Ekonomik Ticaret



Yazılan,  Okunan,  Kopyalanan,  İletilen,  Saklanılan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete Yıl: 5 Sayı: 1.062

Sisteme gir!

Merhaba Sevgili KM dostu, hoşgeldiniz!

 2 Ekim 2006 - Fincanın İçindekiler


 


 Editör'den : Büstü dikilesice Hasan Dyck!

İyi haftalar,

Malumunuz Meclisimiz yeni yasama dönemine girdi. Bu vesile ile Cumhurbaşkanımız mutad konuşmasını yaptı. Ne yazık ki Tayyip Bey bu konuşmayı canlı dinleyemedi. Zira o sıralar muhtemelen onuruna verilen iftar yemeğinde Dustin Hoffman ile ayran tokuşturuyordu. Vallahi gazetenin yalancısıyım, bir gece önce Ahmet Ertegün'ün iftar yemeğinde Robert De Niro da varmış. Hey büyük Allahım sen nelere kadirsin. Nereden nereye? Beş yıl önce biri kalkıp böyle bir şaka yapsaydı, "Dalga mı geçiyorsun kardeşim, al ananı da git." derdi eminim. Ama işte şans insanın yüzüne bir kere gülmeye görsün. Yalan yok, vallahi de kıskanıyorum billahi de kıskanıyorum.

ABD yolunda gazetecilerle yaptığı samimi sohbet gazetelerin manşetinde doğal olarak. Öyle ya, memlekette hatırı sayılır tüm büyük adamlar bir irtica tehdidinden bahsederken, bu tehdidi en iyi bilmesi gereken kişiye de sorulması gereken sorular oluyor. Genelkurmay Başkanı ile irtica konusunda konuştunuz mu diye soruyorlar. "Doğrusu irtica konusu gündemimize girmedi." diyor ve ekliyor "Türkiye’de siyasi ve ekonomik gerilime neden olabilecek söylemlerden kaçınılması gerekiyor." Büyükanıt’a bunu söylediniz mi? diyorlar, "Kendisine bunları söyledim. Bu tip, gerginliğe yol açacak söylemler ekonomideki hassas dengeleri, piyasaları etkiler. Batarsa batsın, ben söyleyeceğimi söylerim demekle olmaz." dedim diyor. Büyükanıt’ın yaklaşımı nasıl oldu? diye soruyorlar, "Olumlu yani, bu konularda Yaşar Paşa... Baştan beri hassasiyeti var... " diye cevap veriyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Hani konuşmamıştınız. Doğru mu diyor zaten bugün Büyükanıt Paşa'yı dinleyince anlayacağız. hadi diyelim doğru, bu nasıl iştir saygıdeğer başbakanım? Ülkenin gündemini işgal eden en önemli konuyu es geçip de ne konuşulur Paşa'yla? Uzatmayalım nasılsa yakında kokusu çıkar.

Ramazan münasebetiyle, haklı olarak, televizyonlarımızda din ve ahlak programları arttı. Aralarında çok doyurucu olanları da var. Ancak geçen gün haberlerde, saat tuttum, tam 14 dakika boyunca Alman hokkabaz şeyhinden söz edilince nevrim döndü. Kırkından sonra hidayete eren bir Alman çellocu şeyh olmuş etrafına da 5000 tane mürid toplamış. Bu haber allandıra pullandıra, ilahi bir dönüşümmüş gibi tam 14 dakika ekranlarda durunca Hasan Dyck denen şeyhin büstünü o kanalın ana giriş kapsına dikesim geldi. Girip çıkarken selama dursunlar diye herhalde, ne bileyim. Hepinize güzel bir çalışma haftası diliyorum, hoşçakalın.

Bir sonraki sayıda buluşuncaya kadar bulunduğunuz yerden bir adım öne çıkın. Sevgiyle...

Cem Özbatur





Yukarı

 

 Kahveci : Aybars Erdemli


Yıllar

Beklemek, neyi niçin beklediğini düşünmeden, umursamadan nelere şahit olacağını. İnsan özlermiş bazen, evet istermiş gerçekten yanında en olmasını istemediklerini bile. İnsan medet umarmış ufak bir kuştan, simitçiden bazen bir ağaçtan. İnan yaşamak gerekiyor diyenleri anlarsın. Bazen için ezilir, korkarsın sebepli sebepsiz, tanımadığın bir duygudur yadırgarsın önce, sonra doğal gelmeye başlar bir anda. İşte o zaman! Ah o zaman varya anlarsın her şeyin sonuna geldiğini ya da zaten hiçbir şeye başlamadığını.

Söyleyemezsin derdini, ahını hicranını saklar gizli tutarsın şarkılarda meze yaparsın soğuk bir duble rakıyla dost sohbetlerinde. O an ne gölgesinde mevsimler, ne gecenin matemi, ne yıldızlı semalardaki haşmet avutabilir seni. Sadece kadehimde zehir olsa dersin. Belki bütün meyhanelerini dolaşırsın İstanbul'un, ama şimdi uzaklardasın dersin, unuttun beni zalim dersin, kalbin Ege'de kalır, İstanbul İstanbul olalı da görmemiştir böyle bir yürek ve sen sadece körfezdeki dalgın suya bakarak kimseye etmezsin şikayet.

Belki kaç yıl geçti aradan dersin, bir garip yolcuyum dersin, yürüyorum gündüz gece dersin ama görmezsin artık ömrünün asude geçen yıllarını, görmezden gelirsin. O zaman sazlar çalınsın istemezsin Çamlıca'nın bahçelerinde, sadece nasıl habersiz geçtiğine yanarsın o güzelim yıllarının.

Gülünce gözlerinin içi gülmez, neden saçların beyazlamış arkadaş diyecek biri de yoktur yanında o an, yani kimse bilmez aslında kalbinde gizli bir sevgili aramadığını da. Sadece içinin ezildiğini hissedersin, hem de ne ezilme parça parçasındır, perişansındır o an, bir tatlı huzur almaya geldiğin yerlerde ne sazın çalınır ne de mühür gözlün vardır artık. Keskin bıçak olmuştur Gesi bağların, Sivas ellerin ve de benzemez kimse sana dediklerin.

O zaman,
Şimdi hayallerdesin diyeceksin,
Ben küskünüm feleğe
Öyle Sarhoş Olsam ki diyeceksin,
Koy Koy Koy! içki koy
Hatta Tanju baba için bir tanede fazladan koy! diyeceksin
Gücüm yetene kadar diyeceksin
Ve işte o zaman öyle bir zaman ki,
Dönülmez akşamın ufkundan meçhule kalkan bir gemi görürsün,
Anam dersin gerisi yalan dersin
Küçülürsün ardında bıraktığın yıllara inat
Kum olursun, zerre dağ kalır yanında,
Savrulup gider her yürek atışın
Gaybana gecelerde….

Aybars Erdemli


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Kahveci : Hatice Mine Bahadır


BAŞKASININ KALBİNİ TANIMAK

"Yeryüzünde kim bir başkasının - hatta kendinin kalbini tanıyabilir ki?"

Ford Madox Ford'un, "En Acıklı Öykü" adlı kitabının konusu bu sorunun etrafında dönmektedir...

Aşk, tutku, hırs, gizlilik, acımasızlık ve parçalanmışlık vardır bu hikayede...

En acıklı öykü diye başlık atılmıştır bunca güçlü kavramı bir arada barındırdığı için...

Bu kitabı okurken bu soruyla karşılaşana kadar kendi kalbimi, içinde barındırdıklarını hatta başka insanların kalbini de en az benimki kadar iyi tanıdığımı sanıyordum...

Siz hiç düşündünüz mü, kendi kalbinizi gerçekten tanıyıp bildiğinizi?

Ya da başkalarınınkini...

Ben temiz kalpliyimdir, gerçekten sevilmeye layık insanları severim, birine aşık olduktan sonra ondan başkasını görmez gözüm, kalbimin sesi her zaman doğruyu söyler derken, hiç inandınız mı tüm bu söylediklerinizin hepsinin gerçek olduğuna?

Tüm bunların gerçek olması için kalbinizi çok iyi tanıyor olmanız, onun barındırdığı ve yapabileceği her şeyi bilmeniz gerekir...

Bu başkaları içinde geçerli...

Bensiz asla yapamaz, benden başkasını sevemez, ne olursa olsun benden vazgeçemez dediğiniz insanın kalbini ne kadar tanıyorsunuz ve biliyorsunuzki onun ve kendinizin hakkında bu kadar kesin hükümler verebiliyorsunuz?

Bundan yıllar önce, çocukluk dönemimden olgunluk dönemime geçiş zamanlarımda, çılgınlar gibi sevmeye başladığım bir insan için yapmadığım fedakarlık, çekmediğim acı ve mutsuzluk kalmadı....

En sonunda hak ettiğim sevgiyi kazandım belki, platonik olarak yaşadığımı bu aşk zamanla karşılıklı bir ilişkiye dönüştü...

Onu görmediğim zamanlar yalnızdım, beni görmediği zamanlar huzursuzdu...

O kadar güveniyorduk ki birbirimize, o kadar bağlıydık ki bu sevgiye, o kadar kesin gözüyle bakıyordukki verdiğimiz sözlere, sanki geleceğimizde yaşamlarımızda birbirimizden başka hiç kimse olmayacaktı...

Öylesine hesapsız ve tarifsiz seviyordum ki, "bir daha başkasını sevemem" diye kesin hükümler veriyordum kendi kendime...
Ondan başka herkes önemsiz varlıklar olmuştu benim için, gözüm ondan başkasını görmüyordu, o da en az benim onu sevdiğim kadar seviyordu beni, çok sağlam iplerle bağlıydı bana, aşkıma...

"Ne olursa olsun, dünya dursa, kıyamet kopsa, biz birbirimizden vazgeçmeyiz" diyorduk...

Ne olursa olsun, kim ne derse desin bu kalp onun için atıyor ve bundan sonra hep onun için atacak diyordum...

Kalbimi tanıdığımı, içinde barındırdıklarını bildiğimi sanıyordum o zamanlar...

Onun için bunca sözler geçirmeye çalışıyordum kendi kendime...ve gerçekten tanıdığımı sandığım kalbime...

Onun kalbini de çok iyi tanıdığımı, hislerine sonsuza dek güvendiğimi sanıyormuşum o zamanlar...

Onun için inanmışım verdiğimiz sözlere, gelecekte hayallerimizde canlandırdığımız o sonsuz birlikteliğimize...

İnanın bana, şimdi nerede olduğunu bile bilmiyorum...

Eminim o da bilmiyordur nerede olduğumu, ne yaptığımı...

İtiraf etmek gerekirse, bu eşsiz birlikteliği, bu bitmek bilmez gibi görünen sevginin düzenini ilk bozan ben oldum...

Ondan başkasını asla sevemeyeceğine inandığım bu kalp, hiç olmadık bir anda, benim için ulaşılmaz hatta imkansız olan bir insan için çarpmaya başladı...

Her şey bir anda alt üst oldu...Kendime söz geçirebiliyordum ama kalbime asla...

Artık o vazgeçilmez dediğim sevgiyi kontrol edebiliyordum, ama kalbimin başkası için atmasına engel olamıyordum...

Karşılıksız bir aşk için yaşıyordu artık kalbim, tutku haline dönüştü bu ulaşılmazlık kalbimde...

O "vazgeçmem, onsuz yapamam" dediğim insan yıllardır tanıdığını sandığı kalbimin bu ihanetine daha fazla dayanamadı ve sessizce çıktı gitti, önce yaşamımdan, sonra artık yeri olmadığını anladığı kalbimden...

Madem benim kalbim başkaları için çarpabiliyordu, onunki de aynı şeyi yapabilirdi...

O bitmez dediğimiz sevgi bitti, o vazgeçilmez dediğim sevgili gitti...

İkimiz de sonradan anladık ki, suç bizde değilmiş, asıl suç ne zaman ne yapacağı belli olmayan bu değişken, bu hep farklı arayışlar ve eşsiz sevgiler peşinde koşan kalplerimizdeymiş...

Söylesenize, siz hiç söz geçirebiliyor musunuz her an farklı istekler içine giren, yaşamınızın onun atışına bağlı olduğu o küçücük nesneye, kalbinize?

"Benim kalbim hep seninle" dediğiniz zaman bir insanın gözünün içine bakarak, ne kadar güveniyorsunuz o tanıdığınızı sandığınız kendi kalbinize?

Ya da neye güveniyorsunuz da bir türlü söz geçiremediğiniz kalbinizin adını başkalarına sözler veriyor, vaadlerde bulunuyorsunuz?

Bir bakışa, bir rastlantıya, beklenmedik bir anda söylenen tutku dolu sözlerle daha hızlı atmaya başlamıyor mu kalbiniz?

"Asla başkasına ait olamaz, başkasını sevmez" dediğiniz o kalp ne kadar değişken istekler için, ne kadar farklı aşklar için sinyaller veriyor göğüs kafesinizin içinde, hiç düşündünüz mü?

Ya başkalarının kalpleri?

Çok iyi tanıdığınızı söylediğiniz insanların o an belkide başka arayışlara ihtiyaç duyan kalplerinin size olan bağlılığından ne kadar emin olabilirsinizki?

Bir zamanlar sizin için atan bir kalbin artık başkası için atmaya başladığını fark ettiğiniz anda kendi kalbinizin sesini dinlemekten ve bu acı gerçeği kabullenmekten başka ne gelirki elinizden?

"Yeryüzünde kim bir başkasının - hatta kendinin kalbini tanıyabilir ki?"

Ford Madox Ford, bu sorunun etrafında dönerek yazmıştır en acıklı öyküsünü...

Çünkü bir insanın kendi kalbini tanıyamadığı kadar başkalarının kalbinede bir o kadar yabancı olması ancak "en acıklı öykü" başlığıyla nitelendirilebilir...

Hikayesinin bir yerinde "Yoksa biz yalnızca anlık dürtülerimizle davranmak üzere mi yaratılmışız?" diye soruyor okuyucuya...

Evet, her insanın bir kalbi vardır, ve bu milyonlarca kalbin aradığı hep farklı şeylerdir...

Hep aynı şeyler, tek düzelik, monotonluk hem insanı sıkar, hem de kalbini...

Bu yüzden bir insanın kendini bile doğru dürüst tanıyamaması gibi kendi kalbini, hele başkalarının kalbini tanımasına imkan yoktur...

Çünkü sabit ve belirli olmayan hiçbir şey tanınamaz, öğrenilemez...

Belki de hepimiz yalnızca anlık dürtülerimizle davranmak üzere yaratılmışızdır, ama bunda ne bizim ne de başkalarının suçu var...

Kendi kalbimizden emin olamadığımız kadar, başkalarınınkinden de şüphe duymaya başladığımız anda, anlık dürtülerimizin isteklerine göre, yani kalplerimizin ihtiyaçlarına göre davranmaya mahkumuz sanırım...

Kimseye kendinizi zorla sevdiremezsiniz, kimseyi de zorla sevemezsiniz...

Kendi kalbinizi gerçekten tanımak ne kadar olanaksızsa, başkalarının kalbini tanımakta o kadar imkansızdır...

Bu durumda yapılabilecek tek şey, o değişken kalbinizin isteklerine, arayışlarını hiç tereddütsüz kabul etmek ve yaşanması gereken ne ise onu yaşamaktır...

Dedim ya, şimdi o bir zamanlar taparcasına sevdiğim sevgili şu anda nerede bilmiyorum...

İstesem öğrenirim, ama kalbim beni başka insanlara, başka dünyalara, başka rüyalara doğru sürüklüyor...

O başka insanların kalplerini tanımamın imkansız olduğunu ve onların gerçekliğinden asla emin olamayacağımı biliyorum, ama artık bu beni rahatsız etmiyor...

Bugüne kadar, bu soruyla karşılaşana kadar, hep kalbimi tanıdığımı, hislerimin ne olduğunu çok iyi bildiğimi sanırdım...

Oysa öyle yabancıymışım ki kalbime, artık bana sevgiye dair sorulan sorulara dürüstçe cevap veremiyorum, çünkü her şey değişiyor kalbimde, gün ve gün bu dünyada her şeyin değişmesi gibi...

Başkalarının kalbinden, duygularından da bir türlü emin olamadığım için, artık içimden inanmak gelmiyor bana söylenen o tatlı sözlere, o aşk yeminlerine...

Çoğu meselede kendime güvenebiliyorum, ama kalbime gelince, her şey alt üst oluyor...

An geliyor kalbimin sesini dinliyorum ve mutsuz oluyorum, an geliyor o tanıyamadığım kalbim benim en yakın dostum oluyor, ne kadar yabancı olsam da onun belirsiz isteklerine ve ihtiyaçlarına, sadece onun istediği anlık dürtülere teslim ediyorum kendimi...

Bu nasıl içinden çıkılmaz bir kaostur bilmiyorum, sanırım her şey bu sorunun cevabında gizli...

Yeryüzünde hiç kimse bir başkasının, hatta kendinin kalbini tanıyamaz...

Belki çok acıklı ve bir o kadar acımasız bir gerçektir bu, ama en azından bizlere anlık hislerimizle, kalbimizin bizi yönlendirdiği dürtülerle yaşamayı ve ne olursa olsun mutlu olmayı öğretir...

Siz hiç düşündünüz mü, kendi kalbinizi gerçekten tanıyıp bildiğinizi?

Ya da başkalarınınkini...
Ben temiz kalpliyimdir, gerçekten sevilmeye layık insanları severim, birine aşık olduktan sonra ondan başkasını görmez gözüm, kalbimin sesi her zaman doğruyu söyler derken, hiç düşündünüz mü tüm bu söylediklerinizin hepsinin gerçek olduğuna?

Tüm bunların gerçek olması için kalbinizi çok iyi tanıyor olmanız, onun barındırdığı ve yapabileceği her şeyi bilmeniz gerekir...

Bu başkaları içinde geçerli...

Bensiz asla yapamaz, benden başkasını sevemez, ne olursa olsun benden vazgeçemez dediğiniz insanın kalbini ne kadar tanıyorsunuz, biliyorsunuz ki onun ve kendinizin hakkında bu kadar kesin hükümler verebiliyorsunuz?

Şüphesiz bir çok farklı cevap verilebilir bu sorulara...

Siz asıl söylesenize, yeryüzünde kim bir başkasının, hatta kendinin kalbini gerçekten tanıyabilir, inanabilir ve güvenebilir?

Kaynak: "En Acıklı Öykü" Ford Madox Ford. Kabalcı Yayınları 1999- İstanbul

Hatice Mine Bahadır


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

Cüneyt Göksu

 Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu


   Bolivya'dan çıktı, Karadeniz'e geldi!..

Bolivya, Güney Amerika'nın en büyük ikinci gaz rezervlerine sahip olmasına karşın, bölgedeki en yoksul ülke. Bolivya Cumhurbaşkanı Evo Morales, 1 Mayıs 2006'da, "doğal kaynakların ulus-ötesi petrol şirketleri tarafından yağmalanmasının" sona erdiğini ilan ederek, ülkenin gaz kaynaklarını kamulaştırıldığını açıkladı ve yayınladığı kararnameyle, Bolivya'nın 1997 tarihli hidrokarbon yasasıyla özelleştirilen, üretim şirketleri ve rafinerileri kapsayan beş şirketinin %51 hissesinin kontrolünü, kısa adı YPFB olan devlet mülkiyetindeki hidrokarbon şirketi'ne vererek, kritik hisselerin kamulaştırıldığını da duyurdu.

Bolivya'nın en büyük iki gaz sahasında işletmesi bulunan şirketlerden biri de Brezilya'nın ulusal petrol şirketi Petróleo Brasileiro S/A, ya da kısaca Petrobras. Morales, ulus-ötesi şirketlere, ödeyecekleri vergi ve imtiyazları %50'den %82'ye çıkaran yeni kurallara göre sözleşmelerini yenilemeleri için, 180 gün süre tanıdı. Bu isteğin altında, 1997 yasaları altında 140 milyon dolar kazanç sağlayan Bolivya'nın, çıkardığı yeni yasalarla bu kazancını 780 milyon dolara yükseltmesi yatıyor..

Morales'in kamulaştırma yönündeki uygulamaları, Bolivya'daki emperyalist çıkarlara çok önemli bir darbe vurdu. Kısmen Brezilya hükümetinin mülkiyetinde olan Petrobras'tan bir sözcü de, kamulaştırmanın "dostane bir hareket" olmadığını, Petrobras'ın Bolivya'daki en büyük yatırımcı olduğunu ve Brezilya gazının %67'sinin Bolivya'dan geçtiğini belirtti. Bolivya gazının en büyük müşterisi durumundaki Petrobras, 1999'da yapılan 20 yıllık anlaşmayı yeniden gözden geçirerek, birim gaz fiyatını 3,80'den 4,65'e yükeltmeyi, 1 Temmuz'dan geçerli olmak üzere kabul etti.

Kaynakların ulusallaşması, üreticiler arasında yükselen bir eğilim. Arjantin'in Bolivya'dan satın aldığı doğalgaza, %50 fazla ödemesi, artık, "komşulardan piyasa fiyatının altında kaynak kullanımı"nı ortadan kaldırıyor.

Brezilya, petrol konusunda kendi kendine yetebiliyor, ancak doğalgaz gereksiniminin yarısını Bolivya'dan satın alıyor. Ama görünen o ki, bu durum uzun sürmeyebilir, çünkü Petrobras'ın %60 hissesi artık devlete değil, ABD sermayeli bir organizasyona ait!

Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile, Karadeniz'de "derindeniz" petrol araması konusunda 2 ayrı anlaşma imzalayan Petrobras Uluslararası Direktörü Nestor Cunat Cervero, Karadeniz'de çok zengin petrol ve doğal gaz rezervleri bulunduğunu söyledi. Türkiye'de, Karadeniz'deki arama ve üretim faaliyetleri konusunda yatırıma başladıklarını, en kısa sürede de sismik aramalara başlayacaklarını belirten Cervero, yalnızca Karadeniz'le sınırlı kalmayacaklarını, Türkiye'de uzun vadeli daha farklı enerji yatırımlarına girmeyi planladıklarını da söyledi. Bolivya'daki ulusallaştırma sürecinden sonra, eski kazançlarını sağlayamadığı için yeni arayışlara giren Petrobras, ülkemizi kazanç kapısı görüp, gelmiş. Burada üzerinde önemle durulması gereken iki nokta var: Birincisi, Bolivya halkının kendi öz kaynaklarına sahip çıkarak bu kaynaklardan daha fazla kazanç sağlaması;. yani, "özelleştirme" yerine "kamulaştırma" modelini yeniden hayata geçirerek, doğalgaz özel işletmelerin elindeyken elde edilene kıyasla, gelirini, önemli bir fark yaratacak şekilde arttırmıştır. Hem de bu şirketleri ülkeden kovmak yerine, onlarla daha "akılcı" anlaşmalar yaparak! İkinci önemli noktaysa, artık, Petrobras'ın hisselerinin %100'üne Brezilya'nın sahip olmayışı, başka bir deyişle şirketin kontrolünün ABD'nin elinde oluşudur. Bolivya'daki ulusallaşma süreçlerinden önce gaz fiyatını kontrol edebildiği için yüksek olan kazançlarını, ulusallaştırma sonrası kaybetmiş bir şirkettir de aynı zamanda.

TPAO ve Petrobras ortaklığının yüzde 50 - 50 üleş olduğu kamuoyuna duyuruldu. Bu oranlar "kamulaştırma öncesi" Bolivya'daki rakamlarla aynı. Kamulaştırmadan sonra, imtiyazlar %82 oranında Bolivya lehine olacak şekilde arttırılmış ve ülkenin doğalgaz üretiminden yıllık kazancı -sıkı durun- yaklaşık 5 katına çıkmıştır.

Elbette ki, Karadeniz'den çıkacak hidrokarbonların, Türkiye'nin petrol ve doğalgaz için ödediği faturayı azaltması şaşılacak bir şey değil. Ancak, unutulmamalı ki, Bolivya'nın yaptığı atılımla kendi kazanç hanesine yazdığı devasa değişiklik, henüz yolun başındayken bizde de yapılabilir. Çünkü artık "derinsularda" yapılacak petrol ya da doğalgaz sondajlarında, geçmişte kârlı olmayan çalışmalar, bugün artan petrol fiyatları ve nispeten dünyada azalan petrol kaynakları ya da kaynakların jeopolitik durumlarından ötürü, daha kârlı olabilir. Bu da, ülkemizin, bu tip yabancı yatırımlarda kullanabileceği önemli bir kozdur.

Türkiye'nin yeni petrol ve doğalgaz umudu olan Karadeniz'de durum böyle…

Cüneyt Göksu
cuneyt.goksu@vizyon.biz


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


10,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,0010,00
1 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

M.Nihat Malkoç

 Kahveci : M.Nihat Malkoç


  RAMAZAN VE SOSYAL YARDIMLAŞMA

On bir ayın sultanı olan Ramazan rahmet ve merhametin zirveye ulaştığı mukaddes zaman dilimidir. Bu ayda sadece oruç tutmak yeterli değildir. Bunu diğer hayırlı faaliyetlerle beslememiz gerekir. Bu ayda Müslümanların birbiriyle yardımlaşması sosyal bağların kuvvetlenmesini sağlar. Bu davranışlar sayesinde dostluklar daha da pekişir.

Müslümanlar kardeştirler. Kişi kardeşini darda görünce ona yardım elini uzatır. Bütün Müslümanlar bir ailenin fertleri, hatta bir vücut gibidir. Vücutta bir aza rahatsız olduğunda bütün vücut rahatsız olur. Öyle de müslümanın derdi diğer Müslümanları da dertlendirmelidir. Müminler birbirlerinin yaralarına ilaç olmalıdır. Bu hususta Resulullah şu mübarek sözü söylemiştir: "Birbirine karşı muhabbet ve merhamette, müminler, bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri rahatsız olunca, bütün vücut, rahatsız, uykusuz kalıp, onun tedavisi ile meşgul olduğu gibi, Müslümanlar da birbirlerine yardıma koşmalıdır." (Buhari)

Müslümanların dertleri müşterektir. Bunları birbirleriyle paylaşırlarsa yükleri azalır. Zira dertler paylaşıldıkça azalır, mutluluklar paylaşıldıkça artar. İster yanı başımızda olsun, isterse dünyanın öteki ucunda olsun, nerde bir sıkıntılı mümin varsa ona şefkat ve merhamet elini uzatmalıyız. Yine bir hadiste 'Müslümanların dertleri ile ilgilenmeyen, onlardan değildir.' denmektedir. Bu çok büyük bir manevi ikazdır.

Bunlar da gösteriyor ki İslam inanç sisteminde kolektif şuur esastır. Bu inançta cemiyetin huzuru ferdin huzurundan önce gelir. Cemiyet de fertlerden meydana gelmiştir. Hadiseye bu pencereden bakınca ancak fertlerin huzurlu olmasıyla toplumun da huzurlu olacağını anlarız. Müslümanlığı münferit yaşanan bir inanç mekanizması olarak algılayanlar her halükârda yanılıyordur. İslam'da acıyı da, huzuru da paylaşmak muteberdir. Yardımlaşma sadece maddî ve nakdî değildir. Manevi yardımlaşma da çok mühimdir. Bununla bağlantılı olarak Peygamber Efendimizin yardımlaşmayla ilgili mübarek sözlerinden bir kısmını dikkatlerinize sunmak istiyorum:

"Bir müslümanın sıkıntısını gidereni veya bir mazluma yardım edeni, Allahü teâlâ affeder."
"Bir din kardeşinin ihtiyacını gideren, ömür boyu Allahü teâlâya ibadet etmiş gibi sevap kazanır."
"Kim bir mümini, bir münafığın eziyetinden korursa, Allahü teâlâda onu, Cehennem ateşinden korur."
"Allah indinde, en kıymetli amel, mümini sevindirmek, sıkıntısını gidermek, borcunu ödemek veya karnını doyurmaktır."
"Din kardeşini savunan müslümanı Allahü teâlâ, Cehennem ateşinden korur."
"Allahü teâlâ, bazı kimseleri, insanların ihtiyaçlarını gidermek için yaratmıştır. İnsanlar, ihtiyaçları için onlara başvururlar. İşte bunlar, kabir azabından emindirler."
"Allah katında en kıymetli amel, bir müslümanı sevindirmek yahut bir sıkıntısını gidermek veya sabrını taşıran bir kederini ortadan kaldırmak yahut borcunu ödemektir."
"İnsanların iyisi, insanlara iyilik edendir."
"Arkadaşın iyisi, arkadaşına, komşunun iyisi ise komşusuna iyilik edendir."
"Sizin en iyiniz, kendisinden hep iyilik beklenen ve kötülük etmeyeceğinden emin olunandır."
"Hayra vesile olan, hayır işlemiş gibidir. Allahü teâlâ, sıkıntıya düşene, çaresize yardım edeni sever."
"Layık olana da, olmayana da iyilik et. Eğer layık olana iyilik edersen ne iyi. Eğer o kimse iyiliğe layık değilse, sen, iyilik ehlinden olursun."

Ramazan ayı yardımlaşmanın gözle görülür biçimde arttığı bereket ayıdır. Fitre ve zekâtlar yanında, durumu iyi olan Müslümanlar fakirlere gıda yardımı yaparak onları sevindirirler. Fakat müslümanın yardım yapmasının da bir usulü vardır. Bir elin verdiğini öbür el bilmemelidir. Yardım ederken garibanlar incitilmemelidir. Türkiye'de yardım manzaralarını görünce üzülüyoruz. Hiçbir ciddi organizasyon yapılmadan yardımlar itiş kakış bir vaziyette dağıtılıyor. Ortalık savaş alanı gibi karmakarışık bir durum arz ediyor. Böyle yardım yapmak dayanışmanın ve İslam'ın ruhuna aykırıdır.

Allah rızası için yardım edenler, en çok sevdiklerinden verirler; verirken de hiç mi hiç huzursuz olmazlar. İşe yaramaz şeyleri vermek muteber değildir. Kıymetsizi verip kıymetli sevaba erişmek mümkün mü? Fedakârlık etmeyen sevdiğini elde edemez. Bununla beraber yardımsever kişinin gözü verdiği şeyin peşinde kalmaz. O verdikçe haz alır. En iyisinden, işe yarayanından verir. Yüce Rabbimiz bu hususta şöyle buyurmuştur: "Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe, iyilik ve hayra nail olamazsınız. Ne infak ederseniz, Allahü teâlâ, onu hakkıyla bilir ve mükâfatını verir."(Al-i İmran 92) Bu ayetin iyi okunması ve manasının idrak edilmesi gerekir. Yoksa verdiklerimiz bize fazla bir getiri sağlamayabilir.

Günümüz şehir yaşantısında merhamet ve yardımlaşma duyguları bir hayli azalmıştır. Modern yaşam tarzında bencillik almış başını gidiyor. Keserler hep kendine yontuyor. İnfak etmekle fakir olunacağı zannediliyor. Çok kazanılmasına rağmen kazanılanların bereketi olmadığı için elimizden uçup gidiyor. Allah bizi bu mübarek Ramazan ayında verdikçe maddî ve manevî mükâfat kazananlardan eylesin.

M.Nihat Malkoç
mnihatmalkoc@gmail.com


Bu yazıyı arkadaşına önermek ister misin?


[Henüz Oylanmamış]
0 Kahveci oy vermiş.

 

Yukarı

 

 Milenyumun Mandalı : Sait Haşmetoğlu


Milenyumun Mandalı

Editör'den Önemli Not:Sevgili Sait Haşmetoğlu'nun e-romanı görsel öğelerle süslendiğinden, aşağıdaki adresten tek tıklamayla zevkle okuyabilirsiniz. Üşenmeyin... Tıklayın... Ayrıca bugünden itibaren duygu ve görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.
http://www.kmarsiv.com/xfiles/mandal_1.asp

Devamı yok. BİTTİ

hasmetoglu@kahveciyiz.biz

Bu romanı arkadaşına önermek ister misin?

Rating: 8,588,588,588,588,588,588,588,588,58
              444 Kahveci oy vermiş.
58261 Yorum var. Yorum Yaz / Oku

Yukarı

 

 Dost Meclisi



Fotoğraf : Gülendam Oğuz

Kahveci dostların tüm eserlerini KM SANAT GALERİSİ'nde görebilir,
dilerseniz duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

<#><#><#><#><#><#><#>

Kahve Molası, siz sevgili kahvecilerden gelen yazılarla hayat bulmaktadır.
Her kahveci aynı zamanda bir yazar adayıdır.
Yolladığınız her özgün yazı olanaklar ölçüsünde değerlendirilecektir.
Gecikme nedeniyle umutsuzluğa kapılmaya gerek yoktur:-))
Kahve Molası bugün 7.158 kahvecinin posta kutusuna ulaşmıştır.

Yukarı

 

 Tadımlık Şiirler


İSTERSEN

Ben düşlerde gezinmem gerçeklerdeyim
Hüznün yalnızlığında zaman harcama
Yıldızsız gecelerin kollarında değil
Yüreğinin susmayan nehirlerindeyim.

Durup aklıma düşmeği bekleme
İzlerini silemediğin gizlerinde ara
Sevginin riyayla kanatıldığı yerde
Yaraları saracağın seslerle ara

Küllenmiş duyguların sessizliğini
Divane bir kadının çığlığında ara
Sahte ışıklarla aydınlanan yüreğini
Yanında boş kalan sandalyede ara

Beni öyle çok uzaklarda sanma
Yağmur damlasının haresindeyim
Gece kuşunun kanatlandığı yerde
Nergis kokusunun özlemindeyim

Yalan sevgilere meyletmem savunma
Sevgiyle ışıldayan buğulu gözlerdeyim
Beni anlayamadın ya nasıl divaneyim
Ben başımı koyacağım bir yerindeyim

Mutluluğu kuşanma duygusunda
Türkülerin yanık nağmelerindeyim
Sevginin kollarında menfaat arama
Yüreğinin en kanayan yerindeyim

Aslında senden çok uzaklardayım
Elini uzatsan o kadar yakınlardayım
Vefasızlığın susturduğu bir yerde
Dostluğu kül ettiğin yangınlardayım

Aklıma düşmen öyle kolay değil
Ben unuttuğun duyguların içindeyim
Kor düşer içime hemen koşarım sanma
Beni benim seni anlayabileceğim gibi ara.

Seher Türker

Yukarı

 

 Biraz Gülümseyin




Yukarı

 

 Kıraathane Panosu


Yukarı

 

Akın Ceylan

 İşe Yarar Kısayollar


  Şef Garson : Akın Ceylan

Ramazan geldi hoş geldi... Sizlere iftariye isimli bir program için kısayol sunuyorum. http://www.yenidownload.com/program.asp?id=13036 ıftariye, özellikle Ramazan günleri oruç tutanlar için çok yararlı olabilecek bir program. iftar'a ne kadar zaman kaldığını her an öğrenebilirsiniz. Bunun için bulunduğunuz şehrin plaka kodunu girmeniz yeterli, program iftar vakti, tanımlanmış bir programı çalıştırabilir, yada bilgisayarı otomatik olarak kapatabilir. Programda bir de imsakiye bulunuyor....

Gün içinde oruçlu veya oruçsuz tüm boş vakitlerinizde oyun oynayabilmek için http://www.shockwave.com web sayfasını ziyaret edebilirsiniz. İster online olarak, yada isterseniz bilgisayarınıza indirip istediğiniz her zaman oynamanız mümkün olan bu orjinal oyunlardan mutlaka beğeneceğiniz bir tane vardır.

Yemek seçiminde zorlananlara bol yemek tarifli bir web sayfası http://www.yemekyapye.com Mesela: Peynir ceviz sosu tarifi: ince doğranmış sarımsağı ceviz ile zeytinyağında az kavurun,doğranmış maydanozu ekleyin 2 dakika daha kavurun, beyaz peyniri ekleyin bir kez çevirip ocaktan alın, makarna sosu olarak kullanın...

Yemek yapmayı sevmeyen yada vakti olmayanlara ise http://www.yemeksepeti.com Şimdilik Ankara, İzmir, Antalya ve İstanbul'da ama umarım yakında tüm Türkiye'de.

Yukarı

 

 Damak tadınıza uygun kahveler




http://kahvemolasi.ourtoolbar.com/
Beklenen Araç Çubuğu hizmetinizde:-)) Kahve Molası Araç Çubuğu (Toolbar) gelişmeye açık olarak kullanıma açık. Bir kere download edip kurmanız yeterli. Bundan sonra ki tüm güncellemeler gerçek zamanlı olarak tarayıcınızda görünüyor. Kahve Molası'nın tüm linklerine hızla ulaşabildiğiniz gibi, Google Arama, KM'den mesajlar ve en önemlisi meşhur "Dünden Şarkılarımız" artık elinizin altında. Sohbet için özel chat bile olduğunu eklemem gerekir. Son derece güvenilirdir. Virüs içermez, kişisel bilgi toplamaz. Bizzat tarafımdan pişirilip servise konmuştur. Yükleyip kullanın, geliştirmek için önerilerinizi yollayın.

Yukarı





Arkadaşlarınıza önerir misiniz?

Yazılarınızı buradan yollayabilirsiniz!



SON BASKI (HTML)

KAHVE YANINDA DERGi

Hoşgeldiniz
Arşivimiz
Yazarlarımız
Manilerimiz
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
KÜTÜPHANE
SANAT GALERiSi
Medya
İletişim
Reklam
Gizlilik İlkeleri
Kim Bu Editör?
SON BASKI (HTML)
YILDIZ FALI
DÜNÜN
ŞARKILARI





ÖZEL DOSYALAR

ATA'MA MEKTUBUM VAR
Milenyumun Mandalı
Café d'Istanbul
KIRKYAMA
KIRK1YAMA
KIRK2YAMA
KIRK3YAMA
ZAVALLI BİR YOKOLUŞ
11 EYLÜL'ÜN İÇYÜZÜ
Teröre Lanet!
Kek Tarifleri
Gezi Yazıları
Google
Web KM













Fincan almak ister misiniz?
http://kmarsiv.com/sayilar/20061002.asp
ISSN: 1303-8923
2 Ekim 2006 - ©2002/06-kmarsiv.com