|
|
|
5 Temmuz 2006 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : İŞTE SONUÇLAR!.. | Merhabalar,
En nihayet sonuçlar belli oldu. Defalarca dilemiş olmama rağmen gecikme için ilgililerden bir kez daha özür diliyorum. Kontrolüm dışında olan konularda çaresiz kalıp bir kaç gün geciktim işte. Sonuç ne olursa olsun bu ilk yarışma Kahve Molası için çok iyi bir deneyim oldu. "Neler yapılmalı"dan ziyade "neler yapılmamalı"yı gayet iyi anladım. Zaten başında söylemiştim, tekrar söylüyorum; Her ne kadar sürç-i lisan etmişsek ya da edeceksek affola.
60 yazardan 79 öykünün katıldığı 1. Kahve Molası Öykü Yarışması'nda sonuca varmak hiç kolay olmadı. İyilerin arasından en iyileri çekip çıkarmak epeyce güç oldu. Seçim aşamasına bizzat katılmamaya kararlıyken kendimi de seçici kurulun içinde fikir yürütürken buluverdim. Ve şunu anladım ki, bu tür yarışmalarda en doğru sonucu almak imkansız gibi birşey. Zevklerin ve renklerin tartışılmaz olduğu bir kez daha ispatlandı. Aşağıda göreceğiniz sonuçların oybirliği ile alınmış olduğunu söylesem bile inanmazsınız biliyorum. Ben de söylemiyorum zaten. İlk üçü tespit etmek en güç olanıydı. Bunları neden anlatıyorum biliyor musunuz? Üzerimden biraz sorumluluk atmak istiyorum. Sıralamaya girmemiş arkadaşlarımın bana daha az kızmalarını sağlamaya çalışıyorum. Hoş bir zaman sonra öyküleri siz de okuduğunuzda bana hak vereceksiniz eminim. Bu yarışmaya katılan tüm öyküleri en iyi biçimde değerlendirmek için elimden geleni ardıma koymayacağımı rahatlıkla söyleyebilirim. Neyse uzatmadan gelelim sonuçlara :
1.KAHVE MOLASI ÖYKÜ YARIŞMASI SONUÇLARI
Birincilik Ödülü : "Sahip Ölmek İstiyor" - Z.Nilüfer Özçelik
İkincilik Ödülü : "Kılıç İsmail" - Merih Günay
Üçüncülük Ödülü : "Hoş Geldim" - Hamdi Topçuoğlu
Mansiyonlar : (Yazara göre alfabetik sırayla)
"Dört Mevsim Kış" - Anıl Üşümezbaş
"Buz Mavisi" - Çetin Recai Odabaş
"Kuma Yazılan Şiir" - Mehmet Fırat Pürselim
"Öğleden Sonra" - Nazlı Gençtürk
"Vesile bir kalem bilmez" - Nihat Çapar
"Teslime ve Oğlu Güzel Yusuf" - Sultan Dündar
"Cam Buğusu" - Uğur Erdoğan
Sonuçların vatana millete yararlı olmasını diler, katılan tüm dostlara teşekkür eder, kucak dolusu sevgilerimi yollarım. Kazananların ödülleri hızla adreslerine gönderilecektir. Gün içinde sizleri bilgilendireceğimden emin olabilirsiniz. Şimdi gelin birlikte bir klasiğe kulak verelim. Whitney Houston söylüyor, I will always love you. Hoşçakalın.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Yukarı
|
|
KIRK3YAMA HİKAYELERİ Keten Helva -8- |
|
8
Kumanda tutan eli havada, ağzı bir karış açık kaç dakika öyle kaldı hatırlamıyordu. Olaylar giderek sarpa sarıyordu. Bu nasıl sacayağıydı, kimin eli kimin cebindeydi yuh olsun. Baba filminin senaryosunu sollayacaktı neredeyse olanlar yahu! Böyle maceralar ya filmlerde olurdu ya da bu ülkede zaten.
En tırstığı şey başına gelmişti. Hayat boyu namusunla yaşayacağım diye didin dur, gel böyle boktan bir muhabbete meze ol. Ulan keşke şu koca memeli karısının sözünü dinleyip, ihaleye giren müteahhidin rüşvet teklifini kabul etseydi.Böyle pisi pisine niyazi olmaktansa...
- Altmışsekiz milyonunun içinde bula bula bela bizi buldu, şans oyunları bulacak değil ya! Bu dünyanın adaletine...
diye okkalı bir küfür savurdu.
Geceye kadar nasıl bekleyeceklerdi ki! Bir günde yaşadıklarını düşününce içi daraldı. Akşama kadar, her an her şey olabilir bekleyişiyle stresle geçecek tastamam oniki koca saat... Hayat ne garipti, marketteki çıtırla Hawaii hayallerinin üzerinden kırsekiz saat geçmeden kendini çıkılmaz bir bok çukurunun hem de taa dibinde bulmuştu. Karısı beynini mi okumuştu ne! Yoksa ahı mı tutmuştu!
Evet, Pakizesini koymuştu karısının yerine bir kaç yıldır. İlgisi, sevgisi ona yönlenmişti, en değerlisi oydu artık tamam da, eee ne olmuştu yani... Pakize meşhur olmuştu olmasına da, ne pahasına!!!
Biraz sonra çalmaya başlayacak akraba, eş dost telefonları ve meraklı komşuların üşüşmeleri, bayıcı sorgulamaları düşüncesi bile soğuk terler dökmesine, bayılacak hale gelmesine yetiyordu. Zaten artık hazzetmediği karısı ve evliliği umrunda değildi olmasına da, emekliliğine şuncacık kalmışken, tam da güneyde ikramiyesiyle almaya niyetlendiği, akça pakça rus yavruların doldurduğu sahildeki otelin yanındaki villanın yemyeşil çimlerinin üzerinde, burnunu karıştırıp, göbeğini kaşıya kaşıya gel keyfim gel yapacağı günlerin hayaliyle yaşarken... Herşey bir yana da, Patronlara nasıl açıklayacaktı olanları! Sona on kala meslek hayatı, kariyeri ne olacaktı! Ya olanlardan sonra emekliliğini de yakıp tazminatsız kapının önüne koyuluverirlerse! Ne işti bu başına gelen!
Ahhh Ah... Anacığı çok karşı çıkmıştı zamanında ona:
- Oğlum bu kadın senin aklını başından aldı ama güzellik geçicidir. Vırvırıyla,
dırdırıyla, sakarlığıyla senin başına iş açacak, içim sızlıyor içiiiim!
diye, ama dinlememişti, kaynanalığı tuttu diye düşünmüştü.
Dalıp gitti birden. Ama hakkını da yememeliydi. Kusurlarını örtecek kadar işveliydi karısı zamanında. Tam dişiydi haaaa...! Kendini böyle kapıp koyvermemişti daha. Sokağa çıktığında uzun sarı saçlarını şöyle bir dalgalandırıp, incecik topukların üzerinde geniş kalçalarını savura savura öyle bir tane tane yürürdü ki mahallenin bakkalının, çakkalının, manavının gözleri yerinden uğrar, ahhh ohhh sesleri ayyuka çıkardı... Çekerdi sineye... Kızacağı yere göğsü kabarır, hatta olur olmaz yerleri bile şişerdi Halil'in, pek bir kasılırdı. Eeee, nereden nereye... Kalçalar da, memeler de vücudun diğer organları gibi diriliğini yer çekimine teslim edeli epeyce olmuştu. Yatakta artık onun istek dolu kıvranışlarını değil, arkasını dönmüş koca kıçını seyreder hale gelmişti Halil. Kadın neden altta kalsındı ki;
- Senin de kuşun kalkmıyor ondan naaber!
dediğinde öfkeden kuduruyordu ama, istedikten sonra çare mi yoktu, alıyordu ilaçları, sonra tam gaz... Kim tutar Halil'i. Karısına sezdirmemeye çalışıyordu ama açlığını taze, diri bedenlerde bastırmaya başlayalı yıllar olmuştu. Ne yapsın can bu çekiyor işte!
CAN... CAN BU ÇEKİYOR... ÇEKİYOOOOOR... Olamazdı. Sakın karısının da canı çekmiş olmasın!!! Birden kafası bulandı, başı zonkladı, kıskançlık damarları kabardı. Yoksa bütün bu olanlar....! Hiddetten kıpkırmızı oldu ama çabuk toparladı, katilin ifadesi geldi aklına.
"Zaten bu kadar adam öldürdüysem o kadın yüzündendir. Hiç susmadı, ha bire konuştu durdu, iyice kafamı karıştırdı. Arabadan indiğimde sinir içindeydim, artık herkesi öldürebilirdim"
- Yok canııııım !
dedi kendi kendine.
- Naaapsın adam bizim pörsümüşü yahuu? Onu da canından bezdirmiş çenesiyle baksana. Adamı bir saatte beş cinayet işleyecek hale getirdiyse bu kadın, benim bunca yılda bir soyu yokedecek cesedim olurdu da, AB bizi nah alırdı!
diye düşünüp gülmesine engel olamadı, içli bir şükür yarabbiiim çekti. Anında toparlandı ama. Bu Kıyamet Meydanı benzeri programların reyting uğruna olayları nasıl şişirdiği, insanları nasıl madara ettiği aşikardı. Kesin bulaşacaklardı onlara da.
- Hay allah, zaman geçiyor ve bir şeyler yapmak lazım
deyip silkelendi ve mutfağa seyirtti. Ama karısını sucuklu yumurta tavasına yumulmuş hala kahvaltı keyfinde görünce kan beynine sıçradı. Gözlerini devire devire derin bir
- offfffff ...
çekti ve,
- Yuuuuhhh beee, bu durumda bile tıkınabiliyorsun haaa! Kes boğazı da nasıl çıkacağız bu işten onu düşünelim!
diye gürledi.
Arkası Yarın
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
|
Kahveci : Erkan Doğanay FUTBOL SADECE SPORDAN İBARET DEĞİL |
|
İçinde bulunduğumuz bugünlerde, eminim ki; pek çoğunuz olduğunuz yere çökmüş işte, evde, lokantada, kahvehanede yada ne bileyim başka yerlerde "Dünyanın Kupası" için kıran kırana yarışan takımların birbirlerine üstün gelme gayretlerini izliyorsunuzdur. Ve tarihe de tanıklık etmiş oluyorsunuzdur böylelikle. Uzun yıllar aradan geçtikten sonra, bugünleri soran yeniyetmelere göğsünüzü gere gere anlatacaksınız; "ya bir Ronaldinho vardı ki!.. sonra neydi o Roberto Carlos'un hareketleri…aman ya! Bir de Maradona… yok yok o daha önceki kupalardaydı karıştırdım…" cümlelerini şimdiden hazırlamışsınızdır… Eskimiş kupalarınız varsa elinizde bugünde aynı şeyleri yaşıyorsunuzdur.
İşte sizler, sayın baylar ve bayanlar, futbolu yuvarlak bir top ve dikdörtgen bir alan içerisine hapsedip başka bir şey kurgulayamayan fanatik yada fena-tik'leri, sözüm sizlere; topu kare, sahayı yuvarlak hayal edebilmeniz için. Çünkü, bu dediğim hayali, Almanya izlemekte olduğunuz lcd ekranların arka planında başarı ile gerçekleştiriyor..
Almanya'da Dünya Kupası futboldan ibaret değil!..
Franz Beckenbaur; "Dünyayı ağırlıyoruz" sloganı ile dünyanın gözüne neleri sokabiliriz amacını da anlatıyordu açılıştaki basın toplantılarında.. Bu slogan top yekün Almanya'da yaşayan herkesin, doğulu batılı yada başka bir coğrafyadan gelenin ayrımı yapılmadan bir alman vatandaşı olarak, aslında ev sahibi olduğunu, bu mega etkinliği, içten ve sıcakkanlı bir organizasyon olarak şekillendirmeleri gerektiğini, hoş bir havada geçirilmesini sağlama gayretlerini ve gereğini yerine getirebilmenin ağır sorumluluğu ve bu ittifakın nasıl ortaya çıkarıldığını da sergiliyorlar.
Evet…Almanya, Dünyayı ağırlıyor. Bu slogan bana yıllar önce tanıştığım Alman vatandaşı bir Kimya Profesörü ile ülkemizde ki eğitim sistemini ülkesinin eğitim politikaları ile karşılaştırdığımız tartışmayı hatırlattı. Alman Hoca; "gerek aile içerisinde gerekse eğitim kurumlarında verilen ve özellikle dikkat çekmek istedikleri tek amaçlarının ülkeyi herkese sahiplendirebilmek. Her öğrenciye, her vatandaşa; bu ülke senin sayende ayakta kalabilir. Yapacağın iyi şeyler seninle birlikte ülkeni de ileriye taşır, olumsuzluklar ise geriye. Her ne olursa olsun, her ne düşünürsen düşün ülken daima yanındadır. İyi de olabilirsin kötüde hayat senin, dilediğin gibi yaşama hakkına sahipsin…Karar bu eğitimi alan kişilerin…"
2006 Dünya Kupası, yeterince tanınan Almanya'yı daha farklı tanıtma, dünyanın gündemine sokmak içinde bir fırsat oluşturmuş oldu. Aslında gelecekteki ev sahibi olacak ülkeler içinde yeni bir anlayış, farklı bir bakış kazandırmış oluyor. Dört yılı bulan uzun soluklu hazırlıklar sonucunda başlattılar Haziran 2006 kupa açılışını. Geçmişte yaratmış oldukları yıkımların üzerine sayısız insanın birbirleri ile buluşmasını engelleyen duvarları 1990 yılında ortadan kaldırdıkları tarihe de uzayabilir bu hazırlığın uzantısı. Ve tarihi tartışmakla beraber bu kupayla dışarıda açık, içeride kenetlenmiş bir Almanya; Avrupa'lı Almanya, insanların artık birbirleri ile karşılaştığı ve buluştuğu bir festivaller evi bir coğrafya olduğu imajını da vermiş oldular.
Nitzsche'nin aksine onun son Alman dediği Goethe'den beri aslında hiç de durağan olmayan, olumlu olumsuz, yapıcı yada yıkıcı fikirlerin ortaya özgürce çıktığı bir ülke olduğunu tabir yerindeyse dünyanın gözüne sokmuş oldular. Öyle ki; muhteşem düzenli, bakımlı (sahtekarlığın ve hırsızlığın olmadığı) 6000 müze, ki; bunun 600'ü sanat müzesi, 400 tiyatro, 100 müzik tiyatrosu ve opera. "Şairler ve düşünürler ülkesi" sloganıyla da, sene de 80.000 yeni basımla en büyük kitap okuru kitlesine sahip olduklarını, yazılı- görsel basın aracılığı ile, çeşitli tanıtım kitapçıkları ve benzeri materyallerle dünyaya aktarıyorlar.
Federal hükümetin, dünya futbol kupası için geliştirdiği büyük kültür ve sanat programı için; resim, heykel, edebiyat, mimarlık, moda, dans, müzik, tiyatro, sinema gibi pek çok alanda 40.000 den fazla proje başvurusunun değerlendirerek uygulanabilecek olanlarının çeşitli şehirlerde uygulanması ile ülkenin geneline yayılmış ve kuşkusuz bugüne kadar bir dünya kupası kapsamındaki en büyük program özelliğini taşıyor. Bu büyük kültürel etkinlikler dizisinin küratörlüğünü ve sanat direktörlüğünü, Avrupa'nın çok yönlü sanatçısı, Avusturyalı Andre Heller yürütüyor. Heller, amaçlarının "futbol, sadece spordan ibaret değildir" fikrini tanıtmak ve sanatsal araçlarla dünya kupası heyecanını arttırmak olarak tanımlıyor. Programın etkinlik yelpazesinde kamusal alanlarda performans sergileri, spordaki tiyatro aktarımları ile tek kalple futbol eksik kalır entegrasyon konusuna eğilen grupların sunumları, genç moda tasarımcıları ve moda tasarım öğrencilerinin futbolu tam anlamıyla "giydirerek" Almanya'nın büyük defilesinde podyuma çıkarıyorlar. Tasarımlar, büyük maket uygulamaları, çeşitli sergi ve gösterilerle konuklara futbolun farklı bir yüzünü gösteriyorlar. Bir müzede otomobil tasarımları yer alırken başka bir köşede klasik Alman içeceklerine eklenen Alman şarapları tattırılıyor. Reichstag önünde dev çivili ayakkabıların koşusu, bir otoyolun üzerinde ülkemiz basınında da yer alan futbolcu maketleri ile dünya kupası festival havasına bürünüyor.
Erkan Doğanay
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
|
Barış Köşesi : Nadya Alpkonlar Şikayetçiyim... |
|
Hakim Bey, kendimden şikayetçiyim !
Müsaade ederseniz maruzatımı anlatayım.
Boyum : 1.60 m.
Kilom : 70 kg.
Bu durumda 10.kg. fazla taşıdığım bal gibi meydanda.
Sigara içiyorum.
Kabahatim bununla kalsa iyi...
Kendime gereken özeni göstermiyorum.
Defalarca kendi kendime söz verdim her gün yürüyüş yapacağım diye,
en az bir saat yüzeceğim diye,
türlü bahaneler icat ederek sözümde duramıyorum.
Yani anlayacağınız "iradem" sıfırı tüketmiş !
Başka sözler de veriyorum.
Mesela her akşamı makiyajımı sileceğim,
sonra yüzüme krem süreceğim, diyorum.
Bunu haftada bir kez yapsam öpüp başıma koyacağım.
Ne gezer !
Yani "istikrar" da yetersiz kalıyor !
Aylardır, ne ayları, yıllardır kitap yazacağım diyorum,
daha bir satır bile yazamadım.
Bu da beni "palavracı" bir insan konumuna sokuyor !
Arkadaşlar hatırlattıkça utancımdan yerin dibine giriyorum.
Sigara içmeyeceğim dedim, sözümde durdum,
10 kg. şişmanladım.
Sözümde durmak bana kilolardan başka bir şey getirmedi.
Bundan dolayı bu sözümden de vazgeçmiş bulunuyorum.
Böylece bir de "döneklik" ekleniyor kabahatlerime.
Çok çaresizim...
Kukumav kuşu gibi kara kara düşünüyorum.
Bütün bu olumsuz yönlerimden kurtulmak istiyorum.
Derdini anlatmayan derman bulamazmış derler...
Ben de burada bütün samimiyetimle kabahatlerimi
itiraf ediyorum.
Hakim Bey, vereceğiniz her türlü cezaya razıyım.
Ben kendimi müdafaa edemiyorum.
Belki birileri çıkar da bu vazifeyi üstlenirse sevinirim.
Nadya Alpkonlar
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
|
Kahveci : M.Nihat Malkoç KUTADGU BİLİG YAHUT MUTLULUK BİLGİSİ |
|
Türk kültür tarihi muazzam bir muhtevaya sahiptir. Milletimiz gerek İslâmiyet'in kabulünden evvel, gerekse yüce İslâm dininin kabulünden sonra eşsiz eserler vücuda getirmişlerdir. Dünyada parmakla gösterilecek, gıpta edilecek bir medeniyet oluşturmuşlardır. İlk yazılı kaynaklar olarak gösterilen Göktürk Abideleri'nden bugüne kadar Türk yazı hayatında sayısız değerli eserler yazılmıştır; yazılmaya da devam ediyor. Milletimiz sözü yazıya geçirme hususunda Yunus Emre'nin "Söz uçar, yazı kalır" görüşünü temel almıştır. Çünkü söz kaybolunca tecrübeler geleceğe aktarılamıyor.
Türklerin İslâmiyeti kabul edişinden sonra bu dinin dünya görüşü etrafında güzel eserler yazılmıştır. Yusuf Has Hacip'in Kutadgu Bilig'i, Kaşgarlı Mahmud'un Divan-ı Lügati't-Türk'ü, Edip Ahmet Yüknekî'nin Atabet'ül Hakayık'ı ve Hoca Ahmet Yesevî'nin Divan-ı Hikmet'i bunların başında gelir. Bu eserler Türk dilinin şaheserleridir. Her Türk aydınının, hatta her gencimizin bu temel eserleri okuması lâzımdır. Türk diline ve kültürüne hâkim olmak için bu eserler başucu kitaplarımız olmalıdır.
Edebiyatımızın baş eserlerinden olan Kutadgu Bilig'den öğreneceğimiz çok şey vardır. 11. yüzyılın başlarında Balasagun'da doğmuş olan Yusuf Has Hâcip, Balasagun'da yazmaya başladığı Kutadgu Bilig (Mutluluk Bilgisi) adlı yapıtını 1069 yılında Kaşgar'da tamamlayarak Karahanlı hakanlarından Ebû Ali Hasan İbn Süleyman Arslan Hakan'a sunmuştur. Kutadgu Bilig, her iki dünyada da mutluluğa kavuşmak için gidilmesi gereken yolu göstermek maksadıyla yazılmıştır. Eserin müellifi, bu kitabı okuyanların ve yazılanları tatbik edenlerin dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşacağı iddiasını taşımaktadır. Şahsen bu eseri okuyan birisi olarak bu iddianın makul gerekçelere dayandığına inanıyorum. Fakat unutulmamalıdır ki okuduğunuzu hayata geçirirseniz bu saadet kapısını açabilirsiniz. Anahtar kapı deliğine uymayınca basit bir metalden başka bir şey ifade etmez. Yazılanlarla yaşananlar birebir örtüşmelidir.
Ahireti kazanmak için dünyadan el etek çekmek doğru değildir. Dünya ve ahiret dengesini çok iyi ayarlamak gerekir. Sabah akşam, işini gücünü bırakıp ibadet etmek de uygun değildir. Nasıl davranmamız gerektiği hususunda en büyük örnek Resulullah'tır. O, dünya işlerini de yürütmüş, ahiret işlerini de. İbadet yüzünden dünyayı, dünya yüzünden ibadeti ihmal etmemiştir. Denge üzere yaşamayı kendisine ilke edinmiştir. İnsan ancak çalışıp kazanırsa başkalarına da faydalı olabilir. Müslümanlık zenginliğe engel olmadığı gibi, zenginlik de Müslümanlığa engel değildir. Kişi malını hak ölçülerinde kazanır ve öylece sarfederse bu onun için ibadet hükmündedir. Sadakanın belâları def ettiği gerçeği unutulmamalıdır. Düşkünlere vermek için de kazanç sahibi olunmalıdır. Veren elin alan elden üstün olduğu bilinmelidir. Kutadgu Bilig'i okuyanlar bu hakikatleri güzel örneklerle yaşama ve fikretme imkânı bulacaklardır.
Reşit Rahmeti Arat'ın büyük gayretlerle iki cilt hâlinde yayınladığı bu eser, son zamanlarda yeniden düzenlenerek Kabalcı Yayınları'nın üstün gayretleriyle tek cilt hâline getirilmiştir. Eserin bu yeni düzenlemesinde ana metin, çeviri ve dizin bir arada, koca bir ciltte verilmiştir. Kitabın başında Reşit Rahmeti Arat'ın Giriş kısmı günümüz Türkçesinin son durumu dikkate alınarak sadeleştirilmiştir. Okuyucuların sözlüğe bakmadan eserden yararlanması esas alınmıştır. Eserin önceki baskılardaki dağınıklığı giderilmiş, derli toplu 1285 sayfa olarak bir araya getirilerek okuyucuların hizmetine sunulmuştur. Bu hâliyle vasat bir okuyucu da söz konusu eserden azamî derecede istifade edebilir. Bazılarının zannettiği gibi bu kitap sadece edebiyat üzerine çalışan akademisyenleri ilgilendirmiyor. Bu aynı zamanda didaktik(öğretici) bir halk kitabıdır.
Kutadgu Bilig'de, Karahanlı Türkçesi kullanılmıştır. Eser aruz vezniyle yazılmıştır. Bu 6645 beyitlik bir mesnevidir. Yani bir şiir kitabıdır bu… Daha evvel belirttiğimiz gibi Kutadgu Bilig "Mutluluk Veren Bilgi" manasına gelir. Bu yönüyle hepimizi yakından ilgilendiren bir eserdir. Bu asık suratlı çağda hangi birimizin mutluluk bilgisine ihtiyacı yoktur ki? Herkesin bu başeserden alacağı tılsımlar ve mutluluk reçeteleri vardır.
Kutadgu Bilig dört ana kavram etrafında şekillenir: Doğru kanun (köni töri) Küntogdı (hükümdar); Saadet (kut) Aytoldı (vezir); Akıl (ukuş) Ögdülmiş (vezirin oğlu) tarafından temsil edilmektedir. Odgurmış (zâhid-dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp buyurduklarını yerine getiren rolüyle) de esere tasavvufî bir çeşni katmaktadır. Bu açıdan bakılınca bir siyasetname (siyaset bilimini anlatan ve bu konuda öğüt veren eser) görünümündedir. Fakat bu, bildiğimiz ve sık sık şahit olduğumuz çirkef siyaset numunesi değildir. Kutadgu Bilig'de insana dair her şey mevcuttur. Eseri düzenleyip yayınlayan rahmetli Reşit Rahmeti Arat, kitapla ilgili olarak şu hükmü ileri sürüyor: "Ne olayları nakleden bir tarih, ne bölge ve şehirleri betimleyen bir coğrafya, ne din bilginlerinin görüşlerini toplayan bir derleme, ne düşünürlerin fikirlerine dayanan bir felsefe, ne de şeyhlerin özlü sözlerine dayanan bir öğüt kitabıdır."
Kutadgu Bilig, içinde inciler saklı olan kocaman bir istiridyedir. Kabuk açılmadan özüne dair hüküm verilemez. Sizler de bu inci tanesini merak ediyorsanız kitabın kapaklarını açarak, doyumsuz bir hakikat yolculuğuna çıkın. Bu seyahatte akıl heybenizi doyumsuz hikmetlerle dolduracaksınız.
M.Nihat Malkoç mnihatmalkoc@gmail.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
Fotoğraf : Mehmet Hamurkaroğlu Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir, dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz. <#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 6.546 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
BEN ÖLÜRSEM
AKŞAMÜSTÜ ÖLÜRÜM
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Şehre simsiyah bir kar yağar
Yollar kalbimle örtülür
Parmaklarımın arasından
Gecenin geldiğini görürüm
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Çocuklar sinemaya gider
Yüzümü bir çiçeğe gömüp
Ağlamak gibi isterim
Derinden bir tren geçer
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Alıp başımı gitmek isterim
Bir akşam bir kente girerim
Kayısı ağaçları arasından
Gidip denize bakarım
Bir tiyatro seyrederim
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Uzaktan bir bulut geçer
Karanlık bir çocukluk bulutu
Gerçeküstücü bir ressam
Dünyayı değiştirmeye başlar
Kuş sesleri, haykırışlar
Denizin ve kırların
Rengi birbirine karışır
Sana bir şiir getiririm
Sözler rüyamdan fışkırır
Dünya bölümlere ayrılır
Birinde bir pazar sabahı
Birinde bir gökyüzü
Birinde sararmış yapraklar
Birinde bir adam
Her şeye yeniden başlar
Ataol Behramoğlu
Yukarı
|
Çizen: Semih Bulgur Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir, dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Patatesi soydum, başucuma koydum, ben bir yalan uydurdum, duma duma dum. http://www.gorillaz.de/games_new/potatoe_game/potato.html Patates sorma konusunda ne kadar becerikli olduğunuzu bir de bilgisayar ortamında deneyin bakalım. Bu arada, "bu tekerleme böyle değildi ama neyse" diyenlere bişeycikler demiyorum.
Bu vereceğim kısayol İstiklal Marşımızın ilk iki kıtasını bile söylemeyi beceremeyen büyüklerimize gönderilmiştir. http://www.cengizhan.com/Yas%20üçbuçuk.wmv Lütfen sonuna kadar seyredin ve dinleyin. Yorumunu sizlere bırakıyorum.
Mouse kullanımında çok iyiyim diyorsanız bir de bunu deneyin. http://www.minijuegos.com/juegos/jugar.php?id=2968 Önce start noktasına tıklıyorsunuz ve kırmızı nokta sizin kontrolünüze geçiyor. Hiç bir yere değdirmeden beyaz hattı kullanarak finish noktasına ulaşabilirseniz ne ala. Yoksa fonda çalan loop müzik bile bir süre sonra sinirlerinizi germeye başlıyor. Bu arada sağ tarafta ekrandaki görüntüyü büyütme seçeneğini de kullanabilirsiniz.
Sayın Hulki Cevizoğlu'nun web sayfası varmış ama benim daha yeni haberim oldu. http://www.cevizkabugu.com.tr/ Bakalım cevizin kabuğu sanal alemde de televizyonlardaki kadar ses getirebilecek mi?
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|