic Records'tan ayrıldı ve kendi markası olan Manhattan/EMI Records için çalışmalara başladı.

Mardin, şarkıcı Norah Jones'u bu dönemde büyük üne kavuşturdu. 40 yılı aşkın sürelik kariyeri boyunca 40 altın ve platin albüm ödülü kazanan Mardin, 15 kez aday gösterildiği Grammy ödülünü 12 kez kazandı. Mardin, Bee Gees, Bette Midler, Diane Ross, Aretha Franklin, Barbra Streisand, Phil Collins, Jewel, Chaka Khan ve son olarak Norah Jones gibi çok sayıda ünlü sanatçıyla çalıştı, prodüksiyon ve müzik aranjmanlarını yaptı. Müzik alanında pek çok kez onurlandırılan Arif Mardin, müzik endüstrisine önemli katkılarından dolayı Şubat 2001'de NARAS (National Recording Academy of Arts and Sciences) Yaşam Boyu Başarı Ödülü'nü de değer görüldü.

Bilindiği gibi Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından dünya çapında başarı gösteren Türk sanatçılarına verilen Kültür ve Sanat Başarı Ödülü'ne bu yıl müzik prodüktörü Arif Mardin layık bulunmuştu. New York'ta düzenlenen törende rahatsızlığı sebebiyle bulunamayan Arif Mardin adına ödülü oğlu Joe Mardin almıştı. Mardin artık aramızda değil… Müzik dünyasının efsanevi ismi Arif Mardin 25 Haziran 2006 günü New York'a yaşama gözlerini yumdu. Arif Mardin'in pankreas kanserinden hayatını kaybettiği bildirildi.

Ömrünün çoğunu Amerika'da geçirmesine rağmen Arif Mardin doğma büyüme İstanbulluydu. Türklüğünü her fırsatta ileri süren bir kişiydi. Yani konumu itibariyle kimliğini ve kişiliğini gizlemiyordu. Kendisini Türkiyeli diye tanıtanlara kızıyor ve bu ifadenin düzeltilmesini istiyordu. "Ben Türkiyeli değilim, Türk'üm" diyordu. Türklüğüyle gurur duyuyordu. Bu sıfatın ön planda olmasını istiyordu. Türk olmasına rağmen, kişisel başarısından dolayı önünü kesemiyorlardı. Çünkü Amerika'da müzik işi ondan soruluyordu. Evrensel müzik deyince onun adından bahsetmemek haksızlıktır. O, ünlü bir plak yapımcısı, besteci ve aranjördü. Bu alanlarda rüştünü ispatlamıştı. O, cazın yanında klasik müziğe de çok değer veriyordu. Fakat dünyanın kabul ettiği ve sevdiği müzik alanında daha çabuk yol alabilirdi. O da öyle yaptı ve dünya çapında adından söz edilen bir müzik adamı oldu. Dünyada müzik piyasalarında tanınan ve sevilen Türk müzik adamı olarak tarihe geçti. Dünya müzik tarihi onun adından bahsedecektir.

Aslında Arif Mardin ekonomi eğitimi almasına rağmen müzikte karar kıldı. Genç yaşında Amerika'ya giderek her geçen gün müzik piyasasında adından söz ettiren bir isim oldu. Sonunda Amerika gibi bir yerde ödül avcısı oldu. "Alem" dergisinin kendisiyle yaptığı bir röportajda hayata ve müziğe dair pek çok konudaki görüşlerini dile getirmiştir. Bunlardan bir kısmını dikkatinize sunuyorum:

"Türkiye'de en beğendiğim sanatçı olarak Tarkan'ı söyleyebilirim. Dünya çapında birisi. Zaman zaman görüşürüz. Tabii Sezen Aksu'yu da unutmamak lazım. Ben kendisine milli hazine diyorum. Daha çok var ama saymakla bitmez. Caz benim için en önemli müzik türlerinden biri. Çünkü serbest çalınabilecek bir müzik. Solistlere daha çok yaratıcılık tanıyor. 10 yaşındaydım ve anneme Duke Ellington diye biri varmış dedim, çünkü ablalarım dinliyorlar. Beni bir plakçıya götürdü. 1940'lı yıllarda Beyoğlu'nda 'Sahibinin Sesi' mağazası vardı. 10 yaşımda oradan ilk plağımı aldım. Müzik dışında hobim var ama artık biraz dizlerim ağrıdığı için ne bisiklete binebiliyorum, ne de yürüyüş yapabiliyorum. Zaman zaman ilginç resimler, karikatürvari şeyler yaparım. Bunun yanı sıra çok kitap okurum.

Bizim İstanbul'da da evimiz olduğu için sık sık gidip geliyoruz. Türkiye'yi tabii çok seviyorum. En başında da İstanbul geliyor diyebilirim. Bütün Amerikalı arkadaşlarımı oraya götürdüğüm zaman, onlar da hayretler içerisinde kalıyorlar. Ne kadar güzel yermiş, ne kadar sıcakkanlı insanlar var, diyorlar. Onun için biz Atatürk'ü unutmayalım. Benim en önemli mesajım bu. Atatürk'ün ilkeleri benim için en önemli şey."

Müzik ile geçen 74 yıl, 40 yıllık meslek hayatına sığdırılan 12 Grammy ödülü, 40'dan fazla altın ve platin plak... Arif Mardin, Türkiye'nin adını yurt dışında başarı ile duyurmakla kalmayıp prodüktörlüğünü üstlendiği sanatçılar ile neredeyse yarım asırlık Amerikan müzik piyasasına da damgasını vurdu. Müzik sektöründe Mardin'in tezgâhından kimler geçmedi ki... Aretha Franklin, Bee Gees, Chaka Khan, Diana Ross, Bette Midler, Whitney Houston, Phil Collins, Norah Jones bu isimlerden sadece bir kaçı.

Arif Mardin, Türk olduğu için ülkemizin adını yurt dışında duyurdu. Fakat Türk müziğine pek katkısı olmadı. Pek çok dünya müzik yıldızına şirketinin kapılarını açtı, onların elinden tuttu. Nedense herhangi bir Türk müzisyenin elinden tutup onu dünya müziğine takdim etmedi. Dünya hesabına çalıştı hep… Yine de Türk kimliğiyle dünyada ses getiren ve Türkiye'yi dünya gündemine taşıyan bu müzik dehasına Türkiye adına teşekkür ediyorum. Kendisine Allah'tan rahmet diliyorum. Her nefis ölümü tadacaktır. Bugün O, yarın bizler… Ona göre teyakkuzda olalım. Unutmayalım ki her yaprak daldan düşmeye adaydır.

M.Nihat Malkoç
mnihatmalkoc@gmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Recep Pehlivanlar

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 6.382 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


SAKAT SÜVARİNİN KARISI

Meğer çoktan dökülmüş
aynalardan sırlar,
çoktan yayılmış kanser kokusu
apartman
boşluklarına
ve karanlık pencerelerde
eski bir çığlık gibi yaşıyormuş
kadınlar...
Yoksa der miydim anneme
küstah bir
şaşkınlıkla,
bırak artık bu beklemeleri, diye
çünkü güzel günler geride kaldı
beklenen o güzel günler
O da biliyordu oysa
bahtsız kadınlar kabilesinde
ölümün
sıradan günlere paylaştırıldığını,
felaketlerin basit sezgilerle farkedilip
yürek ağrılarını dindirdiğini.
Nitekim vazgeçmişti artık
ipekli kumaşlar dikip
sakat süvariyi beklemekten...
Konuştuk uzun uzun
- balolar, danslar, şenlikler ve
Cumhuriyet...
Sonra başını açmasını
söyledim ona
durdu... düşündü...
ve karanlık anlamları
bırakarak ardından
incecik bir yalnızlık gibi
sokaklara çıktı
hatırladı kendini... ürperdi...
Akşamdı... Bizim gibi adamlar
haber verdi
ölüsünün Mercan Karakolu'nda
bekletildiğini.
Başörtüsünü
ve amelelere Harb-i Umumiyi
anlatan
sakat süvariyi kahveden aldım.
Ne babamın polislere anlattığı
dokunaklı anılar,
ne de kirli deniz kokan
saçları tanık
oldu ölümüne... Onun ölümü ne kanser,
ne kocası,
ne komşular...
Ölümü, elimde buruşturduğum
bu başörtü
bu baş... bu örtü...
bu baş... bu örtü...
bu baş... bu örtü...

Cezmi Ersöz

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Çizen: Hüseyin Alparslan

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Patatesi soydum, başucuma koydum, ben bir yalan uydurdum, duma duma dum. http://www.gorillaz.de/games_new/potatoe_game/potato.html Patates sorma konusunda ne kadar becerikli olduğunuzu bir de bilgisayar ortamında deneyin bakalım. Bu arada, "bu tekerleme böyle değildi ama neyse" diyenlere bişeycikler demiyorum.

Bu vereceğim kısayol İstiklal Marşımızın ilk iki kıtasını bile söylemeyi beceremeyen büyüklerimize gönderilmiştir. http://www.cengizhan.com/Yas%20üçbuçuk.wmv Lütfen sonuna kadar seyredin ve dinleyin. Yorumunu sizlere bırakıyorum.

Mouse kullanımında çok iyiyim diyorsanız bir de bunu deneyin. http://www.minijuegos.com/juegos/jugar.php?id=2968 Önce start noktasına tıklıyorsunuz ve kırmızı nokta sizin kontrolünüze geçiyor. Hiç bir yere değdirmeden beyaz hattı kullanarak finish noktasına ulaşabilirseniz ne ala. Yoksa fonda çalan loop müzik bile bir süre sonra sinirlerinizi germeye başlıyor. Bu arada sağ tarafta ekrandaki görüntüyü büyütme seçeneğini de kullanabilirsiniz.

Sayın Hulki Cevizoğlu'nun web sayfası varmış ama benim daha yeni haberim oldu. http://www.cevizkabugu.com.tr/ Bakalım cevizin kabuğu sanal alemde de televizyonlardaki kadar ses getirebilecek mi?

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20060629.asp
ISSN: 1303-8923
29 Haziran 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com