|
|
|
6 Eylül 2006 - Fincanın İçindekiler |
|
Editör'den : Hayırlı olsun tezkeremiz!.. | Merhabalar,
Bugün neşeli birşeyler yazayım istedim ama elim gitmedi bir türlü. Daha doğrusu ağzım izin vermedi. Nazar mı değdi nedir 2 saattir esneye esneye bir hâl oluyorum. İyisi mi ben şimdi gidip istihâreye yatayım, şu tezkere sonucu ne getirip ne götürecek onu bir yol öğreneyim. İşe yarar elle tutulur birşeyler çıkarsa yarın sizinle paylaşırım artık. Haydi allahaısmarladık.
Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle... Cem Özbatur
Yukarı
|
KahveRengi : Alaattin Bender |
'İLK MECLİS' VE CUMHURİYET'İN BİR 'İLK RESSAM'I: Refik EPİKMAN
Nene Hatun caddesi'nde 114 numaralı şirin ev. İki katlı özgün bir mimariye sahip, çam ağacının gölgesindeki bu evde bir zamanlar ünlü bir ressam yaşarmış. İnanılır gibi değil, hem de genç Cumhuriyet'in ilk ressamlarından biri: Refik Epikman.
Sanat tarihçisi ve eleştirmeni Kıymet Giray, 1974 yılında vefat eden sanatçının evini 1982 yılında ressam Mahmut Cuda ile birlikte ziyarete gittiğinde Refik Epikman'ın eşi ile tanışmış, bu evden çok etkilenmiş, ancak kısa bir süre sonra boşaltılan bu evin sanatçının anısının yaşatılabilmesi için neden 'müze-ev'e dönüştürülemediğini düşünerek hayıflanmıştır. Öte yandan Refik Epikman'ın hayata veda etmeden birkaç gün önce ressam dostu Arif Kaptan'a "Sanata bu denli boş verilen bir memlekette bugüne kadar resim yapmakta direndiysek, bu hala içimizdeki sevginin sönmemiş olduğunu gösterir" şeklindeki sözleri sanatçının sitemini yansıtır.
''Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki tekniğin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur'' diyerek güzel sanatların önemini vurgulayan Atatürk'ün kurduğu çiçeği burnunda genç Cumhuriyet tüm imkansızlıklarına rağmen büyük bir bilinçle daha 1926 yılında, sanata, özellikle de resim ve heykelin gelişimine katkı sağlamak amacıyla sınavı kazanan genç sanatçıları Avrupa'ya tahsile gönderir. Birinciliği kazanan Refik Epikman'ın da aralarında olduğu çağdaş Türk resmine öncülük eden Şeref Akdik, Mahmut Cûda, Muhittin Sebati ve Cevat Dereli 2004 yılında Türkiye İş Bankası'nın 80. kuruluş yılı kutlamaları kapsamında İş Sanat Kibele Galeri'de düzenlenen 'Cumhuriyetin İlk Ressamları' başlıklı sergi ile anılmıştır.
Üç yıl Paris'te Julian Akademisi'nde çalıştıktan sonra yurda dönen Refik Epikman arkadaşları ile birlikte 'Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği'ni kurar. Dönüşte kısa bir süre Akademi'de hocalık yaptıktan sonra Akademi'den ayrılmak zorunda bırakılır ve 1932 yılında Ankara'ya gelerek 1966 yılına kadar görev yapacağı Gazi Eğitim Enstitüsü resim bölümünde çalışmalarına başlar. Ankara'da yaşadığı dönem boyunca pek çok faaliyette bulunur. Halkevleri'nde resim kolu başkanlığı yapar. Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği'ne üye olur. Uluslararası Eleştirmenler Derneği'nin ("AICIA") 1954'deki kongresi nedeniyle YKB Bankası'nın açtığı "İstihsal" konulu yarışmaya katılır. Sanat üzerine yazdığı makalelerin yanısıra 1967 yılında Milli Eğitim Basımevi tarafından yayınlanan 'Kaplumbağa Terbiyecisi' resmiyle ünlenmiş Osman Hamdi (1842-1910) isimli kitabı başta olmak üzere yazdığı kitaplarıyla, Türkiye'de sanat yayıncılığının emekleme aşamasında olduğu bir dönemde, önemli bir hizmette bulunur.
Türk Amerikan Derneği'nde arkadaşları ile birlikte resim kursları vererek pek çok amatör sanatçının resme tutkuyla bağlanmasına ve Ankara sanat ortamının yaygınlaşmasına katkıda bulunur. Resme, gerçek anlamda bu merkezde Refik Epikman ile başlayan ressam İmren Erşen bakınız Hocası için neler söylüyor: "Refik hoca ile çalıştığım yıllarda resimde değişmeyen kuralları öğrendim. Eski dönemlerime baktığımda cahil cesaretiyle her şeyi yapabileceğimi zannediyordum. Hocam resmi öğretirken hatalarımda bana gülüyor, ancak şevkimi hiç kırmıyordu. Bana göre bu nokta çok önemli bir özelliktir. Hocam ayrıca beni korkunç derecede çalışmaya teşvik ediyordu. Öyle ki haftada 100 desen çizmemi istiyordu." Diğer taraftan Ankara Radyosu'nda resim sanatı ve güncel sergiler üzerine konuşmalar yaparak halkın kültür düzeyini ve estetik beğenisini yükseltmeye çalışır. Akademide, o zamanki adıyla 'Sanayi-i Nefise Mekteb-i Ali'sinde İbrahim Çallı'nın atölyesinde yetişen Refik Epikman "Ben Çallı'dan fazla bir şey öğrenmedim. Ancak, öğrendiğim önemli bir şey çalışma heyecanıdır. Bu heyecanı bize o vermişti" diyerek yüreğinde hiç sönmeyen bu heyecanın önemini vurgular.
İki-üç metrelere yaklaşan ölçülerdeki 'İlk Meclis' Binasını ve Mustafa Kemal Paşa'yı betimleyen anıtsal resimlere sadece genç Cumhuriyet'in parlayan ışığı sinmekle kalmaz aynı zamanda kompozisyon ve renk armonisi ile birlikte sağlam desen bilgisinin izleri yansır. Kurtuluş Savaşı Müzesi'nde yer alan bu resimlerin aslını izlemek için yazıma burada ara veriyor ve Ulus'taki 'İlk Meclis' Binasının yolunu tutuyorum. Öğle tatili olmasına rağmen bana izin veren yetkililer sayesinde Epikman'ın iki büyük resmi ile Saip Tuna'nın büyük boyutlu yağlıboya resimleri başta olmak üzere pek çok resmi yakından izleme fırsatı buluyorum. Bir taraftan Epikman'ın 'Atatürk Meclis'te Konuşuyor' isimli 100x145 cm.lik resmine bakarken koridordan başımı uzatarak 23 Nisan 1920'de 'Büyük Millet Meclisi'nin açıldığı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş temellerinin atıldığı pek çok tartışma ve millî kararlara sahne olan toplantı salonuna göz atıyorum. Tarihe tanıklık eden belge niteliğindeki bu resimde kürsüden locaya, sıralardan tavandan sallanan avizeye kadar hiçbir ayrıntı atlanmamış ve daha da ötesi pencereden sızan ışık resme de aynen yansımış. İnsan ister istemez duygulanıyor ve oracıkta zamanı geriye sarıp Atatürk'ün sesine kulak vermek istiyor.
Merkez Bankası Sanat Galerisi'nde 2001 yılında açılan Refik Epikman retrospektif sergisinin kataloğundaki 'Köşedeki Ev' resminde Ankara Kalesi'nin girişindeki saat kulesini ve o günlerin Ankara'sını izleyebilirsiniz. Ahmet Epikman kolleksiyonundaki 'Kızılcahamam' resminde kontrast renklerin armonisi ile birlikte sanatçının boya sürüşündeki ustalığa tanık olabilirsiniz. 'Maltepe'de Kar' isimli suluboya resminde macenta ve sarıya yaklaşan kahverengiler ile beyazların dengesi Ankara'da yaşanan kışın bütün sevecenliğini gözler önüne serer. Zeybeklerin resimlerini de izledikten sonra sanatçının yaşadığı kente olan vefa borcunu fazlasıyla ödediğine tanık oluyorsunuz. Öte yandan Boğaziçi, Rumelihisarı, Marmara adası resimleri ile kayıklar sanatçının denize olan sevgi ve tutkusunun izlerini taşır. 1937 tarihli İstanbul Resim Heykel Müzesi kolleksiyonundaki 'Bar' isimli resim dansın devinimini sergileyen ilgi çekici resimlerden birisidir. İnşaacı tasarım, duyarlı ve lirik yaklaşım, renk paletinin zenginliği hemen her resminde göze çarpar. Batı sanatında 1950'lerde başlayan soyutlama fırtınasının bir yansıması olarak 1960'lardan başlayarak resminde soyutlama görülür. Başlangıçta figüratif resmi geometrik biçimlerle kurgularken daha sonraları soyut biçim uygulamalarına ve geometrik parçalanmalara yönelen sanatçı 1974 yılında Devlet Resim Heykel Sergisinde 'Şeref Ödülü'ne layık görüldükten bir gün sonra sanata ve hayata veda eder.
Alpay'ın 'Eylül'de Gel' isimli şarkısı kulaklarımda çınlıyor. Sanat serüveninin ivmelenmeye başlayacağı Eylül ayını iple çeker oldum.
Alaattin Bender www.alaattinbender.com
Kaynakça: Merkez Bankası Sanat Galerisi'nde 2001 yılında açılan Refik Epikman retrospektif sergisi anısına bastırılan katalog.
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
|
Cemreler Düşerken : Elif Eser (Zeycan Irmak) AVUCUMUZDA UMUT VAR!… ANLATMAK GEREK…. |
|
Behiç Aşçı'ya…
Büyük bir heyecanla binanın önünde durdu. Günlerdir hayâlini kurduğu yerdeydi işte. Derin bir soluk aldı ve dairenin ziline bastı. Sanki bekleniyormuşcasına çabuk basıldı otomata. Asansöre bindi. Dördüncü katta durdu asansör. Büyük, büyük bir insanı görecekti az sonra. Kocaman yürekli bir adamı. Nasıl heyecanlanmasındı?
Gözleri gülen, yüzü gülen biri selamladı kapıda. Olabildiğince şaşkın, sarsaktı adımları oysa, selamı alırken. Salona buyur edildi. Kırk yıllık tanışları "merhaba" dediler. Kalabalıktı salon, başka başka ziyaretçileri vardı. Ve onunla aynı gönül işini paylaşan bir grup arkadaş daha. Utandı. Belki de en iyi yapabildiği şey o an utanmaktı. Nasıl utanmasındı?
Duvarlarda hakkında çıkan yazılara takıldı gözü. Bir kısmını biliyordu fakat yine de hepsini okuyabilseydi şu an, hemen, keşke… Büyük puntolu başlıklarla yetindi. Adını sordu kendisini ağırlamaya çalışan bir başka yüzü gülen, gözleri gülen adam. Gülümsedi. Ne önemi vardı ki aslında adının bile, ama söyledi. "Sizi bekliyordu…" dedi gözleri gülen, yüzü tebessümle. "Sahi mi?" dedi heyecanla. "Gerçekten bekliyor muydu beni?" "Evet, geleceğinizi bildirmişsiniz…" Durdu, lafını bitirmedi. "Anlıyorum." dedi karşısındaki adamın gözlerine umutla bakarak. "Sanırım bu gün kendisini göremeyeceğim. Hiç önemli değil. O yeter ki iyi olsun. 152 gün. Kolay değil." Gözlerine biriken yaşları karşısındakine sezdirmeden ötelemeyi başardı, "Ben yine gelirim. Gene geleceğim." Nasıl gelmesindi?
Gelenler ve gidenler… Gidenler ve peşinden gelenler. Salon hiç boş kalmıyordu. O ise bir köşeye, evin kedisi, o'nun kediciği Haydut gibi büzülmüş, yerinden kıpırdayamıyordu. Anı defterine yazmak istedi. Kalemi eline aldı…. Kelimeler uçtu… Kelimeler yetişemedi kalemin mürekkebine. Karaladı bir şeyler, ne yazdığını sonradan çok düşünse de anımsamayacaktı. Nasıl hatırlasındı?
Bir saat kadar sohbet ettiler, yüzü gülen, gözleri umutlu bir başka arkadaşla. Duvarlardaki yazılara baktılar. 10 gün orucuna katılmıştı o da ve avucuna O'nun 150.gün kınasını yakmıştı. Anlattı, anlattı. Sayesinde bildiklerini bilmedikleri ile pekiştirdi. Gülcan Görüroğlu'nu anlattı. İki genç kız anası Adana'lı Gülcan Abla, Çukuova'nın en parlak yıldızıydı. Ve Sevgi Saymaz katılmıştı bir de aralarına. Tecrit'i bilmeyen toplumdan bahsettiler. Basının sansür uygulamasından. "Yaz." dedi sonra arkadaş. "Oyunlarında anlat, yazılarında anlat. Ama anlat. Duysunlar sesimizi." Nasıl anlatmasındı?
'En kısa zamanda görüşmek üzere' vedalaştılar. Caddeye çıktığında nerede olduğunu idrak etmekte epey zorlandı. Yürüdü. Saatlerce yürüdü. Onunla aynı havayı teneffüs etmişti bir saat boyunca. Bir gece önce bir arkadaşına "ben hiç keşke demedim" demişti. Bütün keşkeler dilinin ucunda birikmişti şimdi oysa. Keşke orada kalsaydı, onlarla... Keşke oruç tutmaya gerek kalmasaydı… Keşke ilgililer hemen şimdi görebiselerdi bu en parlak üç yıldızı... Keşke onca şehit verilmeseydi… Keşke… Keşke… Nasıl keşke demesindi?
"Yazmaya kalem mi yeter
Açın pencereleri haykırmak gerek!
Söze kifayet mi yeter
Açın yürekleri destanlar dizmek gerek!
Behiç bir yiğit,
Behiç hepimizin abisi…
Behiç bir umut
Behiç bir kavga…
Tanımak gerek…."
Nihat söylemişti ya… Behiç Abi… "Umudu Kavgasına Diken Terzi"(*) … Ne denir ki daha? … … …
(*) http://www.kmarsiv.com/sayilar/20060829.asp#nihatcapar
Elif Eser zeycanirmak@gmail.com
Editörün Notu: Avukat Behiç Aşçı 5 Nisan 2006'dan bu yana, F Tipi cezaevlerindeki tecritin kaldırılması, hükümlü ve tutuklulara hakettikleri insani haklarının tanınması amacıyla ölüm orucundadır. Medyada yer bulamayan bu eylemin nedenini, F Tipi Cezaevlerinin ne olup ne olmadığını öğrenmek için http://www.tecritekarsi.com adresini mutlaka ziyaret edin. Olayı sadece siyasi bir eylem olarak algılayıp görmezlikten gelme yerine, insanlık onuru için anlamaya, öğrenmeye ve sizce gerekiyorsa destek olmaya çalışın.
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ -2
Hükümetin saldırılar karşısında şok olduklarını belirtmelerine rağmen, nasıl olduysa birkaç saat içinde perdenin arkasındaki ismi -Usame Bin Ladin- sorumlu tutmakta hiç zorluk çekmediler ve derhal Afganistan'ı işgal etmekle tehdit ettiler. Değinmeyi ihmal ettikleri bir bir şey vardı ki, oda, Afganistan'ın işgal kararının 2001 Temmuz'una kadar zaten alınmış olduğuydu ve savaş planlarının detayları, 9 Eylül 2001 günü Bush'un masasına gelmişti.
Yaygın bir şekilde inanılan masala göre, Bin Ladin saldırıların sorumluluğunu üstlenmişti ama bu kesinlikle doğru değildir. Ladin saldırılarla ilgisi bulunduğu iddiasını kesin bir dille reddetmiş ve bazı kaynaklara göre, saldırıları, İslam dışı olarak niteleyip kınamıştır. (Bkz. www.911review.com/articles/usamah/khilafah.html ). Ladin'in saldırıların sorumluluğunu kabul ettiği mitosu tamamıyla Pentagon'un ortaya çıkardığı bir video kasetine dayanır ve bu kasette Ladin'in gülerken görünen görüntüleri, sanki Ladin'in ne kadar çok masum insan öldürdüğüne gülüyormuş gibi yansıtılır. Bu kaset sahtedir. En azından kasette orada burada görüntüleri görünen kişi Bin Ladin değildir. Kesin olan şu ki, Ladin bir bahanedir, bir paravandır. Zaten sonrasında Başkan yardımcısı Dick Cheney, telefonla katıldığı Tony Snow Show programında Usame Bin Ladin'in 11 Eylül olaylarıyla bir bağlantısı olmadığı gerçeğini ifade edecektir. Şöyle diyor Cheney: "So we've never made the case, or argued the case that somehow Osama bin Laden was directly involved in 9/11." Bu cümlede Cheney, kendilerinin Usame Bin Ladin'in 11 Eylül olaylarıyla bağlantılı olduğunu savunmadıklarını söylüyor. Görüşmenin ilerleyen bölümünde sunucu Tony'nin, Usame Bin Ladin'in 11 Eylül bağlantısı konusunda net bir cevap istemesi üzerine ise, Cheney afallıyor ve espri yapmaya çalışarak içinde bulunduğu zor durumdan sıyrılmaya çalışıyor. Cheney'in başının dertte olduğunu anlayan sunucu başka bir soru sorarak konuyu değiştiriyor. (Görüşmenin tamamı için bkz. http://www.whitehouse.gov/news/releases/2006/03/20060329-2.html )
Amerikan ordusu, kaseti "yerinde kullanmak üzere" Afganistan'da bulmuştur. (Bkz. http://ics.leeds.ac.uk/papers/vp01.cfm?outfit=pmt&%20requesttimeout=500&folder=1087&paper=1088 )
Kasetteki ifadelerin Pentagon tarafından İngilizce'ye tercümesi, bağımsız mütercimler tarafından yanıltıcı ve kusurlu görülerek, mütercimlerin anında sert tepki göstermelerine neden oldu. Buna karşılık olarak, Pentagon, tercümenin kusurlu olduğunu kabul etmekle beraber, "toplantıda konuşulan her şeyin kelimesi kelimesine tercümesi olmadığını, buna karşılık alınması gereken mesajları ve bilgi akışını ilettiğini" söylemiştir.
Bütün bunlar, işte Hükümet'in parmağının olduğunu göstermekle beraber, bunlar sadece devede kulak kalır. FBI, saldırılarda parmağı bulunan 19 Arap'ı birkaç gün içerisinde kamuoyuna tanıtmayı başarmış, her şey bununla kalmamış, saldırganların isimleri, yüzleri, hayat hikayeleri, anında egemen medyanın televizyonlarındaki ve gazetelerindeki yerlerini almıştır. İddia o ki, teröristlerin, olay yerinde, yüzlerce ton küllerin arasından pasaportları ve intihar notları bulunmuş, meğer tahrip edilemez nitelikte yapılmış, kara kutuları da dahil olmak üzere tüm uçakları, ve içindeki tüm yolcu ve mürettebatı yakıp kül eden o korkunç dalış, onların pasaportlarına ve intihar notlarına dokunmamış. (Bkz. www.americanassembler.com/911/timeline/911_dec2001.htm)
Dünya 11 Eylül öncesi hiçbir tarihte böylesine aptal muamelesine tabi tutulmamıştı. Yani siz uçak kaçırmak için sahte kimlikli pasaportlar kullanacaksınız ama gerçek olanınıda yanınızda getireceksiniz (İkiz Kulelerin yüzlerce ton küllerinin arasından Muhammed Atta'nın kendisine ait pasaportu "bulundu"). Üstelik uçakları kaçırdıkları iddia edilen Arapların hepsinin "resmi 11 Eylül Raporuna göre" bagajlarında bıçaklar, kutukesiciler ve bayıltma amaçlı getirdikleri gazlar olduğu halde havaalanlarındaki yoğun güvenlik birimlerine, üst aramalarına yakalanmadan %100 başarıyla uçağa binebildiler. Hemde 19 Arap birden, ve sıfır hatayla. İşte bizden tam olarak buna inanmamız bekleniyor. (Bkz. www.worldnetdaily.com/news/article.asp?ARTICLE_ID=26641)
Kanıt avcıları için diğer bir mucizevi talih kuşu, uçağı kaçıran teröristlerin elebaşısı olduğu iddia edilen Muhammed Atta'nın bagajını ne hikmetse Logan Havaalanında bırakması ve bagajın içinden suikastçı arkadaşlarına verilmek üzere talimatların çıkması olayıdır. Görünen o ki, Atta ve çetesi havaalanına giderken yolda uçuş manüellerini okuyarak dev Boeingleri son dakikada uçurmayı öğrenmişler, çünkü manüelleri ,bu manüeller Arabça tabi, nasıl olsa bir daha ihtiyacımız olmayacak diye FBI'ın bulması için kiraladıkları arabalarda bırakmışlar. (Bkz. www.whatreallyhappened.com/atta_9-11.html )
FBI'ın uçakları kaçırdığını iddia ettiği bazı insanların sağ salim ortaya çıkıp masum olduklarını savunmaları ne kadarda utanç vericidir! Bkz. (news.bbc.co.uk/1/hi/world/middle_east/1559151.stm) ve de ayrıca (www.the7thfire.com/Politics%20and%20History/ 9-11/9-11_hijackers_still_alive.htm). Daha utanç verici olanı, uçakların kalkış yaptığı iddia edilen havayollarının CNN'e verdiği yolcu listesinde tek bir Arap isminin bile bulunmayışıdır (Bkz. http://www.cnn.com/SPECIALS/2001/trade.center/victims/main.html ). Yolcu listelerindeki isimlerin hiçbirinin Arapların sahte isimleri olduğu iddia edilemiyor. Peki bu adamlar yolcu listesinde adları olmadan uçağa nasıl binebiliyorlar? Diyelim ki hepside sahte isim kullanıyorlardı, peki nasıl olurda bu sahte isimlerden yola çıkarak faillerin gerçek kimliklerine ulaşılabiliyor ve neden listedeki diğer isimler uçak kaçıranların sahte isimleri olarak tanımlanmıyor? Görünen o ki, 19 Arap, Arap olmayan sahte kimliklerle uçağa binebildiler, hem de %100 başarı oranıyla! (Bkz. http://www.serendipity.li/wot/valentine.htm) Ve de neden bu adamların havaalanı güvenlik birimlerince kayda alınmış görüntüleri yok?
Şimdi uçakları kaçırıp, değinilen yerlere çarptıkları iddia edilen şahısların akıbetlerine bakalım.
Abdul Aziz Al-Omari: "Suudi vatandaşı olan bu şahsın FBI'ın terörist kamikazeciler listesinde adı geçiyor. 11 Eylül olaylarından sonra, yetkililere, 1995'de Denver üniversitesinde elektrik mühendisliği bölümünde okurken, pasaportunun çalındığını, durumu anında polise rapor ettiğini söylüyor." ( http://christianparty.net/terroristsalive.htm ).
Şöyle konuşuyor Al-Omari; "FBI beni terörist listesine eklediğinde ilk başta inanamadım. Adımı ve doğum tarihimi verdiler. Ama ben bir intihar bombacısı değilim. Gördüğünüz gibi buradayım ve yaşıyorum. Bir uçak nasıl kullanılır bilmiyorum. Olaylarla bir ilgim yok. (http://www.portal.telegraph.co.uk/news/main.jhtml?xml=/news/2001/09/23/widen23.xml) 23 Eylül 2001, bkz ayrıca (http://www.asharqalawsat.com/)
FBI'ın kamikazeci ilan ettiği diğer şahıslardan ikisi olan Abdel Aziz Al-Omari ve Said Hussein Gharamallah Al-Ghamdi de hala hayattalar ve yaşamlarını sürdürüyorlar. İlki Suudi Arabistan'da, diğeri ise Tunus'da yaşıyor. (
http://www.uscrusade.com/forum/config.pl/read/987
).
FBI'ın iddia ettiği ikinci Abdul Aziz Al-Omari: Bakalım BBC onun hakkında ne diyor: "Abdul Aziz Al-Omari halen Suudi Arabistan Havayollarında pilot olarak çalışıyor." (http://news.bbc.co.uk/hi/english/world/middle_east/newsid_1559000/1559151.stm) 23 Eylül 2001.
Bu da Independent gazetesinin haberi: "Suudi Havayollarında çalışan Bay Al-Omari, uçak kaçırmayla suçlanması ve dahası ölü ilan edilmesi üzerine Cidde'deki Amerika konsolosluğuna giderek açıklama istedi." Independent (http://news.independent.co.uk/world/middle_east/article216142.ece) 17 Eylül 2001
Bu Al-Omari, halen Cidde'de karısı ve dört çocuğuyla birlikte yaşıyor.
Saeed Al-Ghamdi'ye ne buyurursunuz? Al-Ghamdi de diğerleri gibi halen sağ ve Tunus Air'deki işine devam ediyor. Telegraph gazetesine şöyle konuşmuş Al-Ghamdi: "Kelimenin tam anlamıyla şok oldum. FBI herhengi bir kanıt kullanmadan beni olaylara karışmakla suçluyor." Telegraph (http://www.portal.telegraph.co.uk/news/main.jhtml?xml=/news/2001/09/23/widen23.xml) 23 Eylül 2001
Londra'da Arapça basılan günlük Asharq Al Awsat gazetesi Saeed Al-Ghamdi ile röportaj yaptığını söylüyor. BBC (http://news.bbc.co.uk/hi/english/world/middle_east/newsid_1559000/1559151.stm) 23 Eylül 2001
Waleed Al-Shehri: FBI'ın listesindeki altıncı kişi olan Al-Shehri, Kazablanka'da yaşayan bir Suudi vatandaşı. Waleed Al-Shehri, Amerika'da Dayton Beach bölgesinde, Embry-Riddle Aeronautical University'de uçuş dersleri almış. Şu anda Tunus havayolları adına çalışıyor. 22 Eylül 2001'de, Associated Press, Al-Shehri'nin Fas'taki Amerikan büyükelçiliğine hesap sormaya gittiğini bildirdi. www.suntimes.com/special_sections/ sept11/attacks/thehijackers.html )
"Fotoğrafları FBI tarafından açıklandıktan sonra, dünyanın pek çok gazete ve TV'lerinde gösterildi. Aynı Al-Shehri Fas'ta ortaya çıktı ve olaylarla ilgisi olmadığını savundu. - Daily Trust (http://allafrica.com/stories/200109240325.html) 24 Eylül 2001.
"FBI Florida'da dedi, ama babası Waleed'in hayatta olduğunu ve Fas'ta yaşadığını söyledi. - Telegraph (http://news.telegraph.co.uk/news/main.jhtml?xml=/news/2001/09/20/wterr120.xml)
"FBI'ın New York ve Washington'daki olaylarla ilgili olduğunu iddia ettiği biri daha sağ salim ortaya çıktı".- BBC (http://news.bbc.co.uk/hi/english/world/middle_east/newsid_1559000/1559151.stm) 23 Eylül 2001.
Ahmed Al-Nami: "Gördüğünüz gibi hayattayım. Amerikalılar tarafından uçak kaçıran terörist olarak adımı gördüğümde beynimden vurulmuşa döndüm. Uçağı kaçırdığımı iddia ettikleri Pensilvanya adındaki yeri hayatımda ilk defa duyuyorum." Telegraph (http://www.portal.telegraph.co.uk/news/main.jhtml?xml=/news/2001/09/23/widen23.xml) 23 Eylül 2001
Salem Al-Hazmi: "Al-Hamzi 26 yaşında. Olay gününde, Suudi Arabistan'daki tatilinden, endüstri şehri olan Yanbou'ya henüz dönmüştü. Onun, Pentagon'a vuran, American Airlines'a ait, 77 uçuş numaralı uçağı kaçırdığı iddia edildi." -Telegraph (http://www.portal.telegraph.co.uk/news/main.jhtml?xml=/news/2001/09/23/widen23.xml) 23 Eylül 2001.
Khalid Al-Mihdhar: "Büyükelçilikteki Suudi yetkililer, uçak kaçırdığı iddia edilen beşinci kişi olan Khalid Al-Mihdhar'ın yerini teyid edebilecekleri bir verileri olmadığını söyledi. Ancak Arap gazeteleri Al-Mihdhar'ın da sağ olduğunu söylüyorlar. Bkz. (http://100777.com/node/237 ) ve de ( en.wikipedia.org/wiki/Khalid_al-Mihdhar )
"Diğer zanlı, Khalid Al-Mihdhar'ın da hayatta olabileceğine dair ipuçları var. -BBC (http://news.bbc.co.uk/hi/english/world/middle_east/newsid_1559000/1559151.stm) 23 Eylül 2001
Olaya karıştığı iddia edilen diğer masumlar.
Ameer Bukhari: "Ameer Bukhari geçen yıl küçük bir uçak kazasında öldü." - CNN- Düzeltme (Correction) Bölümünden (http://www.cnn.com/2001/US/09/13/america.attack/)
Adnan Bukhari: "Adnan Bukhari hala Florida'da.- CNN- Düzeltme (Correction) Bölümünden (http://www.cnn.com/2001/US/09/13/america.attack/)
Amer Kamfar: "FBI'ın zanlı ilan ettiği Amer Kamfar hala Arabistan'da pilot olarak çalışıyor." ( http://guardian.150m.com/september-eleven/hijackers-alive.htm), (www.the-movement.com/Hijackers/bukhari.htm)] ayrıca bkz. (http://groups.msn.com/JusticePeaceDemocracy/yourwebpage1.msnw)
Uydurma hikaye, birkaç haftalık zaman dilimi içerisinde onarılamaz açıklar vermeye başlayınca, FBI, bu sefer, uçağı kaçıranların kim olduğu hakkında bir fikirleri olmadığı itirafına zorlandı. Bu itirafa rağmen, bu 19 isim ve yüzleri, sanki FBI bu itirafı hiç yapmamış gibi hiçbir değişikliğe uğratılmadan egemen medyanın karelerinde yerlerini çoktan almıştı bile. Maskaralardan oluşan "11 Eylül Komisyonu", hala 11 Eylül öncesi "zamanında yapılmamış istihbarat uyarılarından" dem vurarak, bu 19 Arap'ı sanki gerçek faillermiş gibi ele aldı.
Ve ardından gelen açıklamalarda, FBI, uçağı kaçıranların kimler olduğunu bilmemeleriyle ilgili itirafı yok sayıp, bu 19 Arap'a ithaf edilen kimliklerin hepsinin kurgu olduğunu itiraf ettiklerini unutup (Bkz. http://www.cnn.com/2001/US/09/21/inv.id.theft/) , bu 19 Arap'ın, 11 Eylül öncesinde tehditkar davranışlar içerisinde bulundukları gibi bir yığın komik iddia savurdu. Mesela, FBI aptalca bir iddiada bulunarak, bu masum Araplardan 9 tanesinin uçağa binmeden gerçektende üstlerinin arandığını, çünkü şüpheli davranışlarda bulunduklarını söyledi. Eğer dedikleri gibi gerçektende üstleri arandığında sahte isimler kullanıyorlardıysa, o halde FBI'ın yolcu listesindeki bu 9 kişiden hangilerinin gerçektende sahte isimler kullandığını ve bu yolla uçağa binip uçağı kaçırdığını bilmesi gerekirdi. Eğer sahte kimlikler kullanmıyorlardıysa, bu kişilerin neden yolcu listesinde olmadıklarına ne diyeceğiz? Açıkça anlaşılıyor ki, bu 19 Arap hikayesi tamamen kurgu.
Arkası yarın
Mehmet Polat
Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?
Yukarı
|
Fotoğraf : Leyla Ayyıldız Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir, dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz. <#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır. Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır. Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir. Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-)) Kahve Molası bugün 6.988 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.
Yukarı
|
Gülümsedikçe Yaşıyorum
dün seninle doldurduğum anılarımı
bugün özenle sarıp
işlemeli kutulara dolduruyorum
ilk kez bir vedada
acımıyorum
bana acı veren
geceler boyu sancı çektiren
tüm ayrıntılarımı
kocaman silgilerle siliyorum
bir ayna alıp elime
senden arındırdığım yüzümü inceliyorum
beni ben yapan çizgilerime
hiç el değmiyorum
aşk neden üzer diye
artık hiç sormuyorum
denizden kumsala vurduğum her vakit
renk renk incilerimi döküyorum
yarına gülümseyen
kocaman bir kadın giyinip üstüme
müzikli bir caddeden geçiyorum
hiç çekinmeden
şaşkın bakışlardan
kaldırım taşlarına oturuyorum
yoldan gelip geçen çocuklara
mutlulukla el sallıyorum
ben gülümsedikçe
gülümsetiyorum
ben gülümsedikçe
yaşıyorum
Gülcan Talay
Yukarı
|
|
İşe Yarar Kısayollar Şef Garson : Akın Ceylan |
|
İnternet ortamında oyun oynamayı sevenlere flash oyunların bol bulunduğu sıkı bir arşiv daha tavsiye ediyorum http://www.theflashgamer.com/ iyi eğlenceler.
Fıkra severmisiniz? ben severim ama iyi anlatan olursa tabiki. Kendinize fıkra anlatmak konusunda güveniyorsanız ve fıkra arşivine ihtiyacınız varsa http://www.erenet.net/fikralar.php buyrun size birbirinden eğlenceli fıkralar.
3D animasyonların nasıl yapıldığını merak edenlere, detaylı olarak güzel örneklerin anlatıldığı bir web sayfası http://www.biomotionlab.ca/index.php Başlangıç aşamasından itibaren bir çok detayı bulabileceğiniz bir ortam.
T-shirt'ünüzün üzerinde ne yazmasını istersiniz? http://www.noisebot.com kısayolundaki örneklere bakarak seçiminizi yapabilirsiniz.
http://www.hakia.com
Bomba gibi bir arama motoru geliyor. Ve bunun bizler için bir başka önemi daha var. Hakia nın kurucu bir Türk, Dr. Rıza C.Berkan. Diğer arama motorlarından farklı olarak anlam tabanlı bir yapı oluşturuluyor. Örneğin "Yarın hava nasıl olacak?" diye soru sorup anlamlı cevap ve adresler bulacaksınız. Şu anda %40 kapasiteyle çalışıyor. gerçek servise girişi Sonbahar olrak planlanıyor. Eğer başarılı olursa gurur duyacağımız bir olay olacağı muhakka.
Yukarı |
Damak tadınıza uygun kahveler |
http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.
Yukarı
|
|
|
|
|
|