Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.025

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 12 Temmuz 2006 - Fincanın İçindekiler


 


 Editör'den : Yok öyle inme binme!..

Merhabalar,

İlginç bir tesadüf, iki gün arayla aynı güzergahtan farklı zamanlarda geçtim ve her ikisinde de aynı feribot iskelede yolcu alıyordu. Geçen gün öğrendiniz, feribotun adı "RECEP TAYYİP ERDOĞAN". Tabi bu sefer şok olmadım çünkü hazırlıklıydım. Ama işte beyin denilen garip makinanın ağzı yok ki büzesin, Kartal'dan Gebze'ye yazdı ha yazdı. Neler mi? Bir sürü şey ama gelin beni en çok meşgul eden olası diyaloğa kulak verelim.

Yalova'da kendisini bekleyen sevgilisine bir an evvel kavuşmak için can atan Aysel feribot'a doğru hızla koşarken cep telefonu İsmail YK'nın "Allah Belanı Versin" veciz sözleriyle bezeli şarkısıyla bağırmaya başlar. Aysel duraklar, elini cebine atar, telefonu çıkarır, minik ekrana bir göz atar ve telefonu ağzı kulaklarında açar.
- Canım... Bekirim... Geliyorum hayatım...
- Nerede kaldın be güzelim, ağaç oldum iskelede.
- Önceki feribotu kaçırdım canım, babam işte... gelince anlatırım. Şimdi Recep Tayyip Erdoğan'a biniyorum.
- Geçen sefer de Tayyip'e bindim dedin, Fatih Sultan Mehmet'ten çıktın be güzelim. İnanayım mı şimdi Recep'e bindiğine. Bak beni kandırma olur mu, çok özledim seni. Tam 62 saat 21 dakika 15 saniyedir görmüyorum seni... 17.. 18... 19... saniye oldu.
- Yok Bekirim, bu sefer Erdoğan'dayım. Bak şimdi içine giriyorum. Girdim bile... 45 dakika sonra kollarındayım sevgilim... Tayyip'ten inip senin kollarına atılacağım.
...

Şimdi bu konuşmanın olmayacağının garantisi var mı? Yok, olamaz. O zaman bunu duyan isim babası yağcıların yüzü kızarmaz mı? Sayın devlet büyüğümü ölmeden afiş yapanların vicdanı hiç sızlamaz mı?

Bazılarınız, "Taktın ha, gemiye ölmemişlerin de ismi verilebilir pekala." diyebilir. Ben de dedim kendi kendime ve gittim İDO'ya ait tüm irili ufaklı gemilerin ismini araştırdım. Bakın şimdi; Adnan Menderes, Turgut Özal, Turgut Reis I, Cezayirli Hasan Paşa, Recep Tayyip Erdoğan, Fatih Sultan Mehmet I, Umur Bey, Sarıca Bey, Uluç Ali Reis, Nusret Bey, Hazerfen Çelebi, Çaka Bey I, Yeditepe I, Ulubatlı Hasan, Karamürsel Bey, Çavlı Bey, Kaptan Paşa, Seydi Ali Reis I, Oruç Reis V, Piri Reis II, Temel Reis II, Hızır Reis III, Sokullu Mehmet Paşa, Barbaros Hayrettin Paşa, Piyale Paşa, Sinan Paşa, vb. Bunlar İDO'ya ait seferdeki gemiler. İçlerinde halen hayatta olan kaç isim var? Allah uzun ömür versin, sadece bir tane. O da Tayyip Bey'imiz. İşte budur benim kıskandığım. Özür dilerim.

Bugün pikabımızda Yıldırım Gürses var. Birbirinden güzel şarkılarının en sevilenlerinden Güller Ağlasın. Yarın görüşürüz, hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

 Pabuçlarımın Yazarı : Merih Günay


Tören

Bir öyküye başlamadan önce, öykünün başladığı yer hakkında biraz bilgi vermek iyi olur sanırım.

Büyük bir şehrin meşhur semtlerinden biri burası. Geniş caddesinin ortasından tramvayın geçtiği, her sokak arasında, sokağa masa atmış restoran ve barları olan, on beş dakikada bir sarı renkli, çift katlı ve üstü açık, turistlere şehir turu yapılan otobüslerin ana güzergâhı olan, şık, temiz ve nezih bir semt. Tarihi de.

Cadde üzerindeki dükkânların her birinin önünde bir ya da birkaç bakımlı kedi, veya bir köpek yavrusu görmek mümkün. Esnafın hayvan severliğinden olduğu sanılmasın bu kedi-köpek bolluğunun. Onları sevmek için yaklaşan turistlerle muhabbet ortamı yaratmak ve nihayetinde onlara dükkânlarından bir şey satmak için kullanılan birer araçtır hayvan yavruları bu semtte.

İlk bakışta bir Avrupa şehrini andırsa da, öğle saatlerinde görünümü oldukça şaşırtıcı bir biçimde değişiverir. Çünkü öğle saati semtin ara ve arka sokaklarındaki ayakkabı, kuyum imalathanelerinin çocuk ve genç yaştaki işçileri ile, civarda bulunan okulların talebelerinin öğle yemeği için mola verdiği zamandır.

Eteklerinin altını, bacakları iyice görülebilecek şekilde kıvırmış okullu kızların, işyerlerine en yakın cadde üzerindeki kaldırımlara oturup sigara içen ve bu kızlar ile turist kadınlarını seyre dalarak iç geçiren emekçi yaşıtlarına göz ve hayal ziyafeti sunma zamanıdır.

Yüksek sesle "Ah," geçirmelerin, üst üste sigara yakmaların, kikirdeşmelerin ve isyanların zamanıdır.

Hayat herkese aynı şekilde davranmaz çünkü.

Keyfini çıkarma zamanıdır.

Bu delikanlı emekçiler ile okullu körpeler arasında nadiren kısa süreli yakınlaşmalar olduğu da görülmüştür. Aynı saatte aynı yerde olmalar, manalı bakışlar, ders dinlerken, ürün işlerken kurulan hayaller ve nihayetinde erkeğin tüm gururuna rağmen kızın peşine takılıp arkadaşlarından birazcık ayrıldığındaki heyecan ve birkaç büyülü söz sonucu girişilen kısa süreli ama ömre bedel, unutulmayacak yaklaşımlar.

Karanlık çökmeye başladıktan hemen sonra ise tamamen değişiverir semtin çehresi. Restoran ve barlar kahkahalar atan turistlerle dolup taşarken, caddeden geçen insan siluetlerinde gözle görülebilir bir başka değişim olur: Seyyar satıcılar, sokak adamları, tinerciler. Görüntü değişse de, havası değişmez semtin.

Gördüğü kedinin başını okşayan yaşlı turist ve ona yaklaşmak için fırsat kollayan halı satıcısı, içkisini yudumlarken masasına yaklaşan dilenciye para vermek için ceplerinde bozukluk arayan restoran müşterisi, market içine müşteri girmesini bekleyen ve o arada dükkân sahibi meşgulken kapı dışındaki tezgahtan cips kapacak olan tinerci, caddede ailesiyle yürüyenlerden bir şarap parası isteyecek olan ayyaşlar...

Başka renk katıcıları da vardır semtin. Günde birkaç kez sesinin tüm gücü ile din propagandası yapan yaşlı ama dinç adamın geçişi, onu havaya sokmak için - aslında dalga geçen - coşkuyla alkışlayan cadde esnafı ve bu curcunayı şaşkın, korku ve merak dolu gözlerle izleyen yabancılar.

Rant denilen şey ayak bastığı her yeri alt üst eder. Bunu şaşılacak bir hızla yapar, ezici gücünden hasar görmeden kurtulabilen yaşamlar ve mekânlar çok nadirdir.

İşte aşağıdaki konuşma bu hızlı değişimin yaşandığı semtin henüz değişime uğramamış eski evlerinden birinin içinde geçer:

- Bundan sonra hiçbir düğün ya da cenaze törenine katılmayacağımı söylemedim mi sana defalarca!
- Ama o senin yeğenin, gitmezsen çok üzülür.
- Akraba, arkadaş, komşu. Ardı arkası kesilmiyor ki! Ya evleniyorlar ya da ölüyorlar.
- Geç kalıyoruz. Üstünü değiştir de çıkalım artık, kızlar arabada bekliyor.
- Neden üstümü değiştireyim? Bu beyaz gömlek ve siyah pantolonla beni neden bir garsona benzetmeye çalışıyorsun, hem hangi kızlar bekliyor?
- Hiç de garson gibi değil. Üzerindekileri on beş gündür giyiyorsun, kokacaksın yakında. Huysuzluğu bırak da giyin, kardeşlerim de geliyorlar.
- Hah! Seni taşıdığım yetmiyor bir de kız kardeşlerin. Bayılıyorum sanki ben yanımda kızlarla dolaşmaya. Bir bira ver bana.
- Olmaz. Belki dua filan okunur, sünnet düğünü bu.
- Sünnet düğünüymüş! Pantolon paçası katlanır gibi küçük bir kısmı katlanan ve işemekten başka bir işlevi olmayan çocuk pipisine neden düğün yapılır anlamıyorum ki? Allah bilir içki de yoktur! O kadar saat nasıl dayanırım ben?
- Bir akşam da içmeyiver.
- Sen benim on beş yıldır içmediğim bir akşam gördün mü!

Eylülün dördüncü gününü sürdüğü sıcak cumartesi akşamının saat yedisi. Aile tipi, mavi renkli bir aracın içinde iki genç kız, bir genç kadın, bir çocuk ve sanki sadece anne olmak için yaratılmış bir anne ile bir adam, yüksek sesli müzik eşliğinde bir yolculukta. Düğüne gidiliyor: Sünnet düğünü.

***

Gitmemeye direnemeyip gitmek zorunda kaldığım törenlerin hepsi uzakta olur. Halbuki yakınlarda da mezarlıklar ve düğün salonları var. Sanırım onlara da uzaklardan gelenler katılıyorlar. Düğün salonları uzakta ve dolayısıyla pek bilmediğimiz yerlerde olduğu için birkaç kez adres sorularak bulunur ve her adres sorulan kişi, sorulan adres tören yeri olduğu için arabanın içinde mutlaka o güne özel giyinmiş kadınlar olacağını içgüdüsel olarak bilir ve kendine engel olamayarak arabanın içindeki bacaklara bir göz atmak ister ve bunu muhakkak yapar da.

Cenaze törenleri öyle değildir ama; en öndeki tabutlu aracı takip etmek yeterlidir, birkaç araçlık konvoy olur ve ağır ağır giderler. Dolayısıyla adres sormak ve bacak göstermek gerekmez.

Ölüm sistemi kutlama sisteminden iyi işler. Çünkü tarihçesi daha eskidir, olay sabittir ve hemen herkes konu hakkında bir ya da birkaç tecrübe sahibidir. Cenaze törenleri bildik, kısa ve sessizdir.

Kişilerin kutlamalarında, ölümünde olduğundan çok daha fazla vakit harcanır.

- Mutlu Düğün Salonu'nu biliyor musunuz?
- İkinci sokaktan sola dönün, yüz metre ileride.

Düğün salonları görülmeden önce duyulurlar. Yirmi metre kadar yaklaşıldığı zaman genellikle alt katlarda olan salonların içinden taşıp caddeye yayılan ve ahmakça sözler içeren şarkılar düğün salonunun çok yakında olduğunu müjdeler konuklara.

- Hayırlı olsun.
- Hoş geldiniz.

"Aman geç kalmayalım" meraklıları saatinden önce piste yakın masalarda yerlerini almışlardır ve tüm kafalar giriş kapısına yönelmiştir.

- Hamdi beyin kızları geldi.
- Kendisi gelmemiş mi?

Her masanın baş köşesinde; aile içerisinde yaşı, mesleği veya başarısı nedeniyle "görüldüğünde eli ilk öpülecek" bir onur konuğu oturur. Genellikle arkaya yaslanıp, bacak bacak üstüne atarak oturan bu kişilerden bazılarının ayaklarını iyice iki tarafa açarak oturanları da vardır.

- Bu gürültüde bir saat kalırsam üç gün kendime gelemem ben!
- Yavaş, duyacaklar.
- Senin sesini bile zor duyuyorum ben. Kim duyacak!
- Bak sizinkiler orada.

Düğünlerde yüzler hep güler, herkes mutludur.Cenazelerde ise insanlar birbirlerini sessizce ve üzgün bir surat ifadesi ile öperler.

Ama mutlaka öperler.

- Öpsene annenin elini!

Yaş durumuna göre yalnız yanakla kalınmaz, el de öpülmelidir. Aile bağları sıkıdır, pekiştirilir.

- Geçmiş olsun.
- Ne için?
- Askerlik bitti demek.
- Evet, üç sene önce.

Hiçbir detay gözden kaçırılamaz törenlerde. Herkes ve her şey o an çok önemlidir - sadece o an için ama.

- Kardeşin mi?
- Oğlum!

Tüm masalar aşağı yukarı dolar. Çünkü tören sahibi günlerce önceden kesin gelecekleri listelemiştir, sayıya uygun kapasiteli salon tutulur.

- Nadir Beyler gelmedi.
- Biz onlara gitmiştik ama.

Törenin başlamasıyla takı merasimi de başlar. Bu an salon fotoğrafçılarının en sevdiği andır. Takılar takılır, aileye en yakın gözler kimin ne taktığını not alır. Tören sonrası yorgun ama mutlu bir halde mevzusu yapılacaktır.

- Güzel oldu değil mi?
- Ayşelerinkinden güzeldi.

Takı ve fotoğraf çekilme çılgınlığının sona ermesi bir başka güzel olayı müjdeler: Oyun oynanacaktır. Çoğunluk müziğin sesini duyar duymaz masada başlayıp, piste doğru yavaşça ve kendinden geçmiş gibi hareket edip, masaların arasından oynayarak piste çıkar. Bazıları için davet yeterli olur. Bazılarını ise kimse yerinden kaldıramaz.

- Kalk biraz oyna. Yeğeninin düğünü, ayıp.
- Kapa çeneni!

Ve o görülür, oradadır. İşte gecenin en mükemmel anı. Garsonun elini yaslayarak durduğu basit bir tezgahta, bisküvi, cips ve krakerlerin olduğu camekânın tam üstünde. Yanındaki kola kutusu ve diğer yanındaki plastik şişe suyun ortasında tüm görkemiyle duruyordur:

"Tombul ve sevimli bir bira şişesi."

Bir şişenin görüldüğü anın yaşamı bir anda nasıl değiştirebileceği, şişelerle arası iyi olmayanlara tarif edilemez.

Şimdi geçmişe dönük anılardan bahsetmek daha keyiflidir. Ortak tanıdıkları sorgulamalar, oynayanları izlemeler. Hasibe Teyze'nin sevimliliği, Vasfi Amca'nın asabiliği.

- Salonda bizden başka kimse kalmadı, kalksana!
- Şişe bitsin, kalkarız.
- Abi kapatıyoruz!

Törenler güzeldir. Aile bağlarını taze tutmak için de çok gereklilerdir.

Herhangi bir mezarın yanında gündüz veya gece oturup içerken kimse orayı terk etmenizi söylemez oysa.

- Abi daha temizlik yapıp eve gideceğiz!

Cesetler hiçbir yere gitmezler
Ve kimseyi de
Törenlerine beklemezler.

Merih Günay


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir


TUT AĞZINI

Elimin altında yabancısı olmadan da yabancı kalmayı öğrenebildiklerim
Biz severiz bir araya gelince her söylenmişe bıyık ya da dudak altı tebessüm vermeyi “aynen” demeyi…

Bütün dolduruşlarda fişektenmiş yalanları büyütmüştür kapı arkası rüzgar gülü.
Kapı dediğin sık açılmadan kapanandır!
Her açılışta nedir çalan bilmem
Kapanışlarda çınlayan rüzgar gülü değil ama
Yalan…
Bütün onaylarda biz hayır’ı tercih ederiz
İyi biliriz zira hiçbir onaydan olur çıkmaz bu haritada olunca…

Aniden hapşırınca kasadaki memur
Elleri paraların hırsındaydı diye
Kapatmadı ağzını
İçine sahtelik bulanmış onca evrakın yanında tükürük bezi salgısı uyumlu bir fon yaptı.

Ruhumuz kamu binalarında hep mahkumdur tifo, dizanteri olmadı kolera salgınına
Kolanın yanında kolerayı uyumlu buldu personel
Zaten bir kamuda en iyi duran maraz da kolera olacak kola yanında…
Kabakulak değil ya…
Sırf bu uyumsuzluktan sinirli personel sinirini dayatılmış form sorularıyla çıkarır halktan “annenin kızlık soyadı” cevapsızlığıyla
Steril kirlilik içinde her hapşırma yeni zerreler doğurur ruhumuzun oksijen gitmeyen odalarına
Temizlikçi kadının durmadan yerleri çamaşır suluyormuş gibi yaptığına da inanma!
Her seferinde su sadece kovanın içinde devinip duran
Ve “saf” dediğimiz hiçbir doğruluk bizi temizlemeye yetmez yalanlardan…
İki boyutlu binalarda masaların tek ayağı eğreti olur
Personel sinirlenir bir sıcak yaz günü
Bıyık altı hırsından durmadan “annenin kızlık soyadı”
Gerekli gereksiz…

Tut ağzını memur amca
Zihninin zerrecikleri üzerime bulaşacak yoksa
Her seferinde merakına gark olan kızlık soyadımsa zaten
Sen konuşma, hapşırma
Ben usulca yazıp, geçerim
Meraklanma…

Sarahatun Demir
sarahatun@mynet.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Haluk İlhan


bir boşanma hikayesi

Bu bir ANNE, bir BABA ve bir ÇOCUK hikayesi...aslında bu bir BOŞANMA hikayesi. 14 yıl süren bir birliktelik, sallanmaya başlıyor. Ortada başka bir kadın veya bir başka erkek yok. Sevgi sorgulanmaya ve artık bir şeyler paylaşılmamaya başlanmış. Anne de farkında Baba da, farkında olmayan ÇOCUK. Anne ve Baba onun farketmemesi için ellerinden geleni yapıyorlar. ÇOCUK henüz 12 yaşında. Baba, en doğru olan şeyin evden ayrılmak olduğuna inanıyor, Anne ile bunu konuşuyor, mantıklı bir karar.

Ancak bu Çocuk tatile gittiği zaman yapılmalı, dönüşünde bir şeyler bulunur, söylenir. Çocuk tatile gidiyor, Baba ertesi gün daha önceden tuttuğu İstanbul'un diğer bir yakasında ki evine taşınıyor. Zaten işi de aynı tarafta. Aradan zaman geçiyor, tatil bitiyor, Çocuk eve dönecek, nasıl anlatılacak bu Çocuğa. Anne ve Baba yan yana geliyor, acaba doğruyu mu söylesek? AMA o kadar kritik bir süreç ki, Çocuk orta son sınıfta, LGS'ye girecek bu sene. Bir orta yol bulunuyor. Baba zaten karşıda çalışıyor, çok trafik var, yolda çok zaman geçiyor, o yüzden ikinci bir ev tutuluyor. Baba ile Çocuk hafta sonları görüşebilecekler.Baştan Çocuk anlamıyor, hatta iki evi olmasından çok hoşnut, zaman geçtikçe Anne ve Baba ile geçirdiği ortak zaman azaldıkça bir şeylerin farkına varıyor ama hiç dile getirmiyor.

Bu arada Anne ve Baba belki son zamanlarda birbirlerine göstermedikleri hassasiyeti Çocuğa gösteriyor. Çocuk bir şeylerin farkında ama eksik olmayan bir şey var. SEVGİ. Annesiyle de Babasıyla da eskisinden daha fazla zaman harcamaya başlıyor. Derslerine sarılıyor, çok başarılı bir LGS geçiriyor ve Anne ve Babasının gurur duyacağı bir neticeyle Anadolu Lisesini kazanıyor. Artık bazı şeylerin daha çok farkında ama konuşmuyor, konuşulmuyor. Sonra bir gün Baba, Annesinin de fikriyle ayrılığı ve boşanmayı oğluna anlatmaya karar veriyor.

Arabada, Anneden alınıp Babaya gelen çocuğa yapılacak açıklamayı Baba nasıl başlatacağını düşünüyor. Ama başlatmak zorunda. Konuşmaya başlıyor. Anne ve Baba olmayı, onu ne kadar sevdiklerini anlatıyor önce, çocuk dikkatli dinliyor. Sonra da anne ve babanın ayrılığını ve boşanma kararlarını anlatıyor. Bu noktaya kadar sessiz dinleyen çocuk hala sessiz. Sadece gözlerinden akan yaşlar var. Söylediği tek şey ise "ben sizi barışırsınız diye düşünüyordum, o kadar kötü mü " oluyor. Baba da üzgün, ağlamaklı, verecek yanıtı düşünüyor. "Olmazdı" diyor Baba,"biz beraber mutsuzduk ama hala Annen ve Baban olarak seni çok seviyoruz, sen bizim herşeyimizsin".

Çocuk bir süre konuşmadan ağlıyor. İçini çekerek ama sessiz. Sonra belki anlıyor, belki anlamış görünmek istiyor. ve yüzü gülmeye başlıyor. Ağlamıyor artık. Babasının ne yapmak istediği sorusuna "önce bir şeyler yiyelim ve sonra sinemaya gidelim baba" diyor. Baba üzgün ama anlatmanın rahatlığını yaşıyor. "Tamam oğlum" diyor, "sen ne istersen onu yapalım". Ve o gün bugün bir daha ne ANNE ile ne BABA ile ÇOCUK arasında hiç sorun çıkmıyor. ÇOCUK bugün 17 yaşında, Lisesini Takdirnameler ile geçmiş durumda, son senesi artık, son derece sosyal, bilinçli ve akıllı bir yardımcı, BABASıyla yaşıyor son iki senedir.

Hayatından mutlu, mutlu olduğu içim çevresini Annesini, Babasını, Arkadaşlarını, Akarabalarını da mutlu eden bir çocuk. Anne ve Baba ise rahat. Verdikleri kararın arkasında birbirleriyle bütünleşmenin, AŞKIN bittiği ama SAYGI ve SEVGİnin yeşerttiği ve büyüttüğü bir Çocuğa sahip olmanın gururunu yaşıyor

Haluk İlhan


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  ERMENİ TEHCİRİ VE GERÇEKLER

Tarih geçmişin aynasıdır. Bugünkü nesiller ancak o aynaya bakarak atalarının mazisine vakıf olurlar. Onların hatalarını görerek, bunları tekrarlamamaya çalışırlar. Yine geçmişteki başarıları hatırlayıp onlardan hız alırlar. Tarihin zaferleri ve hezimetleri muhakkak ki bizlere akıl hocalığı eder. Bugünü şekillendirirken dünden faydalanırız. Onun için gençlerimizin tarihlerini hakkıyla ve layıkıyla bilmeleri gerekir. Bunu sadece kitaplara bakarak değil, tarihî mekânları gezerek de sağlayabiliriz. Zira bizim coğrafyamızda pek çok mekân, açık tarih müzesi hükmündedir. Bunu lehimize kullanmalıyız.

Türkiye'nin dört bir tarafı tarihe tanıklık ediyor. Örneğin Çanakkale Savaşlarını kitaptan öğrenmek yerine, bu savaşların yaşandığı mekânı, Gelibolu sırtlarını fikrederek gezmek çok daha yararlı ve tesirlidir. Böyle bir tabiî vesikayı değerlendirmeliyiz. Teknoloji devi Japonlar yeni yetme çocuklarına millî şuur kazandırmak için onları, Amerikalıların yerle bir ettiği Hiroşima ve Nakazagi'ye götürüyorlar. Bizim nice Hiroşimalarımız vardır. Fakat nedense tarihi dört duvar arasında öğretme hususunda ısrar ediyoruz. Ne kadar öğrettiğimiz de ortada. Aslında kuru tarihî malumatları öğretmek tek başına mühim değil; bu hadiselerden ders aldırmak esastır. Fakat bugüne kadar bunu başarabilmiş değiliz. Bundan sonrasından da endişeliyim.

Tarihte konuşulan, adeta ağızlara sakız olan meselelerden birisi de Ermeni tehciri(göçü) dir. Ermeliler, onların büyük ağabeyleri olan Batılılar ve babaları Amerikalılar bu meseleyi hemen her dönemde ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyorlar. Tabir caizse vücutta çıkardıkları yarayı kaşıyorlar. Bir gün geliyor Fransızlar, başka bir gün Almanlar, sonra Hollandalılar parlamentolarında Ermeni soykırımına dair kanunlar çıkarmaya kalkışıyorlar. Bize gözdağı vermeye çalışıyorlar. Günlerce gündemimiz bu bayat tartışmalara kilitleniyor. Aynı filmi allayıp pullayıp tekrar tekrar gösteriyorlar. Doğrusunu söylemek gerekirse seyirci de buluyorlar.

Tarihte Ermenilerle ilgili pek çok sıkıntılar yaşamışız. Zaten dünyada herhalde Ermeniler kadar problemli bir millet görülmemiştir. Çünkü meseleleri abartmakta üzerlerine yoktur. Olayları onlar kadar tersine çevirip anlatan ve yalan politikalar geliştirip yutturmaya çalışan bir başka millet gösteremezsiniz. Sanırım bu konu onların uzmanlık alanıdır. Bu husustaki başarılarını teslim etmek gerekir. Peki, durum bu iken bizler ne yapıyoruz? Tehditler karşısında sesimizi gür bir biçimde çıkarabiliyor muyuz?

Arşivlerimizde Ermenilerle ilgili olarak yüzlerce çuval belge mevcuttur. Çuval deyişimi mazur görünüz. Yoksa bu belgeleri hâlâ çuvallarda saklamıyoruz. Bu belgeler devlet arşivlerinde tasnif edilmiş olarak muhafaza ediliyor. Araştırmacılar bu vesikaların çoğundan yararlanabiliyor. Ermenilerle ilgili her karanlık meseleye ışık tutacak belgemiz vardır. Fakat bizler dayanaksız konuşmaya alışık olduğumuz için bu belgeleri arşivlerin tozlu raflarında bırakıp duygularımızla hareket ediyoruz. İstemeyerek de olsa Ermenilerin oyunlarına çanak tutuyoruz. Oysa bizler susmalıyız, belgeleri konuşturmalıyız. Belgelerin konuştuğu yerde dayanaksız ithamlarda bulunan Ermeniler de, onların Batılı destekçileri de susmak zorunda kalacaklardır. Fakat nedense ucuz polemikleri(söz dalaşı) çok seviyoruz.

Tarihte bir Ermeni tehciri olmuştur. Bunu inkâr etmiyoruz. Fakat yaygın olarak bilinen manasıyla asla bir soykırım hadisesi yaşanmamıştır. Tehcir zorla göç ettirme demektir. Bilindiği gibi Ermeniler 1. Dünya Savaşı'nda Türklere karşı taşkınlıklarda bulunmuşlardır. Tabir caizse içimizden vurmuşlardır bizi. Yıllardan beri Ermenilerin tehciri(zorla göç ettirme) konuşulup duruyor. Ermeni tehciri, I. Dünya Savaşı sıralarında Ermenilerin savaş sahasında kalmaları ve bazı zararlı eylemleri yüzünden, İttihat ve Terakki yönetimi tarafından yerleştirilmek üzere Suriye'ye gönderilmeleridir. Bilinmelidir ki tarih boyunca Ermeni soykırımı yapılmamıştır. Tehcir yaşanmıştır ama bunun soykırımla alakası yoktur. Bu tehcirin zeminini yine Ermeniler hazırlamıştır. Devletine silah dayayanları hoş görmek o devlete ihanettir. Üstelik tehcir yapılırken Ermeni halkı korunmaya çalışılmıştır. Buna rağmen ölenler de olmuştur şüphesiz. Bunun yanında göç ettirilen Ermenilerin mallarının maddî değerleri kendilerine ödenmiştir. Herkes suçunun cezasını görmelidir. Meselenin özü budur.

Tarihte Ermenilerin Türklere yaptığı mezalimler yüzlercedir. Kadın, çocuk, yaşlı demeden binlerce insanımızı hunharca katleden Ermeniler, kendilerini sütten çıkmış ak kaşık olarak göstermeye çalışıyorlar. Fakat gerçekler hiç de yansıtıldığı gibi değildir. Bununla ilgili olarak arşivlerimiz belgelerle doludur. Ermenilerin yaptığı katliamlarla ilgili olarak bugün yaşayan tanıkların ifadeleri gerçekleri ortaya koyuyor. Bununla ilgili olarak, değerli bilim adamı Yrd. Doç. Dr. Gürsoy Solmaz'ın derleyerek kaleme aldığı "Tanıkların Diliyle Ermeni Vahşeti" adlı eser okunmaya değerdir. Solmaz'ın tek tek dolaşarak, o günleri yaşamış insanlarımızla konuşarak hazırladığı bu eser, bir ibret ve vahşet vesikası olarak herkes tarafından okunmalıdır. Ermeni zulmünü Erzurum'dan Revan'a (Erivan) kadar yaşamış vatandaşlarımızın anlattıklarını okurken inanın tüyleriniz diken diken olacak…

"Ermeni Vahşeti" adlı eserde okuyacaklarınız, gerçek katliamı yaşayan Türklerin anlattığı kanlı vahşet satırları... Bu kitabın içinde bugün hâlâ yaşayan 125 kişinin çok çarpıcı ifadelerini bulacaksınız. Ermenilerin Anadolu halkına yaşattıkları zulmün senaryo olmadığını anlayacaksınız. Fakat her şeye rağmen yine de Ermeniler, yalanları gerçek tarih olarak bize yutturmaya devam edecek. Gençlerimizin hakikatlere uzak kalmaması için onlara Ermeni meselesini ve tehcirini çok iyi anlatmamız gerekir. Neticede karşı taraf her fırsatta çamur atma politikasına ve ithamlarına devam edecektir. Bundan fazlaca muzdarip olmamalıyız. Bu noktada meşhur deyimimiz "İt ürür, kervan yürür" ü hatırlayın ve hayatınıza kaldığınız yerden devam edin.

M.Nihat Malkoç
mnihatmalkoc@gmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,578,578,578,578,578,578,578,578,57
              445 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Gülendam Z.Oğuz

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 6.546 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


İSTİKLAL CADDESİ

Caddelerden İstiklal caddesi
Havuzdur da havuzdur
Kadınlar da ördekleri
Dalaşır şıpıdak şıpıdak

İstiklal Caddesinde dükkanlar
İki yandadır da iki yandadır
Vitrinlernen incik boncuk
Şıkırdaktır da şıkırdaktır

İstiklal Caddesi dediğin
Antep kilimine benzer
Beyazlar yeşiller karalar
Fırıldaktır da fırıldaktır

İstiklal Caddesinde dullar
Cımbızlarıyla dolaşır
Baldırnan eksik eteknen
Fıkırdaktır da fıkırdaktır

Akşamları İstiklal Caddesinde
Çiçekler kokulanır da kokulanır
Karanfillernen afişler
Kıkırdaktır da kıkırdaktır

Caddelerden İstiklal Caddesi
Uzundur da uzundur
İstiklal Caddesinde bekarlar
Dolaşır şıpıdak şıpıdak

Salâh Birsel

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Skype http://www.skype.com/intl/tr/ "Skype'ye sahip olan başka herhangi bir kişiyi internet üzerinden ücretsiz olarak aramaya yarayan küçük bir programdır. Ücretsizdir, yüklemesi ve kullanımı kolaydır ve pek çok bilgisayarda çalışır." Diyorlar daha giriş sayfasında. İnternet üzerinden sesli ve görüntülü haberleşme için kullanılan iyi bir program.

Akaryakıta gelen zamlar bir çok ürünü ve hizmeti daha yüksek fiyatlarla almamıza neden oluyor. Peki, dünya üzerinde en pahalı akaryakıtı, Türk halkı olarak bizim kullandığımızı biliyormusunuz? Akaryakıtı bu kadar pahalı almamızın asıl sebebinin ise, yakıtlardan alınan yüksek vergiler olduğunu biliyormusunuz? Akaryakıt kaçakçılığının artması ve kaçak akaryakıta bu kadar talep görmesinin temel nedenlerinden en önemlisinin ise yüksek vergiler olduğunu...? Hafta içi her sabah saat 08:00 de yüksek vergileri protesto etmek için 1 dakika boyunca arabasının kornasına basanlara ve dörtlülerini yakanlara katılmayan kalmasın. Bu protestoyu başlatan Alem FM program yapımcısı Nihat Sırdar'ı hem radyodan hem de http://www.nihatsirdar.com web sayfasından takip edebilirsiniz.

"Welcom turist we spik inglish" Hani derler ya "hata yapanı affederim ama bu sefer çok abarttın" :) Özel olarak yapılmış olan bu ilanın ufak bir hatası var ama bu hatanın yorumunu size bırakıyorum. http://www.filecrush.com/files/wespikenglish.html Turistlerin ilgisini çekeceği kesin ama turizm'e faydası olur mu bilemem.

Wallpaper konusunda sizlere geniş bir arşiv tavsiye ediyorum. Ama baştan uyarmak istiyorum: bazı resimler 18+ içeriğe sahip. Her tür resmin arşive alındığı bu sitede 3d sayfasını özellikle tavsiye ediyorum. http://www.index.hr/wallpapers/

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


Shrink Pic 1.2 [1.03 MB] Windows2000/XP Bedava
http://www.onthegosoft.com/contents/shrink_pic12.exe
Son derece kullanışlı bir program. Fotolarınızı email ile yollarken, bloglarınıza upload ederken ya da MSN, Skype ile mesajlaşırken foto yollamada zorluk çekiyorsanız, bu program tam size göre. Yollamak istediğiniz fotoğrafı önceden yaptığınız ayarlara bağlı olarak, gönderirken boyunu küçültüyor ve rahatça gönderilebilecek hale getiriyor. Hâlâ bir resim editörünüz yoksa bu programı mutlaka kullanmalısınız. Hem sizin rahatlığınız hem de megabaytlık resimleri almak zorunda kalmayacak arkadaşlarınız için. Benden söylemesi.



http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20060712.asp
ISSN: 1303-8923
12 Temmuz 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com