Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.052

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 18 Eylül 2006 - Fincanın İçindekiler


 


 Editör'den : Haydi Çocuklar Okula!..

İyi haftalar,

Hiç hesapta olmayan, değişik, çok zevkli bir Pazar geçirdim dostlarla. Motoru ile ilerleyen bir yelkenliyle Boğaz sefası yaptım. Anadolu Kavağı'nda balık ekmek yedim, afiyet olsun bana. Ama her sefanın bir bedeli var tabi. Üzerime düşeni ben de aldım. Bir kere inşaat kumunun üstünde tişörtüyle uyuya kalmış amele gibiyim. Gözlükleri de unutmayalım. Şu anda suratım makyaj yaparken allığı fazla kaçırmış yeni yetme manken suratına benziyor. Gözlük saplarının izi de üstüne tüy dikiyor. Yorgunluk deseniz gırla. Yediğimiz rüzgâr iyi vurmuş hepimizi. Üstüne üstlük yarın okullar açılıyor. Dolayısıyla ben gibi bol öğrencili velileri de görev yüklü uzun bir gün bekliyor. Fazla uzatmadan tüm öğrenci kardeşlerime başarılı bir ders yılı dileyerek huzurlarınızdan ayrılayım. Esenkalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 


 Kahveci : Huri Bekaroğlu


Uyanış

"Çok anlatıldı çok yazıldı biliyorum " diye konuşmasını sürdürüyordu kadın. Bol beyaz bir gömlek giymişti üstüne. Altında kot pantolonu vardı. Hani hep karşı çıktıkları Amerikan kotlarından birisini giymişti. Kahverengi saçlarını iki örgü yapıp bir taç gibi başının üstünde tutturmuştu. Pürüzsüz cildi ışıl ışıl parlıyordu. Yüzüne pertev kremi dışında bir şey sürmezdi. Konuşmanın heyecanıyla pembe pembe olmuştu yanakları.

Ümraniyeli kadınların eğitiminde gönüllü olarak görev almıştı. Çocuk bakımı, aile planlaması, beslenme ile ilgili bilgi veriyordu. Gecekonduda yaşayan kadınların eğitilmesi gerekiyordu. Kendilerini bu halkı eğitmekle yükümlü hissediyorlardı. Halkın yanında olmak halka destek olmak halk olmak değildi. Kendilerini halk dedikleri insanların üzerinde farklı bir yere yerleştirmişler ama bunun farkında değillerdi. Aslında bir yola girmişti. Yolun sonu nereye çıkıyor bilmiyordu.

Eğitim konusunun bitiminde bu insanları uyandırmak için gerekli olan bölüme geçmişti. Bu insanların yaşama haklarının, eğitim haklarının, sağlık haklarının bir devlet tarafından karşılanması gerekliliğini savunuyordu. Şimdi o günleri düşündüğünde o insanlara bir "sürü" muamelesi yaptığının farkına yeni varıyordu. Buda onun uyanışıydı. Gönüllü olarak görev yaptığı grubun benimsediği görüşler dışında bir görüşün doğruluk payı olamayacağını savunuyordu. Aslında savundukları görüşün özüyle çelişen bir tutumdu. Bu tavır, düşüncenin özümsenmemesi ve kısırlaştırılmasıydı. İnsanın, 'değişim' bir sürekliliktir fikrini savunurken durağan olabileceğine inancı nasıl bir çıkmazdı.

Sosyalizm eşit hakları ve özgürlüğü savunan bir ideoloji iken nasıl böyle bağnaz bir şekle bürünmüştü. Farklı düşünen biriyle konuşmak anlamsızdı onun için. Kendi görüşleri dışındakileri aşağılayarak kendi görüşünü yüceltme ve buna sosyalist etiketini vurma. Üzerlerine kuzu postları geçirmiş bir sürü kurt farklı isimler adı altında hep konuştu, hep tartıştı hatta çatıştı o yıllarda.

Ümraniye de bir mahalle kurmaya karar vermişlerdi. Bu araziler devlete aitti ve devlet onlar için bir otorite olamazdı. Buraya yerleşmeye çalışan insanlar, bu parsellerden pay almanın mücadelesini veriyordu. İçlerinde gerçekte sığınacak bir eve ihtiyacı olanlar vardı. Ama birçoğu da bu arazileri çevirerek ileride kendilerine getirim sağlamaya çalışan arazi simsarları idi. Burada çevirdiği her araziye anlaşmalı kişileri getiriyor ve onların isimlerini kullanarak kendilerine gelecek hazırlıyorlardı. Şimdi bu bölgede etkili olan güç sol kesimdi onları dinliyor onlar için alkış tutuyorlardı.

Çıkmazlarından biriside bu devlet kavramı değil miydi? Devleti yücelterek, tüm vatandaşlarına eşit eğitim, sağlık, sosyal güvenlik sağlamakla yükümlü olmalı derken, onun yasalarını çiğneyerek arazileri gasp etmek nasıl bir çelişkiydi.

İktidar ve güç kimin eline geçerse otomatik olarak onları alkışlayacak bir kalabalıktı Ümraniyeliler. Burada yaşayanlar için yapılan analizlere uygun bir kesim yoktu. Aslında belli ideolojilerin tanımladığı bir kitle var olarak görülüyordu böyle bir kitle ile ilgili olarak ta çözümlemeler yapılmaktaydı. Bir ütopya olan bu insan figürü ile ilgili planlar yapılmakta idi. İnsan kutsanmış ve yüceltilmişti. Doğasına uymayan ideallerle yüceltilip gelecek kurma çabasındaydılar. Konuşma yapan beyaz gömlekli kızda buna gerçekten inanıyordu. Kendisi için doğru olan her olasılığın diğer insanlar içinde geçerli olacağına inanmıştı. Aslında biraz da fazlaca toydu. Yaşamı ekonomik ve duygusal çalkantılar olmadan geçtiği için belki de, çocukluktan dini bir eğitim aldığından. Ya da köy kökenli bir ailenin ve orta Anadolu insanının bazı saf duygularını taşıdığından olabilirdi bu toyluğu. Aslında 18 yaşın verdiği saflık ve temizliği simgeliyordu. Aynı zamanda coşkuyu, tecrübesizliği ve gözü karalığı.

Daha sonraki yıllarda toplum dışında bir kimlik taşıdığının farkına varacaktı. Aslında insan denilen canlı diğer canlılar gibi bir canlıydı. Bazı davranışları ise diğer canlılar arasında var olamayacak kadar ilkel ve dürtüseldi. Hatta vahşetin farklı bir boyutu olarak düşünülebilir. Kadınlara inanarak anlattığı ideleri anladıklarını düşünüyordu.

Kadınlara önce insan olduklarını ve insan olarak yaşama, düşünme, çalışma v.b. hakları olduğunu öyle ateşli anlatıyordu ki! Konuya kendini kaptırmış durmadan konuşuyordu. Ön sıralardan bir kadın, " iyi ama kardeş kocamız olmadan biz insan sayılmayız ki" diye ona itiraz etti. "Sen doğduğunda insansın bunun kocanla ne ilgisi olabilir ki!" dedi. Beyaz gömlekli. Kadın anlıyormuş gibi yaptı. Başını salladı. İçten içe kendini haklı çıkaracak düşüncelerine sığındı. Aman bu okumuş kadınlarda da hep aynı sözler. Ben kocam olmadan neyim ki? Hiçbir şey. Bunlar böyle konuşur ama evinde eminim oda kocasının sözünden çıkmıyordur. Kolay mı karşı gelsin kocasına. Hem olur mu ne demiş atalarımız cennet kocaların ayağının altında. Böyle konuşmak kolay. Hadi uygulasınlar da bir görelim. Bunlara inanıp gidip kocamla kavgamı edeceğim sonra beni kim kurtarır. Konuşulanlarla yaşanılanlar hep farklı olmaya başladı bu şehir de. Evet, o benim kocam her şeyime karışır ister sever ister döver desem başlarlar şimdi konuşmaya sonra ne olacak. Boş ver herkes gibi kafanı salla gitsin. Burada gecekondumuzu yapmamıza yarım etsinler de.

Bu kadın gibi düşünen kadın sayısı oldukça fazlaydı. Hep kocalarının ısrarı ile bu toplantılara katılıyorlar ve elde edecekleri gecekondu hatırına onları dinliyorlardı. Şehirde onların hayatına karışan sadece kocalarıydı. Ya köyde kalsalar ne olacaktı sanki. Kayınvalide, kayınpeder, görümce, kayın hepsi ona karışacak ve ondan hizmet bekleyecekti. Şu kız konuşmasını bitirse de bir an önce gitsem evime burada boşuna zaman kaybediyorum diye düşünenlerin sayısı da çoğunluktaydı.

Kadın ve insan olma konusundan sonra özgürlük konusuna, oradan da ekonomik özgürlüklere getirdi konuşmasını. Kadınlar sıkılmışlardı. Kıpırdanmalar başladı. Çocukların okuldan geleceği bahanesi ile yavaş yavaş topluluk dağıldı. Beyaz gömlekli kadın daha anlatacak çok şeyim vardı, diyerek hayıflandı. Kendini bu kadınları eğitecek, onların ufkunu açacak bir yere yerleştirmişti. Bu düşünce onu manevi olarak tatmin ediyordu. Bu gecekondu kadınlarını bilinçsiz olarak görüyordu. Aslında o kadınları bilinçaltında aşağı görüyor ve bunu karşıdaki topluluğa hissettiriyordu. Üniversitede öğrendiği bilgiler sayesinde tüm problemleri ve sorunları çözeceğine inanıyordu. Bu düşünce tarzıyla insanlara yaklaşım da öngörülü tavrı ile insanların ona mesafeli davranmalarına neden oluyordu. Onların tecrübelerinin onun kuramsal bilgilerini de içine alan bir genişlikte olduğunu. İnsan olarak yaşamlarında beyaz gömlekli kadından daha başarılı olduklarını kavrayamıyordu. Yaşamı kitap sayfaları arasına sıkışan bir sığlıkta görmesi ve bunun farkına varmaması ise onun çıkmazıydı. İnsanlarda (canlılarda) öncelikle bir ihtiyaç ortaya çıkmalı daha sonra bu ihtiyacı karşılamak için istek oluşmalı daha sonra eğitim verilmeli. Böyle tepeden inme sizin bunlara ihtiyacınız var ya da gelecekte olacak bunun için sizleri bilgilendiriyoruz.

Sen ya da sizler kimsiniz ki? Ben neye ihtiyaç duyacağımı sizlerden mi? Öğreneceğim. Demedi kadınlar. Sadece dinlediler. Bu da onların yıllarca genlerine işlenmiş olan konuşanı dinle şifresi olmalıydı. Altı yüzyıllık bir hükümdarlık sonucunda kulların öğrendiği yasa. Sizler insanların hayatlarına girip ihtiyaçlarını onlara rağmen belirleyeceksiniz ve bu doğrultuda eğitim vereceksiniz.

Genç kadın ümitsizce dağılan kadınlara baktı.

-Anlayamıyorum neden insanlar eğitimden kaçıyor. Onlar için "değerli" zamanımı ben kullanmak istiyorum onlar bunu bir külfet olarak algılıyor. Arkadaşlar bir yerlerde bir şeyler yerine oturmuyor. Bir yanlışlık ya da eksiklik var. Ben gözlerinde heyecan görmüyorum bu insanların. Bakın beni çabuk vazgeçen bir küçük burjuva olarak değerlendirmeyin. Toy ve tecrübesiz olabilirim ama bu insanlardan olumlu bir yansıma alamıyorum. Yaptıklarımızda bir eksiklik var bunu görmenizi istiyorum.

Grubun başkanı gözlerini kısarak ve ciddi bir yüz ifadesi ile başını salladı.
-Bak; "genç arkadaşım", (bu hitap şekliyle kadını toy gördüğü hissini ses tonuyla vurguladı ve devam etti.) Bu yöntemler daha başka birimlerde ve ülkelerde denenmiştir. Sen birkaç günlük eğitim sonucunda bu eğitimler hakkında böyle bir sonuca varmakta acele ediyorsun. Eleştirini aceleci ve sert buluyorum.

Genç kadın,
-Bir dakika ben her zaman yaptığım eylemlerle ilgili eleştiri ve özeleştiri yapmakla sorumlu olduğumu düşünüyorum. Eğer yöntemleri ve ideolojilerimizi eleştirmezsek nasıl doğruyu buluruz. Zamanla bizler yozlaşmaz mıyız? Düşüncelerimiz yozlaşmaz mı?" dedi.
-Bak genç arkadaşım her gelen her konuyu eleştirirse bir adım bile yol alamayız. Sen verilen görevleri yerine getir. Gerisini bu eğitimleri hazırlayan arkadaşlar düşünsün. Her konuda herkes düşüncesini söylesin ya da yazılı olarak bildirin üst komitede tartışılıp karara bağlanır.

Konuşmak için oturduğu yerde hareket etti omuzlarını dikleştirdi. Derin bir nefes aldı. -Konuşmak istiyorum arkadaşım. Eğer benim düşüncemde oluşan sorular Cevaplanmazsa ben konuşmalarımı inanarak yapamam. Buda verimli olmaz. Ben açık ve net yanıt bekliyorum sizlerden. Beni bu konuda aydınlatır mısınız lütfen.

- Bak arkadaşım sana yanıt verilecek. Bu konuyu gereksiz uzatma.

Tekrar ağzının içinde bir şeyler söylemek istedi. Sonra vazgeçti.

Birkaç gün sonra kendisiyle konuşmaya gruptan bir arkadaş geldi. Genç kadının ideolojiyle ilgili sorgulama yapmaya kalkması eleştirildi ve bu konuda özeleştiri yapmasının gerekliliği vurgulandı. Tüm heyecanını ve arzusunu yitirdiğini hissetti o an. Grup disiplini ona göre değildi. İnanmadığı konularda düşüncesini söyleyemeyecekse burada işi neydi. O özgürce düşünmek ve düşüncelerini paylaşmak istiyordu. Onun düşüncelerine grup tarafından ket vurulmaktaydı. Ümraniye de halk onlardan öğüt istemiyordu. Onlar sadece ekonomik olarak destek istiyorlar ve bu desteğe karşılık bir bedelde ödemek istemiyorlardı.

Bin dokuz yüz yetmiş sekizli yıllarda İstanbul da insan ilişkileri bu ve benzer gelgitlerle devam etmekteydi. Kendilerini aydın diye bir sınıfa koyan beyaz gömlekliler askeri darbeden sonra yargılanırken ya da asılmaya giderken darağacına onları destekleyen bir Ümraniyeli bulamadılar. Oturup yıllar sonra halkla ilgili sentezlerinde; "güven telkin etmeyen bir kalabalık" boşunaymış onlar için yaptıklarımız hayıflanmalarıyla ideolojilerinden vazgeçtiler. Bu düşünce onların yanılsamasıydı. Oysa halkla ilgili sentezlerde gerçekleri değil olmasını arzu ettiklerini var saymaları onları bu yanılsamaya götürmüştü.

Beyaz bir gömlek giymek ve beyaz güvercinlere tutunmak. Fazlaca simgeseldi. Simgelerdeki kadar beyaz olmuyordu oysa gerçekler. Beyaz farklı tonlardaydı her zaman ve kirlenmeye açıktı. Böyle bir sosyo-ekonomik ortamda elbette ki beyazda kirlenececek di.

Bazıları ise halkı acımasızca eleştirdiler. Halkla ilgili sentezlerinde gerçekçi olmadıklarını ve öncelikle kendi tutumlarını eleştirmeleri gerekiyordu aslında. Beyaz gömlekli kadın bağlı olduğu gruptan koptu. Düşüncelerine inancını kaybetmedi ama bunun şu anda gerçekleşmesi zor bir ütopya olduğu hissine kapıldı.

Köyünde bedelini ödemeden hiç bir şey elde edemeyen bu insanlar burada susarak ekonomik çıkar elde etmeyi öğrendiler. Kısa süreli bedelsiz görülen bu edinim yıllar sonra kişiliklerinde oluşacak erozyonlara neden olacaktı. Tüm şehre yayılan bir tehlike olarak kendini gösterecekti. O zamanlar beyaz gömlekli ve arkadaşlarının desteklediği; insanlar için yapılanlar onlara kısa süreli bir refah sağlamıştı ama geleceklerini gasp etmişti. Bunu fark edenleri grupla uyum göstermedikleri için dışlayarak ya da susturarak yozlaşmayı başlatmış olmanın suçlusu oldular. Onlarda bunun bedelini yargılanırken ya da asılırken destek görmeyerek ödediler.

Huri Bekaroğlu


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


7,757,757,757,757,757,757,757,75
4 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Gökçe Uyumaz


ÖYLECE GEL

emeksiz aşklarda yokum ben artık. geleceksen, yüreğinle gel aşka. arkana bir daha bakmadan. ağızdan, tek söylenişte çıkacak tek kelime gibi gel. gelirsen, seni var oluşumun mutluluğuyla karşılarım. iliklerine kadar hissedersin bu yaşayacağımız gizi içinde. . şölen alanına döner buluşmamız. eteklerim rüzgarında savrulur. sıcak bir rüyadan tatlı bir tebessümle uyanırsın yüreğimde. avuçlarımla sana kana kana cennetin soğuk, berrak sularını içiririm. türkü sesleri duyulur ardından. anadolu' nun bir yanından, diğer yanına kadar yankılanır sesimiz. bana kırılmışlığınla gel. kırılan yanlarını, kırılıp ta kalbimde sivri uçlar bırakan yanlarını törpüleyelim.. düşlerimizi sabah ayazlarına beraber bırakalım. zamanda bakışlarımız ve anılarımız kalsın. ardımızda soluklarımız kalsın. bir nefes gibi sıcak ve çabuk gel bana. doğrularınla yanlışlarımızı kapatalım. tüm yarımlarımızı tamamlayalım. bir sahilde uyanalım. meltem esintisiyle, güllerin kokusu gelsin uzaktan. güllere koşalım hiç durmadan. maviliklerde beraber ağlayalım. hıçkıra hıçkıra. bana yalansız dolansız yalın gel. kaderinle gel. kaderinde ne varsa onu yaşayalım. tedariksiz ulu orta. korkmadan yüreğini aç bana. birbirimize yüreklerimizden huzur, sevgi ikram edelim. gözlerimiz bir an bile ayrılmasın gözlerimizden. zaman dursun ve biz sonsuza denk öyle kalalım. başka olsun bizim aşkımız. karşılıksız çıkarsız. herkes olduğu gibi olabileceği kadar kabul etsin birbirini. bir gün sevdamız için ellerimizi açalım. dua edelim. tüm maviler, tüm yarınlar , tüm yağmurlar bizimle olsun. ben, seninle, sen benimle ol diye. böyle gel bana üstündekiyle. öylece. cebinde kelimelerin, gözlerinde kederin. içinde yarım kalmışlıklarınla. seni ben bir sabah meltemde ellerimde papatyalarla karşılarım.

Gökçe Uyumaz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


8,338,338,338,338,338,338,338,33
3 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : İbrahim Uçtumoğlu


Çiğ Taneleri

Ellerini yüzüne kapadı. Parkın gözlerden uzak bir köşesindeki bankta öne doğru eğilmiş başı ellerinin arasında düşünüyordu. Genç akasayanın dalları üzerinden uzanıyor hafif esintiyle beraber tatlı tatlı ritm tutuyordu… Gülümsedi yapraklarıyla selam verdi ama karşılık bulamadı.

Sahi nerede hata yapmıştı?

"Başından beri biliyordum zaten" dedi. Yine de alıkoyamamıştı kendini… "Belki de mahkumum, kaybetmeye mahkum…"

Acısı üzüntü vermiyordu ona, hüzünlüydü… "Hüzün ve üzüntü, birbirinden ne kadar farklı şeyler" Dudakları alaycı gülümseyişle büküldü. Başını kaldırdı. Dalından kopan bir yaprak süzüldü gözlerinin önünden, yavaşça alçaldı, tam yere düşecekken hafif bir esintiyle yalancı bir yükselişe geçti, biraz daha yalpaladı, ısrarla havada kalmaya uğraştı… Bir an sanki olduğu yerde asılı kaldı, sonra aniden düşüşe geçti, sertçe vurdu kendini parkın taş kaplı yoluna. Bir müddet bekledi, yerde sürüklendi, sanki bir şey arıyor gibiydi. Bekliyordu… "Hadi es rüzgar. Geri dön…" ama rüzgar esmedi, sadece okşamakla yetindi sararmış yaprağı, son bir kez dokundu, uzaklaştı…

Gökyüzü kapalıydı, ikindi vakti sanki herzamankinden daha karanlıktı, boğucu… Gözleri buğulandı, gökten daha bulutlu. Yağmur çiselemeye başladı, bir damla düştü yanağına engin mavi kubbeden, bir damla da öbür yanağına süzüldü, tuzlu…

"Oyun bitmeliydi…" Adam geriye yaslandı, bankın tahta sırtlığı kederle gıcırdadı. Çocuk sesleri geliyordu az ileride oynayan. Adam bakışlarını onlara çevirdi gayri ihtiyari ama gözbebeklerinde sonsuzluk okunuyordu, onlar dışa değil içe bakıyorlardı, olaylara değil hatıralara, artık silik ve sararmış anılara…

Beraber yürüdüklerini sanıyordu, oysa biri yürüken öbürü sadece takip ediyordu; aynı yöne gittiklerini sanıyordu oysa yollar bir süreliğine kesişmişti sadece. İstasyona varıp da karşısında gitmeye hazır lokotomitifi görünce yüreğini alışılmaz korkular kaplamıştı ilk kez. "Biliyordum" dedi "Biliyordum nereye gittiğini" Ama anlamak istememişti, hayal dünyasından sıyrılamamıştı bir türlü. Bir vagonun önünde duraksadılar. Beriki derin bir iç çekti "ya da sadece öyle gelmişti" Yine de bir süre kıpırdamadılar, "Söylemeliydim, söyleyeceklerim vardı" Ürkek bakışlarla -eve dönerken yolunu kaybetmiş bir çocuğununki gibi- diğerine bakmış, zihinde kelimeleri sıraya koymaya çabalamıştı, ama bir türlü oturmuyordu yapbozun parçaları, değiştiriyor, deniyor, tekrar deniyordu "Aslında kelimelerde sorun yoktu, sadece cesaret edememiştim, lokomotif daha güzel bir istasyona gidiyordu, asla göremeyeceğim…"

Bakıyor, sadece bakıyordu. Ağzını açtı ama sözler –eğer gerçekten söyledi ise de- sessizliğin koyu katmanlarında yitip gitti, yüklü duygular havada dağıldı, aniden söndürülen mumdan yükselen dumanlar misali. Diğeri hiç kıpırdamamıştı, varlığını bile sezmemişti belki de… En sonunda kelimeler ağzından döküldü, buna kendi de şaşırdı 'İyi yolculuklar'

"Hep farkındaydım. O an toparlamaya uğraştığım sözcükleri her seferinde tekrar dağıtan da buydu zaten. 'Hoşçakal' hep hazırdı, en başından beri benimle beraberdi ve özgür kalacağı anı bekliyordu, iyi bir yolculuk dileğine gizlenerek kaçacağı anı…"

Beriki kaşlarını kaldırdı, elini gözlerine siper ederek gideceği yöne baktı, o zaman yüzündeki ifadeyi farketmişti ama yetmiyordu anlamak için. "Sanırım, sanırım umut vardı, belki de bu yüzden…" Sonra arkasına, geldiğini yöne dönmüştü, gözler ne söylemişti? Yüz ne söylemişti? Geçmişe bakan bakışlarda ne vardı? Asla görmemişti, görmesine imkan yoktu. Sırtı dönüktü… Kompartmana ilerledi, vagonun kapısını açtı, içeri girdi… Lokomotif tiz bir ıslık çaldı, demir raylarda ilerlemeye başladı, uzaklara, ufkun gerisine gitmek için.

Yakasını kaldırmıştı, boynunu içine çekmişti. Ellerini cebine koydu, omuzlarını kaldırdı. Pencerelere göz gezdirdi, dudağını ısırdı, başını yana çevirdi, gerisin gerisi adımlarını sürükledi… Tren yanından yavaşça geçiyordu, o da aksi istikamette yavaşça yürüyordu. Son vagon da süzüldü yanından, adımlarını sıklaştırdı, teneke bir kutu denk geldi ayağına, umursamaz bir tekmeyle savurdu raylara, üzerinde çiğ damlası olan bir gül düşürmüştü çiçekçi kız, üzerinden geçti, ayaklarının altında ezildi, kırıldı.

Keskin bir çatırtıyla geçmişinden sıyrıldı, sararmış yaprağın üzerine basmışlardı, parçalanmıştı, ufalanmış… "…hiç olmazsa ölürken sırtımızı sana verelim."

Belli belirsiz bir siluet farketti boşluğa odaklı gözlerinin önünde, yüzü dalgalandı, derinlerde kapılar kapandı, eski görünüşlerine kavuştular yeniden, dışarıdan bakınca canlı, içeriden bakınca yorgun. Küçük bir el uzanıyordu önünde, bir gül tutuyordu, adam elin sahibine baktı, masum bir çocuk yüzü ona gülümsüyordu, adam çiçeği aldı nazikçe, üzerinde çiğ taneleri vardı..

"El sallamalıydım…"

İbrahim Uçtumoğlu


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  ZİLLER ÇALACAK!...

Eğitim hayatın olmazsa olmazlarından birisidir. İnsanları birbirinden ayıran ve onlara özellik kazandıran şüphesiz ki aldıkları eğitimdir. Eğitimli insan her zaman itibar görür, görmeye de layıktır. Kız olsun, erkek olsun toplumda itibar görmek isteyen herkes, iyi bir eğitim almak mecburiyetindedir. Aksi halde kişiler sıradanlıktan kurtulamazlar.

Hayatımızda en çok konuşulan konu eğitimdir. Evlerde, işyerlerinde ve dost meclislerinde eğitim hayatını masaya yatırırız hep... Çocuklarımızın eğitiminde karşılaşılan problemleri konuşuruz. Bu konu her zaman zihnimizi meşgul eder. Çünkü insanların hayatında en önemli şey çocuklarıdır. Onlara daha iyi bir gelecek hazırlamak için çırpınıp dururuz. Onun içindir ki eğitim gündemimizin birinci maddesi olmaya devam etmektedir.

Mademki eğitim, hayatımızın her anını kapsıyor, her fırsatta bu konuda konuşup tartışıyoruz, peki neden eğitimin önündeki engelleri ve problemleri kaldıramıyoruz? Bu sorunun cevabını vermek ve gereğini yerine getirmek boynumuzun borcudur. Zira yepyeni bir yüzyıla, yepyeni bir binyıla girdik. Bu tarihi dönemeç eğitimle taçlanacaktır. Fakat eğitimle kastettiğimiz, sırf okuryazarlık değildir. Okuryazar olmak asla yeterli değildir. Onun içindir ki beş yıllık zorunlu eğitim, sekiz yıla çıkartılmıştır. Liseler dört yıl olarak yeniden yapılandırılmıştır. Gelecek yıllarda 12 yıl zorunlu eğitim gündeme gelecektir. Çünkü çağdaş dünyayla yarışabilmek için buna mecburuz. Fakat eğitimi sene sayısıyla değerlendiremeyiz. O yılların içinin hakkıyla ve layıkıyla doldurulması gerekir.

Sekiz yıllık zorunlu eğitime geçilmesi Türkiye için bir devrimdir. Fakat ülke olarak buna hazır değildik. Çok büyük sıkıntılar yaşandı bu süreçte.. Derslik, araç gereç ve öğretmen eksiklikleri büyük boyutlara ulaştı. Fakat 'Eğitime Yüzde Yüz Destek' projesiyle eğitime harcanan paraların vergiden düşürüleceğine dair kanun çıkarılarak eğitim yatırımları teşvik edildi. Hayırsever işadamları bu kampanya çerçevesinde bugüne kadar görülmemiş bir miktarda okul ve derslik yaptırdı. Sorunlar bir hayli azaldı. Lakin bu demek değildir ki yeni öğretim yılına sorunsuz başlıyoruz. 15 milyonluk bir öğrenci kitlesinin olduğu bir ülkede eğitim sorunlarının olmasından daha doğal ne olabilir ki!...Mühim olan meseleleri iyi niyetle ve gayretle asgari zamanda çözüme kavuşturmaktır.

Eylülle birlikte çiçekler solarken, yapraklar dökülürken, okullarımızda güller açılmaya başladı. Yok olan tabiat güzellikleri yerini çocuklarımızın şirin gülücüklerine bıraktı. Sabahın erken saatlerinde evlerimizde bir canlılık ve dinamizm yaşanacak artık… Sınıflar güllerle donanacak… Okul bahçelerinden tatlı ve şirin sesler dağılacak şehrin muhtelif noktalarına… Cadde ve sokaklar cıvıl cıvıl formalarla renklenecek ve şen kahkahalarla şenlenecek. En önemlisi de ziller çalacak okul koridorlarımızda… Kulaklarımızın pası silinecek. Zili duyanlar, sınıfının yolunu tutacak büyük bir arzuyla ve neşeyle… Merhum Şair Zeki Ömer Defne emekli bir öğretmenle, dünyadan göçen bir öğretmenin hissiyatını 'Ziller Çalacak' adlı şiirinde ne kadar da duygulu bir biçimde dile getirmiştir:

"Zil çalacak... Sizler derslere gireceksiniz bir bir
Zil çalacak, ziller çalacak benim için,
Duyacağım evlerden, kırlardan, denizlerden;
Ta içimden birisi gidecek uça ese...
Ama ben, ben artık gidemeyeceğim.

Zil çalacak... Siz geminize, treninize gireceksiniz bir bir
Zil çalacak, ziller çalacak benim için,
Duyacağım iskelelerden, istasyonlardan bütün;
Ta içimden birisi koşacak ardınızdan....
Ama ben, ben artık gelemeyeceğim.

Sonra bir gün bir zil çalacak yine
Hiç kimseler kimsecikler duymayacak,
Ne sınıflar, ne iskeleler, ne istasyonlar, ne siz...
Ta içimden birisi kalacak oralarda
Ben gideceğim."

Yeni öğretim yılıyla birlikte bazı çocuklar okulla ilk kez tanışacak. Bu yıl MEB yeni okula başlayacak öğrencileri bir hafta evvel okula çağırdı. Bu bir haftalık zaman uyum süreci olarak değerlendirildi. Fakat amacına ulaştığını sanmıyorum. Çünkü bir kısım okullarda yeni atanan öğretmenler henüz göreve başlamamıştı. Çocuklar boşuna okula gelip gitti. Fakat hedeflenen gaye tam anlamıyla gerçekleşmese de yine de çocuklar okullarını görüp tanıdı.

Yeni öğretim yılıyla birlikte herkes bir sınıf üste çıkarak eğitim öğretimlerine devam edecek. Bazıları okullu, bazıları liseli, bazıları da üniversiteli olacak. Yepyeni heyecanlara yelken açacağız bu değişimlerle beraber… Anneler ve babalar da en az çocukları kadar heyecan içerisinde yaşananları takip edecekler. Bütün zorluklara ve imkânsızlıklara rağmen her şeyin güzel olacağına 2006-2007 öğretim yılının hayırlı ve verimli geçeceğine gönülden inanıyoruz. Bu öğretim yılının öğrencilerimize, öğretmenlerimize, yöneticilerimize ve velilerimize hayırlı olmasını diliyorum. Vira bismillah!...

M.Nihat Malkoç
mnihatmalkoc@gmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


9,009,009,009,009,009,009,009,009,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Leyla Ayyıldız

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 7.053 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


Davacıyım Onuru Haczeden Onurlu Aşklar Adına

Zaman,
ihanete devam ediyor
yorgun düşen hayatlarda.
Kursağı engin
zimmete geçmiş onurlarda,
kaç yürek,kaç sevda kaldı
beyzanın çocukluğunda.

Şehvetli ellerin siyah tenlere
devriyesinde
soluksuz mu kalacak bedenim?
Kurusa da imgelerden
dizelerim,
baş kaldırıyor maskeler diyarında
senle dolu yüreğim.
Arsız tümcelerin oynaşmalarına
futursuzca baş kaldırıyor,
perdesini sele vermiş
gözlerim.

Naftalin kokulu umutlar
sarıldı
küflü anılara,
sana doğru geliyor
puslu bulutlar arasında
haykırdığım dualarımla.
Pak ruhumu,
infazı yargısız
tutuklu yüreklerin
sevdalarından
kurtar.

Tezgahlarda satışa çıkmışken
suretli aşklar,
temize çekilmeyi bekliyorken
tozlu arşivlerde
anılar,
Ne şarkılar yetiyor
gayesini anlatmaya
ne de
mısralar,
kıfayetsiz kalır
satırlar.
Tek tercümedir
yürekten akan
dualar.

Nur akıyor rahmetinden
Ay kokuyor gece
yıldızları ser
didarıma,
Ser
savurayım
şeref ve onurdan habersiz
insanların
ecdadına,
Davacıyım,
onuru haczeden
onurlu aşklar
adına....

Özlem Gökdem
Beyza: (Farsça) Günahsız,kirsiz
Didar: (Farsça) Yüz

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Karizmatik Kaptan

Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan


Boo diye bir web dergi var http://www.boodergi.com/ Daha doğrusu varmış ama benim yeni haberim oldu. Hazırlayan arkadaşlara çok teşekkürler. Tam kıvamında bir dergi olmuş, (ne demekse?), yani ben çok beğendim demek istiyorum ve diyorum: "çok beğendim". Hele derginin sunulduğu web sayfasının dizaynı da hiç fena değil hani, görülmeye değer bence...

11 Eylül sabahı Pentagon'a bir Boing 757'nin çarptığını ve ciddi hasarlar meydana geldiğini duyduk ve hatta basından takip ettik. Bunun aslında bir düzmece olduğu hakkındaki bilgiyi de sayın Mehmet Polat'ın "11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ" yazı dizisinden takip ettik. Bir kaynakta benden http://freehost16.websamba.com/pentagonym/pentagon.htm kısayolundaki filmi başından sonuna kadar takip ederseniz, ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. O kadar açık ve net kanıtlar sunulmuş ki, sonuna kadar hiç ara vermeden seyredeceksiniz.

E-card olarak da gönderebileceğiniz küçük ve şirin bir mini golf oyunu http://www.purple-twinkie.com/games/xmasminiput.asp ben üç tur oynadım ama hala kimseye göndermedim.

Kafanızda küçük bir senaryo oluşturup, daha sonrada film haline getirmeyi planlayanlardansanız, işte size yarı amatör bir proje. http://myfunmovies.com/ web sayfasına giriyorsunuz ve sırasıyla: öncelikle kendinize filmin çekileceği ortamı ve hava durumunu belirliyorsunuz. Tabiki sırada oyuncular var. Onları da belirledikten sonra senaryonun temel çalışmaları başlıyor. Bu kişiler belirlenen mekana nasıl gelip oradan nasıl ayrılıyorlar. Aynı zamanda neler konuştuklarını da konuşma balonlarına ekliyorsunuz. Olmazsa olmazımız ise ortam müziği. Bunu da belirlediyseniz son olarak giriş animasyonunu; yani intro kısmını hazırlıyorsunuz. Bunca zahmetten sonra oturup keyifle sanat eserinizi seyrediyorsunuz. Eeee bunu başkalarına seyrettirmek mümkün mü diyenlere cevabım tabiki evet olacak. İyi eğlenceler.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20060918.asp
ISSN: 1303-8923
18 Eylül 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com