Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.027

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 14 Temmuz 2006 - Fincanın İçindekiler


 


 Editör'den : Sezon Finali!..

Merhabalar,

Geçen hafta sözünü etmiştim. Kiminiz okudu, kiminiz okumadı, kiminiz okumamazlıktan geldi ama işte o gün geldi. 2005-2006 sezonunun son günü bugün. Süperligte sezon sonu şampiyonluk kutlamaları, televizyon dünyasında sezon finali, Kahve Molası tarihinde 1 ay mektep tatili.

Karşılıklı olarak birbirimizi özlemek, eksik gedikleri tamamlamak, delikleri tıkamak, eh biraz da dinlenmek için bu tatil farz oldu. Teknik anlamda bazı zorlamaların üstesinden gelmek için de iyi bir fırsat olacak bu ara.

Gene aynı aradan yararlanıp Öykü Yarışmamızda derece alan öykülerin de yer alacağı dergimizi basma olanağı bulmayı umuyorum. Bunu başardığımda mutlaka haberdar olacaksınız merak buyurmayın. Bana yazılarınızı yollamaya devam edin lütfen. Bana eposta ile 7/24 ulaşmanız mümkün bunu unutmayın.

Eğer bir aksilik olmazsa 14 Ağustos 2006 Pazartesi günü tekrar yayına başlayacağız. O güne kadar hepimize güzel ve sağlıklı günler diliyorum. Yanıbaşımızda kopan savaş naralarının bir an evvel sona ermesini de dileklerimizin arasına katmayı unutmadan pikabımızın sesini bir parça açmak istiyorum. Türk Sanat Müziği haftamızın sonunda, günün anlamına da uygun düşecek, memleketimizin en iyi seslerinden biri olan Yaşar Özel'i dinleyelim birlikte, Bir Gece Ansızın Gelebilirim. Bir ay sonra buluşmak üzere esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

Cumhur Aydın

 Önce İnsan : Cumhur Aydın


  Tarih yazacak ve söyleyecek!

"Cumhuriyet tehdit altındadır.

Cumhuriyetin bağımsızlığı tehdit altındadır.

Cumhuriyet, büyük bir ekonomik çöküntünün, en azından kendi geçmişine hiç yakışmayan bir ekonomik bitkinliğin tehdidi altındadır. Borç batağı yalnız yatırımcılığı ve ekonomik silkinişi değil, dış politikadaki bağımsız davranışları da sınırlayan en önemli etken durumuna gelmiştir.

Cumhuriyet sosyal çözülüş tehdidiyle karşı karşıyadır.

Uygulanan ekonomik politikalarla gelir dağılımı büsbütün bozulmuş, bölgeler ve sınıfsal farklılıklar daha da artarak uçurumlara donüşmüştür.

Cumhuriyet, derin bir ahlaki yozlaşmanin çirkefine bulaşmanın tehdidini hissetmektedir.

Deneyimsiz ve görgüsüz bir sosyal bakış açısının yaklaşık bir çeyrek yüzyıl önce bu ülkeye getirdiği köşedönmeci felsefe toplumun bütün değerlerini yıpratmış, yolsuzluğu, hırsızlığı doğallaştırmıştır.

Cumhuriyet, ufuksuzluktan bunalmaktadır.

Cumhuriyet, içten ve dıştan aldatılmaktadır.

Cumhuriyet, laik niteliğini bırakmaya zorlanmaktadır.

Seksen yıllık yaşamının ilk onbeş yılını devrimler ve çoşkulu atılımlarla geçirmiş bir Cumhuriyet, İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarından beri, önce sinsi ve örtülü biçimde canlanan, son yıllarda da açıktan açığa sürdurülen bir 'karşı-devrim'in tehdidi altındadır.

Cumhuriyeti bu vahim sürüklenişten kurtarmak için, onun kuruluş ilkelerine, yani bağımsızlığa, ulusalcılığa, devrimciliğe, laikliğe, kamusalcılığa, hızlı ve eşitlikçi ekonomik kalkınma seferberliğine, emeğin üstün değerine, sosyal adalete, nitelikli, sağlıklı ve ilerici bir toplum yaratma hedefine inananları tek bir güç haline, tek bir yumruk haline getirmek gereklidir.

Bu tehditlere karşı bir araya gelme; dargınların barışması, hiziplerin buluşması, grupların ve partilerin rasgele uzlaşması demek değildir. Asıl butünleşme, tehditlerin doğru algılanması, durumların doğru değerlendirilmesi üzerinde ve ilkeler, amaçlar ve araçlar düzeyinde olmalıdır.

Küreselleşmeyi bütün insanlıkça yüzyıllardır ilmik ilmik örülmüş teknolojik gelişmelerin ortak urünü olan ve toplumlara çeşitli seçeneklerle geniş özgürlük sunan geri dönülmez bir ilerleme olarak değil de, kapitalizmin savunduğu tekdüze bir düşünce tarzı olarak benimsiyenlerle ve o düşünceye dayalı yeni dünya duzenini de olabilecek tek düzen olarak görenlerle işimiz olabilir mi? O zihniyetteki kafaların bir araya gelmesinden, Afrika'nin ve Asya'nin bazi köşelerinde görüldüğü gibi, ancak sömürü, adaletsizlik ve yoksulluk doğar. Küreselleşme, tek dünya düzeninin temeli olarak alınırsa, özde uluslararası büyük sermayenin ideolojisinden başka bir şey değildir. Bu açıdan, ulusal devlet büyük sermayenin küreselleşme hedefi önünde potansiyel bir engel oluşturur ve artık cağdışılaştığı iddia edilir.

Uluslararasi Para Fonu, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi kuruluşlar ulusal devletleri zayıflatan, etkisizleştiren ve sonuçta ortadan kaldırmayı hedefleyen çabaların uluslararası araçları oluyor. Ulusal devletin küçültülüp devreden çıkartılması, uluslararası büyük sermayenin ülkenin iş gücünü ve ekonomik kaynaklarını serbestçe sömürmesine olanak sağlıyor. Uluslararası tekelci sermayenin denetimine ve yönetimine girmek istemeyenler, insanlığın evrensel değerine dayalı eşitlikçi ve özgürlükçü bir dünyanın özlemini çekenler, küreselleşmeci ideolojinin etkisi altında kalmadan kendi ulusal sorunları üzerinde bağımsız düşünmek zorundadırlar. Bizim için, ulusal bağımsızlığın en özlü, en çekirdek anlamı budur.

Onun içindir ki, cumhuriyeti vahim sürüklenişinden kurtarmak amacıyla ortaya çıkarken bağımsızlık kavramından hareket etmemizden daha doğal bir şey olmazdı. Ozellikle de, çağın artik karşılıklı bağımlılıklar çağı olduğu, bağımsızlığın cağdışı kaldığı söylenen bir dünyada, Turkiye gibi ülkelerin halkları herkesten daha çok ve her şeyden önce bağımsız düşünenebilmelidirler.

Benzer söylemler, Türk tarihinin en karanlık günlerde Mustafa Kemal Samsun'a çıktığı zaman da söyleniyordu. Büyük yenilginin ardından, güçlü devletlerin daha da büyümüş imparatorluklarla yerküreye egemen oldukları bir dönemde, hala ulusal iradeden, ulusal bağımsızlıktan, kendi çabalarıyla ulusal kalkınmadan söz etmenin saçma ve çağdışı olduğu ileri sürülmekteydi. Dışta ve ne yazık ki içte de.. 'Bugunkü gibi.'

Mütareke ortamının perişanlığında M. Kemal'in işi zor, hem de çok zordu. Fakat işini bir ölçüde kolaylastıran tek etken vardı. İşgaller ve özellikle beş yüz yıllık Osmanlı uyruğu Yunan'ın İzmir'e çıkışı, Ege'yi istila edişi. Bu olay, bitkin ve dermansız Anadolu halkını diriltmeye ve inançla silaha sarılmaya itmişti.

Bizim de işimiz zor; üstelik böyle bir kolaylaştırıcı etken görünürde yok. Şimdiki işgal, sinsi ve görülmez: Kafalardadır, zihinlerdedir, düşüncelerde ve duygulardadır. Ayrıca, "İşgal altındayız, başka türlü edemeyiz" diyen ve hiç olmassa böyle bir özürden söz edebilen "Mütareke basını" ndan farklı olarak, düşüncelerimizi, tepkilerimizi ve amaçlarımızı "çağdışı" ilan eden bir İstanbul medyası var karşımızda.

Bu "ahval ve serait altında dahi", küreseleşmenin, daha doğrusu küreselci dünya düzeninin yavelerini tekrarlayıp duranlarla ve hele bunu çağdaşlık, ilericilik, halkçılık, sosyal demokratlık, sosyalistlik, solculuk adına yapanlarla işimiz ve işbirliğimiz asla olamaz. Din özgürlüğü bahanesiyle cumhuriyetin laik niteliğini değistirmeyi ve örtülü çabalarla şeriat ağırlıklı bir rejime getirmeye yönelik girişimlere son verilmesini istiyoruz.

Kamu varlıklarının ve ulusal kalkınma seferberliği için en değerli yatırım, üretim ve iş yaratma araçları olan kamu işletmelerinin yok pahasına elden çıkartılmasina, talan edilmesine ve peşkeş çekilmesine kesinlikle karşıyız.

Kamu arazilerinin ve ormanların satışını kamusal gelir kaynağı olarak gören ve SİT alanlarını kismen de olsa yapılaşmaya açan zihniyetlerin kesinlikle karşısındayız.

Kaynak sorununun çözümünde kayıtdışı ekonomiyi de kapsamına alan ciddi, dürüst, hakça ve etkin bir vergi sistemini temel çözüm olarak görmekle birlikte, kaynak sağlama bakımından ağır borç yükünü hafifletici önlemlere de ağırlıık verilmesinden yanayız. Ödemesiz süre alma ve ödemeyi zamana yayma amaçlı anlaşmalar yoluyla dış borç yükünün azaltılabileceğine ve iç borçların da takas yahut erteleme gibi yollarla konsolide edilebileceğine inaniyoruz. Yeter ki, iyi hesaplanmış, inandırıcı ve güven verici bir ulusal kalkınma ve dönüşüm planı olsun. Öyle bir plan ortaya koyduktan sonra, bu yolların denenmesiyle kaynak sorununun büyük ölçüde çözüleceğini ve şimdi faiz ödemelerine giden paranın hızla yatırımlara aktarılabileceğini savunuyoruz.

Bu görüşlerimizi ve başka hedeflerini halk yığınlarına duyurmak, yaymak ve benimsetmek icin şimdiki sayımız, olanaklarımız ve maddi kaynaklarımız yeterli olmayabilir. Büyük tirajli gazetelerimiz yok, geniş yayınlı televizyon kanallarımız da yok.

Büyümek, çoğalmak, butun vatandaşlarımıza sesimizi daha çok duyurmak zorunda olduğumuzu biliyoruz.

İki 'güvencemiz' var. Birincisi, bu 'soylemler' yaklaşık kırk yıldan fazla bir süredir hep haklı çıktı. İnanıyoruz ki, 'halkın' büyükçe bir bölümü hep aynı ilkelere inanarak, aynı değerleri savunarak, bu uğurda çileler çekerek yaşamıştır ve bu ilkelere sahip çıkacaklarını söyleyen partilere oy vermekten, katılmaktan ve sonuçta hayal kırıklığına uğramaktan yorgun düşmüş kuşaklardır, onların çocuklarıdır, torunlarıdır. O kuşaklar bu ilkeleri ve değerleri bırakmadılar; partiler onları, yani ilkeleri, değerleri ve insanları bıraktı.

İkinci dayanağımız, özellikle Lozan haftasında düzenlenmiş böyle bir Kurultay gününde şudur: " Anadolu İhtilali"nin ya da Kemalist Devrim'in tarihini iyi öğrenmiş insanlar olarak biliyoruz ki, bugün İstiklal direnişinin önemli başlangıç aşamalarından saydığımız Erzurum ve Sivas Kongrelerine ilişkin olarak zamanın Mütareke Basınında tek satır haber ya da yazı çıkmamıştı.

Onun için, bugünkü büyük medyanın bir bölümündeki sağırlık, körlük ve dilsizlik bizi üzmüyor. Eminiz ki, onlar yazmasa ve söylemese bile, tarih yazacak ve söyleyecek.."

Yukarıdaki satırlar Bağımsız Cumhuriyet Partisi (BCP)' in 26 Temmuz 2003 tarihinde Ankara'da yapılan 1. Olağan Büyük Kurultayı'nda Genel Başkan Mümtaz Soysal'ın yaptığı açılış konuşmasından özetlenmiştir.

Yaklaşık 300 katılımlı bu alçakgönüllü kongreden elime ulaşan konuşmanın bir bölümü yıllar sonra sizinle şunun için paylaşıyorum.
Gerçekten böyle bir hareketi tarihin yazacağına inanıyorum. Başarılı olursa, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin bir parçası, başarısızlığında ise, "1923 'te ilan edilen bağımsız, laik Türkiye Cumhuriyet'inin sonu gelirken cılız direnmeler" paragrafı olarak.

Cumhur


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Seyfullah Çalışkan

 Deniz Fenerinin Güncesi : Seyfullah Çalışkan


  SİNOP YAZLARI, ÇALSIN SAZLARI - 2

Balatlar Kilisesi'nin yıkık kemerleri arasındaki karartılar ihtimal ki çok eski acıların ve hüzünlerin, haksızlıkların ve cinayetlerin, alınamamış intikamların, çıkarılamamış hınçların günümüze uzanan yankılarıdır. Hala birileri acı içinde mezarında inliyor, eski duvarlarda feryatlar yükseliyordur. Bu eski yapıların hayaletleridir desem nasılsa yemezsiniz. İşe cinler, periler, hayaletler karıştırmak anlatıcı olarak benim işime gelse bile nasılsa satacak adam bulamam. Geçen yaz Kefeliden bir gurup ekâbir oraya bir kulübe yapmıştı. Vakti saati gelince iki tek rakı, biraz kavun, beyaz peynir falan işte…

Kafalarına göre takılmak, anlarsınız işte mahalli içki dikiş kursu açmışlar desem başım ağrımaz. Bizim buraların zaten pek perisi cini yoktur. Serde delikanlılık olmasa kortum diyeceğim. "Korkar mıyım canım? Burası benim kendi muhitim. Neden öyle bakıyorsunuz? Anladım, tamam tamam, anladım siz bana inanmıyorsunuz… Birazcık kortum desem ikna olur musunuz? Biracık heyecanlandım, adımlarımı hızlandırdım? Ama hepsi bu kadar, ürperdim sadece…

İkindi kale burçlarına doğru devrilince sahilde piyasa vakti başlar. Özellikle âşıklar caddesi genç kaynar. Orman kampında sahile gölge düşer ve usul usul akşamın serini çöker. Çadırcılar akşamları başka karınlık çökünce ya şehre inerler yada kendi akşam eğlencelerini yaratırlar. Yemeğin ardından çaylar içilince komşu çadırlarla kendi çilingir sofralarını kurarlar. Bizim buraların adamı çok keyiftir. Sanırım milliyet gazetesi yıllar önce Sinop'u anlatan bir gezi yazısında Snop'luları şöyle anlatmıştı. "Sinoplu iki balık tutar. Birini satar rakı alır, ötekini meze yapar." Çadır önlerindeki çilingir sofraları sazlı sözlü eğlencelere dönüşür. Davullu zurnalı eğlencelere de tanık olduğumu söylemeliyim.

Sinop yazlarının her zaman sürprizlere gebe olduğunu akıldan çıkarmamak da gerekir. Yaz ortasında durup dururken deli bir poyraz önce denizi taşırıp sonra lodosa çevirir. Lodos değdim zaman anlamışsınızdır. Gerisini söylememe gerek var mı bilmiyorum. Lodos sidiklidir ve mutlaka kucağı sağanaklarla dolu olarak gelir. Sağanak özellikle çadırcıların canına okur. Bir daha gelmemek için yemin billâh edip sabırla yağmurun dinmesini beklerler. Ama sonraki yaz yeminler unutulup yeniden gelinir. Hayır, Sinop bir kara sevdadır deyip abartmayı düşünmüyorum. Ama Sinop'un şarap gibi, gece gibi, kana çabuk karışıp insanı tutsak eden bir yanı olduğunu da söylemeden edemeyeceğim.

Sinop iskelesinin de kendine göre bir tılsımı vardır. Yaz olunca her akşam elinde olta kadın erkek, çoluk çocuk insan kaynar. Gezdiğim gördüğüm hiçbir yerde sürekli böyle olta meraklısı bir kalabalığa rastlamadım. İskelenin kalabalığı özellikle yabancıların merakını cezbeder ve sahil turlarına iskeleyi dolaşmayı da katarlar. İskele aynı zamanda gümrük olarak da düzenlendiği için yazın gelen gemilerin türüne göre birkaç günden bir haftaya kadar sürelerle kapatılır. Gezintisine iskele turunu ekleyenler de uzaktan o gemiye bakmakla yetinmek zorunda kalırlar. Sinop'un sözü edilecek kırk tane ayrı kendine özgü ve özel yemeği yoktur. Sinop Hamuru (Mantı) ve papaz yahnisi (fırında sebzeli balık) en çok bilinenlerdir. Nokul ve ıslama Bafra ve Kastamonu mutfağından ve yöresel yakınlıktan dolayı transfer edilmiştir.

Bir kenti anlamak ve yaşamak herkese göre değişik şekillerde ifade edilebilir. Bence belediye başkanından ve validen çok sokaklara deliler damgasını vurur. Sokakları hissetmeden, gündelik sohbetlere katılmadan o kenti anlayamazsınız. İnsanların kendini ifade etme biçimi, yükselen değerleri, o kente damgasını vuran günlük olaylar oradaki gündelik yaşamı anlamayı kolaylaştırır. Birde mihenk taşı gibi olanlar vardı. Örneğin Çiçek Abbas tersanenin gülüdür. Mutlaka tenha bir köşede birasını içiyordur ve siz onu fark etmeden geçersiniz. Ama Çiçek Abbas giderse tersane eksilir. En parlak renklerinin birisi soluverir. Sinop'un meşhur bir adamı vardı. Sinop'ta büyümüş futbolcu, politikacı yada şarkıcılarından bile ünlüydü. Tarzan Kemal sırtında asılı küfesi, boynunda davuluyla sokakları dolaşırdı. Küfesinde asılı bez pankartta Türkiye gündemine uygun sloganlar yazar ve bunları sık sık yenilerdi. Tarzan Kemal üç beş cümleyle anlatılabilecek biri değildir. Tarzan kemal ölünce sokaklar öksüz , Sinop yalnız kaldı. Sinop en son Diyojen'ini de yitirmiş oldu.

Yalı kahvesinde bir öğleden sonra kavlağan gölgesinde dereden tepeden laflıyoruz. Yanımızdaki masadan yaşlı bir amca kendisini ilgi ile dinleyen gençlere eski zamanları anlatıyor. Elimde olmadan kulak kesiliyorum.

"Amcam eşkıyaymış benim. Cumhuriyetin onuncu yılında dağdan inmiş. Devlet bunlara af çıkarmış galiba. Dağdan indikten sonra zaten pek yaşamadı. Hastalanıp ölüverdi. Eskiden bizim buralarda üç parmağın ikisi Rum'muş. Bizimkisi başkasının aklına uyup bir tüccarı vurmuş. Zaptiyelerden kaçmak için de dağa çıkmış. Yol kestiğini haraç aldığını duymadık ama eşkıyaymış işte. Yirmi yıl kadar dağlarda yaşamış. O zamanlar harp var devlet bunların peşine düşememiş. Babam Batum'da esir düşmüş Ruslara. Öldü demişler, boşuna beklemeyin. Ama Öldürmeyen Allah öldürmüyor işte. Ruslar esirleri bırakınca adam çıkıp gelmiş. Orada kalanlar da olmuş. Hiç gelmeyip Batum'a yerleşen, ev bark kuranlar yani…

Seyfullah
seyfullah@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Ahmet Şeşen

 Enişte'den Erişte'ler : Ahmet Şeşen


  Tatil Gazı

Hep böyle yapıyorsun Edi Efendi, olmuyor ama ..!
- Ne olmuyor laaayn ?
Uzanmışım kumsala
Güneş damlar içime...............

Tam gaza gelmişim... İlham perisi 24 saat başucumda nöbet beklemeye başlamış... Sen kalkıp; "Biraz mola, hepinize uğurlar ola, ben biraz deniz kenarına sereceğim karyola" şeklinde nağme yapıyorsun ?
- Bırak bu reklam kokan lafları ihtiyar ! Bu sene gördük yazılarını, toplasan 8 ediyor. Kasıl kasıl, nağmeyi yapan sensin asıl ! Üstelik; bir de "Büyüklere Masallar" gibi birşeyler uydurdun, yok "Kahveli Köyün Kavalcısı", yok "Tansel ile Mettapel". Allah bilir sen; "Ahmet'i Medi Çizmeli Kedi" masalını da yazarsın.
Kurumuş dudaklarımda
Unutulmuş bir beste..............

Başladım zaten ama henüz bitmedi. Marangoz-Bahçıvan karmasından Çizmeli Kedi olur mu diye karar veremedim bir türlü. "Bremen Mızıkacıları" masalına gireyim dedim ama ellimdeki kadroda sadece bir Penguen var, üstelik uyum sorunu olduğundan Mızıkacılar Orkestrası'na ne kadar katkısı olur bilemedim. Her neyse; herkesi yazacağım sonunda eninde. İçimde dayanılmaz bir yazma isteği var.
Biliyorsun; potansiyelim ve kabiliyetim de cabası ..!
- Hay senin potansiyeline, tamam yahu, yaz ! Yaz tatilinden sonra değerlendiririz nasılsa..
Yaşıyoruuuum ahesteee..........

Bi sürü procem var, dur bak anlatayım sana teker teker...
- Kes, kes ..! Benim sadece bir projem var : Ta-ti-le gi-di-yo-rum... Duma duma dum....
Kapılmışım rüzgara
Savrulup gidiyorum...............

Ne gerek var tatile Edi'ciğim ? Hem bak kene, mene, ne menem bir sürü belası var tatilin.
- Şöyle göbeciğimle birlikte sereserpe uzanılası kumsalı da var, denizi de var ama, hıı ?
Şimdi çok uzaklarımda
Nafile telaşlarım...............

Şimdi sen dayanamazsın, plaja laptop'unu da götürür, göbek şeklinde bir masa bulup yerleştirirsin, rüzgar eser, kum kaçar, durup dururkene başını belaya sokarsın. Allah göstermesin bir de kene sokarsa, plajda uzun tumanının paçalarını değerli büyüğümüzün dediği gibi nasıl olur da ayakkabılarının içine sokarsın ? Boşver tatili, iyi düşün hele ..!
- Laf ola beri gele, sen az biraz gelsene, sağ yap azıcık, tamam, dur bozma, tam Materazzi pozisyonundasın. Şimdi ben de Zidane pozisyonu alayım, tamam, sen şimdi bana yeniden "Tatili boşversene" gibi bir şeyler söyle, haydi bekliyorum...
Hayattaaan çalııııyorum..........

Yahu ben senin iyiliğin için söylüyorum, sen hemen bir hiddet, bir şiddet. Sonra; "Tatile gidiyorum" diyorsun da nereye gidiyorsun, ne zaman dönüyorsun, ararsak seni nasıl bulacağız, vesaire, vesaire.. Bir sürü soru havada, senin aklın ya deniz kenarında veya adada...
- Yok canım, daha neler ..! Ada mı dedin ..? Hiç fena fikir değil yahu ..! "Issız Ada" olsun üstelik, senin gibilerden kurtulayım bir süreliğine de olsa. İletişmek felan da istemiyorum. "Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor" mesajındaki adam olmak istiyorum.
Taaaatildeeeeeyim..........

Teessüf ederim yani, ne kötülüğümüzü gördün ? Gecenin bir yarısı arayıp; "Az bekle, birazdan Cuma yazısını gönderiyorum" felan mı dedik ? Yoo, her zaman 3-5 gün öncesinden yepisyenisi yazımızı gönderdik. Hatta; hep stoklu çalıştık, "Bu hafta hangi yazınızı baskıya verecektik ?" diye sen bizi aramadın mı ?
"Pinokyo" masalın için herhangi bir adayın yoksa derhal söyleyeyim mi ?
Saaaahildeeeeeyim..........

Tamam canım, nadiren geciktiğim 1-2 olmuştur. Eee, o kadar kusur Kadı Kızı'nda da olur dermişim ..!
- Ben de bunu yermişim, ve tatilden vazgeçermişim... Öyle mi ?
Oooooooooo-ooooo..........

Yok yahu, o manada şeytmemiştim.. Aysonunu getirseydin hani yani..!
- Zaten mesele de bu; aysonunu getirebilsem, işim olmaz tatille. Dur iyi ki hatırlattın, "Issız Ada" olmaz, "Annemin dolmalarına, böreklerine yakın bir sahil bul !" notunu düşeyim tatil için hazırladığım sayfaların arasına... Sahi, nerde kalmıştık ? Haa, tamam yemezler..! Taaaatildeeeeeyim..........
Bari bir Cilve sayısı yapsaydık, şöyle yaz tatili gibi sıcak sıcak, kıpır zıpır ..?
- Saaaahildeeeeeyim.......... Sanki Cilve'cilerden yazıları derleyip topladın da, ben yayınlamadım. Hayretsin doğrusu..! Sen hazırla, ben marsıklaşırken bile ne yapar, ne eder, Cilve'leştirim sizi... Nerde kalmıştık, tamam... Taaaatildeeeeeyim..........

........................................................?
- Taaaatildeeeeeyim..........

Kuru kafa, çarpı, vesaire vesaire............
- Yemezler, saza da caza da gelmedim, gaza hiç gelmem. Oooooooooo-ooooo..........

Keyifli tatiller olsun, çıkabilenlere...

asesen@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
4 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Tuba Çiçek

 Rengarenk: Tuba Çiçek


  YA VER YA GÖSTERME

Vajinismus sorunu yaşayan kadınların, internet ortamında 'Vajinismus Dayanışma Grubu' diye bir grup kurdukları dedikodusu eskidi. Ancak belden aşağı dedikoduların ısıtılıp ısıtılıp yenilebileceği kanaatindeyim. (Aksi fikirde olanlar, peynir ekmek yesinler artık.)

Peki ne yapıyormuş bu 'Vajinismus Dayanışma Derneği' üyeleri?

Birbirleriyle deneyimlerini paylaşıp, vajinismus sorununu aşma konusunda taktik alış verişinde bulunuyorlarmış. Sonuç müspet olunca da, gruba "başardım" mesajı yolluyorlarmış.

Grup içerisinde, 'başardım' mesajı yollayanlara Meksika dalgası yapıp: "Bir baba hindi, vajinaya bindi" tezahüratı; başaramayanlara da dil çıkarıp: "Başaramazsın kel Fatma.. Annen çirkin sen çirkin" tezahüratı yapıyorlar mı bilmem. Lakin bu işi yatakta ya da doktorda halledemeyip, internet ortamından medet umanlardan biriyle karşılaştığımda: "Saa-lak, saa-lak" diye tezahürat yapacağıma garanti veririm.

Yıllarca, kadınlar için cinsel hayatın ve hatta orgazmın vajinismustan ibaret olduğunu sanan Kezban Teyze'ye: "Kadınlar internette Vajinismus Dayanışma Grubu kurmuşlar, duydun mu?" dediğimde, Kezban Teyze gözlerini pörtleterek: "Töbe töbee 1 yaşıma daha girdim" demişti.

'Kezban Teyze de kim?' diye sormayın. Zira yok öyle birisi. Sadece, doğum günümü -16 Mayıs- kuru bir telefonla kutlayıp, hediye yollamayan okurlarımı kınamak için uydurulmuş, yaşanmamış bir anekdot idi.

Ey doğum günümde hediye yollamayan okurlar! Buradan, alayınızı esefle kınıyorum. Kınnnnn.. (Ayrıyetten, "1 yaşıma daha girdim" esprisini anlamayan okurları da balık yemeye davet ediyorum!)

Sözü nereye bağlayacağımı merak içinde bekleyen okurlarım, özellikle de erkek okurlarım, işte o an geldi!

* * *

Değil mi ki, kadınlar belden aşağı sorunları için dayanışıyorlar; neden erkekler de dayanışmasınlar?

Önerim mi? 'Gösterip Vermeyen Karı Kısmından Muzdarip Erkek Milletini Koruma ve Yaşatma Derneği'

Size bir kıyak yapıp, 'Gösterip Vermeyen Karı Kısmından Muzdarip Erkek Milletini Koruma ve Yaşatma Derneği'nin basın bildirisine referans olacak bir taslak bile hazırladım. Okuyun, hayrını görün!

* * *

Efendim kadın kısmının şu hayatta azimle becerdiği ve bildiği yegane delikanlılık "vermemek"tir. İstisnaları ayrı tutalım; ne zaman ki bir kadın delikanlı olduğunu söyler, eğer niyetiniz sıvısal bir takım alışverişlerde bulunmaksa anında topuklayın ortamdan. Zira hatun kişinin delikanlılık dediği şey "kimseye vermemek"tir. Sakın ha sözünün eri olmak, ağzı sıkı olmak, olduğu gibi görünmek, mert olmak, samimi olmak, vaat ettiği ya da umut verdiği konularda "delikanlı" olmak gibi kavramları anlamayın. Tongaya düşersiniz!

Kadın kısmının namustan anladığı yegane şey de 'vermemek'tir. "Vermek" kısmına kadar geçen süreçlerin her bir aşamasını (cilve yapmak, kırıtmak, dekolte giyinmek, "göstermek", istekli görünmek, vs.. vs..) ustalıkla ve itinayla uygulayan hatun kişi, iş finale geldiğinde su koyuverir. Birden namusu kabarır!

Ulan zilli! Günlerdir adamın hayallerini süslemek için elinden geleni ardına koymamış, bunu becerince özgüven tazelemiş, ipleri eline almışsın; iki karşı cins arasında yapılabilecek bütün numaraları yapmış, bütün ayarları vermişsin. 5 dakikalık bir sevişme için mi namus 'lololosu' yapıyorsun?

Kadın kısmının ihanetten anladığı tek şey de sekstir. Gayr-ı resmi ilişkisini (evliyse evlilik dışı, sevgilisi varsa sevgilisinin haricindeki biriyle ilişkisini) seks aşamasına kadarki süreçte gayet dişi bir şekilde devam ettirir. Bu oyundan alması gereken manevi hazların tamamını sömürür. Ne zaman ki erkek ilişkiyi yatay pozisyona taşımak ister, o zaman birden resmi ilişkisi aklına düşer hatun kişinin. (Aaa sen beni ne sanıyorsun, partnerime asla ihanet etmem!)

Ulan madem ihanete meylin yok; ne demeye elin adamıyla oynaşıyorsun? Bir başka deyişle, madem vermeyeceksin ne demeye gösteriyorsun?

Bir de tüm bu 'sözüm ona namus' kriterlerini, gösterip vermeme hikayelerini hemcinslerine anlatıp; birbirlerini alkışlarlar. Anlatıcı "ayh peşimde bi sürü erkek var ama hiç birine vermiyorum… Ben sadığım…" nameleriyle havasını atarken; dinleyiciler de "Ayh şekerim erkek milleti değil mi, hepsi aynı. Biz aşkın peşinde koşuyoruz, onlar seksin" diyerek onu onaylar ve kendi başından geçen bir başka 'gösterip vermeme' hikayesini anlatmaya başlar. Sonra da erkeklerin ne kadar salak olduğundan dem vurup, onları süründürmek lazım geldiğini söyleyerek muhabbeti bağlarlar.

Bu arada, 'kadınların ancak 13'üncüde doğru erkeği bulduklarını' nerede okuduğumu sormayın; hatırlamıyorum. Bilgiyi kaydedin, bağını sormayın! (13 rakamının uğursuzluğuna inananlar, hatırlatın yazının sonunda size tepine tepine güleceğim.)

Yazının sonu geldi. Muhahahahahahahahaaaaaa…

Tuba ÇİÇEK
tuba@kahveciyiz.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Gülendam Z.Oğuz

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 6.546 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


ESRİMEYE DAİR

İnceden inceden çalar efkarımı
bir keman

Öyle uzun uzun bakarım
Halımın saçaklarından
Ayrılmış ipe

Kaldırırım başımı ağır ağır
Gözüm saçakta!
Bir aşkıma batırırım çatalımı
Bir de peynire
Rakının ipini çekerim, parlar gözlerim
Aydınlanır uzaklarım
Bir nihavent dolanır dilime,
Bakışım soyunur çırılçıplak
Gözlerim düğüm düğüm olur.

Boğazımda bir gıcık,
Tuttu mu tuttu ha!
Gözlerim yuvalarına asılı kalır
Söverim rutubetli ciğerlerime.

Dalgalara yaslanmış bir
Sandalın üzerinde yürür gibi
Dolaşır karışır ayaklarım
O halının deseninde

Yarılır küçük sarayımın tabanı
Bir bataklık gibi çeker
Serbest salınan düşüncelerimi

Balçıktan bir saatin saniyesini yerim,
Dişlerim çamur!
Zamanın içine girer,
zembereğine sarılır
Çamurlu ellerimi başının altına koyar
Uyuyakalırım...

Z.Nilüfer Özçelik

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Çizen: Semih Bulgur

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Herkes tatile çıktı ve siz hala plan bile yapamadınız. Bu durumda bakalım internetten neler çıkacak diye bakmayı düşünenlere birden fazla web sayfası öneriyorum.

http://www.hotelaa-kas.com/turkish/ Şehirden sıkıldıysanız, tatil özlemiyle yanıp tutuşuyorsanız... Yeşil Nokta'ya aday Hotel AA KAŞ tam size göre...

http://www.tatilcenneti.com/ Ne mi var bu sitede? Tatil yerleri ve tatil mekanları, Türkiye'deki kentler hakkında bilgiler; gezi rehberi, tatil siteleri listesi; otel rehberi, illerin telefon kodları, yabancı ülkelerin telefon kodları...

http://www.haydikampa.com/ Heyecanlı, dinamik ve birbirinden eğlenceli 3 farklı kamp programı...

http://www.tatil.com/ Yurt içi ve yurt dışı tüm otelleri tarayabilirsiniz.

Ve işte son olarak:
Çok sevdiğiniz bir arkadaşınızın doğum gününü kutlamak için en güzel kısayol http://www.komikim.com/komiksesler_dinle.asp?fldAuto=1171 Koro halinde "Happy Birthday to You" diyebilmenin en neşeli yöntemi diyebilirim. Ama öncelikle siz deneyin. Kısayola tıkladıktan sonra bilgisayarınızın sesini de birazcık açarak beklemeye başlayabilirsiniz. Eğer hoşlandıysanız doğum günü çocuğuna hemen gönderiniz.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler


Shrink Pic 1.2 [1.03 MB] Windows2000/XP Bedava
http://www.onthegosoft.com/contents/shrink_pic12.exe
Son derece kullanışlı bir program. Fotolarınızı email ile yollarken, bloglarınıza upload ederken ya da MSN, Skype ile mesajlaşırken foto yollamada zorluk çekiyorsanız, bu program tam size göre. Yollamak istediğiniz fotoğrafı önceden yaptığınız ayarlara bağlı olarak, gönderirken boyunu küçültüyor ve rahatça gönderilebilecek hale getiriyor. Hâlâ bir resim editörünüz yoksa bu programı mutlaka kullanmalısınız. Hem sizin rahatlığınız hem de megabaytlık resimleri almak zorunda kalmayacak arkadaşlarınız için. Benden söylemesi.



http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20060714.asp
ISSN: 1303-8923
14 Temmuz 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com