Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.030

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 16 Ağustos 2006 - Fincanın İçindekiler


 


 Editör'den : Geciktiğim için özür dilerim!..

Merhabalar efendim,

Efendim çok özür dilerim. Dün mollalara daldık sizi unuttuk. Oysa yazımızda sizden de sitayişle bahsetmiştik, hatta atladığımız vesileyle yaptığınız konuşmadan bile alıntı yapmıştık. Ama gelin görün ki, o konuşmayı neden yaptığınıza bile dikkat etmemişiz. Affedin sayın büyüğüm. Ulusumuza bir güneş gibi doğan, adaleti ve kalkınmayı ülke sathına yaymak amacıyla yola çıkan ama sonra sütten çıkmış ak kaşığa dönüp adaleti ve kalkınmayı isminden silen sayın partinizin beşinci yılı kutlu olsun efendim. Beşinci yıl kutlamalarınızın Antalya'da yaptığınız yedi yıldızlı tatile denk gelmesi ve sizin tatili yarıda kesip dönmenizi gerektirmesi sebebiyle nasıl üzüntü duyduğumu bilmem anlatmama gerek var mı? Gecikmiş kutlama için binbir özür diler, ellerinizden saygıyla öperim efendim.

Sanırım 36 yıllık bir geleneğin ürünü, kapatıla açıla beslenip büyüyen, sonunda cilalanıp ortaya sürülen bir parti olduğunuzdan olsa gerek, neden beş yıllık çiçeği burnunda bir parti gibi kutlamalar yaptığınızı anlayamadım, onun için de ayrıca affedin beni efendim. Konuşmanızda özetle şöyle buyurmuşsunuz; "AKP Türkiye'nin çehresini değiştirdi, gücüne güç kattı. Bu yolda izleyeceğimiz siyasetin pusulası Türkiye'nin yüksek menfaatleri, rehberimiz ise milletimiz olmaya devam edecek. AKP ile Türkiye eski siyasetin yüklerinden, bagajlarından, angajmanlarından kurtulmuştur. Bu ülkenin, milletin potansiyelini heba eden, insanımızın güvenini zedeleyen, siyaseti çıkar odaklı bir meslek haline getiren, parçalı siyaset anlayışı, aynen bol sıfırlı paralar gibi tedavülden kalkmıştır."

Buradan çıkarmamız gereken anlam, ülkemiz yönetiminde başarıdan başarıya koşan, ülkemizi yakalanması imkansız bir refaha kavuşturan, bir lider, bir parti ve bir koca iktidar olduğunuz gerçeği(!?) değil mi sayın büyüğüm? IMF politikalarını aynen uygulamaya devam etmek, AB normlarına uymak için iyi ki dayatılan, gerekli adımları atmak gibi, sizin yerinizde olabilecek herkesin uymak ve yapmak zorunda olacağı işler dışında hangi problemi çözmüş olduğunuz konusunda kuşkularımdan kurtulamamış olsam da, siz yaptıysanız en iyisini yapmışsınızdır diyebilirim sayın büyüğüm. Sıkıştıkça türban deyip telleri gerseniz de, Danıştay cinayetini birinci dakikada komplo diye lanse etseniz de, sosyal reform kisvesi altında vatandaşı 3 kuruşluk ilacı arar hale getirseniz de, Dünya'nın en pahalı benzinini kullanan bir ülke yaratmış olsanız da, bütçe açıklarını yamamak için dolaylı vergiye yüklendikçe yüklenseniz de, işsizlik almış başını gitmiş olsa da, Güney Doğu'da hergün şehit versekte, dış politikada esamemiz okunmasa da, siz mutlaka başarılı olmuş, Türkiye'nin çehresini değiştirmişsinizdir sayın büyüğüm. Beşinci yılınız vatana millete ve yedi düvele kutlu ve de hayırlara vesile olsun. Amin.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

Neslihan Güzel

 Kahveci : Neslihan Güzel


  UMUT NEREDE?

"En geveze kuş umuttur. Kalbimizde hiç susmaz."
Cenap Şehabettin

Pandora'nın kutuyu açması, kötü duyguların dışarıda, umudun ise kutunun içinde kalması ile başlar, umudun öyküsü. Hep bedenimizde, ruhumuzda hayallerimizdedir umut.

Baharın gelip, çiçeklerin açmasında, dağlarda esen serin rüzgârın uğultusunda, suların sel olup, ovaları yarmasında saklıdır. Bir genç kızın, meraklı bakışları ile billurdan yapılmış gözlerinde saklıdır umut.

Güvercinin kırmızı gagası ile beyaz kanatlarında, penceremdeki şebboyun güneşi selamlamasında, nisan yağmurunun ıslattığı, beyaz papatyanın kokusunda, denizin yakamozunda, dalgaların kumları ıslatışında saklıdır umut.

Umut deyince aklıma, derin denizlere yapılan yolculuklarla, sonu olmayan okyanuslar gelir.

Umut deyince aklıma, yeni doğmuş bir bebeğin etrafa gülümsemesi ile hayata "Merhaba" demesi gelir.
Kısacası her yerdedir umut, baktığın değil, gördüğün her yerde umut vardır, bir kucak dolusu. Bir kedinin ciğeri almaya çalışması, onun umudu değil midir? Ya da bir annenin, dünyaya yeni bir bebek getirmesi, hala insanlardan, dünyadan umudunu kesmediğini göstermez mi? Leyleklerin bahar gelince göçmesi, onların hala yaşama umudu olduğunu göstermez mi?

Peki, umut olmasaydı yazarlar olur muydu? Hayaller olur muydu? Bir yazar aya yolculuğu yazabilir miydi? Denizaltılarımız olur muydu? Denizin altınca kilometrelerce yol alan.

Hayal kurmakla ne kadar da orantılıdır umut. Hayallerimiz ne kadar da büyük ise, umudumuzda o kadar büyük değil midir?

Hayata gözlerimizi açar açmaz, umutla doğmaz mıyız? Bizim göbek bağımız umutla kesilmez mi? Ya sonra, aldığımız her nefeste, akşam başımızı yastığımıza koyduğumuzda da, umut yanımızda değil midir? Ertesi gün, uyanma umudu ile yatmaz mıyız?
Yağan yağmurdan sonra, toprakta duyduğumuz kokuda saklı değil midir umut? Ya da çatlamış toprağın suya hasretinde?

Umut böyledir işte, her damlada, rüzgârın camlara her vuruşunda, sabah gözlerini dünyaya her açışında ve senin bakışlarında gizlidir. Peki, masalları yazdıran, filmleri, kitapları okutan nedir, umut değil de? Ferhat'a dağları deldiren hangi güçtür? Bunları düşündünüz mü hiç?...

Bir de umut mumun hikâyesini biliyor musunuz?

Barış en önde duran, ilk mummuş ve insanların savaş yapmalarından sıkılmış, sönmüş. Ardından vefa isimli mumda, sıkılmış insanların vefasızlığından o da sönmüş. Üçüncü mumumuz ise, sevgi mumu. O da insanların sevgisizliğinden sıkılmış o da sönmüş. En sona bir tek mum kalmış, o da umut mumuymuş. Gitmiş, barış, sevgi ve vefa mumlarını teker teker yakmış. Ve en sonunda da ekleşmiş, "Ben en önemli mumum. Eğer beni kaybederseniz, her şeyinizi kaybedersiniz" diye.

Umut böyle bir şeydir işte, doğduğumuzda göbek bağımızla gelen, ölüm anında bile aklımızdan hiç çıkmayan. Ölürken de öbür tarafı düşünerek ölmez miyiz? Orada da bir hayatın olduğunu umut ederek, son yolculuğumuza çıkmaz mıyız?...

Neslihan Güzel
www.neslihanca.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Temirağa Demir


Fedakarlık feda edebildiklerindir…

Fedakarlık dediğiniz nedir ki?

Nefsinizden soyutlanmaktır. Şahsi çıkarcılıklardan öte biraz kendinden vermektir, dağılmış kırıntıları toparlayıp ellerine batacağını bile bile yerle bir olmuş kırılgan bir yüreği yap-boz yaparcasına onarmaya çalışmaktır.

Görüp korkmak, ben yapamam demek olmaz. İnsan sevdiğine feda etmelidir ki feda ettiklerin ölçüsünde fedakarsındır…
Nefsinden sıyrılabildiğin kadar sevgi dolu…
Gözlerindeki ferin parıltısı kadar aşık…
Ve gözyaşlarındaki tuzluluk kadar acıklı…
Bu bir sessiz devrimdi aslında her şeyi tüm kuralları reddeden…
İsyancı değil ama kural tanımaz bir devrimdi…
Her türlü göz altıyı,işkenceyi,tutukluluk halini,sicil bozukluğunu göze alarak yola çıkan iki gözlü gözlüklü çocuklardık kendi tanımımızla…

Küçükken yere düşünce daha az acırdı dizlerimiz,üfleyince geçerdi. Yada sevdiğimiz biri “öpeyim de geçsin” derdi. Sonra öperdi oda geçerdi…

Acımazdı artık. Çok hatırlarım kanlı yaralarda dudak izi bıraktığımı… dudaklarımda kan içinde bir gül rengi olurdu ki kanla gül zaten aynı renkte bağdaşırdı…

Öpeyim de geçsin derdik. Öperdik sonra geçerdi. Yaralarımız çabuk bağlardı kabuklarını… ve kanatarak yolardık kopartırdık üstündeki kabuğu,ama bir iki değişimden sonra geçerdi işte…

İzi kalan yaralar düştüğüz de kimsenin öpmediği yaralardır. Yariniz bile bırakıp giderse yalnız kalırsanız mikroplu ve terli gömleğinizi basarsanız kanın durması için, izi kalır…

Şimdi o kolunuzun altında izi belirgin olan yarada diz kapağınızın biraz altındaki belirgin soyulmuşlukta eskiden kalma bir hatıra değil mi?

Düşünce dizim acırdı öperdi sevdiklerim geçti mi derlerdi. Geçti derdim, geçerdi. Yürek yara alınca öpülür mü acaba?
Dudaklarının kan içinde kalmasını göze alamaz kimse annenden başka…
Bir annen umursamaz kan-revanı yapışır yaraya dudakları kan içinde ağlar bir yandan gözyaşları mikropları öldürsün diye…
Fedakarlık feda edebildiklerinizdir…
İnsan sevdiğine feda etmeli kendini…
Fedakar olmalı kendinden ödün vermeden, ama kendinden ödün vererek…
Dudaklarda hala kan izi gülle aynı renkte olan,
Gözlerimde yaz yorgunluğu…

Sen öpme, o zaman bırak davanı,mücadele etme,zihniyetsiz davran,ses etme,yorgunluğun ve kendi dizindeki yaranı bahane et,yakışmayan şeyleri beceriksiz terzilere biçtirmek için yığınla duygu öde ve üzerine yakıştırmaya çalış…

Feda etmek fedakarlıktır…Ya da fedakarlık feda edebildiklerindir…

Yarin diğer yarınsa feda etmelidir… Bağrına basmalıdır. Kan içinde yaraya dudaklarını bastırmalıdır. Hatasına toprak atmalıdır kapanması için yardım etmelidir…

Devrim zordur bilirsin…
Reddeder her şeyi… ve bu yolda yoldaşlar hatalar yapabilir. Yolcu değildir hata yapan, yoldaştır yoluna ortaktır yani…
Yolda bırakırsan yolcu gibi davranırsın,nefsine uyar korkarsan korkulardan,karanlıktan,çıyandan,nefsinden yolcu olursun…
Ama yoldaş, aydınlık için karanlığı göğsüne alandır. Kendini yoldaşının kucağına bırakandır…
Susandır…
Nefsi ile değil yüreği ile hareket edendir….
Öpünce tüm yaraları geçiren ve öpüldüğünde hissedebilendir…
Her devrim ilk kendi çocuklarını tüketirmiş…
Ama tükenmeyeceksin,direneceksin en azından gerçekleşene kadar…
Bu bir “Aşk Devrimi” tüm kaygılardan uzak…
Yollar ve diğerlerinin bu büyük aşka söyleyebileceği hiçbir şey olmamalı ama öyle bir büyütmeliyiz öyle görkemli yapmalıyız ki sadece ayakta alkışlamak zorunda kalmalılar…
Yoksa inciniriz,yol deriz,zor deriz, laf deriz,nazar deriz,yorgunluk deriz,türlü bahaneler ile geçeriz yoldan…
Şimdi yüreğimiz acıyorsa öpelim de geçsin…

Ahmet Arif’ten bir şiir ile bitirelim…

UY HAVAR!

Yangınlar,
Kahpe fakları,
Korku çığları
Ve irin selleri, aç yırtıcılar,
Suyu zehir bıçaklar ortasındasın.
Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!
Pusatsız, duldasız, üryan
Bir cana bir de başa
Seher vakti leylim - leylim
Cellat nişangahlar aynasındasın.
Oy sevmişem ben seni...

Üsküdardan bu yan lo kimin yurdu!
He canım...
Çiçekdağı kıtlık, kıran,
Gül açmaz, çağla dökmez.
Vurur alnım şakına
Vurur çakmaktaşı kayalarıyla
Küfrünü, Medetsiz, Munzur.
Şahmurat Suyu kan akar
Ve ben şairim.

Namus işçisiyim yani
Yürek işçisi.
Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş,
Ne salkım bir bakış
Resmin çekeyim,
Ne kınsız bir rüzgar
Mısra dökeyim.
Oy sevmişem ben seni...

Ve sen daha demincek,
Yıllar da geçse demincek,
Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,
Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim,
Yaran derine gitmiş,
Fitil tutmaz, bilirim.
Ama hesap dağlarladır,
Umut, dağlarla.

Düşün, uzay çağında bir ayağımız,
Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri
Düşün, olasılık, atom fiziği
Ve bizi biz eden amansız sevda,
Atıp bir kıyıya iki zamanı
Yarının çocukları, gülleri için,
Koymuş postasını,
Görmüş restini.
He canım,
Sen getir üstünü.

Uy havar!
Muhammed, İsa aşkına,
Yattığın ranza aşkına,
Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü!
Benim de boş yanım hançer yalımı
Ve zulamda kan - ter içinde asi,
He desem, koparacak dizginlerini
Yediveren gül kardeşi bir arzu
Oy sevmişem ben seni...


Temirağa Demir


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
2 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Görkem Yanık


BİR KARGO GÖNDERİSİ

Merhaba. Hayatın ne zaman ne göstereceği hiç belli olmuyor. Geçenlerde yaşadığım kargo olayı buna güzel bir örnek. ABD başkanına mektup gönderip hükümeti şikayet eden, postadaki gecikmeden ötürü gönderdiği mektup ABD başkanı değişince anca beyaz saraya varan vatandaşın haline bakınca benim kargo firmasına teşekkür etmem gerek…

Kargo Adamı Pişirir

X firması ile olan tanışıklığım yakın zaman öncesine dayanır. Toplam üç kez kargo gönderdim, ikisinde sınıfta kaldılar. Hayatımızın reklam kanallı bölümüne , üzerinde firma adı yazan uçaklar ve kargo dağıtım aracının şoför mahallinde sırıtan sarışın kız reklamlarıyla giren kargo firmaları, iş fiiliyata dökülünce bu kadar şeker olmuyorlar…

Peyniri Saklayan Deridir, Kadını Saklayan Eridir

Kargo gönderimi paketleyip telefonumun taslak bölümüne kaydettiğim gönderim adresiyle kargo şubesine gittim. İçeri giren müşteri hangi boyda olursa olsun ilk karşılaştığı tabelada kocaman harflerle "Bu işyerinde asgari ücret uygulanır" yazısı var.
Reklamdaki sarışın bayanı yada ona benzeyen birini arıyor insan. Ama burada çalışan bayanların hepsinin yüzü bir karış…
Adres bilgilerini bilgisayara yazıp çıktı alan kızcağızın yüzü, lisenin fen bölümünde okuyan ergen yüzü gibi lekeli ve kabarık. (özellikle boynun sol alt kısmı)

Ne zaman gitsem ya bilgisayarda yada yazıcıda sorun oluyor. Kızcağız sorunu halletmeye uğraşırken ben ilkokulda öğrendiğim zarf üstü yazma bilgisiyle, gönderiyi koyacağım poşetin üstünü yazıyorum. Bu işlemin ardından gönderiyi poşete koyup, vergi iade zarfı kapatır gibi kapatıyorum.

Garibim kızcağız sorunu halletme çabasıyla terlemiş biçimde benden özür dileyip, "ambar tesellüm fişi" denilen kağıda bilgileri yazıyor. Tekrar özür dileyip, gönderiyi uygun rafa bırakıyor.

Kargoculuk Zor Zanaat

Vaktiyle tanıdığım bir ağabeyin kardeşi kargo firmasında çalışıyordu. 45 gün maaşını alamadığı zamanlar yaşamıştı. Dededen demokrat olduğu için, verilen görev ne olursa olsun dört dörtlük yapmaya çalışırdı…

Titiz ve çalışkandı. Asgari ücretten olan maaşını alamamaktan çok , kendisiyle aynı işi yapan dağıtım elemanlarının mesai saati içinde okeye dördüncü olmasına, cafelerde takılmasına isyan eder, buna rağmen görevini hakkıyla yapardı…

Bu isyanını iki yerde dile getirirdi. Birincisi, maaşı alamayıp ev kirasını ödeyemeyince 65 yaşındaki babasından para isterken. Babası da dededen demokrat olduğundan ;"Benim oğlum neye isyan ediyor bak" deyip böbürlenir, oğlunun istediği miktarı verirdi…

İkinci isyanını haftada bir işyerinde yapardı. Şube müdiresi mesai bitimine yakın limonata ve kuru pasta alır, isyankar arkadaşının gönlünü almaya çalışırdı. Tembel elemanların yağlama yıkama operasyonlarıyla tava gelen arkadaş, görevini hakkıyla yapmaya devam ederdi…

Kibirli ve bencil değildi ama çok titizdi. Rus meslek erbabı bir bayanla özel zaman geçirip, zaman geçirme işi için mekan arayan bir tanıdığına evinin anahtarını veren, ertesi gün telefon açıp;"Gel şu banyoyu adam gibi temizle" diyecek kadar titizdi…

İşinin gayreti içinde bir sabah dağıtıma gelen kamyon lastiğini indirirken belini sakatladı. O günden sonra işi bırakıp yeni bir iş buldu. Duyduğuma göre halen eski işyerinden telefon açan mesai arkadaşları adres bilgisi sorarmış. Emekli olmuş posta dağıtıcısı kadar adres hafızası vardı…

Beni Sinirlendirmeyin, Kırarım Camları

Haftaya nasıl başlarsan öyle gider derler. Kargoyu gönderdikten sonra mutlu biçimde arkadaşıma mesaj attım. Çarşıda yürürken arkadaşımdan gelen pazartesi sabah telefonuyla mutlu oldum…

Kargodan öğrendiğim "çarşambaya varır" bilgisini arkadaşıma verdim. Çarşamba günü geldi, akşama doğru arkadaşımdan ses çıkmayınca , herhalde perşembeye kaldı diye düşündüm ve tekrar mutlu oldum…

Şeyimin Jönü Görkem

Perşembe günüde ses çıkmayınca sinire kestim. Geçen seferki kerizliği yapmayıp, ambar tesellüm fişini de cebimde saklamıştım. (Not:Kargo firmalarının ambar kelimesini kullanmasını etik anlamda doğru bulmuyorum. Görende Bodrum'a kara trenle buğday gönderdim sanır. Bodruma buğday göndersem trenle değil tekneyle gönderir, netekim paşanın hayır duasını alırım)

İlk iş teknolojiden faydalanmak istedim. İnternetten kargo firmasının sayfasını açıp, kargo takip bölümüne tıkladım. Daha önce bir reklam kataloğunda okumuştum. Müşteri fiş numarasını girince kargosunun o an nerede olduğunu öğrenebiliyor. Bu teknolojinin bize sunduğu bir kolaylık.

Bende öyle yaptım. Elimdeki fişin kırmızı yazılı seri numarasını girip tamam tuşuna bastım. Karşıma, "böyle bir kayda rastlanmadı" yazısı çıkınca şaşırdım.

Gönderimin içine koyduğum gülün halini düşünür oldum…

Acaba Aförtlediler mi?

Elimde belge vardı ama internet sayfasında kayda rastlanamıyordu. Bende yapılacak en doğru işin kargo şubesine telefon açıp bilgi almak olduğunu düşündüm. İnternet sayfasının şube adresleri bölümünden telefon numarasını öğrenip telefon açtım;
- Merhaba, ben kargo göndermiştim, alıcıya ulaşıp ulaşmadığı bilgisini almak için aradım
-"Kesin ulaşmıştır, ulaşmamış olsa buraları yıkardı, ayyy kikir kikir"
Bu ne samimiyettir anlamadım. Herhalde sıcaktan bunaldı diye düşündüm,
Kargo gönderdiğim kişinin adını söyledim;
- "Türkbükü'nden x hanım mı, dün görüştük onunla, kargosu ulaşmıştır"

İnternet takibi gibi şube takibinden de tatmin olamayınca son hamle kargo gönderdiğim arkadaşımı arayıp sormak istedim;
- Alo, kargon eline ulaştı mı?

15 dakika süren yoğun bir tepki bombardımanı başladı. Bazen araya girmeye çalışsam da başarılı olamadım…

-"Ben firmanız yüzünden iki günden fazladır eve hapsoldum. Birçok kez size telefon edip kargomu sordum. Üstelik cep telefonundan aradığım için yüklüce masraf oldu. X firmasının dağıtım aracı vızır vızır dolaşıyor ama sizi aradığımda aracınızın bozulduğunu söylüyorsunuz. Üstelik ertesi gün inisiyatif kullanıp ilk kargo teslimini bana yapmanız gerekirken sizden ses yok. Ya kargoda yetişmesi gereken önemli bir evrak olsaydı?Bu ne sorumsuzluk. Sinirimden misafirlerime yemek yapamadım. Birde insanı aptal yerine koymaya kalkıyorsunuz. Durumu gerekli yerlere bildireceğim"

Bu kadar fırçanın ardından arkadaşıma ancak; "Sorun ben kaynaklı değil" dedim ve telefon kapandı.

İletişim Kazası

Üç dakika sonra cep telefonum çaldı. Telefonda zor adam olduğumdan hemen açmayıp ekranda arayan numaraya baktım. Arayan arkadaşımdı;
- Görkem sen beni aradın mı?
- Az önce konuştuk ya
- O senmiydin yahu. Sorun ben kaynaklı değil deyince jeton düştü. Ben, kargo firmasının bölge müdürlüğünden arıyorlar sanmıştım. Çok özür dilerim, sevimsiz bir konuşma oldu. Kargomu bugün gidip alacağım. Bay bay.

Hakkını Aramak İyi Bir Şeydir

Her zaman ters bir durumla karşılaşmak olasıdır. Bu tip durumlarda hakkınızı aramanız gerekir. Ben hayat boyu hakkımı aradım…

Öğrenciliğim sırasında okul bitince ailemin yanına döndüm. Bizimkiler, güneş enerjisi arıza yapınca mahalle arası bir usta bulmuşlar. Çatıdan güneş enerjisinin kolektörlerini söken usta , malzeme alımı için bir miktar para alıp bir daha uğramamış. Konuyla ilgilenmem için görevlendirildim…

O dönem bayanlarda korku hakimdi. Memlekette bir şırıngalı sapık peydah olmuştu. Tek başına yürüyen bir bayan gördümü bisikletiyle hızla yaklaşıyor, elindeki içinde ne olduğu belli olmayan enjektörü bayanın poposuna batırıp kaçıyor. Tanıdığımız bir bayan öğretmende bu adamın kurbanı olmuştu. Rehberlik ve psikolojik danışman olan bu öğretmen, olaydan sonra bir buçuk ay hastanede yatıp psikolojik yardım aldı. Bununla da yetinmeyip, yemedi içmedi ve memur maaşıyla kendine araba alıp rekora imza attı…

Şırıngalı sapık bir türlü yakalanamıyor, gözaltına alınan pejmürde tipler şırıngasız olduğundan serbest bırakılıyordu. Sapık vatandaş kulaktan kulağa anlatılınca şehir efsanesine dönmüştü. Yerel basında;"kirli sakallı, iri yarı, bisiklet kullanan" insanlardan uzak durun çağrıları yapılıyordu. Ahali kendi içinde örgütlenip, yakalama timi kurmuştu.

İlk iş ustanın mahalle arasındaki işyerini buldum. İşyerinde atıl durumda olan malzemeler vardı, işyeri demeye bin şahit ister… Ustanın küçük oğlu işyerini bekliyor, ne zaman gitsem babam dışarıda çalışıyor cevabı veriyordu. Birkaç gün işyerine gidip geldim, ustayı bir türlü bulamadım. Oğlundan cep numarasını alıp ustayı aradım. Güzel bir fırça çektim. Bin bir bahane bulup özür dileyen usta, en kısa sürede tamiri yapacağını söyledi

Gel zaman git zaman derken ustadan haber çıkmadı. Cepten arayınca sürekli meşgule alıyordu. Soluğu işyerinde alıp ustayı sordum. Oğlan babasının işte olduğunu söyleyince, işyerinden babasını aramasını istedim. Çocuk babasını aradı, telefonu bana verdi. Neden meşgule alıyorsun diye soracak oldum, "Abi farklı şebeke kullandığımızdan meşgule düşüyor" dedi ve telefonu kapadı.

Sinirim tepemde. Çocuktan ev adresini alıp ustayı yakalamaya karar verdim. Bir akşam üstü bisikletime binip adresi aramaya koyuldum. Taksi durağından yardım isteyip adresi öğrendim. Tarife uyup sokağın başındaki ilkokula gittim. Okulun yanındaki sokağa girdim. Ustanın oturduğu sokağı arıyordum. Bisikletimden inip oyun oynayan bir erkek çocuğuna adresi sordum. Çocuk tam cevap vermeye hazırlanırken yanına gelen bir kız çocuğu kulağına bir şeyler söyledi. İki çocuk; "Şırıngalı sapık var" diye bağırarak koşmaya başladı. Koşu yolunda çığlığı duyan başka çocuklarda bağırıp koşmaya başlayınca mahalleli balkonlara döküldü.

15 kadar çocuk beni şırıngalı sapık ilan etmiş, mahallenin önde gelenleri ve gelecek olanları toplanmıştı…
Hiç istifimi bozmadan , pencereden zombi görmüş gibi bakan yaşlıca bir bayana;"Merhaba, ben bir adres arıyordum, yardımcı olursanız sevinirim" dedim. Kadın donuk biçimde bana bakarken, "abovvv" tarzı sesler çıkarıyordu.
Konuşmaya kulak kesilen ahalinin önde gelenleri iyi niyetli olduğumu anlayıp , yakalama timini ikna etmeye çalışırken usulca uzaklaştım…

Eski Adalet Mekanizması

Geçmiş zamanlardan birinde üç köylü ve bir müezzin ava gider. Avda bir kaz, bir mezmendek birde ördek vururlar. Avcı dört, av üç tane olunca paylaşma konusunda anlaşamazlar. Olayı kadıya havale etmeye karar verip, kadının huzuruna çıkarlar.

Şikayeti dinleyen kadı efendi biraz düşünüp fetvasını verir;
Az kadıya, kaz kadıya
Mezmendek müezzin efendiye
Ördekte üç köylüye yeter…. .

Görkem Yanık


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Solmaz Akça

 Kahveci : Solmaz Akça


  SEVGİLİYE MEKTUPLAR 1

Canım;

Sessizliğimi bozduğum an kıyamet kopacak. Birileri elbet birgün yokoluşumun, gün günden eriyip bitmemin farkına varacak. Gözyaşlarım gün gelip tükenecek, gözlerimin altındaki halkaların ve morlukların sebebi sen olacaksın. Ama bunu kimse bilmeyecek. Acının şerbetini içtim çoktan... Artık daha fazla tattırma bana. Dönmeseydin keşke, geveze yeminlerin kalsaydı hep aklımda...

Adını bilmediğim, yolunda daha önce hiç yürümediğim sokakları seçtim bugün. Issız ve soğuktular, harabeyi andırıyordu binalar. Küf kokusuna benzer bir yalnızlık yayılmıştı havaya. Şehrin kimi sokakları hep yalnızmış tıpkı şimdiki ben gibi... Yüreğimi en çok acıya boğan, ne yazık ki; hayatın bana getirmiş olduklarını tadı damağımda kalacak şekilde yaşayamam. Gülüyorum şu anda yapmış olduğum yanlışlara. Keşke diyorum, keşke değerinden fazla önem vermeseydim sana. Keşke kendimden daha çok sevmeseydim ve keşke yalan cümlelerinin ağında günlerimi tüketmeseydim. Ve keşke bin tane keşke, bir tane şimdi olabilseydi. Ama olmuyor, hayat bize ne yazık ki geçmişte kalan anı adını verdiğimiz zamanlarımızı düzeltmemiz için geri getirmiyor. Sen hep "ben seni çok iyi tanımışım" diyorsun ya, ben seni hiç tanımamışım, değmezmişsin! Mantığım değmeyeceğini biliyor. Ama kalbim seni hala seviyor. Keşke söküp kalbimi kuşlarıma yem etseydim. İçinde seni taşıyan bir kalp, ancak kuşlara yem olabilir!

Öfke yada nefret değil sana olan hislerim. Çok daha öte, adı aşk da olabilir başka bir şeyde. Ama inan bana adı her ne ise beni yaktığı kadar, bir gün seni de yakar. Bir gün bir yerde okumuştum. "Aşk, bir kadının tutmuş olan bedduasıdır" diyordu. Ben de sana çok ah ettim. Umarım bir gün benimde ahım, kulaklarını sağır eder. Öyle içten, öyle çok haykırıyorum. Seni sevdiğim kadar, inanmazsın ama kimseyi sevemiyorum.

Kendime duyduğum o büyük öfkenin sebebi sensin. Bu yüzden seni hiç affetmeyeceğim. Bana adı aşk olan o güzel duygunun arkasına sakladığın ikiyüzlülüğünle geldin. Yalana alışık dudaklarının arasından çıkan cümlelerin oyununa kandım. Safmışım aynı oyuna iki kez gelebildiğim için. Belki de bilerek aldandım sana aradıklarımın hepsini yalan da olsa tek sen verebildiğin için. Yeniyetme çocuk gibi kıskançlıkların, olgunluğunla kavrulan kafiyeli cümlelerin, heyecanımı tetikleyen minik hediyelerin, ruhumdan içeri dalan öpüşlerin ve hoyrat olmayan ince dokunuşların... İkiyüzlü bir insanın bana verdikleri ya da ikiyüzlü senin bana hissetirdiğin duygular bunlar...

Bir daha yalan cümlelerinin ağında tüketmeyeceğim kendimi. Beni ve sevgimi sömürmene izin vermeyeceğim. Artık seni unutmak için elime yeni bir kalem ve defter alıyorum. Senin hikayen (senin hikaylerin) maalesef hep yarım kalmaya mahkum. Yarım olan varlığını tamamladığında belki bir şans daha veririz aşkımıza...

Solmaz Akça
solmaz.ca@hotmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,339,339,339,339,339,339,339,339,33
3 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Mehmet Hamurkaroğlu

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 6.869 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


İLK ŞİİR

Mavi gözlü güzel kız

Sana bir şair aşık oldu
Yazdığı tek şiiri buydu
Nasıl anlatırdı şairliğini böyleyken
Henüz ilk şiirin ilk mısralarındayken

Anladı ki;
Şimdi uzaklara gitme zamanıydı
Dünya biraz yaşlanmalıydı

Gitmek için zamanı vardı
Dönmek için de
Başka şiirler yazmalıydı
Başka şehirlerde

Dönme zamanı geldiğinde
Sen artık yoktun yerinde
Belki bekleyemezdin bunca sene
Böyle bitmemeliydi ama bu hikaye

Sona ermemeliydi ilk şiir
Oracıkta ölmemeliydi şair

Oktay Özman

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Çizen: Hüseyin Alparslan

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i... Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? "Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın. http://www.kamusen.org.tr/imaj/tayyareorj.jpg yan gelip yatanlara ibret olsun.

"250 gram beyaz peynir, 2 diş sarımsak, ceviz içi, yarım çay kaşığı kırmızıbiber ve kimyon, 1 çay kaşığı kişniş, 1 tatlı kaşığı biber salçası, 1 yemek kaşığı zeytinyağı" ile ne yapılır? Peynir mezesi. Peki nasıl yapılır? Cevabı burada http://www.burgaz.com/bizden.htm

Msn messenger kullanıyorsanız http://www.msnturkey.com web sayfasını mutlaka ziyaret etmelisiniz. Msn hakkında her türlü detay bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Siz hala Karate Kamil'i tanımayanlardanmısınız? Ya da belki tanıyordunuz ama uzun zamandır ilgilenmediğiniz için unuttunuz. Hatırlatmak için web sayfasının adresini veriyorum http://www.fistik.com iyi eğlenceler.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20060816.asp
ISSN: 1303-8923
16 Ağustos 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com