|
|
|
29 Ağustos 2006 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Zafer Bayramınız Kutlu Olsun | Merhabalar,
Hükümet beklenildiği gibi asker gönderme kararı aldı. Bu konuda onlarla hemfikir olduğumu söylemiştim. Birleşmiş Milletler de söz sahibi olmaya çalışan, coğrafyadan kaynaklanan bağların yanısıra tarihi bağların da güçlü olduğu her iki taraf tarafından da davet edilen ve her fırsatta büyük devlet olduğundan dem vuran Türkiye Cumhuriyeti'nden bu çağrıya kayıtsız kalması beklenmemeliydi elbette. Kaçak güreşerek atıp tutmak yerine, olunması gereken yerde olunmalıdır her zaman. Zira taş yerinde ağırdır. Türk askerinin bölgede olması her iki taraf için de bir güven kaynağı olacaktır kuşkusuz. Askerimizin can güvenliği tartışmasız her şeyin üstündedir ama kim askerimizin Güney Doğu'dan daha riskli bir bölgeye gittiğini söyleyebilir acaba?
Bugün 13:30 da ekran başına. Ekranı olmayanlar da benim gibi radyo başına. Ofiste televizyon izleyemediğim için sadece dinleyeceğim. Bugün mantığımın değil yüreğimin galip gelmesini istiyorum. Haydi Türkiye Arjantin'i ağlatmaya!..
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Yukarı
|
Pergelin Divit Ucu : Sarahatun Demir |
BU VAKİT ŞİMDİKİ ZAMAN DEĞİL…
Gelmeden giden, önümde sır tutan,tutturulmuş tüm ayraçlı suskunlukların varmış kapıda. Eğer diye ellerine sardığın her yalan ihanetim oldu. Kim bilir bu yollu ben seni kaç kez aldattım..
..
Cümleler kurulamadığı halde öğelerine ayrılmıyor. Bir yerde tıkanıyor ekler. Tüm fiilimsiler ulaçsız. Mastar ekim ekinsiz bir gelecek zamanda üstelik. Kim kabullenir onca acıdan sonra, gereksiz çıkagelmiş bir mevsimi. Bir çok kişi mi diyorsun. Evet, beni sen anlamıyorsun..
…
Ayrıldılar.
Haklıydılar.
Birlikte kalmayı denedikleri her an dillendirilmiş, aralarında geçmeden süregelen tüm diyaloglar öğelerine ayrılamıyordu. Bu kadar dilbilgisi hatasıyla bezeli bir aşksa yakışmıyordu iki edip arasında paylaşılma telaşına…
..
Diyojenin tüm tespitlerini hayatında uygulanır görüyor, bunda ısrar ediyordu adam. Kadın her seferinde aynı inanç ve sabırla cevap veriyordu:
_”o doğrular bundan asırlar önceye aitti. Ve hiç biri uygulanırlığı anlamında işlevsel değil şimdi”..
Aşkları gibi..
İşlevsel işlerliği yoktu aşklarının da. Biri diğerini aldatmayı marifet biliyordu. Aldatmayı, başka tenlerin namahrem günahında aramadılar hiçbir zaman. Biri, ne zaman kızıyor olsa ötekine,aldatırdı bir diğerini. Zulasındaki tüm kendine ait epidermdik umutlarını bir fahişeye anlatırdı mesela. Tenine değil, beynine el uzatırdı kırmızı dudaklı iri kıyım kadınların. En büyük aldatmayı bu sayıp yarıştılar bir süre. Kim daha iz bırakmadan aldatabiliyor diye.
Seri aldatmalarda parmak izi değildir aranan. Faili meçhulü de olmaz hatanın hiçbir zaman. Hangi tırnak yarası kapanmaz diye diretebilirdik? Ama ,hiçbir tüketilmiş cümle israfa gebe kalmaz. Fiilleşmiştir artık. Geri dönmez zulaya..
Kapıyı çarpmadan hiddetini göstermeyi bilmiyordu adam. Bunu da diyojenden öğrenmişti ihtimal. Dağınık evdeki gereksiz öğesizlikler iz sürüyordu. Biri, gecenin en vakitsiz rakı zamanı polise haber vermiş olacak ki sirenler çalıyordu…
Gönderilmeden cehenneme itilmiş bir günahsızdı kadın. Adamın gidişine çare olamadığı için belki hatalı ya da en haklı. Ama ne işi vardı polislerin bu rakı saati. Üstelik siren sesleriyle. Ne yani, hiddetini biraz hızlı gösterdi diye mi bunca telaş.. Uykulu gönlüyle
-“Ben alışkınım şikayetim yoktur memur bey yollu mırıldandı yatakta. Uyanmadı düşünün dünyaya ait kalmasın istediği en zor anından. Şimdi bitecekti rüya. Sabaha hiç izi kalmayacaktı belki.
Rakı zamanı.! Ayyaş sevdalılar bilirler; şimdiki, gelecek, geçmiş zaman olduğu gibi bir de rakı zamanı vardır ki; bu vakitte herhangi bir fiil ancak acıyla çekimlenebilir. Ve her seferinde fiili “lanet olası” şeklinde vermelidir karşı taraf…
Hep bir ötekiyle atlattı adam kadını.
Kadın adamı en çok kendiyle..
Çok şehirler, evler, kıtalar, ülkeler, yaşlar yaşamak istediler. Her seferinde aynı zamanı paylaştılar oysa. Ve bu, öyle bir vakte tekamül ederdi ki tüm mefhumlardan soyutlardı hangi kıtada olsa insanı:”Rakı zamanı”
Ayyaş sevdalılar iyi bilirler bu zamanı..
Adam çarpıp gösterebilirdi hiddetini kapıyı en olmaz zamanda. Hani öğrenmişti bir kez tüm duyguları modelle göstermek makbuldür diye. Ve inanmıştı diyojene kimseye inanmak istemediği kadar.
Kadehlerine dudak kıvrımından izler bulaştırdığı her kadın ömründen bir şeyler geri verdi avuçlarına. Hep aynı özlemin yanlışı..
Takıntılı takmışlıklar zordur.
Ayrılırsın.
Geri dönmeye yüzün değil de vaktin yoktur…
Hangi dayatılmış gerçeğin damıtmasından santrofişlenmiştir bu ,bilmiyordu kadın.
Aldattıkça hataya buluyordu en çok kendi kuytuluğunu. Ve o kuytuluğun suyuna ihtiyaç duyacağını biliyordu gün gelince. Öyleyse vakti geçirmeden artezyen klorlanmalar gerekmez miydi?
…
Çok gereksiz bir rakı zamanı evlendi kadın; ömrünün mezesiyle…
O içti bardaktakilerin görülen sıvılarını . Bir başkası sarhoş oldu.
O ağladı, bir başkası aktı.
Sevdi, öğelerine ayırmak istedi, kapıya hiddetini gizledi birileri, sövdü, anlattı…
Atlattı her birini kadın.
En zamansız bir vakit ki “rakı zamanıydı” evlendi masalardaki tüm yarım bırakılmış acılarının totellenmiş hesabıyla.
Hesabı masanın altında ödeyemezdi! Şimdi elleri titriyor, bu kibarlığı bir mahcubiyetle rezil etmekten korkuyordu.
Diyojeni, kapıyı çarpmayı hiddet göstergesi sayanları eskisi kadar da yadırgamıyor belki. Buna anlam vermek zor!. Tek çıkış noktası şimdi kabullenmek istediği.
Aradan elli iki sene, binlerce mevsimdir yok olan. Evlidir kadın. Gereksiz bir rakı vakti masasındaki tüm totellenmiş mezeleriyle. Kapıyı hiddetten çarpan adamsa aynı meze tabağını bir bardak suya boca etmiş ziyan olmuştur. Birileri çoktan seslenmiştir artık:_” Meze tabağının yenisini getir” yollu garsona. Bundan tam elli iki yıl önce, bir İstanbul sokağının ikinci katında…
Sarahatun Demir sarahatun@mynet.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
Kahveci : Cihan Devrim Avunduk |
Bir başka kötü hissedersin kendini...
Kurşun; bedene ilk girişi anında, acının farkına varmazsın, bir sıcaklık hisseder, sendeler, şaşkınlaşır,
garip bir korku ve sonrasında yine garip bir kızgınlık duyarsın yaranı görüp,
"şimdi durup dururken bu kan neden bedenimden fışkırıyor" diye...
Arkasından gelir acısı...
Ve gözlerin kararır, için bir kötü olur, aciz düştüğünü hissedersin, umutsuzluk, çaresizlik sarar tüm bedenini,
"neden ben" isyanının yerini, "ben bunu hak etmedim" kırgınlığı kaplar ruhunu, beynini, gönlünü, bedenini, her bir hücreni...
Peki ya, bu kurşunu, sana;
... tarifsizce, koşulsuzca, bir "farklı" sevdiğin, yıllardır "nasıl birşey" olduğunu hatırlamayı kendine yasakladığın,
kilit vurduğun, aylardır kendinle kavga üstüne kavga ettiğin, sonra bir gecede, bir anda o'nun deli ateş gözleri karşısında ruhunun,
kalbinin çırılçıplak savunmasız kalarak pes ettiğin, en derinlerinde kendine bile itiraf etmekte kaçındığın ne varsa döküldüğün,
bir ağacın suya ihtiyacı kadar doğal ve bir o kadar da içten duygularını akıttığın, sonrasında "bu dünyada cennet de varmış meğer" diyebildiğin birkaç dakika, birkaç saat, birkaç gün yaşadığın, ama tüyüne dahi zarar gelmesine dayanamayıp, "o'na cehennemi yaşatmaktansa ben cenneti terk ederim" diyebildiğin, ömrünün sonuna kadar "senin için varım" dediğin, "canımsın" bildiğin ...
atmış ise; işte o zaman - ne diyeyim - inan,
bir başka çaresiz, bir başka kırgın, bir başka kötü hissedersin kendini ...
Cihan Devrim Avunduk
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
|
Yansımalar : Nesrin Özyaycı KUŞLAR |
|
Toprak ıslak. Havada nem kokusu. Yağmur çiselemiş sabaha karşı, belli. Çimenler bir karış. Her taraf burcu burcu ot kokuyor . Gün ha doğdu ha doğacak. Topraktan evlerde yaşam telaşı çoktan başlamış. Cennet uyanmış, azığını hazırlamış, tarlaya gitmek üzere hazır.
"Hadi çocuklar uyanın!"
Yer yataklarında dokuz baş horanta. Şıho' nun acelesi var belli. Sol elinde tütün tabakası; sağ elinin iki parmağı örümcek ağını anımsatan incecik sigara kağıdına tütün sarıyor. Kaşla göz arasında sarıyor, diliyle yapıştırıp tabakanın iç kapağına bir bir sıralıyor. Sonra birini dudağının kıyısına iliştirip yakıyor; derin derin tüttürüyor. Kaçak tütün odayı yoğun bir dumana boğuyor.
Cennet, kocasının sigarasından yine rahatsız oluyor ama kocasını sevdiği için ses etmiyor. Ancak gizli öfkesini çocuğuna boşaltıyor:
-Gidiyoruz Gelincik. Hadi! Dedi Kadın.
Cennet' in sesiyle kız ok gibi sıçrayarak uyanıyor. Üzerindeki allı güllü yorganı atarak çıktı yatağından. Kalan yedi çocuk uyanmadı. Anaları öfkelenerek
-Yatın hele, dedi. Kavun karpuz yata yata büyürmüş.
Gelincik hala uyku sersemi. Siyah pazen elbise üzerinde rengarenk puanlar. Ayağında uzun kutnu kumaşından şalvarı. Saçları sayısız ince örgülü. Ayakta kısa bir süre iki yanına bakındıktan sonra, yan taraftaki haznaya girdi. Kulplu yaldır yaldır yanan tasla, bakır kalaylı satıldan su alıp çırpa çırpa yüzünü yıkadı, çıktı. Geceden hazırlayıp sakladığı çıkını, yerinden aldı; şalvarın içine gizlice yerleştirdi; anasıyla babası Şıho'nun ardına düştü.
Hepsi kendi başının çaresine bakabilecek yaştaki çocuklar derin uykularını sürdürüyordu.
Ahırın önünde bekleşmeye başladılar. Şıho şalvarını dalgalandırarak içeri girdi. Yağız'ı yularından tutup dışarı çıkardı. Ata önce Cennet atladı hışımla. At yelesini savurdu, kişnedi. Şiho, Gelincik'i kucaklayıp oturttu; çocuk anasının beline sarıldı.
Yağız kuyruğunu salladı.
Karısıyla kızını incitmeden, olanca dikkatiyle Şıho da bindi, yuları kavradı. Yola koyuldular; az sonra tarlaya vardılar.
İnsanlar vızır vızır, arı gibi çalışıyordu.
Yağız, haymanın yanı başında durdu. Şiho atlayıp indi, kızını indirdi. Ardından Cennet. Başındaki oyalı yazma uçtu gitti. Ardına düştü kadın baş örtüsünün.
Gelincik, ana babasının yanından sessizce sıvıştı. Ceviz ağacının yanındaki minik elleriyle dünden yaptığı evin yanından yürüyüp yaban gülleriyle karmakarışık çalıların arkasına gitti. Bitişikteki üzüm bağını geçtikten sonra şalvarının içindeki çıkını alıp bir çaputa sardığı bulguru saçalayıp parmaklarının ucuna basa basa döndü. Azarlanmak istemiyordu.
Kuşlar sürülerle geliyordu bağa. Şiho toprağı sürerken için için öfkeleniyordu. Bulgura üşüşen kuşların üzümleri talan etmesinden korkuyordu. Onca emek vermişti buraya. Gelinciğe parmağını sallayarak kızgınlığını anlatmaya çalışıyordu uzaktan.
Küçük kız elbisesinin eteğini şalvarının beline sokmuş oyuna dalmıştı. Eğiliyor, üzerine yerdeki bulgur yapışmış çaputu alıyor. Etrafında çırpınan kanatların ortasında, kendinden geçmiş halay çekiyordu. Kuşlar kümeler halinde parçalı bulutlu göğe doğru yükseliyorken, örgüsünü çözdüğü saçları havada uçuşuyordu. Ellerini, başını göğe kaldırıp veda mendiline dönüştürdüğü çaputla kuşlarına 'güle güle…' diyordu. Yüzünde dingin bir gülümseme... "Boşuna..."deyip iç geçirdi.
'İşte gitti kuşlarım.'
Boynu bükük ağacın altına döndü. Kuşların nicedir unutturduğu bez bebeğine baktı, dalgın, biraz mahzun. Derken, bir güvercin yanı başında. Yerdeki halay mendilini gagalıyordu. Uzaklarda zevzirler dönüyordu. Havada, kumrular sürülerle...
Gelincik kara üzüm gözleriyle güvercine bakıyordu. Bakıştılar. Hayvan ürktü. Uçtu göğe doğru.
Nesrin Özyaycı
http://www.nesrinozyayci.com
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
MOR MENEKŞE
Ali, koşuyordu, hiç durmadan, ardına bakmadan. Nefes nefese kalmıştı , ama; durup dinlenecek zamanı yoktu. Birden , sağda kaldırım üstünde satış yapan alımlı çiçekçi kızı gördü. Durdu, hemen cebinden para çıkarttı ve dedi '' Bir demet mor menekşe verir misiniz? ''. Parasının artanını kontrol bile etmeden cebine koydu. Bir eliyle yolculuklarda taşıdığı büyük bond tipi çantasıyla ceketi vardı, diğer elinde ise yeni aldığı bir demet mor menekşe.
Aslında taksiyle geliyordu, otogardan. Ama, eve 150-200 metrelik bir mesafe varken trafik sıkışmış,adeta arabalar milim milim gitmeye başlamıştı. Hemen, taksicinin parasını ödeyip arabadan atlamış ve yaya olarak daha çabuk eve varacağını düşünmüştü. Zaten; bu durumda çok da mantıklı olması beklenemezdi. Arabada çaresizce oturacağına koşmak daha iyi bir çözüm gibiydi.
Bir şirketin pazarlama bölümünde bölge mümessili olarak çalışıyordu. Bir iş için Ankara' ya gitmiş ve tam havaalanında iken bir telefon mesajı almıştı.
Yan daire komşuları emekli öğretmen Ayşe Teyze, acele olarak eve gelmesi gerektiğini belirtmiş, ama; bununla ilgili bir açıklama da bulunmamıştı.
Acaba , bu kadar önemli ve acil olan şey neydi?.Yoksa, eşine bir şey mi olmuştu.
Bütün olumsuz düşünceler sarmıştı benliğini, çaresizce koşuyor, koşuyor bir an önce eve ulaşmak istiyordu. Tam evinin bulunduğu ara sokağa döndü ki, o insanın tüylerini diken diken eden ambülans sirenini duydu. Ambülans hızlı bir şekilde sirenleri çalarken köşeden dönüp uzaklaştı. Şimdi, korkuları biraz daha artmıştı. Yoksa, hamile eşine bir şey mi olmuştu. Daha sadece 3 gün önce ayrılmıştı. Ankara'da işini halledip hemen de gelmişti. Doktoru daha doğuma en az bir ayları olduğunu söylemişti.'' Aman Allah'ım!. İnşallah, eşime ve yeni doğacak çocuğuma bir şey olmamıştır'', diye düşündü. Gerçi, gelen mesajda kötü bir şey yazmıyordu.Kendisi de bunu iyiye yorumlamış ve kızım doğdu herhalde diye düşünüp, eşine bir demet mor menekşe almıştı.
Bu Ali'lerin ailesinde bir gelenekti.Babası da kendi doğduğunda annesine bir demet mor menekşe getirmişti. Menekşe , çünkü kendi ailesinin inanışlarına göre uğur ve hayır getiren bir çiçekti. Sonunda sokağın sonunda ki iki katlı eski tip İstanbul 'a has ahşap evi gördü. Evin boyaları artık iyice solmuştu. Bahçesinde ki demir kapının bir tarafı iyice çökmüştü. Bu nedenle tam kapanmıyordu. Bahçe kapısından içeri girip ,taş basamaklardan atlayarak dış kapıya geldi. Çılgınca zili çalıyor, bir yandan da içinden eşine ve çocuğuna bir şey olmaması için dua ediyordu. Sonunda kapı otomatı kapıyı açtı.
Hemen, içeride ki halıya aldırmadan ayakkabılı merdivenlere yöneldi. Ve bağırdı,'' Zeynep , iyi misin ? ''
Merdivenleri çıkarken üst odadan Ayşe Teyze çıktı. Bir yandan üstünü başını düzeltiyor bir yandan da Ali'ye sesleniyordu. '' Korkma, Ali Bey oğlum, korkma eşin çok iyi.İçeride, yalnız çocuk'' , derken Ali, ''Bebek öldü mü ,yoksa?'', diye sözünü kesti. '' Hayır ,bebek de çok iyi, yalnız nur topu gibi
bir oğlun oldu.'',dedi Ayşe Teyze. '' Pekiyi de o ambülans nereden gitti. Bizim sokaktan çıkmıştı? .'' diye devam etti,Ali.
''Az önce bitişik binada ki Halil Bey , merdivenden düşmüştü de.Onu götürdü.'',diye cevapladı,Ayşe Teyze.
Ali derin derin bir OH çekti. ''Allah'ım sana şükürler olsun '', diye düşünürken eşi Zeynep' in odasına girdi. Zeynep , gözleri Ali'yi görünce sevinçle parladı. ''Ali' m geldin, iyi ki geldin.'',diye devam etti,Zeynep. Odada ki ebe hemşire ve diğer komşular hemen dışarıya çıktılar. Ali, önce mor menekşeleri hanımına uzattı. Ve ona sarılıp, alnından yumuşakça öptü. Daha sonra yerde duran küçük hasır sepette ki bebeği gördü. Bebek, masum masum uyuyordu.
Zeynep,'' Ali ,herhalde doktor Meltem Hanım , yanlış görmüş ultrasonda'', Kızınız olacak demişti dedi, bak oğlumuz oldu. Ve çok sağlıklı'',dedi. O sırada
4-5 yaşlarında şirin bir kız çocuğu elinde bir kutu şekerle ve bir oyuncak bebekle odaya girdi. ''Babacığım, bak kardeşim bana şeker ve oyuncak bebek getirmiş, şekerden sende yer misin?'',diye seslendi küçük kız. Kızını kucağına alıp, şekerden ikisi de keyifle yemeye başladılar. Çok korkmuş, hele o ambülansı görünce çok korkmuştu. Neyse, eşi erken doğum yapmış yan komşuda ki ebe hanım ve Ayşe Teyze birlikte yardımlarıyla hastaneye gidemeden evde başarılı bir doğum yapmıştı.
Bu sırada oda mis gibi menekşe kokuyordu.
Mehmet Salih
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
Fotoğraf : Leyla Ayyıldız Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir, dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz. <#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 6.869 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
Aşk Ateşi-Aydan Örtülü
Aşmış kendini, yanmış yürekten
Yazmış,söylemiş binlercesine...
Deniz olmuş dalga dalga nağmeden
Aşkı aşkla yaşatmış nicesine..
Neylesin gönül, biçare bu gidişten.
Ölüm bir yokoluş mu, tazelenme mi?
Resimlerde kalan ben miyim, yoksa sen mi?
Tam aşk zamanıydı; yakışırdı yaşadığın
Üzüp de giden ben miyim, yoksa sen mi?
Lirik bir sevda masalıydı hayatın
Üçüncü boyutta kalan ben miyim, sen mi?
Aydan Seylan
Editörün Notu: Dünkü sayımızda yayınlanan "Mehtap" isimli şiirin sahibi yanlış yazılmıştır. Doğrusu Özcan Sungurçetin olacaktır. Düzeltir, özür dilerim.
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
Eğlenceli bir oyun "pasaparola". Size verilen süre içerisinde sorulara yazılı olarak cevap vereceksiniz. İpucu sadece cevabın baş harfi. http://www.kelepce.com/oynat/10110/Passaparola.htm kısayolundan bu oyuna ulaşabilir ve hatta bilgisayarınıza indirebilirsiniz.
İnternet ortamında sözlük bulunması genellikle çok işimize yarar. Size verdiğim bu kısayoldaki sözlük sayesinde Türkçe - Almanca - İngilizce sözcük karşılıklarını bulabileceksiniz. http://www.supersozluk.com/ Sayfanın sağ üst tarafındaki Türk bayrağına tıklarsanız, sözlük seçenek sayfasına ulaşabilirsiniz.
Son zamanlarda ciddi anlamda bir sudoku merakı başladı. Etrafımdaki bir çok arkadaşım gazetelerin sudoku sayfalarını büyük bir heves ve zevkle bekler oldu. Sizde sudoku meraklısı iseniz http://www.websudoku.com/ kısayoluna girip çözmeye başlayabilirsiniz.
Internet'te her bilgisayarın bir IP (Internet Protokol) adresi vardır. Tipik bir IP adresi, noktalarla ayrılan dört rakamdan oluşur; örneğin, 212.156.4.20. Bir bilgisayarın IP adresi varsa, Internet üzerindeki tüm bilgisayarlar bu adresi kolayca bulur. Yani bir sitenin IP adresini biliyorsanız, Web tarayıcınıza bu adresi yazarak da bağlanabilirsiniz. Kendi bilgisayarınızın IP adresini öğrenmek için http://www.whatismyip.com/ Ya da kendi IP adresinizi, Internet'e bağlıyken Windows'ta Başlat*Çalıştır satırına winipcfg yazıp Enter tuşuna basarak öğrenebilirsiniz.
http://www.hakia.com
Bomba gibi bir arama motoru geliyor. Ve bunun bizler için bir başka önemi daha var. Hakia nın kurucu bir Türk, Dr. Rıza C.Berkan. Diğer arama motorlarından farklı olarak anlam tabanlı bir yapı oluşturuluyor. Örneğin "Yarın hava nasıl olacak?" diye soru sorup anlamlı cevap ve adresler bulacaksınız. Şu anda %40 kapasiteyle çalışıyor. gerçek servise girişi Sonbahar olrak planlanıyor. Eğer başarılı olursa gurur duyacağımız bir olay olacağı muhakka.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|